‘’Ninni makamı‘’
Ne bekliyorduk Fenerbahçe’den Twente maçından sonra. İyi bir oyun, bol skorlu galibiyet. Gel gör ki bunlar beklentide kaldı. Twente maçı takımı fizik ve moral olarak yaralamış. Maça yeterince hazırlanılamamış. Belediye 6-1’lik hezimetin ardından Kadıköy gecesinde daha mücadeleci bir oyunla sahada olur zannediyorduk. Onlar da dizi film olmuşlar. Belli ki geçen haftadan almış oldukları dersi pas geçip, bir sonraki haftaya ertelemişler.
Her iki takımın görüntüsü “bitse de gitsek” gibiydi. Belediye bayram ziyaretine gelmiş kadar nazikti. Fenerbahçe de oldukça misafirperver... Sarı-Lacivertliler oyunu çok uzatarak oynadı, gerideki adamlarını ön tarafa çok rahat çıkaramadı. Pas tercihlerinde de yanlışlıklar yaptılar. Az pasla baskın hücum yapacakları zamanlarda çok pasla topu öldürdüler, oyunu yavaşlattılar. Çok pas yapıp rakibin dengesini bozmaları gereken zamanda ise uzun oynayıp topu rakibe teslim ettiler. Coşkusuz, mücadelesi az, birbirini rahat oynatan, kora kor mücadele yerine uzaktan gölge oyunu gibi rakibi takip eden anlamsız bir maç oynandı dün... Kilitlenmiş maçı ancak duran top çözerdi. Zaten öyle de oldu. Futbolcuların ayağına değen top kadar hakemin dudağına düdük değen maç zırt pırt kesildi. Kalkan bayraklar da maçı ninni havasına getirdi. Korkum iyi oynayanların da ligin tempo ve oyun içi istikrarsızlığına doğru gidişleri. Dos Santos’a bakınca kenardaki R.Carlos’u da görünce aklımıza bunlar geldi.
‘’Yataklı futbol‘’
Patlama bekliyordu Beşiktaşlılar. Daha önce kötü oynamadan kaybettikleri maçlardan sonra bu maç çıkış maçı olacaktı, kötü gidişe ‘dur’ denilecekti. Silkelenip kendine gelecekti Kartal. Yukarılara tırmanacak, geçen seneyi arayanlara geri dönüş sinyali verecekti, ama öyle olmadı. Sonuç da Beşiktaş’a hiç yakışmadı. Bir tuhaflık var takımda. Önce birbirlerinden sonra da maçtan kopuyorlar. İnanmıyorlar, kaybederken hırçınlaşmıyorlar. Kazanmak için varlarını yoklarını sahaya koymuyor (!) veya koyamıyorlar. Tamam... Kayseri, deplasman takımının puan almak için yapacağı bütün profesyonelce engelleri yataklı futbol oynayarak biraz abarttı, oyunu soğuttu, Kartal’ı sinirlendirdi, pozisyon hatasına zorladı.
Bunları anladık... Anlamadığımız nokta; bütün bu olanları Beşiktaşlı futbolcular da bizim gibi seyretti. Oysa sahada herkesin görmek istedikleri dün gece vardı. Bobo-Nobre, ‘Nerede?’ diyenler, ikisini birden sahada gördüler. Bol paralı transfer Tabata, İtalyan sigortası Ferrari, çalışkan Şilili Tello tekmili sahadaydı. Peki ne yaptılar?.. Kocaman bir hiç. Beşiktaş fantazi diziliş yerine, aklın gerektirdiğini yapmalı. Arayış içinde olacağına, eldekileri doğru kullanmalı. Dörtlü defans önünde Ernst iyiydi. Ama Tabata ne yaptı anlayan var mı? Tello, üçlü forvetin arkasında serbest oynacaktı ama o kadar serbest kaldı ki, hep adresi şaşırdı. Bobo ise alışık olmadığı sol çizgide ağır hareketleriyle, Kayserililer’in ekmeğine yağ sürdü. Siyah-Beyazlılar, hücumu çeşitlendiremediler, kanatları kullanamadılar, topa ve oyuna hakim olamadılar.
Bu işin mazereti olmaz, Kayserililer yatarak da oynasa, Bünyamin Gezer futbolun çirkinleşmesine seyirci de kalsa, sen giydiğin formanın hakkını vereceksin. Rakibi yatırmayacaksın, hakemin arkasına saklanmayacaksın. Yanlış yerde bile oynasan ruhunu sahaya koyacaksın, sonuna kadar da mücadele edeceksin... Bunları yaptınız mı?.. Yapmadınız!!
‘’Sadece goller‘’
Golleri çıkarsak geride futbol adına hiçbir şey kalmayacak bir gece yaşadık. Skora değil oynanan oyuna göre doğruları yazmazsak hemşehrilerimize de haksızlık etmiş oluruz. Kötü futbolu böyle skorlarla yazmak, ihtar etmek, dikkat çekmek bizce doğru olanı. Testi kırıldığında nasıl olsa yol gösteren çok olur. Niyetimiz pişmiş aşa su katmak falan da değil. Olanı yazmak daha iyisi olsun diye uyarmak. Çünkü Süper Lig’in tadı tuzu Trabzon’suz olmuyor.
Büyükşehir Belediye maçından arta kalan Trabzon’a bol golün morali olmuş. Kanatları kullanıp bolca buldukları gollerin etkisiyle dün gece de aynı şablonu sahaya koymaya çalıştılar. Bir de hedeflerinde ağır Antalya defansının arkasına top atmak vardı. İlkini yapamadılar. Çünkü Antalya kanat adamları çıkmadılar, çakılı kaldılar. Oralar tıkandı. İkinci düşüncelerini ise başarıyla uyguladılar. Özellikle Yalçın da sakatlanıp çıkınca istedikleri boşlukları buldular. Olmayan pozisyonda 45+2’de Umut’un güzel vuruşu Antalya’nın elini ayağını çözdü, Trabzon da stresini sahada bıraktı. Kötü oynayan Colman’ın iyi kumaş Gabriç’in araya bıraktığı topla Trabzon adına bulduğu ikinci gol zaten maçı bitirdi. O dakikaya kadar oyun hakimiyetini Trabzonspor bir türlü kuramadı. İyi niyetle koştular, bastılar, aldılar, döndüler, bir daha döndüler, kaptırdılar, kaptırdıklarının peşinde koştular. Kısacası futboldan çok ‘koşuşturma’ görüntüsüyle zamanı harcadılar. Hugo Broos ayağına hakim Salçuk’u defansın önüne çekince Colman da kötü gününde olunca Umut’la Gökhan kanatlarda çok işlemediği için verimli olamadılar. Cepte iki haftada altı puan var... Ama Trabzonlular şunu düşünmeli rakipleri Büyükşehir Belediye veya Antalyaspor mu?
Mehmet Hoca’ya gelince: İşi zor görünüyor. Antalya’da kalitesi olanlar mücadele etmiyorlar, emekli memur gibiler. Gole inanarak gitmiyorlar. Kalitesi olmayanlar ise çalışıyorlar, didiniyorlar didişiyorlar. Ama sonuç almaları mümkün olmuyor. Önde top tutamıyorlar, rakibi ısırmıyorlar, çabuk top kaybediyorlar... Sözün özü önümüzdeki günler böyle giderse Antalya için zor geçer.
‘’Altın vuruş‘’
Hiç lafı uzatmaya gerek yok, zor gecenin kolay olanını ders verir gibi, altın vuruşla Alex yaptı. Ve Kanarya da 5’te 5’le 15. puanı kaptı. Bursa’da Fenerbahçe’yi yenme heyecanı, Fenerbahçe’de ise, uzunca bir süredir yakalanmamış ilk 5 maçtaki 5. galibiyeti alma azmi ile başlayan zor gecenin galibi hakkını teslim etmek gerekir ki, hakederek Fenerbahçe oldu.
Balçığa dönen sahada teknik adamalar; sürprizsiz, akılcı kadroyla sahaya sürmüşlerdi takımlarını. Eldekilerini doğru olarak kullandılar. Özellikle Daum, Güiza-Deivid değişikliğinde de, Santos-Carlos değişikliğinde de ve aksamaya başlayan Topuz’un yerine topu daha çok kontrol edebilen Selçuk değişikliğinde de doğru işler yaptı. Ertuğrul hoca, neredeyse milli kahraman ilan edilecek Sercan’ı önde tek bırakmış, arkasına da Volkan, Batalla ve Turgay’la Fenerbahçe’yi geriden topla rahat çıkartmamayı hedeflemişti.
İlk 25 dakikada bu planı da tuttu. Hataları öndekilere Hüseyin de ortada dahil olmak üzere sadece oyun bozmaya yönelik oynamalarıydı. Orta sahada kalabalıklaşan Bursa, ilk toplarda basınca, Fenerbahçe çok koştu, ikili mücadeleden yoruldu. Temposu daha da yavaşladı. Alex oyunu çözmek için geriye kadar da gelince, Güiza önde iyice cılız kaldı. Üçüncü bölgede Kanaryalar böylelikle etkisizleşti. Golcü Güiza, final vuruşlarında gecikmemeli. Alex’in ki gibi, pek de altın vuruş yapabilmeli, takımını rahatlatmalı... Fazla eveleyip gevelememeli. Deniz Çoban, kartlarda haklıydı. Alex itirazdan; Lugano sert hareketten; Güiza topu yere vurmaktan; Kazım rakibe niyet, topa kısmet girişten kart gördüler. Kazanma hırsını anlarız ama kontrolünü kaybedersen şampiyonluk yolunda yara alırsın. Mesela dün gece Emre olsa, bu maç bu kadar zor olur muydu?.. Bizce hayır...
‘’Aslan kalitesi‘’
Kaliteli ayağın fazla ise kötü oynarken bile maçı döndürüyorsun. Rakibin oynarmış zannederken, işi bitiriyorsun. Dün akşamki derbide daha çok koşan Beşiktaş’tı, net skoru yakalayan ise Cim Bom oldu. Favorilerin genelde kaybettiği derbilerin aksine, Sarı-Kırmızılılar favori çıktıkları akşamda sürprize yer vermediler. Beşiktaş’ı erken golle önce salladılar, sonra yıktılar. İlk 45 dakikanın temposu ve az top kaybı, derbilerde çok görülmeyen seviyedeydi. Her iki takım da kazanmak için kulübenin söylediklerini sonuna kadar yaptı.
Sarı-Kırmızılılar beklenen düzende, Beşiktaş ise beklenmeyen üç benzemez ile sahaya çıkmıştı. Yeni transfer Tabata, sakatlıktan yeni çıkan Ekrem, Yusuf, yarım sakat Nihat ile risk taşıyan kadro ile başladı. Galatasaray’da milli takım yorgunu Arda, Topal ve Kewell yok gibiydiler. Sabri ise 90 dakika hem coşkusunu kaybetmedi hem önündeki Keita’yı destekledi. Rüştü hem ilk golde hem ikinci golde kendinden beklenmeyecek hatalarla gecenin kahramanı oldu.
Oyunu birbirine yakın oynamayı beceremeyen Beşiktaş, Galatasaray’ın ekmeğine yağ sürdü. Serdar Özkan ise bir derbide bulunmayacak pozisyonları bulup, hovardaca harcadı. Ve Kara Kartal anlaşılmaz biçimde bıkmadan usanmadan ofsayta düştü. Belli ki, konsantrasyonu bozuktu. Önümüzdeki günler Galatasaray için çifte bayram, Beşiktaş için ise formasının siyah tarafı gibi gözüküyor. Bülent hoca, Leo Franco pozisyonunda bizce hatalıydı. Sözün özü; büyük takım kalite ile ölçülüyor, başını dertten kaliteli ayaklar kurtarıyor. Boşa savrulan paralar değil.
‘’Zor oldu, zor!‘’
Tüm ülke kilitlendik... Zora soktuğumuz 2010 Dünya Kupası’na gitmek için Milli Takım’ın arkasında gönülbaş olduk. Kalbimizi koyduk ama, dün gece az daha kalbimizden oluyorduk. Lüzumsuz yere maçı zorlaştırdık. Eksi 10 averajlı Estonya’ya 61. dakikada Kazım çıkana kadar üstünlük kuramadık. Maç boyunca yapmamamız gerekeni yaptık, telaşlıydık, sinirliydik... Anlamsızca gergindik. İki takıma bakın, karar verin. Bir tarafta dünya yıldızı olmaya aday ‘Genç Türkler’; diğer tarafta ‘Kuzeyin tahta bacaklıları’. Onlar bilineni yaptılar, bekleneni oynadılar. Fizik üstünlüklerini kullandılar. Oyunu kilitlemeye başladılar.
Becerebildikleri kadar da bizim kaleye gelmeye çalıştılar. Biz ise, yüzde 63 gibi büyük bir oranla topa sahip olmamıza rağmen oyuna hakim olamadık. Kanatlar dedik; Gökhan’la Kazım orayı dağıtır diye bekledik ama, beklediğimiz olmadı. Ne çizgiye indik ne de çizgiden içeri katettik. Allah’tan Arda var da tıkanan her yeri açıyor. Sağa geldi, pankreas güreşçisi gibi kendine dalan Estonyalıyı, ince hareketle geçti, Sercan’a golü attırdı da rahat nefes aldık.
Emre korakor mücadele etti. Tuncay, İngiliz ısrarcılığı ve kendi kalitesiyle gol yapmasa Kayseri’de azap dolu gece yaşayacaktık. İnşallah stresimiz boşalmış, Bosna’ya daha dengeli ve ne istediğini bilip, alacak gibi gidiyoruzdur. Maçın başında da ikinci yarının başında da oyuna iyi giremediğimizi yediğimiz gollerle gördük. İyi prova yaptık, umalım ki, eksiklerimizden ders aldık. Milli Takımımız zorlukları geçmesini bilir, çarşamba gecesi de bizim olur inancıyla, ‘Yolunuz açık olsun Ay-Yıldızlı gençler’.
‘’Vites hatası‘’
Büyük takım olmak, kadrosunda kaliteli futbolcu bulundurmak böyle bir şey işte. Durgun oyunu duran toptan Kewell, Galatasaray adına golle hareketlendirince arkadan diğeri de geldi. Golü yiyen rakipler de böyle kadrolara bakınca teslim bayrağını çekiyor. Dün gece de Ankara’da gole kadar olan Cim Bom’u bir düşünün. Ne beklenilen pas trafiği, ne de hep konuşulan ve kolayca bulunan gol pozisyonları var mıydı! Hızlı oynayıp kalitesini de üstüne koyup, rakibi kolay geçeceğine ‘vites hatası’ yaptı, Ankara gecesini zora soktu. Servet-Emre ağırlığına, Ankaralılar Tita-İlhan baskısı koymuşlardı. Cim Bom oradan hücum başlatamadığı gibi öne çıkmakta da zorlandı. Topal-Sarp ikilisinin karşısına Ankaralılar, Neka-Hürriyet-Adem çabukluğunu yerleştirmişlerdi. Uzunca bir süre geriyi sağlam tuttular, kafaları karışık diye beklerken, full konsantrasyon takım savunması yaptılar. Daha 1 gün önce kulübün her şeyiyle ilgilenen asıl muhatapları Ahmet Gökçek gitmişti, maç saatine kadar da 5 tane futbolcu arkadaşları hemşerilerine verilmişti.
Bütün bunlar Ankaraspor’u dağıtmadan gole kadar getirdi ama ‘Avustralya Şeytanı’ sinsice kafasını Arda’nın kornerine sokunca büyü bozuldu. Ömer Aysan’ın maçın başından itibaren Hakan Balta’nın arkasına sarkmasına Emre ve Servet’in ofsaytı bozmasına, Topal ve Sarp’ın baskıyı görüp yana ve geriye oynamasına bir anlam vermek böyle kaliteli bir kadroda ve bu kadar yüksek beklentide mümkün mü! Bir çift sözümüz de Baros’a; o top sana gelene kadar üstünde takımın emeği var. Ona göre kullanmalısın, hovardaca ve sorumsuzca harcamamalısın, önde top tutmadığın gibi kolay kaybedip takımını çıkışta yakalatıp rakibe de bu kadar yardım etmemelisin. Özetle dağınık olacağı beklenen Ankara organize, organize olması beklenen Galatasaray dağınık bir oyun sergiledi. İsmi, markası, kalitesiyle Cim Bom forması 3 puanı kaptı götürdü.
‘’Sadece görüntü var‘’
Zor geceyi zorlaştıran aslında Fenerbahçe’ydi. Sürprizi olmayan Isaac gibi kendileri için önemli bir futbolcusundan yoksun Manisaspor, bekleneni oynadı. Daha bir hafta önce aynı oyuncu disiplini, aynı istek ve aynı yıldıran sertliğiyle Trabzonspor’u deviren Manisalılar, Saracoğlu’nda da aynı oyunu sergilediler.
Gecenin kaderini Fenerbahçe belirlemeliydi. 3 puan istiyorsa, ona göre oynamalıydı. 3 puanı aldı ama oyunu ona göre değildi. Manisaspor’un istediği uzun boşlukları bıraktı. Rakibi de bu boşluklarda aralara girerek Fenerbahçe’nin hatlarını kopardı. Görüntüyü bozdu. Bununla da kalmadı... İstediğini yapamayan Fenerbahçeli futbolcuların sinirlerini de dağıttı. Hayret edilecek şekilde 90 dakika boyunca Sarı-Lacivertliler, bu yanlışı sürdürdüler. İkinci bölgede çoğaldılar. Özellikle ilk 45 dakikada Emre’in müthiş enerjisiyle o bölgede fantastik paslar yaptılar, ama üçüncü bölgeye, gol bölgesine bunları taşıyamadılar. Orada çoğalamadılar, final vuruşu yapamadılar, yardımlaşamadılar. Topu koşturacaklarına kendileri koştular. Üstelik de rakip çoğalırken onlar azaldılar. Bekir’in tarafını Simson dağıtırken, kenardan öylece seyrettiler. Orası için ufak bir dokunuş yeterliydi. Bekir’i stopere alıp, daha çabuk Önder’i orada kullanabilirlerdi.
Manisalılar hakettikleri puanı alamadan Saracoğlu’ndan ayrıldılar. Yine de Mesut hoca ve öğrencilerini yürekten alkışlamak gerekli. Fenerbahçe ise, milli maç arasını iyi değerlendirmeli. Emre’ye de bu kırmızı kart iyi bir ders olmalı. Önce Diyarbakır’da Suat Aslanboğa’ya sonra Tolga Özkalfa’ya yaptığı fiziki teması inşallah bundan sonra gördüğü bu kırmızı kartla başkalarına tekrarlamaz.
Maçın hakemi Özkalfa ise, başöğretmen edasını bir kenara bırakmalı, kaşını çatarak kendisine sert görüntü vermek yerine özgüvenli davranmalı, futbolcularla daha doğru iletişim kurmalı. Dün gecekiler kötü niyetli olsalar, maçı ‘mıncıklasalar’ Özkalfa gecenin altından kalkamazdı. O da milli maç arasını iyi değerlendirmeli.