Arama

Popüler aramalar

‘’Kartal'ın işi zor‘’

Stoke City, Premier Lig’e adım attığında otoritelerin ortak görüşü kalıcı olamayacakları ve geldikleri yere dönecekleri şeklindeydi. Hocaları Tony Pulis’in de söylediği gibi transfere harcayacakları paraları yoktu. Ancak herkesi yanılttılar ve ligde kaldılar. Tuncay’ı transfer ettikleri sezonda da Pulis’le görüşme şansı yakalamıştım. Pulis, “Bu sezonu da atlatırsak kulübün sahibi Peter Coates transfere 10-15 milyon Pound ayıracağı sözünü verdi. Biz işimize bakacağız, takım oyunu oynayacağız ve ligde kalacağız” demişti. Premier Lig’den düşmediler, Federasyon Kupası’nda Wembley’de canlı izlediğim maçta Bolton’u 5-0’la geçtiler. Finalde Manchester City’e kaybetmelerine rağmen, Avrupa Ligi biletini aldılar.

Wenger’i bile çıldırttılar
İyi bir takım Stoke City... En başta takım oyunu oynuyorlar, birlikte hareket ediyorlar. En ilginç özellikleri ise, taçları korner gibi kullanan Delap’a sahip olmaları. Delap, topu ortalama 38 metreye, saatte 60 kilometre süratle, sert bir şekilde fırlatıyor. Top taca çıktığı zaman top toplayıcı çocuk elindeki havluyla hemen meşin yuvarlağı kuruluyor ve Delap’a veriyor. Bu hızla giden top, deplasman takımlarının kabusu oluyor. Ayrıca hava toplarına son derece hakim olan Peter
Crouch’u transfer ettiler. Rio Ferdinand gibi bir stoperin bile yanından kafa vurabilen bu oyuncuya Beşiktaş’ın özel önlem alması şart. Türkiye’deki yavaş oyunun aksine, Stoke City kenarlardan ezberlenmiş şekilde oynuyor; topu kenarlara getiriyor, yardımlaşarak ceza alanını orta yağmuruna tutuyor. İnatçı futbolları, Arsenal’in hocası Wenger’i bile çıldırtıyor!

Bu anlayışla zor
Beşiktaş’ı Antalya maçında izledim. Sağdan ve soldan iki hızlı oyuncuyla atağa çıkan Stoke gibi bir takım karşısında, kanatlardan ve orta sahasından yardım görmeyen Beşiktaş savunması çok zorlanacaktır. Bir de Rüştü ve Sivok oynamayıp; Fernandes, Simao ile Quaresma’yla maça başlanırsa takımın bütün yükü defansa biner, Stoke kontrolü bir an olsun kaybetmez.Netice olarak şu anda Premier Lig’de 6 maçta 9 puanı bulunan Stoke City, form durumu ve kendi evinde oynadığı için Beşiktaş’a göre daha şanslı görünüyor.

28 Eylül 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Arsenal geriden geldi‘’

Bu seneki ilk canlı seyrettiğim maçın bence en önemli tarafı Arsenal'e geldiği günden beri seyrettiğim Oğuzhan Özyakup'un 77 ci dakikada oyuna girdikten sonra ilk buluştuğu topu Benayoun'a vermesi ve bu asistin sonucu golüm gelmesiydi.Resmi olarak ilk maçına çıkan Oğuzhan,iki ayağını mükemmel kullanması ,tekniği ve sahadaki duruşuyla hiç yabancılık çekmedi.Arsenal Carling kupasına devam ettikçe Oğuzhan bu kadronun hep içinde olacak.Eğer elenirlerse Wenger onu bir Hollanda takımına kiralamak ve seneye kadroda yer vermek niyetinde.

46.539 seyirci Salı gecesi bile olsa Arsenal için çok düşük bir rakam.Bütün gün Sky televizyonunda Arsenal'in ceo'su Gazidis 'Wengeri göndermek gibi bir düşünceleri olmadığını açıklayarak kafalardaki soru işaretlerini ortadan kaldırdı.

Cumartesi günü oynanacak Arsenal-Bolton maçında son 20 senedir ilk defa gişeden bilet satılacak.Bilhassa saat üçte başlayan ve naklen yayını olmayan bir maç için gişeden bilet satılması çok düşündürücü.Fabregas ve Nasri'nin ayrılması sebep olarak gösterilse de kupasız geçen altı sene bence en büyük etken.

Maça dönecek olursak,12 dakikada Wright'ın vuruşunda top direkten geri geldi,16 cı dakikada Collins Shrewsbury'yi 1-0 öne geçirdi.Arsenalin gollerini atan Gibbs,Benayoun ve Chamberlain Arsenal formasıyla ilk gollerini attılar.Bu neticeden sonra Arsenal Carling kupasında 4'cü tura yükseldi.İlk dört için konuşmak biraz erken fakat Avrupa kupasında Perşembe günleri oynamak Arsenal için attan inip eşşeğe binmek gibi olacak.Bu akşam Emirates'te yine kötü bir oyun sergilediler.Bilhassa Chamakh hem formsuz hem de isteksizdi.

Arsenal Cumartesi günü Bolton'la çok önemli bir lig maçı oynayacak.Muhakkak kazanması gereken bir maçta kaybedilecek puan Arsenalin işini zora sokabilir.

Arsenal'in Sherewsbury'i 3-1'lik skorla yendiği maçta oyuna girdikten sonra ilk pasında Benayoun'a asist yapan futbolcumuz şunları söyledi;

Arsene Wenger'in kendisini Aralık ayına kadar kiraya vermeyeceğini, gelen teklifleri de geri çevirdiğini söyledi. 2013 yılına kadar Arsenal ile sözleşmesi olduğunu dile getiren genç yıldız, Arsenal'de oynamaktan çok mutlu olduğunu ve ileride de burada top oynamak istediğini belirtti.

Öte yandan Wenger'in genç yeteneğe Carling kupasında şans vereceğini ve sezon sonuna kadar performansıma göre A takımda yedek çıkabileceğini ve benden çok memnun olduğunu söyledi. Özyakup ise ''Onu utandırmamak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım'' dedi.

21 Eylül 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Başkanlar'a sorular...‘’

Bu alınan amatörce kararın adını da ‘play-off’ koydular... Tezgah olduğu için kimsenin gıkı çıkmadı. Toplantı bitti, can havliyle çıkan başkanlardan biri, “Evreka, evreka! Kulübünü seven dekoder alsın” diyerek, dersini çalıştığını cümle aleme izah etti. Ne yapsın, ihale ona kalmıştı! O da görevini layıkıyla yaptı.

Benden hep Premier Lig’le karşılaştırma yapmam istendiği için basit bir örnek vermek istiyorum... Diyelim Arsenal Başkanı Peter Hill-Wood bir basın toplantısı düzenliyor ve taraftarlarına, “Hemen bir SKY (Premier Lig’i yayınlayan şirket) alın. Kulübünü seven SKY alsın” diyor. Anlamı şu: Emirates’e gelmeyin, bizi deplasmanda desteklemeyin, evinizde oturun, paranızı yayıncı kuruluşa verin. Böyle bir şey yaşanırsa, taraftarlar kulübe telefon, faks ve bilimum iletişim aracıyla ulaşır, tepki koyarlar. Ayrıca Manchester United deplasmanında 8-2 yenilen Arsenal’in o maçtaki taraftarlarına sezon sonuna kadar bilet ve ulaşım ücretlerini hediye etmesi, bunun göstergesi...

Ben bir taraftarım... Benim ne yapacağıma kulüp başkanı mı karar verecek, yoksa kulüp aşkım ve bütçem mi?
Ben bir menacerle senelerdir çalıştığınız ve zengin ettiğiniz için protesto ettim mi?
Ben stat yapma konusundaki yetersizliğinize sesimi çıkardım mı?
Hata üzerine hata yaptığınızda kongre üyeliğimi iptal ettim mi?
İnsanlar içeri girince destek verdim, ‘ateş olmayan yerden duman çıkar mı’ dedim?
Formamı aldım, kombinemi aldım, aidatımı kendim yatırdım... Sizin lafınızla Fenerbahçesiz bir lig için dekoder almıyorum. Çünkü kulübümü sizlerden çok seviyorum.

01 Eylül 2011, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Daum, Denizli, Lucescu‘’

Şike diye adlandırdıkları ‘Büyük Gözaltı Operasyonu’na en çok sevinenlerdenim. Olayın şikeyle alakası olmadığını beş yaşındaki çocuk bile biliyor. Bu olay değil de çıkacak sonuç beni Türk futbolu adına ümitlendiriyor. Kulüplerin profesyonel yapıya kavuşması, gerçek anlamda Futbol akademileri kurulması ve ‘Amatör’ olması gereken branşların üç büyük takımın çok büyük başkanları ve idarecileri tarafından sidik yarışına dönüştürülme dönemi sona ereceği için sevinçliyim!

Seviniyorum çünkü 3-4 milyon Euro kazanan dünya futbolunun çok gerisinde olan ülkemizde hakem ve antrenör seviyesinin futbolculuk seviyesinin çok üzerinde olmasına rağmen kendilerini geliştirme adına hiçbir çaba sarfetmeyen futbolcu hegamonyasının sona ereceği için!

Seviniyorum çünkü insanların aklı ve zekasıyla alay eden yayıncı kuruluşun kendilerini dev aynasında görüp, iğrenç bir ses tonuyla ‘BİZ HERKESE EŞİT DAVRANIYORUZ’ diye yayın yapmasının biteceği için!
Seviniyorum çünkü sokaktaki adam bunların ne mal olduklarını gördüğü için!

Beşiktaş’la başladım, Beşiktaş’la bitiriyorum... Getirin Metin-Ali-Feyyaz’ı takımın başına, kapatın futbol şubesini yürüyerek oynanan Süper Lig’imizde şampiyon olun...

30 Temmuz 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sir Alex bu defa kazanır‘’

2009 finalinde Messi’nin golü Evranın can havliyle,kötü kullandığı topun Xavi’de kalmasıyla geldi.
Şu anda dünyada en iyi top yapan takım tartışmasız Barcelona. Bu pas trafiği üstün yetenekli futbolcuların 10-15 metre arasındaki paslarda çok çabuk ve mesafe katederek çıkmalarının mimarı da Johann Cruyff. Anlatmak istediğim sistemin önceden kurulmuş olması.

Bu dev finali belirleyecek unsurların başında topu kaptırdıktan sonra almak için uygulayacakları taktik. İki takım da orta sahada adam adama oynamaz. United topu kaptırdıktan sonra çok güç harcayıp kazanmaya çalışırsa Barcelona’nın işine gelir. İşte burada Sir Alex bu orta saha savaşını sahanın kenarından hani o hep alıştığımız hareketleriyle takımına alan markajı yaptırarak kazanmak isteyecektir. Premier ligi bu sene hep orta sahada oynayarak kazandı. Rooney-Busquets’i çıkarmamak için geri geldiğinde Hernandes onun önünde defansa baskı yapıp oyunu sıkıştırabilir.

Barcelona’nın hücumdaki üstünlüğü ve zenginliği golü bulamadıkları zaman kalelerinde golü bulmalarına sebep olabilir. Nou Camp’ta son dakikada 10 kişilik Arsenal'in karşı karşıya Bendtner’le bulduğu pozisyonu unutmayalım.

NEDEN UNİTED?
70 yaşında hırsından hiçbir şey kaybetmeyen Sir Alex bence şu anda dünyada oyunu en iyi okuyan hocadır. ’Takımım Barcelona’yı kovalamayacak kendi oyunumuzu oynayacağız. Messi, Pique, Iniesta ve diğerleri dünya çapında futbolcular ve Guardiola takımını çok iyi yönetiyor’ derken basın toplantısının son cümlesinde İngiliz gazetecilere göz kırpıp ‘Puyol’un gereksiz faulleri ‘ni unutmayın demesi bu maçı ufak ayrıntıların tayin edeceğinin bir ipucu bence.

27 Mayıs 2011, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş geldin Tayfur‘’

İngiltere’den, Türkiye’deki maçları izlediğimiz zaman, spikerlerin bazen maçlarla ilgili olarak “Muazzam bir futbol” yorumunu yaptıklarını duyuyorum. Ancak daha iyi olmak için önümüzde uzun bir zaman olduğu da çok açık... Bu yüzden Bernd Schuster’in, “Türkiye’de 60’lı yılların futbolu oynanıyor” sözüne katılıyorum.. Ve Schuster’in söyleyip de yapamadıklarını Tayfur Havutçu’nun yapacağına inanıyorum. Havutçu ile tanıştığım zaman John Benjamin Toshack, Beşiktaş’ın hocasıydı ve onun için “Oyunu çok iyi okuyor” yorumunu yapmıştı. Antrenörler arasındaki en önemli fark da ‘oyunu daha iyi okuyabilmek’ değil mi? Tayfur’dan şampiyonluktan öte 5 maç üst üste aynı istikrarı gösterebilen bir takım ortaya çıkarmasını bekliyorum.
Zaten sezonu tam olarak istediği gibi bitiremeyen bir ekibin başına gelen her hoca için bu bulunmaz bir fırsat. Yani Havutçu’nun kafasında takımı yaratabilmek için elinde her imkan ve destek mevcut. Başkan dahil bütün yöneticiler, onun kadar futboldan anlayamaz. Beşiktaş’ın içinden 1 numaralı koltuğa oturması, Siyah-Beyazlı camia için de bulunmaz bir nimet. Havutçu’nun gerçek Beşiktaş’ı herkese göstereceğine inanıyorum. Elinde sınırları zorlayacak ve kupalar kazanabilecek isimler mevcut. ‘Evladımız’ lafını bir kenara koyup, profesyonel şekilde düşünen ve kendi vizyonu olan bir hoca olmasını istiyorum. Elindeki bu şansı iyi kullanırsa, Fatih Terim’in Galatasaray’da yaptığı gibi O da uzun yıllar Beşiktaş’ın başında kalır ve kulübe büyük bir heyecanla beklediği sevinçleri yaşatabilir. Umarım Siyah-Beyazlı taraftarların hayal ettiği gibi kamuoyu gelecek sezon, “Beşiktaş, Türkiye’nin en iyi futbol takımı ve onları seyretmek ayrı bir zevk” denmesini istiyorum. Aynı Gordon Milne zamanında olduğu gibi... Hoş geldin Tayfur Havutçu.

25 Mayıs 2011, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Nereden nereye‘’

Yıl 1982... Beşiktaş deplasmanda Aston Villa ile Avrupa Kupası’nda karşılaşıyor. Maç seyircisiz. Sebebi bir önceki maçta Villa taraftarlarının Hollanda’da yaptığı olaylar ve taşkınlık. O tarihte Türkiye’nin Amatör Lig dahil hiçbir liginde ‘Saha kapama’ cezası verilmemiş. Bizim taraftarlarımız da o dönem, “Çok iyi olmuş. Holiganlara ceza işte böyle olur” yorumları yapıyor.
Sene 2011 ve 1982’den beri İngiltere’nin herhangi bir liginde ‘seyircisiz maç’ oynanmamış. Bize bakıyoruz adedini unuttuğumuz kaç maçın seyircisiz oynandığının yorumunu size bırakıyorum. Neden İngiltere’de oynanmamış? Sebebi çok basit: Heysel faciasından sonra 5 yıl ceza yemişler, UEFA’dan dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, “Hayır beş yıl yetmez, altı olsun ki, aldığımız kararları bir daha geri gelmemek üzere yürürlüğe koyabilelim” demiş.
Biz ne yapıyoruz... ‘Şiddet Yasası’ lafı altında kanun çıkardık. Hayırlara vesile olsun, bu kanunu uygulayacak seyirciyi İsveç, Norveç, Danimarka’dan getirmemiz gerektiğini daha önceden söyledim. Kulüp başkanı, “Ceza alırsak sonu kötü olur” diyor. Versenize 5 sene hak mahrumiyeti. Adam açık seçik kanunu çıkaranları tehdit ediyor. Antrenör çıkıyor, “Karar adaletli değil, keşke oynasaydık” cümlesini kullanıyor. Versenize son ihtar ve bir daha konuşurken daha dikkatli olsun.
Fenerbahçeli ve Trabzonsporlu iki futbolcu, “Kaç para aldınız” imasında ifadeler kullanabiliyor. Ehh nerede Şiddet Yasası? Bir sene boykot verecek güç elinizde ve her maddeye uyuyor. Neden sessiz kalıyorsunuz?
Bursaspor-Beşiktaş maçından önceki olayları, Sun, Mirror, Times, Telegraph gazeteleri biliyordu. Benden bilgi isteyip, teşekkür ettiler. Ama hiçbiri bunu haber yapmadı. Biz olsak ne yapardık. “İngilizler’e bak, yine olay çıkarmış” diyip, manşetleri atardık.
Televizyonlara çıkıp İsveç, Norveç, Danimarka vatandaşı gibi sorunlara çare aramak yerine, kendi ülke insanımıza dönük kararlar almak zorundayız. İngiltere Futbol Federasyonu Başkanı bu görev için 350 bin Pound alıyorsa, kulüp başkanları ya hissedar ya da maaşlı çalışıyorsa, biz bir yerde yanlış yapıyoruz galiba... Federasyon başkanı çıkıp, “En ağır cezayı vereceğiz” lafını belki insanlara yutturur ama benim için bunun anlamı, “Bana dokunmayın da, ne yaparsanız yapın” demektir. Lütfen daha akılcı ve profesyonel olun. Tabii olabilirseniz.

14 Mayıs 2011, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Les Ferdinand ve Darren Barker‘’


Güneşli bir Cumartesi. Erkenden Fulham Broadway istasyonuna geliyorum Chelsea-Spurs maçına. Maçtan çok akşam Avrupa Orte siklet ünvanı için Olympia'da ringe çıkacak 15 senedir yan komşumun oğlu Darren Barker aklımda hep. Heyecanım tavan yapmış vaziyette. Biraz ileride Les Ferdinand'ı görüyorum. İmza dağıtıp resim çektiriyor.

Bir Beşiktaşlı olarak siz olsanız ne yapardınız? Aynısını ben yapıyorum. Ne mi yapıyorum 'SİYAH' diye bağırıyorum 'BEYAZ' diye cevap geliyor insanların bakışları arasında. 'EN BÜYÜK' diyorum 'BEŞİKTAŞ' diyor.

Sarılıyoruz birbirimize.'Nasıl geçti bu sezon diyor' 'Fena mantarladık' diyorum. Aklına ilk gelen isim Gordon oluyor. 'Görüşüyor musun' diyor. Telefonunu veriyorum.

Londrada BJK plakalı Mercedes'i olan bir futbolcu Les. Adam gibi adam da ne yazık ki Tottenham denen bir takımın 'Ambassador'u. Aynı zamanda forvetleri çalıştırıyor. Yanında yine eski Spurs'lü ve orta saha hocası Tim Sherwood var. Stada giriyoruz. Basın tribününde yanyana oturuyoruz. Gomes yine harikalar yaratıp topu altından kaçırıyor. Fevzi'nin kopyası. Çizgiyi geçmeden tutuyor. Yan hakem golü veriyor. Ferdinand çılgına dönüyor. Gel seni maçtan sonra soyunma odasına götüreyim diyor. Büyük bir nezaket örneği reddediyorum. (Allah korusun) Benim rahatsız Arsenalli olduğumu bilmiyor.

'Çok istedim Beşiktaş'ta kalmak fakat Queens Park Rangers beni geri çağırdı. Türkiye'de çok mutlu bir hayatım vardı. Beni bu günlere getiren Beşiktaş'tır'

'Kariyerimdeki en önemli takım Beşiktaş'tır diyor. Ben sormuyorum o anlatıyor. Fenerbahçe'ye attığım gol hala aklımda diyor. Fazla sıkıştırmak istemiyorum maça dalıyoruz. Son dakikada Kalou ofsayttan golü atınca 'Bu kadarı fazla diyor' ve soyunma odasının yolunu tutuyor.

Patentli seyircimin dünyada alkışlanacak son takım olan Tottenham'ı alkışladığını söyleyemedim Les Ferdinand'a.



Maç bitiyor. Olympia'ya gidiyorum. Ben bokstan hiç anlamam. Leyton Orient takımının sahibi Bary Hearn ve oğlu Eddie ile tanışıyorum. Darren'ın yeni menecerlik firmasının sahibi.

Darren'ın trajik bir trafik kazasında 19 yaşında kaybettiği kendisi gibi boksör kardeşi Gary'nin döğmesi var sırtında. 'Onun için Avrupa ve Dünya şampiyonu olmak istiyorum' diyor. Maç başlıyor Darren karşısındaki İtalyan Domenico Spada'yı çok fena dövmeye başlıyor. Bana göre öyle. Dördüncü raundun sonunda önümde oturan Tony Calzaghe'ye soruyorum kim önde diye. 'Darren farklı önde diyor'.

12. ve son round bitiyor. Gözlerimden yaşlar boşalıyor. Üç hakem birden Darren'ı Avrupa şampiyonu ilan ediyorlar. İlk olarak rakibini tebrik ediyor. Ardından babası Terry, oğlum ve ben sarılıyoruz birbirimize. Unutulmaz bir gece. Daily Mail'den İan Ridley ile karşılaşıyorum. Darren'ın kariyerini anlatan bir kitap yazıyor. 'Ne zaman çıkıyor kitap' diyorum. 'Dünya şampiyonluğundan sonra diyor.

Çok uzun bir gecenin ardından sabah kalkıp Arsenal-Man. United maçına gidiyorum. Ramsey golü atıyor, Sir Alex'te çıt yok.

03 Mayıs 2011, Salı 00:00
YAZININ DEVAMI