‘’Halilhodziç'in söyledikleri‘’
Türkiye Süper Ligi’ndeki kulüplerin tamamının, Avrupa’da da bir çoğunda görev yapan teknik adamların imrenerek izledikleri oyuncuları kadrosunda bulundurduğu halde, Trabzonspor’un son sezonda gösterdiği başarısızlığın nedenini böylece çok net anlarsınız. Şu cümleye bir bakın: “Geldiğim zaman takımda gruplaşma vardı. Son zamanlarda bu durum çok düzeldi ama daha da iyi olabilir. Oyuncular arasında biraz daha fazla arkadaşlık, dostluk olsa, takımın moral isteği biraz daha güçlü olsa birçok mağlubiyeti almayabilirdik. Umut ediyorum ki, yerime gelecek hocamız böyle bir çalışma şekliyle devam eder.”Bunu söyleyemedi, bu nedenden ötürü görev süresini tamamlayamadan Trabzonspor’dan ayrılmak zorunda kalan hiçbir teknik adam. Söyleselerdi önlem önceden alınırdı, bugünlere de gelinmezdi. Diyor ki Halilhodziç devamla: “Bu durumu biraz düzelttik ama henüz istenilen duruma ulaşamadık.”İşte bu söz hem yönetimin hem de yeni gelecek teknik kadronun en önemli referansı olmalıdır. Eğer Trabzonspor’u başarıya taşımak istiyorlarsa kesinlikle Halilhodziç’in altını çizdiği sorunların üzerine gitmeli, asla taviz vermemelidir. Ve final sözü: Belki güleceksiniz, ama tekrar gelip bu takımla Şampiyonlar Ligi’nde oynamak en büyük isteğimdir.Demek ki; Trabzonspor onun gözünde de hala “umutsuz bir vaka” değildir. Öyle olsa, Avrupalı teknik adam böyle bir özlemle buradan ayrılmaz.Geçelim Halilhodziç’i ve yönetimin bir süre önce “Hazır” dediği B Planı’na gelelim. 24 Nisan’da dikkat çektik: “Tabi ki bir kurumu yönetenlerin alternatif projeler üreterek bunları yedekte bekletmesi kadar doğal ve doğru bir şey olamaz ki, buna B Planı denir. Ama bu kadar hassas bir konu ulu orta dile getirilmez, getirilmemeli. Getirilirse bir güven bunalımı söz konusu olur. Eğer konunun muhatabı insansa, alternatifini bulduğunu söylediğiniz kişi, sizi de B Planı kategorisine alır ve gelen diğer seçeneklere göre tavrını belirler. Eğer tatmin edici olanı varsa tabii ki, önceliği kendi A planına verir.”Evet Halilhodziç’in A planında ailesinin olduğu ortaya çıktı, Trabzonspor “B Planı” imiş onun. Ancak Trabzonspor yönetiminin hazır dediği “B Planını” merak ediyoruz. Ama öyle geliyor ki bize, “B Planı falan!” yok. Eğer olsaydı, yönetimin bir kısmı kamuoyuna “yerli”, başkan ağırlıklı diğer bir kısmı da, “yabancı” sinyalleri vermezdi.Hepsini geçtik, gelecek sezonun planlamasını yapan kulüpler, transferlerine büyük ölçüde yön vermişler, harekete geçmişler, planlarını uygulamaya bile sokmuşlar. Trabzonspor ise daha hocasını bulacak, planlamasını yapacak, önce ihtiyaç duyulan mevkiler, sonra buralara fiyat ve yararlılık açısından uygun isimler belirlenecek ve harekete geçilecek.
‘’Trabzonspor geleneği‘’
Başkan Yardımcısı, yönetim adına olmasa da bu sıfatıyla girdiği soyunma odasında, devam etmesini çok istediği Teknik Direktöre, “Yönetim önümüzdeki sezon sizinle çalışmama kararı aldı” demedi ve bu yüzden aralarında duygusal bir ortam oluşmadı da. Teknik Direktör, “Ya ailem ya Trabzonspor ikileminde kaldım, bu yüzden yokum” dedi. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun insaf ya! Bir hafta daha idare edemediniz mi birbirinizi? Burası Trabzonspor Kulübü, 4 büyük kulüpten biri bu ülkede, bir amatör kulüp değil. Nedir bu soyunma odasına inmeler, “Primi ikiye katladım!” diyerek gövde gösterisi yapmalar. İmam cemaat meselesi. Yardımcın da girer, böyle bir ortamı doğuran olumsuzluğa, yine bir soyunma odası marifetiyle imza atar. Bir hafta kaldı ya sadece bir hafta. Bir yönetim kurulunun, bir teknik kadronun başını yiyen çok kötü bir sezon geçirmişsin. Cezalar, sakatlıklar, derken eksiksiz tamamlama şansını bulduğun sezonun şu son dönemecinde bütün bunlara karşın bir UEFA fırsatı yakalamışsın ve böyle bir olay yaşıyorsun. Bir hafta kaldı şunun şurasında, direnemediniz mi?Beşiktaş maçında ceza bir yana şimdi de bu olay. Gençlerbirliği ve Kayseri ensende. Kafalar karışık, son anda kaçarsa UEFA treni, hesabı nasıl verilir? Hepsini geçtik, Urbain Braems gelmiş, yüzüne bakmamışsın. Vahid Halilhodziç ile bu olayı yaşamışsın. Şimdi “Yabancı” diyorsun. Bunların ikisi de Avrupa’da bu piyasanın söz sahibi kişileri. Sormayacak mı talip olduğunuz o yabancı teknik direktör onlara ki; “Trabzon’da çalıştınız, nedir orasının durumu?” diye. Ne derler artık düşünün, geçelim.Vahid Halilhodziç konusundaki görüşümüz belli, sık sık da yazdık. Son haftalardaki uygulamalarıyla kafamızı karıştırsa da, kendisine yönelik eleştirilerimizi zaman zaman “sert” kategorisine de soksak, “iyi, disiplinli bir teknik adam” yargımız saklı. Türkiye’de çok önem verilen “kariyer sahibi de” üstelik. En azından istikrar adına devamı söz konusu olabilirdi diye düşünüyoruz. Bir de devre arasında onun onayıyla 9 kişi gönderip, 8 kişi transfer ettiniz. Şimdi sil baştan. Yeni bir operasyon, tanrı size kolaylık, taraftara ve camiaya direnme gücü versin.Sorunun özü şu: Bir Trabzonspor, bir büyük takım geleneği vardır. Bunu bilmiyorsanız hata şansınız her zaman yüksektir.
‘’Kazanmayı istemek!‘’
İlginç yönleri var bu tür maçların, insana yine de keyif verecek yönleri yani. Futbolcuların birbirleriyle diyalogları örneğin. Teknik adamların kenardan müdahaleleri. Gerçekten çok ilginç, o zaman daha iyi anlıyorsunuz teknik adamların bir maça etkisinin düzeyini. Güvenç Kurtar sakindi, kulübesinde pek sesi çıkmadı. Nurullah Sağlam aksine, çok heyecanlı ve çok gergin. İlk golün pozisyonunu o hazırladı bizzat, Mustafa Keçeli soldan topu taşırken, Mehmet Yılmaz’a daha ileri gitmesini söyledi, Keçeli’ye de “iyi orta” diye bağırdı. İyi orta, boşa çıkan kaleci, iyi yükselen Mehmet Yılmaz ve maçın skorunu tayin eden, Denizlispor’un ligde kalma umutlarını artırarak bir hafta sonrasına taşıyan gollerden ilki böyle geldi. Duyarak, görerek yaşadığımız bir gol oldu, yani. Eğer Denizlispor’un da özel durumu olmasa, mayıs ayında kış soğuğu yaşatan Karadeniz’in bu sahil kentinde, bu koşullarda izlenmesi “tartışmasız çile çektirirdi” diye düşündüğümüz böyle bir maçın teknik analizi olmaz. İhtiyacı olan, daha çok arzu eden, kazanmak için daha çok koşan taraf kazandı, hak ederek kazandı, yok ötesi bunun. Bir de Yusuf farkı tabi ki. Yine döktürdü kurt oyuncu, çölde bir su kaynağı gibiydi. O çıkana kadar Denizlispor golü düşündü, 2 attı, o çıktı, savunmayı düşündü, yemedi. Şu da söylenebilir tabi ki: 2-0’dan iki dakika sonra Süleymanu’nun büyük hatasıyla gelen Rizespor golü, ev sahibi ekibi biraz canlandırdı. Çok yüklendiler, Güvenç Kurtar da risk alarak müdahale etti oyuna. Ferdi’den sonra Dia Cire’yi de sürdü sahaya. Çok ciddi pozisyonlar da buldu ama olmadı.Seyircisiz olması nedeniyle polis kordonunu aşamayan bir genç bizi görünce, “Hiç üzülmüyorum, sonucu belli bir maçı izleyemeyeceğim için!” demişti. Doğru; böyle bitiyordu, böyle de bitmeye devam edecek bu tür maçlar. Ama o gencin dediği gibi değildi dün: İhtiyacı olan daha çok istiyor, daha çok arzuluyor ve kazanıyor. Son 15 dakikada Rizespor’un amansız baskısını, Denizlispor’un müthiş direnişini izlese, eminim o gencin de fikri değişecekti.
‘’Cezanın mantığı‘’
Ancak, suç hangi şehirde işlenirse işlensin, suçu işleyen hangi kulübün yandaşı olursa olsun eşit suça eşit ceza verilmesi koşuluyla.Gel gör ki, ülkemizde verilen cezalar, suçun işlendiği şehrin ve kulübün ismine göre değişkenlik gösteriyor. Bir standardı yok işin, yani. Başbakan bile devreye girip cezanın kaldırılmasına ön ayak olabiliyor bu ülkede. Bundan geçtik, aynı suça, farklı kurumların, aynı gerekçeyle üstelik farklı cezalar vermeye başladığına da tanık olduk, şükürler olsun! Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, bize göre tamamen bir işgüzar temsilcinin ortalığı karıştırıp, tribün terörünü tahrik ettiği karşılaşmanın, bu temsilci, hakem ve gözlemci raporlarına dayanarak Rizespor ve Trabzonspor’a birer maç seyircisiz oynama cezası verdi. Gerekçeli kararda da, Trabzonspor taraftarlarının bir ve 3. gollerdeki aşırı sevincine, Rizespor taraftarlarının gösterdiği tepkiyle başlayan olayların devamında koltuk atma ve küfürleşmelerden söz edildi. “Trabzonspor taraftarlarının gollere aşırı sevincine, Rizesporlu taraftarların gösterdiği tepkiye” dikkat ediniz.İki kulüp de Tahkim Kurulu’na başvuruyor. Tahkim Kurulu, Rizespor’un cezasını aynen onuyor, Trabzonspor’a da belli ki tahrik indirimi yapıyor ve seyircisiz cezayı tarafsız sahaya alıyor. Gerekçeli kararı da, PFDK’nın kararıyla benzer cümlelerle anlatılıyor. Seyirci, sevinç, tahrik, küfür, koltuk atmalar vs. Bu durumda Trabzonspor, Beşiktaş maçını tarafsız sahada, seyircili oynayacak. Peki, kim yaptı bu işleri, raporlara ve bu raporlara dayanılarak verilen cezanın gerekçeli kararına göre: Tribündeki seyirciler. Kim cezalandırılıyor bu durumda: Trabzonspor kulübü ve Trabzon’da yaşayıp, bu maça gelmeyen taraftarlar. Yani Rize’ye 15 YTL ulaşım ücreti harcayıp giden ve cezaya neden olduğu belirtilen taraftar, 30-40 YTL verip, Ankara ya da başka bir ile gidemez mi? Orada takımı gol atarsa sevinç gösterisinde bulunamaz mı, sevindi diye Beşiktaş taraftarının tepkisiyle karşılaşamaz mı, bu nedenlerden ötürü yine koltuk atmalar, küfürleşmeler vs olmaz mı?Güldürmeyin insanı. Fenerbahçeli seyircilerin anons tahriki nedeniyle Manisa’da yaptıkları işlere verdiğiniz cezayı, Şükrü Saraçoğlu’nda hindili, anonslu en ağır tahriki yapan Fenerbahçe seyircisine, caddeden geçen insanları koltuk yağmuruna tutarak can güvenliği sorunu oluşturan Galatasaraylılara becerip veremediniz. Sonra Rize’de göstermelik nişler yapıyorsunuz. Beyler Başbakan’ın memleketini bırakın, Atina’da Karamanlis ile sohbetine konu olan yandaşı olduğu takıma bir bakın, meydan okuyor bir Cumhuriyet olarak, sizi bitiriyor ona bakın, var mı gücünüz? Hiç inandırıcı değilsiniz ama hiç!
‘’Cezayı kim veriyor?‘’
Şampiyonluk mücadelesi veren Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki söz düellosuna, Beşiktaş tarafı da katıldı. Beşiktaş, Galatasaray’ın şampiyonluğuna daha sıcak baktığını söyleyince, Fenerbahçe, önümüzdeki hafta oynanacak Beşiktaş Galatasaray maçında şike imasında bulundu.Kümede kalma mücadelesi yapan takımlar, son yıllarda olduğu gibi şimdi de, koca bir sezonda aldıkları galibiyetlerin fazlasına ulaştı. Bu gruptaki takımlardan sadece birbirleriyle maçı olanlarda yenilgiyle sonuçlanan maçlarla karşılaşılabiliyor. Suçlamalar arttı, herkes sezon sonunu bekliyor, “Düşsek de, kalsak da konuşacağız!” diyor. Bugün susuyor.Tribün olayları aldı başını gidiyor. Gerginlik had safhada, koltuk kırma çok moda. En popüler kavga, koltuk fırlatma yarışı. Bu yarışta ceza da söz konusu. Cezayı PFDK, hakem, gözlemci ve temsilci raporlarına dayanarak veriyor. Bu raporları değerlendirip, savunma istiyor, ancak savunmalar belli ki pek işe yaramıyor. Geçerli dayanak, hakem, gözlemci ve temsilci raporları.Koltuk kavgasından son cezayı Rizespor ve Trabzonspor yedi. Şükrü Saraçoğlu’nda küfür, söz tükendi, pankartlarla ülke gündemine sunuldu, koltuklar cadde ve sokaklarda can güvenliğini tehlikeye attı, ama taraflar para cezasıyla kurtuldu.Rize’de söz konusu maçı tribünden izledik. Maçın 20 dakika gecikmeyle başlamasına neden olan olaylar, skor Trabzonspor lehine 3-0 olduktan sonra başladı. 10 dakika devam eden koltuk atma ve küfürleşmeyle devre arası bitti. Her taraf sakindi. Ama işgüzar temsilci, bize göre sözde tribünlerin yatışmasını beklemek adına ama özünde belki de farkında olmadan tahrik unsurunu harekete geçirerek, bu iki takımın ceza almasına neden oldu. Ne yazacak temsilci raporuna, “Benim hatam yüzünden maç gecikti mi?” diyecekti. O rapordur bu cezanın dayanağı.PFDK çok değerli hukukçuların bulunduğu bir kuruldur. Normalde tribün olayları nedeniyle kulüplere an ağır cezaların verilmesini savunanlardanız. Ama cezayı son kararda olduğu gibi, hiç de iyi niyetli olmayan tarafgir raporlarla vermek, aynı suça farklı cezalar, kulüplerin ismi, ligdeki konumları vs gibi durumlara göre değerlendirmeler, bu tür olayları azaltmaz, aksine artırır. Şimdi Fenerbahçe ve Galatasaray o maçtan para cezasıyla kurtuldular, Trabzonspor ve Rizespor seyircisiz oynama cezası aldı. Bunu geçtik, Rize’deki olayları, tribünlere sızmış, farklı renkteki forma sahibi provokatörler başlatmış bu çok net. Muhatap Rizespor ise tahrik unsuru nedeniyle onlara bir süre karşılık veren taraftarı nedeniyle Trabzonspor’a da aynı cezayı vermek, hiç de adil gibi durmuyor. Nerede tahrik unsurunu rolü, nerede savunmanın yararı? Buna Başbakan’ın yandaşı takımın cezasını kaldırtan tarihe mal olmuş, “Ama onlar misafirdi!” şeklindeki “özdeyişini de!” katmıyoruz!Buradan şu çok net ortaya çıkıyor: Cezayı temsilci, hakem ya da gözlemci veriyor, PFDK tescil ediyor. Bu durumda nasıl caydırıcı, inandırıcı olunabilir ki!
‘’Yedek teknik adam zorunlu!‘’
Tabi ki bu öyküden yola çıkarak niyetimiz, “Fenerbahçe’ye karşı 4 forvetle oynayamazdım!” diyen, önceki gün de yönetimle başkan ve yöneticilerle saatlerce sadece takımın “UEFA şansını!” görüştükleri açıklanan Halilhodziç’i aynı kategoriye sokmak değildir. Ama bu maçtaki uygulamaları nedeniyle kendisine bir Atasözü’nü anımsatmak isteriz: Korkunun ecele faydası yoktur.Kendi yanlışlarını örtmek için maçtan sonra çatmadığı kimse kalmayan Boşnak Teknik Adama, “Neden 4 forvetle oynamadınız?” diye soran yok. Soru şu: Sağ taraf aksıyor, ilk yarıda Tuncay ve Ümit Özat, burayı koridor gibi kullanıyor. Appiah da, kendi kulvarında Lee’den sıkıldı, bu bölgeye geldi, maden bulundu ya burada! Neden bir önlem alınmadı? 2. yarıya Yattara ile başlansa ya da Adem-Yattara değişikliği biraz daha erken yapılsa, hiçbir şey olmazsa bile belki de Adem bu bölgede bulunup topa dokunmayacak, Alex’in ofsaytı geçerlilik kazanacaktı. Ümit ve Tuncay, Yattara girdikten sonra olduğu gibi savunmada daha önceden ona takılıp kalacaktı. Madem Yattara yenilgiden maçı çevirecek oyuncu, neden maçı erken koparmak için düşünülmez ki? 4 forvetle oynamanın tehlike olduğu Fenerbahçe’ye karşı Ömer Rıza da sahaya sürülerek forvet sayısı 5’e çıkarılmadı mı? Kaybetmemek için alınan risk, kazanmak için neden alınmaz ki? Daum, güçlü orta alanından Selçuk’u eksiltip, hücum bölgesini güçlendirirken neden seyredilmekle yetinildi? Her şey bir yana; sakatlanan bir oyuncunun yerine 10 dakikada mı adam koyulur? Bu Yattara takıntısı sıktı artık, “savunması yokmuş!” Gördünüz mü hiç Daum’un, “Pres yapmıyor, savunma özelliği yok, rakibi kovalamıyor” gerekçesiyle Alex’i kulübede oturttuğunu? Gitmeyin o kadar geriye; Semih’in ilk golüne kadar Alex’in varlığından kimsenin haberi var mıydı, Trabzonspor maçında? 3. goldeki ustalığı dışında Alex’i tutar mıydı Halilhodziç sahada? İşte bu yüzden Daum, Fenerbahçe’de üst üste üçüncü şampiyonluğuna, “Fenerbahçe’ye karşı 4 forvetle çıkamazdım!” diyen Halilhodziç’in Trabzonspor’unu yenerek çok yaklaştı.Son yıllarda “Teknik Adam öğüten değirmen konumuna” düşülmemesi adına, istikrar adına, Halilhodziç’in kalması gerektiği fikrini taşıyanlardanız. Ama bu maçtan, bu kadar net hatalardan sonra Halilhodziç, güven yitirmiştir. Kalırsa, Trabzonspor mutlaka bir teknik direktörü yedekte bekletmek zorundadır. Olası bir yenilgide gerekecektir çünkü. Gerçi başkası da olsa durum değişmeyecek ama!.. Alın size bir kayıp sezon daha!
‘’Halilhodziç yanlışları‘’
Fenerbahçe, Yattara tehlikesi olmadığı ve Fatih Akyel aksadığı için kendi sol kanadını, geriden müthiş çıkışlar yapan Ümit Özat’ın, çoğu kez Tuncay, zaman zaman da Appiah’la uyumu sonucu çok iyi kullandı. Hemen hemen bütün ataklar buradan geldi. Ancak futbol şansı Trabzonspor’dan yana oldu da, Szymkowiak’ın savunmanın arkasına sızmasıyla ev sahibi ekip öne geçti. Buraya kadar normal.İlk hata şu: Trabzonspor ikinci devreye Yattara ile başlamalıydı. Çünkü Yattara geniş alan seven ve ancak böylece etkili olabilen bir oyuncu. Eğer sahada olsa, Trabzonspr belki de farkı artırarak ciddi bir skor rahatlığı yaşayabilecekti. Ama Halilhodziç, bekledi, bırakın rakibin risk aldığı beraberlik dönemini, takım yenik duruma düştükten sonra Yattara’yı kullanma kararını verdi. Kapanan Fenerbahçe savunmasında o haliyle bile iş yaptığına, Fatih’e çok şık ama işe yaramayan bir gol attırdığına göre düşünün risk alan Fenerbahçe’yi.İkinci hataya gelince: savunmanın en iyisi Stepanov, maçın hemen başında kafasına aldığı darbe ile sakatlandı. Sargılı halde oyuna devam etti. Fenerbahçe eşitliği sağladıktan sonra forvete takviye yapıp, daha etkili gelirken ikinci sakatlığını yaşadı. Dakika 57. Sadece 30 saniye sonra devam edemeyeceği anlaşıldı. Yerine hazırlanan Ferhat, oyuna girdiğinde dakikalar 67’yi gösteriyordu ve bu arada Trabzonspor, Semih’in attığı ikinci golün santrasını yapıyordu. 10 dakika baskılı oynayan rakibe 10 kişiyle devam etme zorunda kalma yanlışı, tartışmasız bir kenar yönetim zafiyetidir.Maçın bir de Fenerbahçe’nin beraberlik golünden önce şans anı vardı, Szymkowiak’ın vuruşunun direkten döndüğü, devamında, Hasan’ın vuruşunda topu Rüştü’nün köşeden çıkardığı. Bu da var tabi ki futbolda ama sonuçta futbol hatalar oyunudur. Hata yapanın kazanma şansı yoktur. Trabzonspor da kenar yönetiminin hatalarının bedelini ağır ödedi. Fenerbahçe hak ettiği galibiyeti, belki de şampiyonluğu aldı.
‘’Bir futbol maçı bu, sonuçta‘’
Sonuçta sadece bir futbol maçı bu, beraberlik halinde bile kazananı, kaybedeni olacak. Karşılaşmayı bu kadar çekici kılan en önemli unsur da bu zaten. Ancak ne olursa olsun, üzerinde yapılan spekülasyonlara, şu ya da bu şekilde bu maçla ilgili tarafların çıkarlarına uygun biçimde manipüle ve provoke çabalarına karşın, öncelikle Türk futbolunun kazanacağına dair umudumuzun tümden tükenmediğinin bilinmesini isteriz.Süper Lig’de 4 büyük takımın birbirleriyle oynayacakları karşılaşmalarda puan cetvelindeki konumları ne olursa olsun, hiçbir sonuç sürpriz olarak nitelendirilmemelidir. Örnek; Fenerbahçe-Galatasaray maçı. Bu tür maçlarla ilgili bir favori tayin etmek ve bunda isabet kaydetmek, bir mantıksal değerlendirmenin ürünü değildir. Genelde tahmini yapan kişinin şansıyla ilgili bir durumdur, yani.Bütün bunlara karşın şu söylenebilir: Fenerbahçe daha güçlü bir kadroya sahip. Kaleciler kıyaslandığında Sarı-Lacivertliler’in ciddi bir avantajı söz konusu. İki takımın da savunmaları çok pozisyon verebiliyor, kolay gol yiyebiliyor. Orta alanda Aurelio’lu, Appiah’lı ve Selçuk’lu Fenerbahçe’nin net bir üstünlüğü var. Forvette ise Trabzonspor’un silahları çok daha güçlü. Gökdeniz, Halilhodziç kullandığı takdirde Yattara ve son aldığı büyük ödülle moral depolayan Fatih Tekke faktörleri her takım için büyük tehlike. Nobre’siz Fenerbahçe bu bölgede ölü toplarda Alex’ten ve Galatasaray maçında üstün performans gösteren Anelka’dan yararlanacak.Avni Aker faktörü sadece Fenerbahçe için değil, bütün takımlar açısından zor bir durum. Ancak Fenerbahçe’in son senelerde buradaki net üstünlüğü ve özellikle bu sezon Trabzon’da kaybedilen maçlar, bu faktörün çok belirleyici unsur olmayacağı gerçeğini ortaya çıkarıyor.İşte veriler, gelin de bu maç için “Şu takım kazanır, diğeri kaybeder” diye kehanette bulunun hadi! Bizse hani, yarın “Dememiş miydik!” diyebilmek için ancak şunları söyleyebiliriz: 1- İlk golü bulan taraf ciddi bir avantaj elde eder. 2- İki takımın da önemli yıldızları var ve yıldızları iyi olan taraf kazanır. 3- Tribünlere, saha içinden ve de kendi içinden bir provokasyon olmazsa, temiz bir maç olur. Nasıl tahmin ama!