MENÜ

Bu konu hep tartışılır!

Abone Ol Google News
Haberin Devamı

Bu konuyla ilgili değerlendirmeleri önümüzdeki günlere bırakarak, üçüncü ön eleme turundaki rakibin belli olacağı bugün, Riga’daki maçtan sonra yoğunlaşan bir tartışmayla ilgili fikir cimnastiği yapmak istedik. Konu Trabzonspor’un kadro yapısı ve bunun kullanılış biçimi. Taraflar, olayı özellikle bu maçla ilgili birbirine çok zıt bakış açılarıyla değerlendiriyorlar. Yaygın ve iddialı bir görüş: “Formda Mehmet Yılmaz dururken sakatlıktan yeni çıkmış Augustine ile oyuna başlamanın mantıklı bir açıklaması olamaz! Hadi Yattara ile oyuna başlanmadı -ayrıca bu durumu artık kanıksadık- ama rakibin çıkamadığı, oyunun sıkıştığı, kanatların iyi kullanılamadığı, rakip savunmanın göbekten de delinemediği anlarda niye kulübede bekletildi? Girdi, 10 dakikada eşitliği sağladı, 10 dakika daha olsa skor da farklı olabilirdi!” Yalın, net, bir önceki kadar iddialı bir başka görüş daha: “Bravo Ziya Doğan’a. St.Pauli maçındaki sakatlığı sonrası antrenmansız, dedesinin ölümü ve yaşadığı sözleşme krizi nedeniyle moralsiz Mehmet Yılmaz’ı kısa sürede maça hazırladı. Augustine ile sağ gösterip, Mehmet Yılmaz’la sol vurdu. Sonradan oyuna soktuğu iki oyuncuyla -Mehmet Yılmaz ve Yattara’yla- rövanş için büyük avantaj elde etti.” Bu iki görüşten hangisine tümüyle yanlış, ya da doğru diyebilirsiniz? Biz iki görüşte de doğru bölümler buluyoruz. Sadece söylemlerin keskinliğine karşı çıkıyoruz. Bize göre de Augustine sağ kanatta oynamazdı, Yattara oyuna daha erken alınmalıydı. Ama beri taraftan, kadro seçimi, oyuncu değişikliklerindeki tercih ve zamanlamalarıyla ilgili yapılan spekülasyonlarda, teknik kadroların görüşlerine de önem verenlerdeniz. Takımını en iyi o tanır, futbolcusunun antrenmanlardaki performansını en iyi o bilir, oyuncunun verilen görevi istenildiği biçimde yapıp yapmadığını en iyi o değerlendirir. Buna hayır diyebilir miyiz? Biz diyemiyoruz. Ama bu demek değildir ki, onların uygulamaları eleştirilmez, çok net hataları, “bir bildikleri vardır” denilerek geçiştirilemez. Ama eleştiricilerin yani bizlerin teknik direktörlere göre çok önemli avantajı var, biz değerlendirmeyi sonuca göre yapıyoruz. Düzeylileri bir yana, “şöyle olsaydı, böyle olurducuları” çok iddialı kılan avantaj da bu değil mi! Bunu bir özeleştiri olarak alınız lütfen. Bütün bu nedenlerden ötürü açıkçası bu tartışmanın haklısı yok. Sonuçta bir tek olasılık kalıyor: Kazanan daima haklıdır!

YORUM YAZ