‘’Chelsea ucuz atlattı‘’
25 metreden Sandro öyle bir vurdu, ampul gibi tavana astı. Devrenin son dakikası Lampard yerden vurdu, Gomez, Premier Lig'deki kariyerini bitirecek şekilde topu yumurtlayınca çizgiyi geçip geçmediğine yardımcı Mike Kairns raconu kesti. 30 metre önümde olan bu olayı 20 kere televizyondan izledim. Les Ferdinand şu anda Tottenham kulübünün elçisi. Basın tribününde kıyameti kopardı. Bizde olsa insanları futboldan nefret ettiren ve bazıları kekeme ve konuşma özürlü olan yorumcular bu golü üç hafta konuşurlardı. Top çizgiyi geçmeden Gomez topa hakim oldu. Mirror, Sun, Telegraph ve diğen İngiliz gazeteleri ve yabancı basın olayı 'Komik' olarak yorumladı. Daha bitmedi iş, kovulmak için elinden gelen herşeyi yapan Ancelotti, Drogba ve Torres'i yanyana oynatınca ortaya garip bir takım çıktı. Son dakikada karambolde Kalou ofsayttan golü atınca Chelsea 2-1 kazandı maçı. Sir Alex Ferguson da maçtaydı. Beş dakika kala stadı terkedince Ancelotti basın toplantısında 'Hemen onu yakalayıp maçı kazandığımızı söyleyin' diyerek bütün dileklerinin biraz sonra oynanacak Arsenal-Manchester United maçına çevrildiğini belirtti. Ben 35 senedir Arsenal'i seyrediyorum. Dünyada oyunu kitleyen en önemli takım United bugün Arsenal'den beraberliği koparıp başarılı geçirmediği bir sezonu şampiyonlukla kapatır. Maçtan sonra buluşmak üzere hoşçakalın.
‘’Ya Arsenalli olsaydınız‘’
Trabzonspor, Eskişehirspor'la berabere kalmış, iki puan kaybetti diyorlar. Bir puanı zor kurtardı diyen yok. Manşetler ağlama duvarı. Sanki sözleşme yapılmış bütün gazetelerden gözyaşı akıyor.
Selçuk, Premier Lig futbolcusu, imkanım olsa İngilizlere seyrettiririm. İstanbul'a gidip on metrekarede ‘İyi pas ver’, ‘Gol pası olsun’, ‘Arada bir gol de at’, ‘Bazen kafayla da at’ diyeceklerini önceden tahmin edebiliyorum. Yazık olacak bu yeteneğe.
Sezon başında Liverpool maçında seyrettim Trabzon'u. 'Kötünün iyisi' dedim. Çok kızdılar. Daha kötüsü Fenerbahçe arka arkaya kazandı, lider oldu.
Ya Arsenal taraftarı olsaydınız. 4 kupada varsınız, ara transferde yoksunuz. Hiç olmazsa Carling Cup diyorsunuz. Wembley'e gidiyorum. Kapıda Daily Mirror’dan Arsenal muhabiri John Cross’la karşılaşıyorum. 'Takımın hazırlanışını hiç beğenmedim, takım elbise giymemişler nasıl olsa kupayı alırız havasındalar’ diyor. Ben de takım gibi düşünüyorum. Sahaya bir bakıyorum eşofmanlı takım ağızda sakızlar, ’Verin şu kupayı da gidelim’ havası var. Yine aklımın ucundan geçmiyor bu takımın Birmingham’a yenileceği. Ne de olsa Barcelona’yı yenmiş takım bu. Son dakika golü ve dandik de olsa bir kupa gidiyor.
Önümüze bakmaya bile yüzümüz yokken. Publarda üç kupa filan konuşuluyor. Aralarında en çok gaz verip yalakalık yapan da benim. Birmingham maçından sonra Londra'daki bütün publar restoranlar kutlamalar için kapatılmış. ’Sevinin ama lütfen rakibimizi incitecek hareketlerden kaçının’ diyor seyircilere verilen davetiyelerde. Bizi düşünen yok.
256 gol pozisyonunda top ağlarla buluşmayınca Emirates’te Sunderland maçı golsüz bitiyor. Maçtan sonra ağır abiler pub’ta toplanıyoruz. 8. pint’tan sonra ‘İş Kazası’ hükmü çıkıyor.
Barcelona adama bir kere şans verir. 3-1'le gazımızı alıyorlar. Elde kaldı mı Federasyon kupası ve lig.
Old Trafford’da Federasyon Kupası da gidiyor 2-0'la. Yani tersten hat-trick yapmış oluyoruz. Elimizde lig var. 16 yaş veya Reserve takımı oynasa ilk dört garanti nasılsa.
19 Mart Cumartesi. Minibüsle gelip beni evden alıyorlar. ’Üzülme West Brom'u parça parça edicez’ diyerek beni limonata komasına sokarak Birmingham’a götürüyorlar. Bilet filan diyorum. Halledildi diyorlar. 2-0 ve rezil bir oyundan sonra 2-2'yi zor kurtarıyoruz.
Emirates’te ligin en kötü takımı Blackburn’le berabere kalıyoruz. Liverpool maçında ben Wembley'de Bolton-Stoke maçını seyrediyorum. Oğlum Emirates’ten telefon ediyor. ’Van Persie ve goool’ Basın tribününde havaya sıçrıyorum. Beş dakika sonra arkamdan dürtüyorlar maç 1-1 bitti diye.
Hiç olmazsa Spurs’ü yeneriz diyorum. ’Sen bu maça gelme’ diyorlar ben de Chelsea maçına gidiyorum. Oğlum yine telefonda 3-1 diyor. 3-3 bitiyor maç.
Chelsea ikinciliğe kuruluyor. Hocaların hocası Wenger bütün Arsenalliler'in yüreğine su serperek acımadan şu açıklamayı yapıyor. 'Transfer yok bu takım tecrübe kazandı' Hani on dakika Türkiye'ye gelse ‘Önümüzdeki sezona bakıyoruz’ diyecek.
Stoke City’ye yarı final maçında korner atamayan Bolton’la oynuyoruz. Sabah 7, kapı çalıyor. 'Bolton'a gidiyoruz’ diyorlar. Giyinirken oğlum ve eşimin itirazlarını duyup ‘İkiliyorlar'. Izdırabı televizyondan izliyorum.
‘Bütün suç bende’ diyor Wenger. Yok hocam suçlu Highbury’deki pub’ın sahibi Steve ve berber Niko. 1 Mayıs’ta Sir Alex geliyor Emirates’e. Centilmence ellerini sıkar üç puanı ceplerine koyarız giderler. Şimdi anlatabildim mi Arsenalli olmanın ne kadar zor olduğunu.
‘’Hiç başkanı gördünüz mü?‘’
Arsenal’in Başkanı Peter Hill-Wood’un, bizim kulüp başkanlarından farkı, bu görevde olması için yıllık maaşı olması. Yani bu işi Arsenal’i çok sevdiği için yapmıyor. Arsenal taraftarı sokakta görse, onu tanımaz. Sık sık maça da gelmez, deplasmana hiç gitmez. Barcelona’ya zorla götürdüler. Sadece kulübü temsil etmek için kupa finallerinde yerini alır. Maç sonucu üzerine ne bir hakem ne bir takım ne de federasyon hakkında konuştuğu, bugüne kadar görülmemiştir. Onu sadece Arsenal’in yapılanması ilgilendirir.. Ve en sonunda bu örnek başkan Arsene Wenger’in, UEFA yetkilileri ve hakem hakkındaki konuşmalarını eleştirdi. Wenger, Barcelona maçından sonra neler demişti hatırlayalım: “Bu hakem yetersiz, onu oraya tayin eden ve benim hakkımda soruşturma açıp ceza vermek isteyen UEFA yetkilileri ise kendini beğenmiş Diktatörler!”
Bakalım sessizliğini bozan ve Arsenal’in geleneğinde olmayan bu açıklamaya neler demiş Başkan Wood: “Yenilgiden sonra hakeme yüklenmek doğru bir hareket değil. Duygularınız mantığınızın önüne geçebilir. Bunu anlayışla karşılarım, fakat bu tip düşünceleriniz varsa bunu birçok insanın bulunduğu soyunma odası tünelinde değil, kimsenin olmadığı bir yerde tartışmalısınız. Bu tip suçlamalar kimseye bir şey kazandırmaz. UEFA yetkilileri anlaşılması çok zor insanlar, bugüne kadar sizi dinlemeyenler, bundan sonra da dinlemez. Belki bir gün akıllanırlar. Ama hiç ümidim yok. Hakemleri eleştirmeniz, size bir şey kazandırmaz. Hakemler yerine, neden sakat olan Fabregas’ın oynadığını tartışmalıyız. Menacerlerin görüşleri daha değişik. Arsene çok üzgün biliyorum. Fakat onun tecrübesindeki bir kişi, daha soğukkanlı davranmalıydı. Barcelona maçında yüzde 100 sağlam olmayan Fabregas için ne geçtiğimiz sezon ne de bugün kimse beni transfer için aramadı. Zaten cevabım ‘hayır’ olurdu.”
UEFA’nın kısa süre içinde Fransız hocanın cezasını açıklaması bekleniyor. Tecrübeli çalıştırıcının ise 3 maç ceza almasına kesin gözüyle bakılıyor.
‘’En büyük armağan!‘’
Öyle bir maç ki, taraftara verilecek en büyük armağan gibiydi. Bir tarafta M.United takımı, öbür tarafta matematiksel olarak hala şampiyonluk şansı olan Chelsea. Ama ne Chelsea'den şampiyon olur, ne de Arsenal'den. Bu maçı beraberlikle bitirmek için 20 metre önümdeki Ferguson elinden gelen her şeyi yaptı.
Burada insanlar penaltı üzerine fazla konuşmuyorlar. Bana göre de böyle bir penaltı olmaz. Ancelotti'nin takım tercihinde Drogba'yı kenarda bırakması dün akşam Torres'i ateşler diye düşündük hep beraber. Ama yine Torres iyi oyununu sergileyemedi. Kötü futbolcu mu, hayır. Ama biraz daha zaman geçirmesi lazım Chelsea'de. Chelsea 1,5 senelik mukavelesi olan Drogba'nın sözleşmesini yenilemeyerek yol ayrımına geldiğini gösterdi.
Sahaya bakıyorum öyle bir M.United takımı var ki, sıfır hatayla oynuyor. O kadar organize olmuş bir takım ki, Chelsea'ye karşı golünü atıyor ve devreyi önde kapatıyor. Rooney hakkında ne kadar konuşursanız konuşun. Gelmiş geçmiş en önemli santrforlardan birisi. Her türlü kumarı oynayan Ancelotti önemli hamleler yaparak maçı lehine çevirmesini bildi. Bunda hakemin de rolü önemliydi. Chelsea dün akşam adeta Arsenal için oynadı. Bu maçın tehir olduğu 19 Aralık 2010'da aralarında 3 puan fark vardı iki takımın. Bu maç o tarihte oynanmış olsaydı Chelsea'nin şampiyonluk iddiası devam edebilirdi. Şu anda United'ın tek rakibi olarak Arsenal gözüküyor. Şampiyonluğu etkileyecek karşılaşma nisan ayında Emirates'te oynanacak Arsenal-M.United maçı olacak.
‘’Kazım'a ne lazım‘’
Önce şevkatle yaklaşmak lazım.... Ardından, ‘Her düşündüğünü basınla paylaşmaması gerektiğinin’ hatırlatılması ve gerekirse konuşma yasağı getirilmesi lazım. Galatasaray seyircisine yaranmak için hayatında içki içmemiş insana sarhoştu diyenleri vicdanlarıyla baş başa bırakmak lazım. Koştuğu zaman top arkasında kalan futbolcularla karıştırmamak lazım. Arsenal altyapısında futbolun alfabesini öğrendiğinin unutulmaması lazım. Kulaklıkla müzik dinlerken melül bakışıyla benim bile sinirimi bozan bu futbolcuya Fatih Terim ve Hiddink’in forma verdiğinin unutulmaması lazım.. Ve en önemlisi Colin Kazım Richards isimli futbolcunun Fenerbahçe'ye gol attığı zaman ilk koşacağı insanın seyirci değil de Hagi olacağının unutulmaması lazım.
Gerçekten çok değişmiş
Bu 'lazım’lar listesi uzar gider... Ben isterdim ki Kazım transferinde bir Allah kulu çıkıp da ‘Kötü futbolcu demedik sadece yanlış takımdaydı’ veya ‘Sisteme uymadı’ desin. Galatasaray'ın Ali Sami Yen’deki son maçını izleme fırsatı bulamadım. Hasta Fenerli bir arkadaşım aradı maçı seyretmiş. "Edip Fener'de üç sezonda vurmadığı kafa toplarına 45 dakikada vurdu. Hep oyunun içindeydi. Çok değişmiş" dedi.
Yolun açık olsun
Hayır bence değişmedi. Uzun, kısa yerden havadan oynayan bir takıma geldi. Gökhan Gönül'ün önünde oynamak o kadar kolay bir iş değildi Fener'de. Ağzıyla kuş tuttu Alex’e yaranamadı. Türkiye'deki futbolcuların nasıl yaşadığını gördü. Sezon bitiminde insanın ‘Ne maçtı ama’ diyeceği bir maçın olmadığı ligde kendisine de ekmek olduğunu İngiltere'ye dönerse biteceğini düşündü. Aramızda 100 sene fark olan Premier Lig'deki birçok futbolcudan daha fazla para kazanabileceğini düşündü. İki golle süngüleri düşürdü. Yolun açık olsun Rodney’nin oğlu Kazım Kazım...
‘’Artık Süper Lig'e dönelim!‘’
Öncelikle Wayne Rooney olayı, bu maçın önüne geçti. Bursaspor’un yerine Real Madrid olsaydı, yine aynı şey olacaktı. Rooney’nin, United’dan ayrılma kararı, teknik direktör Alex Ferguson dahil bütün taraftarları üzmüş durumda. Gelelim maça... Glasgow Rangers maçında da yaptığı hataları, bu sınavında da devam ettiren Bursaspor, 7. dakikada Nani’nin golüyle yenik duruma düştü. Buraya kadar tamam da; United’ın ‘yedek’ denilen kadrosu, tek farkla 4 kişiyi oyundan düşürürken, aynı pozisyona biz girdiğimiz de, hem topu kaybediyoruz hem de bizden 4 oyuncuyu! Bundan sonra Bursa’nın hedefi, tekrar Süper Lig’de şampiyon olup, bu seneki Devler Ligi macerasından bir ders çıkararak, yeniden bu arenada yer alabilmek olmalı. Yeşil-Beyazlılar’da benim gözüme çarpan bir futbolcu var; Ozan İpek. Yakaladığımız en önemli pozisyonda, rakibiyle mücadele etmek yerine oyunu bıraktı. Ben de üzülerek, onun yürüyerek kendi sahasına dönmesini izledim. Belki Türkiye’deki lig bunu kaldırır ama, Şampiyonlar Ligi’nde bu tip futbolcular sırıtıyor. Rakip fizik olarak bizden üstün, ikinci takım olarak çıkan United kadrosundaki kaleci değil yedek oyunculardan hepsi, bizde oynar. Bana tek bir futbolcu söyleyin Bursa’dan, United’da oynayabilecek. Takım oyununu ne yazık ki sergileyemiyoruz, bireysel yıldızımız yok. Yabancılarımızın hepsi bu maçlar için yeterli değil.
Elbette böyle bir kadro ile kimseye, bu arenada gruptan çıkma şansını vermezler. Eğer Bursalı futbolcular bunu büyük bir tecrübe olarak algılar, Türkiye Ligi ile bu turnuvadaki farkı deneyim olarak kendi hanelerine yazarlarsa, kazançlı çıkarlar. Her zaman söylediğim gibi, kimsenin Bursa’ya fazla yüklenme hakkı yok. İlk seneleridir, bu bir tecrübedir. Başından beri söylediğim gibi, temsilcimizin ilk puan ya da puanlarını alabileceği karşılaşma, Glasgow Rangers’la sahasında oynayacağı maçtır. Bunu da seyircisine borçlu olacaktır.
‘’Korkmasınlar yeter...‘’
Bursasporlu futbolculara tek bir tavsiyem var; rakipten korkmadan ellerininden gelenin en iyisini sahaya yansıtmaları. Glasgow Rangers maçında rakibin halini gördünüz. Golü atıp takım olarak geriye yaslandılar. Eğer Bursaspor o maçta organize ve kontrollü olarak hücuma çıkıp gol veya goller atamadıysa bunun suçlusu, adını ‘süper’ koydukları iki ileri bir geri oynanan Türkiye Ligi’dir. Aslında bu bir bahane olmamalı. Yine aynı ligden iki takımımız Old Trafford’ta Manchester’la oynadıkları maçlarda rakip kaleye birer kere gidip, 1-0’lık skorlarla galibiyet aldılar. Üçüncü takımımız ise United’ı sahadan sildi fakat 3-3 berabere kaldı. Ben bu üç maçı da canlı seyrettim.
Kırmızı Şeytanlar, geçen hafta sahasında West Brom’la 2-2 berabere kaldı. Bundan tam on sene önce iki farklı galibiyeti koruyamayarak, bir maçtan beraberlikle ayrılmışlar. Bu sezona iyi başlamadılar. Sahada işler iyi gitmediği gibi kulübün borçları sıkıntı yaratıyor. Ronaldo ve Tevez’i sattıktan sonra Rooney’ye büyük yük bindi. Ancak sakatlık ve form tutamamasının yanında özel hayatındaki çalkantılar da ortaya çıkınca, bu yükün altında ezildi. Çarşamba günü Sir Alex’in nasıl bir takım çıkaracağını kestirmek güç. Bursa maçını kazanıp, kötü gidişi durdurmak isteyecekler. İyi organize olmuş sakin bir Bursaspor, rakip karşısında bireysel hata yapmazsa ve oyunu dar alana sıkıştırırsa, ortaya belki çok iyi bir futbol çıkmaz ama puan getirebilir.
Bence kilit adamımız Hüseyin. Zaten kimse Bursa’dan eze eze bir galibiyet beklemiyor. Rangers maçından önce İngiliz SKY televizyonuna Bursa’nın beraberliğinin sürpriz olmayacağını ve gruptaki ilk galibiyetlerini kendi sahalarında alacaklarını ifade ettim. Sir Alex Ferguson’un, ‘Zengin Rus başkanları var’ istihbaratıyla tanıdığı Timsahlar, cesur ve akıllı bir futbolla Old Trafford’da kötü günler geçiren United’a sürpriz yapabilir.
‘’Para saçmak kolay değil!‘’
34 senedir kupa kazanamayan Manchester City'nin geçen Mayıs ayına kadar olan toplam zararının 121 milyon Pound olduğu açıklandı. İngiliz ekibinin sahibi Arap milyarder Şeyh Mansour, kulübü satın aldıktan sonra futbolculara verilen maaşlar senede 83 milyon Pound'dan, 133 milyon Pound'a çıktı. Futbol haricinde maaş alan personel sayısı ise 106. Kulübün kazancı 87 milyon Pound'dan 125 milyona çıkması, 35 bin kombine satılması, sponsor gelirinin yüzde 400 artış göstererek 32.4 milyona çıkması, yaşanan zararın küçük olmasını engelleyemedi.
***
Bu konuda Arsenal'in teknik direktörü aynı zamanda ekonomist Arsene Wenger, "Mayıs ayı itibariyle Arsenal kulübü 36 milyon kara geçmiş. Evet kupa kazanamadık. Fakat başkaları kazandıklarından fazla harcayarak şampiyon olacaklarını zannediyor. Birgün hepsi Arsenal modeline dönecek. Harcamanın sonu yok. Benden borca girerek Messi'yi almamı kimse istemiyor. Zor olanı yapıp Jack Wilshere'i takıma monte etmek benim görevim, para harcamak değil. Soruyorum size dünyada kaç takım Wilshere gibi bir ilkokul talebesini 8 yaşında alıp 16 yaşında profesyonel kadrolarına katabilir. Bu bir sabır ve prensip işidir. Başka kulüplerin ne yaptığı beni fazla ilgilendirmiyor" diyor.
***
2004-2005 sezonunda Chelsea'yi satın aldığı ilk sezonda 141 milyon zarar eden Roman Abramovich'in olaya yaklaşması ise şöyle: Kemer sıkma vakti geldi. 2 senedir bunu uyguluyoruz. Şampiyonlar Ligi'ni ve Premier Ligi kazanmaları halinde kulübün bana ihtiyacı kalmaz. Artık benden kimse para beklemesin. Çalışıp kupaları kazansınlar! UEFA'nın daha önce de belirttiği gibi, önümüzdeki sezon kulüplerin harcamalarını sıkı bir şekilde kontrol etmesi bekleniyor. Benden bu konuda yorum isteyenlere tek cümlem var: Bizler ne yapıyoruz ve bu konumda yerimiz neresi... Topun kaleyi geçip geçmediği veya hakemin kararı mı önemli, yoksa amatörlerin yönettiği kulüplerimizin geleceği mi?