‘’Gerekeni yaptılar‘’
6 deplasmandan 5 puan çıkaran Galatasaray, Ankara’da suni çimde gerçek patlama yaptı. İlk 45’te olmayanlar, ikinci 45’te özellikle 60.dakikadan sonra ortaya çıktı Sarı-Kırmızılılar adına. 5 dakikada 3 gol, Ankaragücü’nü bitiren Galatasaray’a ‘mutlu bayramlar’ dedirten kısa kesitti maçta.
Ankaragücü sahayı iyi parselleyip, iyi paylaştığı anlarda Galatasaray’ı hem kalesine yaklaştırmadı hem de orta saha organizasyonu yaptırmadı. Çabuk bastılar, 5’li orta sahayla Sarı-Kırmızılılar’ı bunalttılar. Zor zeminde zor oyun oynadılar ve tükendiler. Sahneye Galatasaray’ın yıldızları çıkınca, Ankara’da ışıl ışıl sarı-kırmızı bir gece yaşanmaya başladı. Çabuk oynamalıydı Galatasaray, oyunu kontrol eden Ankargücü’nü geçmek için, 2.yarıda öyle de yaptı. 4-5-1 gibi sahaya yayılan Ankaragücü’nü önce orta sahada kontrol altına aldı Cim Bom, sonra Barış’ı da 4’lü savunmadan öne doğru çıkarmaya başlayınca, önde de çoğaldı. Ayhan ve Topal da işlerini iyi yapınca, Galatasaray sonuca, arifeden bayramı kutlayarak, kestirmeden giriverdi.
Skibbe geldiğinden beri tek santrforun başına 4’lü defans koymak yerine, ilk defa oyun şablonunu rakibe göre doğru kurmuştu. Müthiş zevkli bir galibiyetle Avrupa’dan dönen Cim Bom’un Ankara’da suni çime takılacağını düşünenler, suni gündem yaratan oldular. İşin gerçek tarafını ise, Galatasaraylı futbolcular 3 golle 3 puanı alarak yaptılar. Belki muhteşem değildi ama, gerektiği gibi oynadılar, kalite farkını ortaya koydular.
‘’Neresi doğruydu?‘’
Geçen haftanın iki mağlubu karşılaştı İnönü’de dün gece. Ve bu haftanın mağduru Beşiktaş çıktı 90 dakikanın sonunda. Neresinden başlayıp, neresini eleştirebilirsiniz... Oturup, düşünseniz aklınız bulmacaya döner.
Bir hafta önce kötü oynamadan kaybetti dediğimiz Siyah-Beyazlılar, saç-baş yolduracak ne varsa yaptılar. Ankaraspor bilinmeyen bir takım değil. Hem birbirlerine yakın oynuyorlar, hem yardımlaşıyorlar, hem de dönen topları topluyorlar. Orta sahayı da Hürriyet ve Adem’le kontrol edip, kalelerinden rakibi uzakta tutuyorlar. Böyle bir takıma, Beşiktaş tek Sivok yalnızlığıyla, arkası ve önü kalabalık ortasında adeta beli kırık başladı. İlk 30 dakika futbol oynamadı, sanki ‘debelendi’. Bir de İbrahim Üzülmez tarafı otoban gibi olunca işler sarpa sardı. Ne pas yapabildiler, ne oyunu kontrol edebildiler, ne de kalelerinin uzağında tutabildiler. Bu kadar yapamadığınız olursa, elini kolunu sallayarak Ankaraspor da gelir, Neca ile adeta resim çektirir gibi, kendi evinde sana golü atıverir. İlk yarının sonuna doğru toparlanmasa Beşiktaş, daha doğrusu Ankaraspor yorulmasa maçın sonundaki skor ilk yarının sonunda çıkabilirdi. Ne bekliyor taraftar böyle bir 45 dakikanın sonunda?.. Elbette ki, sonuna kadar mücadele eden, dengeli oynayan, kazanma hırsıyla taraftarına bayram yaptıracak bir takım(!) ama, araki bulasın...
Düşünün!.. Maçın adamı; Rüştü. Unutmadan söyleyelim, maçın kahramanı ise; Beşiktaş’tan Sivok’tu. 52.dakikada zaten zorlanan Beşiktaş’a Rüştü’yü yerinden kıpırdatmadan bir gol attı. Sonra kırmızı kartla kendini attırdı. Bir de Rüştü’ye o pozisyonda sarı kart göstertirdi. Eee... Daha ne yapabilirdi ki bir kahraman! Beşiktaş’ın yabancılarında bir arıza var... Dikkat!!!
‘’Kader anı‘’
İki perdelik maç oynadı Cim Bom. İlk yarısı futbol adına hüsran, ikinci yarısı skor yönünden mükemmel... Meira'yı yerine çeken Skibbe, uzun süredir ilk 11'de oynamayan Barış'ı, Ayhan'a destek için vermiş, Kewell'ı bir tarafa, Arda'yı diğer tarafa koyarak, sağlı-sollu ortalarla Baros'u kullanmayı düşünmüştü. Ligin zayıf rakibiyle oynarken çok gol atmayı istiyorsan, Ümit'i veya Nonda'yı, Baros'un yanına niye koymazsın. Hadi sen koymadın Bay Skibbe, akıl hocan olarak getirilen Kalli de mi bunu sana söylemedi. Peki!.. Kanatlardan getirilen toplarda gol bölgesinde çoğalamayan takımını da mı göremiyor teknik sorumlular. Kaç yan orta yapıldı bilmiyorum ama, ilk yarıda bu ortalara dokunabilen Sarı-Kırmızılı futbolcu olmadığını biliyorum. İşin enteresan yanı, ileride çoğalamayan Galatasaray, geriye dönüşte de çok tembeldi. Baros, Lincoln, Kewell ve Arda defansif olarak Meira ve Servet'e hiç yardım etmediler. Geçen haftaların çalışkan adamı Ayhan da, herhalde yorgun olsa gerek, ona bırakılan kocaman alanı beklenildiği gibi kullanamadı. Kader anı sarı kartların yanlış kullanılıp, Hacettepe'nin 10 kişi kaldığı dakikaydı. Sarı kart kararları hem hatalı hem de ağırdı.
Maçı, Süleyman Abay hatalı kararlarıyla; Zoko, Hacettepe adına atamadığı ve yaptırdığı penaltıyla; kaleci Recep de kendinden beklenilmeyen acemiliğiyle Galatasaray lehine çevirenlerdi. 10 kişi kalan Hacettepe ilk yarıdaki dirençli futbolunu devre arasında soyunma odasında unutunca, Galatasaray'da da Meira çıkıp, Ümit Karan oyuna dahil olunca Hacettepe adına kaçınılmaz son geldi. Galatasaray, 13. haftanın kârlı takımı, Hacettepe ise ligin düşme kabusunu yaşayanı oldu.
‘’İkinci bahar‘’
Zor dönemeçte Galatasaray’ı yenip, birinci bahar havası alan Fenerbahçe, Avrupa hüsranının arkasından zor geçeceği düşünülen derbiyi kolay kazanarak, ikinci baharı yaşadı. Derbiye yaraşır stat görüntüsü, Fenerbahçe’yi şampiyon yapan hocasının Beşiktaş kulübesinde oluşu, Rüştü’nün ilk defa rakip kalede duruşu, seyircinin küfürsüz bağırışı, biraz nostalji gerisi de özlenen görüntü tablosu gibiydi.
Maçın sürprizini, sürprizlerin adamı Denizli yaptı. Tello-Holosko-Bobo kenarda, Serdar Özkan ve Ekrem Dağ sahadaydı. Belli ki hoca, hafta içi istediğini alamayan Fenerbahçe’nin, hafta sonu derbi maçında baştan saldıracağını düşünmüştü. Önce durdurup, sonra vurmaktı hedefi. Her zaman söylediği gibi maçı kafasında demek ki böyle oynamıştı. Aslında geriye de kulübeden yapılacak değişikliklerle hamle şansı bırakmıştı.
İspanyol hoca ise iki ön liberodan vazgeçip, Güiza’nın yalnızlığına son vermek istemişti. Kazım ve Alex’i o bölgeye sürmek düşüncesiyle maça başlamıştı. Selçuk çok yük kaldırdı. Golünü de attı. Beşiktaş’ta ise Cisse, kendine verilenlerin hiçbirini yapmadı. İkinci sarı kartla atılması ise ağır karardı. İki büyüğün yediği goller, küçük takımların bile yemeyeceği acemilikteydi. Kanarya, nihayet Güiza’dan bekleği vuruşu gördü, Fenerbahçe lige tutundu. Bünyamin Gezer ise soru işaretiydi.
‘’Kadıköy'den çıktılar‘’
Grubun, Fenerbahçe açısından ‘tamam mı devam mı’ maçı, “Burası Kadıköy, buradan çıkış yok” tezahüratları ile başladı ve Portekizliler’in elini kolunu sallayarak Saracoğlu’ndan çıkışı ile sonlandı. Sahadaki görüntü Fenerbahçe açısından ‘ya hep ya hiç’ mücadelesinin yansıması değildi. Belli ki Selçuk ve Lugano’nun yokluğu, Fenerbahçe’yi mücadele gücü olarak bir kaç haftadır alıştığı sistemin dışına çıkarmıştı.
Oyunun başındaki Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nin gerektirdiği gibi çabuk düşünüp, çabuk uygulayan çok koşan, alan daraltan ve basan takımdı. Bu sadece 10 dakika sürdü. Bu süre içerisinde çabuk oyunun Alex’e getirdiği pozisyon, aslında oyunun gol anahtarını Sarı-Lacivertliler’e göstermişti. Ama Fenerbahçeli futbolcular, zaten kenardan da uyarı gelmediği için bütün iyi görüntülerini 10 dakika sonra bir kenara bıraktılar. Deivid’in içeri girişiyle, Gökhan Gönül’ün açık kalan kulvarı; Porto’nun hücum kulvarı oldu. Emre’nin aşırı top kaybı, sanki bulaşıcı hastalık gibiydi. Diğer Sarı-Lacivertli oyunculara da bulaştı. Çok şey beklenen Alex, adeta buharlaştı.. Ve Devler Ligi’nde yenmeyecek iki golü de kalesinde gören Volkan, sabırları taşırdı; oyundaki moral motivasyonu da düşürdü.
Size soruyorum; yola devam etmek isteyen bir takım taçtan gol yer mi? İlk gol de ofsayt diye elini kaldırmak yerine topa konsantre olsa Volkan, o top yumrukla uzaklaştırılmaz mı? Şurası da bir gerçek; Porto, Portekiz’deki görüntüsünün daha üstünde, daha diri ve daha akılcı oynadı. Fenerbahçeli futbolcular ayaklarına gelen fırsatları az bulmuş olmalarına rağmen, 6 pas içinden dışarı atarlarsa bu maçlar kazanılmaz. Golcü diye alınan Güiza, sağa sola yaptığı kendini kurtarma koşularıyla alkış alma peşinde koşarsa, golü atacak adam da bulunmaz. Ya da vurdukları top rakibe çarpar şansa gol olur...
‘’Altın puanlar‘’
İlk yarının büyük bir bölümü Beşiktaş taraftarı için sancılıydı. Tello’nun gönderdiği pasta, Holosko’nun ayağı kaydığında kim bilir kaç kişinin aklından, ‘Bir talihsizlik mi olacak, Kartal da haftayı puansız mı kapatacak?’ düşüncesi geçmiştir. Haksız da değillerdi, böyle düşünenler. Çünkü Eskişehir, sahanın her yerinde çoğalarak, sert baskı yaparak gerektiğinde taktik faulle Siyah-Beyazlılar’ı kontrol altına almıştı. Rıza hoca, orta sahadaki kalabalık tuttuğu futbolcularını Beşiktaş’ın etkili ayaklarının üzerinde ince hesaplarla, doğru şekilde oynatınca, Kartal’ın pençesine kilit vurdu adeta. Sivok’un önliberoya çıkmasıyla Mustafa hoca, Cisse’yi biraz daha ileriye çıkarmış, Delgado’ya da çok güvendiği ayakları için serbestlik tanımıştı. Ama bu iki oyuncu da gecenin diğer arkadaşlarına göre hayalkırıklığı oldular. Toraman defansta Youla ile boğuşurken, bir yandan da Zapotocny’nin kademesinde doğru yerlerde durdu. Aldığı topları da oyuna çok iyi sokarak, gecenin Sivok ile beraber kilit açıcısı oldu. Milli takım için görmezden gelenlere de, ne kadar görülmesi gerekli olduğunu, ‘bağıra bağıra’ gösterdi.
Beşiktaş, ilk yarıda gerektiği anda golü buldu, 2. yarıda da Eskişehir’in dirençini kırması için, tempoyu yükselttiği anda 2. golü de bulunca, hem tribünler hem hoca hem başkan hep beraber rahatladılar. Siyah-Beyazlılar çok arzuladılar. Hırslarını sahaya gönülleriyle koydular. Sayılmayan golleri, verilmeyen penaltısına rağmen 3 altın puanla İnönü’den başları dik ayrıldılar. Siyah-Beyazlılar’ın da rakipler için zor tarafı öndeki hareketli ve değişken oynayan futbolcuları. Ve bir de Mustafa hocanın ince taktik manevraları. 12 puanlık haftanın kârlısı Beşiktaş yoluna emin adımlarla devam ediyor, Eskişehir de Rıza hocayla ligin rengi olmaya aday görünüyor.
‘’Maskeli Balo‘’
Ankara’nın rüzgarı, İstanbullular’a yaramdı cumartesi gününde. Öğleden sonra ezeli rakibi Fenerbahçe 2 puan bırakınca Ankara 19 Mayıs Stadı’nda, maçın önemi derbide kaybedilen puanları yerine koyma açısından daha da arttı Sarı-Kırmızılılar için. Ama sahadaki görüntü hiç de kafadaki düşünce gibi değildi. 32. dakikada Kewell’ın kafası olmasa, o da direğe vurmasa, maçın oynanıp oynanmadığını kimse anlayamazdı.
Neresine ve hangi dakikasına bakarsanız, eleştirecek bir şey bulamazsınız bu maçta. Zannetmeyin ki dört dörtlük oyundan, eleştirinin yokluğu oynanmayan futboldan. Galatasaray önce kontrolü düşünmüştü Ankara gecesinde. Orta sahasını kalabalık tutarak, Ankaraspor’un çok adamlı bölgesini etkisiz kılmak istemişti. 72. dakikaya kadar da bu böyle sürüp gitti. Bize göre doğru olanda, 72. dakikadan sonraki Galatasaray görüntüsünün, maçın başında olmasıydı.
Ankaraspor’u, Fenerbahçe maçında da gördükki; maça önde baskıyla başlayıp rakibi çıkarmıyor öncelikle. Galatasaray ise zaten öne çıkma niyetinde olmayınca, Ankaraspor’un ekmeğine yağ sürdü. Nonda-Emre değişikliği bu yüzden bize göre değişiklik olarak değil, başlama şekli olmalıydı. Aykut hoca, yaptığı değişikliklerle maçı ne kadar istediğini gösterdi. Skibbe’nin ise buna karşılık vermesi 80. dakikayı buldu. Tatsız, tuzsuz maçın, iki takımın nezaket sepetiyle dolaştığı gecenin akılda kalan yanı; iki elmacık kemiği darbelisinin (Servet-Neca) maskeleriyle sahada, ‘Maskeli Balo’ görüntüsü vermesiydi. Ankaraspor, Servet-Emre arasındaki Galatasaray korku tünelini kullanmayı akıl edemedi. Galatasaray ise zaten sürekli kontrollü oynama niyetinde olan Ankaraspor’un bir türlü defans dengesini bozamadı.
‘’Lige döndü‘’
Fenerbahçe maçının ardından Galatasaray, beklediği ve istediği 3 puanı kendisine hiç zorluk çıkarmayan Büyükşehir karşısında, attığından fazlasını kaçırarak aldı. Skibbe, herhalde Topal takıntısından olsa gerek, Meira’yı Ayhan’ın yanında, Emre Aşık’ı da yorgun ve sakat Servet’in yanında kullanmayı tercih etmişti. Daha önce İnamoto engeline takılan ve uzun süre kenarda oturan Mehmet, şimdi de Skibbe’nin hışmına uğruyor. Oysa bu çocuk, Galatasaray’ın hem takım olma adına hem de satıldığında para kazanılabilecek genç bir yetenek. Üstelik de Emre ile Servet, bir arada oynadığında ara toplarında bu kadar risk varken, Meira’yı mutlak oynatmak istiyorsan, neden kendi stoper mevkiinde kullanmazsın, bu da anlaşılmaz.
Sarı-Kırmızılılar’ın en büyük şansı, rakip Büyükşehir’in tam da onların istediği gibi oynamasıydı. Oyunun boyunu 80 metreye yayıp, birçok boş alan bırakınca, Galatasaray’ın usta ayakları çalışabilecek kolaylığı buldular. Üstüne üstlük Büyükşehir Belediye, topa basmayınca, takım presi yapmayınca ortalık gezi yerine döndü. Servet müthiş bir özveriyle oynadı. Oyuna başladığı yerden daha çok, Baros’un oynadığı pozisyondaydı. 29.dakikaya kadar pozisyon sıkıntısı çeken Galatasaray’ın ilk tehlikeli atağı, maskeli cesur yürek Servet’ten direkte patlayan vuruşundan geldi. Kalitesi olmayan, atılandan 5 kat fazlası kaçırılan, Aslan’a 3 puanı getiren maç, hem Skibbe’yi hem de Sarı-Kırmızılı futbolcuları rahatlattı. ..Ve Cim Bom lige döndü.