Arama

Popüler aramalar

‘’Asla kolay maç değil‘’

Son yönetim kurulu toplantısında, Samsunspor sınavı ve bu maça yönelik alınacak önlemlerle, havalimanına yapılacak yeni pistin Mehmet Ali Yılmaz Tesisleri’ni nasıl etkileyeceği konusu tartışılmış. Aynı toplantıda Başkan Aktuğ’un, medyada yer alan transfer haberlerine şaşırdığı, bir çok ismi gazetelerden ve televizyonlardan ilk kez duyduklarından yakındığı söylendi. Şenol Güneş’in Avrupa seferi konusu ise önceden planlanmış, antrenman düzenini etkilemeyecek bir seyahat olarak nitelendirildi.Neyse biz uyarı görevimizi yaptık, onlar da savunmalarını, takdir kamuoyunun. Gelelim hafta sonuna; Süper Lig’in 33. hafta maçları bir çok şeyi netleştirecek ya da 34. haftaya ciddi biçimde ışık tutacak. Trabzonspor’un da Şampiyonlar Ligi şansını etkileyecek iki önemli maç oynanacak. İşin ilginci, Trabzonsporlular’ın gönlü, bu hafta ezeli rakipleri Fenerbahçe’nin şampiyonluk turu atmasından yana olacak. Çünkü onların şampiyonluğu demek, Trabzonspor’a Şampiyonlar Ligi yolunun açılması demek. Sonrasında Bordo-Mavililer’in bu yolda hasarsız yürümeleri gerekecek. Samsunspor ve İstanbulspor maçlarında kayıp demek, yolun yeniden kapanması anlamına gelecek.Bordo-Mavililer, ilk yarıda farklı kazandıkları Samsunspor’a karşı sezonun belki de en önemli maçını oynayacak. Kırmızı-Beyaz-Siyahlılar, zorluk derecesi yüksek maçlara çok iyi motive olabilen bir ekip. Fenerbahçe ve Galatasaray’a karşı sergiledikleri futbol hala belleklerde. Genç jenerasyonunun başarılı teknik adamlarından Ertuğrul Sağlam takımına 4-4-2 sistemini uygulatıyor. Kaybettikleri ama iyi futbol sergiledikleri Beşiktaş maçında da görüldü ki, 4’lü savunması genelde çakılı. Güçlü rakiplere karşı iki ön liberoyla savunmacı sayısını 6’ya çıkarıyorlar. Soldan Celil, sağdan da Adnan’la oyuna genişlik verip kanatları iyi kullanıyorlar. Arkalarındaki bekler hücuma çıkmıyor. Celil rakipleri için çok tehlikeli. Karşısında oynayacak Emrah, genelde sağ tarafı tek kullandığı için-çünkü Yattara’dan pek yardım alamıyor-çok zorlanır. İlerideki Serkan ve İvanov ikilisinden, çevre kontrolüyle oyunu iyi okuyan Bulgar oyuncu, kuvvetiyle de stoperleri yıpratıyor, iş fırsatçı, çabuk ve ayaklarına çok hakim Serkan’a kalıyor.Samsunspor bütün bu özelliklerini Trabzonspor’a karşı, tıpkı geçen hafta Çaykur Rizespor’un yaptığı gibi, “Karadeniz Güç Birliği” söylentilerinin verdiği rahatsızlıkla-ki haklı olarak-en iyi şekilde kullanmaya çalışacak. Bu nedenle de özellikle kapalı savunmaları açmakta zorlanan Trabzonspor için Samsunspor maçı asla kolay maç olmayacak. İlk maçın skoru yanıltıcı olmasın.

19 Mayıs 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'un gündemi!‘’

Bakınız Trabzon’un gündemine: “Emrah Trabzonspor’la anlaşamadı.” Daha iki yıl önce futbol piyasasında silinmeye yüz tuttuğu dönemde ikinci ligden gelerek yeniden kimliğini bulan Emrah’ın menaceri, istedikleriyle önerilen fiyat arasında uçurum olduğunu açıklamış. “Diğer teklifleri düşünürüz!” demiş, oyuncusunun bugün geldiği noktada Trabzonspor’un katkısını görmezden gelerek, hem de şu kritik dönemde, ilginç!“Shakthar Donetsk’in Tolga ısrarı sürüyor.” Bu konuyu devre arası değerlendirmiş ve “Oyuncunun kafasında soru işaretleri bırakmayın!” demiştik. Bugün de görüşümüz aynı. Eğer geleceğini orada görüyor, ısrarla gitmek istiyorsa ve önerilen miktarlar da doğruysa gönderilmeli. Ya da ikna edilerek kafası rahatlatılmalı. Eğer buruk kalırsa, performansı düşer.“Juventus, Symkowiak için 12 milyon Euro’yu gözden çıkardı.” Bu gelişmenin gündeme girmesiyle ilgili Trabzonspor’un yapabileceği bir şey yok. Ayrıca keyifli de bir durum. Miktar gerçekten de çok büyük ve değerlendirilebilir ama Samsunspor maçı sonrası!“Şenol Güneş, Rizespor maçı sonrası yurt dışına çıktı.” Kimileri transfer çalışması yapıyor, kimileri de kamp yeri baktığını söylüyor. Belli ki, önceden planlanmış bir seyahat. Yani Galatasaray’ın kendi evinde yenilip de Trabzonspor’a yeniden Şampiyonlar Ligi kapısının aralanmasından önce. Sezonun en önemli maçlarından birinin arefesinde, bu programı değiştirmeme kararı tartışılır. Büyük kurumlar plan ve programlarını her daim yürütmek zorundadır, doğru ama bunu ilgili kurullarına da yaptırabilir, değil mi?Trabzon’un gündemini maalesef bunlar oluşturuyor. Samsun maçı unutulmuş adeta. Üstelik her kritik dönemde gündeme getirilen “Karadeniz Dayanışması!” iddiaları yeniden ortaya atılarak Samsun’u motive etme çalışmalarının yapıldığı şu dönemde! Şimdi de Aktuğ’un, bir zamanlar dediği, “Şampiyonluklar kazandığımız dönemde ligde Karadeniz takımları fazlaydı!” söylemi gündeme gelmiş. Ama geçen sezon Trabzonspor’un, Sebatspor’la berabere kaldığı için şampiyonluğu kaybettiği, Rizespor’un ise hükmen yenildiği Trabzonspor maçını aslında kazandığı gerçeği dikkatlerden kaçırılıyor. Şimdi yeni yeni senaryolar yazılacak. Ama Trabzonspor’un gündemini transfer çalışmaları meşgul ediyor.Halbuki, Trabzonspor Başkanı ve Teknik Direktörü, çarpıcı skorların alındığı Pazar akşamı birer açıklama yapıp, transfer çalışmalarına ara verildiğini, sözleşmesi biten ve teklif gelen kendi oyuncularıyla ilgili değerlendirmelerin ligdeki belirsizliğin ortadan kalkmasından sonra yapılacağını söylemeliydi. Yoksa Şampiyonlar Ligi’ne ya da UEFA Kupası’na katılma konusu, transfer çalışmalarına farklı bir yön vermeyecek mi? Ne dersiniz?

18 Mayıs 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Orada farklı yürüyor işler!‘’

Bu karar bize bizim Tahkim Kurulumuz’un yakın geçmişte verdiği ilginç kararları anımsattı. Bakın bizde nasıl yürüyor işler: Rakibine tüküren Carew’e Profesyonel Disiplin Kurulu’nun verdiği 3 maçlık ceza bir maça indirildi.Emre’nin Nobre’ye parmağı günlerce gazete ve televizyonlara konu oldu. PFDK iki maç ceza verdi, Tahkim Kurulu kaldırdı.Daum, on binlerce kişinin çıplak gözle, milyonlarcasının da televizyonlardan izlediği gibi, kendi kulübesinden çıkıp rakip takım kulübesine kadar koşarak rakip meslektaşına omuz attı. 15 günlük hak mahrumiyeti cezası aldı. Ama Tahkim Kurulu, hiç de alışık olunmadığı üzere cezayı önce dondurdu, yani yürütmeyi durdurdu. Ardından da tanıkları dinleyerek sessiz sedasız tümden kaldırdı.Tanıklar arasında yediği omuz yanına kâr kalan Giray Bulak yoktu.Aynı Tahkim Kurulu, kırmızı kart gördüğü oyuncusunu sahadan almaya giden Ziya Doğan’a verilen 15 günlük hak mahkumiyeti cezasını onamıştı. İlginç rastlantı; iki ceza da bir Fenerbahçe-Trabzonspor maçına denk düştü. Trabzon’un Teknik Direktörü tribünden, Fenerbahçe’ninki aslanlar gibi yerinden yani kulübeden maçı izledi. Geçen sezon Başbakan’ın “masum” ilan ettiği Fenerbahçe’nin Trabzon’daki olaylarla ilgili cezası Tahkim’ce kaldırıldı. Bu kararda da olaylara adı karışan ve dönemin Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer’in “terörist” diye nitelendirdiği taraftarlarının gerçekte Amerika’da eğitim görmüş gençler olduğunu kanıtlamayı başaran (!) Fenerbahçe Yönetimi’nin de katkısı kuşkusuz Başbakan kadar olmuştur. -Bu örnek iki ayrı Tahkim Kurulu’nun da birbirinden farkı olmadığını kanıtlamaktadır.- Bizde böyle yürüyor işler. Sizin oralarda çok farklı. Sevgili Barthez, gel Türkiye’ye, ne işin var oralarda. Para desen gani, vergisi - mergisi yok. Sonra hakeme, rakibe tükür, parmak at önemli değil, gözlemci tükürüğü görmez, küfrünü duymaz. -Sonra da MHK üyeliğiyle ödüllendirilir!- Gerçi bazen bazı hakem arkadaşlar da görür, duyar, rapor edebilir ama ceza alsan Tahkim düşürür. Orası Avrupa be Barthez, bırak da gel, bak burada ne kadar kolay yürüyor işler!Çok çok önemli not: Aman dikkat, burada büyük (!) bir takımda oynuyor olman ön koşuldur.

15 Mayıs 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Asrın Kupası!‘’

Oysa son ikisi de Olimpiyat Stadı’nda oynandı. Geçen yıl dolu ve centilmen tribünler vardı, şimdiki gibi bir kulübün saygıdeğer başkanını hedef alan, tribün değiştirten iğrenç küfürler yoktu ama “angaryaydı”, bu sezon “Asrın finali” oldu.Taraftar sayılarının fazlalığıyla övünenler, angarya gördükleri Anadolu Finali’ndekinin yarısı kadar insanı tribünlere getirtemediler. Geçen sezon naklen yayınlar “lütfen” di. Yasak savmışlardı. Maçın başlama düdüğü bile verilemedi reklam yüzünden. Kupa törenini yayınlamadılar. Tepkiler çığ gibi yükselince bir saat sonra özel program yaptılar sadece. Bu sezon canlı yayın 5 saat sürdü. Yorumlar, yorumcular, spor adamları, medya mensupları geçit törenindeydiler.Aradaki tek fark, iki kez üst üste Trabzonspor’un almasıydı kupayı. Hadi televizyonların gazetelerin rating, tiraj gibi kaygıları vardı, hoş görelim, ticari iş yani! Ama bu ülkenin ve her kulübün takımının Teknik Sorumlusuna ne demeli! Hani o Ali Sami Yen’e gidemeyen, hani Hakan Şükür’ü Milli Takıma almadığı için “aforoz edilen” Yanal’a yani! Hani hakem - medya desteği olmadan iki kez final oynadığı halde o dönemde hakkının verilmediğine inandığımız sevgili hocamıza ne demeli?Kendinin emeğine saygı göstermeyenlerin yanındaydı o da, geçit töreninde yerini aldı, yorumcu olarak. Her milli maçta kendisini Hakan Şükür nedeniyle acımasızca eleştirenlerle üstelik. Hadi gitsin bu hafta TRT’nin yayınlayacağı ligin en önemli maçlarından biri olan Kayserispor - Sakaryaspor maçında yorum yapsın ya! Ratingi yok di mi? Sayesinde (!) Hakan Şükür hayatının maçını oynadı. iki güzel golüne, “Fenerbahçe savunması çok boş yakalandı!” türünden geçiştirmeye kalkışmak da neyin nesi. Tamamıyla Hakan Şükür klasiğiydi onlar. Olsun biz yine güveniyor ve saygı duyuyoruz ama insanın önce kendisine saygı duyması gerek. Kendi emeğine saygısızlık edenlere tepki koyması gerek.Fenerbahçe, Galatasaray, biraz da Beşiktaş varsa tamam, gerisi yalan. Trabzonspor, Anadolu takımları figüran. Ne yapsın hakemler? Tabii ki onlar da eyyamcı olacaklar. Serdar Tatlı, Malatyaspor maçında o nizami golü verse de Galatasaray berabere kalsa, final yüzü görebilir miydi acaba? Cem Papila, Trabzon’a değil de Fenerbahçe’ye haksızlık etseydi, televizyonlarda kendini savunmasına izin verilir miydi ha! Ayıptır ayıp! Biz Anadolu’ya ne gözle bakıyorsak, Avrupalı da bize aynı gözle bakıyor, niye kızıyoruz ki!

13 Mayıs 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Burada böyle yürüyor işler!‘’

Bir baba kucağında çocuğu, 3-4 yaşlarında. Çocuk korkmuş, elinde su şişesi, ağlıyor. Baba üzerine kapanmış onu taşlardan korumaya çalışıyor.Tribünün arkasındaki boşluktan taş yağıyor, yüzlerce kişi korunmak için koltukları söküp siper yapıyor. Sıkışmışlar, tel örgüleri zorluyor, kırıyorlar sahaya inip taşlardan korunmaya çalışıyorlar, başka çareleri de yok, başarıyorlar.Hakemin hatalı bir bayrağı, yüzde yüz gol iptal. Sonuçta mağdur taraftarın takımı hem de 2 farkla kazanmış. Çok sayın yöneticisi de çıkıp canlı yayında açıklama yapıyor: Kazandığımız için mutluyuz. Olaylara gelince; hemen her stadyumda böyle şeyler oluyor, abartmamak lazım. Hakemler de hata yapabilir, pozisyonu ofsayt görmüş olabilir.”İlginç! Ya takımı puan kaybetseydi!Bir hafta öncesine dönelim. Hakem golle sonuçlanmış bir penaltı vuruşunu yineletiyor. İkinci vuruş direkten dönüyor, ihlalin bu kez ağa babası var, devam. Sonra mağdur edilen takım öne geçiyor, rahatlıyor. O da ne rakip takım gol atmış, faul gerekçesiyle iptal. Ama kazanan takımın yöneticisi ne şampiyonluk yarışındaki rakibinin haksız kazanması ne de kendi haksız kazancı umurunda, kiralık futbolcusunun oynatılmasıyla ilgili tepkisine yöneliyor ve diyor ki, o kulübün başkanı ve eski teknik adamı için; “Biri kalıbının adamı değil!”Garip, ya o gol verilse, ya da, bir hafta sonra oyuncusuna kırmızı kart çıkarılıp puan kaybedilse? Aman tanrım!“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!”Bir hakem düşünün. 12 tartışmalı kararın biri doğru, 11’i de bir takımın aleyhine olsun. Hem vicdanlarda mahkum hem de, kimden cesaret alıyorsa, “Emeğin başkentinden geliyorum” şeklindeki ilgisiz bir savunmayla ve de gerçek emekçilerle dalga geçercesine, “Ben iyi maç yönettim” diyebiliyor. Sonra o cesareti kendine verenlerin başını yiyor.Türkiye’de işler böyle yürüyor ve güçlü olan her zaman kazanıyor.Takımlardan biri şampiyon olacak, diğeri de teselli ikramiyesi olarak Şampiyonlar Ligi’ne katılacak. Görün bakın, büyük rastlantı sonucu (!) Türkiye Kupası Şampiyon olamayana kalacak.Burası Türkiye burada işler böyle yürüyor.Diğer taraftan bir kulübün taraftarı mağduriyetten çok meydan okumaya içerleyip, kentin tarihinde görülmemiş bir kitleyle, demokratik bir hakkını seviyeli ve medenice kullanarak tepkisini koyuyor. Türkiye’de böyle şeyler de oluyor.Ama renk aşkı herkesçe bilinen ve geçen yıl hiç ilgisi olmayan olayda “aşkına” yardım eden Başbakan şimdi bu haksızlığa susuyor!Burası Türkiye işte, burada Başbakanlar da böyle oluyor.

09 Mayıs 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Emeğin başkentinden gelmek!‘’

Olayın bir hakem açısından doğal olmayan durumuysa, bir maçta yapmış olduğu hataların sayısının fazlalığı ve bu hataların ağırlıklı olarak bir takımın aleyhine -büyük bir rastlantı sonucu!- gerçekleşmesidir.Bunun dışında hiç kimsenin, bir takımın şu ya da bu yolla elde ettiği şampiyonlukla, bir hakemin de, üst düzey kategoriye yükselmenin varsa bedelini ödeyip ödemediği ya da bunun için kişisel ilişki ve dostluklarını kullanıp kullanmadığıyla ilgilendiği yok. Becermiş, yapmışlardır, hak edip etmedikleri vicdanlarıyla ilgili bir sorumluluktur. -Burası Türkiye, bırakınız yapsınlar felsefesi yani!- Durum böyleyken asıl sıkıntı meydan okumayla ilgilidir. Kulüp, “Evet bu maçta hatalar oldu. -Trabzonsporluların, Ankaraspor maçında söyledikleri gibi- Ama hakem de hata yapabilir!” diyebilme çağdaşlığını gösterme yerine, “Bize karşı komplo var, hesap; kalan maçlarımıza yöneliktir!” demeyi tercih ederse, bir sevgili dostumuzun dediği gibi, Şükrü Saraçoğlu’ndaki “Yaşa Fenerbahçe” nin yerini diğer 1ile hata yapmadığına inandığı 5 kırmızı kartlı maçtan sonra günlerce, haftalarca ortalıkta gözükmeyip, köşe - bucak kaçan hakemin cesaretinin boyutunu kimse tartışmaya açmamıştı anımsadığımız kadarıyla. Bugün de olaylı bir maça imza atmış, ligin gidişatını etkilemiştir ama bu kez farklılık, gazete gazete, kanal kanal dolaşarak yaptığı güç gösterisidir. Sorun ona bu gücü verenlerdedir. Kimler demiştir, “Git konuş” diye? Konuşabilir miydi Fenerbahçe’nin kaderiyle oynasa, Cumhuriyet’in yönetimindeki kurullar, sınıf arkadaşı ve avanesi izin verir miydi acaba? MHK Başkanının söylemi ve kendinin bazı pozisyonlarla ilgili itirafına, aldığı 6.7’lik nota -bu kadarını da hak etmedi ya neyse!- ve kamuoyunda taraflı -tarafsız hemen herkeste oluşan net kanaate rağmen, “Keyifli bir maç yönettiğini” hata yapsa da bir özrünün söz konusu olmadığı söylemini yaparken işe sosyal demokrat kimliğini de katarak emek kavramını kullanmak neyin nesidir? Emeğin başkentinden gelen bir kişi başkalarının emeğini çalıp birilerine nasıl hediye eder ve bunu savunur? Sadece bu sezon yönettiği 16 Süper Lig ve 2 de A Kategorisi maçından hakem ücreti olarak 30 milyar dolayında gelir elde eden bir kişinin bu söylemi, yerin bilmem kaç bin metre altında asgari ücretle çalışan ve 25 yıllık emekli ikramiyesiyle bile birlikte bu miktara ulaşamayan gerçek emekçilerle dalga geçmek değil de nedir?

06 Mayıs 2005, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk iki sıra meşgul‘’

Skorunu Cem Papila’nın tayin ettiği ve Sarı - Lacivertli ekibin 2-1 kazanmasında direkt etkili olduğu Fenerbahçe - Trabzon maçından sonra Sevgili Hagi’nin haklılığı çok net biçimde, bir kez daha ortaya çıktı. Evet, birinci sıra meşgul. Ancak Malatyaspor - Galatasaray maçından sonra ortaya çıktı ki, ikinci sıra da meşgul. Bu maçın skorunu da Serdar Tatlı tayin etti. Galatasaray’ın Ergün’le kullandığı penaltı vuruşunu tekrar ettirerek gole engel oldu, ama sonrasında diyetini fazlasıyla ödedi. Ne vardı ki, Malatyaspor’un golünde!Bu nedenle sevgili Hagi, güzel ama eksik konuştu. Çünkü sadece birinci değil, ikinci sıra da meşgul. Bu işin Trabzonsporluluk’la, Fenerbahçelilik’le, Galatasaraylılık’la ya da bir başka takımın taraftarı olmakla ilgisi yok. Fenerbahçe - Trabzonspor maçında Fenerbahçe’nin aleyhine ofsayt gol geçerli sayılsa, iki de penaltısı verilmese ve Trabzonspor maçı kazansa, aradaki puan farkı Trabzonspor ile üçe, Galatasaray ile bire düşse...Madalyonun diğer tarafından bakalım. Fenerbahçe maçı kazanmış, penaltıdan golü güme giden Galatasaray, nizami gol geçerli sayılıp da Malatyaspor ile berabere kalsa, Fenerbahçe ile puan farkı 6’ya çıksa...Düşünmek dahi istemiyoruz olacakları, bugün, “Bırakın da futbolu konuşalım” diyenlerin feryatlarını. Çabamız çifte standardın sona ermesinden yana. Temiz bir lig için, ülkemizde Avrupa’ya çok kolay vize alan kulüplerimizin birinci turdan geri dönmemeleri için istiyoruz bunu, çok mu?

03 Mayıs 2005, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon aslında Hüseyin'e ağlıyor!‘’

Sonunda zor görev başarıldı ve ailesi cenazede gözyaşı dökerken, durumdan haberdar olmadığı için terini son damlasına kadar akıttığı maçtan sonra Hüseyin gerçeği öğrendi. İnanın kimse onun yerinde olmak istemezdi. Takım arkadaşları “İnsan sağ olduğu ve adaletin eşit dağıtıldığı bir maçı nasılsa kazanma şansına sahipti. Giden bir maçtı çok çok. Ama giden can olunca dayanılmıyor!” düşüncesinden hareketle olacak onunla birlikte gözyaşı döktüler.Trabzonspor kaybedilen bir deplasman maçı sonrası ilk kez seyahat etmiyordu. Önceki yenilgili seyahatlerde pozisyonlar tartışılır, hakemler konuşulur, kritikler yapılır, farklı görüşler sonunda bir noktada buluşurdu. Konuşmalar artık geleceğe yönelik hesaplar üzerine olurdu. Bu seyahat öyle olmadı. Hiç kimse kaybedilen şampiyonluktan, buna neden olanlardan -kendileri ya da başkaları- bahsetmedi. Kimse bir yıl boyunca akıtılan terin, harcanan emeğin, 90 dakikada birilerinin yanlış kararlarıyla heba edilmesine tepki gösterecek gücü kendinde bulamadı. Ama bir haksızlığa bir isyan vardı hepsinin gözlerinde, özellikle Fatih’in. Çünkü o 96’yı çok genç bir oyuncu olarak yaşamıştı. O gün Ali Şen’in yıllar sonra itiraf ettiği gibi, şampiyon olmalarını sağlayacak bir taş vardı. Onu kullanmış da şampiyon olmuştu. Bugün o taşın yerini “delikanlı bir hakemin!” almasınaydı isyanı. Geçmişte o acıyı yaşayan ağabeylerinin dışındaki arkadaşlarının da, Aziz Yıldırım’ın bir süre önce söylediği bugün daha büyük anlam kazanan , “İlk zamanlar bu işlerin sahada bittiğini sanırdık, ama olmadığını zamanla öğrenip gereğini yaptık!” şeklindeki ifadesine.Bu maç için bize göre de en uygun isimdi Cem Papila. Çalışmaları ve uygulamalarını olumlu bulduğumuz MHK da gereğini yapmıştı. Papila’nın geçen sezonun ilk yarısındaki Elazığspor maçındaki yönetimini “sadece hata!” olarak değerlendirmiş, Gaizantepspor maçında gözünün önündeki kornere aut çalıp, köşe vuruşu için rakip yarı alana toplanan Bordo - Mavili oyuncular eksik kalmış, Bordo - Mavililer’in gol yemesine neden olmuştu. Bu ve Gökdeniz’i cezalı duruma düşüren komik kartını “Eh öyle gördü ne yapsın!” diye yorumlamış, Galatasaray maçında Erdinç’e haklı gösterdiği kırmızı kartta asıl küfrü yapan Sabri’yi es geçmesinin de, üzerinde “Demek ki duymamış!” diyerek durmamıştık. Ama Fenerbahçe maçında karşılaşmanın skorunu direk etkileyecek 6 kritik pozisyonda yanlış karar vermesini artık hatayla yorumlayamayacağız. Bu kadar hata olmaz Sayın Papila. Bu neye benzedi biliyor musunuz Sayın Papila: Müvekkiliniz gerçekten suçsuz, aleyhinde hiçbir delil yok. İyi de savunma yapmışsınız, beraat kararı bekliyorsunuz ve hakim onu mahkum ediyor.Siz bu duruma nasıl isyan ederseniz, -çünkü kariyeriniz etkilenecek, basit bir davayı kaybetmiş olacaksınız, paranız gidecek ve müvekkiliniz haksız yere bedel ödeyecek, hak etmeyen ise sefasını sürecek!- Hüseyin ve arkadaşları da öyle!. Ama onlar deşarj olamadılar, bu maç, içlerinde uhde kaldı. Çünkü ortada giden bir can vardı! Sevgili Hüseyin başın sağolsun.Gençsin nasıl olsa bir şampiyonluk görme ya da onun için mücadele edebilme şansın var. Kim bilir belki de senin yöneticilerin de bir gün bu işin sahada bitmediğini öğrenir gereğini yaparlar ha, kim bilir! Öyle ya, olmuyor başka türlü!

02 Mayıs 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI