‘’Bitse de gitsek‘’
90 dakika bitiminde düdük çaldığında herkes mutluydu. Estonyalılar, bir büyük Avrupa markasından 1 puan almanın sevincini bir kez daha beşlik olmamanın gururunu yaşıyorlardı. Onları anladık. Ne de olsa, kim oynarsa oynasın rakip Galatasaray’dı. Maçtan önce de uykuları kaçmıştı. Galatasaraylı futbolcular ise, bizce sahadan mutlu ayrılmamalılardı. PAF takımıyla çıksalar, bir araba dolusu gol atıp, üstün oynayacakları Estonya’ya karşı hem ülke hem de kulüp puanını 1’de bıraktılar...
Böyle maçlar zordur tamam. 5-0’ın üstüne sahaya takımı çıkarırken, ne anlatırsanız anlatın, nasıl motive ederseniz edin, ne kadar akıllarına girerseniz girin sahaya bunları yansıması zor olur. 5 attığı takımı üstelik gücünü de biliyorlarsa, küçümseyebilirler ama, bir farkla; dün sahada oynayanların ne böyle düşünmeye hakları ne de takımda garanti yerleri var. Rijaard’da böyle düşünmüş olsa gerek ki, kulübeyi sahada oynayan 11’den daha kaliteli tutmuş. Zor motive edileceklerini de İstanbul’da bırakmış; Keita, Kewell, Ayhan, Baros, Hakan Balta, Gökhan. Onların yerine daha aç olanlar sahaya sürülmüş. Daha istekli olurlar, daha fazla koşarlar, formayı kapmak için varını-yoğunu sahaya yansıtırlar diye. Dün gece, ne Aydın ne Serkan ve Serdar, ne Alpaslan maalesef bu görüntü de değillerdi. Emektar Sabri elinden geleni yaptı ve Elano’dan güzel sinyaller Estonya’da çaktı. Bu maçın Cim Bom’a kazancı Elano’nun takımla bir 90 dakika geçirmesini sağlamasıydı. Kopuk da olsa, arkadaşları anlamasa da yaptıkları Galatasaraylılar’a önümüzdeki günlerde müthiş zevk verecek gibi görünüyor.
‘’21 tılsımı bozuldu‘’
Şehirde beklenti 21 tılsımıydı. İki takımın 21. maçı, şehir plakası 21, maç başlama saati 21, bu maç da 2-1 olacak beklentisi hakimdi. Diyarbakır adına gol de 21’e girmek üzereyken gelince bu inanç tribünleri hareketlendirdi ama, maçın skoru 21 tılsımını bozdu.
Fenerbahçe zor maçı, Diyarbakır seyircisinin yardımıyla kolay geçti. Evsahibi takım 1-0 öndeyken, üstelik de 29. dakikada 5 saniye içinde yüzde yüzlük 3 gol tehlikesini Sarı-Lacivertli kaleye yaşatmış, tempoyu tutturmuş, Fenerbahçe’nin oyun planını da bozmuşken; atılan yabancı cisimler, duran oyun, Diyarbakırlı futbolcuların tribünleri sakinleştirmeye çalışmasıyla beraber kaybolan konsantrasyon Kanarya’nın işini kolaylaştırdı. Önce 2-1’i yakaladı sonra üçüncüyü buldu. Üç puanı cebine koyup, rahatladı. Böyle maçların motivasyonu zordur. Büyük takım oyuncusuna bunu anlatmak, konsantre etmek, maç heyecanını yaşatmak kolay olmaz. Anadolu takımları için ise, böyle maçlar bulunmaz fırsatlardır. Kendilerini göstermek isteyen futbolcular bir büyüğü yenmek için ekstra oynarlar.
Tribün gürültüsü de hep oyunu büyük takım alehine zorlaştırır. Dün gece maç da böyle başladı. Ziya hoca, Semih’i Tolga’yla, Güiza’yı Ogaili’yle, Kazım’ı Adnan’la, Fenerbahçe’nin dinamosu Emre’yi de Ayman ve Barış’la kelepçelemek istemişti. Fenerbahçe buna sinirlendi. Sert oyuna sertlikle cevap vermeye çalıştı. Kart riskleri arttı ve oyun dengeleri bozuldu. Bu arada Emre de atılabilirdi. Yapmaları gereken daha sakin olmak, top dolaştırmak, adam adama oynayan Diyarbakır’ı oyundan düşürmekti. Bir türlü bunu yapamadılar, yapamadıkça sinirlendirler, sinirlendikçe de dengeleri bozuldu. Kağıt üzerindeki ağırlığını bu kadar oyunun sonuna bırakmadan ortaya koymalıydı Fenerbahçe. Bir küçük soru hakemlere: Oyun içinde küfür eden futbolcu olursa ne yapıyorsanız, devre arasında gözünüzün önünde küfür eden futbolcuya aynısı yapmak gerekmez mi?.. Cevabı Bünyamin Gezer hocadan bekliyoruz.
‘’Decoder bulunamadı‘’
Gol atanın galip geleceği bir maç oynandı dün gece Ankara’da. Gençlerbirliği iyi takım oluşturmuş. Hocasıyla, futbolcusuyla geçen seneden daha farklı olacaklarının sinyallerini veriyorlar. Oyunun boyunu uzatmadan birbirlerine yakın oynayarak, rakibe alan bırakmıyorlar. Çok koşuyorlar, mücadele ediyorlar ve topun arkasına çabuk geçiyorlar. Tempoyu da mümkün olduğunca düşürmüyorlar. İlhan Başkan belli ki bu sene tribünde daha rahat oturacak. Beşiktaş’ta ise işler iyi gözükmüyor. 10,5 diye çıkılan yolda, henüz buçuğu bile bulunamadı. Geçen sezonun çifte kupası, bu seneye avans olarak düşünülüyor sanki. Önünde Şampiyonlar Ligi ve omzunda çifte kupa apoleti taşıyan Beşiktaş, teğet geçmeyecek krize doğru gidiyor bizden söylemesi...
Ankara gecesinde üç önliberolu Kartal vardı sahada. İkisi bilinen Almanlar, onlara ek olarak Mustafa hoca, bir de ince ayar olsun diye Uğur İnceman’ı sürmüştü sahaya. Rakibin orta saha üstünlüğünü kırmaya çalışmıştı Beşiktaş bu üçlüyle. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Yavaş oynadıkça Siyah-Beyazlılar, Gençlerbirliği’nin iştahını kabarttılar. Tello, Holosko ve Nihat geriye doğru gelip top aldıklarında, kafalarını kaldırıp geldikleri bölgeye baksalar, orada ki yalnızlığı göreceklerdi. Ama bunu hissetmediler, ısrarla geriye geldiler.
Hücum çeşitliliği olsun diye Tello ile Holosko yer değiştirdiler. Bu iyi bir düşünceydi ama zaten başladıkları yerde de, bir şey yapmadıkları için sadece düşüncede iyi kaldılar. Uygulama işe yaramadı. Nihat cılız, İnceman anlamsızdı. Ters kanatta ki içeri girerek, ön tarafı ikilemeye çalıştığı pozisyonlarda ise Gençlerbirliği’nin kalabalık defansına tosladılar. Kanatları denemeliydiler, Gençler’i oradan açabileceklerdi. Onu da yapamadılar. Böyle sıkışık anlarda açamıyorsan rakibini şut denemelisin... Bunu da denemediler.
Decoder’i bulunamayan maçın, 2. yarı değişikleri de fayda getirmedi. Fink yerine İnceman çıksa daha iyi olurdu. Kara Kartal’a bu maçın tek faydası şifre çözücü bir 10 numaranın ortaya çıkmasıdır bizce...
‘’Neşeli günler‘’
Net skor, neşeli günlerin başlangıcı, alışık olduğu ligin ilk adımı vardı, dün gece Ali Sami Yen’de... Destan yazısı yazacak halimiz yok, Galatasaray kadrosunu, kalitesini, isminin ağırlığını sahaya koydu, gereğini yaptı, seyircisini, taraftarını mest etti ve Avrupa vizesini kaptı. Estonyalılar, bundan önce Galatasaray’ın eleme turlarında oynadığı diğer rakiplerden daha kötü bir ekip... Çok adamla arkada bulunmayı, az gol yemenin şifresi zannetmişler. Oysa en büyük yanlışları buydu. Çünkü Aslan tam da böyle bir av istiyordu... Onu da karşısında bulunca, evire-çevire yendi. Sağda Keita tayfunu vardı, solda Aydın meltemi esiyordu. Biraz daha kuvvetli esse Cim Bom’un solu, çok daha önce skor gelecekti keyifli gecede. Keita kaderini değiştirdi maçın gidişinin, öyle işler yaptı ki, Estonya o kanatta ‘Yetişin, batıyorum’ diye çaresizce S.O.S. verdi.
Rakip ilk kornerini 14’te, kaleciye ilk topu da, o da serbest vuruştan 38’de atabildi. Cim Bom’da gözle görülür istek ve iştah artarak devam ediyor. Ayhan ve Sarp yakınlaşarak ve en önemlisi yardımlaşarak oynuyor. Takımın yaması gibiler, açık olan her yeri kapatıyorlar. Kader Keita ise, havai fişek gibi. Arda’yı konuşmaya gerek yok, her gün kolundaki bant ona daha çok yakışıyor. Kewell’ın dikine kaleye gidişi ise, rakibin böğrüne saplanıyor. Baros yok gibi göründüğü anlarda, ‘Ben varım’ diye adeta bağırıyor. Hakan Balta sessizliğin efendisi işini yapıyor, Servet ise Gökhan’ı da toparlıyor. Ve işin kahramanları Rijkaard ile Neeskens, mütevazı ama vakur duruşlarıyla güzel günlerin habercisi oluyorlar.
‘’Sessiz üç puan‘’
66’ncı dakikaya kadar tribün sessizliği sahada futbol yoksulluğu ile birleşmişti dün gece. Çok hücumcuyla çıkan Kartal oyunun tek tarafını oynayan Antalya’ya karşı anlamsız işler yaptı değişiklikler olana kadar. Bobo, Nobre Tello, gole yakın isimleriydi Siyah-Beyazlılar’ın, Nihat’ı da düşünürseniz, sessiz gecenin gol sesinin çabuklaştırıcısı olmalıydılar. Ama olmadılar. Olamadılar... Hep söyledik, bu silahları ateşleyecek, tetiği çekecek biri lazım diye. Daha önce olmadığı gibi dün de sahada yoktu o aranan organizator. Böyle olunca da bir sürü hücumcusu olan Kara Kartal görüntüde iş yapar, ama pratikte iş yapamaz hale geldi yine.
Öndekiler, kendin pişir kendin ye yapmaktan, kaleyi bir türlü bulamadılar. Hep söyledik, yine söyleyelim, Ernst ve Fink düz oyuncular, ancak birbirinin yedeği olurlar. Dün gece Fink öne doğru sürpriz koşular yapmasına rağmen bizi bu fikrimizden vazgeçirecek işler yapamadı açıkçası. Çok top kaybıyla oynadı Beşiktaş. Kazandığını çabuk kaybetti. Kaybettiğinin peşinden koşarak anlamsızca yoruldu. Telaşlandı. Sinirlendi. Üzülmez, sakatlıktan sonra aksadı. Bobo da ona katılınca soldan darbeli hale geldi Siyah Beyazlılar. Erhan’ın tarafı tek motorlu uçak gibiydi. Kartal’ı taşımaya çalıştı. Kısacası kötü oynayanı çoktu Kartal’ın, iyi oynayanı ise az...
Antalya kısıtlı imkanlarıyla yapabileceği doğrularla sahadaydı. Oyunu çok kestiler, rakibi yavaşlatmaya çalıştılar, doğru yerlerde fauller yaptılar. Beşiktaş da bunu kırmak için oyunu hızlandıracağına, hücumu çeşitlendireceğine, kör gözüm parmağına aynı şekilde hücum ettiler, yavaş oynadılar. Kısacası Antalya’nın ekmeğine yağ sürdüler. Konuk ekibin silahları kısıtlıydı. Veysel’le önde topu tutup Balili’ye sürpriz arıyorlardı. Onu da beceremediler. Oyundan düştükleri an Mustafa hoca akıllıca bir tespitle, deli oğlan Holosko ile ayağı biraz daha yaratıcı olan Uğur’u oyuna sürdü ve işi bitirdi.
Baştan Holosko oynasaydı diyenlere bir hatırlatma: Oyunun kilitlendiği anlarda hem hoca hem takım kulübeden gelecek birisini bekler. O da özellikli futbolcu olmalıdır. Patlama yapmalı maçı çevirmelidir. Holosko’yu çıkarın, dünkü yedek kulübesine bakın. Böyle bir isme rastlıyor musunuz? Bu kadronun gerektirdiğini son vuruş için hoca bizce doğru kullandı.
‘’Gösteri maçının gösterdikleri‘’
Yerli ve yabancılardan milli takıma gidenler Karadeniz’e gelmemişlerdi. Emre, Carlos, Semih ve Alex yoktular, ama aslında varlardı. Daum, nazlananı, “sakatım gelmeyeyim” diyeni takmış peşine, atmış uçağa, getirmiş Rize’ye. Takım elbiseleriyle yedek kulübesindeydiler. Takım olmanın gereğini, hocanın disiplinini onlara hissetirmek adına, doğru hamleydi yapılan. Ne başına buyruk bırakacaksın, ne de işin cılkını çıkaracaksın. Bu tansiyonu, Daum ustalıkla kullanıyor bu sene.
Yoklardan çıkan varlara bakalım şimdi. İki kaleci yokken, Mert vardı kalede. Boyu posu tamam, ama daha zamanı var. Neşeli akşamın keyif veren futbolunu ilk 11 sahaya yansıtmalıydı. Çok da öyle olmadı. Anlaşılan biraz angarya gelmiş, oysa ki bazıları için Daum’un gözüne girmek adına iyi bir fırsattı. Mesela oynamayan Uğur. Yerinde oynamıyor dediğimiz, ama dün gece yerine çekilen Ali Bilgin. Ve transfer bombası Topuz... Bir türlü ayarı tutmayan Deivid. Dün geceki mücadelelerinden acaba kendileri memnun mu, mutlu mu?.. “Şu niye oynamıyor” dedirtecek kimse yoktu anlayacağınız dün sahada.
Topuz pozisyonlara yabancılaşmış, Deivid yavaşlamış, Ali Bilgin tuhaflaşmış. Bilica’yla ilgili kafamda soru işaretleri var. 32 yaşında bir büyük takımın stoperi gibi değil, her an top kaptırabilecek toy bir çocuk görüntüsünde. Bence Fenerbahçe Bilica konusunda aceleci davrandı. ‘Gösteri maçının gösterdikleri’ bunlar. Bir de Rize modeli var.
Devletten beklemeden, ellerini ceplerine atarak örnek iş yapmışlar. Başbakan rica etmiş, Kemal Yardımcı milletvekilliğini bırakmış, bayraktar olmuş, Rize İnşaat Yatırım A.Ş kurulmuş, Kalkavanlar, Kaptanoğulları, Mehmet Nazif Günal... Kısacası Rize’yi denizde bayrakla dalgalandıranlar, karaya statla çıkmışlar. Tesis yapmışlar, bu da Rize modeli olsa gerek. “Nerede devlet” demeden, “işte millet” demişler. Ellerine, yüreklerine, ceplerine sağlık.
‘’Alex'in varsa‘’
Alex’in şeytani zekası, Güiza’nın çabuk düşünüp, çabuk uygulaması daha 1.dakikadamaçı 1-0’a getirince, Denizli’nin gardı düştü. Belli ki, soyunma odasında düşündükleri, Erhan hocanın anlattıkları yerle bir olmuştu. Haksız sayılmazlardı. İlk maçların zorluğu Fenerbahçe’yle 2005-2006 sezonundan kalan hesap, yeni sezon beklentisi hepsi bir anda uçup gidince, oyunun devamını getirmek de böyle anlarda zorlaşır. Öncelikle şunu söyleyelim. Denizlispor kadrosuna göre değil, hayal ettiği taktik şablona göre oynamaya çalışıyor. Böyle devam ederlerse, hayal aleminde kalırlar. Çok koşuyorlar, sahanın her bölgesinde çoğalmaya çalışıyorlar, topu kapıyorlar, kaptıkları topu iki pas yapmadan rakibe teslim ediyorlar. Bal yapmayan arı gibiler. Oynuyormuş gibi yapıyorlar ama rakip kalede bir türlü tehlike yaratamıyorlar.
İlk 45 dakikada hiç pozisyonu olmayan Denizlispor ikinci 45’in başında tam da bir şeyler yapmaya çalışırken, gizli bir el sanki hem maçın hem de Denizlispor’un fişini çekti ve Denizli’nin ümitleri de bir başka maça ertelendi.
Fenerbahçe cephesinde ‘Alex’in varsa’ her şey harika gidiyor, oynamak isterse problem bitiyor. Emre, jeneratör gibi takıma enerji veriyor. Cristian göbekte, Dos Santos ise, hem çizgide hem içeri katettiğinde etkili oluyor. Gökhan soyadı gibi gönül adamı olmuş. Gidiyor-geliyor, işini mükemmel yapıyor. Kazım’a takım için, ciddiyet lazım. Güiza ise, sadece attığı gollerde vardı.
Üç önemli konu: 1) Maçın temsilcisi, maç sabahı yapılan toplantıda jeneratörün kapasitesini mutlaka tespit etmeli... Bunu yerine getirmemiş. 2) Elektrik kesilmesinin ardından maç başlayacak; Daum anlatıyor, iki tercüman 3 ayrı dilde takıma onun anlattıkları aktarmaya çalışıyor... Siz motivasyonu düşünün. 3) Ülker Fenerbahçe’ye forma reklamı vermiş. Üstelik de sırtta ayna gibi gözüküyor. Ama kurumsal rengini terk etmiş. Belli ki Aziz başkanın kırmızı ambargosuna takılmış, rengini siyaha çevirmiş... Büyük takım olmak böyle bir şey işte. Dünya devinin rengini siyahlaştırabiliyorsunuz!
‘’Çal düdüğü hoca‘’
9.dakikada Dos Santos’un golü gelince, 90 dakikanın sonunu beklemeden haykırmak geldi içimizden: ‘Çal düdüğü hoca’ diye. Macar gecesinde yoklar vardı sahada; tribünde seyirci, sahada futbol yoktu. İlk maçın sonucu rövanşın gazını almıştı. Rakip de helva gibi olunca işin tadı tuzu kaçtı deplasmanda. ‘Bitsede gitsek’ kıvamında, Denizli maçının hazırlığını yapar gibi oynadı Kanarya. Emre, Kazım, Onur, Edu, Carlos, Semih ve Topuz geride kalanlarıydı Sarı-Lacivertliler’in. Rakip Honved, bu eksikleri çoğaltsanız bile, yüz kere oynasa Kanarya’yı kazayla ancak bir kere yener.
Yoklar gecesinden çıkarılacak derslerde vardı aslında: Öne doğru oynayan Emre olmayınca, Alex arkasındaki desteği kaybediyor. Top almak için geriye geliyor ve Fenerbahçe hücumda yalnızlaşıyor. Geçen senenin eleştirileni Güiza, ıssız ve yalnız kalınca nasıl çaresizleşiyor bu da görüldü. Beğensek de beğenmesek de Kazım’ın kanat bindirme ısrarı Fenerbahçe’nin, rakibini geriye yaslaması için gerekli. Bilica için ise, söylediğimiz son hamle yanlışlıkları Fenerbahçe’nin başına iş açabilir öngörüsü ders alınması gereken konusu Sarı-Lacivertliler’in. Çabuk bir stoper, Bilica’yı da toparlar. Yorulanların yerine yorulmayanları çıkaran Daum, 60’dan sonra üst üste gelen tehlikelere çok fazla seyirci kaldı. Deniz’den solbek yaratmanın anlamı da yoktu. Eğer Deniz’i oynatacaksanız Önder’in yerine koyup, Önder’i de sağbekte oynatsanız kanat bindirmesi daha iyi olurdu. Cristian’ın iyi işler yaptığı, ‘Bitse de gitsek’ denilen maçın kazasız atlatıldığı Macar gecesinden sonra bugün çekilecek kurada temennimiz dün geceki Honved tadında bir rakip Kanarya’ya...