‘’Garip durum!‘’
Yanlış anlaşılmasın, bunların engellenmesinde 4 çakılı savunma elemanıyla 3 ön liberonun bir katkısı yoktu. Solda Murat ve Mustafa Keçeli’nin, zaman zaman Çağdaş’la desteklenmelerine karşın durduramadıkları Mehmet Topuz’un taşıdığı toplarla gelen 3 büyük tehlikenin birinde iyi yer tutan Tolga’nın, diğerlerinde de Kayserispor forvetinin beceriksizliği söz konusuydu. Kalabalık adamla iyi savunma yapılacağını sanan Trabzonspor, 3 kişiye teslim ettiği hücum aksiyonlarını da gereğince yerine getiremedi. Bu durumda rakip kalede varlığını ilk 33. dakikada hissettirmesi ve tek pozisyonu ilk yarının son dakikasında bulması bile başarıydı. Çünkü Ersen Martin ve Umut, tek vuruş dışında özellikleri olmayan, ya da olsa bile bunu genel olarak kullanamayan oyuncular. Bu durumda onları, kritik bölgede destekleyebilecek, bu özelliklerini kullanmalarını sağlayabilecek oyuncu yoksa, ikisini birlikte oynatmak takımı bir kişi eksik bırakmakla eşdeğerdir. Kaldı ki Umut, son vuruş becerisini ilk yarının son dakikasında çok uygun durumda kullanamayarak, bu yarıda ilkel bir futbol sergileyen takımının her şeye karşın soyunma odasına önde girmesine engel oldu.Trabzonspor’un ikinci yarıya top yapabilen iki oyuncuyla birlikte başlaması, hiçbir şey yapmasalar da Kayserispor’u, kendi oyun düzeninde değişikliğe zorladı. Örneğin Yattara, sağdayken Tayfun ve Kamber’i, sola kaçtığında Uğur’u meşgul etti ve en önemlisi geriye gelmek zorunda kalan Mehmet Topuz’un etkinliğini azalttı. Böylece Yattara ve Musampa, Trabzonspor’un hücum gücünü artırmasa da, en azından rakibini daha çok savunmayı düşünmeye zorladı ve dolayısıyla da oyunda denge kuruldu.Dengeyi bozabilecek gelişmeler son 15 dakikada yaşandı. Risp Gökhan mücadelesinde faulü atlayıp, son adam kırmızı kart ilişkisini kaçıran Vedat Yüksel, aynı Risp’in topa dokunduğu pozisyonda Özgürcan’ın kendini yere bırakmasına aldandı. Gökhan’ın kaçırdığı, Tolga’nın kurtardığı penaltı kararıyla Trabzonspor’u ateşlese de bu durum kalan 10 dakikada skoru değiştirmedi ve 2 puan kaybeden bordo mavililer, bir anlamda tek puana sevinen taraf oldu. Garip olan bu takımın kendi evinde puan kaybettiği, sıralamada bir basamak daha geri düştüğü bir maçtan sonra tribünlere davet edilip alkışlanmasıydı. Tabi ki güzel bir tablo ama bu takımın lig dördüncüsüyken 3 farkla kazandığı maçta bile yuhalandığını, yönetiminin istifaya çağrıldığını gören bir kişi olarak, kaydedilen aşamayı ilgiyle karşıladık!
‘’Gelecek üzerine (2)‘’
Batmaz, kulüplerin ekonomik yapılarını irdelerken Trabzonspor’u yakından ilgilendirecek bilgiler verdi. Batmaz’ın değerlendirmesine göre, Fenerbahçe’nin yıllık gelirlerinin yüzde 36, Beşiktaş’ın yüzde 28, Galatasaray’ın yüzde 52, Trabzonspor’un ise yüzde 59’luk bölümünü, naklen yayın gelirleri oluşturuyor. Yıllık gelirlerde sponsorluk ve reklamın payı; Galatasaray’da yüzde 33, Beşiktaş’ta 29, Fenerbahçe’de 21, Trabzonspor’da ise 15. Toplam gelirlerdeki hasılat payı, Fenerbahçe’de yüzde 25, Trabzonspor’da yüzde 8.Bütün bu veriler, Trabzonspor’a kalıcı gelir kaynakları yaratmanın ne kadar önem taşıdığını gösteriyor. Başarısızlık devam ederse, diğer kulüplerin iştahını kabartan naklen yayın gelirleri de tehlikeye düşeceğinden, durumun ciddiyeti kendiliğinden ortaya çıkıyor.Kalıcı gelir kaynakları yaratma konusundaki önerimizi dün sunmuştuk. Bugünkü önerimiz ise mevcut kaynakların verimli biçimde kullanımına yönelik önlemleri içeriyor. Bunun başını da transfer çekiyor. Bir Thomas Jun transferi önceki yönetimin sonunu hazırlarken, bir yıl içindeki 3 transfer döneminde alıp gönderdiği futbolcu sayısı 50’ye ulaşan mevcut yönetim kendini başarılı ilan ediyor. Bu sayının, istikrarlı kulüplerde 3 ile 5 arasında değiştiğini anımsatmamıza gerek yok sanırız.Geçmişindeki başarıları genelde alt yapıdan yetiştirdiği değerlere dayalı olan Trabzonspor’un, kendisi gibi olma zamanının gelip de geçtiğini ilgili ilgisiz herkes kabul ediyor. Özkan Sümer 1997’de alt yapı hamlesini başlattığında bu çalışmaların semeresinin 5 yıl sonra alınabileceğini söylemişti. 2002’den sonraki 3 yıllık süreçte takımın yarıdan fazlasını alt yapı orijinli futbolcular oluşturdu ve 2 kupa, iki de lig ikinciliği elde edildi.Sümer şimdi yeniden bir hamle hazırlığında ve 10 yıllık süre istiyor. Ama bu 10 yılda kulüp ligde mücadeleye devam edecek. O halde yapılacak iş; çok iyi bir izleme komitesi oluşturup, bir pilot takım kurarak, Lig A, Lig B ve 3. ligdeki yetenekleri bu kulüpte istihdam etmektir. Bu yöntemle Trabzonspor’un yararlanabileceği gençleri, bir iki yıldızla takviye ederek oluşturulacak kadro, zirve mücadelesinde yine yer alır. Kalanları da başka kulüplere vererek ciddi bir gelir kaynağı oluşturulabilir. Bugünkü politikaysa Trabzonspor’u batağa sürükler. Bakmayın siz bütçenin denkleştirilmesine!
‘’Gelecek üzerine‘’
Bu mail, bize Trabzonspor’un yakın geçmişinde bu tür gelirler için yakalanan fırsatların nasıl kaçırıldığını anımsattığı gibi, bunlardan alınacak derslerle yeni şansların nasıl elde edeceğine dair arayışa itti.Limanın özelleştirme ihalesine katılma hakkının elde edildiği 2003 yılında Trabzonspor, yatırımın önemini fark eden rakiplerinin arasından sıyrılamadı. Belki daha iyi organize olsa ve kısır çekişmelere kendini kaptırmasa, bugün işi iyi bilen ortaklarıyla, çok değerli bir yatırım yapmış olacaktı, kaçtı. 2005’teki Çimento Fabrikası ihalesinde, dönemin yönetimine karşı yürütülen kampanyalar ve yine benzer çekişmelerle etkisiz kalındı. Borsa sonrası elde olan paraya ve yüksek kredibiliteye rağmen, ihaleye dahi girilemedi. Oysa ki Trabzonspor, bu iki oluşumda, konusunda uzman iyi bir ortak konsorsiyumu ile ihaleye girebilir ve kalıcı bir hisseye sahip olabilirdi. Önümüzdeki dönemde çok önemli bir ihale daha var: Trabzon’un da içinde bulunduğu bölgeyi kapsayan “Çoruh Elektrik Dağıtım İhalesi”. Gerçi Başbakan, “oy kaygısıyla” şimdilik geri adım atmış olsa da, IMF’ye verilen 2006 Niyet Mektubu’ndaki, “elektrik dağıtımı özelleştirmelerinin 2007’de tamamlanacağı” garantisi, kararını mutlaka gözden geçirtecektir. Yani gecikse de, ülkenin bu en önemli yapısal değişim projesinin yaşama geçirilmesi, mutlaka gerçekleştirilecektir. Bu nedenle Trabzonspor’un şimdiden bu ihaleye hazırlanması, konuyu bilen muhtemel ortaklar ile hemen iletişime geçmesi, oluşacak konsorsiyumu önceden planlaması, girişimin hangi koşullarda olacağına karar vermesi ve sonuç olarak bu oluşumdan ne kadar pay alabileceğini belirlemesi gerekiyor. Daha önceki hatalara düşmeden bu ihaleye önceden ve sistemli olarak hazırlanmak, Trabzonspor’a kalıcı gelir kaynağı yaratmak demektir. Tabi kendi içinden rakip çıkmazsa!
‘’Güven bunalımı ve Yattara‘’
Gruplarda en fazla puanı Fenerbahçe (12) firesiz çıkarırken, en azını Trabzonspor (6) topladı. Bu puanla Bordo-Mavililer, en zor gruptan Galatasaray’la birlikte çıkan Erciyesspor (7) bir yana, en önemlisi çeyrek finale bile yükselemeyen Ankaragücü (9) ve Kayserispor’dan (7) bile az puan alarak dikkati çekti. 8 takım arasından sonuncu çıkmanın faturasını sadece, rakibine attığı tekmeyle penaltıya neden olan Stepanov’a bağlamak, gerçekleri gözden kaçırır. Tabi ki Stepanov bu hareketinin cezasını mutlaka çekmelidir. Uygulanacak para cezası miktarı, kaçan galibiyetle elde edilecek miktar kadar bile olabilir. Bu ayrı bir durum. İrdelenmesi gereken asıl nokta, dün yapılan kura çekiminden sonra ortaya çıkan tabloyla ilgili. Çeyrek finalde rakip Gaziantepspor oldu. Yakın çevremizde hiç kimse kuranın kolay olduğunu, takımın yarı finale çok rahat çıkabileceğini söyleyemedi. Genel kanı, “Elenmesi de, elemesi de sürpriz olmaz” şeklindeydi. Halbuki bu Trabzonspor, daha iki yıl önce iki kez üst üste kupayı müzesine götürürken, hiç kimsenin kafasında bir kuşku yoktu: “Kim çıkarsa fark etmezdi” Gelinen nokta bu açıdan çok önemli.Grup maçlarının sonuncusuna yetişen Yattara’nın bu maçta kullanılma yöntemine gelince: Bu oyuncu sakatlandıktan sonra Trabzonspor, 13 lig, 2 UEFA ve 3 Fortis Türkiye Kupası maçı oynadı. Ligde 4, kupada ise bir Eskişehirspor galibiyeti var. UEFA Kupası’ndan da elendi. Şimdi Yattara düzeldi ve ilk maçı kupaya denk geldi. Trabzonspor, bu maça kendi evinde 4 çakılı savunmacı ve 3 ön liberoyla çıktı. Eğer Trabzonspor’un idari ve teknik sorumluluğunu üstlenenler, “Bize bir puan yeterli olduğuna göre savunma güvenliğini ön planda tutmamız normal!” diyorlarsa söyleyecek bir sözümüz yok. Ama onlara sadece şunu anımsatmak isteriz: Yattara tribünlerin ısrarlı talebiyle oyuna girdiğinde karşılaşmanın skoru 0-0’dı. Ondan sonra işin rengi değişti. Hem onun, hem de böylece yükü hafifleyen Gökdeniz’in katkılarıyla Trabzonspor’un futbol oynadığını, tribünlere keyif verdiğini gördük. Yattara’yı doğru zamanda doğru kullanıp, gidenler gibi küstürmemek gerek. Ama “İştah kabartan bonservis bedeli” bir hedefse söyleyecek sözümüz yok.
‘’Trabzon'a yazık oluyor!‘’
Trabzonspor-Konyaspor kupa maçına yoğunlaşmamızı engelleyen bütün bu gelişmeler, “Neden hep Trabzon?” sorusuna yanıt arattı. Oysa ki 2 çeyrek finalisti çıkaracaktı bu maçın skoru. Günlerdir hesap-kitap yapıyorduk: “Şöyle biterse şu takımlar, böyle olursa bu takımlar” vs diye. Hrant Dink’i katlettiklerinde, önceki gün, “Eyvah Türkiye yine dünyaya rezil oldu” demiştik. Dünkü gelişmeler, “Hep Trabzon nedense, yazık oluyor bu şehre” yorumunu yaptırdı.İzlerken Ayman’lı, Risp’li Trabzon’a yoğunlaşmaya çalıştık. İlk yarı Konya oynadı. Biz Ayman’la Risp’i, Trabzonspor da Konya’yı izledi. Ayman yerini bulamadı, ama kendine güveni önemliydi. Risp sağlam ve garantici stoper izlenimi bıraktı. Yeni sol dış Çağdaş yerini yadırgamadı, tuttu bile denilebilir. 7 savunmacılı Yattara’sız Trabzonspor’un pozisyonu yoktu. Konya daha tehlikeliydi. İkinci yarıda Yattara girdi. Umut’a da yazılabilecek golü attı, takımını rahatlattı. Şovunu yaptı, futboldan keyif aldırdı, Stepanov gereksiz tekmesiyle tehlikeye soksa da, çeyrek finali de getirdi. Stepanov, karar ve kartlarındaki standartsızlık nedeniyle tepki çeken Kuddusi Müftüoğlu’nu da bu doğru kararında tribünlerin hedefi yaptı. Trabzonspor Yönetimi yine kafa karıştıran bir transfer dönemi geçirttiriyor, futbol yok, tur direkten döndü. Ama, “Her şey yolunda” diyorlar. Uzunsokak’ta, Bulvar’da 3 bin Ogün Samast geziyor, askere gideni şehit oluyor, kalanlardan katil de, tetikçi de çıkıyor. Bu şehrin bürokratları ve siyasetçileri de Trabzonspor yöneticileri gibi, “her şey yolunda” diyor. Bu kente yazık oluyor.Bitti ya maç bir özeleştiri yaptık, bu ülke için, bu kent için suskun kalmamamız gerektiğini anımsadık. Mc Donalds’ta yemek yiyenlerin canına kast edeni “Romantik bombacı!” diye sıfatlandıranlara, papaz katline verilen cezayı, “ama o daha çocuk” yorumuyla fazla bulanlara inat. Ardından yazıyı bağlarken, Hrant Dink’in bu ülke için ütopik cümleleri döküldü parmaklarımızdan klavyeye: “Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”Bu yazı bir maç değerlendirmesiydi oysa ve biz Sarı Gelin’i mırıldanıyorduk evin yolunu tutarken de...
‘’Önce savunma!‘’
Ertesi sabah aynı şeyi gördüğünüzde dikkatinizi daha çok çeker orada olmaması gereken o şey, “Dün sabah da görmüştüm” der geçersiniz. Ama üçüncü sabah aynı bölgeye geldiğinizde bu kez özellikle bakarsınız yine orada mı diye!Trabzonspor Yönetimi’nin göreve geldiğinde başta transfer olmak üzere, seçim sürecinde verdiği sözleri yerine getiremeyeceğine dair (her ne kadar birileri tarafından “önyargı” olarak nitelendirilse de) bir öngörümüz söz konusuydu. İlk transfer döneminde bırakın “yıldız-mıldız” katmayı, Trabzonspor’un kadrosu, geçen yılki ocak transferinden güçlenerek değil, güç kaybederek çıktı. Ardından haziran-ağustos transfer dönemi geldi. Yönetimin o dönemdeki başta teknik direktör olayı olmak üzere bütün tercihleri genelde yanılgıyla sonuçlandı. Bu nedenle tıpkı sabah sporu için yapılan yürüyüşteki üçüncü gün psikolojisi bizi de etkisi altına aldı ve ne yalan söyleyelim; üçüncü transfer dönemini geçirecek yönetimin bu icraatlarına artık ön yargıyla ve daha çok kuşkuyla bakmaya başladık. Nitekim “birinci Ayman” harekâtındaki başarısızlık, bu harekâtta (Ayman da dahil olmak üzere) tarafların takındıkları tavır, (şimdilerde 180 derece dönüş olsa da) kaygıların haklılığını ortaya koydu. Bütün bu nedenlerden ötürü Ayman ve Risp olayını yararlılık açısından irdeleyemedik. Ankaralı meslektaşlarımızın müzmin sakatlığıyla ilgili kaygıları, Ayman’ın gerçek performansını sahaya yansıtmasını engelleyebilir. Buna karşın, menacerinin ifadesine göre dünyada örneği görülmedik biçimde detaylı sağlık kontrolünden geçirilen bu oyuncuya Trabzonspor Sağlık Kurulu’nun verdiği, “Futbol oynamasına engel bir durum söz konusu değil” raporu, Ziya Doğan’ın ikinci görev dönemindeki ısrarına haklılık payı çıkardı. Eğer Doğan’ın beklentilerine yanıt verirse Ayman, orta alanda rakip takımın oyununu bozma, kazandığı topu tam olmasa da olumlu kullanma gibi özellikleriyle önemli transfer. Risp de savunmanın merkezinde ilk yarıda yaşanan sorunların çözümüne ciddi katkıda bulunur. Hem kendi hem de partnerlerinin formsuzluğu nedeniyle burada yetersiz kalan Stepanov’un Risp’le iyi bir ikili oluşturacağı kanısını taşıyoruz.Eller’in kaldığını ve yöntemini pek uygun bulmadığımız Erdinç’in katıldığını düşünürsek, bir oyun kurucusu olmayan Trabzonspor’un, savunma bölgesine yaptığı bunca katkıyla, “Önce savunma” anlayışındaki Ziya Doğan’ın istediği konuma geldiğini söyleyebiliriz. Ama bu durum, Trabzonspor’un “4 büyük kulüpten biri olma” özelliğiyle ne kadar uyum sağlar, işte onu tartışırız.
‘’Ne günlere geldik!‘’
Trabzonspor, Türkiye Süper Ligi’nde 37 puanlı liderin 18 puan gerisinde 19 puanla 13. sırada bulunuyor. Averajı: 1Wolgsburg Teknik Direktörü Augenthaller’in ajanslara düşen açıklaması şöyle: Marcelinho ile gol yollarındaki sorunumuzu çözecek, daha üst sıralara tırmanacağız.Trabzonspor’a şampiyonluk yaşatan iki teknik adamdan biri olan Ahmet Suat Özyazıcı: Marcelinho kendi bölgesinde oynamış olsaydı, belki daha başarılı olurdu. Biz Marcelinho’nun bize uymasını bekledik.Trabzonspor Teknik Direktörü Ziya Doğan, her gittiği takımda vazgeçilmez oyuncusu Ayman’ı istiyor. Ayman ön libero. Risp’i istiyor. Risp bir stoper.Trabzonspor, Sakaryaspor’daki kiralık oynayan oyuncusu Erdinç’i, kulübü parasını bir kaç gün geç yatırdığı için, menajeriyle işbirliği yapıp hiç de etik olmayan yollarla geri almaya çalışıyor. Son kararı Federasyon verecek. Erdinç bir stoper. Trabzonspor’da alacakları ödenmeyen çok sayıda futbolcu var. Yani isterse bir kulüp aynı yolla bu oyuncuları transfer edebilir. Bugün Sakaryaspor’a yapılan yarın Trabzonspor’a neden yapılmasın, kendi açtı bu yolu nasılsa!Ahmet Suat Özyazıcı’dan bir tespit daha: Trabzonspor eğer stoper arıyorsa demek ki küme düşmeme mücadelesi yapacak.Bir diğer değerlendirmesi: Ayman yanlış transfer. O bölgede Ayman’a gerek yok, elinizde Hasan, Hüseyin, Ferhat var. Oysa ki oraya daha çok ileriye doğru pas yapabilen, yaratıcı özellikleri olan bir futbolcu alınmalıdır. -İlkhaber Gazetesi, 16 Ocak 2007 . Sanki Marcelinho’yı tarif ediyor. Bundesliga ile Süper Ligi “zor” olma özellikleriyle kıyaslamak olası değil. Bundesliga da mücadele kolay mı? Bu ligde tutunmak, o rakiplerle mücadele etmek az iş mi? Ama Wolgsburg, düşme tehlikesini yaşayan bir takım olarak, kendisiyle hemen hemen aynı konumdaki bir takımdan, hem de kamp döneminin en iyi oyuncusu, en önemli hücum silahlarından birini alıyor. Parayı konu etmiyor.Ama Trabzonspor’un, “Paralı başkanı” olan yönetimi, gerekliliği tartışılır transfere kaynak yaratmak için yani para için oyuncu satıyor.Gençlerbirliği, Brezilya’dan bunların yerlerine, neredeyse dörtte bir maliyetle iki oyuncu alıyor. İki yıl sonra Trabzonspor gibilerine pazarlamak üzere yani...Unutmadan; Trabzonspor Ahmet Suat Özyazıcı’nın dediği gibi küme düşmeme mücadelesi mi yapacak? Ne günlere geldik ya!
‘’Yıldızımız düştü galiba!‘’
Kaymışsa ya da o kanıya varmışsak, korkardık: Bir yıldız düştü, demek ki biri ölecek. Yakınımız olmasın diye dua ederdik.Büyüklerimizden birini keyifsiz yorgun görsek, “Geçmiş olsun, neyiniz var?” sorusunun yanıtı genellikle, “Yıldızım düştü evladım! ” şeklinde olurdu. Hâlâ bizim yörelerde öyle denir ya!Bir anımsatma: Trabzonspor’da 2005 genel kurul süreci. Gazetelerde haber: “Taraftarımıza süper bir transfer sözü veriyorum. Maliyeti on milyon dolara kadar olan bir futbolcuyu kendim alıp hediye edeceğim. Bir işadamı arkadaşım da aynı şekilde biz göreve gelirsek bir futbolcu hediye edecek. Stat projemiz hazır. Ben inşaatçıyım, bir yıl içinde yıkıp 24 saat yaşam olan yenisini hizmete sunacağız.”Bir yalanlama: Bu vaatten iki gün sonra ima edilen iş adamından açıklama: Ben böyle bir söz vermedim.Bir yıldız: “Yıldız hazır, 2 Ocak 2006’da imza atacak” sözüne karşın göreve gelince işler değişiyor; “Ara transferde kimse yıldızını bırakmıyor.” İş Haziran 2006’ya kalıyor. Sonra “Dünya yıldızı” sunumuyla Marselinho getiriliyor. Resmi internet sitesinden bonservis bedelinin Başkan tarafından ödeneceği açıklaması. Ardından mali genel kurulda sunulan raporda 625 bin Euro’luk ilk taksidin kulüp kasasından yapıldığı ortaya çıkıyor, başkanın sözünün “gelecekte tahsil edilecekler” arasında olduğu görülüyor.Bir yalanlama daha: Aralık 2006 seçimsiz genel kurulunda başkan, bir yıl önce başkan adayı konumundaki kendini yalanlıyor: “Bir yıldız futbolcu alacağımızı söyledik. Alman Ligi’nin yıldızını aldık, onun bonservis bedelini aile olarak karşılayacağız, çeklerimiz kulüpte.” -10 milyon dolar, arkadaştan da yıldız sözü falan hak getire-Bir büyük yanılgı: “Dünya yıldızı” tam form tutmuşken, Almanya’ya geri gönderildi. Zamanlama olarak alırken hata, gönderirken başka bir hata yani.Bir yanıltma: El altından sızdırılan haberlerle bu transferden 400 bin Euro kâr edildiği söyleniyor. Hesap ortada: Bonservis bedeli 2 milyon 325 bin, menacer ücreti 100 bin, yıldıza verilen peşin ücret 1 milyon, aylık ücretler 85 binden 5 ay 425 bin olmak üzere maliyet toplam 3 milyon 850 bin Euro. Wolsburg’dan alındığı iddia edilen ücret 2 milyon 700 bin Euro. 400 bin Euro kâr hangi matematik hesaplamayla bulunuyor?Bir merak: Miktar doğruysa, 2 milyon 700 bin Euro kulübün kasasına mı girecek, yoksa!Bir garip durum: İkinci adamlık yarışması kıyasıya sürüyor. “Roma’yı yakıyorlar.” Biri “ak” diyorsa, öteki “kara” mutlak. “Kayan yıldız” işinde de anlaşamadılar. Biri “gitti”, diğeri “gitmedi” dedi, Ayman işinde olduğu gibi. Biri “geldi”, diğeri, gelmeyecek” demişti. “Yıldız gitti” ve “Ayman gelmeyecek” diyen taraf şimdilik 2 farkla öne geçti. Yarış kıyasıya sürüyor! Bir öngörü: En doğrusu bu yönetimin gitmesi. Ama olmadı, en azından ya asbaşkan, ya da ikinci başkandan biri gitmeli. Eğer kalırlar da yakıp yıkmaya devam ederlerse, ne yazık ki Trabzonspor gidecek. Bizden söylemesi.Offf ya! İçimiz sıktı bu öngörü, yorgun düştük, keyfimiz kaçtı, “yıldızımız düştü” galiba!