‘’Fenerbahçe zar zor‘’
Ancak Sarı-Lacivertli defans oyuncularının oyuna başlama anlarında şaşkın kalıp Eskişehir’den 2, dün Kayseri’den de 7. dakikada Cleyton’ın ayağından yediği golle, daha maçın başında, yenik duruma düşmesi çok düşündürücü olmalıdır. Yani UEFA’da final oynama iddiasını kovalamak güzel de, lig oyununun son haftalarındaki bu ‘Laubali durum’ Fenerbahçe’ye hiç yakışmıyor doğrusu.
Kayseri, Saracoğlu’nu, kendi sahası gibi kolayca kullanıp kanatlardan kanatlara, uzun toplar aktarıp orta alanda oyunun pas viteslerine hakim olurlarken Fenerbahçe’nin orta alancıları, ne için sayısız hata yaparak oyundan düşüyorlardı ki... Kuyt, Sarı-Lacivertli formayla, aylardır ortaya koyduğu ve pas zenginlikleriyle göz doldururken ikinci 45’te sahaya sürmek garip bir Aykut Kocaman rötarı idi bizce... Zaten ikinci devrede ayaklanan Fenerbahçe’nin, yükselen temposu, hem Kayseri’yi kendi alanına itiyor, hem de Sarı-Lacivert’li takımın, sürekli hücum ataklarını sarıp sarmalıyordu.
Kim ne derse desin. Fenerbahçe, Alex’i kaybettikten sonra orta alanda belini bir türlü doğrultamadı. Cristian, üstün teknik futbol yapısına rağmen, fizik gücü ve kazanma hırsı açısından, bir türlü zirveye çıkamadı. Diğer isimlerden bir kahraman çıkmayınca Fenerbahçe orta sahası, üst düzey paslar üretemiyor bir türlü... Salih dün kadroda bile yoktu. Anlaşılabilir bir durum değil. Neyse, korkutucu Kayserispor ataklarından da gol çıkmayınca Cristian doğru olarak verilen penaltıyı, sayıya çeviriyor ve Benfica maçında kaçırdığı penaltının ödemesini yapıyordu sanki formasına. Ancak bu penaltı Fenerbahçe’yi yenilgi korkusundan çıkartıp zar zor da olsa galibiyete ulaştırıyordu Saracoğlu’nda..
‘’10 numara galibiyet‘’
Hal bu ki Fenerbahçe ne kadar da yerli yerinde bir futbol ritminin ahenkli dengeleriyle başlamıştı oyuna. Benfica’nın tam profesyonellik taşıyan tatlı sert oyun stiline Sarı-Lacivertli 11 hiç yüz vermiyor, Fenerbahçe tam bir ekip birlikteliği dengeleriyle ‘kısasa kısas’ bir üslubu ile cevaplıyordu anlı şanlı rakibi Benfica’yı ilk 45’te.
*** İkinci yarıya da hakim başlayan ve rakibini hucüm kıskacı altına alan taraf yine Fenerbahçe’ydi bu unutulmaz yarışmada... Sow’un, ikili deparlı ve güçlü fiziği ile Benfica defansına yaptığı bindirmeler Portekiz ekibini adeta bunaltıyor hele Kuyt’ın gollük vuruşu yine direklerde eriyince tribünler ve ekran başındaki kalabalık futbolun ne denli ‘adaleti olmayan bir oyun’ olduğunu bir kez daha izliyorlardı kahırlı bakışlarla... Sonrası hayli üstün tempolu devam eden orta alan mücadelesi sarıp sarmalıyordu maçın seyir gündemini. Fernerbahçe golü bulmak için orta alandan gol bölgelerine çıkış denemelerine ısrarla devam ediyor Benfica ise ani kontra atak şansları aramakla birlikte defansif bir kapanma ağırlığını tercih ediyordu. Yani ‘beraberliğe razı bir Benfica’ finalist olma şanslarını kendi ülkesine taşımaya çoktan razı bir havada bitirmeye çalışıyordu bu zorlu mücadeleyi.
Ancak Fenerbahçe, tüm talihsizliklere rağmen asla bırakmıyordu, maçın başından beri ısrarla kovaladığı gol fırsatlarını... Egemen’in golü penaltıyı kaçıran Cristian’ı göz yaşlarına boğarken Fenerbahçeli diğer oyuncular sonucu ısrarla koparmanın sevinci ile kenetleniyorlardı birbirlerine... Dünkü ‘on numara’ oyunu ile tarihi galibiyetini resimleyen Fenerbahçe, bu futbolu ve üstün morali ile deplasman yolculuğuna çıkıp finalist olması için Portekiz yolculuğundan...
‘’Fenerbahçe yerle bir‘’
Fenerbahçe, haklı olarak kazanma rüyalarıyla oynadı Ankara’da. Rakibinin, kendisini ‘mat etmek’ için ne denli ‘üst düzey bir hazırlık haftası’ yaşadığının pek farkında değildi Sayın Kocaman... Şampiyonluk kovalayan Fenerbahçe’nin, defansif açılıp kapanmalarda, hep rötarlı kalmasının, Gençlerbirliğili golcüler Sarı-Lacivertli savunmanın içini dışını altüst ederken ve çifte golü daha ilk 45’te bırakırken, Aykut Kocaman kulübede neler düşünmekteydi merak ederim.
Gençlerbirliği, Fenerbahçe’nin pas kurucularına yaptığı müthiş pres harekatı ve düşünsel çabuklukları ile bir hayli şaşırtıyordu doğrusu izleyenleri... Genç Salih’e yapılan fiziksel bindirmeler, böylesi profesyonelce oluyordu ki genç yetenek, özellikle ilk yarıda ‘hazan yaprakları gibi’ savruloyurdu sağdan sola... Meireles’i Fenerbahçe formasına kimler uygun buldu! Bu oyuncuyu, orta alanda haftalardır bir ‘fuzuli işçi’ gibi seyretmek zorunda kalan Fenerbahçeli taraftarlar da çok merak ediyor doğrusu bu transferi. Dün Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarının yerle bir olduğu bu karşılaşmada, Meireles-Kuyt-Cristian-Webo ve Yobo’su ile tam bir ‘çaresizler kalabalığı’ gibiydiler Ankara’da. Bu sonuca ne kadar üzülecekleri merak konusudur. Gençlerbirliği’nin olağanüstü oyunu ve adeta gösteri haline getirdikleri futbol başarılarını topluca alkışlamak gerekir... Tabii bu arada dünkü oyun ve sonucu ile şampiyonluk bayrağını bu yurda 4 hafta öncesinden göndere çeken Galatasaray’ı ve Fatih Terim’i de yürekten selamlamak duygusu ile..
‘’Devamı Kadıköy'de‘’
Eskişehir’de final havası taşıyan bir futbol mücadelesinin doyumsuz görüntüleri izlenmekteydi doğrusu. Deplasmanda oynayan Fenerbahçe’de tüm yedeklerin sahaya sürülmesi, yorgun aslara adeta ilaç gibi gelmişti... İki tarafın da pas zenginliği, çabuk düşünüp çok çabuk oynamaları ve özellikle de gol yolları yakalama anlayışlarındaki uzun ve kontra top kullanma becerileri maçın havasını futbol kaliteleri adına süslemekteydi Eskişehir’de. Eskişehir’in galibiyet sonrası yediği beraberlik golüne rağmen temposunu hiç bozmadan galibiyet kovalaması taktir görürken, Fenerbahçe’nin de hem defans hem orta alandaki oyun kurguları ve kazanmaya kararlı hücum çıkışları takdirle izlenmekteydi... Biraz sahadaki ustalıklara da değinirsek Kırmızı-Siyahlı takımın Alper’inden öncelikle bahsetmeliyiz... Sahanın her bölgesinde top kovalayan, rakibe pres yapan ve tüm can alıcı pozisyonların içine girip çıkan Alper transfer aylarında yerli isimlerin önde geleni olacak anlaşılan.
Fenerbahçe’de ise ‘komple oynama’ planları gözlere çarpmakta özellikle de kaleci Serkan’ın kalesindeki dik duruşu ve defans ile kurduğu diyalog Sarı-Lacivertli ekibi çok rahatlatmaktaydı bu yarışma boyunca. 60’lı dakikalarda kaleci Boffin’in normal bir hücum pozisyonunda kalesini terkedip Semih’e koşması ve yaptığı hoş olmayan davranış çıkan sarı kartlarla canları sıkıyor. Hem de tertemiz başlayıp devam eden maçın havasını lekeliyordu. Özetle iki takımın da tüm teknik güçlerini sergilediği oyunda pek çok pozisyon kargaşaları yaşanmasına rağmen başka da gol olmuyor ve iki takım da finalist olma kozlarını “DEVAM KADIKÖY’DE” randevusu ile ayrılıyorlardı sahadan.
‘’Kazanan daima haklıdır‘’
Perşembe günkü Lazio zaferi sonrası neredeyse aynı 11’le Eskişehir’e karşı yarışmak olsa olsa sadece bir Aykut Kocaman cesareti! olabilir diye düşünüyoruz... Yedek kulübesindeki isimleri, göreve hazır halde bulmuyor ki Aykut Hoca, Eskişehir’in oyunun hemen başlarında kaçırdığı 3 gol fırsatına rağmen hiç de umursamaz görüntüler veriyordu tribün ve ekranlarda hop oturup hop kalkan seyircilerine karşı... Eskişehir’in sahanın her bölgesinde top gezdirmesi, çabuk oynaması ve ani ataklarla Volkan’ı sıkıştırması Aykut Kocaman’ın keyfini hiç de kaçırmıyordu nedense. Eh doğrudur aslında. Elindeki 18 kişinin her türlü eskik veya artılarını Hoca bildiğine göre fazla lafa ne gerek var ki.
İkinci devrede Alper’in golünde ele çarpmayı Bülent Yıldırım doğru görmese acaba neler olur biterdi yarışmanın devamında. Ayrıca hemen sonrası Cristian haftalardır devam eden suskunluğunu şık bir vuruş ve golle süslemese Fenerbahçe bu hücum etkisizliğiyle nereden bulur çıkarırdı gol şanslarını? Webo’nun ileride öksüz kalıp çok gerekli paslarla beslenmemesi Sow’un sakatlığı devam ettikçe Sarı-Lacivertli takımın başına büyük dertler açmaz.
Genç Salih’e dünkü oyunda niçin görev verilmedi merak ederiz. Kenarda ısınmaktan neredeyse buhar oluyordu delikanlı. Fenerbahçe’nin bu büyük yeteneği oynatması için her maçta zaman yaratılması gerekirken Salih’i oyun dışında tutmak sanırız hocanın kendine göre bildiği özel mahareti! olsa gerek... Kısacası Fenerbahçe gol pozisyonu bulmakta çok da fakir kalırken Eskişehirspor Alper ve arkadaşlarının tüm sahaya yaydığı müthiş tempoları ve üstün fizik gücü maharetleri ile baya bir futbol gösterisi sergiliyorlardı Kadıköy’de... Ancak herkesçe bilinir. Bu futbol oyununda “Kazanan daima haklıdır.”
‘’Tur atlamak hoş gerisi boş‘’
Amatör bir maç gibi gelen görüntüler ve sahadaki futbolcuların seslerini dinleme mecruburiyetinde kalmak ekrandaki insanları futboldan soğutuyor bize göre... Lazio’nun seyircisiz oynaması Fenerbahçe için avantaj olabilir. Ama biz futbol oyununun evrensel kavramını yorumlamak istedik sadece.
Oyuna gelince; Fenerbahçe’nin defansa dayalı bir futbol mantığını sahaya sürmesi, hem çok doğru hem de çok doğaldır... Çok adamlı savunma, çabuk düşünüp çabuk oynama titizliği, ne pahasına olursa olsun Laziolu ayakların hücuma çıkışlarını engelleme ve paslaşma düzenlerini bozma planları başarılı bir üslupla yol alıyordu Roma’da... Gol atmak zorunda olan Lazio hayli de telaşlı çıkışlarla ev sahibi olma dengelerinden uzaklaştıkça İtalyanların bu hali Sarı-Lacivertli takımın çok da işine yarıyordu doğrusu.
60. dakikaya kadar oyunu yukarıdaki yarışma mantığıyla sürdüren Fenerbahçe, defans bloğunda ilk açığını veriyor ve yan ortaya kafayı yapıştıran Lulic’in vuruşu Volkan’ın hayretlerle karşılanan bakışları arasında ağlara takılıyordu. Bu golde savunma, Lulic’in sinsice bloğun arkasına sızmasına nedense çaresiz kalıyordu Fenerbahçe’de... Kuyt, tehlikeyi sezip Lulic’e yapışmasına rağmen ‘bedeli ne olursa olsun’ bu pozisyonu bozamıyordu. Bütün bunlar futbol oyununun içinde her zaman var olan ‘acabalar’dan bazılarıydı. Ancak Salih’in girişiyle top kontrolünü iyice eline alan Fenerbahçe, Caner’in enfes golüyle ‘yola devam’ vizesini alıp dört takımın arasındaki yerini garantiliyordu. Kısacası tur atlamak pek hoştu, gerisi de boştu, Fenerbahçe için Roma’da.
‘’Salih'ten sevgilerle‘’
Fırtınalı geçen ilk dakikalar sonrası derlenip toparlanan Sarı-Lacivertli ekip, kendine özgü pas dengelerini sahaya sürüyor, orta alandaki usta ayaklarıyla da Ordu savunmasına yüklenmeye başlıyordu... Çok önemli biliyoruz, çünkü Fenerbahçe’nin puan kaybetmesi ‘şampiyonluğa veda’ anlamını taşıdığını... Orduspor’un da maçı puansız bitirmesi; ligden düşme karmaşasına yuvarlanıp gitme anlamı getirdiği de aşikardı. Pes diyoruz! Böylesi hisleri bilerek, bu çekişmeli maçları oynamak, hakemler adına oynatmak ve taraftarların sabırla seyretmesi pek kolay değildir doğrusu.
Lazio maçı kahramanı Fenerbahçe’nin, 2 gün sonra böylesine çetin bir deplasmana çıkması da, futbolun kolay bir meslek olmadığını hatırlatıyor insanlara. Ancak dünkü maçın kahramanı, genç Salih Uçan’ın olduğu da sanırım tartışılmaz bir gerçekti. Caner’in 3 defans oyuncusu arasından çıkardığı enfes ara pasını, sol ayak plasesiyle gol yapması, Fenerbahçe’nin bu maçtan 3 puan çıkaracağının işaret fişeğiydi sanki ilk devrede. Genç Salih’in bu büyük golü sonrası Fenerbahçe, daha ekonomik paslaşma isteğini gerçekleştiriyor ve Orduspor’u ‘topsuz bırakarak’ götürüyordu, maçtaki kazanma dengelerini.
İkinci yarıda yine Salih’in attığı muhteşem golün öyküsü birkaç satırla geçiştirilemez aslında. Bernabeu’da Ronaldo’nun Galatasaray’a attığı ilk golün aynısını resimleyen Salih Uçan, kalecinin üstüne kaldırdığı olağanüstü top maharetini Avrupa’da sergilese, tüm dünya basınında olay olurdu. Bakalım; bizim basın dünyamız ne kadar alkışlayacak Salih’in ‘boyundan büyük gol düşüncelerini’ ve iyi bir galibiyet öyküsü ile İstanbul’a dönen Fenerbahçe’nin 90 dakikasını.
‘’Haydi Roma'ya‘’
İtalyan’ların klasik savunma dengeleri üzerine kurulu kontrollü futbol gösterileri maçın ilk yarısında ön plana çıkmakta, Fenerbahçe ise orta alandaki uyumsuzluk sorunlarına rağmen gol pozisyonu yaratmaya çalışmakta ve Saracoğlu’nda beden bedene bir futbol kapışmasına şahit olmaktaydı tribünler.
Fenerbahçe’nin orta sahadaki uyumsuzluğu. Yani pas alış verişlerindeki peş peşe yapılan yanlışlar, seyredenlere Alex’i ve Emre’yi zorla hatırlatmaktaydı adeta... Mehmet Topal-Cristian-Meireles ve Kuyt (çabuk düşünüp-çabuk oynama) meziyetlerinde niçin İtalyan’lardan oldukça geride kalmaktaydılar ki.? Neticede kendi sahanda ve kendi seyircin önünde oynama avantajı Fenerbahçe’nin yanında değil miydi? Gerçi oyunun başlarında Sow’un dokunuşu yan direkte eriyip kaçıyor. İkinci 45’te ise Meireles’in yine yan direğe çarpan vuruşu Fenerbahçe için şanssızlıkların ayak sesleri gibi geliyordu sanki... Ayrıca Lazio kalecisi Marchetti’nin maç boyunca yaptığı önemli kurtarışlar ve oyundan zaman çalmak adına sergilediği profesyonel numaralar da ilk devrede Fenerbahçe’nin golden yoksun kalmasındaki acı fotoğraflar olarak kalmaktaydı dün gecede.
İkinci yarının önemli bölümünde 10 kişi oynayan Lazio’ya karşı ısrarla kovaladığı çok önemli gol sayısını hak edilen ve tartışılamaz bir penaltı ile yakalıyordu Fenerbahçe. Hele hele arkasından gelen Kuyt’ın müthiş golü ise tribünlerde büyük sevinç dalgaları yaratıyordu. 2 gol sayısının Fenerbahçe adına tur atlamaya yetip yetmeyeceği ROMA’da netleşecektir. Ancak birkaç günlüğüne de olsa Fenerbahçe seyircisinin gururla gülümsemesi ve sonrasında ise ‘Haydi ROMA’ya’ düşünceleri ile yürek yüreğe yaşaması doğal hakkıdır doğrusu.