Arama

Popüler aramalar

‘’İstikrarın nedeni‘’

7 maçlık periyotta tek beraberlikli yenilgi serisine girerek camiada panik havasının doğmasına neden olan Bordo-Mavililer, 3 farklı Ankaraspor galibiyetiyle son verdiği bu durumun ardından oynadığı 5 lig, 3 de kupa maçında yenilmedi. Böylece kupada çeyrek finalin rövanşına yarın tek farklı da olsa çıkma avantajını yakalayıp, ligde üst sıralara tırmanarak taraftarın moralini yükseltmekle kalmadı, geleceğe yönelik umutları da artırdı.Trabzonspor’da istikrarın sağlanmasına neden olan faktörleri sıraladığımızda, en öne koyacağımız madde kuşkusuz ara transferde uygulanan politikadır. Sezon başında bir teknik adam görüş ihtiyaç-talep ilişkisine dayalı bir program uygulamak yerine tümüyle menacer yönlendirmesiyle yapılan transferlerin ve tüm uyarılara karşı yanlış teknik direktör tercihinin takımı getirdiği nokta ortadadır. Trabzonspor’un ilk yarı sonunda adının küme düşme potasında anılmasına ve her deplasmanda, “Trabzon kümeye” sloganının atılmasına bu durum neden olmuştur. Ama ara transferde bu takımın teknik direktörü, görüş ihtiyaç talep faktörlerini kendi mantalitesine göre yapmış, yönetim de içinde bulunduğu ekonomik koşullara uygun gördüğü bu talepleri yerine getirerek akılcı bir politika uygulamıştır. Burada Trabzonspor’u bekleyen tek tehlike, “teknik direktör kendi transfer ettirdiği oyunculara öncelik tanır” iddiasının, -Stepanov Risp örneğinde olduğu gibi-, ileride yaratacağı sıkıntıdır. Ziya Doğan bu tehlikeyi dengeli davranarak, şimdiden ortadan kaldırmalıdır. İkinci faktör; yönetim içi çekişmelerin dondurulması, son erdirilmesi ya da kamuoyuna eskisi gibi sızdırılmaması, -burası şimdilik bize karanlık- ve böylece, “filan yöneticinin futbolcusu”, “falan yöneticinin teknik adamı” gibi ayrımcılığın en azından görünürde ortadan kaldırılmasıdır. “Ortak aidiyet” duygusu, “ortak amaca hizmet” konumuna gelinmiş olmasıdır yani.Yoksa bu işin, hurafelerle, sahaya toprak atmak gibi garip hareketlerle hiç ama hiç ilişkisi yoktur. Ayrıca bu davranış da kurumu değil, yapan kişiyi bağlamaktadır.

27 Şubat 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tipik beraberlik maçı‘’

Duran topların ustası, sol kulvarın dinamosu Wederson’un yokluğu, en azından bizim için çok anlam ifade ediyordu. Gerideki görevini Murat Hacıoğlu’nun üstlenmesi de tabi ki. Sezonu kapatmış Mehmet Yılmaz’ın yerinde, Bilal ve Murat Tosun’un beslediği Jaba kayıplardaydı.Bu durumdaki takımlardan ortaya çıkan futbol elbette ki sıkıcı olurdu. Nitekim sıkıcı ve pozisyonsuz giderken, kullanılış yeri tartışmalı bir taç, kaleci hatasının da desteğiyle gol doğurdu. Sonrasında gol öncesi moduna dönüldü, ilk yarı tamamlandı.Aykut Kocaman, 2. yarıda sahaya sürdüğü Özer’i öne yakın, Sitku’yu da Jaba’nın yanında görevlendirdi. Ama güç dengesini Adem’in orta alanda etkinliğinin artırması bozdu. Bu oyuncunun ileride topla buluşturduğu arkadaşlarının sinyalini verdiği gol fazla gecikmedi, tabi yine kaleci hatasının desteğiyle.İki takım arasındaki fark burada ortaya çıktı. Takımı gol yediğinde Aykut Kocaman’ın, kendi soğukkanlılığını aşıladığı oyuncuları eşitlik golüne kadar hiç panik yapmadı. Ama Rizespor’da, daha maçın bitmesine yarım saat kalmasına karşın bir telaş başladı. Rakibin üzerine kontrolsüz gittikçe savunmasında ciddi gedikler verdi. Ama ne Rizespor’un Altan takviyeli baskısı, ne de Ankaraspor’un kontra çıkışları skoru değiştirmeye yetmedi. Tipik beraberlik maçıydı, öyle bitti.Taç atışının 5 metre geri, 10 metre ilerisi genelde sorun olmaz, ama dün oldu. Topun çıktığı yerde hazırlık yapan oyuncunun taç atışına yoğunlaşan Ankarasporlu’lar, atış yaklaşık 10 metre ileride bir başkası tarafından kullanılınca, defansta az adamla yakalandılar. Gol kararına tepkilerinde haklıydılar yani...

26 Şubat 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Doğan verdi, aldı!‘’

Ya da, “Artık kaybedecek bir şey kalmadığını” anladı. Böylece “risk!” alarak, bu maçın üçüncü bölgede etkili olabilecek eleman sayısının fazlalığıyla ilişkili olduğu kararına vardı ve 2. yarıda yaptığı müdahalelerle maçın dönmesini sağladı. Hem de sezonun en iyi Trabzonspor’unu izlettirerek...Beşiktaş ilk yarıda, hiç risk almadı, iki ön liberosuyla orta alanı kontrol altında tutup, Delgado ve Ricardinho ile ilerideki Bobo ve Nobre’yi besledi. Savunmasından çıkan uzun toplarla rakip kalede organize olamadan gol peşinde koşan Trabzonspor’da, Celalettin’in rakip alanda kafayla verdiği pası alan Delgado, derinliği kaybolan Trabzonspor savunmasının arkasında topu Bobo’yla buluşturarak, Avni Aker’i sessizliğe gömdü. Ama ikinci gol öncesinde Koray-Erdinç mücadelesindeki faul tartışması, tribünleri ve Trabzonspor’u agresifleştirdi. Artık, futboldan çok tribün anarşisine yoğunlaştığımız dönemde ilk yarı bitti.Sağa Ferhat, hücum bölgesine Ersen Martin desteği çok şeyi değiştirdi. Hüseyin’in asistiyle Ersen Martin’in bulduğu gol Trabzonspor’u ateşledi. Başta Hüseyin olmak üzere takım adeta coştu. Umut çıktı sahneye yine, 8 dakika içinde önce eşitlik, sonra üstünlük sağlandı.Son yarım saat, kontrolsüz saldıran Beşiktaş’ın, sık sık kontra yemesine neden oldu. En az 4 net pozisyonu değerlendiremeyen Trabzonspor, iki farklı yenilgiden gelip farkı kaçırdığı maçta üçte üç yaparak, üst sıraları zorlamaya devam etti. Selçuk Dereli, doğru kararlarında tribün baskısıyla bir ara kontrolü kaybetmesine karşın sonradan toparladı. Yardımcılarının özellikle ofsayt hatalarıyla da zaman zaman zor durumda kaldı.

25 Şubat 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzonspor nasıl oynamalı‘’

Örnek: Kayserispor ve Vestel Manisaspor maçları. Anımsayınız; Kayserispor, maçın son dakikalarında penaltı kaçırmış, Manisaspor da, Trabzonspor’dan önce Beşiktaş ile 3 günde oynadığı iki maçta 7 gol yemişti. Bu iki maçın ortak özelliği, Bordo-Mavili takımın pozisyon fakirliği ve bu durumun doğal sonucu gol atamamasıydı. Üstelik rakiplere biri penaltı olmak üzere ciddi denilebilecek sayıda da pozisyon verilmişti. Bir de sonraki iki lig maçına bakalım, Gaziantepspor ve Denizlispor maçlarına yani: Yine 4’lü savunma, önlerinde Hüseyin ve Ayman. İleride Umut, arkasında Yattara, Ceyhun ve Gökdeniz. Hücumda etkinliği artan bu kadroyla iki maçta atılan gol sayısı 6, yakalanan pozisyon sadece Gaziantepspor maçının ikinci yarısında, Kayseri ve Manisaspor maçlarının toplamından fazla. Verilen pozisyon sayısı yüksek olsa da, sonuç olarak elde edilen 6 puan söz konusu.“Kazanan takım bozulmaz” düşüncesini, eğer rakibin çok özel bir durumu yoksa doğru buluyoruz. Beşiktaş ve Trabzonspor’un, şu ana kadar oynadıkları futbol ve puan cetvelinde bulundukları konum da, güç olarak birbirlerinden pek farklılıkları olmadığını gösteriyor. O halde Trabzonspor, hafta içinde de ifade etmeye çalıştığımız gibi, bugüne kadar çok bedel ödemek zorunda kaldığı, ‘önce durdur’ gibi garip bir taktik anlayışa girmeden ve de ‘kazanan takımı bozmadan’ bu akşamki mücadeleye başlamalıdır. Dememiz odur ki, Beşiktaş, ‘kazanan takımı bozmayı gerektirecek’ bir güç üstünlüğüne asla sahip değildir. Üstelik Trabzonspor’un bir de ‘Avni Aker’ avantajı vardır.

24 Şubat 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Önce durdur' garipliği!‘’

Bir maçta kazandığı köşe vuruşu ortalaması 6-7, ligin en az gol atan 2, en çok gol yiyen 3 takımından biri... Özgüveninin yitirmiş, kendi sahasındaki bu maçı da kazanamadığı takdirde kümede kalma yolunda çok büyük darbe alacak bir takım iken Denizlispor ile karşılaştı Trabzonspor.Sadece tek devrede rakibine 11 kez köşe vuruşu kullanma olanağı sağladı. Süper Lig’de neredeyse stoper bırakmadığı bir ara transfer döneminin ardından 4. lig maçında bu rakibinden üç gol yedi. Neyse ki, berabere tamamladığı maçlardaki 3 ön liberolu kadrosundan, üçüncü bölgede kullanabileceği oyuncu sayısını 4’e çıkarma cesaretini gösterdiği (!) 2. maçında 2. galibiyetini elde etti.Bu galibiyet inanılmaz bir sevinç yarattı “Anadolu Takımı!” Trabzonspor’da. Başkanının, “Bu zafer hepimizin” dediği yazıldı. Yöneticileri demeç kuyruğuna girdi. Bu arada taraftarları, Denizli yolunda galibiyeti, “bıçaklı, kasaturalı, uyuşturuculu” gibi maddeler ve ne ilgisi varsa son günlerin moda siyasi sloganlarıyla kutladılar. Rakip takımların Trabzon seyahatlerinde sık sık yaptığı benzer uygulamalardan en çok rahatsız olan bu kulübün yönetimi, nedense kendilerinden olanlara ses çıkaramadı.-İşte bu Trabzonspor ezeli rakibi Beşiktaş’ı konuk edecek. İki takımın da futbol kalitesi olarak Süper Lig’de “kötüler” arasında yer aldıkları döneme rastlayan bu maçın favorisi yok. Trabzon’un seyircisi önünde oynaması tek başına pek avantaj gibi gözükmüyor. Ancak dezavantajı olabilecek bir olasılık var; teknik kadronun, “küçük takım” mantığıyla yine genelde kaybettiği ya da kazanamadığı maçlarda olduğu gibi, “Önce durdur” anlayışını ön plana çıkaracak bir kadroyla sahaya çıkması yani. Denizli maçının son çeyreğinde topu üçüncü bölgeye aktarabilecek 3 oyuncudan iki asistli Ceyhun oyunda yok. Gökdeniz, aleyhte tezahüratların etkisiyle hırsına yenik düşmüş, verimsiz. Yattara’nın bir şeyler yapabileceği umudu söz konusu. Skor berabere iken Ersen ısınıyor. O sıralarda Yattara rakibin sol tarafını felç etmeye başlayınca Ersen kulübeye döndü. Birlikte oynarlarsa verimli olabilecek bu ikiliyi birbirlerine alternatif görme garipliğine imza atan teknik kadronun, son iki maçta kötü de oynasa kazanan kadroyu bozmaması, yani “önce durdur” değil, “mutlak kazanmak” anlayışına uygun bir onbirle sahaya çıkması avantajı olur.Trabzonsporlular, kazanmak için mücadele eden takıma, kazanamasa bile anlayış gösterir. Ama hem korkak oyna, hem de kaybet. İşte buna tahammülde zorlanıyorlar.

22 Şubat 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Umut patlaması‘’

Burada o da yoktu. Saklandı durdu. Ziya Doğan bu kez haklı çıldırdı. İkinci yarının başında bir gözüktü, Umut’a golü yaptırdı. Sonra dinlenmeye çekildi, kayboldu yine yani. Son 5 dakikada bir sihirli el değdi kendisine sanki. Sahneye çıktı, sağdan öyle toplar getirdi ki, birincisi, ikincisi olmadı. Baktı ki olmuyor, üçüncüsünü öyle ayarladı ki, Umut’un önünde boş kale vardı. Artık olmalıydı ve oldu. Yattara ile birlikte maça damgasını vuran oyuncu az değildi. Ama en önemlileri Tolga ile Umut oldu. Tolga haftalardır güzel oynuyor, alkış alıyordu. İlk goldeki hatası çok açıktı, ikinci golde çizgide çakılı kaldı, üçüncü golde rakibinin ters rövaşatasını beklemeliydi. Bir ders gerekiyordu ona, aldı da. Kendine güven iyi ama “havaya girmek” başkaydı, çok erken söndürüyorlar! “Daha fazla dikkat! Daha çok çalışmalısın” dedi dünkü maç. Çünkü kendisine Türk futbolunun ihtiyacı vardı. Neyse ki dersini alırken arkadaşları kaybı önledi.Kaybı önleyenlerin başı 3 golüyle Umut’tu. Patladı dün, haftalar sonra. Takımı için de kötü sayılabilecek maçtaki 3 puana katkısıyla bir umut patlaması yaptı. Ama şık golleri dışında ne yalan söyleyelim zaman zaman yine “saç-baş” yoldurdu. Erdinç savunmada ve attığı golde, Musa da sağ dışta “damgacılar” arasında “olumlu” kategoride yer aldı. Tabi ki iki asistsiyle Ceyhun. Durgundu, 2 golden iki asiste düşmesinin nedeni de buydu.Kaleciyi de geçen Gökdeniz’e yanlış kalkan ofsayt bayrağı, Denizlispor’un ikinci golü öncesi Musa’ya yapılan faulün kaçırılması, Ayman’ın Abraham’a tabanının cezasız kalması hakem yanlışlarıydı, “olabilir, hakem hatası” diye geçiştirilebilir. Ama Fair-Play ruhu ile çelişen iki pozisyon vardı. İlkinde Denizlisporlu meslektaşı yere düşünce Ayman sakatlandığını sandı, bomboş durumda topu taca attı. Hemen kalkınca da Yusuf, uyarıldığı halde topu rakibine vermeye gerek görmedi. Denizlispor’un 3. golü öncesi İbrahim Ege sakatlandığı için Tolga topu orta çizgiye yakın bölgeden taca attı. Tedavi sonrası Denizlisporlu oyuncular korner çizgisinin yanından topu taca atıp, devamında çıkarılamayan bu topla eşitliği yakaladı. Gönül isterdi ki, Fair-Play ruhu “samimi” olsaydı.

19 Şubat 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon imajı‘’

Bu sezon Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na Beşiktaş 15, Galatasaray 12, Trabzonspor ile Fenerbahçe de 6’şar kez sevkedildi. Fenerbahçe 2 maçı seyircisiz, 1 maçı da başka sahada oynamak zorunda kaldı. Galatasaray, Trabzonspor ve Beşiktaş’ın birer maçları seyircisiz oynandı. 2 maçını seyircisiz oynayan Sakaryaspor ve Vestel Manisa 8’er, Gaziantep 9, Antalyaspor ise 6 kez PFDK’ya sevkedildi. Bu verilere dikkat edildiğinde özellikle 4 büyük kulübü bundan sonra her çirkin ve kötü tezahüratta seyircisiz oynama ve sonrasında da 3 puan silinme tehlikesi bekliyor.Geçen sezon tribünde akan kan, can aldı. Bu sezon kan akmaya devam ediyor. Trabzonspor-Kayserispor maçında nasıl olduğu hala açıklığa kavuşmayan, daha doğrusu bıçak unsuru henüz tespit edilemeyen olaydan sonra Fenerbahçe-AZ Alkmaar maçında tribünde yaşananlarla şoke olduk. Artık rakip taraftarlar arası değil, taraftar grupları arasında tartışmalar kan akıtır konuma geldi. Bugüne kadar kulüp yönetimlerinin basiretsiz davranışlarıyla tırmanan tribün terörü, PFDK’nın “Suça” değil, “Kulübe göre” değişen ceza anlayışıyla da giderek tavan yapacak. Dönelim işin Trabzon boyutuna. Gençlik ve Spor Genel Müdür Vekili Mehmet Atalay’ın olağanüstü çabalarıyla Trabzon’a alınan Karadeniz Oyunları ve 2011 Gençlik Olimpiyatlarıyla, “Bir Spor Kenti” olma yolunda büyük mesafe kateden Trabzon’un imajını, Trabzonspor ismi ve Avni Aker Tribünlerini kullanarak bozmaya kimsenin hakkı yok. Şimdi son günlerde yaşanan ve bu imajıyla çok ciddi biçimde çelişen birkaç gelişmeye dikkat çekmek istiyoruz:Hrant Dink olayının Avni Aker Tribünleriyle bütünleştirme çabalarına ülkenin en saygın karikatür dergilerinden birinin alet olması sonradan özür dilese bile- kafa karıştırdı. Yönetici - eski yönetici kavgasına yol açan “kafa darbesine” PFDK’ca verilen ceza da! Çünkü ilk bakışta doğru gibi gözükse de, bu ceza; “Kol hareketi” ve “Viski bardağı” atılması gibi olaylar ve bunların cezaları anımsandığında, Trabzonspor’un yönetim içi çekişmeleriyle ilişkili gibi duruyor.Son gelişme: “Eğer o dönemde başkan olsaydım, benim de hayatım kararırdı. Çünkü öyle bir kaos ortamında başarılı olabilecek takım dünyada yok.” Bu sözler yakın geçmişteki bir başkan adayına ait. Tek listeyle “Aday olamayan” adayın, sözünü ettiği dönemde gelen yönetim, iki lig ikinciliği ve bir de Türkiye Kupası’na imza attı. Demek ki adayın dünyasını sportif durum karartmayacaktı. İyi de neydi, merakımız budur! Bugünlerde böyle bir açıklama... Trabzon’un imajıyla ilgili bir durum yani.

17 Şubat 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Musampa soruları!‘’

Szymkowiak iyi oyuncu, faydalanamadı. Ortaya Musampa’yı aldı. Ben muşamba diyorum, örtmek için alındı.”- Şenol Güneş “Marcelinho gibi bir futbolcu gönderilirken, Musampa yedek kulübesinde oturtuluyor. Neden direkt oynayan bir futbolcu gönderiliyor da yedek bekleyen değil? Trabzonspor’un yabancı bir futbolcuyu yedek kulübesinde oturtma lüksü yok.” A. Suat Özyazıcı.Musampa bilindiği gibi “Yıldız” diye ve oldukça sorunlu geldi. Gitti geldi üstelik. İnsanlar bu transferle ilgili bize göre de hak etmedikleri biçimde töhmet altında bırakıldı. Lazaroni döneminde yeni gelmiş uyum sorunu yaşıyordu. Ziya Doğan geldi, ilk lak-tak testinde 19 olması gereken değerleri 10 çıkmış, ara beklenmişti. Devre arası kampına geç katıldı, ceza almadan durumu kurtardı. Bir türlü Ziya Doğan’ın istediği değerlere ulaşamadı. Konya kupa maçında 39, Gaziantep kupa maçında 45 dakika oyunda kaldı. Kayseri ve Vestel Manisa lig maçlarında beklediği kulübeye son maçta giremedi bile...Bu futbolcuya ilk yılı için 900 bin Euro garanti para teklifi yapıldı. Futbolcu bunu kabul etmedi ve 300 bin Euro daha çeşitli nedenlerle ödenme garantisi verildi. Yani oynamasa, kulübede olsa ya da olmasa bile bu yıl için bir milyon 200 bin Euro’yu alacak. 200 bin de menajerlik ücreti ekleyin. Sorular: Böyle bir sözleşme olur mu? Bu futbolcu gerçekten kadroya girebilecek kapasiteye sahip mi, değil mi? Oynatılıp oynatılmamasının “yöneticiler arası denge!” ile ilişkisi var mı? Oynatılması ya da bu paranın ödenmesinden kurtulmak için bir umut var mı?Öneri: Kim ne derse desin Şenol Güneş ve Ahmet Suat Özyazıcı’nın, Trabzonspor gerçeğindeki varlığı yadsınamaz. Dolayısıyla onların ağzından bu kulüple ilgili çıkan her söz anlam taşır, bu sözlerin üzerinde en azından bir sonraki transfer dönemi için düşünülmesi ve ders alınması gerekir. Sonuç: Kamuoyuna sunulan kâr-zarar hesabı buna göre yapılmalı!

15 Şubat 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI