Arama

Popüler aramalar

‘’Marcelinho'nun gölgesinde!‘’

Bu oyuncunun Wolsburg takımına transfer haberi, kampta bomba gibi patladı ve Carl Zeise Jena maçı, bu maçtaki güzel oyun ve goller, Marcerlinho’nnun gölgesinde kaldı.Trabzonspor ilginç bir kulüp olmuş! Çünkü; Marcelinho, Almanya’daki fırtınalı futbol yaşamına karşın mevcut kadronun en profesyoneli ve kampın en çok çalışanı olarak göze battığı ve kendisinden 2. yarı için büyük umutlar beslendiği bir dönemde eğer doğruysa gönderilecek, bu bir. İkincisi, ne transferin gerçekliği, ne de alınacak bonservis bedelinin kulübe mi, yoksa bu bedeli karşıladığı iddia edilen Başkan’a mı verileceği konusuna, bu satırlar kaleme alındığı saatlerde cesur (!) bir yönetici tarafından açıklık getirilmedi. Üç; “Szymkowiak kazanıldığında en iyi transfer olur” demiştik, küstürüldü kaçırıldı. Daha dün, “Marcelinho kendine geldi” dedik, ardından bu iş ortaya çıktı. “Hay demez” olaydık!“Marcelinho’nun gölgesindeki” maça gelince; Trabzonspor önceki maçlarına oranla daha dereli toplu gözüktü. Mevcut kadrodan en verimli biçimde yararlanılma yoluna gidildi. Savunmada az hata yapıldı, rakibe pozisyon verilmedi. İkinci yarıda Yattara’nın oyuna girmesi, Gökdeniz’in, Umut’un yanına çekilmesi ve bu üçlünün muhteşem uyumu, farklı skoru getirdi.

12 Ocak 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dar alanda anlamsız işler!‘’

Bizimkiler yasak savarken, elin oğlu işini son derece ciddi yapar ve bu durumu bitiş düdüğüne kadar sürdürür. Dün akşam da Trabzonspor’daki “bitse de gitsek” havasıyla, Alman ekibinin işi sonuna kadar sıkı tutma arzusu arasındaki fark skora yansıdı. Yoksa Trabzonspor, skor 0-0 iken “dar alanda anlamsız işler” yerine gereğini yapsa, skoru koparacak golleri çoktan bulabilecekti. İkinci yarı, değişiklikler sonrası kayıp yarıydı zira.Bu anlayış farkından ötürü kimsenin Trabzonsporlu futbolculardan, skoru önem taşıyan bir resmi maçtaki performansını beklemiyor. Ama takımın durumu ortada. Devre arası takviye yerine, “devre arası transfer skandalı” yaşanıyor. İlk yarının kapatıldığı puan cetvelindeki konum korkutuyor. Taraftar karamsarlıktan kurtulmak istiyor. Bu nedenle hazırlık maçlarının skoru bile onlar için büyük anlam taşıyor. Durum böyleyken ortaya çıkan tabloya bakın. İki hazırlık maçı, iki kötü skor. Bu iki skorun ikinci yarının ilk iki maçında alınması ne demektir biliyor musunuz? Söylemeyelim yine de!Unutmadan; iki önemli transferi var takımın Yattara ve Marcelinho diye. Yattara geri döndü, Marcelinho kendine geldi. İyi Gökdeniz’le bunca saçmalığın, bunca olumsuzluğun bir “rezalete” bir “skandala” dönüşmesini onların engelleyeceğine dair beklentilerimiz bu kampla arttı. Alın size bir umut, bizim umudumuz!

10 Ocak 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk Gökdeniz'i kestiler‘’

Önde Trabzonspor Asbaşkanı ve vakfın bir yöneticisi, önce Gökdeniz adlı koç kesiliyor, kasap bıçağı sallarken, ikisi dua ediyor.Haberler: Trabzonsporlu 16 futbolcu, bir tarikatla organik bağı olduğu iddia edilen, “Ö.. Vakfı Özel Talebe Yurdu” için vekaletle 16 koç kestirdi.5 futbolcuya sorduk, “Neden örneğin çocuk yuvası, huzurevi vs. değil de, bu talebe yurdu?” diye. Yanıtlar, “Ne yuvası, ne kurban bağışı, ne talebe yurdu?” şeklinde olunca sonrasına sormadık, herhalde Asbaşkanın bir bildiği, bir açıklaması vardır diye. Biz “Kurum - siyaset” ilişkisinden kaygı duydukça, onlar ve yandaşları, bizim “siyaset yaptığımızı” söylediler. Şimdi “Reklamlı ibadetle din istismarı yapıyorsunuz” desek, bumerang gibi bize dönecek bu silah da. Başkanın ilişkileri malum, Asbaşkan partiden belediye meclis üyesi adayı, 2. Başkan, “Başbakana yakın!”. Çekirdek kadro böyle. Alt kademede ise, aynı partiden birer belediye meclis üyesi ve belediye başkan adayı, liman-miman falan. Sonra “biz siyaset yapıyoruz!” “Dünya görüşleri farklı” diye eleştiriyoruz! E olsun bakalım.. Yıldız transferini, alınan-satılan futbolcu sayısını, tarihin en kötü ilk yarı sıralamasını geçtik, tekrara girmeyelim. Küstürülen Szymkowiak’ın küçük düşürücü vedasının şoku daha bitmeden Musampa’nın kampa katılmayışı, yeni izin talebine reste karşılık rest. Şimdi de futbolcuları kullanarak bir tarafta din istismarı. Diğer tarafta plansız-programsız bir kamp. Sezon başı “yatan” takımın kondisyon sorunu devre arası giderilecekti. “Kondisyon eksiği olanlar” kampın ilk bölümünde yok. Masör doktorun üzerine atanmış, Sağlık Kurulu’nun doktor Başkanı da izliyor. “Uzayan kampın diğer kulüplerle çakışan antrenman programı” gerekçesiyle “zorunlu” kamp yeri değişikliğinin önce sır gibi saklanması. Ardından kamuoyuna “sahasının zemininin sertliği” şeklinde yansıyan haberlerle Trabzonspor sempatizanı otel sahibi ve yönetimini üzen kamp yeri değişikliği. Kamp bitiyor, maç yapacak rakipler belli değil. Transfer haberleri sızdırılan isimlerle sınırlı, rakipleri transferlerini kampa kattılar, Trabzonspor arayışta!Mali Genel kurulda onca ağır eleştiriye sert tepki verdiler. Başkan, her şeyi “doğru” yaptıklarını, “birlik içinde” olduklarını söylüyor. Hadi dışarıya böyle söylemek, birbirlerinin de moralini üstte tutmak zorundalar. Ama tek başına kaldıklarında, örneğin kafalarını yastığa koyduklarında ne düşünüyorlar merak ediyoruz. Bir düşünseler, karşılaşacakları durumu, Buket Uzuner, “Gelibolu” adlı eserinde ne güzel özetlemiş: “İnsanı başkalarından daha fazla kendi yüzleşmeleri dehşete düşürür. Bu öyle derin bir dehşettir ki, en büyük düşmanınız bile üzerinizde bu kadar derin iz bırakmayı başaramaz. Çünkü ortada ne suçlayacak bir başkası, ne de kaçacak bir gölge vardır. Gölgeyi yaratan tek şey, insanın kendi bedeni ve bedenin içinde taşıdıklarıdır.”

04 Ocak 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Transferdeki belirsizlik üzerine‘’

Bu planlama da aynı doğrultudaki insanların yetkinliğiyle oluşabilecek bir iştir. Bu teknoloji ile olmaz, işi iyi bilenlerle olur. Trabzonspor gerçeğine uygun kriterler belirlenmemişse bunun bir maliyet hesabı yapılmamışsa, araştırmanın uygunluk değerleri netleşmemişse, o zaman transferde bir belirsizlik yaşanır. Bu belirsizlik de transferin verimsizliği doğrultusundaki en büyük tehlikedir.” -Özkan Sümer’le söyleşi-Kuzey Ekspres Gazetesi.Şu anda bu satırları okuyan birçok kişinin, içinden; “Onun da transferlerini biliriz!” diye düşüneceğinden kuşkumuz yok. Ama amacımız “üzüm yemek” olduğu için geçelim. Sümer’in bu sözleriyle, bir önceki yönetimin Tomas Jun fiyaskosu ve Ocak 2006’dan beri yapılan yoğun transfer faaliyetlerini yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan çelişki, insanı hayretler içinde bırakıyor. O zaman bütçe açığını da, bunca transfere karşın takımın puan cetvelinde bulunduğu konumu da yadırgayamıyorsunuz.Yeni bir ara transfer dönemi geçiriliyor ve resmi imzalar için daha zaman olmasına karşın Trabzonspor yine kamuoyunda çok sayıda isimle anılır durumda. İşin ilginç yanı teknik direktörün talebi genelde, bizim de zamanında bırakılmasını yanlış bulduğumuz ama bu yönetim tarafından gönderilen isimleri içeriyor. Bu talebin, o zaman da şimdi de transferin bizzat yönlendiricisi olan, bir anlamda son kararları veren Asbaşkan, şimdinin Futbol Şubesi Sorumlusu tarafından “olur” almasının olanaksızlığı, yeni bir krizin habercisi. Mevcut kadroyu yeterli görmeyen ve kendi haklı gerekçeleriyle ısrarla transfer isteyen teknik direktöre, “Ne yapalım, kulüpler iyi adamlarını vermiyor” gibi bir mazeret sunmakla krizin atlatılma şansını az görüyoruz. Bu şu demektir: Trabzonspor, ikinci yarıya bu krizin neden olduğu teknik ya da idari değişikliklerle başlamak durumunda kalabilir.O halde yapılması gereken Sümer’in baştaki sözlerinden gerekli dersi çıkarmaktır. Bize göre de şu anda bir transfer belirsizliği vardır ve bu, transferdeki verimsizliğin işaretidir. Oysa ki Trabzonspor’un ikinci yarı için iki önemli transferi vardır: Yattara ve Szymkowiak. Eğer, malum kaprislerle yanlış kullanılmazsa, Yattara, Antalya kampındaki hırslı çalışmasıyla Trabzonspor’un, tarihi skandalına son verebilecek birkaç kişiden biri olacaktır. Bunalımı aşılırsa Szymkowiak da. Bu oyuncunun, “sözleşme uzatmak, Marcelinho ve Musampa ile kıyaslandığında komik olan ekonomik durumunu düzeltmek ve ona sorumluluk vermek” gibi jestlerle kazanılıp, eski verimine ulaştırılması sağlanabilir. Transfer krizinin ve taraftarın ikinci yarı için kafasındaki kuşkunun giderilmesinin en kolay yolu da budur. Yapılması olanaksız transfer haberleri sızdırıp da taraftarı beklentiye sokmanın da hiçbir anlamı yoktur.

28 Aralık 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Organize değil garip işler bunlar‘’

Sonra Belediye bu sahil geçişine “Atatürk Bulvarı” adını verdi ve levhayı astı. Ama Karayolları sert çıktı, kanlarına (!) dokunmuş olacak, “Siz bizim yaptığımız yola isim koyamazsınız!” diyerek, levhanın kaldırılmasını istedi, belediye kaldırmadı. Sonra bir gece Karayolları işi kendi gördü ve levhayı kaldırıp, hem yolun ”namusunu!” kurtardı, hem de CHP’li Belediye’nin “Atatürk ismi üzerinden rant elde etmesini!” önlemiş oldu, tebrikler!Bir garip yer Trabzon. Bir süredir de Olimpiyat kavgasıyla uğraşılmıştı, AKP-CHP kavgasına döndü sonra iş. Oylamanın yapıldığı günün ertesinde İl Başkanı, “Bu AKP iktidarının zaferidir” derken olay, ilginçtir siyasi değildi her nedense. Ama CHP’liler de Belediye Başkanı’nı birkaç parti bayrağıyla karşıladılar diye ortalık birbirine girmişti. Garip işler anlayacağınız.Bürokrasi’sinde, siyasetinde böylesine gariplikler olur da, sporu bundan geri mi kalır Trabzon’un! En garibi, kentin ekonomisi ve enformasyonunda en önemli unsuru, yani bir anlamda kimliği, yani “kredi kartı” olan Trabzonspor’da yaşananlar. Bir yıl oldu yönetim göreve geleli, organize bir işleri yok, hepsi garip işler. Gelişleri de öyle oldu, beklemiyorlardı, e tabi ki hazırlıksızlardı, garip bir sonuçla, iki rakip listenin toplamından fazla oy aldılar. Bir yıla, Trabzonspor tarihinin ilklerinin olumsuz olmak üzere- tamamını sığdırdılar. Futbolcu transferi rekoru, 2 ayda hoca değiştirme, bütçeyi katletme, doğal olarak Süper Lig tarihinin en kötü ilk yarısı.Mali Genel Kurul’daki, “Yeter artık, kendiliğinizden gidin” mesajı görmezden gelindi. Bursa maçı sonrası ortaya konulan “olmazsa olmaz koşullar !” sineye çekildi. Yeni bir uygulama başlatıldı. Bir yıl sonra ama yine garip bir uygulama: Futbol Şubesi Sorumluluğu. Yetki, Asbaşkana verilse de, ikinci adamlık konusunda “biri diğerine üstün gelmiş olmasın” diye, ileride Futbol Şubesi yardımcılıkları makamı oluşturulacaktı. Niyet samimi değil ya, olmadı, olmazdı. Bir yıl sonra yeni bir uygulama daha: Menajerlik. Resmi İnternet Sitesi’nden makama isim: Profesyonel Futbol Şube Menajeri. Güzel bir sıfat, bir ilk daha yani. Biz Mali Genel Kurul sonrası gerçekleşen yeni oluşumla ilgili tam, “Kar zarar hesabı yapmayın, madem bırakmıyorsunuz, o zaman bu birliktelikte samimi olun” demeye hazırlandığımız şu günlerde ortaya çıktı bu samimiyetsizlik.Trabzonsporlular boşuna umutlanmasın, bu yönetimde birliktelik sağlanamaz. Herkesin bir hesabı var. Bu hesaplaşmanın sonucu yarın hoca değişikliğiyle karşılaşırsanız hiç şaşmayın. Sakın bu yönetimi kamuoyu baskısı yaparak transfere zorlamayın, yeni borçlar ürettirmeyin. Bu bölünmüşlükle bu kadroya dünyanın en önemli oyuncularını da transfer etseniz, bu iş gitmez. En kötü olasılıkla şu Genel seçimlere kadar bir sabredin, sakın ha, “Ne ilgisi var?” demeyin. Koymuşlar kafaya, bir yılı doldurmaya çalışacaklar. Belki Trabzonspor Başkanlığı, yöneticiliği” filan gibi kimlikler meclisin yolunu açıcı bir ayrıcalık olur ha ne dersiniz? Organize değil, bir garip işler bunlar!

26 Aralık 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte fırsat‘’

Bu durumlara neden olan yönetim de, tüm baskılara karşın seçim maddesi koymamakta direndiği Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda üyelerden kulüp tarihinin en ağır eleştirilerini aldı.Bütün bunları neden irdeledik anlatalım: Trabzonspor’un mevcut futbolcu kadrosu, bu haliyle bile Süper Lig’de üst sıralarda olanlar da dahil bir çok takımın hayal dahi edemeyeceği isimlerden oluşuyor. Bu kadroya morali düzelmiş kendini bulmuş bir Szymkowiak’ı ve sakatlığı tamamen geçmiş Yattara’yı ekleyin, bir de öyle düşünün. Başarısızlığın en büyük nedeni yönetimdeki bölünmüşlük. Madem ki şampiyonluk hedefinden uzaklaşıldı, madem ki tek hedef olarak Avrupa Kupaları kaldı. O zaman bize göre de kurumu yeni maddi yükümlülüklerin altında ezecek büyük transfer harekatına gerek yok. Hele transferde yaptığı ciddi yanlışlar tescillenmiş olan bu yönetimle asla. Gelmek istediğimiz nokta ise şudur: Trabzonspor’da ikinci adam kavgasının tarafların tüm yalanlama gayretlerine karşın had safhaya ulaştığını bilmeyen kalmadı. Bursaspor yenilgisi sonrası verilen ve boşlukta kalan deklarasyonu da duymayan yok. Trabzonspor’un önce bu sorunu çözmesi gerek. Umuyor ve diliyoruz ki; Olağan Genel Kurul’da uğradıkları ağır eleştiriler, onları birleştirir, “Yeter artık, sadece birbirimize değil, Trabzonspor’a da büyük zarar veriyoruz” derler. Aksi takdirde dünyanın en önemli oyuncularını transfer etseler bile başarı hayal olduğu gibi, kurumu daha da kötü günler bekler.Eğer hâlâ bir taraf teknik direktör yanlısı, diğer taraf karşıtı gibi kısır çekişme varsa, eğer hâlâ “birinin futbolcuları diğerininkiler” ayrımı devam edecekse, hiç inat etmenize gerek yok, yarın üyelerin asıl beklentisine yanıt verin. Çünkü büyük çoğunluğu inanmadıkları halde sizi “ibra” etti, yolunuza taş koymadı, “Aranızda birliktelik, bütünlük ve tek ses için işte fırsat! Lütfen değerlendirin” dedi, dikkate alın...

19 Aralık 2006, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’“Bu rekortmeni izlemiştim!”‘’

Ajanslardan “Flaş... Flaş... Flaş” logosuyla düşmediği gibi bu haberin sevinci de, ilgili spor çevreleriyle sınırlı kaldı. Henüz hak ettiği heyecanı oluşturamayan bu haber neydi, neyi içeriyordu irdeleyelim:Kasım 2005’te Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay ve Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı’nın fikir babası olduğu işe, daha çağdaş bir Trabzon için fırsat yakalayan Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu da “dört elle” sarıldı. Çileli, engebelerle dolu bu yolda yürümek gerçekten çok zordu. Avrupa’nın tanınmış şehirlerinin arasından sıyrılmak kolay iş değildi elbette. Açıkçası inananı da çok değildi işin Trabzon’a kalacağına, bu yola adeta baş koymuş Atalay, Bayatlı ve Canalioğlu dışında. İlk elemede 5’e indi iller: Utrecht -Hollanda, Genova-İtalya, Riga-Letonya, Herning-Danimarka ve Trabzon-Türkiye kaldı. Delegeler, Raportörler, il il dolaştı. Trabzon gezileri seyircisiz oynanan Osasuna maçına rastladı. Şehir, olimpiyatları tanıtan afişlerle donatıldı. Delegeler şaşkındı, Trabzon bu işe hazırdı. KTÜ tüm tesisleriyle seferber olmuştu adeta. Rektör Prof. Dr. İbrahim Özen, yardımcısı Prof. Dr. Necati Tüysüz’ü de komiteye verdi. Tanık olduk birinde, Necati Tüysüz’ün dilinde tüy bitmişti seyircisiz Osasuna maçının olumsuz etkisini silmek için. Propaganda dönemi bitmiş, sıra Brüksel’deki oylamaya gelmişti. İşi şansa bırakmadı Türk ekibi. Urbain Braems’e ulaşıldı. Sunumda katkısı büyük oldu. Bir bir elendiler, Utrecht ve Trabzon kaldı. Son oylama 28-14 Trabzon lehine çıkınca heyettekiler rüya gördüklerini sandılar önce, ardından telefonlara sarıldılar.48 ülkeden 14-17 yaş grubunda 3 bin 500 sporcu, teknik ekipler, yöneticiler, bu sporcuların aileleri, medya mensupları ve olimpiyat meraklılarıyla birlikte 15 bin dolayında kişi Trabzon’a gelecek. Yurt içinden de izlemek isteyenlerle bu sayı 30 bini aşacak ve bir ay süreyle Trabzon bu insanları ağırlayacak. Bu işin ülke enformasyonu kadar ekonomik yönü de inanılmaz büyük. Trabzon Belediyesi, Olimpiyat Pisti için gerekli alanı daha şimdiden Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü emrine tahsis etti. Kredi Yurtlar Kurumu’nun bütün binaları restore edilecek ve odalar birer kişilik olacak, daha sonra yine öğrencilerin kullanımına bırakılacak. Trabzon’a 5 bin kişilik spor salonu, açık ve kapalı yeni birer yüzme havuzuyla, yeterli sayıda tenis kortları yapılacak. Trabzonspor Yönetiminin ütopik Avni Aker Stadı projesi de kim bilir belki de bu kapsama alınacak. Daha ilk gün, il başkanı düzeyinde yapılan, “Bu iktidarımızın başarısıdır.” gibi garip bir açıklamayla durumdan siyasi rant elde etmeye çalışanlara inat, tüm Trabzon’un sahiplendiği ve destek verdiği bu iş, Mehmet Atalay’ın söylemiyle, “Trabzon tarihinin en önemli organizasyonu olacak. Sadece Trabzon değil Türkiye dünya vitrinine çıkacak.”İşin ekonomisi, enformasyonu ve Trabzon’a kazandıracağı tesisler bir yana; 2011 Gençlik Olimpiyatlarını izleyen Türk sporseverler, sonraki olimpiyatlarda rekorlara ve büyük başarılara imza atmış Avrupalı sporcuları televizyonlardan gördüğünde, “Aaa! Ben bu rekortmeni Trabzon’da izlemiştim!” demenin hazzı ve haklı gururunu yaşayacaklar.

18 Aralık 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İbraya alkış!‘’

Divan Kurulu’nun, “kulübün kaosa sürüklenmesini engelleme çabası” gibi doğru tercihiyle çıkmasını sağladığı ibra kararını uzun süre alkışlamaları, başkan ve yöneticilerin gerginliğinin göstergesi oldu.Kürsüden ve izleyiciler arasında karşılıklı yapılan atışma-konuşmalarda, zaman zaman “doğru şeyler, yanlış kişilerce” dile getirilmiş olsa da bu genel kurul, başkan ve yöneticileri Trabzonspor tarihinin belki de en ağır eleştirilen genel kurulu oldu. Öyle ki yöneticilerin bir ara eleştirilere tepkisinin boyutu, içlerinden birinin karga-tulumba salondan çıkarılmasını gerektirecek zorunluluğu bile doğurdu.Eski asbaşkanlardan Taylan Üner’in yaklaşık yarım saat süren “ders” niteliğindeki konuşması kadar, Albayrak’ın son kongredeki rakiplerinden İskender Önal’ın özellikle “yıldız futbolcu” konusunu açıklığa kavuşturması yolundaki talebi de genel kurulun ilgisini çok çekti. Sonunda Başkan, “Alacağımız bir yıldızın bonservis bedelini üstleneceğimizi söyledik” dedi ama bu açıklamanın, bir yıl önceki seçimlerde söylenen sözle çeliştiği gerçeği, üyelerin dikkatinden kaçmadı.Çok daha somut sonuçlar vereceği beklentisiyle gidilen genel kurul, divanın abartılı sayımıyla 144’e 85’le “aklamayı” sağlasa da, bu durumu kendi kendini alkışla kutlamak bizce hazımda zorluk yaratır. Halbuki Albayrak ve arkadaşlarının, gerçekte çok yüksek olan “hayır” oylarını dikkate alarak, “daha o alkıştan önce durumlarını yeniden gözden geçirmeye başlamaları gerekirdi” diye düşünüyoruz.

17 Aralık 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI