Arama

Popüler aramalar

‘’Sakin olun!‘’

Gel gör ki; kurumun tarihinde gerçekleşmesi olası bir ilk söz konusu iken bu günlerde camiada akıl-sır erdirilemeyecek karmaşa yaşanıyor. Yönetim karışık, teknik kadro gergin. Kimse çıkıp da, “Ne oluyor beyler, şimdi zamanı mı?” diye sormuyor.Demiyor ki kimse; “Olabilir, her camiada bu tür şeyler yaşanabilir. Baba-oğul, kardeşler anlaşamıyor. Ama bir uzlaşma noktası mutlaka vardır. Şu an, sizin tek yumruk olmanızın gerektiği bir zaman. Toparlanın biraz!” İşleri; varsa-yoksa yangına körükle gitmek!Birinci ve ikinci adamlar birbirine küs. Yönetim bölünmüş. Oylama yapılıyor, resmi açıklama; “Raporlar yönetimde incelendi. Futbolcunun bir yıl süreyle başka bir takımda oynaması uygun görüldü!”Doğru ya da yanlış, ortada bir karar var, ama bazı aklı evveller de var: “Efendim oylama yapıldı, 11’e 6 çıktı!” Al sana yeni bir polemik konusu, öncesi yetmiyormuş gibi: Başkan, -haklı ya da haksız, tartışılır- “Maradona olsa, bu kulüpte forma giyemez!” demiş. Yanıt yakın çalışma arkadaşından gelmiş: “Başkanın görüşleri kendini bağlar!”Elbette ki kendini bağlar, son kararı da yönetim verir ama bunu uluorta tartışmanın anlamı ne?Transfer fiyasko, bir futbolcu yüzünden bölündünüz, açılış törenini yüzünüze gözünüze bulaştırdınız! Böyle giderse kurum yeni fırtınalara gebe! Bırakın Allah aşkına, Genel Kurul’a yönelik hesaplarınız varsa, o zaman görürsünüz. Yoksa içinizde “Takım Şampiyonlar Ligi’ne kalırsa, dengeler değişir!” kaygısını taşıyan mı var?Ya Ziya Doğan! Kendisini sakin, ne yaptığını bilen, işini seven, sorumluluk sahibi olarak tanıdık. Görüşlerimizde bir değişiklik yok. Ama bir ilke imza atmasına ramak kalmışken, nedir bu gerginliğinin nedeni? Burası Trabzonspor. Her şey medyanın dolayısıyla da kamuoyunun gözü önünde cereyan eder. Her hareket izlenir. Her uygulama, doğru ya da yanlış eleştirilir, herkes görüşünü söyler. Medyayla çatışmak nerden çıktı? Doğrunuzun arkasındaysanız, eleştirilere sizi etkilememeli.Ey yöneticiler, ey teknik adamlar ya da başka sorunu olanlar, farkında değilsiniz ama dışarıya çok kötü görüntü veriyorsunuz. Şimdi sakin olma zamanı. Nasılsa kozlarınızı paylaşacağınız bir ortam ileride oluşacaktır. Kaygımız odur ki, bu süreyi kısaltıyorsunuz.

02 Ağustos 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu konu hep tartışılır!‘’

Bu konuyla ilgili değerlendirmeleri önümüzdeki günlere bırakarak, üçüncü ön eleme turundaki rakibin belli olacağı bugün, Riga’daki maçtan sonra yoğunlaşan bir tartışmayla ilgili fikir cimnastiği yapmak istedik. Konu Trabzonspor’un kadro yapısı ve bunun kullanılış biçimi. Taraflar, olayı özellikle bu maçla ilgili birbirine çok zıt bakış açılarıyla değerlendiriyorlar.Yaygın ve iddialı bir görüş: “Formda Mehmet Yılmaz dururken sakatlıktan yeni çıkmış Augustine ile oyuna başlamanın mantıklı bir açıklaması olamaz! Hadi Yattara ile oyuna başlanmadı -ayrıca bu durumu artık kanıksadık- ama rakibin çıkamadığı, oyunun sıkıştığı, kanatların iyi kullanılamadığı, rakip savunmanın göbekten de delinemediği anlarda niye kulübede bekletildi? Girdi, 10 dakikada eşitliği sağladı, 10 dakika daha olsa skor da farklı olabilirdi!”Yalın, net, bir önceki kadar iddialı bir başka görüş daha: “Bravo Ziya Doğan’a. St.Pauli maçındaki sakatlığı sonrası antrenmansız, dedesinin ölümü ve yaşadığı sözleşme krizi nedeniyle moralsiz Mehmet Yılmaz’ı kısa sürede maça hazırladı. Augustine ile sağ gösterip, Mehmet Yılmaz’la sol vurdu. Sonradan oyuna soktuğu iki oyuncuyla -Mehmet Yılmaz ve Yattara’yla- rövanş için büyük avantaj elde etti.”Bu iki görüşten hangisine tümüyle yanlış, ya da doğru diyebilirsiniz? Biz iki görüşte de doğru bölümler buluyoruz. Sadece söylemlerin keskinliğine karşı çıkıyoruz. Bize göre de Augustine sağ kanatta oynamazdı, Yattara oyuna daha erken alınmalıydı. Ama beri taraftan, kadro seçimi, oyuncu değişikliklerindeki tercih ve zamanlamalarıyla ilgili yapılan spekülasyonlarda, teknik kadroların görüşlerine de önem verenlerdeniz. Takımını en iyi o tanır, futbolcusunun antrenmanlardaki performansını en iyi o bilir, oyuncunun verilen görevi istenildiği biçimde yapıp yapmadığını en iyi o değerlendirir. Buna hayır diyebilir miyiz? Biz diyemiyoruz. Ama bu demek değildir ki, onların uygulamaları eleştirilmez, çok net hataları, “bir bildikleri vardır” denilerek geçiştirilemez. Ama eleştiricilerin yani bizlerin teknik direktörlere göre çok önemli avantajı var, biz değerlendirmeyi sonuca göre yapıyoruz. Düzeylileri bir yana, “şöyle olsaydı, böyle olurducuları” çok iddialı kılan avantaj da bu değil mi! Bunu bir özeleştiri olarak alınız lütfen. Bütün bu nedenlerden ötürü açıkçası bu tartışmanın haklısı yok. Sonuçta bir tek olasılık kalıyor: Kazanan daima haklıdır!

30 Temmuz 2004, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avantajlı skor!‘’

Maç boyu devam eden sağanak yağışın kaygan hale getirdiği zemin, Trabzonspor’un artısı olan teknik özellikleri yüksek oyuncularını kullanma avantajını kaybettirdi. Ama buna karşın Letonya ekibi, beklendiği gibi kendi evinde oynamanın, buna bağlı olarak iklim ve saha koşullarına alışkın olmanın verdiği avantajlardan yararlanma yerine, inat ve ısrarla savunma ağırlıklı futbolu tercih etti. Gol umudunu da sadece tesadüflere ve rakibin hatasına bağladı. Bunun için de sabırla bekledi. Beklerken sadece ilk yarıda Trabzonspor’a 3 net pozisyon verdi. Avrupa şampiyonası finallerinde Letonya Milli Takımı’nın üçü bütün maçlarında direkt oynayan, ikisi de zaman zaman şans bulan toplam 5 milli oyunculu Skonto takımı buna karşın düzenini bozmadan ilk yarıyı tamamladı.Oyuna ilk müdahaleyi ikinci yarıda Ziya Doğan yaptı. Savunmasında sıkıntı yaşamayan, orta alanda iyi top yapan ama hücum bölgesine top taşımakta zorluk çeken Trabzonspor’da, 4. hakemin elindeki ışıklı tabelada Augustine’nin çıkarılacağını belirten 29 numara yazınca yerine Yattara’nın girmesini bekledik. Ama Doğan, aynı özelliklere sahip Mehmet Yılmaz’ı soktu. Starkovs ise Blamks ile hücum etkinliğini artırmayı amaçladı. Onun planı tuttu. Skonto, Trabzonspor savunmasının yapmasını sabırla beklediği hatayı bulunca da affetmedi.işte o anda Yattara hatırlandı. Girdi, orta alandan aldı, taşıdı, bildik hareketlerini yaptı, Mehmet Yılmaz’a jeneriklik gol attırdı da, herkesi rahatlattı. Maçtan önce Skonto’ya Trabzon’da gol atmasını gerektirecek bir skor olsa yeter diye düşünüyorduk. öyle oldu, onların gole ihtiyacı var, tam Trabzonspor’un istediği gibi yani!

29 Temmuz 2004, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Devler Ligi için ilk engel‘’

Parlamenter Demokrasi’yle yönetilen Letonya Cumhuriyeti, 2 milyon 300 bin nüfuslu, yıllık nüfus artış oranı eksi 0.77 -eksiye dikkat ediniz- 64 bin kilometre kare yüz ölçümüne sahip, gelirini, tarım, hayvancılık, balıkçılık ve son yıllarda artan turizm ile sağlayabilen bir ülke. Kişi başına GSMH 7 bin 800 dolar ama, burada da tıpkı Türkiye gibi, GSMH’nın büyük bölümü, çok küçük bir kesimin elinde. Yüzde 5’lik bir orta sınıf, yüzde 5’lik bile üst sınıf ve yüzde 90 oranında bir alt gelir grubu söz konusu. Orta yaş ve üzerindeki grup bu nedenle 1991 öncesini özlüyor. Aylık ortalama gelir 150 Letonya Latı. Bir Letonya Latı yaklaşık 2 Dolar’ı buluyor.. Letonya’da en popüler spor dalı basketbol. İkinci sırada Buz Hokeyi geliyor. Futbol ise ancak üçüncü sırada. Sokaktaki vatandaşın büyük bölümü Basketbol Milli Takımı’nın tarihini ezbere biliyor ama futbol takımının Avrupa Futbol Şampiyonası’na katılması ve buradaki skorlarına hiç ilgili değil. Bu akşam burada Şampiyonlar Ligi ön eleme maçının oynanacağının bir çoğu farkında bile değil. Dolayısıyla da Trabzonspor, hiç kimsenin ilgisini çekmedi.Bütün bunlara karşın Türkiye’de “çerez rakip” olarak sunulan Skonto Riga takımı işin ciddiyetinin farkında. Galler dönüşü bir haftadır kampa çekilmişler. Dış dünyayla ilgilerini kesmişler. Kulüp yönetici, teknik adam ve futbolcuları Şampiyonlar Ligi’ni hedeflemiş. Teknik direktör Stravkovs, kariyerine bir de Şampiyonlar Ligi eklemek istiyor. En önemli kozları Miholaps. Bu golcü oyuncunun Avrupa deneyimi fazla. 6 oyuncusu Türkiye’yi eleyen milli takımda oynamış. Bu nedenle fizik üstünlükleri, oyun disiplinine skor ne olursa olsun bitiş düdüğüne kadar sadık kalmaları avantajına, uluslar arası deneyimi de ekleniyor.Trabzonspor ise Şampiyonlar Ligi için rakibinden daha fazla arzulu. İlk maçın rakip sahada oynanmasını avantaj kabul ediyor. Skonto’ya karşı en büyük kozu tekniği. Ziya Doğan, macera aramayacağını ve rakibi çok önemsediğini belirterek savunma güvenliğini hiç riske etmeyeceğini söylüyor. İlk yarı rakibe sahanın her yerinde pres uygulayıp, ikinci yarıda çabuk adamlarını daha etkili biçimde devreye sokarak buradan Türkiye’ye gollü beraberlik ya da galibiyetle dönmenin planları yapılmalı. Rövanş için avantaj ancak böyle skorlarla sağlanabilir. Eğer Türkiye’de gole ihtiyacı olan takım Trabzonspor olursa, Bordo - Mavili ekibin en önemli kozu olan kontrataklarla sonuca ulaşma kozu, rakibe geçebilir. Neresinden bakılırsa zor bir maç. Trabzonspor kurmaylarının rakibi olduğundan büyük görmeden ciddiye almaları olumlu bir düşünce. Eğer bu düşünce taktik olarak da sahaya yansıtılabilirse, iş ancak o zaman kolaylaşır.

28 Temmuz 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’O Lemi;U Lemi‘’

Futbolcu gider, banka hesabından gerekli parayı çeker, geri döner, kimsenin görmeyeceği biçimde mali sekretere, “Az önceki konuşmanıza istemeyerek tanık oldum, özür dilerim. Bu parayı alın, işinizi görün, sonra ödersiniz’ der.Şaşıran ama oyuncunun hareketiyle gurur duyarak parayı alan yönetici, mali sekreter, Ali Zafer Özdemir’dir. Futbolcu da Lemi Çelik.İşte o Lemi’ydi, dün 2-3 bin kadar kişi tarafından, sessiz-sedasız uğurlanan Lemi! Başbakan Lemi, Güle güle...Trabzonsporlular işgüzarlık etmiş! Bir taşla iki kuş vurup, Lemi’nin jübilesiyle açılışı denk getirmiş. Yani futbolcularını o 2-3 bin kişiye tanıtmış. Geciken transferler, taciz skandalı ve şimdi de Şampiyonlar Ligi’ne hazırlanırken ciddi bir acemilik. Ayrıca eskiler neyse de, yenileri Avni Aker’le buluşturmak böyle mi olmalıydı?Gelelim maça; 3 gün sonra Şampiyonlar Lİgi ön elemesi var ve PAF takım takviyeli kadro akılcı tercih. Ziya Doğan bu kadroyla çarşamba gecesi sahaya süreceği 11’in de sinyalini verdi.Bu maç Thijs, Augustine, Tayfun ve gençler için iyi bir fırsat, Yattara ve Adem Koçak’a da antrenman eksikliğini giderme şansı oldu. Thijs dün akşam da sadece iyi top kullanma özelliğini gösterebildi, yine çok ağırdı. Adem Koçak, ‘Ben artık tamamen hazırım’ dedi. Augustine, sadece güzel bir gol attı. Ufuk, ‘Beni iyi izleyin. Geleceğin yıldızı olacağım’ der gibiydi.Son dakikalardaki itişmeler-kakışmalar, tekmeler-tokatlar bir dostluk maçına yakışmadı.

25 Temmuz 2004, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aklın yolu birdir ama!‘’

Halbuki aklın yolu birdir, ya olayı sakin bir kafayla değerlendirip, ayrıntıları hakkında bilgi sahibi olduktan sonra fikir üretmeliyiz, ya da yanlış mı yaptık, geri adım atmasını bilmeliyiz. Ama biz önce fikir üretiriz, sonra bilgileniriz! “Benim doğrum tek ya da en doğru” mantığının bizi taşıdığı yanlışları fark ettiğimizde çoğu kez iş işten geçmiş olur.Trabzonspor’da hem transfer dönemindeki bazı gelişmeler, hem de Almanya Kampı’nda yaşanan malum olayla ilgili yapılan değerlendirmelerde, aceleyle ve düşüncesizce verilen kararlarla “doğru” olduğu sanılan gerçekte “yanlışların” ortaya çıkardığı ilginç sonuçların sıkıntıları yaşanıyor şimdilerde. Bakınız, bir futbolcu diyor ki; Yönetim sözleşmedeki maddeleri uygulamazsa, çeker giderim. Diğeri de, geçen sezon anlaşma yapmış, en önemli ayrıntıyı sözleşmede değil de güvene dayalı sözle bırakmış. Sözleşme nedir, ne için yapılır? Bunu futbolcu milleti iyi bilir, hele menacerleri! Madem ki bu işin adı profesyonelliktir, burada duygusallığa, yazılı olmayan “demiştiniz, demiştim” sözcükleri boştur! Bu nedenle de Trabzonspor’da birinin tehdidi, diğerinin de aşırı güveninin mantıklı bir açıklaması yoktur. İki olay da şimdi tatlıya bağlandı. Ama ya tahribatları!Almanya’daki malum olaya gelince; ayrıntıları herkesçe malum. Bir anda kamuoyu birbiriyle tamamen zıt, “iyimser bakanlarla - kötümserler” diye iki kampa bölündü. İşin en kolayı bu çünkü: “olur, gençtir, herkes hata yapar, kim yapmıyor ki!” diyenlerin karşısında, “asalım, keselim, sizin kardeşinize, eşinize bu hareket yapılsa nasıl tepki verirdiniz?” vs vs tepkisini verenler yer aldı. Hadi öteki - beri ki neyse de, en yetkili konumdan gelen, kulaktan dolma bilgilere dayalı, “Maradona da olsa fark etmez, işi bitti!” fikrine karşı, yakın yetkilerle donatılmış taraftan gelen, uluorta, medya yoluyla, “Herkesin fikri kendine, yönetimi bağlamaz!” sözü. Bir sorun bin sorun oldu, yönetim çatırdayacak neredeyse! Araya girenler falan derken, olay giderek daha sanki bir kafayla değerlendirilir gibi oldu. Ama ya tahribatları?Kaç gündür bekledik, sonuçta bu işi yapan bir profesyonel futbolcu ve bir spor kulübünün elemanı. Bunların ilgili kuruluşları var. Hiç biri demedi ki, “Bu olay Türk Sporcusunun ailesinin sosyolojik yapısı ve kendi psikolojik durumuyla ilgili sorunları gündeme getirdi. Bu bir fırsattır, gelin bunun için çalışma yapalım. Bir birim oluşturalım, futbolcuları psikolojik açıdan da iyi hazırlayalım!Yok, hayır, bir kısmımızın işi, olayın belden aşağı kısmıyla ilgilenmek, asmak, kesmek, yargısız infaz... Bir kısmından, “ne oldu yani!” diye hafife almalar.Aile; “oğlumuz futbolcu olacak, hayatımız kurtulacak!”, oyuncu, “Ne yapsam da biraz daha fazla koparsam!”, yönetici, “kulübün menfaatleri her şeyin üzerindedir!” der.Ya etik değerler?

22 Temmuz 2004, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Planlamaya dikkat!‘’

Maçlar genellikle küçük kasabalarda oynanıyor, seyirciyle adeta iç içe olmak motivasyon sorunu yaşatıyor. Taraftar sıla hasretinin yanı sıra sevdiği bir futbolcuyu yakından gördüğü için, bırakılsa işi neredeyse taç atarken imza istemeye kadar götürecek. Isınma hareketleri yapılırken, futbolcudan durması isteniyor, cep telefonuyla fotoğraf çekiliyor. Durmayan futbolcu ıslıklanıyor. 2 saatlik otobüs yolculukları, ardından bir saat dinlenme ve maç. Oyuncunun bu durumlarda sakin olmasını beklemek haksızlık. İki günde bir maç programı da yorgunluğun yanı sıra sinirleri bozuyor. Alt liglerdeki takımların oyuncuları kendilerini göstermek için sertliğin derecesini kaçırıyor. Tolga, Hasan ve Mehmet Yılmaz bu durumun bedelini ağır ödemekten kıl payı kurtuldu.Her neyse, Trabzonspor’un idari ve teknik yöneticilerinin önümüzdeki sezon bu durumları dikkate alıp bir planlama yapmalarını önererek, yine de her şeyin çok kötü olmadığını belirtelim. Tabi, transfer, İbrahim Ege olayı ve yorgunluk dışında. Transferle ilgili kaygılarımızı daha baştan belirtmiştik. Geldiğimiz noktada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Transferlerin gecikmesi, Ziya Doğan, geçen sezonki kadroda yer alan bazı futbolcuların bırakılması konusunda da eminiz pişman ettirmiştir!Her şeye karşın gözlediğimiz kadar çalışmalar Doğan’ın her fırsatta dile getirdiği gibi istenilen amaca ulaştı. Bu durum yorgunluğu bir nebze olsun hafifletti. Bize göre bu kampa Gökdeniz, Mehmet Yılmaz, Yattara ve Hüseyin damgasını vurdu. Bu dört oyuncu hem çok çalıştılar, hem de maçlarda verimli oldular.Hazırlık maçları Trabzonspor’un ideal kadrosunu da büyük ölçüde belirledi. Doğan’ın uygulamalarından anladığımız kadarıyla kalede Petkoviç, savunmada Emrah, Tolga, orta alanda Hüseyin, Adem Koçak ve Celalettin’in yerleri garanti gibi. Savunmanın solunda şimdilik Hasan formaya yakın. Merkezde Erdinç’in yokluğunda Tolga’nın partneri ise D’Haene olur. İleride Gökdeniz, Yattara, Fatih ve Mehmet Yılmaz’dan üçü banko. Dördü birlikte oynarsa, Celalettin kenarda bekler... Yeni katılımlar sağlansa bile Doğan, Şampiyonlar Ligi birinci ön eleme maçlarına büyük olasılıkla bu kadroyla çıkacak.Bugün 21 Temmuz. Şampiyonlar Ligi ön eleme birinci maçına 7 gün var. Bugün de izin günü. Bir günü Lemi’nin jubilesi, bir günü de seyahatle geçecek. Geri 4 çalışma günü kalıyor. Bu 4 günün planlaması çok dikkatli yapılmalı. Takım hem dinlenecek, hem de 28 Temmuz’a hazırlanacak. Trabzonspor ne kadar favori görünse de, unutulmamalı ki, hiçbir maç oynanmadan kazanılmıyor!

21 Temmuz 2004, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon keyifsiz‘’

Ziya Doğan’ın çok fazla yük bindirdiği oyuncularını bu maçta dinlendirme planı, iki nedenden ötürü tam uygulanamadı. Birincisi, 6 maçın 4’ünü kazanıp ikisinde de berabere kalan takımı St.Pauli karşısında zaman zaman zorlanmaya başlayınca, moralleri bozabilecek olası bir son maçı yenik kapatma riskini ortadan kaldırmak. Bunun için ilk yarıda dinlendirilen Yatara ve D’Haene sahaya sürüldü, yorgun Gökdeniz ve Fatih gibi etkili isimler, ısrarla oyunda tutuldu. İkincisi sakatlık faktörü. Hasan Üçüncü 8. dakikada oyundan çıkmak zorunda kalınca Emrah dinlenemeden oyuna girdi. Bir önceki maçta dinlendirilen Mehmet Yılmaz sakatlandı. Augustine ilk kez oynadı. Sakatlan iki futbolcunun diğerlerine verdiği yeni bir sakatlanma korkususuna, yorgunluk ve “Bitse de gitsek” düşüncesi de eklenince maç daha bir çekilmez hal aldı. Yattara, Gökdeniz ve önlerinde Augustine ile Fatih’in oluşturduğu dörtlü forvet, bırakın golü çok etkili bir pozisyon bile yaratamadan maç bitti. St.Pauli ise 3 net pozisyon buldu, bunların ikisi Petkoviç ve Hasan Sönmez tarafından önlendi, diğerinde de top direkten döndü. Bu maçta 90 dakika oyunda tutulan yeni transferlerden Thijs yine vasatı aşamadı. Adem Koçak ise Hüseyin’in yokluğunda orta alanda bir o kadar daha koşmak zorunda kaldı. Gençlerden Selim, Werder Bremen maçındaki performansına ulaşamadı. Ufuk ise fizik gücü yüksek rakibi karşısında verimli olamadı.

19 Temmuz 2004, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI