‘’Trabzon'un değerleri üzerine‘’
Trabzon Teksas’a döndürüldü, Trabzonspor’un adı mafya ile haraç çeteleriyle birlikte anılmaya başlandı. Kenti yönetenler, asayişin sorumluluk sahipleri ve de bu olaylardaki katkıları yadsınamaz olanlar kenara çekilip, Trabzon’u, Trabzonspor’u hedef yaptılar. Olayların iç yüzünü bilmeyip durumdan vazife çıkarmaya çalışanların katkılarıyla da amaçlarına ulaştılar.Malum kişilerin katkılarıyla oluşan bu çirkin ve yoğun gündemin arasına ne yazık ki sıkışan, hatta kaybolmaya yüz tutan Trabzon’un, Trabzonspor’un bazı değerlerinden söz ederek sizlere onları anımsatmaya çalışalım. Trabzonspor Kulübü başkanlarından Mazhar Afacan, Trabzonspor genel sekreterlerinden Zeki Erkuloğlu ve Trabzon’da salon sporlarının hemen her birinin öncüsü konumundaki spor dostu Atilla Damlacı, sağlık sorunlarıyla mücadele ediyorlar bugünlerde.Mehmet Ali Yılmaz’ın görev kabul etmediği, Trabzonspor’da başkanlığın ateşten gömlek giymekle eş değer olduğu dönemde ortaya çıkmıştı Mazhar Afacan. Maddi sıkıntının doruğa ulaştığı başkanlığında, o dönemin Futbol Şubesi Sorumlusu Hayrettin Hacısalihoğlu’nun ifadesiyle Mazhar Afacan, “Çıkınını omzuna koyar”, bir süre ortadan kaybolurdu. Dostlarından topladığı, olanakları ölçüsünden kendi ve yönetiminin verdiği paralarla futbolcu taksitlerini, seyahat masraflarını karşılardı. Bir süredir tedavi için kullandığı ilaçlar midesinde kanamaya neden olunca KTÜ Farabi Hastanesi’nde tedavi altına alınan Afacan için Tıp Fakültesi seferber oldu. Tabii ki, dostları Rektör Prof. Dr. İbrahim Özen ve Dr. Yusuf Bahadır da...ASKF’nin kurucu başkanı Trabzonlular’ın Zeki Abisi Erkuloğlu- ise iyi durumda. Doktorların ve kendi ifadesine göre; “aslan gibi.” Erkuloğlu gibi bir başka İdmangüçlü Atilla Damlacı’nın kalbi, sporun yoğun stresine katlanamadı, kriz geçirdi. O yaşam mücadelesinde. Eski topraktır üçü de. Daha Trabzonspor’a, Trabzon sporuna çok şey verecekler. Görevleri bitmedi. Şu kritik günlerde deneyimlerine o kadar gereksinimi var ki camianın.****Trabzon’da son günler de iki de güzel olay yaşandı. İki spor dostu, iki iyi Trabzonsporlu birer kitap yazdı. İdmanocaklı eski futbolcu, Karadeniz Gazetesi Genel Yayın Müdürü Osman Diyadin’in, emperyalizmin Türkiye üzerindeki oyunlarını, ülkedeki güçlerin bu oyuna nasıl geldiklerini detaylarıyla anlatan kitabı “Ben Şehit miyim, Hain mi?”, RA yayınlarından çıktı. Okuyun, güzel ülkemizin birileri tarafından nasıl peşkeş çekilmeye çalışıldığını çok net göreceksiniz.Karadeniz deyince akla balık gelir. Sevgili Fevzi Çimşit, nam-ı diğer Fevzi Hoca da balığın kitabını yazdı. “Spor ve balık ne alaka!” derseniz, kitabı okuyun anlayacaksınız.****Kurşunları mı sordunuz. Biz bıraktık en azından bir günlüğüne. Bu kurşunlardan rant elde etmeye çalışanlar rahat etsin diye!
‘’Gündemdeki Trabzon‘’
O zaman daha iyi anlayacaksınız; şampiyonluk hedefleyen Trabzonspor’un adının bugün neredeyse küme düşme tehlikesi yaşayabilecek takımlar arasında neden anıldığını. Hey gidi günler! Bu takım ön elemeyi aşacak, Şampiyonlar Ligi’ne katılacak, renklerine gönül verenlerin ligde 22 yıllık özlemine son verecekti. Yapılması gereken çok fazla da iş yoktu. Kadro korunacak, iki üç takviye, yeterli olacaktı. Görev başındakilerin bazılarının acemiliği, bazılarının sorumsuzluğu, bazılarının kişisel hırsı derken, idari ve teknik hataların birbiriyle yarışması sonucu ne kadro korunabildi, ne de arzulanan takviyeler gerçekleşti. İnsan sabote etmeye kalksa, bu kadar olurdu. Siyasal ilişkilerin kurum hassasiyetlerinin önüne geçmesiydi bu sonun temellerini atan. Sonra siyasetin için için kurumu kemirmesi. Anhortosis hezimeti ilk sinyal. Teknik hatalar, yanlış transfere bağlı yetersiz kadrodan, bahis nedeniyle önemli fire, kötü skorlar, teknik kadroda deprem, sakatlıklar derken, gemi su almıştı bir kere. Birkaç kelle yetmiyordu, daha fazlasını istedi “kelle avcıları!” Kötü gidiş daha da iştahlandırdı onları. Top yekün saldırdılar, basın toplantıları, internet sitelerinde anketler derken amaçlarına ulaştılar. Kötü sona katkısı yadsınamayacak yönetim de gitti, Diyarbakır’da tavan yapan kötü sonuçlar nedeniyle. Sonra seçimler, iktidar partisinde bunca uğraşın doğal sonucu “parti içi gruplaşmalara” sahne olan kongre. İnanılmaz vaatler, yıldız yağmurları derken yeni yönetim. Bir maç kafilesinde eşofmanlı kaptanın neden olduğu silah krizi. Yıldız yağmurundan, deneme yanılma yöntemine geçiş, sakat mı, yetersiz mi olduğu henüz anlaşılmadan gönderilen denek! Ve Trabzonspor yeniden gündemde. Saha sonuçlarıyla, yıldız transferleriyle değil. Önce Federasyon seçimleriyle. Adı asla hak etmese de Kayseri’de olduğu gibi bundan sonra hemen her maçta “korunmacı” olarak anılacak konumuyla. Başbakan Federasyon Başkan aday adayı arasında başkan düzeyindeki “aracılıkla.” Ve Trabzonspor yeniden gündemde. İki kaptanının kendilerine ve eşlerine ait otomobil işyerlerine sıkılan kurşunlarla. 1. sayfalara, ana haber bültenlerinde. Ey Trabzon Valisi, ey Emniyet Müdürü. Bu olayın faillerini bulup ortaya çıkarmak göreviniz. Başaramazsanız, kurşunlar Trabzon’a sıkılı kalacak. Çete mafya neyse, haydi hukukun gücünü üstün kılın. Yoksa gereğini yapın! Ey Gökdeniz, ey Fatih siz de ne biliyorsanız mutlaka ilgililerle paylaşın. Bildiklerinizi saklamayın. Unutmayın “sizin için yalan söyleyen size de yalan söyler!” Bu olayın Trabzon şehrinin üzerinde kalmasına izin vermeyin. Tabi ki “bu şehre hizmetlerinizin karşılığı bu olmamalıydı” ama şunu da bilin ki; Trabzonspor’da bugüne kadar başka bir futbolcu bahis cezası almadı, başka hiçbir bir kaptan eşofmanıyla silah teslim masasına gitmedi, görüntü çekilirken şarjörü doldurmadı, gerekçesi ya da mesajı kimlere ve nerelere, ne olursa olsun.
‘’Kurşunlar Trabzon'a‘’
Polis ve futbolcular susacağı için dedikodu kazanı kaynayacak. Bunun önüne mutlaka geçilmeliDört büyükler içinde dezavantajı daha fazla olan Trabzonspor’un, sıkıntısı böyle gelişmelerle artacakBu olay kısa sürede çözülmeli, failler bulunmalı. Aksi halde tüm camia zan altında kalacaktırŞimdi taraflar; saldırganlar belli olmadığına göre hedef alınan oyuncularla Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, “Soruşturmanın selameti açısından” doğal olarak susacaklar. Onlar konuşmadığı için de dedikodu gazetesi tiraj patlaması yapacak, komplo teorisyenleri bol bol ahkam kesecek, sonuçta olan Trabzon kentine olacak. Yani kurşunlar Trabzon’a sıkılı kalacak.Olay kimine göre “çete” işi. Bu iki oyuncudan istedikleri “haracı” alamadıkları için, özellikle sürücü koltuğuna ateş ederek, “Vermeseniz işte sonunuz” dediler. Üzerinde durulan en güçlü olasılık bu. Dayanaklarıysa, Beşiktaş maçı için İstanbul’a giden kafilede eşofmanlı Fatih Tekke’nin, medya mensuplarının özellikle görebileceği şekilde silahını alması, kurşunları şarjöre doldurması. “Demek ki boşuna değil, bir yerlere mesajdı o görüntüler” diye yorumluyorlar bu olayı. Gökdeniz’in “Hayatımın en büyük yanlışı!” diye nitelendirdiği “bahis skandalının uzantısı” olarak değerlendirenler az değil. Onlara göre olay, “Gökdeniz’e direk mesaj.” Fatih’in işin içine katılmasıyla “dikkatlerin farklı yöne kaydırılması amaçlandı” diyenler de az değil. Bazılarının iddiaları ilginç: Bu oyuncuların Trabzon’da kalmamalarını ve sezon sonunda başka kulüplere gitmelerini sağlamak için düzenlenmiş komplo olasılığından söz ediliyor. Bunu kim ne için yapar sorularına yanıtları ise farklı; 1- Transferi gerçekleştirmek isteyenler. Yani bu oyuncularda gözü olanlar. 2- Göndermek için kamuoyu yaratmaya çalışanlar. “Trabzon’dan gitsinler de”Bir başka grup daha da uçuk: “Bu olayın doğal sonuçlarından biri de ne?” diye soruyla başlıyorlar sözlerine ve ekliyorlar: “Trabzonspor’a gelmek istemeyenler eskiden “Trabzon küçük şehir, orada yaşamak zor!” diyordu, son olarak Tomas Jun’un Beşiktaş’taki ilk basın toplantısında söylediği gibi. Şimdi bu gerekçeye “can güvenliği de” eklenecek ve Trabzonspor’un transfer yapma şansı ortadan kalkacak. “Ne yapalım gelmiyorlar!” durumuna döndürülecek iş. Transferde dört büyükler içinde zaten her zaman dezavantajlı bir konumda olan Trabzonspor’un işi zorlaşacak, imajı düzelemeyecek bir hal alacak. Son dönemde faili meçhul ve de çözümlenmiş cinayetlerin sayısının arttığı, bir hafta içinde de bazı molotof kokteylli saldırıların söz konusu olduğu Trabzon’da, asayişten sorumlu kişilerin bir an önce bu olayı aydınlatmaları gerekiyor. Diğer olaylar maalesef ülkenin gündemine yeterince gelmedi. Ama Gökdeniz Karadeniz’le Fatih Tekke kamuoyuna mal olmuş kişiler ve onlara yapılan bu saldırı şu ya da bu şekilde geçiştirilemez. Basın toplantısındaki suskunluklarını anlayışla karşıladığımız bu iki futbolcu da bildiklerini emniyet görevlileriyle eksiksiz paylaşmalı ve Trabzon töhmet altında kalmaktan kurtarılmalıdır.
‘’Tat vermediler‘’
Dolayısıyla da bu maç onun için angaryadır. Halbuki, hazırlık ya da antrenman maçı demek normalde forma bulamayan oyunculara fırsat demektir. Gel de bu fırsatı kullananı bul.Bütün bu nedenlerden ötürü dünkü Trabzonspor’un tat verdiğini söylemek olanaklı değil. Maçın başlarında Fatih Tekke’nin şık kafa vuruşuyla attığı gol dışında, dikkati çeken, olumlu hareketi, güzel iş yapanı, ara ki bulasın! İkinci Lig B Kategorisi takımı Giresunspor’un direnişi hariç. Tat vermeyeceği zaten baştan belli olan maçta, bir de Trabzonspor’un yeni transferlerine, özellikle de “denenmeye gelenini” dikkatle izlemeye çalıştık. Neemelo, ikinci yarının başında oyuna girdi. Halilhodziç kendisini 29 dakika sahada tuttu. Bu süre içerisinde Estonya’lı golcüye 4 pozisyon şansı geldi, dördünde de ofsayta düştü. Kenara gelip iki kez top istedi, ikisinde de buluşup kale sahasına gönderdi, dokunan olmadı. Artık sakat mı, adalesi mi çekiyor, yoksa Halilhodziç bundan sonra denemeye gerek mi duymadı, yoksa daha sonra tekrar mı deneyecek bilemiyoruz ama kendisini oyundan aldı. Diğer transferlerden, Ömer Rıza’ya da biraz dikkat ettik... İlk yarıda sahada kaldığı süre içerisinde çok hareketli gözüktü. Kendine çok boş alan yarattı ama kapalı savunmada, özellikle de birebir markajda fazla etkili olamadı. Dönelim yeni transferlerin savunmada oynayanlarına... Stepanov tutacak gibi. Çok sağlam basıyor, marke etmekle görevlendirildiği golcüyü çok bunaltıyor. Ancak gerçek kapasitesiyle ilgili böyle bir maçtan sonra net yargıda bulunmak olanaklı değil. Yine de savunmanın merkezinde Erdinç’ten yavaş yavaş umutların tükendiği bu dönemde yer bulması sürpriz olmaz. Halilhodziç, Ferhat’ı ikinci yarıda Stepanov’a partner olarak kullandı. Takım çok fazla baskı yemediği için onun durumu hakkında da net fikir edinmek mümkün değildi. Ancak yerini yadırgadığı her halinden belliydi. Kaleci Ahmet, Tolga’nın yerine son 15 dakikada girdi, bir kez kritik müdahale yaptı. Fakat Jefferson’un yokluğunda kalenin Tolga’ya teslim edileceği kesin gibi. Ali Güzeldal-Ergin ikilisinden Ergin, ilk yarıda ve son 15 dakikada sahada yer aldı. Halilhodziç, hazırlık maçlarında nedense bu tür uygulamaları seviyor. Oyundan çıkardığı futbolcuyu biraz dinlendirip tekrar sahaya sürüyor. Bununla neyi hedeflediği ise pek anlaşılmıyor. Futbol bu, basketbol gibi değil. Oyundan çıkıp tekrar giren futbolcunun konsantrasyonu kayboluyor. İlk yarıda birşeyler yapmasına rağmen Ergin Keleş gibi sonradan tekrar girdiğinde şaşkınları oynuyor. Ali Güzeldal, Trabzon’un hücum etkinliğinin azaldığı bölümde sahada yer aldı. Bu durumun doğal sonucu olarak fazla etkili olamadı.Sonuç olarak Trabzonspor, taraftarının çok aşırı ilgi gösterdiği bir hazırlık maçını “angarya” görerek tamamladı. Soğuk havaya karşın, trafik rezaletinin yaşandığı yolda tesislere akın edenler de tam bir hayal kırıklığıyla evlerinin yolunu tuttu.
‘’Deneme ve önyargı üzerine‘’
Bu pazar günü, Tomas Jun’un Beşiktaş’a kiralanmasıyla ilgili değerlendirmemizin, bu yönetime karşı bir önyargının ürünü olduğunu iddia eden iki mail ile Neemelo hakkında bilgi sahibi olan bir okurumuzun düşünceleri konusunda fikir jimnastiği yapmaya çalışacağız.Diyor ki Sn. Abdulkadir Genel; “Her zaman seviyeli, tarafsız ve yapıcı yazılarına alıştığım Ergun Ata’nın yeni yönetim hakkında yazdıklarını okuyunca biraz kafam karıştı.” Sn. Ahmet Akyüz’ün değerlendirmesi daha sert: “Bu yönetime önyargılı davranıyorsunuz, size yakışmıyor. İşin içine başka şeyler karıştırmayın, bu yönetim iyi gidiyor. Destek olun.”Jun’un Beşiktaş’a kiralanması, büyük vaadlerle gelen bu yönetimin transfer çalışmaları ve genel olarak şu ana kadar ki icraatı konusunda bizim değerlendirmelerimizi haklı kılan görüşleri içeren mailler çoğunlukta ama konumuz bu değil. Öncelikle şunun altını çizelim ki bizim herhangi bir kişi ya da kişilerle ilgili bir ön yargımız yok. Nuri Albayrak’ı tanımayız, yüz yüze görüşmüşlüğümüz de yok. Trabzonspor Kulübü Başkanı olarak doğru ya da yanlış verdikleri söz gereği Haluk Ulusoy konusundaki kararlılıklarının doğru bir duruş olduğunu söyledik. Bu konudaki eleştirimiz Ulusoy’un basın toplantısındaki hükümetin icraatıyla ilgili söylemlerine, Albayrak’ın da Erdoğan-Ulusoy arasındaki trafikte arabuluculuk yapmakla ilişkili tavır ve davranışlarına yönelik idi. Biz halen daha Trabzonspor’un adının siyasetle anılmasına tepkiliyiz. Varsayalım ki kulübün bu ilişkilerle kazancı olsun, yine de karşıyız. Eğer bunlar bir ön yargının ürünüyse evet ön yargılıyız. Tomas Jun konusunda bu yönetim bir panik hali kararı vermiştir. Bu oyuncunun UEFA yarışındaki rakip Beşiktaş’a verilmesi yanlıştır. Eğer bu takımda gerçek kimliğine bürünürse, açıklayamazsınız. Kötü oynarsa düşecek piyasa değeri, sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Bunu diyoruz, eğer varsa, evet ön yargılıyız. Seçim sürecinde seçilmeyi hedefleyenler, iki yoldan birini tercih ederler. Ya seçim kazanma amacıyla kitleleri heyecanlandıran büyük vaadler ve söylemler... Ya da seçim sonucu ne olursa olsun gerçekçi söylemleri dile getirmek. Bu yönetim ilkini uygun gördü, iki adayın toplamından fazla oy aldı, taraftarı beklentiye soktu. Her fırsatta söylüyoruz: “Aman ha, bu vaadlerin etkisinde kalıp da kurumu daha büyük maddi yükümlülüklerin altına sokmayın.” Yani gidip de “yıldız” diye bu kulübün parasını boşa harcamayın. “Ben ve arkadaşım birer yıldız alacağız!” sözünün de takipçisi değiliz, “seçim işidir olur böyle şeyler” der geçeriz. Ama bu yaptığınız da olmuyor. Tutmasa da, başarısız bir ilk yarı geçirse de, büyük bir yetenek olduğu herkesçe malum son Avrupa Şampiyonası finalisti, Dünya Kupası’na katılacak Çek Cumhuriyeti gol kralını gönderiyorsunuz, ligi -migi olmayan, kendi halinde Estonya’dan bir oyuncuyu denemeye tabi tutarak almaya çalışıyorsunuz. Olacak iş mi bu? -Bir aralar modaydı zaten Trazonspor’da deneyerek yabancı almak işi de, kimse alınamamış, kamuoyu oyalanmıştı sadece.- Ondan sonra biz ön yargılıyız. Olsun bakalım. Sözlerimizi denenecek Neemelo ile ilgili Almanya’dan mail atan Sn. Bülent Gürsoy’un sözleriyle bitirelim: “Çok sıradan bir oyuncu. Hollanda Ligi’nde küme düşmemeye oynayan Vitesse bir ay deneyip geri gönderdi. Alman 2. Lig takımları, bu oyuncuyu denemeye bile kabul etmedi. E-mailllerle Trabzonspor Yönetimi’ni uyarmaya çalıştım, ancak sonuç alamadım. Menacerler oyuncuyu satmak için bu bilgiyi yönetimden saklıyorlardır. Hata yapacaklar.” Biz ön yargılı değil, Bülent Gürsoy’un yalancısıyız. Umarız yanılıyordur.
‘’Hata lüksü yok‘’
Geçen sezonu ikinci olarak tamamlayan kadronun korunup, bir ya da iki oyuncu katılımıyla ki doğru olanı ve Şenol Güneş’in de zamanında istediği buydu- transfer kapatılsa, o Trabzonspor ile bugünkünün arasında dağlar kadar fark olurdu. Polonya’da gerekli temaslar yapılıp da bir santrafor ve bir stoper konusunda anlaşma sağlanmışken, bugün bile sahiplenilmeyen bir kararla bundan vazgeçilmesi, Trabzonspor’un bugünkü durumunu hazırladı ve Şenol Güneş’in karışmaması nedeniyle kongreyle giden yönetim, bir anlamda kendi sonunu da hazırlayan Jun konusundaki yanlış kararı acele ve panik halinde aldı. Trabzonspor’da yeni yönetimin de, bugün gelinen noktada toplumu büyük beklentiye sokmuş olmanın ve transferin sonuna doğru yaklaşılırken bu beklentiye karşılık verememenin oluşturduğu panikle yeni hatalar yapacağına dair kaygılar söz konusu. Dünya ve Avrupa Futbolu’nda esamesi okunmayan Estonya Ligi’nden oyuncu deneyerek almaktan ve bunun için yeni bir ekonomik külfeti kulübe yüklemektense, ilk yarıda başarısız olmuş olsa da elinizdeki Çek Cumhuriyeti Ligi’nin gol kralına bir kez daha şans vermeyi tercih etmek daha akılcı olmaz mıydı? Gönderirsiniz -ama asla en önemli rakibinize değil- doğan kontenjanı da uygun bir fiyatla ve takımdaki eksikliği giderebilecek kapasitede olduğuna dair kuşku bulunmayan bir oyuncuyla değerlendirirsiniz, eyvallah. Ama yapılan bu değil. Dedik ya o beklentiye karşılık verememenin yarattığı panik var ya, insana bu tür hataları yaptırıyor. Örneğin; hem her an bir patlama yapıp ilk yarıdaki performansını unutturması olasılık dahilinde olan oyuncuyu en önemli rakibe verdiriyor bu panik hem de yerine izlenilmeyen, dünyanın en kolay liginde bilmem ne kadar gol atmış bir oyuncuyu tavsiye üzerine deneyerek alma yanlışını yaptırıyor. Jun’un Beşiktaş’a verilmesinin yanlışlığını ısrar ve inatla söylüyoruz. Çünkü Beşiktaş sizin UEFA Kupası yarışındaki ciddi rakiplerinizden birisi. Jun bugün kötü ama yarın patlama yaparsa bunun hesabını vermek zordur. Bu riske girmemeniz gerekiyordu. Beşiktaş’tan Çağdaş’ı istiyorsunuz, neden vermiyor, hiç düşündünüz mü?Neyse bu yanlış yapıldı bir kere. Yeni yanlışlar yapmayın. Sakin panik halinde Trabzonspor’u daha büyük ekonomik kayba uğratacak transfer işine girmeyin. Şu ana kadar transferdeki hamleleriniz yanlışlarla dolu. Ekonomik koşulları uygun, Trabzonspor’da eksik kapatacak yeterliliğe sahip oyuncu dışında hiçbir arayışa girmeyin. Daha çok yararlı olursunuz. Geçen yönetim ve siz hata kontenjanını bu sezon için doldurdunuz. Trabzonspor’un yeni bir hatayı kaldıracak lüksü yok.
‘’Tam bir fiyasko‘’
Üstelik hala daha neden ve kim tarafından alınmadığı bilinmeyen Zurawski için gözden çıkarılamayan ücretten daha fazla para ödenerek. Gel gör ki bu oyuncu, Bordo-Mavili formayla bir türlü kendini gösteremedi. Artık adına uyum problemi ya da başka bir şey söyleyin ama Jun, tam bir hayal kırıklığı oldu ilk yarıda.Trabzonspor’un mevcut yönetimi büyük vaadlerle geldi görev başına. O süreçteki yerel gazetelerde yayınlanan ilanları, verilen beyanatları ve seçim günü yapılan konuşmaları anımsıyoruz da, oy kullanma hakkı bulunan üyelere hak vermek zorunda kalıyoruz. Yıldızların biri geliyor, diğeri gidiyordu. Başkanın arkadaşı bir, kendi daha fazlasını alacaktı. Yıllardır “Paralı yönetim” arzusuyla atılan, “parasız başkan istemiyoruz” sloganlarının kafalarda yer ettiği bir dönemde Albayrak ve ekibinin onca vaatle seçilmesi sürpriz olmadı da iki rakibinin oyundan fazlasını almasını garipsemiştik. Zamanın Milli Eğitim Bakanı, “Şu okullar olmasa, Milli Eğitimi ne de güzel idare ederdim” demişti ya Albayrak ve arkadaşları da herhalde bugün, “Şu ara transfer bu kadar yakın olmasaydı da, -ya da hiç olmasaydı- biraz zaman kazansaydık” diyordur. Onlar da Jun’un alınma dönemindeki gibi transferde tam bir fiyaskoya imza attıkları için panik halinde bu oyuncuyu elden çıkarma yoluna gittiler ve ilginçtir daha büyük bir hatayla, UEFA Kupası yolundaki rakiplerinden biri olan Beşiktaş’a verdiler. Neymiş efendim, “Sezon sonuna kadar kiralık verdikmiş. Şu kadar parayı ödeyeceklermiş, BJK’tan da para alacakmışız. Kendisine de vereceklerimizle en az 300 bin Euro karımız olacakmış” Ee paralı yönetim bu, hesabını iyi yapar! Bu demek oluyor ki, ya Trabzonspor’un hedefleri arasında en azından bir UEFA Kupası’na katılmak yok, ya da bu arkadaşlar işi bilmiyorlar. Bir Kayserispor kadar olamadılar. Yarıştığı rakiplerine oyuncu vermediler. O kadar istediniz. Fenerbahçe ya da Galatsaray talip olsa “yok” mu diyeceklerdi. “Efendim kontenjan boşalttık” diye savunacaklardır şimdi kendilerini. Ver başka bir takıma o zaman. Bedava kiralık ver yurt dışına, alma 100-150 bin euro ne olacak.Sonra prestij yönü de var bu işin. Sen büyük takımsın sözde. Baksanıza Beşiktaş ile Galatasaray’ın Okan Koç kavgasına. Her gün yeni bir hata yapıyorsunuz. İnsanlar üzerinde hayal kırıklığı yaratıyorsunuz. Biriniz, hatta en yetkililerinizden biriniz, Kayseri yenilgisini hazmedemediğinizi, takımın tarihinde 13 dakikada 4 gol yemediğini, bu formanın ağırlığını taşıyamayan oyuncularınızın olduğunu, paraların zamanında ödendiğini, Galatasaraylı futbolcuların parasız, onurlarıyla ruhlarıyla oynadığını ve kazandıklarını söylüyor. Futbolcularınızı ruhsuzlukla suçluyor. Diğeriniz, aynı gün aynı gazetenin bir başka sütununda Karadeniz Gazetesi, 24 Ocak 2006- “Futbolculara güvenimiz tamdır” diye yönetim kurulu kararını açıklıyor. Sahi siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına, ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Aman ha, bir kişilik kontenjan açıldı diye, izlemeden, tavsiye üzerine kulübü yeni ve ağır maddi yükümlülük altına sokmayın yeter. Umutları kısa sürede tükettiniz, başka bir şey bekleyen yok sizden. En azından şimdilik. Panik hata yaptırıyor çünkü görüyor, yaşıyorsunuz.
‘’Güven bunalımı aşılmalı‘’
Halilhodziç, transfer konusunda rahatsız, bu durum kesin. Atay Aktuğ ekibinin ara transfere yönelik verdiği sözler, yöneticilik ömürleri yetmediği için gerçekleşemedi. Ama kamuoyunda büyük destek gören “paralı başkan” ve ekibinin seçimi kazanmasıyla da Boşnak teknik adamın beklentileri sürdü. Onun ve genel olarak teknik direktörler için başkanın kimliği ya da yönetimlerin farklılığı önemli değildir. “En iyi başkan, en iyi yönetim, istenilen oyuncuları alandır.” Gel gör ki, seçim sürecindeki söylemler, tatlı birer vaat olarak kaldı. Ya da şöyle söyleyelim; büyük transferler (!), “Ara transferde iyi futbolcu bulmak zordur”, “yeni sezon yeni hedefler” gibi gerekçelerle ötelendi. Yani Mayıs beklenecek. Beklenecek ama bazen kadro seçimi, bazen de oyuna müdahaleleri, oyuncu değişikliklerindeki zamanlama ve tercihleriyle skor üzerindeki etkisini genellikle futbolcuları hedef göstererek dikkatlerden kaçırmaya çalışan Halilhodziç için Mayıs hiç de uygun bir zaman değil. Kariyeri(!) nedeniyle o kadar süre bekleme olasılığı çok az gibi görülüyor.Transfer işi kolay iş değil. Trabzonspor’da Şenol Güneş “Transfere karışmadı” diye, Beşiktaş’ta ise Rıza Çalımbay, bizzat yaptırdığı transferlerle takıma zarar verdirdiği gerekçesiyle hedef tahtası oldu. Bu yönetimin böylesine zor işi verdikleri sözlerle oluşturdukları beklentiye karşın, bu kadar kısa sürede yüksek isabet oranıyla gerçekleştirme şansının zorluğu söz konusu olsa da, teknik direktöre “En az 3-4 iyi oyuncuya ihtiyacım var” dedirtmemek gerekiyor. Eğer dedirtirseniz ve “herkes işine baksın” gibi kolay bir söylemle işi geçiştirmeye kalkarsanız, eloğlu, kampta yaptığı tek hazırlık maçında oyundan aldığı futbolcuyu tekrar oyuna koyarak kadro zafiyetini gösterir, kaybedilen ilk lig maçında da kadroya katılan 6 oyuncuyu da oynatarak,”işte aldığınız transferler” diye meydan okur. Bunu da yemek zorunda kalırsınız. Teknik direktör her ne kadar fırsat bulduğunda kariyeri nedeniyle kaygılarını dile getirse de, insana sorarlar; “Madem kadro zaafınız vardı, neden 7 kişinin bırakılmasına izin verdiniz? Bekleseydiniz ya sağlanacak katılımları! Doğrudur, belki bu futbolculardan artık Trabzonspor yararlanamazdı ama onların yeri Trabzonspor’un 2. ligde bir nevi pilot takımı konumundaki Sebatspor’u zor durumda bırakarak mı doldurulmalıydı? Bu takımda sezon başında kaleci alınacak diye Petkoviç kampa alınmadığı, eşdeğer stoper transfer edilecek diye Tolga gönderildiği için bu durumlara gelindiğini, hiç mi araştırmadınız? Neden gönderilmesi hemen hemen kesinleşmiş oyuncuları kampta ikinci yarıya hazırladınız da, bu konuda çok “ekonomik” düşünen paralı yönetimin göndermekte zorlanacağı bilinen Jun’u kampa çağırmadınız?Gelinen noktada Halilhodziç bu yönetimle, yönetim de onunla çalışmak istemiyor. Bir taraf “gitse” diğer taraf “gönderseler” diye bekliyor. Karşılıklı güven bunalımı, kurumda tedavisi güç yeni yaralar açıyor. “Gitse” diyen tarafın taahhütlerini bugüne kadar yerine getirmemesi, “gönderseler” diyen tarafın teknik-taktik hatalarıyla birleşince ortaya inanılmaz karamsar bir tablo çıkıyor. Bu güven bunalımı sorununu ya aşın ya da kökünden çözün. Çünkü düşme hattındaki takımlarla puan farkı sadece 6. Yani iki Kayserispor maçı! Artık maça 2 farkla önde başlamak bile yetmiyor, görüyorsunuz.