Arama

Popüler aramalar

‘’Kutlamanın hakkını ver hakkını‘’

Yeri geldiğinde Dünya Kupası, yeri geldiğinde çok üzücü deprem felaketi, yeri geldiğinde 2. tura kalan seçim sebebiyle aralara giren Spor Toto Süper Lig bugün tamamlanıyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak birçok tartışma, birçok kamuoyunu geren açıklama geride kaldı, yani yaşandı ve bitti saygısızca…

Hiçbirini hatırlamayacağız, hiçbiri bir anlam taşımıyor ama bu yaşananlarda olan; ligimizin düşen itibarına ve algısına oldu. Neyse, umarım ders alırız diyeceğim ama ondan da pek ümidim yok. Tüm yaşananlara rağmen, biz sahaya ve iletişime geri dönelim. Galatasaray için Pazar günü bir maçtan fazlasıydı. Şampiyon olmuştu ancak, bir kez daha ligin en iyisi olduğuna tüm kamuoyuna ikna etme fırsatı vardı, bu da çok önemliydi. Maçtan önce 24 yaşında bir futbolcunun yaptığı şaibe açıklaması, rakip takımın başkanının sürekli, deprem sebebiyle oluşan durumdan ötürü yaptığı haksızlık açıklamaları gibi birçok tartışmaya nokta koyması açısından da önemliydi. Bu maçta alınan, snet ve dominant galibiyet, sahada, neredeyse sezon boyunca her istatistikte lider ve önde olan Galatasaray’ı, algıda da net bir şekilde liderliğe taşıdı. Her şampiyonluk hak edilmiştir zaten ama naçizane olarak, Pazar gününden sonra herkesin zihninde bu ligin net şampiyonunun Galatasaray olduğunu, en azından öyle olması gerektiğini düşünüyorum…

Ancak…

Direkt alanım olan bir konuyla ilgili yorumlarımı yapmak durumundayım. O gün saha içi ne kadar hakkını verdiyse, kutlamalar da bir o kadar hakkını veremedi. Evet, belki maç Cumartesi oynanıp, kupa kaldırılıp, Pazar kutlama yapılabilirdi, olmadı ama bu bir mazeret değil. Ne olursa olsun, Cumhuriyetin 100.yılındaki bir şampiyonluğun, içinde İcardi başta olmak üzere dünya yıldızlarını barındıran bir takımın, kutlaması böyle olmamalıydı. Nereden başlasam, nereden tutsam bilmiyorum. Prodüksiyon anlamında televizyona çok kötü yansıyan bir Kenan Doğulu konseri, karanlık bir ortamda futbolcuların kupa gezdirmesi, gerçekleşemeyen Aslan hologramı, seremoni alanının çok kötü organizasyonu…

Tek olumlu şey, tören sırasında aralarında şahane bir diyalog sürdüren spikerler oldu. Bunları söylemeden geçmek olmazdı. Her türlü başarısızlığın ve yanlışın cezasını kesen ve muhasebesini yapan Galatasaray camiası ve yönetimi mutlaka bu kutlamanın da hesabını yapacaktır. Umarım böyle büyük camialardan gördüğüm ilk ve son kötü organizasyon olur.

Seneye Yangın Yeri Hep!

Bu sene üç büyük takım da şampiyonluk puan ortalamasını yakalayarak ligi bitirdi. Seneye Trabzonspor’u da sayarsak, çok enteresan bir şampiyonluk yarışı izleyebiliriz. Avrupa ilerleyişi tabi çok etkileyecektir ancak, çok uzun süre 3-4 takımlı bir yarış olmasını bekliyorum. Tabi lokal çekişmeden çok umarım Avrupa’daki başarıları, geçilen turları konuşuruz. Ligimizin itibarı, ekonomisi ve algısı açısından lokal başarı gerekli ama maalesef yeterli değil.

07 Haziran 2023, Çarşamba 12:41
YAZININ DEVAMI

‘’Kaliteyle ve Savunmayla Gelen Şampiyonluk‘’

Yazıları normalde Salı yayınlıyoruz ancak, Salı günü şampiyonun netleşme ihtimali sebebiyle, bugüne bırakmak istedim. İyi ki de bırakmışız, çünkü Galatasaray, maçın başlama düdüğünden bitiş düdüğüne kadar; şampiyon gibi, çok dominant bir oyunla ve de şampiyonluğu ilan etti. Normalde son haftalarda oyun kalitesi çok önemsenmez ama Galatasaray özellikle Beşiktaş maçından sonra, neredeyse rakiplere hiç pozisyon vermeden, sadece 1 gol yedi, onu da şampiyonluğunu ilan ettiği maçta kalesinde gördü... Bu konsantrasyon ve Karagümrük & Beşiktaş sekanslarından bu denli güçlü çıkmak, azımsanacak bir durum değil. Ligin geneline bakarsak da kamuoyundaki algının aksine, Galatasaray’ın savunma performansının, şampiyonluktaki faktörlerde hücumun önünde yer aldığını söylersek, yanlış bir argüman olmaz diye düşünüyorum. 34 lig maçında yenilen 27 gol, her sezon görülecek bir istatistik değil. Ancak başlıktaki sıralamada ‘kalite’ sebepsiz yere birinci sırada değil. Futbolda kalitenin önemini bir kez daha net bir şekilde gözlemlediğimiz bir sezon oldu. Savunma yaparken de hücum yaparken de kalite olmazsa, performans ve form ile bir yere kadar ilerleyebiliyorsunuz. Futboldaki kalite faktörünü bence artık, insan sağlığı önemini anlatmak için kullanılan “1” aforizmasına benzetebiliriz. Futboldaki diğer tüm faktörler, o örnekte hocanın tahtaya yazdığı “0”lar aslında. Kalite ise, en başta olan “1”. Çünkü karar verici anlarda mutlaka kaliteye ihtiyaç duyuluyor. Galatasaray’ın transferlerinde bu kaliteyi çoğunlukla gördük. Tabii ki tüm takım kaliteli oyunculardan ya da görev adamlarından oluşamaz ama kritik anlarda belirleyici olacak, özellikle takımın iskeletinde mutlaka kalite yer almalı. Örnek; Muslera, Nelsson, Torreira, Icardi… Böyle bir iskeletin olunca, hele bir de en büyük rakibin en kaliteli oyuncusunu sezonun %70’inde oynatmadığında ister istemez şampiyon oluyorsun. Tebrikler Galatasaray…

Hayal Kırıklığı Boston Celtics

Boston Miami serisinde, nasıl Miami 3-0 öne geçtiğinde bu serinin bittiği düşünüldüyse, 3-3’e geldiğinde de Boston’ın evinde, 0-3’ten geri dönen ilk takım olacağı düşünüldü. Buna TD Garden’ın atmosferini bir Doğu Finali’nde yaşamış biri olarak ben de dahilim. Takımın çekirdek ekibi, çok uzun yıllardır beraber oynuyor ve bu seviyeleri tecrübe ediyor. Bu sene başında takımla beraber büyüyen Udoka’nın takımdan sportif sebeplerden bağımsız bir şekilde gönderilmesi mutlaka olumsuz anlamda etki yapmıştır. Ancak takımın kalitesiyle, sezonu da iyi bir yerde bitirerek, evinde Doğu Finali 7.maçına kadar gelindi. Buradaki hayal kırıklığı kelimesini seçmemin sebebi maçın kaybedilmiş olmasından ziyade, nasıl kaybedilmiş olduğuyla alakalı. Yaklaşık 12 yıl boyunca yarı-profesyonel basketbol oynamış bir insan olarak, maçların çok az marjlarla kazanılıp, kaybedileceğini çok erken yaşta öğrendim. Ama bu öyle bir maç değil, 7.maçta, evinde Doğu Finali’nde, %21.4 ile üçlük atamazsın ya da süperstarın (!) 14 sayı atamaz. En skorerin 19 sayıyla ve %34 şut yüzdesi ile Jaylen Brown olamaz. Sadece bu maç değil, bu seride birkaç maçta bu mental çöküşü gördük. Bu son maç artık gösterdi ki, Boston için yeniden yapılanma zamanı, bu takımın mental seviyesi şampiyonluk için maalesef yeterli değil. Yeniden yapılanma için de Tatum’un “free agent” olacağı 2025 yazını beklemek durumundalar gibi gözüküyor. Buradan nasıl devam edecekler seneye merak takip edeceğim.

GOAT Tartışması

16 Mayıs’taki yazımda GOAT tartışmasındaki durumumu aktarmıştım, oradaki “eğer” durumu artık geçerli olmadığına göre, Jordan’ı vicdanım rahat bir şekilde, kendi içimde GOAT ilan edebilirim. Benim için hep oydu ancak 38 yaşındaki Lebron’un son kalkışmasına büyük bir saygı duyarak, aynı Messi’nin geçen sene dünya kupasında yaptığı gibi, NBA şampiyonu olup, tartışmayı bitirebilir diye düşünmüştüm. Olmadı. Kral’a saygılar ama biz Majesteleriyle devam…

01 Haziran 2023, Perşembe 13:38
YAZININ DEVAMI

‘’İstanbul’da sevenler kavuşacak mı?‘’

Futbol sezonu başladığında, birçokları için Arsenal şampiyonluk adayı bile değil, hatta ilk 4 olursa iyi denecek durumdaydı. City’nin yine yarıştığı kulvarda rekabetçi olacağı ve sonuna kadar gideceği aşikardı. Fakat işler beklenildiği gibi başlamadı ve Arsenal inanılmaz bir çıkış yaparak ligi kasıp kavurmaya başladı. Tam olarak, 248 gün boyunca lider kalmaya başardılar. Ama tabi bu bir adamın futbol zekası ve hırsı için yeterli olmadı. İngiltere’de ilk kez bir takım, 248 gün boyunca lider kalıp şampiyon olamadı. Bunu engelleyen adamı artık dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi mi diye tartışıyoruz; Pep Guardiola. Premier Lig’de üst üste şampiyon olmak bile bir meseleyken, bu şampiyonlukla birlikte son 6 senede 5. kez şampiyon oldu City. En görkemlisi bu değildi belki ama en büyük meydan okuması bu şampiyonluktu diyebiliriz.

Yetiştirdiği öğrencisinin uzun süre gerisinde yarışmayı sürdürüp, taktiksel anlamda yine şapkadan tavşan çıkararak bu meydan okumadan galip çıkması da işin en büyüleyici kısmı. Şimdi geldik, belki de City kariyerini taçlandıracak, 10 Haziran’daki Şampiyonlar Ligi Finaline…

Bayern ve City kariyerindeki başarısız Şampiyonlar Ligi karnesi sebebiyle, “Messi olmadan Şampiyonlar Ligi’ni kazanamıyor” algısı maalesef dönem dönem kamuoyunda yer buldu. 10 Haziran’da hem bu saçma eleştiriye son verme, hem de bu seneyi en görkemli şekilde bitirme ve City’e tarihindeki ilk Şampiyonlar Ligi kupasını getirme şansına sahip. City’nin kupayı alması ligimizin şampiyonunu seneye Şampiyonlar Ligi’nde bir üst eleme turundan başlatacak olması bizleri otomatik City taraftarı yapıyor. Gerçi Inter ligini ilk 4’te bitirirse de sanırım konu çözülüyor ama olsun Pep’ciyiz  Şu an dünyanın gelmiş geçmiş en iyisi mi bilemem (Kupa sayısı olarak Ferguson ve Lucescu’nun gerisinde) ama Pep bıraktığında hem futbola kattıkları hem de bence kupa sayısıyla dünyanın en iyisi olacak. Umarım, bir şekilde sürekli dedikodusu dönen İspanya Milli Takımı çalıştırma konusu kariyerinin son demlerinde jübile olarak gerçekleşir de bu dahiyi daha nice yıllar kulüp seviyesinde izleyebiliriz. 10 Haziran’da sonuç ne olursa olsun, saygılar Pep.

Kaybetmeyi bilmek…

Ankaragücü – Ümraniyespor maçıyla birlikte, Ümraniyespor’un düşmesi kesinleşti. Yaşadığımız deprem felaketi sebebiyle bu sene özellikle alt taraflar için işler karışmış olsa da sonuçta koşullar herkes için geçerli. Ümraniyespor’u sezon boyunca izlerken hep iyi ve pozitif futbol oynamaya çalışan ancak sonuçlara yansıtamayan bir takım olarak izledim. Özellikle büyük takımlarla oynadıkları maçlarda çok etkileyici performanslar izlettirdiler bize. Futbolda düşmek de var, çıkmak da ama en önemlisi, en temelinde, bunun bir spor olduğunu unutmadan eğlenmek var. Çoğunlukla unutsak da bunu hatırlatmak tüm futbol paydaşlarının kamuoyuna bir borcu. Bunu hatırlatan bir paylaşım da pazar akşamı Ümraniyespor’dan geldi. Ligden düşmeleri kesinleştikten sonra, konuyla müthiş uyumlu bir film sahnesini kullanarak Süper Lig’e veda tweeti paylaştılar. Ligden düşerken, konuya mizahi yönden bakabilen Ümraniyespor ekibini kutluyor ve bu yaklaşımın ligden düşen, düşmeyen, maçları kaybeden, kazanan tüm takımlara örnek olmasını diliyorum.

23 Mayıs 2023, Salı 19:24
YAZININ DEVAMI

‘’Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok‘’

Bu hafta sonu Premier Lig’de, şampiyonluk yarışı resmi olmasa da psikolojik olarak kısmen bitti diyebiliriz. Şahsen en başından beri Arsenal’in bu sene City dominasyonuna son vermesini istesem de Pep yine ligin ikinci kısmında daha farklı bir oyun icat etti ve Arsenal’in tecrübesizliği, devre arasında stoper ve forvet takviyesi yapmaması gibi etkenlerle beraber şu anda 1 maçı eksik, 4 puan önde şampiyonluğa gidiyor. Bu girişi yapmamın sebebi, merceği Arsenal ya da City’den ziyade, hafta sonu Arsenal’in başına bela olan Brighton takımı… Uzun süredir Premier Lig’i detaylı takip eden birinin, bu takıma hayran olmaması ya da en azından saygı duymaması pek mümkün değil. Brighton, büyük kulüpler dışında, ligimizde istikrar sağlamaya çalışan takımlar için müthiş bir örnek.

Önce biraz geriye gidersek, hepimizin Österjsund’un Galatasaray’ı elediği zaman takımın başında olan Graham Potter’ı, halihazırda İngiltere futboluna adapte olmuş bir şekilde Swansea’den aldılar. Potter’la beraber, bir oyun sistemi oturttular, buna uygun futbolcular transfer ettiler. İngiltere’nin finansal nimetlerinden elbette faydalanladılar ama parayı popüler, günü kurtarmalık transferlere ayırmadılar. 2019 – 2022 yılları arasında, hep yukarı çıkan bir grafikle ligde inanılmaz ses getirdiler. Buraya kadar olan kısım etkileyici olsa da, esas dikkati çekmek istediğim yer, Potter’ın ayrılmasıyla başlayan yeni dönem. 8 Eylül 2022’de Chelsea, Tuchel yerine takımın başına, tazminatını da ödeyerek Potter’ı getirdi. Birçok takım, buna hazırlıksız olabilirdi ya da uygun bir aday belirleyemeyebilirdi. Ancak Brighton, eldeki oyunculara ve takımın belli bir süredir alıştığı kültüre uygun hocayı 1 hafta içinde takımın başına getirdi: Roberto De Zerbi… Takip eden herkes gibi, bugüne kadar, hem Brighton yönetimi ne kadar doğru bir organizasyon kurduğunu, hem de De Zerbi, beklentileri karşılayabilecek bir hoca olduğunu tüm Premier Lige gösterdi. Pazar günü, Arsenal’i deplasmanda 3-0 yenerek bu sezon, İngiltere’deki “Top 6” denilen en tepedeki takıma karşı şu ana kadar ki, 11.maçında (1 maç kaldı City’e karşı) 19. puanını aldı. Ligde de 2 maçı eksik bir şekilde, Liverpool’un 7 puan gerisinde 6. sırada yer alıyor. Büyük saygı uyandıran bu yapıyı, Türkiye’deki belli başlı imkanları olan ve sağlayabilen, arada Avrupa’ya gidebilen, gitmeye çalışan tüm takımlarımızın en yakından incelemesi gerekir diye düşünüyorum.

The GOAT?

Bu lakabı görünce herkesin aklına birçok isim gelebilir, fakat basketbol alanında tartışma iki isme net bir indirgenmiş durumda. Jordan dönemine ucundan da olsa yetişmiş sonrasında da önce Kobe sonra da LeBron dönemini en net bir şekilde izlemiş biri olarak benim bu konuda kararım az çok belliydi, hatta kesindi diyebilirim. Micheal Jordan’ın winner’lığını gören ve LeBron’u canlı izlerken iki kez maçı bıraktığını izleyen biri olarak, büyük farklarının burada olduğunu düşünüyordum. Hala da düşünüyorum. Ama sonrasında LeBron’un önce 3-1’lik Golden State serisini tarihte ilk kez başararak çevirmesi üzerine bir mental eşiğin geçildiğini de düşünüyorum. LeBron’un hiç yabana atılmayacak ve Jordan’ın çok önünde birçok normal sezon ve özellikle de play-off istatistiği var. Özetle, naçizane LeBron’un önünde müthiş bir fırsat var. İşi çok zor ama Denver’ı eleyip, bu seneki şampiyonluğu alırsa, kamuoyunda bu tartışmaya aynı Messi’nin bu seneki Dünya Kupası’nı alarak bitirdiği gibi son verebilir. Bize de bunu kabul edip, kralı selamlamak düşer.

16 Mayıs 2023, Salı 15:10
YAZININ DEVAMI

‘’Mücadele Sahada Değil Twitter’da!‘’

Türkiye’de içinden geçtiğimiz dönemden mi yoksa artık toplum olarak geldiğimiz noktadan mıdır bilinmez, spor kamuoyunda kullanılan dil ve agresyon çok acayip boyutlara ulaşmış durumda. Kulüplerin mecraları bir deklarasyon merkezine dönüştü ve sürekli bir atışma var. Buna herkes dahil oluyor ve artık bu bir danışıklı dövüşe doğru evrildi. Çok uzun zamandır ne sahayı ne de kulübü ileriye nasıl götürürüz diye konuşamıyoruz. Artık şu şampiyonluk düğümü çözülsün de gerçeklerle yüzleşelim. İyi geçirdik dediğimiz Avrupa sezonunda sonra bile yine bir sonraki (2024-2025) sezon için Şampiyonlar Ligi katılımımızı ne garantileyebildik ne de sayıyı arttırabildik. Ama buradan negatif konuşmayı değil de pozitif konuşmayı arttırarak çıkabiliriz.

Güzel şeyler de olmuyor değil, gözüme çarpan güzel haberleri buradan paylaşmaya özen gösteriyorum. İyiliği, olumlu şeyleri, paylaşarak çoğaltabiliriz. Bir örnek; geçtiğimiz günlerde Galatasaray Spor Kulübü, spor sektöründe çeşitlilik ve kapsayıcılık amacıyla “Kadın – Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” kurulmuş. Açıklamada dikkatimi çeken kısım ise; “Bu değerlerimizin önemli bir parçası olarak topluma karşı tüm iletişim ve aksiyonlarımızda cinsiyet, din, dil, etnik kimlik ve bunun gibi tüm alanlara bağlı ayırım yapmaksızın tüm dezavantajlı gruplara fırsat eşitliği sunmaya devam edeceğiz. İnsanları kimlikleri ve kişisel özelliklerine göre değil, yetkinlikleri ve liyakatları üzerinden değerlendirmek konusunda daha da tavizsiz ve kararlı davranacağız.” Kadın – Erkek konusundan çok, yurtdışında çok uzun zamandır markaların ve kurumların gündeminde olan “diversity” yani toplumda çeşitliliği ön plana alan bir yaklaşıma vurgu yapılması. Komisyonun isminden farklı bir açıklama olsa da Galatasaray gibi topluma yön verebilecek büyük ölçekti STK’ların bu gibi konularda öncü ve yönlendirici olması, toplumun sosyal anlamda değişiminde büyük önemi var. Demokrasilerin en önemli aktörlerden biri de STK’lardır. Depremde de bunu çok net bir şekilde görmüştük. Tek bir noktada açıklamayı eksik buldum, böyle bir haberi paylaşırken en azından ilk eylem planını görmek isterdim. Sağlık olsun, böyle işleri anlatmaya ve desteklemeye devam.

İkinci gözüme çarpan güzel bir gelişme de TFF’nin GoArt Metaverse ile duyurduğu iş birliği oldu. Tahminen deprem öncesi dijitalleşme kapsamında konuşulmaya başlanan proje, deprem sebebiyle bir yardım noktasına evrilmiş durumda. Proje kapsamında ilk olarak GoArt Metaverse platformu üzerinden 3D olarak tasarlanan bir sanal alan yaratıldı. GoArt Metaverse App'i içerisinde oluşturulmuş bu alanda TFF Müzesi, Omuz Omuza Sahası, 6 Şubat Anıtı, çevre düzenlemesi ve penaltı oyunundan oluşan sanal alanlar yer alacakmış. Bu sanal dünyadaki aktivasyonlardan elde edilecek gelirler de,
TFF'nin başlattığı 'Omuz Omuza Dayanışma ve Yardımlaşma Kampanyası' bünyesinde hayata geçirilen projeden elde edilecek gelirin tamamı depremzedeler için kullanılacakmış. Hem yeni nesil, hem de direkt doğru hedefe yönelik bu şahane işte emeği geçenleri tebrik ediyorum. Sadece tek bir çekincem var, o da metaverse vb. sanal dünya etkileşimleri pek başladığı ve istenildiği seviyede ilerlemiyor. Umarım artarak devam eder ve buradan da çok iyi bir miktarda bağış toplanır ve depremzedelerin hayatına olumlu bir anlamda katkısı olur.

Futbolun sosyal anlamda gücünden, etki alanından birçok kez bahsetmiştim. Türkiye’de özellikle bu kadar önemli(!) ve gündem olabiliyorken, yukarıda bahsettiğimiz gibi fırsatlar ve işler çoğalmalı. Toplum olarak iyileşecek veya daha iyiye gideceksek, Türk toplumunun en geniş çaplı unsurlarından biri olan futbolu kullanmalıyız. Bu sene Fenerbahçe’nin sahaya tablet ile çıkardığı miniklerimizden, depremde takımlarımızın gösterdiği dayanışmaya, yukarıda bahsettiğimiz projeler gibi daha nice konuları burada yazmak, anlatabilmek dileğiyle…

04 Mayıs 2023, Perşembe 17:27
YAZININ DEVAMI

‘’Uzlaşı..Uzlaşı..Uzlaşı..‘’

Türkiye’deki en büyük problemlerden biri, düzenleyici ve yönetici/yönlendirici sorumluluğu olan kurumların verdiği kararlara kamuoyu olarak bir şekilde ikna olmayışımız ya da ortak zeminde bir araya gelemeyişimiz. Bunun en önemli sebebi kesinlikle kamuoyunun paydaşları değil, ona hiç şüphe yok. Ancak bazen de kamuoyunun, deprem sonrası ligden çekilen takımların akıbeti gibi konularda, yetkili merciler kadar uzlaşıyı sağlama sorumluluğu vardır. Burada konuyu bir takım veya takımlar üzerinden konuşmanın kimseye faydası yok. Herkes haklı olduğu yerden bakıyor ve neyi söylemesi gerekiyorsa onu söylüyor. Naçizane görüşümü de belirtmek gerekirse, bu durum gri ve köşeleri olmayan bir durum. Hiçbir karar mutlak bir adalete hizmet etmiyor. Böyle durumlarda ise yapılacak tek bir şey var, geçmiş uygulamalar ne ise, onlara bakıp, aynı şekilde uygulamak. Örneklere baktığımızda da şu anki uygulamanın, geçmişte de hayata geçtiğini görüyoruz. Belki konu hakkındaki karar süreci, depremden hemen sonra hızlıca(!) alınması yerine; kulüplerle konuşarak, karşılıklı bir iletişim üzerinden ifa edilip, uygulanmaya başlanabilirdi.Bu konunun didiklenerek sürekli kamuoyu gündeminde yer alması, toplumsal uzlaşıya zarar verici bir hale geliyor. Ülke olarak bir konuda karar verip, kamuoyu olarak da bunu kabul edip, hayatımıza devam edemiyoruz. Hiçbir renk, hiçbir camia bunu yapamıyor. Yetki verdiğimiz kurumların kullandığı yetkiyle ilgili sorunu olanlar, alternatif bir yol önermiyorsa, yaptıkları isyanların, sadece gündem oyalamak ve eksiklikleri kapatmak adına olduğunu varsaymak pek de yanlış olmaz.

Açık İletişim – Neden Olmasın?

Geçtiğimiz günlerde MHK Başkanı Lale Orta ve Danışman Hugh Dallas, son dönemde gündemi meşgul eden pozisyonlarla ilgili açıklamalarda bulundu. Tabii ki burada pozisyonların içeriğini, verilen kararları vs. değerlendirmeyeceğim ama aynen geçmişte açıklanan VAR kayıtları gibi, bu uygulamanın da bir kereye mahsus olmadan Almanya, Hollanda gibi ülkelerde olduğu gibi şeffaf bir şekilde sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir çekinceniz yok ise iletişimde şeffaflık, uzun vadede her zaman itibarınıza katkı sağlar. Ancak bir kereye mahsus kalırsa bu şeffaflık, insanların aklındaki soru işaretlerini azaltacağı yerde daha da çok artmasına sebep olur. Bu yapılan programı çok değerli bulmakla beraber, şeffaflığın artmasına ve soru işaretlerinin azalmasına katkı sağlayacağı için aylık bir şekilde tekrarlanmasının çok faydalı olacağını düşünüyorum. Bu marka, bu değer hepimizin. TFF’den, MHK’sına, kulüplerden, medyada, taraftarlardan futbolculara herkesin bunu yükseltme sorumluluğu ve yükümlülüğü var. Ülkemizde uygulanması ilk etapta hayal gibi görünse de neden olmasın sorusunu da sormak medya olarak boynumuzun borcu diye düşünüyorum.

07 Nisan 2023, Cuma 12:34
YAZININ DEVAMI

‘’Bu Son Olsun!‘’

2 ay sonra bir şeyler karalamak, yaşanan felaket dışında başka bir konu üzerine bir şeyler düşünüp yazmak o kadar zor oldu ki...

Öncelikle, depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabırlar diliyorum. Depremden yaralanan ve bu felaketten etkilenen herkese de geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Tüm gücümüzle yaraları sarmak için ilk günden bu yana çabalıyoruz fakat bu onların yarasına ne merhem olabilir ne de acıları unutturabilir. Biz elimizden geldiğince ne faydamız olursa hayata geçirmeye devam edeceğiz. Umarım ülkemizde bu felaketle birlikte bir şeyler değişir ve bir daha da böyle bir acı yaşamayız. Bu son olsun!

Afet sonrasındaki birleşme ve dayanışma, Türk futbolunun belki de verdiği en iyi sınavlardan biri oldu. Başta 4 büyükler olmak üzere futbol kulüplerinin, Türkiye’nin en büyük STK’larından biri olduklarını gösterdiği bir süreç yaşadık. Sağladıkları etki ve koordinasyon, bence onların da kendilerinin ne kadar olumlu bir etki yapabileceğini gördükleri bir duruma dönüştü. Bu gücü hep bu süreçteki gibi iyiye ve olumluya kullanırsak neler olabileceğini hayal etmemiz bile yeterli. Tüm stadyumlar yardımların toplandığı ve dağıtım yapıldığı alanlara dönüştü. Taraftarlık aidiyeti ve sosyal medya gücüyle, çok kısa sürede muazzam miktarda yardım deprem bölgesine ulaştırıldı. Daha sonra kalıcı çözümler için harekete geçildi; kalıcı konteynırlar, okul yapımları, bunları takip eden bilet satışları, maçlar, bağış gecesi, planlanan hazırlık turnuvaları gibi birçok konuda aksiyon alındı. Yanlış anlaşılmasın, bunlar zaten olması gereken şeyler ve bunlara alkış tutmuyorum. Buradaki dayanışmaya dikkat çekmek, normal zamanlarda da bunu gösterirsek her alanda daha güzel bir Türk futbolu ortaya çıkarabileceğimizi vurgulamak istiyorum. Her ne kadar süreç içerisinde çeşitli maksadını anlamadığımız açıklamalar olsa da uzun zaman sonra birlik ve beraberlik görmek bir nebze olsun iyi hissettirdi.

 

Zaniolo’ya teşekkür…

Türk futbol tarihinin en fantastik transferlerinden biri, Türkiye tarihinin en acı felaketine denk geldi. Bunun hiçbir öneminin olmadığı aşikar keşke bu olay yaşanmasaydı da 10 tane Zaniolo gelmeseydi ama böyle bir futbolcunun Türkiye’ye gelince direkt yardım toplamaya gitmesi, bağış yapması ve acımızı samimi bir şekilde paylaşması her anlamda çok nazik bir hareketti. Buraya gelmeyi istemeyebilirdi ya da gelip etliye sütlüye karışmayabilirdi.

Uluslararası üne sahip bir futbolcunun gelip bu şekilde davranması, belki İcardi gibi, Mertens gibi coşku oluşturmadı ama taraftarla arasında hiç unutulmayacak bir bağ yarattığını düşünüyorum. Eminim diğer transferler de tüm kulüplerimizde yardım süreçlerinde rol almışlardır. Ancak transferin boyutu, oyuncunun değeri açısından Zaniolo üzerinden konuyu ele alarak, bu yardımda desteği olan tüm futbolculara teşekkür ederiz…

10 Mart 2023, Cuma 10:49
YAZININ DEVAMI

‘’Bir Dünya Kupası'nın ve 2022'in Sonu‘’

Dünya Kupası, seçilen yer ve buna bağlı olarak takvim sebebiyle tartışmalı bir şekilde başladı. Bir de tüm bunların üstüne Netflix’te yayınlanan FIFA belgesiyle tartışmalar tırmandı. Kiralık taraftarlar ve içki konusu başta olmak üzere, organizasyonla ilgili de birçok alanda memnuniyetsizlikler belli bir süre devam etti. Dünya Kupası İletişim Komitesi’nin bu süreçte etkili iletişim aksiyonlarını tam olarak gerçekleştiremediğini düşünsem de, futbolun etkisi ve kupaya olan tutkuyla beraber, çoğu eleştiri yerini zamanla “En iyi dünya kupası bu muydu?” ya da “Artık kış aylarında mı oynanmalı?” gibi sorulara bıraktı. Organizasyonu yerinde takip etmediğim için detaylar konusunda yorum yapamayacağım ancak bu kupa gösterdi ki, önyargılı olmamak ve herkese “ama”’sız saygı göstermek, hiç unutmamamız gereken erdemler. Buna kendimi katarak da söylüyorum, süreçteki yanlışları veya düzeltilmesi gereken noktaları elbet konuşalım ama bunlar da güzelliklerin önüne geçmemeli diye düşünüyorum.

Katar – Ronaldo – Messi – En iyisi?

Hepimizin hatırlayacağı, yıllar sonra sohbetlerde bahsi geçecek bir turnuva oldu. Tabii bunun en önemli sebepleri Ronaldo ve Messi’ydi. İlk olarak Ronaldo’nun Piers Morgan’a verdiği yarı talihsiz yarı samimi röportajı kupanın başına damga vurdu. Burada gazeticilik başarısını tebrik etmemiz gerekirken, Ronaldo’nun da kariyerine ve konumuna hiç yakışmayan bir röportaj olduğunu belirtmeliyim. Ronaldo söyledikleriyle sadece Manchester United’tan gönderilmekle kalmadı, Ronaldo – Messi arasında kalan veya bu anlamda bir tercihi olmasa bile futbolu seven çoğu insan tarafından büyük bir antipati kazandı ve kupanın devamında biraz da futbol başarısına bağlı olarak ortalığı Messi’ye bırakmış oldu. Messi, Dünya Kupası’nı kazandı ve böylelikle her kupayı kazanmış oldu. Tartışmayı da “naçizane” bitirdi. Ronaldo’nun kariyeri, yaptıkları hiçbir zaman tek bir röportaja, maç veya turnuvaya indirgenemez. Benim bu konuda onunla ilgili bir şey dememe de gerek yok, önemi de yok. Ancak büyük futbolculuğun veya sporculuğun sadece saha içinde değil, saha dışında da olması gerektiğini savunuyorum. Geri dönüp kariyerine baktığında, onun için “keşke” diyeceği anlardan biri olacağına eminim…

2022 – 2023?

Futbolumuzda 2022 senesi geride kalırken; Dünya Kupası arasının ligimize iyi geleceğini düşünmüştüm ancak, tansiyon anlamında pek iyi gelmedi gibi gözüküyor şimdilik.

Futbol yönetimi anlamında özellikle iletişim tarafında daha yoğun frekansta bir iletişim çabası görüyoruz. Örnek olarak; hakemle ilgili konuşanlara getirilen cezalar ve bunun öneminin kamuoyuna aktarılması ya da uzatma dakikaları ile ilgili Dünya Kupası’nda uygulanan kurallarının hızlıca hayata geçirilmesi (tempo sorununu tam çözmese de) gibi maddeleri sıralayabiliriz. Tabii bunların hepsi hakem hatalarıyla yerini hala çözülmeyi bekleyen Hakem – VAR meselesine çeviriyor ve bütün çaba boşuna gidiyor. Hakem konuşmayalım diyen de hakem konuşmaya, hakem konuşan da daha fazla konuşmaya başlıyor. Konunun bir adalet arayışı değil de, yapılan olası hataların neden bilinçli yapıldığını düşünmekle ilgisi olması gerektiğini kaçırıyoruz. Ya da gerçekten bilinçli yapılıyorsa bunun çözümünün derinden bir temizlik olması gerektiğini kaçırıyoruz. Bu da bizi şu soruya götürüyor; sorunu derinlemesine çözmeye çalışmadan, sadece adalet diye bağırmak hoşumuza gidiyor olabilir mi acaba?

2022 umarım herkes için güzel geçmiştir, zorlu koşullarda insanoğulu birçok anlamda test ediliyor. 2023’ün herkese önce sağlık sonra huzur ve tüm dünyaya barış getirmesini dilerim. İyi seneler….

02 Ocak 2023, Pazartesi 11:48
YAZININ DEVAMI