‘’Gençleşmek şart‘’
Her daim transfer bekleyen Rıza Çalımbay’ın takımı ilk devre topu elinde daha az tutmuş görünse de işlevsel ve verimli oynamayı bildi. Öyle ki, Goiano Beşiktaş’ın zayıf noktası Caner Erkin’in üzerine gidip, Emre Kılınç her topta ters kanadı savurdukça Sivas tehlikeleri hep diri kaldı. Nitekim soldan gelip golü de attılar. Sezon öncesi kampı verimsiz geçen, bu dönemde eksik mevkileri onaramayan Beşiktaş ise Dorukhan/Adem ikilisi ile tutunmaya çalıştı maça. Boyd ile Quaresma gayret etse de, doğru yerleşmiş Sivas savunmasını zorlayamadılar bile... İkinci devreye Sivas düzenli ve telaşsız, Beşiktaş panik ve aceleci girdi. Kazanan yine Sivas! Sivas başarıyla bir arada durup maçı farka götürürken, sezon başını yüksek pas antrenmanı haberleriyle geçiren Beşiktaş’ın yolunun çok uzun olduğu göründü. En azından bu maç takımın sadece Ljajic’in yapacaklarına mahkum olduğunu düşündürttü. Acaba Beşiktaş’ın çıkışı geçmişte olduğu gibi radikal bir gençlik devriminde mi?
Gecenin sorusu
Stopere odaklandı ama gerçek sıkıntı geçmiş yılları garantiye alan Atiba pozisyonu ile sağ ve sol beklerde. Olgun oyuncularla yapılan uzun sözleşmelerin sıkıntısı bu yıl mı su yüzüne çıkacak acaba?
Maçın starı
Sivas takımı baştan ayağa doğru oynarken Mert Hakan ve Emre Kılınç ilk sırada olmak üzere Caner Osmanpaşa (31), Goiano ve Erdoğan Yeşilyurt maçın en parlak isimleriydi. Ve Beşiktaş’tan kaleci Utku Yuvakuran...
Maçın olayı
Elbette kaleci Samassa’nın sakatlığı... Ardından Medel’in kaptırdığı ve gol olan Yatabare vuruşunda iki stoperden Vida’nın geç hamlesi ile daha vahimi Victor Ruiz’in karşılamak yerine sırtını dönerek savunma yapmaya kalkışması...
Kısa mesaj
Bu ligi gençleştirmek şart. Olgun oyuncuların sözleşmeleri uzun ömürlü olabilir ama gençler onlardan daha uzun ömürlü! Teknik direktörlük sınavları tam da bu derslerden yapılmalı.
‘’Savunma oturmadan hücum edilemez!‘’
Memleketimizde transferler genel olarak iki temel yanlış üzerinden yürüyor, yürütülüyor. İlki, zaman içinde azdırılmış taraftar arzusunun öne konulması... İkincisi, yine bu azdırılmış arzuya bağlı olarak işe hücum oyuncularından başlanması. Oysa takım kurmanın ‘altın kuralı’ işe savunmadan başlamaktır. Bizde ise genellikle önce santrfor ya da kanat bulunur, takım arkaya doğru oluşturulur. Ligin ilk devresi biterken stoper aramaya çıkmış takım bolluğu tam da bu nedenledir!..
Dorukhan’ın durumu...
Beşiktaş’ın adı geçen ilk transferi de kanat forveti görünen Tyler Boyd!.. Oysa şampiyonluk yılları ya da Şampiyonlar Ligi puanları önden daha çok orta ve arkada yapılanlar sayesindedir. Marcelo, Tosiç, fabri, Adriano, Gökhan zaman zaman da Caner’in salınımlı performansı ile önlerindeki hattı tutan Atiba, Dorukhan, Medel gibi savunmacılardan kaynaklanır gösterişli sonuçlar. Düşünün yine bir stoper olan Ersan’dan bile gelir kalemine artı yazmıştır Beşiktaş. Bugün Vida’nın yanında kimin oynayacağı ya da onun kiminle yedekleneceği temel sorudur. Geçen sezonun iyisi Dorukhan’ın takımda kalıp kalmayacağı belirsizken gözlerin fazlasıyla bu hatlarda olması gerekmez mi?
Avcı’nın Mahmut kararı şampiyonluğu kaybettirdi
Abdullah Avcı’ya geçen sezon şampiyonluğu kaybettiren parametrelerden biri Mahmut Tekdemir’in stopere çekilmesi olmuştur. Başakşehir’de Epureanu’nun yokluğunun nelere mal olduğunu hatırlayalım? Bu tercihle hem ezberlenmiş orta saha oyunu kaybolmuş hem o bölge savunması geçirgen hale gelmiş hem de Mahmut mesafe kaybettirilerek geriden oyun kurmak gibi pek de hevesli olmadığı bir yere gönderilip takım işleyişi sekteye uğratılmıştır. Ve yine aynı anda Galatasaray savunmasını Luyindama ve Marcao ile güçlendirerek farkı yaratmıştır. Benzeri olumsuz örnek milli takımda defalarca Mehmet Topal’dan stoper icat etmeye kalkışılarak yaşanmıştır.
Oğuzhan alternatif yaratır
Bankalar Birliği ile yapılandırmaya gittiği haberleri yapılan Beşiktaş’ın kafa yorması gereken ilk bölge defans, ardından da hemen önlerindeki ikilinin yedeklenmesi olmalıdır. İyi bir sezon başı hazırlığı geçirdiğinde Oğuzhan o bölgede alternatif hamleler yaratarak Ljajic/Burak/Güven üçgenini farklı aksiyonlarda kullanma konusunda Avcı’nın elini güçlendirebilir. Elbette bu Oğuzhan’ın futbolcu ve bu oyunun bir mutluluk oyunu olduğunu hatırlamasıyla mümkündür. En kötü zamınında bile milli takıma çağrılıyorsa bu ihtimal hala çok güçlü demektir. Ezcümle, savunmayı oturtmadan futbolu sürdürülebilir hale getirmek mümkün değildir. O nedenle buradan başlamak önceliktir. “yediğimden daha çok atarım” türü sloganlar kulağa hoş gelse de sizin rakipten fazla attığınız her gol gösterse gösterse ötekinin savunma yoksunluğunu gösterir.
‘’En avantajlısı Galatasaray‘’
Doğal şampiyonluk adayı takımlar arasındaki en az sorunlu takım Galatasaray. Çoğu takım gibi baştan ayağa yenilenmeye değil de sınırlı onarıma ihtiyacı olduğu için işleri daha kolay görünüyor. Son mahkeme kararının ardından tribününü de mobilize etme konusunda eli güçlendiği için sezona gösterişli bir giriş yapacakları öngörülebilir.
Takımın sorunlu bölgesi defansif orta saha alanı gibi duruyor. Fernando/N’Diaye sonrası Donk/Selçuk ikilisine kalmış görünen bölgenin destek oyuncusu dahi yok. Haliyle şu anda gezegende oynanan futbolun en kritik mevkisi için Galatasaray’ın da bir çok takım gibi elini cebine atması gerekecek.
Ortaya alternatifler...
Ülke futbolunun içinde bulunduğu mali açmaz göz önünde tutulursa ŞampiyonLar Ligi geliri beklentisine bel bağlamaksızın bence pratik çözümlere yönelmeliler. Galatasaray’ın maliyeti düşürülmüş gençleştirilmiş kadroyla sahada olamayacağı öngörüsüyle düşünürsek, ülke içi alternatifler arasında kısa vadeli çözüm için akla gelen ilk isim Mehmet Topal... Aklıma gelen diğer isim ise Kasımpaşa’dan Loret Sadiku... Kemal Özdeş dönemindeki Kasımpaşa’nın önemli aparatlarından Austria Wien kadrosundaki Tarkan Serbest de bu bölge için çözüme katkı verecek oyunculardan biri gibi geliyor bana... Elbette gönülden geçen o bölgenin Ozan Kabak benzeri gençlerle onarımından yana.
Adem’den ‘Baytar’ etkisi
Bir diğer sorunlu bölge, forvet... Takımda kalırsa Diagne’nin işlerin çözümüne geçen sezondan daha çok yardım edeceği beklentisindeyim. Ancak onun da en az iki mevki oyuncusuyla yedeklenmesi şart. Kadroda kalacağını varsaydığım Belhanda/Feghouli ikilisi ise Galatasaray’da hem oyunu süsleyip hem sonuca doğrudan etki edecektir. Yenilerden Babel daha fazla, Adem Büyük daha az katkı sağlar. Keza gerginlik potansiyeli yüksek Adem Büyük’ün eski oyunculardan Engin Baytar benzeri efekt yapma ihtimali de düşük değil! Emre Mor’dan beklenen etkinin ise sınırlı olacağını düşünüyorum.
Her halükarda Galatasaray gerek Fatih Terim’in varlığı, gerekse oturmuş takımının ligdeki diğer takımlara göre problem çözme üstünlüğü nedeniyle yarışa avantajlı başlayacaktır. Ülkenin en çok şampiyon olmuş takımı kartviziti de bir başka olumlu etki. Kuşkusuz ki, öngörülemez tuhaflıklar olmazsa!
‘’Abdullah Avcı işin altından kalkar‘’
Öyle diyordu şarkı; “Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun...” Ülke futbol ekonomisiyle ilgili gerçekler tüm yalınlığıyla ortadayken transfer döneminde Beşiktaş ile ilgili haber okuyamayan taraftarlar geriliyordur kuşkusuz. Ancak en az onlar kadar gergin biri daha vardır; Abdullah Avcı. Kimle antrenman yapacak, kim gelecek, kim gidecek gibi sorularla belki de ilk kez yüzleşiyor Beşiktaş’ın yeni hocası. Ki, bunun devamı da ‘Ödenemeyen futbolcu ücretleri’nin çıkaracağı farklı sorunlarla büyüyecek gibi görünüyor. Yakın geçmişte geleceği düşünmeksizin her vurup harman savurarak ‘buharlaşan para’lardan söz etmek kimilerince düşmanlık sayılıyordu. Ancak bugün eski yöneticilerden Mesut Urgancılar, “Alacaklılar kulüpte muhatap bulamıyor” diyorsa konu el yakan boyutu aşmış olmalı.
Pahalı transfer dönemi kapandı
Yine de Beşiktaş çaresiz değil. Geçmişte kendi deneyip başardığı ‘öz kaynak düzeni’ ile ‘Feda sezonu’ ya da geçen sezon Trabzonspor’un imrenilecek tutumu çözüm için en elzem yoldur. Bakmayın siz havalarda uçuşturulan transfer haberlerindeki paralara... Bu ülkede pahalı, sükseli transfer dönemi kapandı. Abdullah Avcı, Fenerbahçe alt yapısında oynarken Merih Demiral için o günlerde ne dediyse Beşiktaş’ın rotası da bugün bu olmalı. Ljajic, Burak, Atiba tipi oyuncuların etrafına örülecek gençleştirilmiş ve düşük maliyetli -yerli yabancı fark etmez- bir takım kurmak ve hatta kimseye kulak asmadan Necip ve Oğuzhan’ı da destek oyuncular olarak kullanmak...
Gençleşmiş kadroyla...
Genç ve düşük maliyetli iyi oyuncu sayısını artırabildiği kadar artıran takımlar düşülen bu çukurdan en çabuk çıkacak takımlar olacaktır. Elbette futbol aynı zamanda bir sonuç oyunu da. Sonucu almak için yenilenmiş ve gelişmiş oyun modelleri şart. İyi bir takım oyunu her yönüyle oynayan takımdır. Abdullah Avcı da bu işin altından kalkacak ideal hocalardan biridir. Bu doğru ve önemli bir başlangıç. Beri yandan Beşiktaş kültürü gençleştirilmiş kadroya en ideal ortamı sağlayacaktır.
Sahip çıkmak gerek
İlk on haftadaki olası olumsuz sonuçları göğüsleyebilmek başta, takımın her bireyine sahip çıkmak bir görevdir. Elbette tribün bunu yaparken yöneticilerin de geçmişteki kibirli, üst perdeden konuşan dilden süratle uzaklaşması gerekir. Taleplerini dile getiren ve kulüpteki olumsuzluklara dikkat çeken insanları “bir grup taraftar” diyerek küçültücü yaftalara kalkışmak sorunların çözümünü ya da üzerlerinin örtülmesi konusunda fayda sağlamaz. Evet, Beşiktaş bir çok takım gibi maddi olarak zorda. Lakin sorunların üstesinde gelmek için her hattıyla kolektif davranmak zorunluluktur. Kimse kimseyi dışlamadan, eleştirilerden faydalanarak kazanmak için var gücüyle oynayan ama kazanamadığında da dünyayı sahadakilere zehir etmeyen bir tutum... Çıkış buradadır.
‘’Çekilsem sahillere hayaller kursam‘’
Geçen sezon sınırlı harcama ve düşük yaş ortalamasıyla neler yapılabileceğini ‘ülkenin gözüne sokan’ Trabzonspor, aynı ve doğru çizgiyi koruyacak gibi görünüyor. Burada da mali zorunluluklar ön planda ancak ne gam! Doğru olan bu ve gerekçe şimdilik önemsiz. Bir korkudur gidiyor! “Trabzon, geçen sezon ki başarıyı yakalayabilir mi?” Ne yaptı ki geçen sezon? Ligi dördüncü bitirdi. Ama oynadı hem de çoğundan daha gösterişli. Altı ya da yedinci bitirse yapmayı becerdikleri şey önemini yitirecek miydi? Ya da tersten soralım; onca harcama yapıp ligi altıncı bitiren Fenerbahçe mi daha öğretici ve ilham vericiydi yoksa Trabzon mu?
Gençlik korkusu olmamalı
Bir ‘gençlik korkusu’dur da gidiyor. Takım gençleşince başarı ihtimali düşermiş! Doğru da olabilir ama sorun belki de ‘öğretmen’lerde olabilir mi? Ya da bir başka soru, Başakşehir yaş ortalaması en yüksek takımlardan biriydi. Üstelik onca ‘kırpık yıldız’a rağmen. Kaç kupaları var o başarılı yıllarda ya da Avrupa’da hangi eşikleri geçebildiler?
En şanslısı Trabzon
Ülkede oyunun maliyetini düşürmenin kısa vadedeki tek yolu genç oyunculardır. Bu da ancak Mustafa Engin Filizkan’ın yerinde tespitiyle “Yetenek seçiminden değil yetenek tanımlamaktan geçer.” Bu konu uzun başka zaman ayrıntılandırırız ama bu konudaki en şanslı Süper Lig takımı Trabzonspor gibi görünüyor. Yollarından dönemezler ve dönmemeliler. Çalışarak öğrenmek, öğrenerek gelişmek... Formül bu kadar basit.
Yapılacak şey çok
“Kadro yapılanması doğru mu?”, “Genç oyuncu operasyonu abartıldı mı?”, “Geçen sezon performansının üstüne çıkılabilir mi?” gibi ucu açık, sonucu kestirilemez sorulara yanıt aramak yerine var güçle çalışılmalı. Başlarında konuya hakim ve iradesi güçlü bir başkan var. Üslubunu biraz törpüleyip Karadeniz’in özgün mizahı yakalarsa... Yerel basın keza, kaybedilen maçları ‘kentin onuru’yla özdeşleştirmek yerine oyun içinde kalarak açıklamaya çalışırsa... Tribün, semtine, akrabasına sahip çıkarcasına takımına koşulsuz sahip çıkarsa... Takım ve teknik ekip varolanın üzerine çıkmak için var gücüyle didinirse... Yapabilecekleri sadece onlara yaramayacak ülkeye de ilham verip, öğretecektir.
Kararı siz verin
Yapılacaklar zor ama Alanson şarkısını da hatırlayalım...
“Zor olsa da galiba dönüyorum sana” diyordu ya, aynen öyle...
Yapılması gerekenler zor ama şart...
Ve durmaksızın devam; “Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam? Çekilsem sahillere hayaller kursam...”
O çekilecek sahil neresi ve kurulacak hayaller hangisi mi?..
Varın siz bulun...
‘’‘Zaman en iyi güreşçidir'‘’
Kulüp Lisans Yönetmeliği açıklanıp Bankalar Birliği haberlerini okuduktan sonra olası sonuçlara dair analize gerek duymaksızın transfer haberlerine yelken açtı ülke. Geçen sezon ‘denemeye kalkıştığından’ ülke gerçekleri tarafından süratle vazgeçirilen Fenerbahçe, sokulduğu yolda ilerleyecek gibi görünüyor. Kanımca bu yılın takımda en sükse yapacak ismi “Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam” diyebilirse, Ozan Tufan olacak. Çocuklarını eğitemeyen ülke ona da çok kıymetli yıllarını kaybettirdi. Geçen sezon zaman zaman haklı olarak paniğe kapılan Ersun Yanal ve ekibi, örneğin Mehmet Topal’ın Fenerbahçe kariyerini sonlandıran manasız uygulamalara başvurmazlarsa elbette...
İlk 10 hafta kritik
Gözler ise kuşkusuz Max Kruse’de olacak. Tıpkı Soldado, Moses, Slimani’de olduğu gibi... Kimin ne yapacağını zaman gösterecek elbette ama Kruse’nin yapabileceklerinin takımın yaptıklarıyla doğru orantılı olduğunu akıldan çıkarmamak gerek. Özellikle son derece travmatik bir sezon geçirmiş Fenerbahçe için ligin ilk 10 haftası çok kritik. Cocu’ya yaşatılanlar ile onun bir sezon öncesinde ligi ikinci bitirmiş takımın hocası Aykut Kocaman’ın yine o ilk periyotta yaşadıklarını zihne mıh gibi çakmak gerek.
Hemen sonuç istenir
Taraftarın ağırlıklı bölümü hemen sonuç ister. Bu büyüklükte takımlar için haksız da sayılmazlar. Lakin bizim büyüklüklerin taraftar sayısı dışında ‘kozmetik kapamaya’ uğratıldığı düşünülürse örneğin kategorik olarak denk gibi algılanan Avrupa’nın beş büyük liginin ilk beş takımıyla adları yan yana bile anılmaz. Hal böyleyken taraftarın gerçekle barışıp takım kolektifinin parçası olduğu bilinciyle davranması tek çıkar yoldur. Anadolu’da söylendiği gibi; ‘Zaman en iyi güreşçidir.’ Bu nedenle eğlenceyi hedeflemek ama olası hüzünleri de paylaşabilmeyi becermek... Yaşamda olduğu gibi yaşamın öğrettiği gibi...
‘’'Doğru'da ısrar etmek‘ doğrudur'‘’
Öğrenmek istemeyenlerin gözlerini sımsıkı yummaya çalıştığı bizim coğrafyada futbolun ihtiyacı olan ‘ilham’ın kaynağı geçen sezon Trabzonspor’du. Yaptıklarını tarif ederken Yusuf Yazıcı ile Abdülkadir Ömür etrafına kurulu ‘yetenek anlatısı’na kulak asmayın. Yapılan, zorunluluktan kaynaklanmış görünse de, tamamıyla güven, beceri, bilgi ve organize olma yetisinin sonucudur. “Şampiyon mu oldular?” diyenleri duyar gibiyim. Olamadılar ve belki de olamazdılar ama Onazi sakatlanmasa fazladan neler yapabilirlerdi bilinmez. Ama şu bir gerçek, yapılanları küçümsemeye çalışan dil ülke futbolunun önündeki en büyük engel ve de kötülüktür. Genç yeteneklileri, olgun ve yeteneklilerle doğru organize edip ülkeye neyin, nasıl doğru yapılacağını gösterdi Trabzonspor. Elbette sadece görmek isteyenlere!..
Bireylere bağlı kalınmamalı
Bu olanaklarla ulaştıkları seviye onları ‘şampiyonluk baskısı’na sokmuş olmalı ki, bugünlerde özellikle Yusuf ve Abdülkadir’in satılma ihtimali tüm camiayı kara kara düşündürüyor. Bu ikili Trabzonspor için elbette ki çok önemli ancak doğru yapı, bireylere bu denli bağımlı olamaz. Olursa, yapı yükselmez ve sürdürülemez. O zaman her şey ‘tesadüfler’le açıklanır. Önemli olan Trabzon’un yolunun doğruluğudur. Bu doğru yolda Yusuf ve Abdülkadir’in olası yokluğunu fırsata çevirecek planlar mutlaka yapılıyordur.
İlham ve kalite...
Genç ve yükselecek oyuncu sayısını artırmak hem maliyetin düşmesine hem de ilhamın ve kalitenin yükselmesine yol açacaktır. Sosa benzeri oyun görüşü ve becerisi yüksek oyuncular etrafına örülecek ‘genç ve atletik topluluk’ şampiyon olamasa dahi yükün altından kalkacaktır, hiç şüphem yok. Çünkü... Şiiri hatırlayacaksınız; “Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee...” O ‘deniz ülkesi’ futbol söz konusu olunca bizim topraklarda Trabzon’dur ve yapılmış olan yeniden yapılabilir. Elbette doğru yoldan ayrılmamak koşuluyla...
‘’Güçlük de var çözüm de...‘’
Herkes darda... Beşiktaş da öyle. Hatta o biraz daha darda. Yine de durum umutsuz değil. Çünkü Beşiktaş, Trabzon’un ardından “gençleştirilmiş kadro” ile neler yapılabileceğini gösteren ikinci takım. Bu önemli. Beri yandan oyunu günün ihtiyaçlarına uyarlayabilecek bir teknik adamla, Abdullah Avcı ile çalışacak. Ancak gazetelere yansıyan haberler bu olumluluğu gölgeleyecek nitelikte. Çalışmaya karar verdiği teknik adamın yanına Gökhan Keskin ile Şenol Fidan’ın iliştirileceğini okuyoruz. Peki ama bu ihtiyacın kaynağı nedir? Bir soru sormak gerekirse, Şenol Güneş’e iliştirilen İlhan Mansız ile Guti Hernandez’in oyuna ve takıma katkıları ne olmuştur? Bunlar “eski dönem alışkanlıkları” ve zararı faydasından yüksek uygulamalardır. Beri yandan öğrendiğime göre “tasarruf tedbirleri” gerekçesiyle Doktor Sarper Çetinkaya ile de yollar ayrılmış. Başarılı bir hekim olmasının yanı sıra kulübün tıbbi hafızası açısından da riskli bir tercih olmuş gibi görünüyor bu karar da...
Tarihten gelen güç
Yine de Beşiktaş’ın genetik kodları ve tarihten gelen gücü güçlüklerin altından kalkabilmesi açısından önemli çıkış noktası. En çok ihtiyacı olan ise tribününü takım kolektifinin parçası haline getirecek “dil birliği”ni kurabilmek. Çünkü UEFA, FIFA gibi uluslararası “organizatör denetçiler” takımın mali tabloları kadar kapsadığı kamuoyu etkisini de önemsiyor. Bu bağlamda Beşiktaş yönetiminin en büyük transferi ‘Taraftarı oyuna zevkle sevk edecek’ uygulamaları tasarlamaktır. Gerisini sahada halledecek hem teknik ekip hem de oyuncu grubu zaten var...