‘’Deplasman kâbusu‘’
Chelsea maçı gibi adrenali yüksek, heyecanı dorukta “Vitrin” karşılaşmalarının sonunda ligde oynanacak her maç, Türk takımları için büyük tehlike yaşatır. Mancini, İtalyan felsefesiyle bunu anlamasa da onu ikaz edecek mutlaka biri olmalı... Antep, Antalya deplasmanlarından sonra Rize’de de 2 puan bırakan Galatasaray, önce futbolcularıyla sonra da teknik heyetiyle şampiyonluğu kazanmak istediğini sahada göstermeli. Dün, Rize gecesinde gole kadar böylesi bir mücadeleyi görmedik. Golden sonraki 15 dakika biraz da Rizeliler’in demoralize olması ve orta sahadaki oyuncuların tempo ve konsantrasyonunun düşmesiyle Sarı-Kırmızılılar sahada var oldular. Sonra, Umut ve Sneijder ile akıl almaz goller kaçırırken bir yandan da rakibi bozacak ve top kazanacak hamleleri aynen maçın ilk yarısındaki gibi yine yapamadılar. Kağan-Kıvanç-Cernat-Aykut orta sahası sürekli Galatasaray’ı baskılayarak, top yapmasını engellediler.
Özelllikle Veysel tarafından, Liban Abdi ve Ali Adnan kombinasyonları Galatasaray’ı zorlarken buna bir türlü önlem alamadı Sarı-Kırmızılılar. Cim Bom, ligdeki ilk duran top golünü kazandıktan sonra oyunu ele geçirmek için ve yarıştan kopmamak adına mutlaka bu tip deplasman maçlarında ikinci golü bulmalı. Bunun için ısrarcı olmalı ve kenardan da hem bunun çareleri üretilmeli hem de takıma müdahale edilmeli. Maç kazanmak isteniyorsa: Top kazanma yüzdeniz yüksek olmalı, sahayı doğru parsellemelisiniz, efektif pas trafiği işletip etkin hücum gerçekleştirmelisiniz. Dönen topları mutlaka toplamalı ve takım halinde yakınlaşarak yardımlaşmalısınız: Ve de en önemlisi deplasmanda bu tip rakiplere karşı eğer futbol kalitenize güveniyorsanız tempo koymalısınız... Bunlar dün gece yapıldı mı? 10 dakika hariç HAYIR! Ayrıca büyük bir hayır da 1-0’ı elinde tutmak için yapılan değişiklerle, 1-1’den sonra 90 ve artılardaki Hajrovic ve Emre Çolak değişikliklerinin anlamsızlığına...
‘’Onur'la‘’
İtalya’daki maçta Trabzon’u pek ciddiye almayan Juventus karşısında oynadığımız futbolun umuduyla Avni Aker’e çıktık... Ancak bu sefer İtalyan işi bir takımla karşılaştık. Futbolun temel doğrularını yapan öne ve arkaya çabuk hareketlenebilen Juventus karşısında özellikle ilk 20 dakikada çok zorlandık... Kanat kademelerini bir türlü yapamadık, Bosingwa ve Kadir’in adeta başı döndü. İtalyanlar, Onur’u adeta topla dövdüler. Herhalde dün gece oynanan maçlarda Avrupa’da eli topa en çok değen kaleci Trabzon’un ki olmuştur. Aslında Bordo-Mavililer’in futbol kalitesi daha yukarı da olmalı.. Ama akortta bir bozukluk var. Çağdaş futbol, çabuk düşünüp çabuk uygulayanlarla oynanıyor... Ve de hücum kaleciden başlıyor, defans ise en öndekilerden dün geceye dönersek, top kullanma becerisi olmayan iki stoperin oyuna hiç katkısı olmadığını görebiliriz. Onların önünde isimlerinden çok şey beklediğimiz, pas köprüsü kurabilecek, Malouda ve Zokora’nın bu tip çok koşan takımlar karşısında sadece isimlerinin olduğunu fiziklerinin yetmediğini hep birlikte izledik. Pas trafiğini işletemeyince öndeki Olcan ve Janko da boşlukta kaldılar ve yok oldular. Sahanın heryerini doğru kullanan Juventus, topu da hızlandırınca Trabzon kovalamaktan oynamaya vakit bulamadı. Sözün özü, gecenin özeti Avrupa Kupaları’nda çıkan ilk ciddi rakibe, “Onur’la” karşı koyduk, ama futbol adına sahada yoktuk. Lige dönen Trabzonspor’un bundan sonraki günleri çok neşeli geçmez...
‘’Kayıp 45‘’
İki ayakalı eleme maçların birincisinin ilk 45 dakikası Mancini’nin, oyun öncesi yanlış planlamasıyla kayboldu. İngiltere liginin, bilinen özellikli takımı Chelsea’si karşısında ağır Hakan Balta ve her an hata yapabilir Chedjou ikilisiyle başlamak riskti. Diğer sıkıntılı durum ise; oyunu geride sağlam tutup, öne Hazard, Schürrle ve Torres’le çok çabuk çıkan Chelsea karşısında sorunlu birlikteliği olan iki stoperin önünde bir sigorta olmamasıydı. Mancini bunu çabuk kavradı, önce gecenin yoklarından, onunla başlaması hata olan Hajrovic’i çıkarıp Yekta’yı orta alana aldı. Burak’ı sağa çekip, Drogba’yı tek bırakıp, Melo’yu da defansın önünde ‘kontrol radarı’ olarak kullanmaya başladı.
İkinci doğru hamlesi ise maçın başında yapması gerekendi. İkinci yarıda yaptı Semih’i oyuna aldı. Ve rakibi karşısında ağır kalan Hakan Balta’yı kulübeye çekti. O andan sonra, Arena’nın rengi Sarı-Kırmızı oldu. Galatasaray’ın hem direnci yükseldi, hem de seyircisini oyunun içine çekti. Müthiş bir birliktelik yakaladılar. Ve Chelsea’yi kendi liginde görmedikleri kadar zorladılar.
İlk yarının yavaş top yapan Galatasaray’ı yerine, ikinci yarının alanı doğru kullanan ve pas çabukluğunu doğru kurgulayan Galatasaray’ını seyretmeye başladık. Birebirlerde hamle üstünlüğü Galatasaray’ın oldu. İkinci bölge tedirginliği ortadan kalkınca Telles ve Eboue’nin kenar hücum katkıları çoğaldı. Chelsea’nin takım bütünlüğünü, topu hem kenarlarda, hem göbekte ısrarla dolaştıran ve daha az top kaybeden Cim Bom bozdu. Beklenen gol, öndeki baskıyla kazanılan duran toptan oldu.
Chelsea’li Terry’nin Kasımpaşalı Donk’a özenip yaptığı çirkinlik, skoru korumak için Petr Cech’in geç atışları, Schürrle’nin hakemin hoşgörüsünün arkasına saklanıp yaptığı taktik fauller ve sertlikler ikinci 45 dakikanın ‘Aslan’ını yıldıramadı. Gol yemeden İngiltere’ye gitmek önemliydi ama ikinci yarıdaki futbolu görünce Londra’nın ‘Aslan’ı da Cim Bom olur dedik...
‘’Hız kontrolü!‘’
Arena’da maçlara hızlı başlayıp rakibi sağlı sollu sıkıştıran, bunaltan ve golü bulan Galatasaray’ın oyun planını Bilic iyi süzmüş.. Önlemlerini ona göre almıştı. Öncelikle Siyah-Beyazlılar rakibin hızını kesti.. “Hız kontrolü” yaptılar... Önce tatlı sert, sonra de taktik faullerle ve en önemlisi doğru alanda kontrollü baskıyla oyunun hakimiyetini ele geçirdi. Galatasaray’ın pas yollarını kapatıp, uzun topa mecbur bırakınca önde de Drogba ve Burak defansın kucağında kalarak, Beşiktaş kalesi için Galatasaray tehlikesi yok hükmünde oldu. Oysaki; Almeida, hareketli oyun ile onların yapamadığını yapıp Galatasaraylı stoperleri ‘sağa-sola’ çekip arkadaşlarına boş alan açmayı becerebildi.
Drogba tembelliği devam ediyor. Biz onu maç seçiyor zannediyorduk, oysaki formu düşük ve kuvvetsiz. Bir de Sneijder eksikliğini ve Selçuk’un haftalardır süren performans düşüklüğünü ekleyince gecenin neden futbol adına üstün tarafın Beşiktaş olduğunu anlayabiliriz. Skoru Galatasaray’ın lehine futbol adına doğruları Beşiktaş’ın tarafına olduğu gecede taktiksel anlamda da Kara Kartal öndeydi. Mücadelede de, Siyah-Beyazlılar adına artı fark vardı. Alex Telles, Melo ve Semih’i bir kenara koyarsanız Galatasaray’ın iyilerini bulmakta zorlanırsınız.
Beşiktaş, Gökhan Töre’yi kademesiz kalan Telles’in önünde daha etkili kullanabilirdi. Orta sahası dün gece Galatasaray’dan daha istekli, baskılı ve koşan Siyah-Beyazlılar, oyun içinde kanatları yeterince kullanmalıydılar. Haftalardır yazıyoruz, Mancini oyun boyunu uzatmadan kompakt Galatasaray’ı yaratmazsa, rakipler çok boş alan bulup Galatasaray’ı baskılarla ve de Sarı-Kırmızılılar unutmamalı ki; sadece top kendilerindeyken değil rakipteyken de bir oyun planı olmalı. Üç puan için Galatasaray’ı; oynadıkları futbol için Beşiktaş’ı tebrik ederim.
‘’Yaz Boz!‘’
Sarı-Kırmızılılar, Arena’da futbol adına yazdıklarını deplasmanda bozuyorlar. Şampiyonluğu kovalayan bir takımın, rakibini tedirgin etmesi için üstelik de maç kazanırken zorlandığı dönemlerde deplasmanda bu kadar silik, anlamsız ve rakibe ‘al da oyna’ diyen görüntü vermeye hakkı yok bizce. Arena’nın Aslan’ı sezonun sonunda ipi göğüslemek istiyorsa önce Antep de sonra Antalya’daki görüntüsünden hızla uzaklaşmalı. Futbol günde ve an itibarıyla oynanan bir oyun... Drogba sahada dünde kalmış, Sneijder ise Arena’da hayallere dalmış gibiydi. Melo ve Selçuk etkisizliği de buna eklenince Galatasaray çok eksik kaldı. Ceyhun zaten ağır, öndekiler de sonlanmayan ataklardan sonra topu kovalamayıp arkasına çabuk geçmeyince ev sahibi takımını istediği her şeyi Galatasaray, rakibine vermiş oldu. Bu kadar işlemez orta sahayla oyunun boyunu bu kadar uzun tutamazsınız... O zaman rakip; çok koşan, hem bozan hem de takımını pozitif atağa kaldıran Serkan Balcı ve Murat Duruer gibi diri futbolcularla Antalya, ikinci bölge hakimiyetini ele geçirir... Ve bu bölgeden çıkardıkları toplarla çabuk Tita ve Diarra’yı çarşı-pazar gezdirir rahatlıkla Galatasaray defansının üstüne yollarlar.
Oyuna müthiş iştah ve istekle başlayan Galatasaray’ın golden sonraki halini hem Mancini hem de futbolcular iyi düşünmeli. Bu hava eğer; ‘Biz olduk, Tamamdır!’ havasıysa Cim Bom’un işi çok zor demektir. Kart sınırındaki Selçuk, Melo ve diğer futbolcular bilmelidir ki, önemli maç oynadığın maçtır. Beşiktaş ve Chelsea maçlarını düşünürsen Antalya’da kalbin sıkışır. Mancini’nin Drogba’ya sabrı da hayretlik bir durum. Sadece Şampiyonlar Ligi ve Arena için programlanmış bir yabancı topluluğu Galatasaray’ı kazanması gereken şampiyonluk yarışının uzağına düşürür.
Dün gece Sarı-Kırmızılılar’ın çıkarması gereken önemli bir ders de; öncelikle kendi sahalarında ve sahanın tamamında rakibi baskısız bırakıp oynattıklarında neyle karşılaşacaklarını görmeleriydi... Mancini ve futbolcuların ‘yaz boz’a bir an önce son vermeleri gerekir.
‘’Dersine iyi çalışmış‘’
Bilic dersine iyi çalışmış. Antep’in Galatasaray maçında, rakibini pasla nasıl uyuttuğunu sonra da öndeki çabuk adamlarına özellikle de Turgut Doğan’a, topu nasıl aktardığını analiz etmiş.. Öncelikle tedbir olarak Siyah-Beyazlılar ikinci bölgeyi çabuk adamlarla çok koşup topun olduğu bölgede rakipten bir fazla adamla baskı yaparak kontrol altında tuttular. Veli, Atiba, Gökhan, Olcay ve Oğuzhan öne doğru çabuk hareketlenirken sonlandırılmamış ataklarda da topun arkasına çok çabuk geçebildiler. Bu da Antep’in hem pas trafiğini kesti, hem de topa sahip olamadıkları için oyun isteğini kırdı. Özellikle maçın ilk 30 dakikası Kara Kartal’ın istediği gibi geçti. Almeida’dan beklenilen top oyununda final vuruşlarını yapması gereken yerde bulunmasıydı. Aksayan taraf da bu oldu. Yeni kontrat bekleyen bir futbolcu sahada daha hazır olmalı. Teknik ekibe de yönetime de bir an önce imza atma isteğini göstermeli.
Bilic’in Fernandes’i kulübede tutması hem gecenin taktiksel, gereği hem de nazlı(!) oyuncuya ihtardı. Orta saha çabukluğunda aslında iyi bir Fernandes’i tembel olmamak kaydıyla pas kalitesiyle ihtiyaç her zaman var. Ama bu tempo ve istek olana kadar maalesef Beşiktaş, bu kaliteden mahrum oluyor. Siyah-Beyazlılar’ın derdi, oyun bütününde olmayan devamlılıkları olmayan ve kırılgan yapıları. Tempoyu yükselttikçe sağlı sollu rahat bindirme yapan Kara Kartal, ligdeki bütün maçlarda rakip kim olursa olsun üstünlük kurabilir. Ancak, yorulup oyundan düşüp bir de büyük takımlara yakışmayacak panik içine girince maçları hep nefes nefese ve taraftarların yüreğinin ağızlarına getirerek bitirir. Bilic’in buna çare bulması lazım. Bir sürü enteresan enstantenelerin olduğu gecede ilk defa bir arada oynayan Dany ve Franco’nun çabuklukları iyiye işaret, ama her an bir sakarlık yapacak gibi duruyorlar, buna da dikkat.
Ve Antep Galatasaray maçından sonra belli ki havalanmış. Onların havasını Beşiktaş’ın istekli ve iştahlı oyunu bozdu.
‘’Nereye kadar!‘’
Sürekli denemelerle ve kadro yapısına uymayan üçlü defanstaki ısrarla bu seneyi kaybeder. 3-5-2 oynayacaksanız öncelikle gerideki üçlünün Semih ve Hakan gibi tek hamlelik ve her an hata yapabilir oyuncular olmaması lazım. Daha da önemlisi ortadaki beşlinin iki kenar oyuncusu, ekstra işler yapan futbol karakterinde olmalı. Sabri, Emre ve de Eboue ile bunlar olmaz. Hem öne hem arkaya aynı kalitede oynama kabiliyetine sahip oyuncular lazım. Biraz önce saydıklarımızda bu özellikler yok.
Arkadaki üçlünün içine Melo’yu gömdüğün zaman zaten takım, pas santralini ortada kaybediyor. 20. dakikaya kadar Mancini, bu sıkıntılı durumu çözmek için bekledi. Dörtlüye döndüğünde ise Antep çoktan
oyuna ortak olabileceğine inanıp, özgüvenini kazanmıştı bile.. Antrenörü Sergen Yalçın’ın bir gidip bir döndüğü Antep’i, şampiyon olmak istiyorsan deplasmanda da olsa yeneceksin. Dün geceye baktığımızda
Galatasaray farklı skorla kaybetmediğine dua etmeli. Turgut Doğan ve İbrahim Akın biraz daha becerikli olsalar, skor Galatasaray için hüsran olurdu. Büyük takımlar zor top kazanıp kolay kaybetmez..
Sonlandırılmamış ataklarla kendi kalesinde çok pozisyon vermez... Önde bu kadar top kaybetmezler. Bu kadar pas hatası yapmaz ve dolayısıyla hücumda daha çok çoğalırlar. Ayrıca Melo hariç, Sarı-Kırmızılılar sert, ısıran, agresif basıp rakibi korkutan, bezdiren yapıda değiller. Bu da rakipleri iştahlandırıyor... Tehlike; bir sonraki maçtaki rakipler de Galatasaray’ın bu zaafını görüp daha güvenli sahaya çıkıyor. Sözün özü Juventus maçındaki müthiş istek ve inanç aranır hale geldi.
‘’Taktik takım‘’
Gereğini de yaptılar. Öncelik olarak şunu belirtelim; Mancini, ‘Taktik takımı’ yapmak istiyor Galatasaray’ı... Sadece koşan ve isteyen değil rakibe göre taktik de geliştirip oyunu çözme planı var kafasında... Geçen haftalardan, Kayseri gecesine yansıyan önemli fark, üçlü defanstan dörtlüye dönülmesi olmuştu. Bunun oyuna katkısı ise Sabri ve Hakan’ın alışmadığı değil, bildiklerini oynama fırsatını yakalaması oldu.
Dün gecenin enteresan tarafı, fizik gücü ile rakibini ilk yirmi dakikada zorlayacağını düşündüğümüz Erciyes’in erken gollerle havlu atması ve sonrasında da ikinci yarının başında farka gider diye düşünülen Cim Bom’un kalesinde golü görmesiydi. Böyle erken gelen gollerden sonra maç, farkı yakalayan takımın eline geçer.. Kontrol etmek isterse edebilir, skoru çoğaltmak isterse bunu da gerçekleştirebilir. Galatasaray, ilk yarıda eline kontrolü aldığı maçı rahatlıkla farka götürebilirdi. Gecenin başarılı ismi Erciyes kalecisi doksan dakika boyunca yemedikleriyle farkı önledi. İlk 45’te Ekrem, karşısında sabit adam Bruma ile uğraşırken sağdaki Cem Can’ın durumu felaketti. Hikmet Hoca, İbricic’i Hakan Balta’nın üstünde kullanacağım derken, Cem Can, o bölgede Melo-Selçuk-Hakan-Sneijder trafiğinde çarkı feleğe döndü. Cim Bom, topu önde tutup oynadığı ‘Üçte ikilik’ bölümde becerili, kaliteli ayaklarıyla hep üstün taraftı. Burak’ın isteği, gecenin en iyisi Melo’nun rahatlatan tek topla terse açtıkları, Sneijder’in ve Selçuk’un topu doğru koşturan pas santrali kurmaları Galatasaray adına güzel enstantenelerdi.