Beşiktaş'ın JR'ı kim?

Haberin Devamı ›
Bir ısrardır gidiyor, “Beşiktaş’ı bölmeye çalışanlar var” diye. Soruyoruz, “Kim bunlar?” diye, kimseden çıt yok.
Protestolar için açıkça söylenmiyor ama şu ima ediliyor; tribündeki binlerce insanı birileri provoke edip yönetiyor ve bu insanları yönetenler de bir yerlerden menfaat sağlıyor.
Şimdi yüksek sesle dile getirilmeyen bu ‘gizli teze’ karşı birileri de şunu sorarsa ne yanıt verilir acaba? “Peki, Sinan Engin aleyhine açılan pankartların ardından tesislere giden taraftar içindeki bir grubun ileri gelenleri de menfaat mı sağladı? O nedenle mi protestolar başlar başlamaz bitti?”
Deniyor ki; “Maçı bize taraftarın Sivasspor maçındaki tepkisi kaybettirdi.” Şimdi şu son maçın teknik analizi bu mu yani? Peki, bundan önceki 4 maçı niye kazanamadı Beşiktaş o zaman? Takımın ayaklarını o maçlarda da mı taraftar bağladı?
Şimdi bir şeyi doğru tespit edelim, Beşiktaş diğer takımlardan ayıran şey galibiyetleri, müzesindeki kupaları, ‘iş bilen menacerleri’ değildir. Beşiktaş’ı diğerlerinden ayıran şey kim ne derse desin ‘taraftarının yarattığı auradır...’ Yönetim taraftarının tutumunu beğenmiyor ama Milliyet’te Mehmet Çiftçi’nin haberinden öğreniyoruz ki; Real Madrid, Avrupa’da incelediği en iyi üç taraftar grubu arasında Liverpool ve Panathinaikos’u değil Beşiktaş tribünlerini taraftarlarına örnek gösteriyor. Ve tribünü daha yakından incelemesi için Arthuro Siso adlı birini görevlendiriyor.
Beşiktaş taraftarının duygusu, takımını sahiplenişi, kendini tarif edişi ayrıdır. Daha doğrusu ayrı olmalıdır. Yakından izliyorum, tribündeki bazı gençler “Kazanmanın her şeyin önünde olduğu” gibi Beşiktaşlılığa hiç de uymayan bir dili kullanıyorlar. Olabilir, biraz daha büyüyünce, Beşiktaş’ın aslında ne olduğunu daha iyi anlayacaklar diye umuyorum.
Fanatik’in çalışkan muhabiri/yazarı Orhan Yıldırım, “Esas tehlike” başlıklı dünkü yazısında küçük bir geçmiş analizi yaparken Beşiktaş’ın Süleyman Seba döneminin ardından yaşadığı düşüş hikayesini kanımca yanlış değerlendirmiş.
Orhan Yıldırım, yönetim değişikliklerini aynı senaryoya bağlamış. Doğrusu ya ben senaryoyu değil de yazanları daha çok merak ediyorum. Yöneticileri eleştiren herkese karşı ‘iç düşman’ muamelesi yapmak sanırım bu topraklara özgü bir haslet olmasa gerek. Dünyada örnekleri çoktur.
Yıldırım, benim de ‘ihtiyatla yaklaştığım’ Ertuğrul Sağlam’ı eleştirirken bile kafa karışıklığı içinde. Sormak gerek o zaman, “Yetersiz bulduğun bu hocayı da takımı bölmek isteyenler mi getirdi?” Ya da taraftarın bütün direnişine rağmen menacer olarak Sinan Engin’i de mi onlar atadı?
Yine de Yıldırım’ın o yazıda tespit ettiği çok doğru bir şey var... O da “Şimdi ise kulüp Dallas’a döndü” sözü...
Acaba Beşiktaş’ı, takımın ve kulübün daha iyi olması için eleştiride bulananlarla, yağmur çamur demeden parasını ödeyip tribünlere gelenler mi Dallas’a çevirdi?
Sahi bilen var mı, kim bu Beşiktaş’ın JR’ı?..