Arama

Popüler aramalar

‘’Bu stada gelinmez!‘’

Bu stada gelmek, içeri girmek bu maçta bu kadar zorsa, biraz kalabalık olacak bu maç için olacakları düşünemiyorum. Beşiktaş tıpkı geçen seneki gibi, tempoyu kontrol ederek oynamaya çalışıyor. Ertuğrul Sağlam, bütün oyuncularını formda tutmak istiyor olsa gerek ki, bu maçta aslında bana göre formayı henüz haketmeyen birçok oyuncuya şans tanıdı. Kimler mi? Burak, Batuhan, İbrahim Akın ve Aydın Karabulut. Batuhan ile Aydın anlaşılır ama, İbrahim ve Burak için hala söyleyecek olumlu bir niteleme bulamıyorum.
Taraftar her zamanki gibi heyecanlıydı. Ve bomboş statta sanki, büyük bir kalabalık varmışcasına coşkuyla tezahürat yapıyorlardı. Arkamda bulunan Beşiktaşlı genç, her atakta “Bu olmaz, bu olmaz” dedi. İlk golde Tello topun başına geldiğinde, “İnanarak söylüyorum. Bu gol” dedi. Dediği oldu.
O zamana kadar gayet kabız giden maçta, hem taraftar rahatladı hem de oyun. Bu sezon, izlediğim her maçta Beşiktaş’ın en iyileri iki Serdar, bu maçta da beni yanıltmadılar. Özellikle Serdar Özkan, Türkiye’deki en zor oyun olan, çizgi üzerinden hücumu gerçekleştiren en iyi oyuncu olmaya aday. Bu kadar güzel orta yapan Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan çok az adam gördüm. Serdar Kurtuluş, yine çok iyidi. Ricardinho için söylenecek bir şey yok. Topa hakimiyeti ve dikine oynamasıyla bence Türkiye’de top oynayan orta saha futbolcuları arasındaki en iyisi. Stada gelmek, içeri girmek ne kadar zorsa, buradan çıkıp eve gitmekte o kadar zormuş. Dışarı çıkınca anladım!

24 Ağustos 2007, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu stada gelinmez!‘’

Bu stada gelmek, içeri girmek bu maçta bu kadar zorsa, biraz kalabalık olacak bu maç için olacakları düşünemiyorum. Beşiktaş tıpkı geçen seneki gibi, tempoyu kontrol ederek oynamaya çalışıyor. Ertuğrul Sağlam, bütün oyuncularını formda tutmak istiyor olsa gerek ki, bu maçta aslında bana göre formayı henüz haketmeyen birçok oyuncuya şans tanıdı. Kimler mi? Burak, Batuhan, İbrahim Akın ve Aydın Karabulut. Batuhan ile Aydın anlaşılır ama, İbrahim ve Burak için hala söyleyecek olumlu bir niteleme bulamıyorum. Taraftar her zamanki gibi heyecanlıydı. Ve bomboş statta sanki, büyük bir kalabalık varmışcasına coşkuyla tezahürat yapıyorlardı. Arkamda bulunan Beşiktaşlı genç, her atakta “Bu olmaz, bu olmaz” dedi. İlk golde Tello topun başına geldiğinde, “İnanarak söylüyorum. Bu gol” dedi. Dediği oldu. O zamana kadar gayet kabız giden maçta, hem taraftar rahatladı hem de oyun. Bu sezon, izlediğim her maçta Beşiktaş’ın en iyileri iki Serdar, bu maçta da beni yanıltmadılar. Özellikle Serdar Özkan, Türkiye’deki en zor oyun olan, çizgi üzerinden hücumu gerçekleştiren en iyi oyuncu olmaya aday. Bu kadar güzel orta yapan Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan çok az adam gördüm. Serdar Kurtuluş, yine çok iyidi. Ricardinho için söylenecek bir şey yok. Topa hakimiyeti ve dikine oynamasıyla bence Türkiye’de top oynayan orta saha futbolcuları arasındaki en iyisi. Stada gelmek, içeri girmek ne kadar zorsa, buradan çıkıp eve gitmekte o kadar zormuş. Dışarı çıkınca anladım!

20 Ağustos 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağlam gidiyor!‘’

Bilemiyorum, bu takım dramatik sonuçların takımı. Çünkü, bu takıma en çok yakışan şey, sıcak bir gülümseme, hüzünlü bir bakış, kederli bir duruş, onurlu bir tavır. Maçı Bozcaada’da 3 televizyon olan bir kahvehanede izledim. Aslında Zürih’e de gidebilirdim. Ama, dünyanın en güzel tavuk suyu çorbasını yapan kadın İstanbul’a gelmişti ve ben onu alıp Bozcaada’ya götürmüştüm. O benim annemdi. Öğrendim ki Bozcaada’nın yüzde 90’ı Fenerliymiş. O nedenle maçı izlediğim kahvenin sesi çıkan iki televizyonu Fenerbahçe maçı, sesi çıkmayan tek televizyonu da Beşiktaş maçı için açılmıştı. O da Feridun Düzağaç’ın ricasıyla. Ama nereden baksanız en az 80 kişi vardı televizyonun karşında. Ve maç şahane başladı. 3. dakikada Delgado golü attığında bir eski açık yoğunluğundaki Beşiktaş tribünü, kahvenin içini ‘goool’ diye yaktı. Ben bu kadar iyi müdafa oynayan bir Beşiktaş’ı en son Sergen Yalçın’ın 2 gol attığı Londra deplasmanındaki Chelsea maçında görmüştüm. Beşiktaş çok iyi müdafa yapıyordu. Devre bittiğinde adanın en ağır Beşiktaşlılarından Özcan abi masaya geldi ve eliyle de göstererek “3 olur” dedi. Belli ki devre arasında, kahvedeki tribünün yetmediğini düşünen gençlerden biri cep telefonununa sarılarak arkadaşlarını aradı. 2. devre başladığında kahve tamamen gençlerden oluşan ‘Bozcaada Çarşı’nın elindeydi. Anladım ki, dünyanın her yerinde futbol büyüsü, iş yapıyor. Rakibin her atağında ‘Bozcaada Çarşı’ “Hoooşt” çekiyordu. Ve bütün Zürihliler’in ayakları birbirine dolanıyor, kaleyi karşıdan gördükleri her topu minareye vuruyorlardı. Beşiktaş özellikle maçın 65. dakikasından sonra şıkır şıkır futbol oynamaya başladı. Rakibini hemen bütün ataklarını kendi ceza sahası önünde eritiyor ve 3-4 pasta rakip ceza sahası önüne iniyordu. Tahmin edersiniz ki, bütün bu ataklar Bozcaada’da büyük bir heyecan dalgasına neden oluyordu. Tribünden tanıdığımız bütün tezahüratlar ve tribünde bildiğimiz bütün heyecan, Bozcaada’daki kahvede aynıydı. Ve fakat 98. dakikada gelen gol, kahvede 37 numarayı giymiş ve formasında Uğur yazan arkadaşı, ki tribünün en heyecanlı adamıydı, çileden çıkardı. Evet, dramatik sonuçların takımı Beşiktaş, yine dramatik bir sonuç almıştı... Ama her zamanki gibi başı yine dimdikti. Biliyordu ki, ‘Sağlam’ kalacaktı, ‘Sağlam’ olacaktı, kaçıncı olursa olacaktı. Herkese rağmen ve herşeye rağmen... Tıpkı, A.Kadir’in dediği gibi; “Başımıza gelen bütün bu şeyler/dünyada olmamaktan daha iyi/hem bizim için hasret falan da neymiş ki...”

16 Ağustos 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Engin sorular‘’

Nedir bu adamın kerameti? Bilgisi mi? Görgüsü mü? Yoksa gücü mü?.. ‘Beşiktaşlı duruşu’ mu bu? Ya da yanlış takımı mı tutuyoruz bunca yıldır? Kimse anlamıyor neden böyle olduğunu... Neden Sinan Engin ve neden Beşiktaş?İyi hafızası olan biri hiçbir şeyi anımsamaz, çünkü hiçbir şeyi unutmaz diyor Samuel Beckett. Benim hafızam o kadar kuvvetli değil ama okuma yazmayı, arşiv kurcalamayı bilirim. Bir de, “hatırlarım..”Önceki gece İnönü’de “futbolun sadece futbol olmadığına” inanan ciddi bir kalabalığın arasındaydım. Neden böyle olduğu anlayamıyordu insanlar, elbette ben de? Soruyorduk; “Neden yine Sinan Engin ve neden Beşiktaş?” Bir kaç soru daha, “Nedir bu adamın kerameti? Bilgisi mi? Görgüsü mü? Gücü mü?”Kimsenin yanıtını bulamadığı bir sürü soruyla doluydu İnönü Statı.Dillerden düşmeyen ‘Beşiktaşlı duruşu’ bunu mu emrediyordu? Sinan Engin’i? Yoksa biz mi yanılıyor, farklı ve ulvi anlamlar yüklüyorduk tuttuğumuz takıma?.. Ya da bunca yıldır yanlış bir takımı mı tutuyorduk?Yoksa, Müslüm Gürses’in insanlığın o en derin itirazını dile getirdiği şarkısındaki gibi “Biz hep yenilmeye mahkum muyduk?”Kerameti mi nedir? Bilmem!İnsanlar çok anlaşılır olarak, Beşiktaş yedek kulübesinde mafya babalarıyla telefon konuşmaları yapan, onlara “Abi”, “Meraklanma abi hallederiz” diyen birilerini görmek istemiyordu. Evet, ortada kanıtlanmış bir suç yoktu ama yine de sürmekte olan dava varken Sinan Engin’in o kulübeye oturtulmasının bir anlamı da yoktu.Fakat ben kafayı sadece buna takmış değilim... Benim kafayı taktığım şey elbette bu en önemlisi- daha çok “Sinan Engin’in kerametinin ne olduğu?”Nasıl biri olduğunu, nasıl bir dil kullandığından tabii ki izlediğim televizyon programlarındaki üslubu ve yazdıkları üzerinden- üç aşağı beş yukarı kestiriyorum. Sözde sağa sola kafa göz girişen, ama kendinden güçlü biri olduğunu sezdiği anda sinen biri gibi geldi bana. Yanılıyor da olabilirim ama kasetler beni doğruluyor gibi sanki..Televizyonlarda gazetelerde bolca örneğine rastlayacağımız, kırıp döken, kırıp döktükçe öne geçtiğini düşünenlerden. Düşünün, ilk olarak ne yaptı? Daha ilk maçında, Almanya’da, futbolun ‘en sessizi’ hakeme girişti! Neden, çünkü en kolayı ve yenilmiş takımın taraftarının en hoşuna gidecek olanları söyledi. “Biz Fener’e değil hakeme yenildik” demeye getirdi. Olmadı ya, o en azından olmuş gibi yapıp o anı kurtardığını düşündü.Fakat ‘Sinan Engin kerameti’ konusunda yazacaklarım bu yazıya sığmaz. Daha eski dönemlerinde yapılan transferler, hocaların “İllallah” diye yaka silkmeleri var ki, onlar başka yazıların konusu. Yani söyleyecek çok sözümüz var ama yavaş yavaş.Tribündeki herkes kendinin adamıdırVe fakat son olarak Konya maçından sonra yaptığı açıklama hakikaten “kim olduğu, nasıl düşündüğü” konusunda çok öğreticiydi.Bakın ne diyor Sinan Engin; “Çarşı’yı 3-5 kişi ile 10 kişi ile sınırlandırmamak lazım. Bu taraftarlar bana zamanında “İmparator” diye bağıran kişilerdi. Burada bir muhalif kesim gibi düşünelim. “Sinan Engin geldi ve her şey düzelecek” gibi düşündüler ki bunu yaptılar. Ben bu arkadaşlara kızmıyorum. Ben istesem “Hoş geldin” diye 50 tane pankart astırırdım.” İşte, şimdi bu olmadı..Ben ve en az 50 arkadaşım yaklaşık 10 yıldır Kapalı tribüne gideriz. Hiç birimizin ağzından “İmparator Sinan” diye bir söz çıkmadı. Demek ki, gerçekten de taraftarın hepsi aynı düşünmüyormuş.Ama daha tuhafı şu son bölüm, “Ben istesem 50 tane pankart astırırdım.” Yani diyor ki Sinan Engin, “Benim tribünde 50 pankart asacak kadar adamım var.” Vallahi, ben bunu anladım.Ben onca yıldır Kapalı tribüne giden biri olarak orada kimsenin adamı olan birine rastlamadım. Evet, o tribünde insanlar birbiri gibi düşünmüyorlar. Bundan daha anlaşılır ne olabilir ki. Evet, o tribünde insanlar Sinan Engin için pankart da açarlar, biliyorum. Ama onlar bunu Sinan Engin istedi diye değil, kendileri öyle düşündükleri için yaparlar ve açarlar.Ben o tribünlerde Sinan Engin’in adamı olacak kadar onursuz birilerinin olduğuna hiç ihtimal vermiyorum. Ama Sinan Engin’i beğenen insanlar olduğunu da biliyorum. Engin’in anlayamadığı bu. Belli ki kendisi, ‘emir komuta’ zincirinden iyi anlıyor. Ama iddia ediyorum, istese de o tribüne 50 tane pankart astıramaz. Denesin ilk maçta...Hepsi gider taraftar kalırKimsenin genel olarak taraftarları, özel olarak da Beşiktaş taraftarını aşağılamaya hakkı yoktur. Çünkü, tıpkı tribünde söylendiği gibi; “Burası Beşiktaş alayına gider...” Hepsi gider, taraftar kalır.Bir de şu “100. yılda ben şampiyon yaptım 101. yılda herkes işe karıştı, yapamadım” yollu açıklama için söylenecek söz bile bulamıyorum. Fakat hala niye halaysa- şaşıyorum, Beşiktaş futbol takımı, sorumluluklarından böyle basit açıklamalarla sıyrılmaya çalışan birine emanet edilmiş ya, vallahi şaşıyorum.Ben Sinan Engin’in bunca yıl sonra daha tecrübeli, en azından daha diplomatik davranacağını düşünmüştüm ama şükür ki “beni yanılttı...”Lafı uzattım, sıkıcı oldu biliyorum. O nedenle hep beraber biraz rahatlayalım isterim. Ben yazıları daha çok şarkılarla şiirlerle bitiririm. Bu kez de Ajda Pekkan’ın o enfes şarkısını bulun, hep birlikte dinleyelim; “Arkanı dön ve çık...”Not: Dünkü maç yazısı telefonla yazdırıldığı için dijital bir kavram kargaşası olmuş. Gerçi fena da olmamış ama başlıktaki ve yazının içindeki “Şaplak”, “Çatlak” olacaktı. Özür dilerim...

13 Ağustos 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Güzel gece ilk şaplak!‘’

Sondan başlayalım... Düdük çaldı, maç bitti. Zıpkın gibi bir delikanlı ben kapıdan çıkarken koluma yapıştı, “Abi boşver maçı, içeride 5 tane pankart açmaya çalıştık. Hiç birini açtırmadılar.” Sordum, “Ne pankartı?’, “Sinan Engin aleyhineydi hepsi” dedi.Maçın ortası...Devre bittiğinde kapalının göbeğinde çıkan arbedenin nedeni de böylece anlaşılmış oldu. Açılmaya çalışılan pankartta, “Ya 2004’ün hesabını ver ya sus” yazıyormuş. Kulaktan kulağa bana kadar geldi. Bu Sinan Engin’in bu sezon Beşiktaş’ta yarattığı ilk şaplaktı.2. devre başladığında devre arasında çıkan arbedenin de etkisiyle taraftar uzun süre kendine gelemedi. 57’ye kadar marşlar ve şarkılar, en düşük volümde seslendiriliyordu. Neyseki, o dakikada tribünün kalbi devreye girdi. Önce kapalı alttan hafifçe, sonra bütün kapalı hep birlikte başladı; “Yağmurlu bir günde görmüştüm seni, üstünde çubuklu formalar vardı...” Biliyorsunuz şöyle bitiyor; “Sevenleri kimse ayıramaz ki...”En başa dönelim...Sağdan süzülen bir top. Topu gönderen Serdar Kurtuluş. Dünyanın en güzel ortası; kule gibi bir Bobo ve dünyanın en güzel kafası. Bütün maç boyunca muhteşem bir Ricardinho, şahane bir Serdar Kurtuluş ve her geçen gün daha iyi olan bir Serdar Özkan izledim. Konyaspor, futbolu güzelleştirmek için elinden geleni yaptıkça, Beşiktaşlı futbolcular da her dakika güzel birşeyler izlettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Tek tek isimlerini saymaya gerek yok. Son zamanlarda bu kadar çok heyecanlandığım, bu kadar çok izlemekten zevk aldığım, tribünde olmaktan bu kadar mutlu olduğum bir maç daha olmamıştı. Emeği geçen herkese teşekkürler... Tabi ki, tribünün huzurunu bozanlar hariç.

12 Ağustos 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kanun namına teslim ol!‘’

Sheriff’ten Mamah çiftesini erken çekip, bu da maçın gerçek şerifinin gözünden kaçmayınca maç çözüldü. Sheriff ‘kanun namına teslim oldu.’ Bir kaç cılız atak ve devamında Beşiktaş için bir idman maçı... Yeni doğmuş bir çocuğun adam olup olmayacağını anlamak için bakılacak şey bellidir. Gerçi ben uzun uzun baksam da anlamam, büyüklerimiz nasıl anlıyor ona da çok şaşarım ama bu maçın gidişi Mamah’ın atılmasından sonra belli oldu.İlk devrenin sonuna doğru Beşiktaş bir iki işçilik yaptı ve ikinci devre için sinyali verdi.İkinci devre başlar başlamaz yüklenmeler başladı. Özellikle ikinci devrenin başında Cisse’nin yönlendirdiği akınlarda top iyice Sheriff’in sahasına yıkılınca Moldovlar için söylenecek tek şey şarkı Yusuf Nalkesen’in Hüzzam eseriydi; “Olanlar oldu geçti artık sen ne desen de/ Benim kadar suçlusun, suçlusun bunda sen de...”Ağır, aheste, kendinden emin Beşiktaş, Bobo’nun elini kolunu sallayarak hatta ikincisinde nasıl attığını kendinin bile anlamadığı golleriyle maçı kopardı.Ben kendi adıma, Serdar Özkan’ı, Tello’yu, İbrahim Kaş’ı ve ikinci devredeki Cisse’yi beğendim. Tecrübenin de ‘derin bir bilgi’ olduğunu bilmekle birlikte, futbolda öğrenmeye gayret etmek için dikkatli ve öğrenen olmanın önemini daha da önemli bulan biri olarak Hakan Arıkan’ın Beşiktaş’ın birinci kalecisi olduğuna inanıyorum artık. Bobo’yu geçen seneye oranla bu yıl daha isteksiz buldum, cebimdeki iki kapalı tribün kombinesi uğruna düzeleceğini umuyorum.Nobre; Serdar Özkan’lı ve Tello’lu kanatlarda çok iş yapacak diye düşünüyorum. Hadi abartayım, şaşıracaksınız ama bu sezon gol kralı adayım Nobre’dir..Bir de bence şu Ricardinho gerçekten çok iyi bir oyuncu. Hep oyunun içinde ve ne yapacağını daha top ayağına gelmeden biliyor. Örnek mi; Koray Avcı’nın attığı üçüncü golü bir kere daha izleyin derim...Sheriff 7 sezondur Moldova liginin şampiyonuymuş. Buna rağmen ikinci golü yedikten sonra taraftarının sahayı boşaltması, dünyanın her yerinde futbolun bir sonuç oyunu olduğunu göstermesi açısından ibret vericiydi. Ben katılmıyorum ama demek ki kural açık; yenilen yok olur. Bilmem anlatabildim mi?Bu maç İstanbul’da bu sonuçla bitse ne şahane “Bu gece barda gönlüm hovarda” çekilirdi değil mi?

09 Ağustos 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu takım iş yapar!‘’

“Bu takım iş yapar mı?” sorusuna düşünmeden “Evet” derim... Ancak “İyi iş yapar mı?” derseniz, “O zaman biraz beklemek, hem Sağlam’ın hem futbolcuların neler yapacağının ipuçlarını görmek gerekir” diye düşünürüm.1 Ertuğrul Sağlam, ‘Kaybettiğimizde bile taraftarımız üzülmeyecek’ demişti. Bu sözleri, Süper Kupa’nın kaybedilmesi sonrasında gerçekleşti... Şimdilik işler yolunda gibi görünüyor ancak bu takım ligde iş yapar mı?Dünyanın her yerinde takımı kaybetmiş taraftarlar üzülürler. Sanırım Sağlam burada, “Protesto edilmeyeceğimiz yenilgiler alabiliriz” demek istemiştir. Beşiktaş henüz yolunda başında, bu nedenle işlerin iyi gidip gitmediğini ölçebilmek için biraz daha zaman gerekiyor. Yine de özellikle Sağlam’ın “Kimsenin devamı değilim. Prensiplerimden taviz vermem” yollu söylemi ‘dik ve sağlam’ bir duruş gibi görülse de aynı zamanda eleştiriye kapalılığı haliyle de gelişme kapasitesinin düşüklüğünü de işaret eder. Bu ince çizgiye dikkat etmek gerekir.Bu takım ligde iş yapar mı sorusuna düşünmeden “Evet” derim... Ancak “İyi iş yapar mı?” derseniz o zaman da biraz beklemek, hem Sağlam’ın hem futbolcuların neler yapacağının ipuçlarını görmek gerekir derim. Beşiktaş’ın geçen yıla göre daha takviyeli olduğu bir gerçek en azından Tello, Cisse gibi yeni oyuncular sahada kaldıkları anlarda benim için olumlu işler yaptılar.2 Mehmet Yozgatlı sakatlandı, 1 ay yok. Ancak taraftarların içi rahat, Serdar Özkan var. Beşiktaş Serdar Özkan’a güvenebilir mi?Süper kupa maçından sonra herkes Mehmet Yozgatlı için olumlu şeyler yazdı, söyledi ama doğrusu ben o kadar iyi bulmadığım kendisini. Özellikle maçın ilk yarısındaki Uğur Boral ve Roberto Carlos bindirmelerinde Serdar Kurtuluş’a yardım etmek geç kaldığını bu nedenle de o kanatta bir kaç ciddi pozisyona yol açtığını düşünüyorum. Hücum yanı iyi olmasına karşın savunma yönünde epey eksik gibi geliyor bana.Serdar Özkan’ı Sheriff maçında izledim ve çok beğendim. Ayaklarına hakim, futbol zekası olan, oyunun her an içinde bir oyuncu izlenimi verdi bana Serdar Özkan. Henüz genç ve oynadıkça futbolunu hızla ilerletecek biri izlenimi edindim ben. Sanki Gökhan Güleç ve İbrahim Akın’da yaşadığım hayal kırıklığını Serdar Özkan’da yaşamayacağım gibi bir his var içimde.3 Sheriff ve Fenerbahçe maçlarında Beşiktaş’ın kanatlardan etkili olmaya çalıştığını gördük. Nobre’nin bu sistemle daha etkili olabilir mi, yoksa forvete takviye yapılmalı mı?Nobre bence iyi golcü. Bunun da ötesinde bir futbolcuda olması gereken arzu ve istek had safhada. Ne varki önceki sezon gerek oyun anlayışı gerekse kanat oyuncularının cılızlığı nedeniyle kaleye hep uzak oynamak zorunda kaldı. Takniği o kadar da iyi olmamasına rağmen Nobre, iyi bir karambol oyuncusu. Ceza alanı içine inecek sert ortalara çok cesurca hamleler yapıp golü bulabiliyor. Ben özellikle Serdar Özkan, Serdar Kurtuluş ikilisinin oynadığı kanattan istediği topları alabileceğini düşünüyorum. Elbette Tello’yu es geçmemek gerek. yalnız o kanadın sorunu İbrahim üzülmez gibi çok çalışıp az iş yapan bir arka adamın olması... Ama Tello’nun sol taraftan yapacağı sert ve kavisli ortalardan da çok faydalanacaktır Bobo ve Nobre...4 Tigana’nın gençleştirme operasyonu eleştirilmişti geçen sene... Ertuğrul Sağlam’ın İbrahim Kaş, Batuhan ve Serdar Özkan tercihlerinin övgü toplaması ilginç değil mi?Tigana aslında Beşiktaş’a iyi bir alt yapı bıraktı. Ben Beşiktaş’ın Tigana’ya çok haksızlık yaptığını düşünüyorum. Ertuğrul Sağlam’ın da sık sık sinik bir biçimde Tigana’ya olumsuz göndermeler yapmasını da düzgün bir tavır olarak görmüyorum. sonuçta Tigana elindeki oyuncularla hiç de fena olmayan bir yerde bitirdi ligi. Onu aşmak demek zaten takımı şampiyon yapmak demek. Sağlam’ın bunu başarabilecek arzusu ve hırsı var gibi görünüyor. Takım, oyuncular bazında düşünüldüğünde geçen seneye göre daha iyi göründüğü için bu şansı da var Sağlam’ın.

08 Ağustos 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Düzelecek ve güzelleşecek!‘’

Optik için karalara bürünmüş kapalı tribüne girdiğimde yolumu çeviren, yine karalar giymiş bir genç, şaşkınlık dolu bir yüzle şunu sordu: “Abi Kolot gidiyor, Sinan Engin geliyormuş doğru mu?” Bunun doğru olup olmadığını bilmiyordum, ama gazeteden çıkarken bu yönde bir haber vardı. “Ben de duydum böyle bir şey” dedim. Şaşkınlık dolu ifade aniden hırçınlaştı. Yüzü gerildi, Sinan Engin’in geleceğini bilseydim kombine alırsam... Neyse abi” dedi ve kalabalığa karıştı.Bir soruyla başlamıştık, maç içinde birçok soruyla devam ettik. Koca bir ilk yarı boyunca neredeyse tek pozisyona giremedi Beşiktaş. Serdar Kurtuluş’un kişisel gayretiyle yaptığı bindirmedeki ortasına Bobo’nun vuramadığı kafa, koca bir devrede anlatılmaya değer belki de tek şeydi. İkinci devre hem bizim için hem takım için hareketli başladı. 47 ve 57 aralığında Beşiktaş yüklenir gibi yaptı, ama sadece ‘yüklenir gibi yaptı’İkinci değişiklik geldiğinde yani Cisse ile Koray değiştiğinde arkamdan birisi yarı isyan, yarı alaylı bir sesle sordu: “Delgado’nun yerine Batuhan, Cisse’nin yerine Koray! Hakikaten şahane bir transfer politakası.”Delgado’nun çıkmasıyla birlikte Beşiktaş’ın seyre değer iki oyuncusundan birini izlemeye başladık. Ricardinho, aldı-verdi, yana attı, dikine attı, ama oyundan çıkana kadar attığı hemen hemen bütün paslar rakip kaleye doğru; ya akın başlangıçıydı, ya akım oldu. Nihayetinde gol de, onun muhteşem ortasından geldi.Maç için umutlu konuşmaya gerek yok. Bir takım oynayarak güzelleşir, oynayarak düzelir. Bu takım, bana oynayarak güzelleşip, oynayarak düzelecek gibi geldi. Ancak anlamadığım birşey var yine de. Bu takım sahaya böyle dizilip, böyle oynayacaksa Tigana’nın suçu neydi ki? Yine de genç oyuncuları bu cesaretle sahaya sürdüğü için Ertuğrul Sağlam’ı tebrik etmek gerek.Maçın tamamında ama özellikle son 10 dakikasında, yani bir takımın iyi bir futbolcuya ihtiyacı olduğu anlarda sahada ‘ben bu takımın kısa sürede en iyi oyuncusu olacağım’ diyen bir Serdar Özkan izledik. Yapamadığı sadece goldü. Her şeyi yaptı.

02 Ağustos 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI