Arama

Popüler aramalar

‘’Elano ile dik duruş‘’

Hazırlık dönemi bittiğinde olmamış bir tarafı görünüyordu Galatasaray’ın... Hani lezzetli olmayan yemek vardır ya ‘içinde eksiği nedir’ diye düşünürsünüz. Yağı, suyu, tuzu da vardır, ‘bu tatsızlık nedendir acep’ diye dövünüp durursunuz. İşte öyle bir Sarı-Kırmızı resim duruyordu 10 gün öncesine kadar. Sonra görmesi gerekenler gördü ve esas aksayan yere doğru ve flaş bir isimle takviye yapıldı.
Şimdi soracaksınız ‘Neydi aksayan, takımı lezzetsiz kılan?...
Cim Bom öne oynadığından çok yana ve geriye oynuyordu. öndekiler sabırsız hücumcular olduğu için göbektekiler topu alınca boş koşular yapıp alan açıyorlardı. Tam da sorun işte burada başlıyordu. O koşuları yapanlara top atacak kimse yoktu.
Ahlaklı ve takımı düşünen Cassio Lincoln tipinde bir oyuncu bu seneki takıma çok gerekliydi. İşte onu buldu Cim Bom... Elano Blumer takıma elini değdirince, tartışmasız Galatasaray’ın ilacı olacak. Ofansif orta sahada eksiğini kapatacak, Galatasaray dikine oynayacak.
Bunun yanında bir sorunu daha vardı Galatasaray’ın, o da duran topları kimin kullanacağı idi... Geçen sezondan bu yana anlamsız Sabri ısrarcılığıyla Galatasaray’ın frikik golünü hatırlayan var mı? Oysa ki bu kadar ucuz cebe konacak üç puanın anahtarı hiç mi düşünülmemişti, hiç mi aranmamıştı... Duran top organizasyonu da yaptırabilecek kalitede bir futbolcu Elano.
‘Bu kadar borca bir borç daha eklenir mi’ diye soranlar mutlaka olacaktır.
Eee, o kadar borca, sonuç almayan bir takım yaratırsanız, sonunuz ne olur, bu soruyu soranlara bizim cevabımız budur.
Geçmiş senelerin transfer hovardalığından sonra bu senenin aslında ilk doğru adımı Frank Rijkaard’la atılmıştır. Bu iş biraz hoca-cemaat işine benzer. Öyle hoca getirirseniz arkasından böyle cemaat gelir. Skibbe ve benzeri hocalar olsaydı, Abdul Kader Keita ve Elano Blumer gelir miydi, bir de bunu düşünün... O zaman Rijkaard’ın sadece hocalığının değil, Galatasaray tabelasının altına çaktığı kendi tabelasının da ne işe yaradığını anlarsınız.
Şimdi Cim Bom’un aksayan tarafı birbirinin yedeği olabilecek iki stoperle oynaması... Ve aksayan sağ arka tarafı... Doğru hamleler yapan yönetimin, Nonda operasyonundan sonra buralara da çare bulacağını düşünüyoruz.
Carrusca’lar, Lincoln’ler derken, Galatasaray’ın başında tıraş öğrenenler, sonunda doğruyu buldular ya, bu da bir kazanç...

01 Ağustos 2009, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hızlı erişim‘’

Günlerdir Türkiye’de 3G hızlı erişim fırtınası esiyor. Dün gece Saracoğlu’nda, görüntüsü de, erişimi de bu kampanyaya uygun bir taktım izledik hep birlikte. Doğrudur, rakip Fenerbahçe’yle karşılaştırılamaz. Sarı-Lacivertliler dünkü maçın elbette ki galibi olmalıydı. Ama işe bu kadar kolaycı bakmamalı. Geçen seneden olmayanlar ile bu seneye yansıyanları iyice süzmeli, farkı herkes farketmeli. Rakip Honved, tam Fenerbahçe’nin istediğini yaptı; geriye yaslanarak arka tarafta çoğalınca az gol yiyeceğini düşünerek büyük yanlışa düştü ve kalesinde bir çuval gol gördü. Ama sadece bol gollü, ‘hoş skorlu’ maçı rakibin ilkel futboluna bağlamamak gerekir. Fenerbahçe’deki değişim ve dönüşümün de sonuçtaki katkısı gözardı edilemez. Kanarya’nın sağı solu düzelmiş, çok koşan, yardımlaşan takım olmuşlar. Bir küçük sorun, hızlı hücum yiyorlar. Çünkü oyunun boyunu uzun bırakıyorlar.
Gökhan, geçen senenin üstüne fizik gücü olarak bir Gökhan daha koymuş. Bilica yerine oturmuş. Önder o bölgeye gelecek stopere gözdağı verir hale gelmiş.
Bol Brezilyalı’dan solda oynayan Dos Santos, hem önde hem arkada o kanat için doğru isim. Emre ise sahanın her yerini kontrol eden oyunun ‘efesi’ görüntüsünde. Göbekte rekabet arttıkça, futbolcuların işi zorlaşacak, Kanarya güzel günler görecek. Emre’nin yol arkadaşı Cristian Oliveira da belliki gün geçtikçe üstüne koyacak. Alex, Alaaddin’in Lambası’ndan çıkar gibi, her an her yerde şeytanlık yapabilir tipte bir oyuncu. Güiza ise bu sezonun başında söylediğimiz gibi; böyle bir kadroda daha çok 12’den vuracak besbelli. Keyifli bir yaz akşamı, mangal partisine dönen maç, Play-Off’a atılan adım, gelecek için iyi sinyaller ve tünelin ucunda görülen ışık dün geceden arta kalanlardı.

31 Temmuz 2009, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ayağa kalkın‘’

Saygı duyularak ayağa kalkılıp alkışlanması gereken bir iş bu. Umutsuzlukla başlayan ve süren ligin, hayal kırıklığı yaratan devre arası durumundan sonra, alnının teriyle, bileğinin gücüyle takım halinde kenetlenerek, inancın zirve yaptığı bu şampiyonluğu yaşatanları saygıyla ayağa kalkıp alkışlamak gerekli. Uykusuz geçen geceler, tahmin edilmeyen puan kayıpları, onların getirdiği moral bozuklukları, gerilen sinirler, hepsi geride kaldı. Siyah-Beyazlılar komutan Mustafa Denizli ile tarih yazdı. 63. dakikada İbrahimler’den Toraman olan, ekmeğini taştan çıkarırcasına, emeğinin karşılığını aldığı 2. gol sonrasında, şampiyonluk aslında gelmişti. Tabi ki futbol bu. 90 dakika düdüğü, tüm Siyah-Beyazlılar’ın belki de bu gece hayatları boyunca beklediği en güzel ses olacaktı. O sesi duyunca çıldırmamak mümkün mü? Kartal yuvasından uzakta, Denizli gibi zor bir deplasmanda böyle bir maçı, bu büyük stresi kaldırmak kolay mı? Ama başardılar, çünkü başta Mustafa Denizli olmak kaydıyla hep birlikte inandılar. Topu kendilerinde tutup 90 dakika boyunca oyuna hükmetmeye çalıştılar. Hocaları, yenilmemek için sigortaları yan yana koymuştu. Onlar da görevlerini yaptılar. Kalelerinde Angelov frikiği haricinde tehlike görmediler. Böyle bir gecede kabul edilebilecek hataları yaptılar, ama zafere ulaştılar. Saygı duruşuna baktım, çok şey ifade ediyordu. Kenetlenmiş eller, birbirine sarılmış yürekler, tam konsantre olmuş gözler, aslında gecenin müjdecisiydi. Gereğini de yaptılar. Güzelliklerle doluydu maçın içi. Ama en güzeli; böyle zorlu bir anda bile futbolcusunu onure etmesini bilen, o sıkıntılı anda bile bunu düşünebilen bir hocanın rekor ve şampiyonluk öyküsüdür bizce.
Hatırlayın, İbrahim Üzülmez girerken, bantı ona kim taktı. Gökhan Zan arkadaşını nasıl alkışladı. İşte isim ruhu burada...

31 Mayıs 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şimşek çaktı‘’

Yaz günü hava da güzelken, şimşek çakar mı demeyin. Eğer Yusuf ise mevsime bakmadan çakıyor.
Sahanın en çok koşan oyuncusu Tello sakatlanınca, yerine zorunlu olarak Yusuf girdi. Zaten orta sahası düşüktü Kara Kartal’ın. Bir de Yusuf oraya girince, işler pek iyi gitmez diye düşünmüştük. Futbol adına düşündüğümüz doğru çıktı, ama 59. dakikada Yusuf, belki de şampiyonluk şimşeğini çaktıran, geceyi ışıl ışıl yapan adam oldu. Futbol garip bir oyun, maçın ilk dakikalarında net pozisyonları bulan Beşiktaş’tı. Oysa topa hakim olan Galatasaray’dı. Doğru olan da, topa çok sahip olanın, daha çok gol pozisyonu bulmasıdır. Ama dedik ya futbol garip bir oyun!
İlk çeyrekteki net pozisyonlar, topa bir türlü sahip olmayan Siyah-Beyazlılar’dan geldi. 20. dakikadan sonra Galatasaray, emeğinin karşılığını almaya başladı. Beşiktaş kalesinde bu periyotta artık hakimiyet, Sarı-Kırmızılılar’ın oldu. Anlaşılan Mustafa hoca, ‘bekleyin, gelsinler’ demiş. Beşiktaş’lı futbolcular da hocalarının isteğini yaptılar veya yaptıklarını zannettiler. Bir derbi maçında, üstelik de şampiyonluk yolunda geriye yaslanarak ve orta sahada rakibe her türlü kolaylığı sağlayarak maç oynanmaz. Mustafa hoca da bunu istememiştir. Sarı-Kırmızılılar birbirine yakınlaşarak, top isteyerek, yardımlaşarak, oynadıkları süre içerisinde rakiplerini yoracak koşular yaptılar. Beşiktaş da bu tuzağa düştü. Ernst ve Cisse daha iyi olmalıydı. İbrahimler, Gökhan Zan Beşiktaş’ın artılarıydı. Bu streste maç oynamak kolay değil kabul ediyoruz; zor fikstürün şimdi en büyük şampiyon adayı Siyah-Beyazlılar’dır, diyoruz...
Ama unutmayalım, HERŞEY ‘DENİZLİ’NİN ELİNDE’.

25 Mayıs 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rüştü'nün eli‘’

Adeta kader maçında Rüştü’nün önce eli, sonra göbeği, derken Enis’in kafasıyla Ankaraspor golü gelince, Siyah-Beyazlılar’ın yüreği ağzına geldi. Haksız da değillerdi, skoru güzel, futbolu kötü gecede maç terse de dönebilirdi. Futbol garip bir oyun, daha çok pozisyon bulabilirsiniz, topa daha çok sahip olabilirsiniz, ama olmadık anda gol yiyip koskoca seneyi elinizden bırakıp, emeklerinizi kırıp dökebilirsiniz.
Şampiyonluğa oynayan takım, üstelik de gol ayakları kaliteliyse, hedefe giden yolda bulduğunu atacak. Yusuf’un 32. dakikada direkten döneni anlarız da, sihirbaz gibi getirip 42. dakikada Bobo’ya bayram şekeri gibi ikram ettiğinin atılamamasını, Delgado’nun kaptığı topu tekrar kaptırmasını anlayamayız. Bu yol tecrübe gerektirir, azim gerektirir, direnç gerektirir, istek gerektirir, ama hepsinden önemlisi ne yaptığını bilerek, hangi hedefe koştuğunu anlayarak sahada durmayı gerektirir. Son bölümlerde bulunan golleri bir yana koyun, şöyle bir düşünün... Dün gece Cisse neredeydi? Golün dışında Bobo, çok şey beklenen ve benim de büyük futbolcu olduğuna inandığım Delgado böyle mi olmalıydı? İki İbrahim, tecrübeli Rüştü, ayağını el gibi kullanan Yusuf, gecenin ayrı renkleriydiler... Diyebilirsiniz ki, ‘haticeyi bırak, neticeye bak.’ Doğrudur, bu sonuç Sivas’ı moral olarak kıracak, bir o kadar da Kara Kartal’ı coşturacaktır. Bu açıdan baktığınızda haftanın kârlısı elbette Siyah-Beyazlılar’dır. Onlardan beklenen, önümüzdeki hafta bir Ankara gecesinde daha sahaya çıktıklarında, ısıran, istediğini karşı takıma kabullendiren, isyankâr ruhuyla, şampiyonluk kupasına koşar görüntüde olmalarıdır.

10 Mayıs 2009, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zor bir dönem‘’

İlk senesinde Süper Lig’de 43 puanla 8. sırada ve takip eden sezonda 48 puanla 7. sırada ligi tamamlayan Sivasspor, geçen sene 73 puanlı diğer takımlarla paylaştığı yerin, statü ile belirlinmesi nedeniyle, ligi dördüncülükte bitirmişti. Hem sempati, hem takdir, hem Anadolu’nun temiz ve mücadeleci sesi hissi ile taraftar buldu Türkiye genelinde...
Bu sene az puanla liderliğini sürdüren aynı Sivasspor, aynı rüzgar, aynı olumlu sporsever desteği ile giderken, üstelik İstanbul’un büyükleri önce birbirlerini yiyip, sonra iç problemleriyle uğraşırken, ne olduysa oldu, Sivas da saha dışına çıkıp sempati zincirini kırarak, lüzumsuz konuşmalara başladı. Soğuk kanlılığını ve spor adamlığını takdirle dillendirdiğimiz Mecnun Başkan, haklarının yendiğini ve kendilerinin şampiyon yapılmayacağını söyleyerek, öncelikle bizleri şaşırttı. Sonra da Bülent Uygun kardeşimizin sitem dolu demeçlerine, bir de “İstanbul’un Laila’sı Sivas’ın, La İlahe İllallah’ı var” sivri çıkışı eklenince, sempati ve yakınlık duyguları zedelendi, destek veren kesimin. Son maçta, Gaziantep’te oyun kalitesine bakmaksızın yenilgiyi saat değişikliklerine bağlayıp, “Şampiyon belli, birinci kim olacak” demesi ve arkasından Hayrettin’in tuhaf demeci de patlayınca, maç sonunda, “Olmadı” dedik, kendi kendimize. Hem de hiç olmadı...
Geçen sezon Trabzon’daki hükmen yenilgiden sonra hakem hatası ile en az karşılaşan Sivasspor, tam da şampiyonluk ipini göğüslemek üzereyken ve tünelin ucundaki ışık da görülmüşken ‘Gönüllerin Yiğitleri’ lüzumsuz işlere saptılar kısacası...
Sınırlı yaşam koşullarından, sınırsız başarı koşusu çıkarabilen, küçük bütçe ile doğru planlama yaparak örnek olabilen, kar altında donan ayakları ısıtan o kocaman, mücadeleci yürekler, konuşarak işleri bozmaya başlamışken, aldıkları en doğru karar; sakince susup, işlerine bakıp, iyi bildikleri saha içindeki tertemiz futbol mücadelelerine dönmeleridir. Bir Anadolu modelinin mimarlarına, bir dost seslenişidir yaptığımız ve bir spor adamı olarak onlardan beklediğimiz.

07 Mayıs 2009, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Favori kaybetti‘’

Golleri şık, futbolu karışık, Beşiktaş açısından kayıp, Fenerbahçe için ise moral olacak derbi gecesi vardı dün İnönü’de.
Aragones’in yanlış tercihleri; Gökhan Gönül ile stoper sürprizi, onun yerine oynattığı Ali Bilgin, daha sonra yaptığı yanlış değişikliklerden hiçbiri, Fenerbahçe’nin galibiyetini İspanyol hocaya rağmen engelleyemedi.
Beşiktaş ise kendini inkar edercesine futbol gecesi yaşattı taraftarlarına.
Sivas’ın mağlubiyeti, ezeli rakibinin ligden kopuşu, İnönü Stadı’nın müthiş atmosferi, hiçbir şey; tekrar edelim ama hiçbir şey dün geceki Beşiktaşlı futbolcuları harekete geçirememişti. Zamanlama hatası ile geçirdiler koskoca 90 dakikayı. Tüm hamleleri geç yaptılar. Takım savunmasında dağınıktılar. Hep birlikte pres yapacağız derken, ailece oyundan düştüler. 3 pası bir arada yapamadılar. 44. dakikada ilk defa 5 pas birden yaptılar, onda da taca çıktılar. Selçuk ile Emre’nin orta saha hakimiyetine, beğenilen Ernst ve diğerleri anlamsızca baktılar. Yedikleri gollerde Fenerbahçeli futbolcuların vuruş anlarında escort gibiydiler. Bunun izahı motivasyon eksikliği değil, stresin kaldırılamaması olmalı. Fenerbahçeliler ise ligdeki durumlarının onlara verdiği rahatlık ile oyuna akıllarını da koyarak skoru lehine çevirmesini bildi. Maç başında Beşiktaş’ın baskı kuracağını düşündükleri için doğru olanı yaptılar, rakibi yavaşlattılar. Küçük üçgenlerle Siyah-Beyazlılar’ı oyaladılar. Kaptırdıkları toplarda da taktik faulle akıllıca oyunu kestiler. Beşiktaş ise baskı görmemesine rağmen çok top kaybıyla oynadı. Zorla buldukları topları ‘Mirasyedi’ gibi rakiplerine verdiler. Derbilerin kuralı, favorilerin kayıplarıdır denilir. Ama dünkü Beşiktaş bu haliyle kiminle oynasa galip gelemezdi zaten.

04 Mayıs 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Issız gece‘’

Şans kapıyı çalınca, açıp buyur etmek gerekli. Üçüncülük şansı ayağına kadar gelmişken, üstelikte kendi evinde Ankaraspor’u da böyle yakalamışken, 3 puanı alacaksın. Haftanın kârlılarından biri olacaksın. Büyük laflar edip, boş konuşmak yerine işine bakacaksın...
Geçen hafta sonu Fenerbahçe’yi, hafta içinde ise kupa maçında Beşiktaş’ı yenen Ankaraspor, belli ki Galatasaray’ı da kolay geçeceğini düşünmüş. Uzunca süredir galip gelemeyen ama son 2 maçta İstanbul’un 2 büyüğünü deviren Ankaralılar, dün gece Galatasaray’ın oyun sistemi de tam istedikleri gibi olmasına rağmen beraberliği son dakikada kurtarabildiler.
Galatasaray’ın oyun sistemi demişken onuda açalım: Ankaraspor bilinen bir takım. Orta sahada çok mücadele ediyor. Hem çoğalıyor, hem de baskı kuruyor. Cim Bom ise buna karşılık bu etkili alanı sadece Ayhan’a bırakıyor. Zaten defansif oyuna katkısı olmadığı bilinen öndeki üçlü de olunca, Ankaraspor’un tam istediği rakip takım oyun şablonu ortaya çıkıyor. Cim Bom dua etsin ki Ankarasporlu oyuncular hem oyun disiplininden, hem de kazanma hırsından dün gece uzaklardı. Yarış kovalayan büyük takımlar, gol atıp maçın geri kalanının üstüne yatarak geçirmeye kalkmazlar. İlk yarıdaki futbolun ikinci yarıda olmaması fizik kaybındansa başka bir soru, skoru korumak amaçlıysa daha da büyük bir soru işareti getirir. Doğrudur, sakat ve cezalılar çok ama oynayanların isimlerini yan yana yazdığınızda ve Ankaraspor’u da böyle yakaladığınızda gereğini yerine getireceksiniz. Anlamsız oyuncu değişiklikleri yapmayacaksınız. Son dakikalara sarkan, gol istiyorum mesajı veren gecikmiş, göstermelik değişiklikleri ise hiç yapmayacaksınız. Öylesine bir maç oynandı ki, sonucu ne olursa olsun kimse yadırgamazdı. Issız gecenin zevksiz futbolu iki korner yanlışı ile son buldu. Nonda’dan çıkan topa ters kararla Deniz Çoban korner atışı verdiğinde Galatasaray golü buldu. Mehmet Topal Sanctis’e topu bırakacağına kornere atınca da Ankaraspor beraberliği yakaladı. Yanlışların doğruya dönmediği Sarı-Kırmızılıların kayıp gecesi, şampiyonluk treninin kaçtığı ıssız geceydi.

27 Nisan 2009, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI