Arama

Popüler aramalar

‘’Hedef ikincilik‘’

Aslında bu 21.00 maçları Beşiktaş’a yaramıyor... Taraftar öğlende kurulduğu mekanlardan ziyadesiyle alkollü geldiği için en azından maçın ilk devresinde performans düşük oluyor. Bu maçta da öyle oldu. Gerçi taraftarın temposunu ayarlayan aynı zamanda takımın düşük tempolu oyunuydu. Doğrusunu isterseniz heyecanlı bir maç bekliyordum, öyle de oldu. Ama temponun düşük olacağını da tahmin ediyordum, o da tahmin ettiğim gibi oldu.Beşiktaş, ligin başından bu yana hemen hemen her maçta oynadığı oyunu, bu maçta da tekrar etti. Rakibi kendi temposuna indirdi. Fakat yapamadığı şey, diğer maçlarda olduğu gibi o ‘tek’ goldü. Hemen hemen bütün kritik maçlarını tek golle kazanan Beşiktaş’ın, bu maçı kazanması için iki gole ihtiyacı vardı. Tek golü bile yapacak kadar oynamadığı için, doğal olarak ikiyi de yapamadı. Takımın dizilişine ilişkin en iyi eleştiri yine tribünden geldi. Baki ile İbrahim Akın yer değiştirdiğinde, tıklım tıklım tribünde hemen arkamda bulunan sert görünümlü bir delikanlı, “E abi, maça niye böyle başlamadın ki?” diye Tigana’nın kulaklarını çınlattı.Beşiktaş, sadece ikinci yarının ilk 7-8 dakikasında maçı kazanmak istedi. O tek golü de bulamayınca, maçın geri kalan bölümünde çaresizce saldırdı. Fenerbahçe, bütün maç boyunca oyunu sadece Beşiktaş’ın istediği gibi oynadı ve hata kovaladı. Ağır Beşiktaş müdafaası, o hatayı iki kez yaptı. Birinde Kezman golü attı, benzer pozisyonda Alex kaçırdı.Maç bittiğinde Beşiktaş taraftarı takımlarının gücünü zaten biliyordu. O nedenle bu mağlubiyet onları üzse de durumu zaten kabullendikleri için çok yakışıklı bir jest yapıp, “Beşiktaş’ım elele, hep beraber tribüne” ile maçı bitirdi. Bundan sonrası artık ikincilik için...

06 Mayıs 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kilit adam Runje‘’

Beşiktaş’ın derbide ne yapacağı belli... Sıkışık bir maç, kısır bir sonuç bekliyorum. Bence ‘kartal payı’ Runje’nin, galibiyet de itekaka Siyah-Beyazlılar’ın olacak.1- Kabze golü attı, Cim Bom şampiyon oldu geçen yıl. Bu sezon Beşiktaş’ın olası şampiyonluğuna gözden çıkarılmasına ramak kalan İbrahim Akın’ın golü damga vuracak belki de. Bu delikanlıların, doğal deliliklerine sert mi tepkiler veriliyor?Ben ortada bir delilik durumu değil de daha çok ‘bilgi ve öğrenme’yle ilgili bir sorun olduğunu düşünüyorum.Yanlış bir eğitim sisteminin içine doğuyor çocuklarımız. Ailelerin büyük bölümünün eğitimden anladığı da çocuğunu okula göndermekten ibaret. Bu sistemin öğrenmeye hevesi olmayan, durumu geçiştiren çocuklar yarattığını düşünmüyoruz. Tıpkı siyaseti sadece seçimde oy atmayla sınırlı sanmamız gibi. Oysa seçim, nasıl siyasetin bir bölümüyse okul da eğitimin sadece bir bölümü... Büyükler temel soruna, eğitime, ülkedeki işleyişe itiraz etmedikleri için çocuklar da öğrenmeye genellikle kapalı oluyor. Düşünün, Tigana - ya da Zico ve Gerets fark etmez- gibi dünya futbolunda hatırı sayılır biri bile bizim ülkemizde iki üç günde rahatlıkla ‘cahil’ ilan edilebiliyor. Ve çok az insan buna itiraz ediyor. Hayatında idman görmemiş, futbolun ve hayatın yeni kuramlarından habersiz insanların etkilediği bu genç çocuklar da bana sorarsanız izansız bir isyankarlık gösteriyorlar. İbrahim Akın’ı Beşiktaş’a geldiğinden bu yana dikkatle izliyorum. Evet, iyi bir kumaşı var ama sorunu ‘öğrenememe’, öğrenmeye açık olamama. Bu gidişle korkarım İbrahim, bir iki yıl sonra orta sınıf bir topçu olarak kalacak ve onu hatırlayanlar “Gençken iyi topçuydu” diyecekler.2- Güzeli konuşma ısrarımı sürdüreceğim. Runje’nin iyi kaleci olduğunu ısrarla savundun her fırsatta. Bu kalecinin, özellikle ikinci yarıdaki performansı, bir Simoviç, bir Taffarel, bir Schumacher’den daha az değil gibi sanki?Runje iyi kaleci olduğunu özellikle ligin ikinci yarısında çıkardığı maçlarda fazlasıyla kanıtladı. Ancak, ligin başındaki maçlarda o kadar acemice hatalar yaptı, o kadar güvensizdi ki -belki de fazla güvenli- taraftar özellikle Cordoba gibi bir kaleciden sonra bu durumu görünce çileden çıktı. Runje bile ilk maçlarını izlese “Yahu ben neler yapmışım?” diyecektir...3- Artık ikili averajlar da hesap ediliyor. Hafta sonundaki Beşiktaş-Fener maçı bu açıdan da büyük önem taşıyor. Nasıl bir strateji izlemeli Kartal? Galatasaray’ı da hesaba katarak, hangi sonuçlarda zirvede neler olabilir?Beşiktaş’ın elindeki kadroyla ve bu oyun düzeniyle “Şöyle oynamayayım da böyle oynayayım” gibi bir seçeneği olduğunu düşünmüyorum. Yapacakları belli, bundan önce ne yapıyorsa onu yapacak. Orta sahadaki ikilisini, Serdar ve Koray ya da yerine kim oynayacaksa (Üzülmez örneğin), geriye yakın tutup kalın bir müdafaa hattı kurarak Ricardinho ile enine, Delgado’yla dikine oynayarak topu ileri götürmeye gayret edecek... Burak ya da İbrahim Akın gibi oyuncuları maça girdiklerinde tuttururlarsa ne ala. Haliyle sıkışık bir maç kısır bir sonuç bekliyorum. Elbette ‘kartal payı’ kuşkusuz ki Runje’nin olacaktır. Bu maçı itekaka Beşiktaş’ın alacağını düşünüyorum.4- Ve tabii, böylesine gerilimli bir maç öncesi futbol terörü konusu konuşulmazsa olmaz. Güvenlik önlemlerinden çok, Beşiktaş taraftarının duruşu belirleyici olacak gibi. İçeriden biri olarak, mutlaka söyleyecek çok şeyin vardırBeşiktaş taraftarının keyfi yerinde görünüyor. Güvenlik işini abartmamak gerekir. Bundan önce bir şey olmadı bundan sonra da ciddiye alınacak bir gerilim olmaz. Benim korkum iki takımın taraftarı değil de, güvenliği sağlarken kaş yapayım derken göz çıkaran güvenlik güçleri daha çok. Alın işte 1 Mayıs.. Kimi kimden korudu valilik anlayan var mı? Millete gün boyu ızdırap çektirecek ne vardı? Sonuçta “Giremezler” denilen Taksim’e de sloganlarla girdi işçiler. Diyeceğim o ki, futbol heyecanlı bir oyundur bunu anlayabilirsek taraftarı da anlarız. Yani abartacak bir şey yok. Bir maç daha oynanacak ve bitecek. Biz de “işimize bakacağız..”

04 Mayıs 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol başka ne ki...‘’

Neden zevk alamıyorum artık bu oyundan? Neden böyle oldu? Yöneticilerin öfkeli ve tehditkar demeçlerinden mi, mahalle maçını andıran kör döğüşü karşılaşmalardan mı, yorumcuların çoğunun bende uyandırdıkları cehalet duygusundan mı, ülkedeki siyasi atmosferin boğuculuğundan mı bilinmez, eskisi kadar keyif alamıyorum futboldan. Kuşkusuz bunda Beşiktaş’ın sıkıcı futbolunun da büyük etkisi var.Limon yiyen birinin yüz ifadesiyle izliyorum maçı.İki takım da ne yapmak istediğini biliyor. Sivas top oynamaya uğraşıyor. Beşiktaş her zamanki gibi oynatmamaya, rakibinin temposunu kendi temposuna indirip onu ‘uyutmaya’ çalışıyor. Üzülüyorum Tigana’ya. Yapmak zorunda kaldığı değişikliklere bakın. Aldıkları topların çoğunu ezen İbrahim Akın ve Gökhan Güleç. Ama futbol da böyle bir oyun. Ben sıkıntıdan patlarken Burcu kulağımın dibinde beynimi yiyor; “Beşiktaş son dakikada bir gol atıp kazanacak” diye. Dediği de oluyor. İbrahim Akın bu sezonki en olumlu hareketini yapıp belki de ligin kaderini değiştirecek o golü atıyor. O sırada Antalya maçının sonunda bir taraftarın şu sözleri kulaklarımda çınlıyor; “Bu maç böyle bitti ya, kesin şampiyonuz...”Maçı izlediniz, haksız mıyım sıkılmakta? Bu takım bu oyunuyla şampiyon olsa ne olur? Diyeceksiniz ki, kim daha iyi oynuyor? Doğru söze ne denir, o da doğru...Maçtan değil de sonundan iki not; ilki İbrahim Toraman’dan. Diyor ki; “Allah da yardım etti kazandık.” Sormadan edemiyorum, “Allah, Sivas’ın düşmanımı ki son dakika da golü yedirdi o kadar iyi oynayan takıma..”İkincisi Beşiktaş yöneticisi Kenan Öner’den.. Röportaj için Gökhan Zan ile geliyorlar Ömer Güvenç’in yanına. Güvenç, önce Gökhan’ı çağırıyor. Öner, “İşim var, gitmem gerekir” gibisinden bir laf edip alıyor kamera karşısındaki yerini. Dayanamayıp patlıyorum, “Yahu, git işini yap. Mecbur musun her maç demeç vermeye?” diye..Futbolun en güzel yanı ise maçın sonunda ilişiyor gözüme. Top toplayan dünya güzeli bir çocuk, Ricardinho’nun elini sıkıyor o da eğilip o güzel yanakları öpüyor. Futbol başka ne ki?

30 Nisan 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Runyeeee Runyeeee!‘’

Yolda gelirken kötü bir haber almıştım, bir memleket klasiği, Şirinevler’de bir apartman çökmüştü. O sırada, deniz otobüsünde olduğum için gazeteye dönmem imkansızdı. El mecbur maça geldim. Sahaya girdiğimde maçın başlamasına 10 dakika vardı. Fenerbahçe taraftarı pürneşe idi. İki takımında dizilişleri aynıydı. Benim kafamda maçın başında görünen Fener’in iki önliberosunun maçın sonucunu belirleyeceği oldu. Marco Aurelio ve Deniz Barış bana göre, İbrahim Üzülmez ve Serdar Kurtuluş’tan daha iyiydi. Bunu maçın ikinci yarısında daha iyi anladım. Beşiktaş neredeyse ikinci devre hiç ileri çıkamadı. İş uzatmaya kaldığında aslına bakarsanız heyecanlı ama pozisyonlar açısından zevksiz bir maçın sonucunu belirleyen, iki ‘hain evlat’ oldu. Maçın ikinci yarısında yakaladığı en az beş pozisyonu gole çeviremeyen Fenerbahçe, Runje karşısında sonuca gidemeyince eski futbolcusu Nobre’nin kendileri açısından hüzün veren golüne katlanmak zorunda kaldı. Nobre’nin golünden sonra sahaya sızmış Beşiktaş tribünü, maçı kontrolüne aldı. Ne var ki, birinci devrenin arasında edilen küfürler maçın sonuna kadar devam etti. Bunlar ne kadar insanı incitiyorsa, şeref tribünündeki Başkan Yıldırım Demirören’e edilen küfürler de simgesel anlamda insanı incitiyordu. Bu maça dair söyleyeceğimiz tek şey şu olabilir: “Runjeeee Runjeee...” maçın sonucunu belirleyen adam gerçekten de Runje’ydi. Bu hafta içinde aslında benim çok sevdiğim bir futbolcu olan Tümer Metin için söyleyeceklerimi bir sonraki yazıya saklayacağım. Sonuçta, iki hain evladın sonucunu belirldiği bir maç izledik. Tabii ki bu bir şaka ikisi de hayatımıza renk katıyor.

27 Nisan 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Murat'a 12 puan!‘’

Youtube’dan Şahan Gökbakar’ın yüz yedi gol yiyen takımın hocasını canlandırdığı klibi izleyin. Klipte Gökbakar, “Ben maçı burada izledim” der. Dediği yer, rakip takımın kulübesidir. Çünkü maç Gökbakar’ın takımının ceza sahasının içinde oynanmaktadır. Bende bu karşılaşmayı tribünün izlenebilecek en iyi yerinde izledim. Maç kapalının G kapısından girdikten sonra durduğumuz yerin tam karşısında geçti. Unutmadan söyleyelim: Bütün öğrenim hayatım boyunca hiç 10 almamış olan ben, bu maçta kaleci Murat’a 12, Serdar Kurtuluş’a da 10 veriyorum. Tabii bir önemi varsa... Öyle bir maç düşünün ki, 70. dakikaya kadar yeri göğü inleten Beşiktaş tribününü bile işlemez hale getirdi. 70’ten sonra sanki bir Şampiyonlar Ligi Finali izler gibi maçın 1-0 bitmesi için dua eden bir kalabalık vardı tribünde. Siyah-Beyazlılar Baki’nin korumaya çalıştığı koridoru bütün maç boyunca açık bıraktı. Eğer bu maçtan galip çıktıysa, kalede Runje’nin değil de günün kahramanı Murat’ın olduğuna dua etmeli bütün futbolcular. Çünkü bu maç Antalya’nın galibiyetiyle, ki Antalya galibiyete çok yakındı, bitseydi bugün maçtan sonra alkışlanarak dışarı alınan Burak ve diğerleri için hiç iyi bir gün olmayacaktı eminim. Beşiktaş öyle bir takım ki, sanki şampiyonluktaki tek rakibi Fenerbahçe değil, ligin bütün takımları... Ligin sonuncusundan birincisine kadar bütün takımlarla aynı kuvvette olmayı nasıl beceriyor? Bu sorunun yanıtını bulmak için eminim, futbol sosyolog ve psikologlarına ihtiyaç var...

22 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vedran Runje ihanet etmedi‘’

"Genellikle katılmadığımız bir konuda kolaylıkla ihanete hükmediyor, kendimize linç edilecek hainler icat ediyoruz.Bunun ihanetle ilgisi yok. Yaptığı, sinirleri yıpranmış herkesin rahatlıkla yapabileceği ama onaylanamaz hareketler"1- Vedran Runje'nin hareketi masum bir tepki mi, yoksa Beşiktaş'a ihanet mi? Şimdi Murat Şahin sakat sakat oynayacak. O sahada kalamazsa Beşiktaş'ın kalesi amatörlere kalacakÖncelikle belirtilmesi gereken şu ki, bu ülkede 'ihanet' kavramı çok kolay kullanılıyor. Neredeyse her konuda, katılmadığımız bir durumda kolaylıkla ihanete hükmedip, kendimize linç edilecek 'hainler' icat ediyoruz. Bana sorarsanız Runje'nin yaptıklarının ihanetle bir ilgisi yok. Yaptığı, sinirleri yıpranmış herkesin kontrolünü kaybettiği noktada rahatlıkla yapabileceği ama onaylanamaz türden hareketler. O noktada profesyonel futbolcular için ideal olan, aklına ve hislerine hakim olmaktır. Bu biçimde davranmayana verilecek ceza en fazla ‘disiplin cezası’ olur. Yoksa ‘ihanet’ diyerek durumu abartarak problemi telafi edilemez noktalara götürmek gibi bir risk vardır.Evet, Murat Şahin iyileşmezse kale PAF takımından gelen gençlere kalacaktır. İşte, futbolun tarihi ve talihi değiştiren yönü de buradadır. Hepimize hayatta ‘kahraman olma’ şansı tanıyan ender oyunlardan biridir futbol. Takım oyunlarıyla ilgili filmleri hatırlayın. Bir aksilik olur ve yıldız oyuncu takımdaki yerini alamaz. Yerini alan daha az yetenekliler ya da amatörler ondan aşağı kalmaz hatta maçı döndürür. Diyeceksiniz ki; "Onlar filmler de olur..." Eğer bunların hayatta da olabileceğine inanmıyorsanız ne sinemadan ne edebiyattan ne de futboldan anlıyorsunuzdur. O zaman siz ‘endüstriyel futbolun’ soğukluğundan ve kesinliğinden hoşlanıyorsunuz. Ama futbol mühendisleri ve ulemaları ne kadar plan yaparlarsa yapsınlar, bu oyun öngörülmeyenin, beklenmedik olanın gerçekleşme ihtimalini gerçekleştirebildiği için neredeyse 'sanat'a yakındır. Ve biz bu nedenle futbolu seviyoruz. Ben kaleye hangisi geçerse geçsin o üç çocuğun (Ertuğrul, Erdem ve İrfan) hayatımıza renk katacağını düşünüyorum. Kadıköy’deki 3-4'lük Fenerbahçe maçını hatırlayın, aklınızda goller mi yoksa Pancu’nun kurtarışları mı kaldı? Ya da şöyle sorayım, "hangisi daha heyecan vericiydi?"2- Levent Erdoğan "Teşvik primi bence etiktir" dedi. Abdi Celalettin Kolot'un aylardır icraatları ortada... Futbol takımı çifte şampiyonluk kovalarken, size göre yönetim kurulu kendilerine destek mi oluyor, köstek mi?Geçenlerde Abdi Celallettin Kolot için nefis bir espri dinledim birinden. "Güvenlik kamerası görse demeç veriyor" demiş bir arkadaş. 10 numara bir espri. Kulübe verdikleri iddia edilen paraları, reklamlarını yaparak kuruşuna kadar çıkarmak isteyen birileri gibi davranıyor bazı Beşiktaşlı yöneticiler. Teşvik primi gibi, aslında sonlanmış bir tartışmayı bir hukukçunun açması zaten başlı başına acı bir durumdur. Ben bu tür içi boş konuşmaları hiçbir zaman ciddiye almadığımdan bu tür demeçlerin takıma zarar vereceğini de düşünmüyorum. Ama hangi takımı tutuyor olursak olalım biz futbolu seven insanlar için şunu söyleyebiliriz; "Böyle konuşup böyle davranan insanlarla aynı takımları tutuyor olmamız olsa olsa bize kaderimizin bir oyunudur..."3- Jean Tigana-İbrahim Akın gerilimi yeni bir boyut kazandı. Geleceğin büyük yıldızı olarak Beşiktaş'a getirilen ve şimdilerde PAF Takımı ile idmanlara çıkan Akın, "Annem gelse özür dilemem" diyor... Kim haklı?Olgunlaşmak bilgi ister, bilgi yoksa tecrübe -ki tecrübe de bilgidir- ister. İbrahim Akın, bu tutumunu onurlu bir direniş olarak görüyor olabilir. Ama yanlış. Öğrenecek çok şeyi olan insanların "Tamam, ben artık oldum" demesidir bu. Onun yerinde olsam ya daha çok çalışır; "Hocadan bildiklerimin üzerine öğrenecek çok şeylerim var" diye düşünürdüm ya da Anadolu'da söylendiği gibi; "Taze başaklar dik durur, eğilenler olgun başaklardır..."4- Tigana, Sakaryaspor maçı sonrası, "Fenerbahçe gibi bir gün daha dinlensek böyle olmazdı" dedi. İngiltere'de de çalışmış bir hocanın bu bakışı doğru mu?Yanıtım kısa olur; saçma sapan bir gerekçe. Bu, akıllı insanların kötü futbol ve puan kaybı için sığınacakları bir bahane olamaz. Neden mi? Basit... Bir gün sonra oynayan Fenerbahçe hem de kendi sahasında Vestel Manisa ile berabere kaldı. Oysa bir gün dinlenmişti. Ne yani, Fenerbahçe, Beşiktaş'tan daha kötü bir takım mı?

20 Nisan 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gereken gol...‘’

Futbol zevkle oynanması gereken, böyle oynanınca zevkle izlenen bir oyun değil mi? Bunun için dolmuyor muyuz statlara? Sakarya’daki maç da zevkle başladı, zevkli oynandı, heyecanlı bitti.Burak’ın olur olmaz davranışları bile oyunun keyfini kaçıramadı. Eğer Burak araya girmese Toraman belki o kafa golünü çok önce atacaktı. Neyse ki Delgado’nun kornerinde Burak’ın markajından kurtuldu da golü yaptı.İkinci yarıda Burak’ın yerine Bobo ile başlayınca rakip kalede yaratılan tehlikelerin şiddeti de bu değişikliğe bağlı olarak arttı. Geliştirilen olgun atakların çoğunun gol olmamasını biraz rakip müdafaa oyuncularına, epey forvet oyuncularının rahatlığına, bir miktar da aynı oyuncuların beceriksizliğine bağlayabiliriz.Evet, Delgado ve Ricardinho’nun stilleri göze hoş geliyor. Ama bu kırılganlıktaki oyuncuların bulunduğu takımlar için çok güçlü kanat oyuncuları gerekiyor. Beşiktaş’ta da bu tip oyuncu maalesef yok.Beşiktaş’ın düşmesi neredeyse kesinleşmiş bir takım karşısında ikinci golü bulamaması ligin başından bu yana yaşadığı sıkıntıları göstermesi açısından önemli diye düşünüyorum.Mesele, bazen de rakibe pozisyon vermemek de değil gereken golü yapamamakta. Sakarya maçında olduğu gibi gereken golü gereken zamanda atamadığınızda başınıza gelen ‘kazayı’ şanssızlıkla açıklamak doğru bir analiz olmaz.Her şey bitmiş değil ama kayıp epey büyük.

15 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ahlak testi!‘’

Aslında Beşiktaş bundan önceki maçlardan çok da farklı değildi. Oyun anlayışı olan uyutma üzerine kurduğu planını, Fener’e karşı da ihmal edilebilir 20 dakikayı saymazsak da uyguladı. Maçın önceki maçlardan en önemli farkı, taraftarın uyumaya müsait olmamasıydı. Tribün, başlama vuruşundan bitiş düdüğüne kadar bir saniye bile susmadı. İkinci devrenin başından, 70. dakikaya kadar özellikle Aurelio’nun bütün sahaya hakim olmasından kaynaklanan bir baskısı söz konusuydu Fenerbahçe’nin. Maçın ikinci yarısını iyi oynamayan Beşiktaş’a bir mucize gerekiyordu. Delgado’nun kaçtığı topta, Bobo’nun bir santrforun savunma içinde nasıl duracağının dersini verdiği pozisyonda, mucize de gerçekleşti. Beşiktaş maçın ilk yarısında ne kadar iyiyse, ikinci yarısında da o kadar kötüydü. Ne var ki, tribünlerin bitmez tükenmez enerjisi, zaman zaman sahaya yansıdı. Bu enerji de bana kalırsa finale giden yolu açtı. Bitiş düdüğü ile birlikte, bütün maç boyunca birkaç anın dışında kontrolünü kaybeden tribünler zincirinden boşaldı. O dakikadan sonra bütün mesele Fenerbahçe ile uğraşmaya döndü. Son yazıda Beşiktaş tribününün bir ahlak testinden geçeceğini söylemiştim. Tüm maç boyunca Tümer Metin’e yaptıkları ıslıklı protesto ile Beşiktaşlı duruşunun ne olduğunu da, nasıl olması gerektiğini de göstermiş oldular. Maç bitti ve ben keyif içerisinde gezegenin en iyi seslerinden Kibariye’yi dinlemek için Cahide’ye doğru yürüdüm...

12 Nisan 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI