‘’Soru işaretleri‘’
Bütün bu veriler Lazaroni’nin istikrarsız bir mesleki kariyere sahip olduğunun göstergesidir. Buna karşın ekibiyle birlikte sezonluk ücreti 1 milyon 500 bin dolar olan Lazaroni’nin sözleşmesinde, görevine son verildiği takdirde 800 bin dolarlık tazminat maddesinin koyulduğu söyleniyor.Soru 1: Bu iddia doğru mudur? Doğru ise bunca dalgalı bir meslek yaşamı olan bir teknik adamla yapılan sözleşmeye böyle bir madde konulması nasıl açıklanabilir? Kaldı ki futbolda uzun vadeli yatırımlar ancak ve ancak takım performansıyla ilgilidir. Eğer birkaç maç kötü gider ve Lazaroni devamda ısrarlı olursa arkasında durulacak mıdır? Yoksa tazminatı ve o sezonluk ücretinin tamamı verilerek gönderilmesi göze alınacak mıdır?Soru 2: Trabzonspor’u yönetenler, kendi şirketlerine bir müdür atarken, istikrarsız bir meslek yaşamı olan kişiyi 3-4 katı bir ücretle transfer ederler mi? Ederlerse, birkaç ay sonra ilişkilerin bozulma olasılığının yüksek olmasına karşın, sözleşmeye böyle bir tazminat maddesi koyarlar mı?Soru 3: Elinde mesleğiyle ilgili akademik kariyer yapan Hamit Cihan gibi bir eleman bulunurken, ülke olarak dünya futboluna çok büyük yıldız oyuncular sunmasına karşın kaleci sıkıntısını her daim çeken Brezilya’dan kaleci antrenörü getirmek doğru mudur?Soru 4: Trabzonspor Futbol takımı sezonun startını 24 Haziran’da verecek. Bir hafta burada kaldıktan sonra da büyük olasılıkla kamp için Almanya’ya gidecek. Lazaroni ise imzadan sonra ülkesine gitti ve 24 Haziran’da Trabzon’da olacak. Bir ön çalışma yapmadan, sabah gelip, akşam işinin başına geçecek. Bu doğru mudur?Soru 5: Lazaroni transfer çalışmalarına ne denli katılacak, sadece kendisine sunulan kadroyla mı yetinecek?Sokağa çıkıp rasgele “Trabzonspor taraftarıyım” diyen herhangi bir kişiye sorsanız yanıtlarını merak ettiğini göreceğiniz bu soruları, onlar adına sormayı bir görev bildik. Eğer bu iddia edilenlerden biri ya da bir kaçı yanlış çıkar, doğru olanlarına da mantıklı ve ikna edici yanıtlar bulurlarsa, eminiz ki Trabzonspor taraftarı buna çok sevinecektir.
‘’İlk alkış bizden‘’
Bu zorunlu açıklamaya neden olan, “özellikle olumsuzluk arama gayreti” iddialarının aksine, “özellikle olumlu bir değerlendirme yapabilme gayretiyle” Voltaire’e sığındık, Candide isimli kitabının ana fikrine. Eleştirmenlerin, “Candide ve dostlarının büyük acılar, tecavüzler, idamlardan sonra hep mutluluğa ermeleri, yani iyimserliğin “haklı” çıkması, aslında iyi sonun akıl dışılığını vurguluyor. Öyle ki, ailesi öldürülen, evi yakılan, ırzına geçilen, bağırsakları alınan ve hayatını erkeklerin metresi olarak sürdüren Cunogonde, bütün bunların onun faziletini arttırmada yara rlı olduğunu düşünüyor; ya da asıldığı anlatılan Pangoss, iyimser bakıldığında belki de ölmemiş olabileceğinden bir anda yeniden çıkıyor karşımıza” diye değerlendirdiği lise yıllarında okuduğumuz bu kitaptan bizim çıkardığımız ders şuydu: “İçinde bulunduğunuz koşullar ne denli zor ve çekilmez olursa o lsun, mutlaka olumlu bakabileceğiniz ve mutlu olabileceğiniz bir nokta vardır, onu bulun.”Biz de öyle yaptık. Lazaroni’nin, “Başkan ve Asbaşkan bana söz verdi, yıldız satılmayacak!” şeklindeki açıklaması ve Fanatik’in dünkü sayısının sürmanşetindeki, “Fatih’e vize yok!” haber imdadımıza yetişti. “Güzel” demiştik Lazaroni’nin “yıldız satılmaması” kararlılığını gösteren açıklamasına . Dün de bu haberi okuyunca, taraftarların internet ortamında başlattıkları, “kaptan satılmamalı” kampanyasının olumlu sonuçlanmasının, genel eğilimini bildiğimiz camiaya sağlayacağı mutluluğu yakaladık.Unuttuk bir süreliğine, Lazaroni’nin getiriliş yöntemini ve yön eticiler arası “iktidar” kavgasını.İtalya’dan “sopayla kovalandığı” haberini Reha Erus / Hürriyet- görmezden geldik, 25 yılda 20 takım değiştirmesini, bu duruma karşın Trabzonspor’un bir anlık gafletle ağır bir tazminat maddesini kabul etmesini ve bu hocanın Brezilya’da 300-400 bin euro karşılığı çalışırken, Trabzonspor’da bir anda değerini 3’e 4’e katladığı iddialarını dikkate almadık, bu haberlere sarıldık.Hiçbir ideolojik kaygımız yok. Ağırlıklı olarak Trabzonspor’u yorumlayan bir kişi olarak bu yönetimin başarısın dan, okuyuculara ulaşırken, bize sağlayacağı olumlu noktalar ı bulup yansıtma kolaylığı nedeniyle keyif alırız. Örneğin Lazaroni başarılı olsa, yönetim menajerlerin oyununa düşmeden akılcı bir transfer politikası uygulayarak yabancı sorununu çözse, konuyu ideolojik değerlendirip kendimizi üzecek değiliz elbette. Bakın ne mutlu alkışlıyoruz onları yıldızları tuttular diye. Kadroyu korudular, yarın Ricardinho’yu alsalar, Jun’u, Eller’i, Djokaj’ı fazla zarar etmeden satsalar, boşluğu, takımı büyük başarılara taşıyacak isimlerle takviye etseler , söz ilk biz alkışlayacağız.
‘’Ne değişti?‘’
Aradan bir yıl geçti. Başkanın kendisini iktidara taşıyan genel kurul sürecindeki ütopik söylemlerine karşın, seçim sonrasında akılcı mesajlar verildi: “Trabzon’un parasını kendi paramız gibi harcarız.” Destek de verildi, “seçim sürecinde böyle sözler verilir, üzerinde durmayın” dendi. Sonra Halilhodziç olayı gündeme geldi. Albayrak ve ekibi 4 aylık birlikteliklerinde Halilhodziç’in kalmayacağını göremedi. Sıkıştılar, “B planlarını” gündeme getirdiler. Sonra adam gitti, daha da sıkıştılar yine menacerler devreye girdi. Lazaroni’ye imza attırıldı. Ama nasıl? Bakınız:Bilindiği gibi 2. başkan İbrahim Hacıosmanoğlu, Halilhodziç’in kalmasını isteyenlerdendi. Ancak yönetimin “devam etmeme kararı” diyelim, yönetim de Halilhodziç’in “kalmama kararını bildirmek” desin, sonuçta veda olayında muhatap kendisi oldu. Sonra hoca arayışları başladı. “B planı” yoktu, çok aday vardı. Santini, Fernandez gibi isimler 1.5 milyon Euro olduğu için pahalı geldi. Trabzon’un parasını kendi paraları gibi harcayacaklar ya! Arayışlar sürdü. Birkaç gün önce Hacıosmanoğlu, başkanın yetkisiyle Serra Ferrer ve Benito Floro için İspanya’ya gitti. Cuma sabahına randevular alındı. O sırada Türkiye’de menacerler iyi çalıştı ve Başkan, “Trabzonspor’un parasını kendi parası gibi harcayarak !” Lazaroni ile 1.5 milyon Euro’ye el sıkıştı. Şimdi sıkı durun; o sıralarda İspanya’da koşturan Hacıosmanoğlu’nun bu gelişmelerden haberi yok. Cuma günü randevuya gitmeden önce kulüpten yönetici ve basına geçilen mesaj kendisine de gider. Meğer hoca bulunmuş, Hacıosmanoğlu’na da randevuları iptal edip dönmek kalır. 2. başkanın kulübü tarafından düşürüldüğü duruma bakın. Ne değişti? Yine yönetim içi yetki-reklam kavgaları, sözde en iyisini en ucuza bulma çabaları ve sonuç: Burada son sözü daima menacerler söyler.Kulüp maalesef böyle yönetiliyor. Dün bu sütunlarda söyledik, transfer işini de menacerler bitirecek, bu yönetimin planı programı yok. İyi ki yabancı futbolcu kontenjanı sıkışık, yoksa daha ne bombalar patlatılırdı. Ama camianın aklı başındaki insanlarının kaygıları şudur ki; bu menacerler o kontenjanları yok bahasına boşaltır, hem boşaltırken, hem de doldururken kazanırlar. Yönetim de, Trabzonspor’un parasını kendi paraları gibi harcamakla meşgul olurlar o sıralarda.
‘’Yorum sizin‘’
Her ne kadar “büyük hedefler” peşinde olduğunu iddia etse de bu yönetimin, göreve talip olurken “üyenin, taraftarın ruhunu okşayan” vaatleri dışında bir plan ve programının olmadığı çok net biçimde ortaya çıktı. Burada şu teknik direktör seçimine yönelik değerlendirmelerimizde, artı notunu, “E güzel, hiç olmazsa Trabzonspor’u hocasız bırakmadılar!” , eksi notunu da, “Bırakın B’yi hiçbir planları yoktu. Sonunda menajerlerin istediği oldu ve bir teknik direktör bulundu” gerekçesiyle verebiliriz. Şu kaygımızı da buna ekleriz tabi ki: Bir planı programı olmayan Trabzonspor’da transfer çalışmalarını yine menajerler yönlendirecek.Lazaroni’ini ilk günkü performansı iyi: “Bana söz verildi, yıldızlar satılmayacak.” Bu güzel, “yıldız alma vaadiyle gelip, el altından pazarlama” gayretindeki yönetimin elini kolunu bağlar bu açıklama. Bir yıldız satma uğruna, dünyayı dolaşıp, planlarda alfabenin neredeyse son harfine gelindiğinde bulunan bir teknik direktörü zor durumda bırakmazlar sanırız. Zaten “güven anlamında” adamı eksiyle başlattılar. Daha arayışlar başlamadan, ilk gün deseler ki, “Hocamız Lazaroni”. Hiç problem olmayacaktı. Bugün bakış açısı şu: “İyileri olmadı bununla idareÖ” Ya da: “Bula bula bu mu?”İkinci olumlu hareket, Müze gezisi. Kim akıl etmişse iyi etmiş. Müze bir kulübün büyüklüğün göstermesi açısından önemli bir unsur. Görecek ve o zaman, basın toplantısında verdiği, “Bu sezon bütün kupaları alacağız!” sözünün önemini daha iyi anlayacak.Gelelim Lazaroni’nin Fenerbahçe performansına. Rahmet ve saygıyla bir kere daha andığımız İslam Cupi ile futbol bilgisi tartışılmayacak yazar ağabeyimiz Ömer Üründül’ün o dönemde kaleme aldıkları yazılarda çok zıt iki görüş var. www.bordomavi.net’teki arkadaşların arşivden çıkardıkları görüşler özetle şöyle:“Sebastian Lazaroni’nin Brezilya vatandaşlığından öte, o futbol ülkesi ile bir fikir ve kafa bağı yok... Onda ne Didi’nin büyük futbolculuğundan gelen “buluş zenginliği” var, ne de Perraira’nin bir “kadife eldiven” gibi futbolcuyu yumuşak esintilerle masaj ediş mahareti... Lazaroni bir muz eksperi olarak istanbul’da “Rio’lu tuccar gibi” bir satış mağazası açabilir, Türkiye ve Türklere duyduğu hayranlık yüzünden lüks bir apartman katı kiralayıp Brezilya fahri konsolosluğu rolü yapabilir, ama futbolda “teknik direktörlük” yapamaz. Hele Fenerbahçe’de asla... Lazaroni’nin Fenerbahce’ye teknik direktör olusu “top ulemalığından” çok, “sahibinin sesini” çok uzaktan alan bir kulağa sahip oluşundandır.” İslam Çupi...“Sonra Okocha’li Lazaroni donemi basladı. Ayni sisteme devam edildi. İki sakatın dahi yerinin doldurulamadığı, çağdaş forvet tipinin olmadığı dar kadro, Şampiyonlar Ligi’nde en zor grupta neredeyse Manchester United gibi bir devi saf dışı bırakıp, çeyrek finale çıkıyordu. Ayrıca derbilerdeki basarının yanında, dar kadronun Avrupa yorgunluğuna ragmen, takım ligde de ikinci durumdaydı. Ali Şen ‘in affedilmeyecek yanlışıyla Lazaroni gönderildi. Sistem bozulunca üçüncülükle yetinildi.” Ömer Üründül...Yorum sizin.
‘’Transfer dayanışması!‘’
Dedi ki Önal: “Son genel kurulda başkan adayı olarak söz aldığımda, transfer konusunda çok titiz ve geniş kapsamlı bir çalışma yaptığımızı, 4 futbolcuyla da yarın sözleşme imzalama aşamasına geldiğimizi söyledim. Bilindiği gibi seçimi kaybettik. Ama seçimi kazanan arkadaşlardan hiç kimse gelip de bana, ‘Sayın Önal, konuşmanızda ciddi miydiniz? Ciddiyseniz eğer bu isimleri bize verebilir misiniz, bir de biz araştırıp görüşelim’ demedi. Ben Trabzonsporlu’yum, bunu onlardan esirgeyecek halim yoktu.”O Günkü genel kurulda başkanın yokluğu, teknik direktör ve transferdeki gelişmelerin gölgesinde kaldı bu anekdot.Geçtik bunu, Önal’a sormadılar, gerek duymadılar diyelim. Önal gidip kendisi verebilirdi, “Yani koca yönetici ayağına mı gelecekti!” diye de eleştirelim. Ama gidip kendisi veren oldu da ne oldu bakınız: O genel kurul öncesinde Nuri Albayrak cephesinin ısrarlı Asbaşkanlık tekliflerini reddedip, kendi adaylığından da vazgeçen eski Genel Kaptanlardan Hayrettin Hacısalihoğlu, adaylığının söz konusu olduğu süreçte tamamı kendi ülkelerinin milli takımlarında ve Avrupa’nın önemli takımlarında direk oynayan toplam acil ihtiyaç duyulan mevkiler için 4 oyuncuyla prensip anlaşması yaptı. Adaylıktan vazgeçince de çalışmalarını bir başka aday Özkan Sümer’e anlattı. Genel kurul sonrası ise seçimi kazanan ekibe bilgileri verdi. Menajerleri, fiyatları, olası anlaşma koşulları falan.Bütün bunların hiç biri dikkate alınmadı. Gidildi, bugün gönderilmesi için formül aranan Djokaj’a o kadar para verildi. Hacısalihoğlu’nun listesindeki bir milli kaleci dururken, aynı maliyetle Ahmet Şahin alındı. Geç kalınmışlığın neden olduğu aceleciliğin ve de panik ortamının doğal sonucu olan daha birkaç ay önceki Thomas Jun gerçeği ortadayken. Sebatspor’dan Ergin Keleş ve Ali Güzeldal, bu takımın küme düşme tehlikesine karşın alınarak kulübeye mahkum edildi. Trabzonspor’da nedense yönetim kademesine gelenler her şeyin en iyisini kendileri biliyorlar. -İstisnalar kaideyi bozmaz!- Bu örneklerden anlaşılacağı üzere bu yönetimde söz konusu hastalık hayli fazla düzeyde. Paralı, iki rakip listenin aldığı oydan daha fazla oy almış mağrur bir liste. Ne yani, muhalefetin çalışmalarına mı kalmışlar ki, di mi?Bir Rus Atasözü vardır: İnsanı elbisesine göre karşılar, bilgisine göre uğurlarlar!Sakın unutmayın.
‘’Konuşmak üzerine!‘’
Eski Başkan Özkan Sümer, Kurucu Üye Refik Karaağaçlı, eski Asbaşkan İskender Önal, eski Genel Sekreter Ali Özbak ve efsane takımdan, Trabzonsporlu Porofesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Serdar Bali için, “”Herkes konuşacak biz işimizi yapacağız” dedi. Karadeniz Gazetesi- Sümer, Karaağaçlı, Önal, Özbak ve Bali, “konuşadursun!”, ”Genel Kurula katılan arkadaşlarımın tümü benim yetkilerimi ve beni temsil ediyordu!” diyen Albayrak, kendisine iki rakibinin toplamından fazla oy kazandıran son genel kuruldaki konuşmalarından birini daha yapmış gazeteye: “Şimdi birileri teknik adam bulun diye gündem yaratıyorsa biz o gündemin peşine takılmayız. ‘Acele edin’ diyenlere bakıp da hata yapmayız. Bu böyle bilinsin. Biz işimizi biliyoruz. Taraftarımız merak etmesin gereken yapılıyor.”Hele şu sözlere bir bakın: “Bugün istesem takımın başına bir teknik adam getirim. Ama ben istiyorum ki, bu takımın yükünü taşıyacak kaliteli bir teknik adamla çalışalım. Bunun için ‘acele edin’ diyenlerin çıkışlarına bakıp hata yapmak istemiyoruz.”Sonra da şu çelişkiye: “Teknik adamlara, Trabzon’u ve Trabzonspor’u tanıtan CD’ler izlettik. İş anlaşma noktasına geldiğinde ailesinin yaşayacağı ve çocuklarının okuyacağı yerler hakkında da bilgi istiyorlar. Çocuklarının eğitiminin Trabzon’da olamayacağını öğrenince sıcak bakmıyorlar.”Bu durumda, “Bugün istesem getirtirim!” demiştiniz sözünü anımsatmazlar mı insana? Konuşurken “mangalda kül bırakmayıp” eleştirileri, dile getirenlerin kimliği, statüsü, camia için önemlerini yok sayıp, “Herkes konuşacak biz işimizi yapacağız” diye hafife almak. Yarın “hafife alınma!” gerekçesidir bu anımsatalım ve diğer konuşanlara geçelim.Birkaç gün önce bu sütunlarda şunu söylemişiz: “Halilhodziç sonrası, “Mutlaka yabancı!” diyerek kendilerini bağlayan, sonrasında da 10 dolayında yabancının kapısını çalıp “re t” cevabı alan yönetim tam bir panik içinde. Bundan sonra yerliye dönüş, taraftarı tatmin etmez. “Çirkin sen burada bekle, güzel olmazsa sen!” mantığıdır bu yapılan ve teklif edilecek yerlinin de gururunu zedeler. Yerliyi bekleyen en büyük tehlike, tribünlerde oluşacak “Zaten başkasını bulamadılar da onu aldılar” gibi bakış açısıdır. Böyle bir durumun ardından ilk olumsuzlukta yeni teknik direktör arayışı gündeme gelir. Herkesin kabulleneceği bir yabancı şu an için en akılcı olanıdır. ”Daha yazının mürekkebi kurumadan maalesef haklılığımızı gösteren açıklamalar geldi. Samet Aybaba, “Herkesi dolaştıktan sonra bana gelmesinler, gelirlerse de kesinlikle kabul etmem.” dedi. Giray Bulak, “Biz herkese gidilip de olmayınca sonunda kapısı çalınacak, müracaat edilecek nöbetçi antrenör olmadık, olmayız da!” demiş. Son derece doğru ama o kadar da zamansız açıklamalar. Dikkatli ve yerinde konuşmak gerekiyor. Haklı durumdan bir anda haksız konumuna geçmek de söz konusu böyle. Aceleniz neydi, bekleyin hele bir teklif gelsin, sonra konuşun. Tamam bu yönetim hata yapıyor ama camiayı kimse ezdirmez, onca yanlışına karşın Nuri Albayrak bile! Ne dedi: Kimse kendi kendine gelin güvey olmasın. Bu kez haklı.
‘’Gündem; Başkan!‘’
Trabzonspor üyeleri, Özkan Sümer ve Atay Aktuğ gibi, son kongrede aday olan İskender Önal gibi camianın etkin isimlerinin deneyimlerine itibar etmedi. Daha doğrusu “deneyim” değil, “para” dedi. Bu nedenle de camianın içinden gelmeyen Trabzonspor geleneklerinden bihaber Nuri Albayrak’a, genel kuruldaki ütopik vaatlerin de katkısıyla bu yetkiyi verdi.Dünkü Divan Olağan Genel Kurul Toplantısı’na Başkan Albayrak’ın, ne parası, ne aldığı oy ne de Başbakan ya da Federasyon ile ilişkileri değil, işte bu Trabzonspor geleneklerinden bihaber olması özelliği damgasını vurdu. Divan Kurulu’nun Şubat ayındaki seçimli genel kuruluna “Hastayım” diye katılmayarak, 2 gün sonraki maçta tedavisini tamamlayıp (!) tribündeki yerini almasına anlayış gösteren camia, dünü affetmedi. Öyle ki, Asbaşkan’ı Haşim Sayitoğlu bile, aralarında Özkan Sümer, İskender Önal, Ali Özbak ve Serdar Bali gibi isimlerin de bulunduğu konuşmacıların söz birliği etmişçesine gündeme taşıdıkları bu eleştiriye karşı çaresiz kaldı: “Açış konuşmamda söyledim, Başkan işlerinin yoğunluğu nedeniyle gelemedi, başka ne diyebilirim!” diye geçiştirmek zorunda kaldı.Halbuki Divan Kurulu toplantıları Özkan Sümer’in dediği gibi, “Bir kulübün yol haritasının belirlendiği, ortak aklın çözüm ürettiği, o kulübün saygınlığının onaylandığı” yerdi. Hadi bunları bir kenara bıraktık, en azından başkan bu toplantıya katılacak, insanların kafasındaki sorulara yanıt verecek diye bekledik. İskender Önal’ın, “Seçim arifesinde konuştuğumda kalıcı olmadığını anlamıştım” dediği Halilhodziç’e alternatif için neden 5 ay beklendiğini açıklardı diye düşündük. Bütün eleştirileri göğüslemek zorunda kalan Haşim Sayitoğlu ne yapsın? Bu konuyu da geçiştirdi, “Başkana yetki verdik” demek zorunda kaldı sadece. Ama Başkan yok. Transfer işi de belli ki uhdesinde. O konuyu da şöyle atlattı... Sayitoğlu: “26 kişilik kadromuz var, Mehmet Yılmaz ve Jun geri döndü, bir Lee gitti. Çağdaş’ı da aldık, paniğe gerek yok.” UEFA’ya katılan kadroyu korumakla övündü anlayacağınız. Ama Rizespor, Gençlerbirliği’ne bir puan dahi verse, takımın ne durumda olacağından söz etmedi.Bir de Fatih Tekke olayı var. Sayitoğlu, “Fenerbahçe ile de görüşebiliriz” diyen başkanına inat, camianın gönülünü hoş tutan sözler sarfetmek zorunda kaldı: “Yönetim kurulu kararıdır, sadece yurt dışına verebiliriz.”Teknik direktör ve transfer işinden bir haber çıkmadı dünkü Divan toplantısından. Hesaplar filan gündeme getirilmedi. Serdar Bali 3 trilyonluk kredi işini sordu, yanıt alamadı. Ali Özbak, geçmişte bir ara 13 trilyon lira gibi bir paranın faize gittiğini, “Parasız Aktuğ ve Sümer” yönetimlerinden faiz giderlerinin en aza indirgendiğini, şimdi bu giderlerin yeniden büyük boyutlara ulaşacağı kaygısını taşıdığını söyledi.Başkan yoktu, bunları duymadı. Ama başkan dünkü Divan Kurulu toplantısına damgasını vurdu. Böyledir bu işler, bazıları varlıklarıyla, bazıları da yokluklarıyla gündemin bir numaralı ismi olurlar. Keşke Albayrak, varlığı ve camiaya umut veren söylemleriyle düne damga vurabilseydi.
‘’Henüz her şey bitmiş değil!‘’
Mevcut yönetim anlayışı ve koşullarıyla genel kurulda insanların ruhunu okşayan, geleceğe yönelik umutlarının artmasını sağlayan tatlı ve de oy amaçlı genel kurul söylemlerindeki “Büyük hedeflere” ulaşılmasının güçlüğü yavaş yavaş herkesi karamsarlığa itmeye başladı. Geçtiğimiz sezon ya da sezonlarda yaşanan gelişmelerin yanı sıra, henüz teknik direktör bulamamanın doğal sonucuyla ilişkili transferdeki kaplumbağa hızını andıran çalışmalar, taraftarı geçtik, kurumla sözleşmesi olan futbolcularda da bir yılgınlık oluşturdu. Artık kaptanlar dahil, soru sorulan ve mikrofon ya da ses kaydedici uzatılan hemen her oyuncu, devam eden sözleşmelerine karşın, rahatlıkla, “Çok ciddi teklifler alıyorum. Eğer kulübümün menfaatine de olacaksa bu teklifleri değerlendirebilirim!” gibi beylik sözlerle, gitmeye yönelik taleplerini dile getirmekten çekinmemeye başladılar.Bu yönetim “yıldız transferi” dedi, “büyük başarılar için çok güçlü bir kadro” sözü verdi, devre arasında yıldız bir yana transfer edilen futbolcularda ciddi hayal kırıklıkları yaşattı. Djokaj’a kulüp aranıyor, Ömer Rıza’nın ve Fatih Akyel’in takasta kullanılması formülü ortaya atılıyor, Ahmet Şahin ortada kaldı, Ergin Keleş ve Ali Güzeldal şans bulamadı, Ferhat mutsuz, bir Stepanov var istikrarlı ve kalıcı. Giden yönetimin Eller ve Thomas Jun’undan daha büyük hayal kırıklıkları yani.“Stadyum” dediler, bir ara konuyu gündeme taşıyıp unutturdular. “Paralıyız” dediler, “parasız” Özkan Sümer ve Atay Aktuğ yönetimleri kadar katkı sağlayamadılar. Krediyle kulübü yönetmeye çalışıyorlar. “Kurumsallaşma” konusunda sınıfta kaldılar. Profesyonelleri bir bir gönderdiler, yerlerini dolduramadılar. Borsaya açılmış bir şirket düşünün, genel müdürü yok, finans müdürü yok. Ekonomiyle ilgili plan program el yordamıyla yapılıyor ya da yapılamıyor. Mevcut Teknik Direktörü, olmadığı sonradan ortaya çıkan “B Planı!” tehdidiyle kaçırdılar. Yenisini bulmakta zorlanıyorlar. Bir gün “yerli”, ertesi gün “yabancı” diyorlar, bunu da geçtik, aynı gün birileri “yerli” diyor, diğerleri yalanlıyor.5 aylık icraatıyla tam bir hayal kırıklığı yaratan Albayrak ve arkadaşlarının bir silkinmesi, Trabzonspor gibi bir kulübün nasıl yönetileceği konusunda biraz daha kafa patlatması gerekiyor. İşte fırsat; bugün Trabzonspor Divan Kurulu’nun 16. Olağan Genel Kurul toplantısı yapılacak. Eminiz ki bu konuların hepsi orada gündeme gelecek. İyi niyetlerinden asla kuşku duymadığımız ve sadece şimdilik “başarısız” bulduğumuz yönetimin, bugün başarısızlığın nedenlerini anlatmaları ve bundan sonrası için bir güvence vermeleri gerekiyor. Kulübün ileri gelenleri de bu toplantıya eksiksiz katılıp kaygılarını, düşüncelerini ve önerilerini dile getirmek zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Sokakta konuşmak yok, işte konuşulacak yer.