Arama

Popüler aramalar

‘’Transfer sözlüğü‘’

Taraftar internet sitesinde TrabzonStorm rumuzuyla “Yeni Başlayanlar için Transfer Sözlüğü” yayınlandı. İlk madde bu konuyla: Dengeleri bozamayız: Bu denge bir Trabzonspor’da var. Nedense diğer takımlar hiç dikkat etmezler, hep dengesiz transferler yaparlar. Ama bu tür oyuncular genellikle liglerin de dengesini bozarlar. Örnek!: Hagi, Anelka, van Hooijdonk vs...Son birkaç gündür Trabzonspor cephesinde, medya sorumlusu, söylemediği şeylerin yazılmasının sıkıntısını yaşarken, bazıları da üzerlerine elzem miş gibi gündem yaratıyor. Moda söz, “Bizi istemeyen futbolcuyu biz de istemeyiz!”. Temel fıkrasını çağrıştırdı bu durum: Temel bir dava nedeniyle hakim karşısına çıkmış, hakim tanıyor ama yasa gereği sormuş. “Adınız?” Temel şaşırır, “Sen beni tanimay misun?”, “hayır” demiş hakim, “emin misun?”, “eminim” demiş. Temel’den yanıt: “O zaman ben de seni tanimayrum.”“Bizi istemeyeni biz de istemezük”, di mi yani! Bu da sözlüğe bizim katkımız. TrabzonStorm’un kaleme aldığı birkaç madde daha var, küçük değişikliklerle şöyle:Ünlü futbolcu Trabzon’u beğenmedi: Örnek: Rekdall. Oyuncuya Pizza kulesinin resmi gösterilmiş, burası Trabzon diye! Trabzon beğendi, o beğenmedi; karşılıksız aşk... Her ne hikmetse ünsüzler de tam tersine Trabzon’u çok beğenir, gitmek istemez; Djokaj gibi. Çocuklarının okulu nedeniyle gelmek istemedi: Yönetim 30 yaş üstü bir oyuncuya talip olmuştur... Yaşlı futbolcuların bu tür sorunları olur genellikle... Hatta biraz daha yaşlıların torunlarıyla ilgili sorunları da olur. Eşini ikna edemedi: Fazla endişelenmeye gerek, olmaz o iş. Araya başka takımlar girdi: Bu durum en kötüsüdür, girdiler mi çıkmazlar. Örnek: Celtic-Zurawski Vatandaşı Trabzon’u kötüledi: Bunun da çaresi yoktur ve örnekleri çoktur. Pahalı geldi: Bu durum acemi ve tedbirsiz yöneticilerin taraftara verdiği bir eziyettir. Yönetici önceden fiyat ile ilgili bilgi edinmeyi akıl edemez. Ricardinho örneği... Önce oyuncuyla anlaşılır; -Bizde oynar mısın? -Tabii. -Tamam oldu o zaman Dünya Kupası’ndan sonra resmi imzayı atarız. -Alo Rico sen bizden ne kadar para istiyordun? Kadromuz yeterli: Yorumsuz! Ne anlama geldiği konusu şu ana kadar anlaşılamamıştır.Son madde “geronomio61” rumuzundan: Kimse merak etmesin. Eğer bu sözü bir Brezilya seferinden önce duyarsanız anlayın ki şu anlama gelmektedir: Rio Karnavalı’nda Horon öğreteceklerim var, kimse merak etmesin. Son olarak; eğer iş olumlu bittiyse yani transfer gerçekleşmişse: Geleceğin yıldızını aldık, İngiliz ve İtalyan kulüpleri de istedi ama bizi tercih etti: Biz de inandık!

23 Haziran 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pokou'nun Öyküsü‘’

Çok başarılı bir televizyonculuk örneği gösteren sevgili Can Karyağdı’nın belgesel tadındaki çalışmasıyla Yattara’nın ülkesindeki futbolculuk öyküsünü keyifle ve ibretle izledik, sefaletten kurtuluşun futbol ile mümkün olabileceğinin hayalini yaşayan yırtık lastik ayakkabılı gençlerin, miniklerin, bu hayallerini gerçekleştirmek için ne de zor koşullarda çalıştıklarını gördük. ..Ve en önemlisi de; bu zor koşulların bir Yattara çıkarabileceğine tanık olduk.Gördük ki; Gine’nin halk kahramanlarından biriydi, kendini tanıyan, futbol topuna ayak vuran herkesin idolüydü. Bu nedenle 15 kardeşli Yattara ve onun gibileri çok farklı da bir misyon üstlenmiş, ülkesinin şu anda en popüler kimliği olarak onun yanlış yapmaya, yerinde saymaya hakkı yok. Çok, daha çok çalışmalı, çok daha iyi yerlere gelebilmeli ki saçtığı ışığın verdiği aydınlık daha çok olsun. O görüntüler, ülkemizde futbol okullarına teslim edilirken “başvuranların en yeteneklisi” diye nitelendirdikleri küçük yaştaki çocuklarından büyük gelecek bekleyenlerin, umutla, “eti senin kemiği benim” deyişlerini anımsadık...Ve böylece bir kez daha tanık olduk ki; “Futbol asla, sadece futbol değildir.”Trabzonspor’un klasik Bordo formalı Fc Pokou takımı ile ticari turuncu formalı Espeire de Yattara takımlarının maçını izlerken, iki ayrı devrede iki takımın da formasını giyen Yattara’nın sefaletin kol gezdiği ülkesinde Trabzonspor hayranlığı yaratmasını gururla izledik. İzlerken de, bu oyuncunun zaman zaman fıtık ettiği tribünlerin neden buna rağmen sevgilisi olduğunu daha iyi anladık.İzlerken ayrıca; “Ben Trabzonsporluyum.” diye söze başlayıp, sözde Trabzonsporlulukları’nı öne sürerek, “dışarıda temsil!” düşüncelerini yaşama geçirme planları yapanlara, temsilin içeride ve böyle çok daha etkili olacağını anlattığını düşündük.Sonra dedik ki, Gine nire, Trabzon nire.Gine’li Yattara ve... Neyse!En önemlisi sonuç olarak; Gine’li Yattara’ya gösterilen sevgiden rahatsız olanlara, her türlü entrikanın içinde olup da, kişisel ilişkileri nedeniyle muhatap oldukları şu ya da bu olayları, kurumun suçuymuşcasına yansıtma çabaları içinde olanlara “bir ders olur mu acaba bu belgesel?” diye de düşünmedik değil!

21 Haziran 2006, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Özdemir'in hassasiyeti‘’

Temsil ettiği camianın ağırlığını taşıyan sorumlu bir futbol adamı hassasiyetiyle, kelimeleri özenle seçti, saygılı, ölçülü. “Durumun bu noktaya gelmesine çok üzüldüm” diye başladı söze: “Trabzonspor gibi bir camianın başkanı ve futbolcusunu küçük düşürmek, onlara saygısızlık yapmak gibi bir gayretin içinde asla olmam. Bu sözleri söyleyip söylemediğimi bile anımsamıyorum, ama söylemişsem mutlaka bir dost sohbetindedir ve belli ki, amacını aşmıştır. Trabzonspor Başkanlığı bir yana Sayın Albayrak çok iyi de bir arkadaşımdır.”Sohbet esnasında Özdemir, Fatih konusunda Fenerbahçe’nin tavrını da açıkladı: “Fatih’i istiyoruz, teklifimizi yaptık. Trabzonspor’un yanıtını bekliyoruz” dedi.Özdemir, Albayrak ile Fatih konusundaki son görüşmelerini de anlattı ve Albayrak’ın kendisine, “Fatih’i satmak istemiyoruz. Sözleşmesini uzatmaya çalışıyoruz” dediğini sözlerine ekledi.Biliyorum; Fatih konusu herkesi sıktı. Ama sonuçlanmadan da gündemden düşmeyeceğe benziyor. Fenerbahçe cephesinin tavrı çok net. Onlar talip de, Trabzonspor cephesi kafa karıştırıyor. Her gün değişik bir açıklama:“Satabiliriz de, satmayabiliriz de!” “Fenerbahçe’ye de Şeker’e de verebiliriz.”“Rakibimize vermek istemeyiz.”Net olsalar, sorun bu noktaya gelmeyecek. Ama ne olursa olsun Fatih’in Trabzonspor ile ilişkileri bundan sonra dikiş tutmaz. Kalırsa -ki, ancak çok büyük paralara kalabilir, belki de bütün manevralar bunun içindir, kim bilir!- kötü oynadığı her maç, kaçırdığı her pozisyondan sonra bunlar gündeme gelir.Eğer gidecekse, son açıklamalarından sonra kimsenin nereye gideceğine çok fazla taktığı yok. Gözlediğimiz kadarıyla camiada tartışılan konu, yönetimin ve Fatih’in bu konudaki tutarsızlığıdır, Fenerbahçe’nin talip olmasının başkana verdiği “gururdur” gerisi boş.Konuyu dünkü gazetelerde yer alan bir haberin özetiyle kapatalım:-Trabzonspor yönetiminin, “Bizde oynamak istersen hemen uçağa atlayıp, Barcelona’ya gidip transferi bitiririz” sözlerine teşekkür eden Rüştü, 12 yıldır formasını giydiği F.Bahçe’de futbol yaşantısını noktalamak istediğini bildirdi.-Olay budur, “bu kadar basittir!” yani.

18 Haziran 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’“Bu nasıl gururdur?”‘’

Yani espriyle karışık bir gururun dışavurumu olarak da değerlendirilebilir bu durum. Gelişen teknolojiyle espri, “Her gün yüzlerce mail alıyorum, cep telefonum kilitlendi, kapatmak zorunda kaldım” diye değişti.Yemin ederiz ki (!) böyle değil durum, yani kendimizle sizi meşgul etmek gibi bir niyetimiz yok. Çok sayıda mail alıyoruz ama gerçekten de çok sayıda, telefonumuz da bayağı çalışıyor, yakın dostlarımızın, “Ne kadar meşgulsün” şeklindeki yakınmaları buna kanıttır. “İyi ki varsınız!” diyenler çoğunlukta olsa da, “Yeter artık, başka malzeme mi bulamıyorsun!” diye sitem edenler, işi ileriye götürüp, konuya siyasal bir bakış açısı getirenler de oluyor. Ama bugünlerdeki maillerin, telefonların içeriği başkanla ilgili. Valla az da değil hani. Bunları bilmesinde yarar var diye düşünüyoruz. “Fatih Tekke’ye Fenerbahçe’nin talip olmasından gurur duymuş ” ya başkan, o konuyla ilgili. Yıldız sözü, stadyum olayı, transferde şimdilik yaşanan hayal kırıklığı, teknik direktör seçimi, Fatih olayı ile ilgili çelişkiler falan hepsi geri planda kalmış. Herkes “Bu nasıl bir gururdur?” diye soruyor.Her fırsatta kurumu temsilde ön plana atlayanların bu yoruma nasıl bir tepki vereceklerini beklerken nihayet bir ses aldık yönetim içinden. “Başkanımdır, ne derse doğrudur!” gibi taşralı mantığından sıyrılıp bir açıklama yapmış başkan yardımcısı : “Başkanla organize olup bir kongre kazandık. Yönetime davetle gelmedim. Hatta başkanı da o koltuğa talip olması için ben ikna ettim. Şimdi benim asbaşkan yaptığım kişilerle tartıştığım, yönetime seçtiğim kişilerle sorunlar yaşadığım konuşuluyor. Tartışacağım bir kişi olarsa o da sadece bu yolda beraber yürüdüğümüz başkandır. Ama onunla da şu an itibarıyla öyle bir durumumuz söz konusu değil” şeklindeki zehir-zemberek sözlerini tartışma konusu muhataplarına bırakıp, “gurur” hikayesine bakış açısına hak verdik: “Kaptanımızı Real Madrid, Milan, Barcelona veya M.United istese tamam ama onun dışındaki tüm teklifler sıradandır, ekonomik gözle bakılabilir. Trabzonspor’u yönetenlerin ve o değeri taşıyanların da böyle düşünme zorunluluğu vardır.”Eee, doğru söze ne denir? Neyse farkındayız, bir taşla iki kuş vurduk, gerçek niyetimiz olmasa da, okunduğumuzu satır aralarına yerleştirdik. -Fazla tevazu gösterme gerçek sanırlar!- Bu arada sağ olsun ikinci başkan, bizim mail ve telefonlara verilecek kolay yanıtı açıkladı da rahatladık. Dünden beri, “Başkan yardımcısını okuyun” diyoruz.

17 Haziran 2006, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’“Bu kadar basit” ha!‘’

Özdemir’in burada “adam” dediği Nuri Albayrak, Trabzonspor Başkanı yani, bu konudaki beyanatlarında kendi kendisiyle haftada bir çelişirken, son Trabzon seyahatinde ipin ucunu tümden kaçırdı. Basın toplantısının başıyla sonu, sorular soruldukça birbirine karıştı, çelişkiler arası süre dakikalara kadar indi. Bakınız şu haberin metnine:- “Fatih’i satmayı bırakın, sözleşmesini uzatmanın hesaplarını yapıyoruz” diyen Başkan Albayrak, “Fatih’i kesinlikle F.Bahçe’ye satmayacağız diyebiliyor musunuz” sorusuna, “Kesin olarak öyle bir şey diyemeyiz Ama biz Fatih’i satmayı düşünmüyoruz” yanıtını verdi ve şöyle devam etti: “Fenerbahçe, oyuncumuza talip olmuştur. Biz, öncelikli olarak kendimizi düşünüyoruz. Güçlü bir takım kuracağız. Şu anda kendilerine bir cevap vermedik. Biz de büyük kulübüz. Oyuncularına başka takımların talip olması, Trabzon halkının ve kamuoyunun hoşuna gidiyor. Alternatifini bulmadan futbolcu satmayız.”Adam ifadesi Nihat Özdemir’e aittir - İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kulüp başkanı sanıyor kendini hala. Trabzonsporlu futbolcuya Fenerbahçe’nin talip olması hoşuna gidiyormuş, baksanızaÖ-Nihat Özdemir’i burada “mal” olarak sıfatlandırdığı Fatih Tekke, medyaya göre Umre ziyaretinden, kendi ifadesine göre de yurt dışı gezisinden dönüşte havaalanında, alternatifini bulduğunda kendisini satacağını beyan eden başkanının açıklamalarını gölgede bıraktı: ”10 gündür yurtdışındaydım. Yeni geldim. Bir aydır millet yazıp çizip oynuyor. Benim söylediğim şeyler hep aynı. Yine tekrar ediyorum. Trabzonsporluyuz. Trabzon’da doğduk, ama Trabzonspor’dan ayrılacağım. Net olarak söylüyorum. Allah nasip ederse bu yurt dışı olacak. Bu kadar basit.”Nasıl Trabzonsporluluksa bu! Bıraktık renk aşkını, nasıl profesyonellikse! Yılda 2 trilyon kazandığın kulübü “bu kadar basite” indirgemek.Bu işler “Bu kadar basit” ha! Son sözler bir taraftardan...Fatih’e: Hami Trabzonspor’dan gönderildiğinde, “Ben Trabzonspor kaptanıyım, başka takımın formasını giymem” diyemediği için 200’ü aşkın gol attığı Trabzonspor formasıyla jübile yapamıyor. Başkan’a: “Burası şirket değil. Amaç para kazanmak değil, şampiyon olmak. Paralı başkan haa! Eğer Fatih’ten gelecek parayla transfer yapacaksan, bu işi senden bin kat daha iyi yapacak insanlar var Trabzon’da. Atay Aktuğ’un, Özkan Sümer’in günahı neydi, satmadılar Fatih ve Gökdeniz’i. Büyük kulüp başkanlığı, ticaret yapmaya benzemez.

16 Haziran 2006, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Anlamsız kıyas!‘’

Evet, doğrudur; Aziz Yıldırım’ın durumu henüz belli değil, Fenerbahçe başkansız yani. Daum’dan boşalan teknik direktörlüğe henüz atama yapılmamıştır, o da doğru, Fenerbahçe teknik direktörsüz de üstelik. Ama dikkatlerinizden kaçırdığınız bir şey var, Fenerbahçe’de işler tıkır tıkır yürüyor. Siz profesyonelleri gönderdiniz, onların profesyonelleri boşluk dolduruyor. Onlar kombine bilet satışında önümüzdeki sezon için 30 bine ulaşırken, siz daha bu gidişle çok büyük bölümünün elinizde kalma olasılığı yüksek olan kartların baskı işleriyle uğraşıyorsunuz. Geçen sezonki 8 bin kombine biletli sayısını herhalde rüyalarda göreceksiniz. Onlar transferde en hareketsiz oldukları bu dönemde, geçen sezon lige damgasını vuran Tümer ve Uğur Boral’a imza attırırken, sizin transferlerinizden Çağdaş’ın durumu kafa karıştırıyor, Umut’u almakla övünebiliyorsunuz sadece. Dememiz şudur ki; bütün bu nedenlerden ötürü çok büyük iddialarla göreve gelen Albayrak ve arkadaşları şimdilik iyi bir performans gösteremiyor. Asıl kötü olanı da, buna karşın kendilerine toz kondurmak istemeyen birilerinin gazına gelip, başarılı olduklarını sanmaları. Bizim bir ön yargımız yok, eğer Nuri Albayrak’ın dediği gibi, “Daha zamanımız var, taraftar merak etmesin, söz verdiğimiz her şeyi yapacağız, yıldız transferleri de dahil” sözü gerçekleşirse, bu durumda taraftarın sevincini, memnuniyetini yansıtmaktan keyif alırız.Bu yönetimin önünde bir de çok önemli Fatih Tekke sorunu var. Bu konuda çelişkili açıklamalar yapılıyor. Bir gün “Koşullar ne olursa olsun satılamaz” deniyor, ertesi gün fikir değişiyor, “Hiç kimse vazgeçilmez değildir” noktasına geliniyor. “Sadece Avrupa’ya veririz” açıklaması bir gün sonra, “Trabzonspor’un menfaatleri neyi gerektiriyorsa o yapılır, Fener’e de, Şeker’e de verilir!” şeklinde düzeltiliyor. Konu başkanlar düzeyinde ele alınıyor, kabak medyanın başına patlıyor. Kafalar karışıyor! Acaba Fatih, Aziz Yıldırım’ın dönüş şölenine meze olarak rezerv mi bekletiliyor?

13 Haziran 2006, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’“Kulübün menfaatleri” üzerine‘’

O güne kadar, “Kulübün menfaatleri gerektiriyorsa” diye başlayan cümlelerle her an gidebileceği izlenimini veren Gökdeniz hakkındaki dosyayı Atay Aktuğ da biliyordu. Ama O, “Kulübün menfaatleri” demedi, diyemedi, evladına sahip çıktı. Gelinen nokta, Gökdeniz’in Serhat Demirtaş ile yaptığı söyleşinin bir paragrafında saklı:-”Galatasaray yine talip olabilirmiş” sana diye sorumuzu sorduk. Biz noktayı koyar koymaz, Gökdeniz yanıtını verdi. ‘Düşünürüm, konuşuruz, kulüp menfaatleri’ demedi çok net fikrini belirtti: “Benim Trabzonspor’a borcum var. Hayatım en kötü zamanlarında camiam yanımda oldu. Hem de sadece yönetimi ya da taraftarı değil. Bir şehrin arkamda olduğunu görmek inanılmaz güç verdi bana. Uzun bir aradan sonra ilk olarak Avni Aker’deki Galatasaray maçında sahaya çıktım. Tribünlerden yükselen sevgi tezahüratları, yöneticilerimizin ve takım arkadaşlarımızın ilgisi beni çok duygulandırdı. Tribünlerin beni affettiğini o an anladım. Artık dediğim gibi bu camiaya borcumu ödeme zamanı geldi. Aslına bakılırsa bu borcu ödemek hiç kolay değil ama elimden geleni yapacağım...” Fanatik 09.06.2006Bugünlerde yine moda o sihirli iki kelime, Başkan Albayrak ve ekibinin ağzında da sakız olmuş adeta: Kulübün menfaatleri gerektiriyorsa, Fatih’i de satarız!” demişlerdi. Sonra, taraftar sitesi www.bordomavi.net’in çok destek ve yankı bulan aleyhte kampanyası üzerine “Yok öyle şey, Fatih’i satmayız” diye çark ettiler. Umut’un Ankaragücü’nden alındığı gün ise esip-gürlediler adeta: “Eğer kulübün menfaatleri gerektiriyorsa, Fatih’i Fener’e de, Şeker’e de satarız!” Fatih de zaten “Avrupa’yı” istiyordu ama “Kulübün menfaatleri gerektiriyorsa, yurt içine de” gidebilirdi, öyle söylemişti.Nedir kulübün menfaatleri ona bakalım: Göreceli bir kavram, kulüpten kulübe, yönetenden yönetene değişebilir sonuçta “kulübün menfaatleri!” Örneğin Trabzonspor, hedefleri olan bir takım değil de, örneğin İlhan Cavcav’ın Gençlerbirliği kulübü gibi, sahadaki başarıdan çok kasadaki paraya önem veren bir anlayışa sahip olsa, kulübün menfaatleri Fatih’i sattırmayı gerektirirdi. Ama Trabzonspor bu! Genel kurulunda insana, “Kulübe para kazandırmak” vaadi değil, “büyük başarılara imza atacağı” sözünü vermek oy kazandırıyor. “Yıldız satmak” değil, “yıldız almak” sözü diğer iki rakibinin toplamından fazla oyla iktidara taşıyor. Beşiktaş Nobre’yi, Fenerbahçe de Tümer’i “Takımın ihtiyacından” daha çok “kulübün menfaatleri” için aldı. Bütün bunların bir anlamı olmalı, bunlardan gereken ders çıkarılmalı.Albayrak ve arkadaşlarına dememiz şudur ki; artık “kulübün menfaatleri” edebiyatını yapmaktan vazgeçiniz. Bu kulübün menfaatine sayılabilecek tek şey, şampiyonluğu getirebilecek hamleleri yapmaktır. Bunun için Fatih’i satmanız gerekiyorsa satınız, taraftara gerekçelerini anlatınız, ama alternatifini hazırlayınız, geçen sezonkinden daha güçlü kadro kurunuz. Bakın o zaman size dün “satamazsınız” kampanyası başlatan www.bordomavi.net üyeleri bile destek verecektir. Yeter ki kelime oyunu yapmayınız, insanların duygularıyla oynamayınız.

11 Haziran 2006, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir mucizenin öyküsü‘’

2 yıl önce kurulan eski adıyla Trabzon SSK, yeni adıyla Trabzon Fatih Hastanesi Voleybol takımı, Deplasmanlı 1. Voleybol Ligi’ne yükseldi. Öyle böyle bir mucize değildi bu: Voleybol Ligi’nde ilk kez hem bir Trabzon hem de bir hastane takımı mücadele edecek.Mucizenin mimarı, SSK Hastanesi Başhekimliği görevine geldikten sonra, hastanenin fiziksel konumunu geliştirmenin yanı sıra sosyal faaliyetlere de önem vermek olan eski basketbolcu Opr.Dr. Atilla Yılmaz. Yılmaz, kısıtlı olanaklarla spor kulübünü kurdu ve Bölgesel Voleybol Ligi’yle işe başladı. “Başarıdan, skor üretmekten daha çok, futbolda üstünlüğünü taraflı tarafsız herkese kabul ettirmiş olan Trabzonlulara salon sporu kültürünü aşılamayı amaçlayan” Yılmaz ve arkadaşları, kısmen bazı kurum ve kuruluşların, genel olarak da, hastane olanaklarıyla işi buraya kadar taşıdı. Bu büyük mucizeye kadar farkında olmayanlara itiraf edelim biz de dahil- kendilerini kabul ettirmeyi başardı. Validen sivil toplum örgütlerine, milletvekillerinden ilgili bakanlara kadar herkes, sevince ortak oldu. Artık külfete ortak olmanın zamanı geldi.Bu takımın ilk sezonunda ligde kendini kabul ettirerek, gelecek sezonlarda daha büyük hedefleri kovalaması için kadrosuna takviye şart. Antrenör Nuri Hazaroğlu, iyi bir pasör, bir pasör çaprazı ve bir libero ile takviyenin, sorunları ciddi biçimde çözeceğini düşünüyor. Bunun için de bir bütçe yapılmış: 750 bin ytl Yani, 750 milyar. Trabzonspor’da geçen sezon 3.5 milyon euro bonservis bedeliyle alınıp çok zarar etmeden elden nasıl çıkarılacağı için formül aranan oyuncuya harcanan paranın onda biri yani. Devre arasında transfer edilip oynadığı tek maçta 4 gol yiyerek artık diğerleri sakat olmadıkça kulübeye dahi giremeyen kaleciye bonservisi dahil ödenen paradan az bir maddi külfetten söz ediyoruz. Ya da, yine devre arasında kulübünün bir faksla talep ettiği 400 bin dolarlık bonservis bedeli nasıl olduysa bir anda 900 bin dolara çıkan, şimdi de gönderilmesi için kulüp aranan oyuncunun maliyetinin yarısı kadar bir ücretle sorun çözülecek özetle.Başkan ve yönetim kurulunun kişisel çabaları, Trabzon desteklemediği takdirde işi götürmeyi asla olanaklı kılmaz. Ama, büyüklük yarışında futbolda boy ölçüştüğü voleybol ligindeki Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş ile “büyük kulüp” yarışında da varolması gereken Trabzonspor, bu konuyu gündemine getirebilir. Fikir jimnastiği yapıyoruz burada, zafer elde edildiğinde, kutlama törenlerinde fotoğraf kareleri ve televizyon görüntülerinde kendilerine yer bulanlar, verdikleri sözlerle ilgili somut adımları zaman geçirmeden atabilirler, değil mi? mı? O halde: “Haydi Trabzon göreve!”

08 Haziran 2006, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI