‘’‘Panik hata yaptırır'‘’
Camianın kaygısı şudur: Bu durumun doğuracağı panik ortamı, yönetime daha önemli yanlışlar yaptıracak ve böylece bırakın günü kurtarmayı, kurumun geleceği de olumsuz etkilenecek. Çok net biçimde ortaya çıktı ki: Bir plan program yapmadan, sadece seçim kazanmaya yönelik bir liste oluşumuyla ve inanılmaz vaatlerle genel kuruldan zaferle çıkmanın verdiği hava, tek başına kulübü yönetmeye yetmiyor. Önce profesyoneller gitti, ya da gönderildi. Bu kurum borsaya açılmış, dolayısıyla diğer sıradan kulüpler gibi dededen babadan kalma yöntemlerle değil, günün gelişen ekonomik koşulları gereği belirli kurallarla yönetilmek zorunda. Bunun için de bu kuralları bilen, borsa konusunda deneyimli, başkan ya da yöneticiler kim olursa olsun, değişmeyecek o kurallarla kurumu yönetecek deneyimli profesyonellere gereksinim var. Eldekiler gitti, yerleri aylardır boş duruyor. Gelelim teknik konulara: Devre arasında, büyük vaatleri öteledikten sonra, 9 futbolcu gönderip, sekiz de alma yetkisini vererek, adeta geleceğin planlaması yaptırılan Halilhodziç tutulamadı. “B planları” vardı, olmadığı ortaya çıktı. Kapı kapı dolaşıp önlerine gelene teknik direktörlük teklifi yapıyorlar, olmuyor. Önce “kesinlikle yabancıydı”, şimdi “yerli de olabilirmiş”, camia bekliyor.Teknik Direktör olmayınca transfer de yapılamıyor doğal olarak. Ama bu yönetim yapıyor. Çağdaş alındı. Umut için 2 milyon euro ve Ömer Rıza’nın verilmesi söz konusu.Aman sakın ha! Trabzon Limanı’nın ederinin yüzde 13 peşin ödeme indirimiyle 20 trilyon lira civarında olduğunu düşünürsek, 2 milyon euro ve Ömer Rıza demek yaklaşık 6 trilyon lira demektir ki, bu kadar para, henüz bulamadığınız teknik direktörün onaylayıp onaylamayacağı belli olmayan bir futbolcuya verilmez. Sonra bu futbolcunun ederi buysa Fatih Tekke’yi kaça vereceksiniz?Aklımıza, “Fatih artı 1 milyon dolar eşittir Erhan Namlı” ve “Hüseyin artı Selahattin artı 500 bin dolar eşittir Zafer Demiray” günleri geliyor. Sonra, “e profesyoneller yok”, defterler de limana! Gel de, camiadaki “Panik bunlara daha büyük hatalar yaptırır” sözlerine hak verme! Hiç değilse paniklemeyin.
‘’Hoca yabancı olmalı‘’
Teknik direktör konusunda bir kararsızlık var. Listedeki yabancılardan herhangi biriyle henüz net bir anlaşma yok. Sizce Trabzonspor’un teknik direktörü yerli mi, yabancı mı olmalı?-Halilhodziç’in durumu belli değilken, kendisine “B Planımız var” diyerek aba altından sopa gösteren yönetimin blöfü tutmadı. Halilhodziç sonrası, “Mutlaka yabancı!” diyerek kendilerini bağlayan, sonrasında da 10 dolayında yabancının kapısını çalıp “ret” cevabı alan yönetim tam bir panik içinde. Bundan sonra yerliye dönüş, taraftarı tatmin etmez. “Çirkin sen burada bekle, güzel olmazsa sen!” mantığıdır bu yapılan ve teklif edilecek yerlinin de gururunu zedeler. Yerliyi bekleyen en büyük tehlike, tribünlerde oluşacak “Zaten başkasını bulamadılar da onu aldılar” gibi bakış açısıdır. Böyle bir durumun ardından ilk olumsuzlukta yeni teknik direktör arayışı gündeme gelir. Herkesin kabulleneceği bir yabancı şu an için en akılcı olanıdır. Henüz teknik direktör belli değilken, transfer yapılması doğru mu?-Trabzonspor teknik direktör bulmadığı gibi transfer konusunda da ciddi bir çalışma yapamadı. Eğer devre arasında Halilhodziç ile çalışmama olasılığı söz konusu olmuşsa, yeniden yapılanma anlamına gelecek düzeyde 9 futbolcu gönderilip, 8 futbolcu almak gibi bir yanlışlık yapılmamalıydı. Bu yanlış ortadayken, bugün henüz bir teknik direktör alamadan Fatih’i satmak da dahil bir transfer çalışması yapmak daha büyük bir yanlış olur. Gelen teknik direktör “Fatih olsaydı şampiyonluk sözü verebilirdim!” derse yönetim ne yapacak. Maalesef Trabzonspor’da yanlışlar, yeni yanlışları doğuruyor. Fatih Tekke önümüzdeki sezon zaten serbest kalacak ve bedelsiz ayrılacak. “Para önemli değil” deyip Fatih’i bir sezon daha tutmak mı, yoksa satmak mı daha akıllıca?-Fatih, bir transfer politikasının, bir sistemin gereği olarak satılırsa evet ama bir finans kaynağı olarak düşünülür de satılırsa, bu durum mevcut yönetimin, diğer iki listenin toplamından fazla oy alarak seçilmesini sağlayan gerçekle çelişir. Eğer Fatih, bu sezon gönderilmediği takdirde sözleşmesinin bitimini bekleyip bedelsiz gitmeyi kafasına koymuşsa zaten yapacak bir şey yok demektir. Keşke “Gelecek sezon gidersem imza atar kulübüme yine para kazandırırım” diyebilseydi. Trabzonspor’un da bedelsiz gönderme gibi bir lüksü yoktur. “Fatih’in şimdi paraya çevrilmesi mi, yoksa bedelsiz gitmesini göze alarak bir sezon daha oynatılması mı?” diye bir ikilem keşke söz konusu olmasaydı. Başkan Nuri Albayrak seçim sürecinde, “Dünya çapında yıldızlar” sözü vermişti. Ancak henüz somut adımlar atılmış değil. Bu vaat sizce gün geçtikçe inandırıcılığını kaybediyor mu?-Özkan Sümer’le başlayan ve Atay Aktuğ ile devam eden süreçte “Paralı Başkan” dönemini kapayan Trabzonspor’da son genel kurulda Nuri Albayrak, büyük vaatlerle göreve geldi. “Seçimden bir gün sonra yıldızlara imza attıracağım” dedi. Ama bu vaadini sezon sonuna “öteledi.” Bugün gelinen noktada camiada, Albayrak ve ekibinin yeni yıldızlar almayı bir yana bırakın, “mevcut yıldızların hangilerini gönderecek?” kaygısı hakim olmaya başladı. Bu anlamda ciddi bir güven bunalımı söz konusu oldu ve inandırıcılıkları kayboldu. Şimdi camiada çoğunluk, “Fatih’i ve diğer yıldızlardan en az birini daha satarlar, bu parayla miadını doldurmuş bir iki isim alır geçiştirirler” diye düşünüyor. Dolayısıyla Trabzonspor’un geleceğiyle ilgili kaygı duyuyor.
‘’Nasıl ekip ama!‘’
Rektör Prof. Dr. İbrahim Özen, ayakta alkışlanan kuruluş yıldönümü konuşmasında, Cumhuriyet’imizin kazanımları olan kurum ve değerlere bağlılığını ve onları koruma adına kararlılıklarını açıkladıktan sonra, kuruluş şenliklerinin startını verdi. Trabzon tarihinde 20 binin aşkın genci, ülkenin sayılı sanatçılarını getirterek kampüse topladı. Diğer, bilimsel, sanatsal ve sportif etkinliklerle, bir taşra kentinde gençlere, bu tür olanaklardan yoksun değil, İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropol kentlerin öğrencileriyle eşdeğer bir ortamda yaşadıklarını anımsattı. Bu işi bir ekiple yaptı. Öyle bir ekip oluşturdu ki; kendisine fazla bir iş düşmedi. Sadece etkinlikleri gururla izledi, konuklarına izlettirdi. Bu çok önemli durum bir ekip çalışmasının, ekip ruhunun ürünüydü. Aynı gün, Beşikdüzü’nde 55 kişinin tıka basa doldurduğu teknede yaşamını yitiren 38 kişi anıldı. İlginçtir, 3-4 kişinin binebileceği küçük takaya, ilçenin mülki amirleri doluştu, toplam sayıları 14 kişiydi ve adeta yeni bir faciaya davet çıkarılıyordu. Bu durum da “bir vurdumduymazlığın, adam sendeciliğin ve unutkanlığın” ürünüydü. Çok kolay unutan bir ulusuz, bu örnekten görüldüğü üzere.Unutkanlık dedik de, aklımıza Trabzonspor’un koca bir sezonunu yiyen ve bir yöneticinin istifasıyla son bulan “yöneticilerarası yetki ve kıskançlık krizi” geldi. Ön plana çıkma savaşımının, “Senin değil, benim dediğim olmalı” tartışmalarının Trabzonspor’a ödettiği bedel ortadayken, bugünkü yönetim de, o gün yaşananları unutup benzer yanışları yapıyor. Birileri, “Şu olsun!” dedikçe, diğer taraftan “Neden onların dediği olacak ki, bu olsun” dayatmasıyla ortaya çıkıyor. İlginçtir tartışmalar medya aracılığıyla yapıyor. Demek ki gidiyor Trabzonspor’un bir sezonu daha.KTÜ’den örneğini verdiğimiz ekip ruhu, ekip çalışmasıysa Trabzonspor’da hak getire. Herkes başına buyruk. Trabzon kanadı, “Hoca yerli olabilir!” dedi, İstanbul’dan yanıt bir gün sonra medya aracılığıyla geldi: “Hayır yabancı olacak.” Sonra başkan konuştu: “Yerli de olabilir!” B Planı diyorlardı ya ona inat galiba! Son bomba yine Başkan’dan: “Fatih için Fenerbahçe’yle masaya oturabiliriz.” Unuttu galiba garibim, son genel kurulda, 2 rakibinin oyundan fazlasını, “yıldız göndermek için değil, yıldız getirtmek” için söz vererek aldığını. Sonra daha teknik direktör bile bulamadan üstelik. Yok mu ekibinde bir kişi kendisini, “Aman sayın Başkan, bıraktık transferi sezona en azından bir teknik direktörle başlamak bir zorunluluktur unutmayınız!” diye uyaracak bir kişi? Nasıl bir ekiptir bu ya? Unutkan ulusuz dedik ama o kadar da değil, bu işin genel kurulu da var di mi?
‘’Yıldız satmak!‘’
Şöyle ki; sadece yıldızın sakatlandığını düşünün ki futbolda bu, çok doğal bir durumdur. Ayrıca, sağladığı katkı ne olursa olsun, hiçbir futbolcu tek başına o kulübün varlığının nedeni olamaz. Çok yıldız gelir geçer kulüplerden ve kuruma az ya da fazla katkılarının yanı sıra, bazen de eylem ve söylemleri, olumlu ya da olumsuz anılmak üzere, “Unutulmazlar” arasına sokar kendilerini. Geleceğimiz nokta malum; Trabzonspor’un yıldızları ve özellikle de Fatih Tekke. Diğer yıldızlar konusunda henüz bir spekülsyon yapılmadığından özellikle “Fatih Tekke” diyoruz. Yorgun Fatih, gitmek istediğini, takımının en kritik maçından sonra daha nefes nefeseyken açıkladığına göre, bu futbolcunun kulübüyle ilişkilerinin kesinlikle gözden geçirilmesi gerekliliğinin altını çizmek isteriz. Bu gözden geçirme, sözleşmesi bitene kadar kulüpte kalması da dahil, gönderilmeyi de kapsayacak biçimde olmalıdır. “Artık kesinlikle gönderilsin” gibi peşin yargı kulübe zarar verebilir. Kulübün çıkarları neyi gerektiriyorsa o yapılmalıdır. Sanırız Yorgun Fatih de bunu ister! Buna tek başına yönetimin karar vermesi kadar ciddi bir yanılgı olamaz. Bunun için teknik kadro görüşü de önemlidir. Teknik direktörle çalışmak yasal bir zorunluluk olduğuna göre bu yönetim takımın başına mutlaka bir ekibi getirecektir. Onların görüşü mutlaka alınmalıdır. Çünkü Fatih gerçekten de sıradan bir oyuncu değildir. Trabzonspor yönetiminin Fatih ile ilgili kararı verirken dikkat etmesi gereken daha çok önemli noktalar vardır. Bu yönetim göreve gelirken gelecek sezon için çok büyük umut pompalamıştır. Hedefleri büyüktür. Bu durumun gereği, beklentiye sokulan camiayı tatmin edecek bir kadro oluşturulmalıdır. Fatih gönderilecekse yerini dolduracak onun ayarında bir yıldız, başkanın sözünü verdiklerinin dışında kadroya katılmalıdır. “Fatih’i sat, yerine 3-4 genç yıldız adayı al mantığı” tutmaz. Zaten Trabzonspor daha teknik direktörünü belirleyemeden, göreve geldikten sonra el altından medyaya isimleri sızdırılan genç yıldızlar, birer birer gidiyor. Bir diğer önemli nokta da şudur: Trabzonspor bu yönetimin verdiği sözlere göre önümüzdeki sezon zirve yarışında olacaktır. Bu yarışta bulunması olası takımlardan birine Fatih’i vermek, taraftarı isyan ettirir. “Paralı” sloganıyla gelen başkan ve ekibinin, böyle bir olasılığın gerçekleşmesi, başka bir değişle böyle bir karara imza atmaları halinde, bırakın göreve devamını, camiada barınmaları bile tartışma konusu olur.
‘’Yorgunluk üzerine!‘’
Tabi ki Süper Lig’deki bütün takımların gönlünde Lig Şampiyonluğu yatıyordu ve Galatasaray bu mutlu sona ulaştı.Fenerbahçeli futbolcuların hem puan hem de şampiyonluğu kaybetmesiyle ortaya çıkan görüntü gerçekten de hazindi. Bunu da, diğer yanda kazananın mutluluğunu da sözlerle anlatmak zordur. Yaşamak gerekir o anı. Ligin zirvesini özetleyen o pazar gününden aklımızda kalan asıl görüntüler, Hasan Şaş, Mondragon ve Hakan Şükür’le ilgili. Hasan Şaş’ın hırsı, Mondragon’un duaları, Hakan Şükür’ün gözyaşları, bize bir futbolcunun kazanma hırsının, takım ruhunun ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini o kadar güzel anlattı ki. Başka söze gerek bırakmadı. O anlayış, o hırs ve ruhtur, o Galatasaray’a bugün bu onuru yaşatan.Bu görüntüleri televizyondan izledik, şimdi İzmir’de tribünden bizzat izlediğimiz görüntülere geçelim. Bilindiği gibi çok kötü bir sezon geçiren Trabzonspor’a, bunca olumsuzluğa karşın rakiplerinin de başarısızlıklarına dayanan bir üçüncülük ve UEFA Kupası şansı çıktı. Bu piyangodan yararlanmanın koşullarından biri son maçta Beşiktaş’ı yenmekti. Olmasa, Kayseri ve Gençlerbirliği’nin yenilmesini beklemekten başka seçenek yoktu. Sanki bu takımın üçüncülük hedefi yokmuş gibi ruhsuz, amaçsız bir mücadeleyle sergilenen inanılmaz kötü futbol ile maç kaybedildi. Bu şu demekti: Gençlerbirliği evindeki maçtan bir puan alsa bile Trabzonspor UEFA’ya katılamayacaktı. Futbolcular soyunma odasının yolunu tutarken, bu maçın en kötü isimlerinden biri olan takımın Kaptanı Fatih Tekke şu açıklamayı yaptı: “Hem takım hem de ben iyi oynamadık. 4 yıldır her yönden yoruldum. Artık kafa olarak rahat olmadığımı net olarak söyleyebilirim. Bir yıl daha sözleşmem var. Ancak bu sene kulübüm izin verirse, takımdan ayrılabilirim.”Yani, “UEFA’yı kaybettik üzgünüz” ya da “Kazandık, ülkemizi Avrupa’da en iyi şekilde temsil edeceğiz” falan gibi şeyler önemli değil, “Ben yoruldum, gerisi boş!” diyor bu takımın kaptanı. Bu arada Trabzonspor Yönetimi de, “mal bulmuş mağribi!” olayın üzerine atlıyor, demeç resmi internet sitesinde yayınlanıyor. Yönetimin buradaki “Şark kurnazlığını!” daha sonra değerlendirmek üzere Fatih’e dönelim.Tabi ki “Yorgun” Fatih’in bugüne kadar Trabzonspor’a verdikleri yadsınamaz. Ama unutmamalı ki bu camia onun için çok şeye göğüs gerdi, çok yanlışını görmezden geldi, O’nu “İmparator” yaptı. Futboluna şapka çıkarttığımız Fatih’in yorgunluğundan çok bugün, 4 senede kesinlikle hak ettiğine inandığımız trilyonlar kazandığı bu kulüpteki geçmişiyle ilgili bir özeleştiri yapması, Avusturya’da tartakladığı hakemin arkadaşının yönettiği Anhortosis maçındaki kararlarında, kulüp içi şu ya da bu şekildeki gruplaşmada ve kurumun adının kurşunlarla anılmasındaki rolünü de mutlaka ama mutlaka bir sorgulaması gerekiyor.
‘’B planı ve gerçekler‘’
Geçen sezonu, B planı olmadığından yani; dönemin Teknik Direktörü Şenol Güneş’in Futbol A.Ş. Direktörlüğü’nü kabul etmemesi olasılığına alternatif üretemediği için, bir transfer fiyaskosu yaşayarak heba eden kurum, şimdi de “B planı bolluğundan” aynı sona doğru hızla yol alıyor.Göreve geldikleri günden beri, özelikle devre arası transferinde 9 futbolcu gönderip 8 futbolcu almak gibi, normalde bir futbol takımının yeniden yapılanmasıyla eşdeğer bir operasyona imza atan Halilhodziç’le anlaşma yolları arayan yönetim, bir türlü istediği yanıtı alamayınca, “B planı!” restini çekti. Halilhodziç, tınmadı bile. Sonra “Biz istemedik!”, “Hayır benim kararım, ailem Trabzonspor ikilemi arasında kaldım ve ailemi tercih ettim” tartışmalarıyla gitti Boşnak teknik adam. Trabzonspor taraftarı rahattı, çünkü B planı vardı. 10 gün geçti aradan, bu süre içinde, bu yönetimin sadece “B planının değil, “B planlarının” varlığı ortaya çıktı. Halbuki; B planı tektir, sonra “C,D,E,F Planları!” devreye girer ve iş uzar. B planı meğer Lucescu’ymuş... Teklif götürdüler. Rumen teknik adamın, Ukrayna’daki onca olumlu koşulları bırakıp Türkiye’ye gelmeyeceği, Trabzonspor’un da orada kazandığı 2.5 milyon euro ücreti veremeyeceği, verse de çok ciddi bir maddi bunalım yaşayacağı gerçeği ortadayken, camianın beklentisi yükseltildi, artı zaman kaybı yaşandı. Önceki gün Graeme Souness alternatifi devreye girdi. Dünkü yanıt “Red!” C planı da olmadı yani. Sırada D planındaki Auxerre’in Fransız Teknik Direktörü, Lyon’dan, Fransa Milli Takımı’ndan tanıdığımız Santini var. Geçen sezon takımı sekizinci bitirmiş ligi, bu sezon altıncı. 1-0’lık maçları ve savunma ağırlıklı futboluyla tanınıyor. Bir de futbolculara aşırı tavizleriyle. Tam Trabzonsporlu futbolcuların istediği gibi yani! “Hazır” diyorlar Santini için. Olmazsa 60 yaşındaki Hollandalı Aad De Mos, F planı olarak bekletilmekte. (Gerçi yönetime göre bunların hepsi “B planı” ya neyse!) De Mos, 1980-2000 arası Ajax, Mechelen ve Anderlecht takımlarında sayısız başarılara imza atmış. 2000 sonrası artık sona gelmiş, Al Hilal, Birleşik Arap Emirlikleri Milli Takımı ve Japonya’da, işin kaymağını yemeye başlamış. Şu anda boşta ve olursa artık sıra Türkiye’de. Santini tercihi daha akılcı gibi duruyor olsa da bu son iki alternatifte sorun çıkarsa hedef; yerli ya da yerlinin yerlisi. Hangi yerli ya da yerlinin yerlisi, bilmem hangi harfin planı olmayı kabul edecek bilemeyiz ama kabul etseler de, onları hangi camia içine sindirecek işte zorlandığımız nokta burası. Evet, ne demiştik başta: Trabzonspor geçen sezonu B planı yokluğundan kayıp sezon ilan etti, bu sezonu da B planı bolluğundan kaybedecek gibi. Biz yine de yarınki olası mahcubiyete üzülmeyeceğimiz garantisini vererek bugün gerekli hatırlatmaları yapmış olalım. “Transfer mi?” dediniz, hele şu teknik adam işini bir bitirelim, sıra ona da gelecek.
‘’Buruk veda!‘’
Puan cetvelindeki konumunun ve UEFA’yı garantilemiş olmanın rahatlığıyla ciddi bir avantajın sahibi olan stressiz Beşiktaş, dostça ama futbolun gereklerini yerine getirerek, kazanmak zorunda olan Trabzonspor’la birlikte İzmirli sporseverlere keyifli bir futbol izlettirdi. Her iki kaledeki kritik pozisyonlar tribünlere heyecan da yaşattı. Her şeyin iyi olduğu ilk yarının tek olumsuzluğu, Yunus Yıldırım’ın, İbrahim Toraman’ın ceza alanı içinde topa elle açık müdahalesine devam kararı vermesiydi.Beşiktaş’ın ikinci yarıya bir ölü top organizasyonu sonucu bulduğu golle başlaması, Bordo-Mavililer’in daha bir gerilmesine neden oldu. Artık risk alma zamanıydı ve Halilhodziç Ömer Rıza’yla hücum bölgesini daha da kalabalıklaştırdı. “Kuru kalabalık” derler ya o cinsten oldu. Fatih, Gökdeniz ve Szymkowiak, kolayı varken zoru tercih edip “ince işler” sevdasıyla kendilerini de, takımı da zora soktular. Büyük umut Fatih Tekke inanılmaz toplar ezdi. Ama o ezdikçe de arkadaşları ısrarla kendisini aradı. Ezilmeyen toplar da ya savunma ya da Murat Şahin’in becerisiyle eridi. Sonra Yattara girdi devreye. İki orta yaptı Fatih ve Gökdeniz’e, “alın da atın” dercesine. Fatih kaçırdı, sahanın en kısa boylusu Gökdeniz kafayla skoru eşitledi. Maçın bitimine 5 dakika kala, sahanın en iyisi konumundaki Yattara ile ilgili “hastalık!” tekrar nüksedip de oyundan alınınca, “rahat Beşiktaş” daha da rahatladı ve uzatmalarda İbrahim Akın’la Halilhodziç’e, “güle güle!” dedi.
‘’Zor süreç‘’
Aralık ayındaki seçimi, iddialı söylemleri ve vaadleriyle iki rakibinin toplamından daha fazla oy alarak kazanan Albayrak’ın yeni teknik direktörü belirlemek ve iki yıldız sözünün bulunduğu transfer çalışmalarındaki performansı, sadece kendilerinin değil, Trabzonspor’un geleceğinin de şekillenmesi açısından ciddi bir önem taşıyor. Camianın, Özkan Sümer ve Atay Aktuğ’la 1996 sonrası yeniden zirve yaptığı dönemde, -dışarıdan yönlendirmelerle- tribünlerin, “Paralı Başkan” talebinin doğurduğu bugünkü durumda yaşanacak olası bir hayal kırıklığının, kurumun yeniden toparlanmasını geciktireceği gerçeği dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Yani bu ekibin şu kritik dönemde, “Hata yaptık, özür dileriz!” ya da “Gerekeni yaptık ama tercihlerimiz tutmadı!” gibi bir mazeret üretme haklarının olmadığını anımsatmak isteriz.Şu ana kadarki performansının camiaya -hadi hiç de azımsanmayacak bir kesimine diyelim- bir güven vermediği kanısını taşıdığımız yönetimin, özellikle teknik direktör seçimi konusunda, hem zaman kaybını, hem de birlikte olmak istemedikleri Halilhodziç’i aratmayacak bir tercihi dikkate alıp hareket etme zorunluluğu vardır. Yanı sıra; “Yerlinin yerlisi” ya da “Yerli” taleplerini seslendiren ve Halilhodziç’in gönderilmesinde çok önemli rolü olduğu bilinen yönetimin bir kesiminin bu konudaki “yeterliliği”, ileride olası bir olumsuzluğun yaşanacağı yeni bir tartışma konusu olacaksa, bu durumun şimdiden tartışılmasında yarar olduğu gerçeğinin altını çizmek isteriz. Özetle; yeni teknik direktör, yönetimin önümüzdeki sezona yönelik büyük vaatlerin gerçekleştirilmesi için daha baştan tereddüt yaratmayacak bir isim olmalıdır. Bu isim transfer çalışmalarında geç kalmamak adına çok çabuk belirlenmelidir. Bir şekilde bir yerlere kanalize olan yönetim içinden ya da dışından isimlerin çıkaracağı çatlak seslere fazla kulak asılmamalıdır. Ayrıca belli oldu ki, yönetimin teknik direktör konusunda daha önceden açıkladığı gibi bir B planı yoktur. Bu nedenle teknik direktör belirlenmesinde olası bir gecikmenin söz konusu oması durumu da dikkate alınarak, en azından takımı çok iyi tanıyan Halilhodziç ile belirlenen stratejinin hayata geçirilmesi alternatifinin de, yabana atılmaması gerekir.Son olarak transferde camianın bazı hassasiyetlerine maddeler halinde dikkat çekelim. 1- Her Trabzonsporlu “iki yıldız” vaadinin takipçisidir. 2- Eğer yurt dışı koşulların zorlamasıyla mevcut yıldızlardan gönderilecek olan olursa, yeri, sözü verilen iki yıldızdan ayrıca doldurulmalıdır. 3- Yıldızlardan birinin koşullar ne olursa olsun yurt içine verilmesi gibi bir düşünce, bu yönetimin sonunu hazırlar.