‘’Ustalar istedi‘’
Hem taktik anlayış, hem istek ve arzu hem de keyif alarak oynamaya başlayınca bir de usta işi hareketler sahaya yansıyınca tribün-takım iletişimi tavan yapıyor, skor da böylelikle geliyor. Dün gece, rakibi hataya zorlayan ve sahayı doğru parselleyen Galatasaray, hakikaten seyre değerdi. Eboue sağ bekte Bruma’yla birlikte, çok doğru yardımlaşarak galibiyete önemli katkı sağlayan futbolcu oldu; üstelik uzun süredir kendisini eleştirmemize rağmen... Onun yıldızlaşması Bruma gibi genç ve dinamik bir oyuncunun önünde oynamasıyla gerçekleşti. Semih ve Chedjou içinse doğru ikili stoper pozisyon hamleleriyle oynayarak rakibin hücumcularını adeta ezdiler...
Ancak dün gecenin unutulmayacak yıldızı Melo, iki stoperin en büyük sigortasıydı, bu da unutulmamalı. Zaten o çıktıktan sonra, gelen Kopenhag golü de ne demek istediğimizi daha iyi anlatıyor. Gecenin ustalarına ayrı bir parantez açmalı. Drogba ve Sneijder büyük futbolculuklarının güzel örneklerini müthiş bir lezzetle Arena’ya yansıttılar. Bu tip yıldızlar bir anda maçın kaderini değiştiriyorlar, oyunu takımlarının lehine çevirebiliyorlar. Bir de Mancini, orjinal sol taraf oyuncusu Riera’yı oynatsaydı bizce gece daha da farklı olurdu. Gecenin şanssızı ama çok çalışanı Burak’ı alkışlamak, Galatasaray seyircisinin yaptığı en doğru hak veriş şekliydi. Sarı-Kırmızılılar bir büyük takımın oynaması gerektiği gibi hem top kendilerindeyken hem de rakipteyken olgun görüntü göstererek futbol adına Şampiyonlar Ligi’ne ne kadar yakıştıklarını herkese gösterdi.
‘’Bayram şekeri‘’
Aslında yine dün geceki oyunun Sneijder’le oynanması için kurgusu, taktik şablonu sıkışıklık yaratmıştı. Uzun süredir Sarı-Kırmızılılar’ın oynadığı bir değişim dışında, dörtlü defansın önüne Selçuk-Melo ve Ceyhun’u yerleştirmişti Mancini. Onların önünde tek başına Sneijder’i bırakıp, Drogba-Burak ile önde gol arayacaktı. Ancak kompakt, blok oynamayı becerebilen Karabük karşısında, bu dizilişin dezavantajı tek hamleli, ağır ve daha önce onbirde başlamamış Ceyhun’un çizgide oynaması... Asıl önemli sıkıntı ise; bu tip takımlara karşı hem tempo yükseltip, hem de oyunun enlemesine genişletebilecek pas trafiğini bir türlü işletememek ve golün gecikmesi Galatasaraylı futbolcuları telaşlandırdı... Karabüklü futbolcular ise daha dirençli hale geldiler. ‘Kanatsız’ Cim Bom, Burak’ın hedefsiz, çaresiz koşularına umut bağlar oldu. Karabük akıllıca defans çizgisini ayarlayınca Galatasaraylı forvetler de kaleden hep uzakta kaldılar. Mancini’nin ilk Arena gecesinde puan kaybına tahammülü olmayan karşılaşmada Galatasaray, ilk kornerini anca 39. dakikada kullanabildi.
Seyirci yeni gelmiş teknik adama destek olmalı. Geçmişle ilgili hesabı görmek istedikleri her maç sahadaki futbolculara hem mazeret üretir, hem de olumsuz yansır. Dura kalka oynanan maçın bir de ‘trafik polisi düdüğüyle’ çıkan hakemi vardı ki, geceyi soğutmak için her türlü abuk sabuk kararı verdi. Sneijder’in geri dönüşü muhteşemdi. Golleri ise jeneriklik olur. Tıpkı dün geceki tribünlere ikram ettiği bayram şekeri tadındaki işler gibi.
‘’Rüya bitti...‘’
Beklediğimiz, umduğumuz geceyi iki ülke arasındaki futbol, kültür ve anlayışından kaybettik. Çağdaş futbol, dar alanda, baskı altında çabuk düşünüp, çabuk uygulamayı gerektiriyor. Yani kısacası Hollanda’nın yaptığını...
Biz ise baskıyı dahi görmeden kazandıklarımızın çoğunu rakibe teslim ettik. Orta sahayı presle bozup, kazandıklarımızı öne atarak Hollanda’nın iki genç ve hata yapma ihtimali yüksek stoperinin arasına taşımalıydık. Çokça yapmadık. Yaptığımız anlarda da golcü dediklerimiz adeta rakibin stoperi gibi oldular. Atmanın kolay olduğu pozisyonları daha zor olanı yaparak kaçırdılar. Her iki yarıya da kötü başladık. Daha sonra dengeledik. Ama final vuruşları çok kötüydü. İlk yarıda bulduğumuz pozisyonlar böyle bir takıma karşı ulunduğunda mutlaka atılmalı. Eğer Avrupa çapında futbolcuyum diyorsanız, bunları atacaksınız. Her iki yarıda da erken gol yedik. Bunun sebebi aşırı motivasyonla gelen gerginlik olmalı diye düşünüyoruz. Bir de duran top meselesi var: Senelerdir çözemediğimiz. İlk golde zincirleme kaza yaptık. Robben’in basit duran topu, Semih-Volkan ikilisinin basit hatasıyla gol olunca, tekrar oyuna dönmemiz zorlaştı. İkinci yarıda da Türkiye’de oynayan iki Hollandalı’nın halı saha paslaşması bizim futbolcuların defansif pozisyon almalarının ne kadar hatalı olduğunun göstergesiydi. Şimdi Olcan tercihi konuşulacak veya oyuncu değişikliği geç mi oldu diye tartışılacak. İlk şutu 65’te Gökhan Töre ile attık, daha önce niye denemedik diye sorulacak. Bunların hepsini geçelim. Yanlış başladığımız grup maçlarında anca bu kadarı son dört maçta olurdu. En azından bizi buraya kadar heyecanla taşıyan çocuklarımıza teşekkür edelim. İdari
ve teknik yapılanmayı doğru yapıp, 2016’yı ülkeye muhteşem yaşatalım...
‘’Geri dönmemişler‘’
Sanki Torina’da kalmış, Juventus maçında aldıkları 1 puanına takılmış, geri dönmemişlerdi. Akhisar full konsantrasyon, elinden gelenin fazlasını mütevazi kadrosuyla sahaya yansıtırkan, Sarı-Kırmızılılar’ın sadece isim, marka büyüklüğüyle maçı kazanacaklarını zannetmemeleri çok büyük hataydı. Enteresan konu; Galatasaray ileri oynarmış ‘gibi’ yapıp, yana ve geriye oynadı. Rakibe set etme imkanı verdi. Mazeret üretmek isterseniz çok şey bulursunuz... Kabul; Melo ve Selçuk olmayınca, pas üretim merkezi duruyor.. Enerji merkezi; trafo yanıyor... İyi de sezon başında kadro planlaması yapılırken, bunlara alternatif üretmeyenler acaba şimdi ne düşünüyor. Hadi bunu bir kenara bırakın, bu oyuncular olmadığı zaman Sneijder fazlalığından kurtulup, kanat aksiyonlarını daha çok yapabileceğiniz Brumalı, 4-4-2’ye niye dönülmüyor. Akhisar özellikle ilk 45 dakikada sahayı çok doğru parselleyip kenarları da kademeli kapatınca, Galatasaray’ı etkisizleştirdi. Bu sıkışıklıkta ortaya çıkması gereken 1’e 1 de adam eksiltip oyunu yönlendirebilecek Sneijder’di... Ancak söyledik ya, o geldiğinden beri ismi rüzgar yapıyor ama Cim Bom tersine esiyor. Galatasaray, rakibi oynatmamak için haftalardır Galatasaray’ın rakibi oynatmamak için hiçbir planını görmedik. Sadece oynamaya çalışıyorlar. Onu da kesik kesik yapıyorlar. Geçen Milli Takım arasında hoca başında olmadığı için, boşa zaman geçirdiler. Bu Milli Takım arasında 6 maçta nasıl 11 puan kaybettiklerini çok iyi düşünmeliler. Mancini de dersini iyi çalışmalı, Umut’u geç nasıl kullandığına, Emre Çolak’ı 3 dakika kala, hangi akılla değiştirdiğine, hacıyatmaz Eboue’yi ne yapacağını sorgulamalı. Teknik direktör takımı nasıl olur gösteren Hamza hocaya ve Akhisar’ın akıl ve gönüllerini sahaya koyan futbolcularına kocaman alkışlar...
‘’Bıçak sırtı‘’
Taraftarlar, istifaya davet etsek mi diye düşünüyor. Futbolcuların bir kısmı, bu enkaz bizim üstümüze kalmasın diye çabalayıp duruyor. Zaman zaman stres topları Arena’da uçuşuyor. Böyle dönemleri atlatmak zordur. Önce tecrübe gerektirir ve arkasından soğukkanlılık... Gelinen güne bakarsanız; Cim Bom yönetsel tecrübeden sınıfta kalmıştır. Soğukkanlılık ise kısmen de olsa sağduyuya dayalı, henüz yerli yerinde. Üç puanlı ligde bu kadar beraberlik, hep yarışı götürdüğü rakip takımların lehine. Bir an önce çare bulunmalı. Şampiyonlar Ligi’nden de kopmadan bir karar verilmeli.
Müthiş istekli ve doğru taktikli ilk 45 dakikada Galatasaray bir attı ama, herhalde 11 kaçırdı. Böyle gecelerde Rize gibi dirençli takımlara karşı ikiyi bulmazsan rahat edemezsin. Öyle de oldu. Çünkü Rize, ilk yarıda bekleyerek oynayan futbolundan, ikinci yarıda her yere baskı yapan hücum moduna geçti. Cim Bom birinci yarıdaki skorun rehavetini atlatamadan sağlı-sollu hücumları yiyince, iyice şaşırdı, panikledi. Zaten yüksek boylu ve fizik gücü iyi olan Rize defansı arasında Sarı-Kırmızılı forvetlerin bazen şanssız, çokça da beceriksiz savurganlıkları Galatasaray’ı golden daha da uzaklaştırdı. Birisi Drogba’ya üçüncü dünya ülkesinde olmadığını, iyi para aldığını ve Galatasaray forması giydiğini hatırlatmalı. Ama neredeee!? Sanki ona takımı emanet etmişler, o da sadece arkadaşlarına pozisyon gösterip kerhen sahada duruyor gibi. Eski gücü ve isteği sanki İstanbul gecelerinde kaybolmuş. Gecenin şansızı çok çalışan Bruma’ydı. Yanında da gol kaçırma hovardası Burak vardı. Engin ile Sabri ise, en çok isteyenlerdi. Defansta Dany, elinde düdükle dolaşan Ali Palabıyık ise, patlak lastik gibiydiler.
‘’Var mısın, yok musun?‘’
Galatasaray, derbiyi kazanmak için rakibin orta sahasını by-pass etmeli. Melo’yla Fernandes’e kilit vurup; ileride Umut’un yapacağı baskıyla Sivok’un oyun kurmasını engelleyip Escude’yi hataya zorlamalı...
Dört bir koldan saldırsalar, sallayıp silkelemek için plan yapsalar, Galatasaray’ın kendi içinde yarattığı anlamsız fırtınayı yaratamazdı dışarıdakiler... Lüzumsuz bir genel kurul, anlamsız yönetici tercihleri, tecrübesizliğe teslim olunmuşluk ile geleceği adeta gün gibi aşikar bu sıkıntılı günlere yelken açanlar şimdi çarşafı toplamaya çalışıyorlar...
Tribünler sağduyulu davrandı
Şampiyonluk yolunda alınan yaraların, ilk hafta kayıplarının, mutlaka tedavisi ve telafisi mümkün... Ancak yapılanıyoruz derken yıkılanların yerine konmasının hafta sonundaki Beşiktaş maçına sıkışmış olduğu da bir gerçek. Siz bakmayın, Real Madrid karşısındaki ağır ve kabullenilemez yenilginin tribünler tarafından bu kadar kolay geçiştirildiğine, tepki konulmamasına... Taraftarın sağ duyusu o. Herkesin payı var bu kaosu yaratmada. Şimdi akıl tutulması yerine Galatasaray’ı buraya getirenlerin el ele tutuşma zamanıdır. Onun içindir ki Beşiktaş maçı Sarı-Kırmızı renkler için ayrı bir önemdedir. Kaybının büyük yaralar açacağı, kazancının yeniden geri dönüşü sağlayacağı bu maç elbetteki kolay değil. Hatta son yenilgi ve ligdeki puan kayıpları olmasa bu maçın favorisi Kartal olurdu kesin. Oynadığı futbola kattığı coşkusu ve orta sahada Fernandes ustanın yönetimindeki müthiş mücadelesi Galatasaray’a karşı Siyah-Beyazlılar’ı üstün kılacak faktörlerdi. Ama Galatasaray’ın aldığı darbeler hem Fatih hocayı, hem de futbolcuları galibiyete mecburcu yaptı. Umarız ki derbide; kontenjandan oynayan, defansif aksiyonları olmayan, sadece tabelası kalmış, içi boşalmış, her serbest vuruşu babasından avanta almış çocuk hovardalığı ve şımarıklığı ile harcayan, bitse de gitsek havasında olan futbolcular bu defa sahada olmaz.
Mümkün olduğunca hücum pres
Galatasaray kazanmak istiyorsa, Beşiktaş’ın orta sahasını by-pass etmelidir. Pas oyununu ve hazırlık paslarını yapacağı oyun bölgesini iyi seçmelidir. Oyunun kenar çigilerini etkin kullanan Beşiktaş’ın sistemini oralarda bozabilmelidir. Ve tabii ki kurgu ve oyunu yönetme işinin şefini, Fernandes’i kilitlemelidir. Bu görevi büyük ihtimalle Melo’ya verir hoca. Hem Beşiktaş hücumlarında Fernandes kontrolü, hem de kazanılan ve çabuk çıkışların hazırlayıcısı olarak Melo’nun yükü, görevi ağır olacak. Ve bir de sinir sigortasını kuvvetlendirmelidir. Paylaşımlı Fernandes presi doğru olan defansif önlem olmalıdır. Önde Umut’un baskısı topu oyuna sokmayı seven Sivok’u bozacaktır. Escude ise baskı altında hatalı ve telaşlı işler yapıyor. Cim Bom’un uç adamları bunu akıllıca kullanmalıdır... Dikkatli ve gücünü efektif olarak kullanabileceğine inanıyorsa Galatasaray, o zaman mümkün olduğunca uzun süreli hücum presli oyunu tercih etmelidir.
Eğer derbi kaybedilirse...
Beşiktaş’ın oyun içinde pes alanı bulduğunda dengeli bir yapısı oluşuyor. Çabuklaşıp rakibin takım defans dengesini bozuyorlar. Dönenleri de toplayabiliyorlar. Bunların çaresi de sahada görev alanını doğru ezberlemiş, saha parselasyonunu iyi yapıp ve en az rakibi kadar koşup mücadele etmektir. Peki Cim Bom bunları yapabilir mi? Elbette. Sadece ‘hafıza kart’ını çıkarıp, temizleyip yerine takması yeterli olacaktır! Ya olmazsa? İşte ondan sonrası tufan olur. Kim kimi önüne katar savurur pek bilinmez...
‘’Sıkıntı var‘’
4 pozisyona karşılık Madrid 1.5 pozisyon bulup 33’te İsco ile öne geçince Galatasaray moral olarak da, fizik olarak da, disiplin olarak da çöktü. Antalya maçında da yazmıştık. Büyük takımlar gol yiyince çökmezler. Ama Galatasaray’da ‘Sıkıntı var’. Defans yapan oyuncu sayısı az ilk 11’de. Burak, Drogba, Engin, Sneijder öne doğru oynayanlar. Süper Lig’de bir yere kadar, bu iş su kaldırıyor, ancak böyle üst liglerde hezimet yaratıyor.
Bu maça gelene kadar Galatasaray uğraşmaması gereken her şeyle uğraştı. Belli ki, hoca da bundan etkilenmiş, kanat adamları olmadan oyunu, göbekte oynayıp daha ilk maçına çıkan Riera ve ‘Sarsak’ Eboue’ye çizgilerin tamamını bırakmış. Bu yükü kaldıramayacaklarını hesaplayamamış. Bir de üstüne üstlük, ilk defa bir araya gelen defans dörtlüsüyle başlanarak intihar edilmiş. Üstelik rakibin, kaliteli, tehlikeli bilinen forvetleri varken. Dany hangi ligde oynadığının farkında değil. Chedjou şaşkın. Eboue de tek yaptığı pozisyon hatası ve önce topa hakim olmak yerine, hakemi kandırıp faul almanın peşinde olunca dün geceki gibi zincirleme hatalar oluyor.
Diğer bir yanlış da Sneijder’e yer açacağız diye Selçuk’u merkezden uzaklaştırmak. Pas trafiğini, Sneijder işletemediği gibi Selçuk’u topla buluşturamayınca ve o da kenar görevini tam yapamayınca çifte kayıp oluyor Cim Bom için. Birkaç haftadır akordu bozuk Cim Bom’un, şimdi derbi öncesi morali de bozuk... Kısacası A’dan Z’ye birçok yanlışla haftalar geçiren Galatasaray’ın bir an önce aklını başına toplaması lazım.. Ama en başından en sonundakilere kadar...
‘’Hoca işi sonlandırılmalı‘’
Gecenin ilk 20 dakikası Galatasaray, sahadaki kadrosundan beklenmeyecek bir baskıyla takımlarını özleyen seyircinin de oyunu rakibinin üstüne itmesiyle Antalya adına çok zor geçti. 20. dakika Samet hocanın tam da maç öncesi anlattığı planına uygun hücum kombinasyonuyla Antalya golü geldikten sonra oyunun rengi değişti. Cim Bom kendinden beklenmeyecek hatalar yapmaya başladı. Maçın ritmini konuk takım istediği sekilde yükseltip alçaltabildi. Oysa ki, kendi sahasında büyük takımlar biri de yese ikiyi de yese bocalamaz... Dağınıklığın önemli sebepleri Galatasaray’da orta alanda Melo’dan başka savunmacı olmaması ve Drogba ile Semih’in sanki ayrı mahallelerde top oynuyormuş kadar, uzak durmalarıydı. Belki mecburiyetten ilk 11’de çıkan kadrodan Engin, Emre, Amrabat, Burak ve Drogba gibi defansı olmayan oyuncular çok olunca, zaten hücumu seven Antalya, Galatasaray kalesine final vuruşları yapamasa da gidebildi. Burada bir soru sormak lazım. Engin Baytar, Amrabat ve Emre Çolak size ödenen ücretler ve üzerinizdeki forma bu kadar vurdum duymazlığı hak ediyor mu! Unutmayın yarın kapının önüne konsanız, kazandıklarınızı hayal dünyanızda bile göremezsiniz. En önemlisi de öyle bir formaya bir daha sahip olamazsınız. Gecenin direnişçisi Melo’ydu. Drogba ise, attığı golün arkasından sanki çoğaldı, iki-üç kişilik oynamaya başladı. Keşke oyunun genelinde böyle olabilse. Sonradan giren Bruma yabancı pasaportu olmasına rağmen sahada arkadaşlarına hiç de yabancı değildi. Umut ise, Antalya’yı bunaltacak iyi niyetli presiyle alkışı haketti. Ve karar anı: Artık Galatasaray ve ilgili taraflar hoca işini olumlu-olumsuz sonlandırmalı. Ve önlerini kesmeye çalışanların yapmak istediklerine ‘akıl’lıca dur demeliler. Yoksa beraberlik serisi sürer.