‘’Eller havaya‘’
İçine, ısrarla çekilmeye çalışılan ama kılıfı uydurulamayan kampanyalardan çıkan kocaman bir 18. şampiyonluk kupası kaldırışı.. VE BU SEZON; Gecikerek yapılan transferler.. Hocanın canını acıtan demeçler.. Umulmayan maçların kayıp puanlarından sonra gelen acımasız eleştiriler... Büyüklüğü Avrupa’yı sallayabilir diye ‘Pürtelaşların’ yaptığı hokus pokuslar.. Sakatlıklar, ısmarlama cezalar... Örneği olmayan delik deşim yorumlar... Avrupa’daki ‘Umutsuz’ diye takılan yaftalara, Real Madrid galibiyetiyle vurulan tokatlar... Bir Gençlerbirliği maçıyla giden ve bir Gençlerbirliği maçıyla gelen umutlar... Bıkmadan, usanmadan çalışan, mücadele eden emek yıldızı topçular.. Onlara katılan Avrupa yıldızları... Yıldızları birbirine ekleyen Fatih hocanın yarattığı; pırıl pırıl, ışıl ışıl bir gökyüzü. Ve bu gökyüzüne uzanan 19. kupayı kaldıran tüm eller, arkanızdaki gönüller, size herşeyi helal ettiler...
Zordur şampiyonluk... Zordur sonunu zaferle taçlandırmak bu yolun... Siz başardınız, size artık kocaman alkışlar... Günün sonu, geleceğin planlaması olacak unutmayın. Yarınlarda sizden daha fazlasını bekleyenler var. Aklınızdan çıkarmayın.. Şimdi 19. şampiyonluğun tadını çıkartın...
Borçtan başka bir şeyi konuşulmayan Galatasaray’ı, buraya taşıyan başkan ve yönetimi, Florya’yı emekleriyle ‘Şampiyonluk bahçesi’ne çeviren çalışanları da unutmadan.. Eller havaya, hak ettiği alkışlar Cim Bom ailesine...
‘’Rehavet makamı‘’
Cim Bom’un en iyi yaptığı şey, pas oyunu oynamaktı, bunu da iyi pas yaparak gerçekleştirirdi.. Ama Antep gecesinde herhalde rekor top kaybıyla oynadılar. Bu kadar top kaybı olunca da Antep her aldığı topla Galatasaray kalesine sıklıkla gelebildi. Adeta Gaziantep, Semih ve Muslera’ya karşı oynadı. Hamit yine katkısızdı. Sol tarafı Yekta gerektiği gibi kapatamayınca Sernad, Riera yalnızlığını müthiş kullandı. Melo beklentinin dışında çok gömülü oynayınca Galatasaray oyunu bir türlü öne taşıyamadı. Selçuk ise daha önce alıştığımızın dışında düşük performansla oynadı. En hayret edilecek nokta Drogba’nın geldiğinden bu yana hem fizik olarak hem de oyuna futbol katkısı olarak en kötü gecesini yaşıyor olmasıydı. Onun, rakibi ezen gücünden eser yoktu. Aldığı topları bu kadar ezmesi hayret vericiydi. Şampiyonluğu yakalamaya çok yakın olan bir takımın bu kadar temposuz olması bizce normal değil. Hiçbir şey olmasa, önünde sadece iki 90 dakika olduğunu ve koca bir senenin tacını takmaya az kaldığı bilinciyle koşar tempoda olmalıydı Sarı-Kırmızılar. Kenardan değişiklikler de geç geldi. Sol taraf daha önce garanti altına alınmalıydı. Sağda ise Hamit’in bu kadar top kaybına sabredilmemeliydi.
Antep’in orta sahasında Bekir Ozan ve Medunjanin’in aşırı koşarak oynadıkları zaten bilinendi.. Bir de Antep oyunu kanatlara yayınca Cim Bom’un takım bütünlüğü iyice bozuldu... Bu dağınıklığı heyecana bağlamak mümkün değil. Çünkü Cim Bom’un hem yabancıları hem yerlileri çok üst düzey başarılar yakalamış ve maçlar oynamış futbolcular. Kendi evindeki ve müthiş seyircisi önündeki Sivas maçında Galatasaray rehavet makamından çıkıp şampiyonluk makamıyla müthiş bir koro oluşturacaktır umuyoruz. Dün geceyi de nazar boncuğu olarak bir kenarda tutuyoruz.
‘’Geri sayım‘’
Arena’nın dolu tribünlerinin müthiş uğultusuyla rakibe havlu attıracak, agresif baskıyla başladı ev sahibi. Golü de erken buldular. Erken gol, Elazığ’ı rahatlattı. Galatasaray ise işi kolayladığını zannedip yavaşladı, rakibi top yaparken, topa sahip olmakta zorlandı. Drogba golü, bu bocalama sürecinde ilaç gibi geldi. Ama oyun üstünlüğünü Cim-Bom daha alamadan Dany’nin her zamanki zaman hatası ve pozisyon almadaki yanışlığı ile attıkları golden çok kısa süre sonra golü yediler. Bunda önemli etken, dün geceki Cim-Bom’un sahadaki 11’inde oyuncuların oyun bütünlüğü olmamasıydı. İyi performansla sahada olan kadar, maçtan kopuk olanlar da vardı. Katkı sağlayamayanların başında reaksiyon süresi geç olan Hamit vardı. Eboue ise oyun içinde var gözüken yoklardan biriydi. Dün geceki Galatasaray’ın en büyük sorunu top rakipteyken, yanlış yerleşim/pozisyon almalarıydı. Top Cim-Bom’da olunca ise yani oyunun diğer yönünü oynarken kaliteli ve çabuk oyuncular olduğu için şık ve güzel işler yaptılar. Gollere bakarsak çabuk ve tek vuruşlu pozisyonlardan üretildiğini görüyoruz. Sinan ve Aydın ile Dany ve Gökhan’a baskı yapmaya çalışan Elazığ’ın önde çabuk, fizik gücü zayıf, geride ise yavaş, fizik gücü yüksek futbolcuları var, takım balansları bozuk. Cim-Bom’un tek tek hesabında bu 3 puan hedefe atış oldu. Ama Antep deplasmanı için tüm oyuncuların birlikte, takım oyununa katkısı ve defans iki kenarına yapılan koşular ile arkasına atılan toplar bir kez daha düşünülmesi gereken konular...
‘’Alt Üst‘’
Mersin’in golüyle alttakiler telaşlandı. Cim-Bom’un buldukları ise üsttekini telaşlandırdı... Öyle bir geceydi ki Galatasaray bu kadar hasarla bir de 3 puanı bıraksa şampiyonluğa havlu atardı.. İlk yarıyı Muslera kurtardı. İkinci yarıyı ise muhteşem bir seyirci inanmışlığı ve coşkusu çevirdi. Mersin, Beşiktaş maçındaki kadrosu ve oyunuyla sahadaydı. Yani ne yapacağı, nasıl oynayacağı ve ne kadar tehlikeli olacağı belliydi konuk takımın...
Sarı-Kırmızılılar ise patronları Fatih Terim’in sahaya sürdüğü 11’le tehlike yaşayabilir yapıdaydılar. Bunu niye belirttik? 1 hafta öncesinde Beşiktaş’a üstünlük kuran Mersin orta sahasına karşı sahaya sürülen Hamit-Sneijder-Emre-Melo dörtlüsünün tek top yapabilen, baskı kurup tek topla öne çıkabilen rakip karşısında zorlanma ihtimaliydi.. Ki tam da düşündüğümüz gibi oldu. Erken gelen golle dağılan Galatasaray bir de rakibin orta saha üstünlüğünü alıp çok ve çabuk pas yapmasıyla strese girdi ve oyun planının tamamen dışına çıktı. Galatasaray’ın sorunlu sol tarafında yine Hakan, Burhan’a kurban edildi. Ivan ve Nduka ise Sabri’nin tarafını çok zorladı. Julio ve Murat Ceylan da merkezi kapatıp oyunu yönlendirdi. Daha 14’üncü dakikada 3-0 olacak ilk yarıyı gecenin kahramanı ve maçın çevrilmesinin önemli aktörü Muslera önledi. Ve ikinci yarı. Önce tribünlere Galatasaray ruhu geldi, sonra sahadakiler kükredi. Artık taktik, teknik, anlatım ve yorum yapacak hiçbir şey bırakmadı sahadaki Galatasaraylı cesur yürekler, ciğerleri parçalanana kadar koştular, müthiş bir inançla saldırdılar, insanüstü gayretle onurlarını ve 3 puanı rakibin midesinden aldılar.
Geç kalan Amrabat değişikliği, çılgın Melo’nun sahada klonlanıp birkaç taneymiş gibi oluşu Sabri’nin inanılmaz ısrarcılığı, inadı ve Drogba ustanın birbiriyle ült üst olan gecenin üstü altı yine yerine oturdu... Gecenin talihsizi Burak, kabul edilemeyeni ise; 3 teknik adamın birden atılıp, kenarda masör tarafından Cim-Bom’un yönetilmesiydi... Sevgili Abdurrahim bu işler ‘I Love You’ demekle olmuyor..
‘’Kaybetmek kolay oldu‘’
Bu ligde yapılmayacak pas hatalarıyla Real Madrid’i sahanın hakimi yaptık. Üstelik rakip, sahada üstün olmak için fazla da çaba sarfetmedi. İki beki Essien ile Coentrao ve stoperleri Varane ile Ramos en az hücuma çıktıkları maçı oynadılar. Buna rağmen önde yarattıkları dönüşümlü fırtına bizim başımızı döndürdü. Ronaldo’nun, Mesut’la ne yapacağını herhalde bilmeyen yoktur. İlk golde onlar bilineni yaptı, biz ‘pozisyon bilmezi’ olarak seyrettik. İkinci gol Şampiyonlar Ligi’nde yenmeyecek, yine pozisyon bilmezliğin sonucuydu. Eboue hatalar zinciriyle iki golde de imza sahibi oldu. Kazandığımız topları kolayca rakibe teslim ettik. Bu kadar basit pas hatasıyla oynarsanız bu seviyedeki ligde dün geceki gibi başınız derde girer. Rakip Real Madrid sahayı sadece doğru paylaştı, bize alan bırakmadı. Tempomuz da düşük olduğu için İspanyolları iyice rahatlattık. Hem ucuz ve basit gol yiyeceksin, hem de bulduğunu atamayacaksın. İşte o zaman bu sonuç sürpriz olmuyor. Futbolun gerçeği yüzümüzde patlıyor. Sneijder, Burak etkisizliğinde Drogba’nın çabası gecenin güzel tarafıydı. Erken yediğimiz gol ve hakem geceyi zorlaştıran faktörlerdi. Yine de Galatasaray bu kadar kendinden uzak ve kolay bir mağlubiyetle ayrılmamalıydı Bernabeu’dan. Gecenin alkışı tribünleri dolduran Türk seyircilere olmalı. Mağlubiyet sonrası alkış örnek bir davranıştı.
‘’Son şans‘’
Böyle bir gecede can derdinde olan Mersin’in maça nasıl başlayacağını hesabetmek, tahmin etmek hiç de zor değildi. Ama belli ki Beşiktaş bu hesabı çok iyi yapmamıştı. Kendisini baskı altında tutmaya çalışan rakibini ilk 20 dakika boyunca sadece kovaladı. Mersin’in yönlendirdiği oyunu kesmeye çalıştı.
Kendinden beklenen kalitesinin uzağında, rakibi bozabilecek sertlik ve baskıyı yapamadan, yapmadan, rakibi öylesine seyretti... Hem ‘şampiyonluk yarışındayız’ diyeceksiniz, hem de bu kadar yumuşak karşılık vereceksiniz. Üstelik de futbol doğrularından uzakta bir yapıyla gezineceksiniz... 22’nci dakikada Niang’ın şut plase karışımı rakip kaleyi denemesinden sonra Siyah-Beyazlılar yavaş yavaş hareketlenip, kendisinden beklenilenleri yapmaya başladı. Niang, Holosko, Olcay yer değiştirerek rakibi daha fazla rahatsız etmeye başlayınca ve Fernandes’le ağırlığını ortaya koymaya başlayınca gecenin rengi siyah beyaz olmaya başladı.
Büyük takımlarda, oyunun şeklini değiştirebilecek, kalite farkını ortaya koyacak büyük oyuncular gerekli. Yoksa görünümünüz dümdüz oluyor, oynadığınız futbol farkındalık yaratmıyor. Dün gece de Necip ile Veli hiç katkısızdılar ve futbol renkleri yoktu. Olcay da ikinci yarıda Necip değişikliği olana kadar, onlara uyan, milli takıma kadar yükselmiş futbolcu görüntüsünün dışındaydı. Niang’a ayrı bir parantez açalım; Geldiğinden beri en verimli maçını oynadı. Beşiktaş’ın golü onun ısrarıyla geldi, oyunun içinde hep vardı. Karşılaşmadaki enteresan noktalardan biri de Beşiktaş’ın yediği golde, defansı yönetecek, onları önde tutup, rakibi kalesinden uzakta tutabilecek ve kaleciye hareket alanı bırakabilecek ikazı yapabilir hiçbir oyuncunun olmamasıydı. Duran topun karşılama pozisyonunda eğer bu kadar içeri düşerseniz, rakip bir şekilde golü bulur. Sivok’suz zor oluyor. Ve de temposuz Beşiktaş seyrederken sıkıntı yaratıyor... Bir maçta iki santrfor sakatlığıysa can sıkıyor...
‘’Son çıkış‘’
Biraz onun stresiyle, biraz da kendi savrukluğumuzla ilk yarının ilk 30 dakikasını hovardaca harcadık. Önceki hastalığımız bu dakikalarda da sahaya yansıdı. Düşük tempodaydık. Nuri ve Selçuk merkezde oyunu hızlandırmalıydı.. Bunu yapmadık, tam da Macarlar’ın istediği, onlara yerleşebilecek süre veren bir oyun oynadık. Hasan Ali-Arda tarafının çalıştığı kadar Gökhan Gönül tarafını kullanmadık. Rakibin işini kolaylaştırdık. Macarlar saha parsellemesini doğru yaptılar, aldıkları topu da yakınındakine doğru yardımlaşarak aktardılar, basit oynadılar, zaten kaliteleri ve kapasiteleri de ancak bu kadarını yapabilir düzeydeydi.
24’üncü dakika Onur’un aynı anda iki kez golü önlediği ve bize oynamamız gerekli işaretini veren dakikaydı. İlk yarının son 10-15 dakikası ile ikinci yarının ilk 20 dakikası biraz bize benzer, bize yakışan performansımız vardı. Zaten üstün olduğumuz bu dakikalarda da topu yere indirdik, oyunu yönlendirdik, rakibin dengesini bozacak paslar yaptık. 63’üncü dakikada da gecenin en başarılı oyuncusu Arda’nın getirdiği ve Avrupalı golcü Burak’ın attığı golle umutlandık, keyiflendik. Ama öyle işler yapıyoruz ki bir çuval inciri berbat etmekte üstümüze yok. Kalitemizi inkar edercesine olmayacak şekilde taçtan gol yedik... Yazık.. Çok yazık. İlk 11 ve oyuncu değişikliklerini hiç eleştirmeyeceğim... Çünkü böyle geceler, tek atış, tek yürek ve tek hedef gerektirir... Olmadıktan sonra neyi konuşacağız, neyi eleştireceğiz... Ve bir soru: Eylül’e kadar neyi bekleyeceğiz?!..
‘’Anlamsız!‘’
Öylesine bir maç oldu. Yarısı ‘tombul’lardan oluşan, diğer yarısı da futbol topuna yabancı olan bir ekip karşısında ilk pozisyonumuzu 25’inci dakikada Burak’ın kafasıyla bulduk. Böyle takımlara karşı erken gol bulunması maçı çözer.. Eminim bunu Abdullah hoca da futbolcular da bilirler... Ancak dün gece, rakibi oynatmak için ne gerekiyorsa yaptık. Onların bizi kalelerinden uzak tutmak için uzun vurup peşinde koştukları topla oynama taktiğine, biz de acemice işler yaparak cevap verdik... Kalite farkını ortaya koymak için topu indirip, sahip olup, oyunu domine etmemiz gerekirdi. Her iki yarıda da bunu sadece 10’ar dakika yaptık. İki çabuk defans arkası koşucusu Burak ve Umut’u rakibi çıkışta yakaladığı anlarda iyi kullanamadık. Gökhan ve Hasan Ali’yi iki kanattan ısrarla kullansak, Burak-Umut ikilisinin ön ve arka direk koşuları ile dönen toptan bulacağımız pozisyonları da hazırlayamadık. Allah’tan Selçuk’un ayağı ile duran toptan gelen gol, oyun içi sıkıntılarını biraz dindirdi. Burak’ın golüyle de gruptaki diğer takımların Andorra’ya yaptıklarını biz de yaparak moral ve 3 puanı cebimize koyduk.. Peki daha fazlası! Bunu da Saracoğlu’ndaki seyirci ile o geceyi daha çok önemseyen futbolcular halledecekler herhalde... Tatsız futbol gecesinin anlamsız futbol oynayanı Andorra’dan aldığımız 3 puanın yanına futbol adına salı gecesi katmamız gereken çok şey var...