Arama

Popüler aramalar

‘’Çifte standart can sıkıcı‘’

Büyük takımların birbirleriyle yaptıkları maçlarda, ligdeki konumları ve o dönemdeki form durumları, skor için direk belirleyici unsur olmuyor. -Örnek Fenerbahçe’nin favori olduğu maçta kalecisiz Beşiktaş’a yenilmekten kurtulamaması!- Fenerbahçe’nin Saracoğlu avantajına karşın bu nedenle 3 olasılıklı bir karşılaşma olacak. MHK’nin zorluk derecesi zirve yapmış bu karşılaşmayı yönetme görevini verdiği Cem Papila’ya iki taraf da soğuk bakmadı. Papila’nın eyyam yapmadan, gördüğünü çalan bir hakem olmasının bu durumda rolü büyük. Olası yanlış kararları her iki cephede de sadece hata olarak değerlendirilebilecek.Ancak bu zorlu maçın öncesine rastlayan PDFK’nın verdiği cezalarla ilgili Tahkim Kurulu’nun kararları çok tartışılacak. Çünkü Trabzonsporlu Erdinç küfür nedeniyle iki maç ceza alırken, aynı suçu işleyen Ümit Özat’a 4 maç ceza verildi ve Tahkim Kurulu bunu onadı. İlk yarıda Ankaragücü maçında kırmızı kart gören Tayfun’u saha dışına çıkarmaya giden Ziya Doğan tribüne gönderilerek hak mahrumiyeti cezası aldı. Ziya Doğan Fenerbahçe maçında da takımının başında olamadı. Ancak Daum, daha ağır bir suçla -ki rakip takımın kulübesine gidip meslektaşına sert müdahalede bulunarak- 15 gün hak mahrumiyeti aldı. Tahkim Kurulu bu cezayı “Dondurdu.” Bu “dondurma” işi nedir anlaşılamadı. Cezayı ya kaldırırsınız ya da uygulanmasını olanaklı kılarsınız, bir başka zamanda infaz ne demek oluyor anlayamadık. Luciano’nun ikinci sarıdan kırmızı kartı gördükten sonra hakemlere yönelik tacizlerini herkes gördü de, ne hakemler ne de gözlemci tek satır yazmadı. Belli ki Ümit Özat, Daum ve Luciano için kurban seçildi.Bu ve örneklerine sıkça rastladığımız çifte standardın hemen her sezon gölge düşürdüğü, şampiyonun “temiz”, kaybedenlerin “şaibeli” diye nitelendirdiği ligimizin en önemli maçlarından biri bugün oynanıyor. Umuyor ve diliyoruz ki, hiç olmazsa bu maçın kaderini sadece futbolcular ve onları yönlendirecek teknik adam kararları belirler. Sonuçta da sadece güzel futbolun ve fair playin hatıralarda kalacağı bir maç olur.

30 Nisan 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hakem konuşulmasın‘’

Her sonucuyla ligin zirvesi için büyük ölçüde belirleyici rol üstlenecek Fenerbahçe - Trabzonspor maçının hakemiyse bugün açıklanacak. Merkez Hakem Kurulu’nun kararı merakla beklenirken, ilgili ilgisiz hemen her kesim, bu zorlu karşılaşmayı yönetecek hakemin, skoru sahada oynayan futbolcuların belirlemesine vereceği cesur ve tarafsız kararlarla katkıda bulunmasını ve asla ön plana çıkmamasını diliyor. Sezon başı ve devre arası ulusal ve uluslararası, ayda bir bölgesel eğitim seminerleri, 2 ayda bir koşu ve atletik testler, haftada bir maç değerlendirmeleri gibi çalışmalarla hakemlerin form durumunu sürekli üst düzeyde tutmaya özen gösteren MHK, yaptığı kılı kırk yaran atamalarıyla da -küçük istisnalar dışında- bu performansın sahaya yansımasını sağladı. Kim ne derse desin hakemlerimiz genel olarak başarılı bir sezon geçiriyor. -Ismarlama hakem tartışmaları yapılmıyor en azından!- Bu nedenle MHK’nin sezonun en kritik maçlarından biri ile ilgili bugün vereceği karar çok önemli. Bilindiği gibi seçimlerin iptal edilmesi nedeniyle çıkmak üzere olan yeni yasal düzenlemenin ardından kaderini Futbol Federasyonu’nun belirleyeceği MHK, belki de Fenerbahçe-Galatasaray derbisine atama yapamadan görevini tamamlamış olacak.-ki Federasyon’un bu aşamada MHK’nin görevini sona erdirmesi ve yeni bir kurul ataması kadar büyük bir yanlışlık olamaz. çünkü lig asıl o zaman tartışılır hale gelir!- Bu nedenle Fenerbahçe-Trabzonspor maçına atayacakları isim ve bu ismin performansı onların da kaderiyle ilgili belirleyici unsur olacak.Diyoruz ki; bu maçta sadece futbol konuşulsun, asla hakem ya da saha dışı faktörler değil. “Ligin kaderi masa başında belirleniyor, sahada tescil ediliyor!” gibi iddialara artık son verilsin. Birileri, “Bir taşı kullandım, şampiyon oldum”, ya da “Eskiden işin sadece sahada bittiğini sanıyorduk ama şimdi bazı şeyleri öğrendik!” diyemesin.Bütün bunlara son verecek ilk adımı bugün MHK atacak. Umuyor ve diliyoruz ki, atayacağı kişinin, “Kadıköy’den kimin çıkacağı” konusunda rolü olmasın. Temiz Lig için “LÜTFEN!”

28 Nisan 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadıköy'den çıkmak!‘’

Futbolumuzda bu gelişmelerin doğal sonucu inanılmaz bir gerginlik yaşanıyor. Özellikle İstanbul’da stadyumlardaki küfürü sona erdirmek için kampanyalar düzenleniyor. İnönü’de küfürsüz sadece 45 dakika geçiyor. Ali Sami Yen’de Levent Bıçakçı, Aziz Yıldırım, ve hakemlerin hepsi nasibini alıyor. Saraçoğlu’nda “Aziz Yıldırım’a bile küfredildi!” diye yakınanlar, “Ama rakip takıma da sizin tribünler benzer şeyler söyledi” suçlamalarına, “Bizde hiç olmazsa kişiler hedef alınmadı!” diye garip bir savunma yapıyor.Büyük takım Fenerbahçe’nin Kaptanı Anadolu’dan gelen Denizlispor Teknik Direktörü’nün aile efradına hakemin huzurunda küfredebiliyor. Aynı takımın Teknik Direktörü, küfredilen teknik direktöre kulübesine kadar giderek omuz atabiliyor. Maçı kazandıktan sonra da uzattığı elin geri çevrildiğinden yakınıyor. Sonra küfredilen, omuz atılan teknik direktör kamuoyunda neredeyse suçlu ilan ediliyor. Yetmiyor, Trabzonlu’luğu gerekçe gösterilerek provokatörlükle suçlanıyor. Luciano’nun ikinci sarı karta inanılmaz tepkileri ve de - bir gazetedeki fotoğrafa göre- tükürüğü muhatapları tarafından hazmedilip rapora yazılmıyor. Artı yasağa inat motivasyon anonsları. Nasıl oluyorsa bütün bunları Trabzonlu gözlemci de görmüyor, duymuyor. Tahkim Kurulu, Trabzonspor Basın Sözcüsü İbrahim Şahin’in dediği gibi ilk kez PDFK’nın kararlarına Gökdeniz ve Erdinç’in cezaları nedeniyle onay veriyor. Çifte standart yani, İstanbul’a başka, Anadolu’ya başka! Özellikle düşme hattında -şike, teşvik iddialarıyla, tribün olayları vs- kıran kırana geçiyor mücadele. Güzel şeyler de olmuyor değil futbolumuzda, hakkını verelim. Fenerbahçe seyircisinin 4-3 kaybedilen maçtan sonra Beşiktaş’a alkışı gibi. Sevgili Metin Ağabey - Tükenmez - “Keşke o maçta olsan da görseydin sahneyi!” dediğinde tüylerimiz diken diken oluyor. Beraber alkışlıyoruz sonra nedense medyamızın pek ilgi göstermediği Trabzonspor - Ankaragücü maçındaki güzel görüntüleri. Konya - Sakaryaspor maçı sonrası futbolcuların anlamlı ve de sorumluluk taşıyan açıklamaları. Şu kritik dönemi genellikle yüzlerinin akıyla tamamlayan hakemlerimiz moralimizi yükseltiyor.Ama her şeye rağmen ortam çok gergin, kafamız karışık. Kalan 5 haftayı kazasız belasız tamamlamayı dilerken, “Burası Kadıköy, buradan çıkış yok!” sloganı takılıyor aklımıza. Bu sloganın dayanağı Fenerbahçe’nin, Beşiktaş maçının ilk yarısındaki futboluysa, “Eyvallah, ne mutlu” diyoruz. Ama sonra Gençlerbirliği, Gaziantepspor ve Denizlispor - kupa- maçları geliyor aklımıza da, kaygılanıyoruz, futbolumuz adına.

27 Nisan 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Taraftar gözüyle takım ve kulüp performansı‘’

Sıkça yararlandığımız ama yazıya dökenin hakkını çoğunlukla veremediğimiz önemli görüş ve öneri içeren mail sayısı da az değildir. Bu mail sahiplerine, -kulüp performansıyla ilgili Michigan’dan yazan Tayfun Özdemir ve takımın kupaya veda ettiği yarı final maçını Ankara’dan bir bayan gözüyle yorumlayan Aslı Aktay’ın şahsında teşekkür amacıyla bugün sütunlarımızı iki taraftar görüşüne ayırdık:“Trabzon, Trabzonspor’un şampiyonluklarıyla büyüdüğüm bir şehir. Kendime, ‘Nasıl bu işi başarıyoruz, bu kent bunu hak ediyor mu?’ diye soruyorum. Her defasında, şehrin futbol takımının çok gerisinde olduğu bariz olarak önüme çıkıyor. Trabzon’un ekonomik yapısı Trabzonspor’u taşıyamayacak, kulüp şehri sürükleyecek, bunu kabul etmek ve bu gerçeğin içinde çözümler üretmek gerek. Kulübün Trabzon’un ekonomik yapısından soyutlanması gerektiğine inanıyorum. Şehre mahkum kalırsa, yarattığı artı değeri kaybeder, sonunda söner gider diye korkuyorum. Halka arz edilen hisselerinin Trabzon dışındakilerce kapışılması bu nedenle gayet normal-sonunda bu bir ticari mesele, sürpriz de değil.- Lisanslı ürünler her şehirde satılmalı, tıpkı hisseler gibi. Kulübe kalıcı ve önemli getiriler sağlayacak her fırsat değerlendirilmeli. Madem para var, iyi yatırımlar yapılmalı.” Tayfun Özdemir-Michigan, ABDBu görüş ve öneriler, yönetim ve profesyonellerin işinin hiç de kolay olmadığını bir kez daha anımsatıyor. Bu nedenle özellikle yönetim, gerektiğinde işin uzmanlarını da devreye sokarak bu beklentilere kısa sürede yanıt verebilmeli. Özellikle Kartal’daki tesislerin durumunu gözden geçirip, oradaki sorunları çözerek yeni arayışlara gitmeli.“Trabzonspor orta sahayı kalabalık tutup rakibin ataklarını önde keserek özellikle Miroslaw’ın ara toplarıyla Fatih ve M.Yılmaz’ı ileri çıkarmayı amaçladı, olmadı. 2. yarı çok şey beklenilen Yattara, takımın en büyük özelliği olan kontratak futbolunu eriten baş aktör oldu. Korner atışı ve frikik vuruşunun dışında sahada yoktu, keza Mehmet Yılmaz da. Son moda tabirle maçın “kırılma noktası” Celalettin’in boş kaleye atamadığı goldü. Ya 90+3 de ayağını iyi kullanamayıp kale çizgisinde topu içeri alır ya da 87 de ayağını yine iyi kullanamayıp topu boş kale yerine dışarı atar ve maçın gidişatını değiştirir, ne yapalım olsun biz yine onu seviyoruz. Necati’nin gölüyle şans ve maç ibresi Galatasaray’a döndü.Bu dakikadan sonra zaten ne uzatma dakikaları ne de penaltı atışları konuşulur. İşin açıkçası oyun içinde Petko’nun Mondi’ye nazaran daha fazla pozisyona maruz kalması ve oyuna ısınması nedeniyle penaltı kurtarışı bekliyordum ama olmadı. Daha önemlisi Şenol hoca gibi zamanının en iyi kalecisinin Petko’ya öğretmesi gereken çok şey var.” Aslı Aktay-Ankara

23 Nisan 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk darbe önemli‘’

Form durumları taraftarlarının arzuladığı düzeyde değil. İkisinin son oynadığı lig maçını Trabzonspor hem de deplasmanda iki farkla kazandı.Bütün bunlar, çok klasik bir söylemle; telafisi olmayan bu akşamki mücadelede ne son iki yılın kupa beyi Trabzonspor için ne de Galatasaray’ın performansını etkileyecek unsurlar olarak asla değerlendirilmemeli. Çünkü ligde son birkaç hafta içinde yaşananlar da çok net gösterdi ki; ezeli rakiplerin içinde bulundukları koşullar, birbirleriyle yaptığı maçları etkilemiyor. İnönü’de favori Trabzon’du, Beşiktaş kazandı. Ali Sami Yen’de favori Galatasaray, galip gelen taraf Trabzonspor oldu. Saraçoğlu’nda kalecisiz Beşiktaş, Fenerbahçe’yi devirdi.Bütün bunlara karşın kupanın yarı finalinde savunmasının en önemli ismi Erdinç ile hücumdaki kozu Gökdeniz’den mahrum olarak mücadele edecek olması Bordo -Mavililer için çok ciddi bir handikap. Bu futbolcuların sorumsuzluğunun son derece zor durumda bıraktığı Güneş’in, yerlerinde düşüneceği isimler çok önemli. D’Haene Diyarbakır’da çok hata yaptı. Alternatif Özgür, zorluk derecesi yüksek böylesi maçta sorumluluğun üstesinden ne derecede gelecek, bir muamma. Yattara çok formsuz, Mehmet Yılmaz çalışkan ama üretken değil.Bu olumsuzluklara karşın, son iki kupayı müzesine taşımış bir takım olmanın ve “iki kupayı da ezeli rakipleriyle oynamadan kazandı!” şeklindeki küçümsemelere en iyi yanıtı vermenin gereği açısından bu turu geçmek Trabzonspor için çok önemli. “Önce rakibi durduralım” gibi futbolda “küçük takımların uyguladığı” ilkel anlayışı benimsemek, Trabzonspor’a bu sezon çok önemli maçları kaybettirdi. Bu ve “tek maçlı elemeli mücadeleleri, ilk darbeyi vurduktan sonra abartısız savunmayı, yani oyunun tümüyle yarı alanına yıkılmasına izin vermeden düşünen takım daha rahat kazanır” gerçeğini unutmadan mücadele, bordo mavililere, kazanılan lig maçında olduğu gibi tur için avantaj sağlayabilir.Eksik kadro mazeretine sığınmadan bu akşamki karşılaşmayı kazandıracak strateji ve taktiği belirlemek, Dünya Üçüncüsü bir takımın teknik direktörü apoleti takmış Şenol Güneş’in, bütün bunları planlandığı biçimde hayata geçirmek de futbolcuların kariyerleri için önemli olduğu gerçeğini de kendilerine hatırlatmak isteriz.

20 Nisan 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir fırsat böyle kaçtı‘’

Gariptir bu şansı ne futbolseverler doğru-dürüst kullandı, ne futbolcular, ne de teknik adamlar. Halbuki bir futbolcu hazır böyle bir fırstı eline geçirmişken işin zevkini çıkarabilirdi. Ya da en azından şike ve teşvik gibi olmasa da dedikodusu yeterli şaibelerden uzak bir maçta gelecek sezona yönelik transfer çalışmaları için kendini göstererek yatırım yapma gibi bir gayret içinde olabilirdi. Bütün bunları bırakın biri daha 2. dakikada futbolu değil, rakibine tekme atmayı tercih etti. Ama sahanın en başarılı ismi Cüneyt Çakır, kalanlara ‘İşte fırsat, doğru dürüst futbolunuzu oynayın’ mesajını kırmızı kartını tereddütsüz çıkararak verdi. Neyse ki Sedat’ın bu hareketi diğer meslektaşlarına etki etmedi de, kalanlar işlerini iyi yapma gayreti içinde oldular. Bu gayret de kaliteyi ikinci yarının bazı bölümleri hariç artırmaya yetmedi.Futbolcular böylece sıcak ve güneşli bir pazar günü maç yerine pikniğe giden sporseverlerin tercihine haklılık payı verirken, teknik adamların da bundaki katkısını unutmamak gerek. Kulübesinde Zafer, Murat, Ünal ve Şener gibi skoru her an değiştirebilecek elemanları kullanmayı, rakibi 10 kişi kaldığında değil de, yenik duruma düştüğünde hatırlayabilmesiyle Erdoğan Arıca... Eksik de kalsa öne geçmesine karşın, bir ikincisini kovalamak yerine golü yiyene kadar savunmada etten duvar örme çabasındaki Nurullah Sağlam, bu uygulamalarının doğal sonucu futbolun kalitesinin düşüklüğündeki rolleriyle ilgili mutlaka bir özeleştiri yapmalıdırlar. Çünkü Rizespor eşitliği, hücumdaki eleman sayısını arttırdığında buldu. Gaziantepspor da pozisyon bulmaya, skor eşitliği sağlanıp, Lazarov ve Macanga gibi golcülerini devreye soktuğunda girdi.Arıca ve Sağlam unutmamalı ki; Bir teknik adamın duruma göre önlem alma yerine yaratıcı olup üretkenliği arttırma görevleri de vardır. Bu görevi böylesi rahat bir maçta değil de ne zaman yerine getirecekler? Öyle bir fırsat kaçırdılar ki!

18 Nisan 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Profesyonel olmak‘’

Kazanıldıkları halde Galatasaray ve Diyarbakırspor maçları, Trabzonspor için bundan sonrasına yönelik çok önemli dersler verdi. Dikkati önce, bu iki maçın da uzatma dakikalarında görülen kırmızı kartlara çekmek istiyoruz. Galatasaray maçında Erdinç, kendi ifadesine göre Sabri’nin küfürleri nedeniyle tahrik olmuş. Gökdeniz de, tribünlerden maç boyu özellikle yıldız oyuncuları hedef alan çirkin küfürlerden payına düşenlere tepkisinin dozunu ayarlayamamış. Erdinç’i tahrik ettiği söylenen Sabri, olaydan zarar görmeden kurtulmuş. Yani Erdinç’ten daha profesyonel davranmış. Gökdeniz, Galatasaray maçında çok daha ağır küfürlere muhatap olmuşken, bir futbolcu ve profesyonel olarak bunlara en iyi yanıtı attığı golle vermişti. İki futbolcu da, hem de uzatma dakikalarındaki bu sorumsuzluklarıyla son iki sezon kazanılan kupaya giden yolda takımlarına en büyük darbeyi vurduklarını anladıklarında tabii ki iş işten geçmiş olacak. Onlar, “Size yazmak kolay, küfrü biz yiyoruz!” diyebilirler. Onları savunmak için, “Gençtirler, tahammüllerinin de bir sınırı vardır!” denilebilir. Ama ne yapacaksınız, burası Türkiye, burada küfür var işte. Baksanıza adamlar, “Küfüre hayır” kampanyasını başlattıkları maçta, yenilerini üreterek, diğer stadyumlardaki arkadaşlarının küfür dağarcığını geliştirdiler. Eğer bu durum tahammülsüzlük yaratacaksa, takımlar oynatacak futbolcu bulamazlar. Hele Diyarbakır’da, başta Milli futbolcular olmak üzere direk hedef olan 7-8 futbolcu da bu mantıkla kırmızı kart görmeliydi.Bu durumun tartışılacak bir yönü de hakemlerin bir standardı yakalayamamış olmasıdır. Galatasaray maçında Sabri’nin küfürünü duymamak bir mazeret olabilir mi? Diyarbakırspor maçında, yardımcı hakeme Kırmızı - Yeşilli futbolcuların yaptığı hakaret ve gösterdikleri tepkinin boyutunu görmezden gelmek “gergin ortama” bağlanabilir mi?Bir önemli ders de, özellikle Diyarbakırspor maçında sergilenen kötü futboldan alınmalı. Açıkçası Trabzonspor’u bu sezon hiçbir maçta rakibine karşı bu kadar mahkum oynarken görmedik. Penaltı golünden sonra Gökdeniz- Fatih ikilisinin kaçırdığı bir pozisyon dışında Bordo - Mavililer hiç etkili olamadı. Bu durumdan oyunun tümden Trabzonspor yarı alanına yıkıldığı anlarda Yattara desteğiyle kurtulmak mümkün olabilirdi. Çünkü Trabzonspor, topu rakip yarı alana taşımakta zorlandı. Bu bir teknik adam tercihidir. Ama “Kazanan haklıdır!” felsefesiyle, bu maçın analizi iyi yapılıp gereken dersler alınmazsa, lig ve kupada telafisi olmayan maçların oynanacağı şu dönemde ummadık taşların Ankaraspor maçında olduğu gibi baş yaracağı gerçeğinin gözden kaçırılmaması gerekir.

17 Nisan 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor ve Trabzon ekonomisi‘’

Önce şunu belirtelim; Trabzonspor taraftarlarının kulüpleriyle ekonomik ilişkilerini özetlerken söz konusu olan parasal değerin boyutu, insanların kıt olan geçim koşullarını zorlayabilecek düzeyde değildi. Kimse kendini kandırmasın: ‘İşsizliğin kol gezdiği, insanların evine ekmek götürmekte zorlandığı bir dönemde’ diye başlayan popülist söylemlerle, taraftar kimliğine sahip insanlara yönelik eleştirinin dozundan rahatsız olduklarını belirten kişilere, buradaki parasal değerin en fazla günlük bir paket sigaranın fiyatıyla eşdeğer olduğunu anımsatmak isteriz. Tabii ki Trabzon’un ekonomik yapısının, Trabzonspor gibi emsal grupta yer aldığı 3 kulüple birlikte Türkiye’de çok şeyi aşmış, artık dünya markası olma yolunda büyük mesafeler kat eden bir kulübün gereksinimlerini karşılayabilecek bir beklenti içinde olunması hayalciliktir. Buna söylenecek sözümüz yok. Çünkü bu kenti şu sıralar dünyanın gündemine sokan ve de hiç haketmediği eleştirilere uğramasına neden olan gelişmelerin kökeninde de ekonomik yapısı yatmaktadır. Son günlerin moda söylemiyle; Atatürk Alanı’nda birleşen Sahil Yolu, Maraş Caddesi, Uzun Sokak ve Tanjant yolda gezinen 3 bin dolayındaki genç, işsizlik nedeniyle bir kıvılcımla patlamaya hazır bomba halinde dolaşırken, bir provokasyonla taa Amerikalar’dan Trabzon’a gazeteci getirtmiştir. DPT’nin gelişmişlik sıralamasında 38. il olan, kişi başına gayri safi milli hasılası bin 506 dolarda kalan, aradaki 6 dolarlık fark nedeniyle teşvik kapsamına alınmak için 3 yıldır beklerken IMF’nin canını sıkan kentlerden biri konumundaki Trabzon, tabi ki Trabzonspor’un gereksinimlerini karşılayamaz.Tam bu tartışmaların yaşandığı döneme rastlayan Şenol Güneş’in paneldeki söylemlerini bu nedenle çok önemsiyoruz. Ama bu durumu bir paket sigara parasıyla ilişkili taraftarlık görevleriyle karıştırmamak gerekir, diye düşünüyoruz.

14 Nisan 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI