‘’Çelik-çomak oynuyorlar!‘’
Bakmayın diğerlerinin varlığına, sadece 3 kişiler. Görev dağılımını erteledi en üstteki. “Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin popüler oyunu çelik çomağı” verdi ellerine, oynuyor diğer ikisi. Diğerlerini katmıyorlar ve oynuyorlar ama kuralına göre olsa... Değil.Biri vuruyor-kırıyor, diğeri sinir bozucu bir sessizlikle, “vuranın kıranın” kendi kendisini imhasını bekliyor.Ya kurum! “Kurum” mu dediniz?O, çelik çomağı verenle, verilenlere karşın ayakta kalmak için “dışarıdan” destekle direniyor, kendince. Vuranı kıranı; kurumun geçmişine o kadar uzak ki kendisinin yaptığı son açıklamaları bir milat olarak görüyor. Oysa bunlar bildik bir filmin aktörlerin değişip yeniden gösterime konulmasından başka şey değil. Kurumda benzer kahramanlıkların fazlasıyla yapıldığını ve genelde kurumu tanımayan yöneticilerin aynı yöntemlerle tribünlere oynadığını herkes biliyor. Ne amaçla kullandığı henüz keşfedilemeyen vurma kırma gücünü, kurumun kendisine verdiği sıfattan aldığı gerçeğini göremeyen kurumun vuranı kıranı, temel yöneticilik ölçütlerinin çok uzağında olmasının doğal sonucu; iyi yöneticinin en basit tabiriyle içerde tartışan, dışarıda savunan, çözümsüzlüğü çözüme ulaştıran olduğunu da bilmiyor. Kurumun sırlarını ifşa edip, var olduğunu söylediği çözümsüzlükleri de, yönetimin çatısını oluşturma iddiasındaki bir kişi olmasına karşın gideremiyor. Böylesine başarısız bir yönetim kurulunun bir üyesi olarak kirli çamaşırları sokağa döküp sorumluluktan kurtulma çabası güdüyor. Beri tarafta susanı, susmaya devam ediyor, sinir bozucu sessizlikte, “yok arkadaş böyle şeyler benim kurumumda olmaz” diyemiyor. Çünkü durum net biçimde ortada duruyor: Yönetim, kurumu kötü yönetmiştir ve bu kötü yönetimin en önemli belgesi de futbolcular üzerindeki otorite boşluğudur. Biz “var” dedikçe, sahte dostluk gösterileriyle “yok olduğu” iddia edilen ama vuranın kıranın artık bizzat “var olduğunu” itiraf ettiği bölünmüşlüğü iyi sezen kurnaz oyuncu, kendine yakın gördüğü üyeyi diğerine şikayet etti, dolaylı yoldan kurum üzerinden tahakküm oluşturma yoluna gitti. Yönetici kendisine bir başka yönetici, bu oyuncuyu tersleyip geri göndereceğine, “eline koz geçmesi” için dinlemeyi tercih etti, süreci lehine çevirme doğrultusunda kullandı, bugüne gelindi. Son söylemlerin, ayak oyunlarının hakim olduğu bir taşra kasabası kulübü konumuna getirdiği kurumda bundan sonra, başkan-yönetici, yönetici-başkan, yönetici-yönetici, futbolcu-yönetici, teknik adam-yönetici, teknik adam-futbolcu, menacer-yönetici, futbolcu-menacer, menacer-teknik adam ilişkileri darmadağın oldu, derin bir güvensizlik ortamı kulübün üzerine çöktü.Başkan ellerine çelik-çomak verdi, oynatıyor. Biri vurup kırarak, diğeri de susarak oynuyor. 3 kişiler, diğerleri izliyor, oyuna giremiyor, sokulmuyor, onlar adına da oynanıyor oyun çünkü!Son söz: Unutmayın ki, “insanlar görünüşleriyle karşılanır, kişilikleriyle uğurlanırlar.” Malum, çelik-çomak oyunu “sandıkta” son buluyor!
‘’Ödül ve ceza!‘’
Süper Lig’in ilk yarısında Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçını konuk ekip kazanır. Bordo-Mavili taraftarların maç içerisinde ağırlıklı olarak rakip takım, maç sonrası da kendi takımı aleyhinde çirkin tezahüratları olur. Yer yer olaylar, koltuk atmalar vs...Olaylarla ilgili raporlar Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na gider. Trabzonspor bir maç seyircisiz oynama cezası alır. Son 6 lig maçında 5 yenilgi alan takım, Bursa’da da kaybederse bu ceza, Fenerbahçe maçı sonrası tepkilerin devamından korkan Başkan ve ekibine ilaç gibi gelecektir. Bu nedenle PFDK’nın cezasına itiraz edilmez. Trabzonspor, Ankaraspor maçını seyircisiz oynar, maç öncesi bazı taraftar liderleri Başkan’a sundukları, hâlâ daha ne için olduğu anlaşılamayan çiçekler sayesinde şeref tribünü konuğu olarak maçı da izler. Trabzonspor Başkanı ve yönetimi kendilerini böylece korurlar.Fenerbahçe, Kupa’da yarı finalin rövanşında kendi evinde Beşiktaş’a uzatma dakikalarında yediği golle elenir. Olaylar ve çirkin-kötü tezahürat en üst düzeydedir. Raporlar PFDK’ya gider, Fenerbahçe olaylar nedeniyle bir maç seyircisiz oynama, çirkin ve kötü tezahürat nedeniyle de 30 bin YTL ceza alır.Kendilerini değil de, kulübün çıkarlarını düşünen Fenerbahçe Yönetimi, Trabzonspor maçına rastlayan bu ceza için Tahkim Kurulu’na gider ve cezayı adeta ödüle çevirtir. Gerekçeli karar ilginçtir:“..Cezanın bir maç saha kapatma olarak belirlenmesine (Üye Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın, kurulun önceki uygulamaları da dikkate alındığında sahaya atılan yabancı cisimlerden birinin rakip takım antrenörünün alnına gelmesi, kanamaya yol açması ve doktor müdahalesini gerektirmesi karşısında gerek subut gerekse hukuki tavsif ve cezanın tayininde bir isabetsizlik orantısızlık görülmekle itirazın reddi ve PFDK kararının onanması gerektiği yönündeki karşı oyu ile) PFDK’nın 2006/110-1485 sayılı ve 01.05.2007 tarihli kararının bu şekilde oy çokluğuyla değiştirilerek onanmasına...”Maç İzmir’de ama, ‘Fenerbahçe’nin sahasında!’ oynanacak. Trabzonspor isterse stadın kapasitesinin yüzde beşi kadar bilet alabilecek. Fenerbahçe kendi evindekinden daha çok hasılat elde edecek. Trabzonspor İzmir’e özel uçakla gidip gelecek ve ekstra masraf yapacak. Ama cezalandırılan Fenerbahçe olacak.Peki, bu arada Trabzonspor Yönetimi ne yapıyor?Başkan istifaları topladı sözde. Başkan Yardımcısı ve Asbaşkan görevlerinin başında olduklarını söylerler. Başkan yardımcısının dünkü basın toplantısı an be an izletilmekte, tele kulaklar anında ilgilileri bilgilendirmekte. Başkan Yardımcısı, bilmem kaçıncı restini çekmekte. Özetle taraflar, topuyla tüfeğiyle yeni krize hazırlanmakta.Garibim profesyonelleri de, harıl harıl seyahat programı yapmakta.
‘’Yeni krize doğru‘’
Sivasspor’u, Trabzonspor’un bir futbolcusunun maliyetiyle Süper Lig’in hatırı sayılır takımları arasına sokan Başkanı Mecnun Odyakmaz’a, bir devreyi ev sahibi ekibinden yanında başkan ya da bir temsilcisi olmaksızın izlemek zorunda kalmasıyla ilgili düşüncelerini sorduk. “Olur böyle şeyler!” yorumunu yaptı. Eee nezaketen de böyle söylemesi gerekiyordu, çünkü Trabzonspor’a, Karadeniz Fırtınası sıfatını aldığı dönemden beri, sporsever kimliğiyle sempati duyan yüz binlerden biriydi ne de olsa.Aslında “Böyle şeyler!” Trabzonspor’da “olağan” sayılmayacak şeylerdi Sayın Odyakmaz. Bir Başkan, 16 ayda verdiği hiçbir sözü yerine getiremesin, yönetimi kendi içinde bölünsün, bu bölünmüşlük önce takıma, sonra da tribünlere yansısın! O tribünlerden, “istifa” taleplerine sözümüz olmasa da, hem kişi olarak hem de Trabzonspor Başkanı kimliğiyle dozu çirkinlik boyutuna varacak tepkiler alsın. Sonra devre arasında stadyumu terk ederek yerine konuk ekibin başkanına ev sahipliği yapacak kimseyi bırakmasın. İkinci Başkan ve Asbaşkan, bu yanlışlığı giderecek nezaketi, malum nedenlerden ötürü gösteremesin.Bütün bunlar Trabzonspor için “olur böyle şeyler” kategorisine sokulacak “şeyler” değil asla Sayın Odyakmaz.Bu ruh halindeki başkan ertesi günü yönetimini toplasın, hepsinin istifasını istesin. Diğerleri de kuzu kuzu versinler. “Neden?” sorularını da, “Başkanın yeniden yapacağı görev dağılımını bekleyeceğiz” yanıtıyla geçiştirme kolaycılığına kaçsınlar. Ne olacak, görev dağılımından sonra? İstedikleri görevleri alamayanlar tepki gösterecek, belki de istifa edecekler. Sonra, “Bildiklerini” açıklayıp “kahraman olma!” yoluna gidecekler. Bu camia da onları alkışlayacak ha!İddia ediyoruz: Başkanın aldığı istifaları değerlendirip yeni “atamaları” yapması, yeni krizler üretip bölünmüşlüğü daha da ateşleyecektir. En az 6-7 kişi, eğer “her şeye karşın, sadece Trabzonspor yöneticisi kimliğini” devam ettirme adına bu “kahramanlık gösterisini!” yapma cesaretini kendinde bulamayıp koltuğa yapışmasa, bir çok yedek yöneticiyi “asil apoleti” beklemektedir. Yapışarak kalırsa, içte birbirlerini yiyecekler, özde Trabzonspor’u bitirecekler. Bugüne kadar bütün icraatlarında yanlış kararlar alan ya da şöyle diyelim: ikinci adamlık kavgasının doğal sonucu, birinin “akı” diğeri için mutlak “kara” olan iki kişinin ne kavgasına ne de icraatlarına engel olamayan bir başkanın, böylesine kritik kararının sağlıklı olacağı beklentisi yönetimi dahil hiç kimse de yok. Malum ikili, el bombasını başkanın eline verdiler bizce. Halbuki Başkanın yapacağı çok kolay bir iş vardı. Kurumun yetkili kurullarının önerilerini dikkate almak ya da aralarında eski başkanlar, Trabzonspor’un bugüne gelmesinde büyük rolü olan eski yöneticiler ve üyelerin imzalarını taşıyan bildirinin gereğini yapıp genel kurul kararı almaktı. Ama o inatlaşmayı tercih etti. İntikam duygularının esiri oldu. Bu duyguyla sağlıklı karar almak mümkün değildir. Bu durum Trabzonspor’un sadece önümüzdeki sezonu için değil geleceği için de camianın önde gelenlerini karamsarlığa itiyor. Bedeli ağır ödenecek yeni bir kriz kapıda, bizden söylemesi.
‘’Tehlike sinyali!‘’
Başlama düdüğüyle start alan ve zaman zaman dozu “ayıplanacak” boyuta ulaşan tribün polemiklerinin futbolcularına yansımadığı Trabzonspor’un, mucizelere bağlı UEFA şansı, Sivasspor’u da ilgilendiren İnter Toto mücadelesi gibi faktörler, iki takımı da strese sokmadı. Bu nedenle, puandan çok futbol kalitesinin ön plana çıktığı maçta gülen ve en azından puan olarak zorlansa da amacına ulaşan taraf Trabzonspor oldu. Hüseyin’in stoper göreviyle yıldızlaştığı, Tolga’nın özellikle son dakikalarında “kurtarıcı” rolünü yeniden üstlendiği ilk yarıda Trabzonspor, genel olarak maçı kontrol eden taraftı. Bunda Ziya Doğan’ın son maçlarda olduğu gibi, 3 ön stoper uygulamasından vazgeçip, üçüncü bölgede kullanacağı oyuncu sayısını 4’e çıkarmasının rolü kuşkusuz büyüktü.İkinci yarı Trabzonspor’un pek istediği gibi olmadı. Çünkü Bülent Uygun, savunmasını adeta çakılı oynatıp risk almadı. Öyle ki; birkaç Trabzonspor kontratağında ceza alanında durum 4’e bir Sivassspor lehine oldu. Konuk ekip, Yattara ve Ceyhun’un da etkisizliğiyle tamamen duran rakibine karşı orta alanda iyi top yapıp, Mehmet Yıldız’ın bunalttığı savunmanın arasına gerilerden soktuğu sürpriz elemanlarıyla da gol aradı. Gürhan’la bir kez direk engeline takıldı. Ancak Sivasspor bu ezici baskısıyla, gol bir yana “Bu da kaçar mıydı?” dedirtecek bir pozisyon bile üretmedi. Net pozisyonları ve golü bulan taraf yine Trabzonspor oldu.Gelelim maçın tehlikeli sinyaline: Kendi bölünmüşlükleri bir yana; sonunda tribünleri hem de kendileri için böldüler... Ölüm yıldönümünde mezarına bir çiçeği çok gördükleri Trabzonspor sevdalısı Kazım Koyuncu’nun stat hoparlöründen son sesiyle çalınan “Hayde”si de yetmedi, bölünmüşlüğün tüm çıplaklığıyla yansımasını engellemeye. İstifa daveti demokratik bir tepki ama Trabzonspor Başkanı’na, devre arasında stadyumu terk ettiren olan çirkin tezahüratı her aklıselim kınamalı. Yazmıştık, yeri geldi bir kez daha yazalım: Senin için kurşun atan gün gelir sana atar, senin için küfreden gün gelir sana küfreder...
‘’Çözüm zor değil‘’
Teknik Direktör Ziya Doğan’ın, “İnter Toto’ya katılıp katılmamaya henüz karar vermediklerini” açıkladığı toplantının ardından, elde kalem kağıt hesaplar yaptık. UEFA Kupası’nda en azından çeyrek final oynamak, Süper Lig Şampiyonluğu, Şampiyonlar Ligi , Türkiye Kupası vs gibi hedefler bir bir gittikten sonra Trabzonspor’un halen var olan iki hede fi kaldı. Biri mucizeye bağlı: Beşiktaş Kupayı alacak, ligde ilk ikiye giremeyecek, Trabzonspor dördüncü olacak ve UEFA yolu açılacak. Ölme !..Büyük kulüplerde hedef bitmez. En kötü dönemlerinde bil e diğer rakiplerinden farklı bu özellikleri ortaya çıkar. Geçen sezon UEFA’ydı bu hedef ve ulaşıldı. Şimdi UEFA’yı mucize kabul edersek İnter Toto var ve Trabzonspor, Lig 4. sü olduğu takdirde bu turnuvaya katılma hakkını elde edecek. Bunun anlamı şudur: Kayserispor iki kez takılacak ve Trabzonspor kaybetmeyecek. Çünkü ikili averajda rakip avantajlı. Demek oluyor ki, İnter Toto da çok kolay değil.Durum böyleyken Doğan’ın, “katılıp katılmamakta henüz karar vermedik” demesi anlamsız. Önce o hakkı bir elde etmek gerek. Olayın dikkat çekici ve hayret uyandırıcı bir yönü daha var. Varsayalım ki Trabzonspor İnter Toto’ya katılmama kararı verdi. Bu hakkı elde ettiğinde böyle bir lüksü statüye göre yok. O zaman ne yapacak? Kayseri , Manisa’da takıl ırsa tehlike geliyor. Trabzonspor’un biri şampiyonluk, diğeri de küme düşme potasında iki rakibi Fenerbahçe ve Bursa ile maçları var. Bunlara bilerek mi kaybedecek?Söylemek istediğimiz şu: Yetki ve sorumluluk sahibi kişilerin ağzından çıkanı kulağının du yması gerekiyor. Bakın iş nereye vardı?Zaten yönetim kademesinde bu sıkıntı fazlasıyla mevcut. Göreve seçil eli beri taraftarı büyük beklentilere sokup, hatalı transferler ve birbirlerini yeme dışında hatırda kalır icraat ı olmayan, buna karşın uzatılan her mikrofona koşup, camia içindeki değerleri hedef almak ve diğer kurumlarla ilişkileri bozma ktan başka hatırda kalır bir şey yapmayan Başkan, 2. Başkan, Asbaşkan üçlüsüyle bu yönetim , miadını doldurmuştur. Divan Kurulu’nun son hamlesi bizce suni bir çözümdür. Çözüm; tribünlerde nemalanma dışında da taraftarlığın varlığını kanıtlayan taraftar sitesi Bordo Mavi Net’te, birkaç cümleyle çok net özetlenmiş: “Büyük Trabzonspor'un Genel Kurulu'nun, büyük bir teveccüh ile iş başına getirmiş olduğu yönetimi, belki misyonunu değil ama ömrünü tamamlamıştır.Bu nedenle, sürekli yapmış olduğunuz yanlışlara yenilerini ilave etmeden, inatlaşıp çok sevdiğimiz kulübümüze zarar vermeden derhal Genel Kurul Kararı almanızı bekliyoruz. ”
‘’Burada da 3 kişi!‘’
Seçim sürecinde taraftarın gönlünü hoş tutan ütopik vaatleri bir kenara bıraktık. Bunların neden olduğu büyük beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmesini de...Transferlerdeki geldi-gittileri, Halilhodziç sonrası teknik direktör belirleme yöntemleri, teknik direktörleri sahiplenme ya da dışlama yanlışlarını. Yönetimdeki, “filan grubun futbolcularına diğer grubun tepkilerini”, grup avantajıyla forma bulup, dezavantajıyla kulübeye mahkûm olanları da koyduk bir kenara... Şu son olaylar bile tek başına yönetimin göreve devam ısrarının artık kuruma büyük zararlar vereceği gerçeğini çok net gösteriyor. Bütün yanılgı ve yanlışların nedeni olan bu bölünmüşlük ortadayken, son haftalara kadar kamuoyunda verilen birlik-beraberlik gösterilerinin ne kadar yapmacık olduğu da böylece net olarak anlaşıldı. Daha bir sezon önce “olası yönetim değişikliği sürecini hızlandırır” diye takımın yenilgisinden medet umanlar ve her kötü sonuçta “timsah gözyaşları” dökerek ellerini ovuşturanların varlığından yakınıyordu camia. Ne yazıktır ki, gelinen noktada bu çember yönetim kurulu içine varacak kadar daraldı. Yönetimde bile kupadan elenmişliğe “oh oldu!” diyenlerin-hadi hafifletelim iddiayı, fazla üzülmeyenlerin- varlığı gündemde şu anda. Bu iddiayı dile getirenlerin, bundan yakınanların yönetim içinden olması, durumun vahametini göstermesi açısından çok manidardır. Bu iddiaların doğruluğunu test edebilmek için Başkanın gitmediği maçlardaki Şeref Tribünü temsili tartışmalarına bakınız. Bir grup varsa, diğer grubun bulunmadığı seyahatlere bakınız. Yetmedi; İkinci Başkanın, hiç ilgisi olmadığı bir konuda, bir başka kulüple ilgili kurumu zorda bırakacak gereksiz açıklamalarına bakınız. Başkanın muhatabından kamuoyu huzurunda özür dilemek zorunda kalmasına... İkinci Başkanın bunun üzerine, “sırtından vurulmak” değerlendirmesine... İkinci ve üçüncü adamlarının, “öncelik alma” kavgasını önlemekten aciz başkanın, suskunluğunu, kendi yönetiminin tamamen parçalanmasını göze alarak bozmasına bakınız. Bu yönetimin -öncekileri sineye çekilse de- bundan sonraki her icraatı kaygıyla izlenir duruma gelmiştir. Kulübün geleceğe yönelik gelirlerini teminat gösterip kredi kullanarak, olası seçimde göreve talip olacakların elini-kolunu bağlar duruma getirme çabalarıyla ilgili kuşku, taraflı-tarafsız her kesimde oluşmaya başlamıştır. İlginçtir; camianın dinamikleri, bu duruma seyirci kalmaktadır. Son söz: Ülke yönetiminin zirvesini ele geçirme çabasındaki 3 kişi inatlarıyla Türkiye’yi gererken, garip rastlantı, Trabzonspor’un zirvesindeki 3 kişi de bu kurumu kaosa sürüklemektedir. Tek farkları; onlar “uyumlarıyla!” buradakiler, “uyumsuzluklarıyla!
‘’Stresi kaldırmıyorlar!‘’
Evet, artık bizce de doğru: Trabzonsporlu futbolcular stresi kaldıramıyor. Kazanmaları gereken maçlardaki genelde kısıtlı olan kapasitelerini yeterince kullanamıyorlar. Ziya Doğan yakınıyordu, bizler, “Olur mu öyle şey. Türkiye’nin 4 büyük kulübünden birinde oynayan oyuncunun böyle bir sorunu söz konusu olabilir mi!” diye hayret ediyorduk. Ama şu 3 gün bunu çok net kanıtladı. Kayseri Erciyesspor maçında penaltı kullanamayan futbolcular, çok rahat çıkılan Antalyaspor maçında 2-1’e kadar istenildiği gibi kontrol edilen oyun, üçüncü gol şansını gayri ciddi davranışlarla kaybediş, sonra yenilen gol. Maçın bitimine kadar ecel terleri döktü Trabzonspor. Diğerleri bir yana Tolga çizgiden iki top çıkaramasa, 3 puan hayal olacak. Yani, “Yenerken de işkence çektirdi” taraftarına. Bütün bunlar sadece stresle açıklanabilir.Bir süre önce Trabzonspor’u yok sayıp, “4.Büyük” olmayı hedef olarak belirleyen ancak bugün küme düşme adaylarından biri konumunda dünkü yenilgiyle daha da korkulu rüya görmeye başlayan Antalyaspor’a karşı, üstelik 2 farkla öndeyken “stres” yapmak, Bordo-Mavili formayı giyen oyunculara yakışmıyor. Kurumda, teknik ve idari yetersizlik kadar bu konu da gözden kaçırılmamalı, ona göre önlem alınmalıdır. İşte sorun da burada başlamaktadır. Önlemi alması gereken kişiler ne yazık ki; şu an için 50’yi aşkın gelen giden arasından bu kadroyu oluşturan yetki ve sorumluluk sahipleridir. Bu renklere gönül verenlerin en büyük kaygısı da budur. Çünkü; yaptıkları, yapacakları konusunda camiaya korku vermektedir. İlk yarıda temposu düşük bir karşılaşma oldu. Ligde ve kupada hedeflerinden bir bir uzaklaşıp deyimi yerindeyse, “ununu eleyip, eleğini asan” Trabzonspor’a karşı ev sahibi ekibin, özellikle bu yarıda kontrolü rakibine vermesi, “Yemeyeyim, atarsam üzerine yatarım” mantığını içeriyordu. Nitekim Ceyhun ve Umut’la yaşadıkları tehlikeleri atlattıktan sonra son dakikalarda önce Tolga, devamında direk engeline takılmasalar, amaçlarına da belki de ulaşacaklardı, olmadı. İkinci yarının başlarında basit bir savunma zaafıyla yenik duruma düşen Kırmızı-Beyazlılar, taktiği “risk alma” lehine değiştirmek zorunda kalınca, Trabzonspor’un istediği oldu. Sonrasında ikinci gol ve üçüncüsü için kaçan 2 önemli fırsat. Maçın giderek sıktığı, tribünlerdekilerin de yıldığı ve neredeyse çıkmaya hazırlandığı sırada, Ahmet Dursun maçı yeniden başlattı. Artı 4 dakikayla birlikte 21 dakika süreyle maç inanılmaz bir tempoda oynandı. Ama Antalyaspor, maçın başında yakalaması gereken bu tempoyla, Trabzonsporlular için “kahır dakikaları” olarak nitelenebilecek kalan sürede eşitliğe biraz da Tolga mucizesiyle ulaşamadı.
‘’Artık ötesi yok!‘’
Trabzonspor’un Süper Lig’e pamuk ipliğiyle bağlı 10 kişi kalmış Erciyesspor’a boyun eğip, UEFA Kupası’na katılma hayalini, gerçekleşmesi mucizeleri gerektiren konuma getirmesinden sonra, bu durumun direkt sorumlusu yönetimi ve teknik kadrosuna, “Nereye kadar?” sorusunu sormuştuk. Aradan geçen 24 saatlik sürede daha sakin düşünüp, sağlıklı bir öneriye ulaşma çabamız, neresinden baksak bizi sadece şu sonuca ulaştırdı: “Artık bunun ötesi yok!”“Gereğini yapın!” Neden tırnak içinde?Çünkü gelen mesajların, temas kurulan herkesin ortak fikri de ondan. “Gereğini yapsınlar!” diyor herkes. Nedir gereği?Olmadı, olmuyor, bu büyük kulübün yükünü ne idari ne de teknik anlamda taşıyamıyorsunuz; güven tazeleyiniz, onay alamıyorsanız gidiniz...Tabii ki iddiamız, hedeflerine ulaşamayan her yönetim ve teknik kadronun böyle davranması gerektiği şeklinde değil ama durum burada farklı. Bu beklenen bir son ve daha ilk günden bugün olacakların altını çizmişiz, kamuoyunun dikkatini bu noktaya çekmeye çalışmışız, “olmayacak, olmaz” demişiz.Bakınız; tamamen seçim kazanmaya yönelik oy kaygısıyla bir araya gelen uyumsuz yönetimin görevi teslim alalı 17 ay oldu. Yaptıkları her icraat tartışılır durumda. Kulübün temel taşlarını yerinden oynattılar, insanları küstürdüler, yaptıkları onca yanlışa tepki gösterenleri düşman ilan ettiler, “Duayenlere” dil uzattılar, camianın en çok önem verdiği stadyum projesini “parti içi çekişmelere” kurban ettiler, 3 transfer döneminde her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Bu kurumun 4. kez transfer döneminde icranın başında olmalarına hem maddi hem de manevi anlamda tahammülü yok. “Şampiyonluk” dediler, olmadı “Şampiyonlar Ligi”, “Türkiye Kupası” hiçbiri olmadı. UEFA şansı kalmadı gibi. Sorsanız, “İnter Toto’ya katılmak istemeyiz” derler, önce bir katılma hakkını elde edin bakalım. Fikstür bunu da zor gösteriyor. Bölündüler, bugüne kadar olanlar bir yana son 15 günde bölünmüşlüğün alenileşmesi, ortaya komik görüntüler çıkardı. Başkan maçta yok, asbaşkan yerinde, 2. başkan, iki maç tribünde taraftarların arasında, 2. başkan Avanos Kampı’nda, kurumun en önemli kupa maçında, hem de ekibiyle. Asbaşkan yok, hem de ekibiyle. Allah aşkına ne söylenir bu duruma!Gelelim işin teknik boyutuna. Rövanş maçında Trabzonspor, en ideal kadrosuyla hem de iyi oynadı, doğrudur. Ama penaltı atışlarına kalması olasılığını Bülent Korkmaz iyi değerlendirirken, Ziya Doğan, buna yönelik hamle yapamadı. Final de bu yüzden gitti. Bu arada, penaltı atmak istemeyen oyuncular da oldu, atmaması gerekenler kullandı ve tur kaçtı. Ömer Rıza son antrenmanda 6 penaltı kullandı, 5’i aut, biri direğe çarparak gol oldu. Doğan mecburen penaltı kullandırdı. Bunlar kimse, zaman geçirilmeden kamuoyuna açıklanmalı. Bu futbolcularla ilişkiler gözden geçirilmeli. Final yolunu engelleyen son an faktörleri bir yana Trabzonspor’un ilk maçtaki teknik hataların bu duruma gelinmesindeki rolü ve ligde bugüne kadar yapılan yanlışlar da gösterdi ki, teknik kadro kriz döneminde sağlıklı kararlar alamıyor, bu yükü taşıyamıyor.Tribünlerde nemalandırılanlar dışında tüm taraftarlar kahroluyor. Onca söz verildi, büyük beklentilere sokuldular, zaman geçiyor, fırsatlar bir bir kaçıyor.Son söz bir mail dostundan: “Taş atıldıktan, söz ağızdan çıktıktan, fırsat kaçtıktan, zaman geçtikten sonra işin telafisi olmuyor.” Gereğini yapın, ötesi yok bunun...