‘’Kora kor mücadele‘’
Arkadaşlarından performanslarıyla birer adım öne çıkan Barış’ın organize ettiği ataklarla ev sahibi ekip, Baroni’nin şefliğinde de Fenerbahçe farklı kalelerde heyecanı doruğa ulaştırsa da, zaman zaman üst düzey nitelendirilebilecek futbolun meyvesi olan gole bu yarıda ulaşan taraf olmadı.
İlk yarıyla ilgili farklı not olarak şu söylenebilir: Trabzonspor camiasının mahkeme kararlarına dayalı “Hak arama mücadelesinin” tribünlere yansıyan dozunun, küfür, patlayıcı ve yabancı maddelerle kendi takımına zarar verici boyuta ulaştırdığı bölümler ve son dakikada Selçuk’un yarattığı gereksiz gerginlik dışında “futbol konuşulan” bir devre oldu. Aykut Kocaman’ın Selçuk’u soyunma odasında bırakma kararını da, kırmızı kart korkusuyla değil, ikinci yarıda da sadece futbolun öne çıkarılmasına yönelik bir hamle olarak “sorumluluk taşıyan davranış” diye değerlendirdik.
1461 Trabzon, Fenerbahçe’yle farklı liglerde değil, uzun soluklu bir maratonda aynı kulvarda yarışıyormuş havası ve anlayışını 2. yarıda da sürdürmeye, başa baş mücadeleye devam etti. Fenerbahçe ise Semih ile güçlendirdiği üçüncü bölgede kalabalıklaşarak skor üretmeye çalıştı. Baroni, Stoch ve Kuyt’un daha fazla sorumluluk almasıyla da gole daha yakın oynamaya başladı. Karşı hamle Ofoedu ve Mustafa takviyesiyle geldi. Teknik adamların bu müdahalelerinin sahaya yansıması ise Fenerbahçe’nin risk alması, 1461 takımının kontrataklarla gol araması şeklinde oldu. Semih dengeyi bozduktan sonra da 1461’in direnci kırldı.
‘’5 flaş isme özel yorum‘’
JANKO
Trabzon’a geldiğinden beri Gençlerbirliği maçından sonraki en iyi performansını sergiledi. Şenol Güneş kendisinden o tür bir oyun anlayışı bekliyor. Rakip yarı alanında top tutmak, son vuruşta yeteneklerini iyi kullanmak ve top rakipteyken kovalamak, kovalamak gibi... Janko bunların hepsini Beşiktaş maçında iyi yaptı.
SONER
Trabzonspor’un Selçuk sonrası bu mevkii için en ideal aday olmasına rağmen ilk yarıda sakatlığı nedeniyle beklenilen patlamayı yapamamıştı. Ancak devre arası kampında görüldü ki çok çalıştı ve aday görüldüğü mevkiiye layık olma yolunda... Beşiktaş maçında da Soner bunun sinyallerini verdi.
ABDULLAH
Sadece Trabzonspor ile ortak bir antrenmanla maça çıktı. Heyecanı her halinden belli oluyordu. Buna rağmen çok fazla sırıtmadı. Maçın başlarındaki ters vuruşu dışında 90 dakikayı hatasız tamamladı. Bir ara ön liberoda da görev yaptı. Ancak asıl mevkiisi belliki stoper.
VİTTEK
Sakatlığı nedeniyle beklenen patlamayı bir türlü yapamıyor. Bunda en önemli faktör, hareketlerini kontrol etmek zorunda olduğunu hissetmesi. Gerçek kapasitesi bu değil. Bunu sahaya yansıtamamasının sebebi bilinç altındaki sakatlığını nüksetme korkusu. Bunu Beşiktaş maçında da oyunda kaldığı sürece çok net gözledik.
ZEKİ
Altyapının Mustafa Yumlu’dan sonraki temsilcilerinden biri olmasına rağmen sezonun ilk yarısında kendisine verilen şansı çok iyi kullandığı söylenemez. Ancak Beşiktaş maçında sağ kanatta Trabzonspor’da çok iyi bir alternatif olabileceğini ve Serkan’ı zorlayabileceğini gözledik. Hem ofansif oyuna katılma hem savunmadaki görevini aksatmama gibi becerisine tanık olduk.
‘’Hızır mı Yunus mu?‘’
Sadece futbola yoğunlaşacak olursak, kontrollü oyunu tercih eden, gol umudunu rakip savunmanın yapacağı bir hataya bağlayan iki takımdan söz edebiliriz. Ancak, iki tarafta da beklenen hatalar gelmediği gibi, özellikle Trabzonspor’da Giray ve Celustka’nın adeta kilitlediği Burak-Umut ikilisinin verimsizliği, maçı “golü bulan tarafın kazanacağı” moda soktu. Son 10 dakikada bu şansı iki kez net biçimde bulup değerlendiremeyen Trabzonspor, Galatasaray’ın başlamadan favori gibi durduğu maçta, böylece “galibiyeti kaçıran taraf” sıfatını elde etti. Bir önemli not daha: Tabiri caizse bu maça kadar “sezonun pozisyon verme rekortmeni” olan Trabzonspor’da, ilk kez Onur’a pek iş düşmedi. İlk yarıda iki takımın da birbirini adeta kilitlemesi nedeniyle Galatasaray kalesinde de tribünleri heyecanlandıran pozisyon yaşanmadı.
İkinci yarıda da teknik adamlar, maçın bu durumdan kurtarılması için beklenen hamleleri yapmadı. Örneğin Güneş, ilk yarıda çok top ezen Henrique’yi alıp, Aykut’la orta alana takviye yaptı. Terim’in de müdahalesi 15 dakika sonra Amrabat-Aydın, Umut-Yekta değişikliğiyle benzer oldu.
80’li dakikalara gelinceye kadar, “gol olmaz ama olursa da Galatasaray atar” diye oluşan düşüncenin aksine Trabzonspor son bölümde oyunu forse eden taraf oldu. Adrian ve Olcan’ın kaçırdığı fırsatlar “Burak tepkileri” dışında maça damgasını vurdu ve ortaya çıkan skor, iki takımı da mutlu etmedi.
‘’Kayıp çok!‘’
Buna karşın ilk yarıda her şey Bordo Mavililer’in istediği gibi gitti. Tom ve Webo’ya, kalecilik meziyetlerinin sınırlarını zorlayan bir direniş gösteren Onur’un sağladığı özgüvenle Trabzonspor, rakibinin üzerine daha etkili gitti. Çok iyi yardımlaştı, rahat top çevirdi, dengeli oynadı. Alanzinho ve Adrian orjinli tehlikeli çıkışlar golü de getirdi.
Ama ikinci yarıda her şey tersine döndü. İlkinde Emerson, Mustafa; diğerindeyse Giray-Mustafa ikilisinin ikramı sonucu tamamıyla savunma hatalarına dayalı iki basit gol yendi. Bu demoralize durumun ardındansa konuk ekipte beklenen oldu ve yorgunluk faktörü devreye girdi. Bloklar arasındaki mesafe açıldı, top kayıpları arttı, denge bozuldu, panik başladı.
Futbolda yorgunluğun neden olduğu olumsuzlukların başında, pas hatalarının yoğunlaşması ve aşırı sinirliliktir. Nitekim Onur’la başlayan, Serkan ve Mustafa’yla devam eden ‘bizzat ceza kesme’ amaçlı, hakemin inanılmaz toleransıyla karşılık bulmayan hareketlerinin başka bir izahı olamaz. Kaldı ki Zeki ve Metin de, bu hoşgörüyle 90 dakikayı tamamlama olanağını bulabildiler. Böyle bir ortamda Şenol Güneş’in kötü gidişatı çevirme adına yaptığı 3 müdahale de istediği katkıyı sağlamayınca İBB, son 20 dakikayı Adrian’ın uygun durumda cılız vuruşuyla harcananın dışında pozisyon vermeden tamamladı.
Böylece Trabzonspor, kazanması halinde zirveye iyice yaklaşma olanağını elinden kaçırmakla kalmadı, kendisine 90 dakika boyunca büyük destek veren taraftarlarının bölünmesiyle de manevi kayıp yaşadı.
‘’Futbol böyle bir şey!‘’
Ama futbol garip bir oyun. Bazen her şeyi çok iyi yaparsınız, topu 3 direğin arasından sokamazsanız, bütün bunların hiçbir yararı olmaz.
Bazen öyle olur ki, iyi başladığınız karşılaşmada, basit bir savunma hatasıyla yenik duruma düşer, bunu çıkarmak için sağdan, soldan, göbekten taşıdığınız toplarla rakip kaleyi ablukaya alırsınız. Ancak çoğunda direk, bir kısmında da kaleci faktörüyle amacına ulaşamazsınız.
Bazen de, maçı kazanma adına ikinci yarıda tüm kozlarınızı kullanırsınız, ilk yarıdaki temponuzu korur, bolca pozisyon üretir ama bu kez son vuruş yetersizliğiyle karşılaşırsınız. Trabzonspor, pozisyon vermeden gol yediği Kayserispor önünde, son 15 dakikaya kadar bunları yaşadı, yaşattı. Sonrasında oyun disiplinini kaybederek, kontrolsüz yüklenmeye, sokak diliyle doldur boşalta başladı. Ancak bu esnada kalesinde de sıkıntılar yaşadı. Bunda en çalışkan ismi Serkan’ın yorulmasının rolü etkili oldu. Bu sıralarda Sefa’yla iki kez fırsat yakalayan konuk ekibin skor rahatlığıyla şansları değerlendirememesinin ardından, Olcan’ın topuk vuruşuyla gelen eşitlik golü, gariptir, doldur boşaltın ürünü oldu. Sonrasında biraz daha çabaladı Trabzonspor ama yüksek tempolu maçın son dakikalarındaki doğal gelişmesiyle hızı kesildi. 90 dakikayı çakılı oynayarak daha dinç kalan Kayserispor da 5 dakikalık uzatmayı istediği gibi kullanarak zorlu Trabzonspor deplasmanından puan çıkarmayı başardı.
‘’Şener kazandı!‘’
Gündeminde seçim maddesinin yer almadığı bir genel kurul için 7 bin dolayında üyenin aidatını yatırmasına karşın, genel kurul salonuna gelenlerin sayısının bunun onda biriyle sınırlı kalması şöyle izah edilebilir: 7 bin dolayında kişi gerçek taraftar ya da “Ne olur ne olmaz, seçim maddesi konulabilir o yüzden aidatı yatırayım”
İlk konuşmacının haddini aşan sözleri, Sadri Şener’e, Eskişehirspor hezimetiyle tavan yapan tepkiyi daha baştan en aza indirdi. İşadamı Edip Sevinç’in güne ve genel kurula damgasını vuran ders verir gibi sözlerinin ardından iyice düşen atmosferde, olası başkan adayları Metin Atasoy ve İbrahim Hacıosmanoğlu, performanslarıyla gölgede kaldı. Sadri Şener ise özellikle şike konusundaki vurgularıyla prim yaptı. “O kupa müzemize gelecek” diye tamamladığı sözleriyle de ayakta alkışlandı. Bu hızla, faaliyet ve borcu 129 milyon lira olarak açıkladığı mali raporu da, sadece 3 ret oyuyla ibra edildi. Yani özetle Şener kazandı.
‘’Çok kazanım!‘’
Geçen hafta yaşadığı travmayı atlatmanın hesaplarını yaparak bu maça çıkan Trabzonspor’un 4. dakikada köşe vuruşundan öne geçmesi, her ne kadar ev sahibi ekibin henüz oyuna ısınamamasıyla ilişkilendirilebilirse de, bu kendisinin motivasyonunun üst düzey olduğunun kanıtıdır. Bu durumu da yabana atmamak gerekir. Zira Bordo-Mavili oyuncuların bugüne kadar aldığı eleştirilerin başında oyuna yoğunlaşamamaları geliyordu. Sonrasında Petroviç’in sadece arkadaşlarının emeğine ihanetle izah edilebilecek yumruğu, maçın kaderini daha başından belli etti ve Bordo-Mavililer’e çok rahat top yapma olanağı sağlandı. Böylece bazı maçlardaki kısa süreli patlamaları dışında ilk kez oyunu tümüyle forse eden bir takım ortaya çıktı. Meyvesi de, pozisyon verilmeden tamamlanan ilk yarının sonlarında gelen Halil golü oldu.
Fuat Çapa’nın Ermin Zec takviyesine Şenol Güneş’in, rakibin risk alarak boşaltacağı alanlarda kullanmak üzere Alanzinho oldu. Skor ve sayısal üstünlük avantajı bu değişikliklerin de konuk ekibin işini kolaylaştırmasını sağladı. Yoğun ve başarılı pas trafiğinin yanı sıra, Olcan’ın akıl dolu plasesiyle gelen serbest vuruş golü, Kırmızı-Siyahlılar’ın direnişini kırdı ve maç erken koptu. Yasin’in golündeyse Alanzinho, oyuna alınış amacının gereğini yerine getirdi. Trabzonspor savunmasında skor rahatlığının yarattığı rehavetle verilen bir iki pozisyonda da Onur avantajını kullanıldı.
Bu sezon ligde ilk kez bir maçta 4 gol birden bulan Bordo-Mavililer’in, Eskişehir bozgunu sonrası moral motivasyonunu yükseltmek için büyük ihtiyacı olduğu böyle bir galibiyetin hafta sonu yapılacak genel kurul öncesi gelmesi önemli. En az 3 puan ve fark kadar tansiyonu düşürecek olması bakımından öneminin de altını çizmek gerekir. Çok kazanım yani!
‘’Soluk verdi!‘’
Temkinli ve tedbirliydi. Her ne kadar sakatlıktan kurtulan Tolga, zaman zaman şans bulan Zeki’yle, bu sezon adeta kulübeye mahkum Celustka, çoğu kez 18’de şans bulamayan Aykut ve Henrique, kupanın ilk onbirinde yer alsa da, bu isimler, “Trabzonspor maça yedek ağırlıklı kadroyla çıktı” dedirtmeyecek kadar deneyime sahip oyunculardı. Belki birinin maliyeti, rakibin toplamı kadardı ya, neyse!
Haddini bilerek oynayan, Sankoh’un bireysel yetenekleriyle öne taşıyarak buluşturduğu Mehmet ve Yiğitcan ile pozisyon bulan, birinde direk, diğerinde de Tolga engeline takılan konuk ekip karşısında Trabzonspor, ilk 25 dakikada skor rahatlığını yakalayınca, az sayıda da olsa tribün desteğini arkasına alıp tedirginliğini üzerinden attı. Ancak bu rahatlık, bireysel olarak değerlendirildiğinde güç dengesi bakımından çok üstün oldukları rakipleri karşısında futbol kalitesinin yükselmesini sağlayamadı. 3 gün önceden demoralize oyuncular, en azından moral motivasyonlarını üst düzeye taşıyacak oyun ve skor fırsatını kaçırmakla yetinmediler. Rehavet sonucu verdikleri iki net pozisyon bile bu durumu değiştirmedi. Ancak rakiplerinin, bu durumdan son dakikalardaki çabası dışında daha fazla yararlanmaya gücü yetmeyince, Alanzinho ve Henrique’nin akıl dolu gollerinin atıldığı son 5 dakikaya kadar ikinci yarı izlenmesi futbolseverler açısından adeta işkence halini alan bir futbol ortaya çıktı.
Her şeye karşın golleri ve skoruyla artı getirdiği turla maç, zor 3 gün geçiren Bordo-Mavili camianın soluk almasını sağladı.