Arama

Popüler aramalar

‘’Deneyim ve kalite noksanlığı‘’

Maç başlar başlamaz gol yemek için her şeyi denedik! Bilhassa kanatlarda gereksiz fauller yaptık. Topu taça atmak yerine zorlukla oyuna sokup, gol pozisyonu verdik ve adeta uyuyan bir takımı uyandırdık. Sanki santrforumuz Drogba’ymış gibi sağdan-soldan ortalar yapıp, işlerini kolaylaştırdık. Rangers takımı kendi liginde 6’da 6 yapmış, Bursaspor da 5’te 5... Yani ikisi de liglerinin lideri. Şampiyonlar Ligi’nde puan ‘Aslanın ağzında değil midesinde’. Ya son derece kaliteli futbolcularınız olacak ya da takım oyununu çok iyi oynayacaksınız. Rangers son derece sıradan bir takım. Şampiyonlar Ligi’ni Arsenal, Chelsea bile kazanamıyor. Futbolcuları gereğinden fazla stres altına sokarak onlardan finale çıkmalarını bekliyoruz. Önce tecrübe kazanmalıyız, ondan sonra Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final ve finali düşünmeliyiz.
İkinci devre tamamen arkaya yaslanan Rangers’ın üzerine biraz gittik ve pozisyonlar bulduk. İşte bu gibi durumlarda takımı sırtlayacak ve Sercan’a yardımcı olacak bir futbolcu göremedim. İnsua, takımı birazcık hareketlendirdi ama, bu da puan almamıza yetmedi.

Bursaspor’a hiç kimsenin kızmaya hakkı yok. Bu maçtan artık bir ders çıkarmamız gerekiyor. İşi sadece tecrübesizliğe bağlamamalıyız. Hem kalite hem de takım oyunu olarak Şampiyonlar Ligi’nde birçok takımdan gerideyiz. Kötü oynamamıza rağmen Rangers üzerimize gelemedi. Bursaspor’a karşı resmen beraberliğe yattı. Bu da iki takımın kalitesini gösteriyor.

30 Eylül 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vur ve kovala futbolu!‘’

Geçtiğimiz pazar günü Glasgow Rangers’ın, deplasmanda Aberdeen’i 3-2 yendiği maçı seyrettim. ‘Kick and rush’ (Vur ve kovala) futbolu oynuyorlar. Sağdan ve soldan topu alan hemen onsekize şişiriyor. Bursasporlu futbolculara bu maçın kasedini muhakkak seyrettirmek lazım. Korkacak bir şey yok. Geçen sezon sahasında oynadığı üç karşılaşmayı da kaybettiler. Demek ki İbrox Stadı’na gelen takımlar kendi oyunlarını oynayıp karşılaşmayı kontrol altına aldıkları zaman seyirci faktörü ortadan kalkıyor.

Oyunun temposunu en iyi ayarlayan hocalardan biridir Ertuğrul Sağlam... Futbolculuğunda tribünden bile duyulan ‘Yavaş’, ‘Kontrol’ ve ‘Pas’ dediğini aynen kendisi gibi saha içinde uygulayacak futbolcuları var. İlla gruptaki ilk galibiyetimizi alalım düşüncesi yerine öncelikle hakemle oynamadan yardımlaşmayı üst seviyeye çıkararak oynarsak seyircinin hakeme baskısını ortadan kaldırmış oluruz. Soğukkanlı olup rakibi tartarak topun bizde kalmasını sağlarsak Aberdeen maçında seyrettiğim Jelaviç’in etkisini azaltabiliriz. Kenny Miller’in ligde attığı 10 gol kimseyi telaşlandırmasın.

İskoç Ligi gerçekten çok kötü futbol oynanan bir lig.... Başına Premier veya Süper koymakla futbol gelişmiyor. Temsilcimizi fazla tanımadıkları için onlar da temkinli oynayacaklar. Bursaspor için ilk hedef bu maçlardan edineceği tecrübe olmalı. İbrox’tan alacakları puan veya puanlar Yeşil-Beyazlı futbolcuların Manchester United maçına bakış açılarını değiştirecektir. Bu maçı ölüm kalım maçı gibi düşünmemek lazım. ‘Şampiyonlar ligi gerçekten başkaymış’ diyerek, ‘Seneye tekrar bu ligde nasıl oynarız’ düşüncesiyle kendilerini motive etmeleri başarının yarısı olur. Bursaspor’a yürekten başarılar diliyorum.

28 Eylül 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Herşey bitmedi‘’

Maça iki taraf da dengeli başladı. Sanki iki boksörün birbirini tartması gibiydi. Trabzonspor sahaya Liverpool’dan korkarak değil, sanki bir lig maçını kazanmak için iki santrforla çıktı. Müdafaada iyiydi, orta sahada top bizde kaldığı zaman son derece düzgün bir görünüm sergiledi.

Sağ kanatta Burak etkisiz olunca giden toplar kalemize döndü. Liverpool’da Joe Cole ve Poulsen istenileni veremedi. İlk yarının sonunda Joe Cole güzel bir pasla Babel’e bıraktı ve bu oyuncu durumu 1-0 yaptı. Bir takım için gol yenilecek en kötü zamandı.

İkinci yarıda hücumu düşünen bir Trabzon vardı. Fakat yine hücumdan geri dönerken Liverpool’a boşluklar bıraktık. 52. dakikada Lucas’ın düşürülmesiyle Liverpool penaltı kazandı. Çok istekli olan ve ilk golünü atmak isteyen Joe Cole penaltıyı kullandı ancak sahanın en iyilerinden olan Onur gole izin vermedi. Umutla iki pozisyona girdik. Bunlardan 1 gol çcıkarabilsek Trabzon’a daha ümitli dönerdik.

Oyun disiplini olarak Trabzonspor, Liverpool’a ezilmedi. Onlar ne oynadıysa aynı karşılığı verdi. Tek eksiğimiz, çabuk hücuma çıkamadık ve çıkınca geriye dönemedik.

Şenol Güneş takımını Liverpool’a aynı karşılığı veren bir takım sahaya çıkarmış. Fakat bir iki futbolcu vasatın üzerine çıkamayınca turu istediğimiz gibi Trabmzon’a taşıyamadık. Ancak herşey bitmiş değil.

20 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gerrard ve yan toplar‘’

Trabzonspor öncesi Kırmızılar’ın son maçını Anfield Road’da canlı izleme fırsatı buldum. Oyundan atılan Joe Cole, “Hakemin kararı doğruydu hırsıma yenik düştüm” derken basın toplantısında hem fikir olan 2 takımın hocası da ilk lig maçındaki beklentilerin fazla olmasının bu hareketin çıkış sebebi olduğunu söylediler. Liverpool ilk maç olmasına rağmen geçen seneden daha derli toplu ve takım oyununu çok hızlı oynayan bir görüntü çizdi. Takımın belkemiği Gerrard ve Carragher’ı koca bir sezon demoralize eden elindeki kağıda devamlı notlar yazan Benitez’in gitmesi takım ruhunu geri getirmiş. Jovanoviç ve Ngog’un oyundan çıkarken büyük alkış alması bunun en büyük belirtisi. Hodgson aynen Avrupa Ligi finali oynattığı Fulham’da Zamora’yı tek santrfor oynattığı gibi bu sezon da Ngog ve Torres arasında tercih yapıp aynı sistemle tek forvet olarak sahaya 4-4-1-1 düzeninde çıkacak. Trabzon maçı öncesin de Ngog formda ama Torres’in maç eksiğinin gidermesi için bu maçta ona da şans verebilir.

Gelelim Trabzonspor’a. Şenol Güneş’i uzun senelerdir tanırım. Beyefendilik ansiklopedisine kapak olacak bir insandır. Hep istikrardan yanadır. Oyunu çok iyi okur. Şu anda elindeki kadroya, “Liverpool’dan korkmayın. Kendi oyununuzu sahaya yansıtın” mesajını verdiğini tahmin edebiliyorum. Kendi seyircisi önünde oyunu kanatlara yayarak bilhassa Gerrard’ın kendisini Trabzon defansının arasında ters koşular yaparak boş alan yaratacağını düşünerek önlem almamız lazım. İngiliz yıldıza adam markajı yapmak da pek akıl işi değil. Kornerleri çok sert bir şekilde penaltı noktasına kullanıyorlar. Geriden gelenlere bilhassa Carragher’e kafa vurdurmamamız lazım. Türk futbolundaki yan top zaafını en iyi değerlendirenler en başta İngilizler ve bunu en iyi yapan ekiplerden biri de Liverpool. İşimiz elbette kolay değil ama Karadeniz Fırtınası bu takımı daha, hem de çok çok iyi olduğu dönemde yenmeyi başardı. Türkiye’de üç büyüklerin tahtını sallayan Bordo-Mavililer’e tüm kalbimle başarılar diliyorum.. Ve son olarak neden olmasın; Anfield Road’dan bir beraberlik ya da galibiyetle Trabzon’a dönmek!

19 Ağustos 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ngog ve Kuyt'a dikkat lütfen!‘’

Ngog ve Kuyt’a dikkat lütfen!

1976’daki Liverpool-Trabzonspor maçını Anfield Road’da canlı izlemiştim. 2010’a gelene kadar iki ülke arasında çok şey değişti. Biz tamamen yerlilerle oynayan mutevazi futbolumuzu değiştirdik, yabancı eskilerinden medet umduk. İngilizler ise bir türlü yetiştiremedikleri futbolcuları yabancıların en iyilerini katarak Premier Ligi kurdular. Hangisinin doğru olduğunun cevabını size bırakıyorum.

Maçın değerlendirmesine gelirsek, Kuyt ve Ngog Trabzon’a iki maçta da çok zor anlar yaşatırlar. İlk yarının son dakikasında Joe Cole’un atılması ülkemizdeki futbol ukalalarının ekmeğine yağ sürsede, kitap ne yazıyorsa hakem Martin Atkinson en doğrusunu yaparak onu oyundan attı. Bizler bu tip işlerle uğraşırken 10 kişi kalan Liverpool, Ngog’un akıl dolu vuruşuyla 1-0 öne geçti. Teknik direktör Rafa Benitez’in ayrılması Liverpool’un üzerindeki baskıyı kaldırmış. Roy Hodgson şansını zorlayan bir hoca özelliği taşıyor. Çünkü Fulham’a o kadroyla Avrupa Ligi finali oynatmak kolay iş değil!

Şimdi Trabzon tarafından bu maça bakalım. Benitez yönetimindeki Liverpool rakip korner atışlarında alan savunması uyguluyordu. Çok gol yediler. Şimdi adam adama oynuyorlar. Duran toplardan şansımız olacağını zannetmiyorum. Şenol Güneş oyunu çok iyi okuyan bir hocadır. Talebeleri onu dinleyip biraz da fazlasını yaparsa Trabzon turu ikinci maça taşıyacak skoru yakalayabilir. Glenn Johnson’un sağ taraftan bindirmeleri, Gerrard’ın topu her alışında oyunun yönünü değiştirmesine önlem alınmalı. Fernando Torres’in yedek başladığı unutulmamalı. Trabzon’u yeni sezonda bir kere televizyondan izledim. Türkiye Ligi’ndeki kötülerin en iyisi. Biraz zamana ihtiyaçları var. Oyun disiplini dışına çıkmadan rakibi fazla büyütmeden en az iki seneye ihtiyacı olan Trabzon, 10 kişi kalıp tesadüfi bir golle Arsenal’le berabere kalan Liverpool karşısında elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda. Buralarda futbol ülkemizdeki gibi yürüyerek oynanmıyor.

16 Ağustos 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Arda ve Lampard‘’

Arda’nın son senelerde Türk futbolunda az yetişen önemli yeteneklerden olduğunu söylemeye fazla gerek yok. Avrupa’nın önemli kulüpleri tarafından izlendiği doğrudur. Premier Lig scooutları da Arda’yı defalarca izlediler. Sonuçta ciddi bir teklifle Galatasaray’ın karşısına çıkan olmadı. Basınımız sağolsun, genç oyuncuyu hergün farklı bir takıma gönderdi. Üstelik bu kulüplerin en iyi oyuncularını takas edip, üzerine para alarak bu transferin gerçekleşeceğini yazıp durdular! Geçtiğimiz haftalarda, Arda’nın yediği yemekten sevdiği müziğe kadar her şeyini bilen Arsene Wenger’in bir basın toplantısında kullandığı o cümleye takıldım; ‘Arda beklenen aşamayı yapamadı’. Kabiliyetini ve yeteneğini inkar eden yok. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili bir örnek vermek istiyorum.

Frank Lampard’ı futbolseverler çok iyi tanır. Premier Lig’de Chelsea’de oynayıp son altı sezonda 20 gol ortalamasıyla oynadığını ve İngiliz Milli Takımı’nın değişilmez orta saha oyuncusu olduğunu unutmamak lazım. Ülkemizde santrforların bir sezonda kaç gol attıkları malum. Sezonun son haftasındaki Wigan maçından sonra, babasının yanında bana anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz uzun ancak tüm sezlerini aktarmak istiyorum; ‘Ben dünyanın en yetenekli futbolcusu değilim. Her maçımın kasedini defalarca seyrediyorum. Ayrıca diğer ülkelerdeki çok yetenekli futbolcuların her geçen gün daha da süratlenen futbola nasıl ayak uydurduklarını takip ediyorum. Antrenörünüz size nasıl oynamanız gerektiğini söyler fakat hangi köşeye vurmanız gerektiğine siz karar verirsiniz. Bu da antremanlardan sonra eksiklerinizi gidermek için defalarca aynı vuruşu yaparak olur. Kimse kimseye her sezon 20 gol hediye etmez. Tecrübeyle antreman sonrası çalışma birleştiğinde, kendinizi üst seviyede tutabilirsiniz. Mesela bir örnek; kafa vuruşlarında son derece etkisizdim. Saatlerce çalıştım. Kafa gollerimi arttırdım ve bu goller arttıkça sevincim de arttı. Rakibin ölü noktalarına nasıl giderim diye kasetler izliyorum. Bunu size hocanız söylemez. Söylese bile o pozisyonda vücudunuzun neresini kullanacağınıza kararı siz verirsiniz. Sol ayağımı bu yüzden çok çalışmayla geliştirdim. Şu andaki hedefim sol ayağımla frikikten gol atmak. Bizde sezon ortası ara olmadığı için sezon başı yüklemelerini verilenden fazla yapmak zorundasınız. Hem sakatlıkları önler, hem de sezonu kuvvetli olarak tamamlarsınız.’

Frank Lampard’ın ekstra çalışmasının semeresini gördüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. Acaba bizde bu tür çalışma yapan futbolcu var mı diye merak ediyorum. Belki biraz ağır olacak ama yetenek Etiler’le İstinye arasında kazanılmıyor. Arda kardeşime bir tek tavsiyem var, ‘Abi sen nasıl 9 sene Premier Lig’de oynadın?’ sorusunu Tugay’a sorması. Gerisini Tugay halleder.

21 Haziran 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Baba Recep çok yaşa‘’

Babamın hayattaki en büyük hatasının Beşiktaş ailesinden çok sevmesi olduğunu Antalya’ya gidip etrafındaki insanları görünce anladım. Babama geçmiş olsun dileklerini sunup ziyaretine gelen Başta eski Kocaelispor antrenörü Şener Dal olmak üzere Antalyalı eski antrenörler ve cemiyetleri, canım kardeşim Şifo Mehmet ve Antalya Valisi’ne teşekkür etmek istiyorum. 'Hayatta olmamın tek sebebi' ve büyük bir aşkla gönülden bağlandığı Beşiktaş kulübünden bir telefon gelmemesini 81 yaşında içine sindiremediğini ve konuyu açtığım zaman ağladığını gözlerimle gördüm.Galatasaray kulübü adına Tugay Kerimoğlu’nun gönderdiği çiçeğin onu nasıl sevindirdiğini gördüm benim gözlerim doldu. İdareci olmak hırsıyla babamı kullanan onun çevresinden ve isminden faydalanan hiçbir insan geçmiş olsun demedi. İlk arayan Süleyman Seba ve aynı masada olan Necil Ülgen, Mesut Arda ve Mustafa kefeli oldu. Ardından oğlu gibi sevdiği Zekeriya Alp aradı.Murat Aksu zaten hep arıyor.(Oyumu Yıldırıma verdiğimi söylediğimde canın sağolsun abi dedi)Sağlık olsun deyip bu konuyu fazla uzatmadan kendilerini Beşiktaşlı zanneden insanlara teessüf ederek noktalıyorum.

Mustafa Denizli'yle devam
Eleştirdiğim için bana çok kızgın olan Serdar Adalı kardeşime bir nasihatte bulunmak istiyorum. Eğer benle konuşmak istiyorsan açar telefonu medeni bir insan gibi konuşursun ben sana yaptığınız herşeyin yanlış olduğunu dilim döndüğünce izah ederim. Ama bana kulüpten aracı kullanarak 'Onu İstanbul’a getir' diye emir verdiğin zaman işler değişir. Senin Beşiktaşlılığın kadar benim unutmuşluğum var.Hangi bilginle Mustafa’nın karşısına geçip 'Bu takım ne oynuyor amacın ne neden hep diğer takımların tökezlenmesini bekliyoruz. Bizim de arka arkaya aynı futbolu sistemli olarak oynayacak bir takımız neden olmuyor sorularını soramazsın güzel kardeşim. Sen devamlı basınla konuş (Beşiktaş muhabirleri senden çok memnun) onlara malzeme ver.Devamlı cebinden para ver ki benim torunum bile borçlu doğsun. Başkanın bile paramı almadan gitmiyorum demedi mi?

Serdar Özkan
Amatör idareci sana yüzde yüz zam yapıyor kabul etmiyorsun. Benim sana bir teklifim var. Yazın Bodrum’da magazin futbolculuğu yapacağına gel Londra’ya ben sana bir alt yapıda bugüne kadar öğrenmediğin 'Nasıl topa vurulur' 'Koordinasyon nedir' 'Pas alışverişi ve boşa kaçma nasıl olur' konularında uzmanlardan ders aldırayım. Türkiye’ye döndüğün zaman İlk antrenmana çıktığında sendeki değişimi gören hocan bak bakalım seni oynatıyor mu oynatmıyor mu? Serdar kardeşim Ak Merkez’de fiyakalı plaka numarasıyla futbolcu yetişseydi, Dünya Kupası’nı alırdık Dünya.

05 Mayıs 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaşlı duruşu!‘’

İngiltere Premier Ligi’ndeki Arsenal-Manchester City maçından çıkıp, evime gittim. Televizyonda bir daha aynı maçı seyretmek yerine Beşiktaş-Sivas karşılaşmasının tekrarına döndüm. Tüylerimi diken diken eden iki spikere rağmen bu lig mücadelesinin tamamını seyrettim. Sadece televizyonun sesini açtığım için, bana indirim yapılması lazım! Tabii ki asıl konumuz bu değil... Benim derdim Beşiktaş tribünlerinin, Sivas mücadelesi boyunca Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’a ettiği küfürler. Küfür kendisine de değil annesine. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamak amacıyla bu maça davet edilen miniklerin önünde ediliyor, bu toplu ve dakikalarca devam eden kötü sözler. O sırada protokol tribününü gösteriyor kamera. Sıra sıra dizilmiş idare heyeti, kılları kıpırdamadan oturuyor. Aralarında Beşiktaşlı’lık duruşunun ne olduğunu en iyi bilen Metin Keçeli bile esniyor. Açıkçası İnönü Stadı’nda yaşananlar karşısında, umurunda bile değil izlenimi veriyor Keçeli çevresindekilere.

90’lı yılların başlarında Başkan Süleyman Seba, teknik direktör ise Gordon Milne. Fenerbahçe misafir takım. Başkanı Metin Aşık. Her iki kulüp başkanı da bu derbi heyecanını birlikte oturarak takip ediyorlar. Ben de kardeşim Eren Adanır ve hocamız Gordon Milne’nin çocuklarıyla hemen yanlarında oturuyorum. Şampiyonluk açısından kritik bir randevu... İlk devre 3-1 Beşiktaş galip. İkinci yarıda Schumacher’in yerine kaleye Nurettin geçiyor. Beşiktaş seyircisi hep bir ağızdan başlıyor bağırmaya, ‘Kaleye kaleye Metin Aşık kaleye’ şeklinde. Tabii Siyah-Beyazlılar’ın Başkanı Süleyman Seba boş durur mu? Derhal Süleyman Ağabey ayağa kalkıyor, tek bir hareketiyle bütün tribünleri susturuyor. Ettikleri küfür de değil. Beşiktaş-Sivas maçında yaşananlara nazaran bu sadece esprili bir slogan. Belki Metin Aşık’ın bile hoşuna gitmiştir. Ama ortada açık seçik hem de evine gelen bir misafire yapılan saygısızlık var.

Sırf o koltuğa oturmak için Beşiktaşlı’lık duruşunu ayaklar altına alan ve Süleyman Seba’ya küfür ettiren insanlarla bugünlere geldik. Sayın Aziz Yıldırım, kardeşleri Ali ve Acar’dan bir Beşiktaşlı olarak, bu çirkin olaydan dolayı özür diliyorum. Lütfen kabul edin...

28 Nisan 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI