Arama

Popüler aramalar

‘’Gurur gecesi‘’

Lafı hiç eğip-bükmeye gerek yok; rakibin önemli silahları oynamıyormuş komik mazeretine de sığınmadan Beşiktaş’ı alkışlamak gerek. Old Trafford gibi bir stadda Kara Kartal, hem rakibi hem de İngiliz taraftarlarını uyutarak, zamanı iyi kullanarak, oyun disiplininden kopmayarak galibiyet almasını bildi. Siyah-Beyazlılar’da temposu düşük olanlar da vardı, beklenilenin üstünde oynayanlar da. Ernst’i de unutmamak lazım. Bizi o kadar kötü alıştırdı ki, artık iki kişilik bile oynasa, ‘Ernst durgun’ diyoruz. Ciğeri sökülüne, terinin son damlasına kadar o da Beşiktaş’a her şeyi veriyor. Temposunun üstünde geceyi geçiren futbolcuların başında; Fink geliyor. İsteksiz demiyelim ama temposuz Bobo ise takımına biraz daha katkı sağlamalı. Güzel gecede fazla olumsuz eleştiri işgüzarlık diye düşünüyorum. Ve şunu da unutmamak lazım; Beşiktaş son maçına hocasının kehanetini taşıyor ise, biz de onlara yardım etmeliyiz.

Ferrari’ye tosladılar
Zor gece oldu, İsmail’in öne çıkışlarında Üzülmez’i çok hırpaladılar. Welbeck, Macheda ve Gibson yer değiştirerek defansın dengesini bozarak oynamaya çalıştılar. Ama orada da önce Ferrari’nin aklına sonra da ayaklarına tosladılar. Takım olarak Beşiktaş savunmayı iyi yapıyor. Sorunları; kaptıklarını çok kötü kullanıp, kaybediyorlar ve rakibe yine hücum hakkı veriyorlar. Tekrar topu kazanmak isterlerken lüzumsuz yere yoruluyorlar. 90’nın ötesinde Rüştü’nün uzayan kolları, yüreğimizi ağzımıza getiren pozisyonları geçiştirdi. Galibiyetin ve gecenin hem mimarı hem kahramanı oldu.

Keyifli Manchester gecesinin İnönü’deki son sahnesi mutluluk tablosu olur düşüncesindeyim. Buradaki gazeteler istatistik olarak Mustafa Denizli’nin Şampiyonlar Ligi’nde 3 puanı olmadığını yazıyorlardı. Kaderin cilvesi olsa gerek, o da ilk 3 puanını bunları yazan İngilizler’e karşı aldı.

26 Kasım 2009, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Karanlıktan aydınlığa‘’

Yine derbi kuralı işledi. Kağıt üstünde futbol aklıyla baktığınızda; daha rahat olan, bu haftaya kadar daha iyi futbol aynayan lig lideri Fenerbahçe’nin galip geleceğini düşünenleri yanıltan sonuç çıktı. Kara Kartal hakederek, doğru düşünerek, doğru uygulayarak, oyundan kopmadan, konsantrasyonunu bozmadan maçı tamamladı ve istediği sonucu aldı. Maç önünde kadrolar geldiğinde, ‘Bu kadar çok savunmacıdan pozisyon çıkar mı?’ diyenlere de, aslında Siyah-Beyazlılar iyi bir ders verdiler. Çok forvetle çok gol gelir zannedenler herhalde çok savunmacıyla çok pozisyonun nasıl gelebildiğini görmüşlerdir.

Mustafa hoca zekice başlattı Beşiktaş’ı. Belli ki, kafasında maçı daha önce oynamıştı. Alex ile Emre’nin arasındaki pas köprüsünü imha etmeyi düşünmüştü. Son derecede haklıydı. Fink ile Alex’i, Ernst ile Emre’yi kontrol ederken, bu oyuncuların oyuna katkıları da sadece top keserek değil, doğru pasla takımı öne çıkararak da oldu. Emre baskıyı yiyince Alex’ten uzaklaştı, her ikisi de yalnızlaştı. Kanarya’nın pas trafiği karıştı. Kilitleri iyi kullanan Mustafa hoca, iki İbrahim’in şapka çıkarılacak performansıyla hem kanatları hem de Ernst’in iki kişilik oyunuyla göbekten bolca pozisyon bulabildi.

Kanarya takım bütünlüğünü sağlayamadı. Maçı kopuk kopuk oynadılar. Hep birlikte düşünemediler ve Beşiktaş’ın kendi sahalarına önde yaptıkları baskıyla pas yapıyorum zannettiler. Galatasaray maçında rakiplerinin düştüğü psikolojik tuzağa düştüler. Rahatlar derken, gerginleşen taraf oldular. Emre’nin çıkışı, Kazım’ın atılışı, yorgun Lugano, olmayan Bilica mağlubiyetin mazereti olmamalı. Tribünlerle kucaklaşan Kara Kartal’ın yarınları, doğru yönetilirse aydınlık olur.

22 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rijkaard'ın sevinci!‘’

Beklenilenin tersine başladı Cim Bom maça. Alışık olduğumuz ilk 30 dakikada Türkiye Ligi’nin üzerinde bir tempoyla rakibe baskı yapan Galatasaray yoktu. Orta sahada rakibe baskı yapan, ilk topa basan, aldığını öndeki hücumcularına çabuk veren, savunmasına iyi konsantre olan Cim Bom, Diyarbakır’da konsantrasyon eksikliğinden olsa gerek, sıkıntılı başladı oyuna... Yediği golde yapmadığını söylediğimiz her şeyin, sanki zincirleme kazasından geldi. Çıkışta top kaptırıldı, Ayhan kademede pozisyon hatası yaptı, Hakan Balta seyir halindeydi.. Ve şok golü de Galatasaray yedi.

Diyarbakırlılar gücü yettiğince, akıllarını maça koydukları sürece ellerinden geleni yaptılar. Kewell’ın çok yardım etmediği Hakan’ı bunalttılar. Sabri’nin çıkışlarında Celalettin orayı kullandı. Bassem Abbas, Arda’yı etkisiz bıraktı. Ayhan ve Topal da ağırlığını hissetirmeyince, Sarı-Kırmızılılar açısından sıkıntılı tablo ortaya çıktı. Diyarbakır yorulup, oyundan düşmeye başlayınca, Cim Bom kendisini hissettirdi.. Ve gecenin çalışkanı Sabri ile golü bulduğunda kendini rahatlattı, Diyarbakır’ı da ümitsizliğe itti. Temposu düşük, pas yüzdesi kötü, gol pozisyonu az maçın Galatasaray açısından iki önemli kazancı oldu. Birincisi, zirvenin takipçisi olduğunu gösterdi. İkinci kazancı ise haftalardır asist yapan ve baskı altında olan Arda golü bulunca, önümüzdeki haftalar için morallendi. Cim Bom bu kadar durarak oynarsa, farkını sahaya yansıtamaz. Rakipleri eksiltemez, yaratıcı ayaklarını gol bölgesinde çok fazla kullanamaz ve zorlanır. Herhalde Barcelona’dan gelen Rijkaard da farkında olsa gerek, karşılaşmanın sonundaki sevinci kazasız Diyarbakır deplasmanından dönebilmenin ifadesiydi. Bir de Oğuz hocaya not; Tolga Özkalfa belki kötü niyetli değil ama maçı iyi okuyamıyor.

09 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Önlemler paketi‘’

Defansı bol, orta sahası kalabalık, golü düşünmeyen, amacı önce durdurmak olan, sonra vurmayı planlayan Kara Kartal tehlikeli virajı Mustafa Denizli’nin önlemler paketiyle öyle veya böyle dönmesini bildi. Bugüne kadar ligin en az golünü yemişlerdi. Bu kadar baskılı oynayan Trabzon’a karşı yaptıkları olağanüstü savunma, onların neden en az gol yiyen takım olduklarını gösterdi. Zor günler geçiriyordu Kara Kartal, rakibi de öyle. Her iki camiada da homurtular, huzursuzluklar, küfürler, karalamalar... Kaybedenin çukura düşeceği bir maçtı kısacası, Siyah-Beyazlılar sıyrıldılar. Trabzon için ise zor günler artık kapıda. Zaman zaman oynadığın futboldan çok, aldığın puan önemlidir. Özellikle lig maratonunun kırılma anları sana mutlak puan gerektirir. Alırsan puanını düzlüğe çıkarsın, alamazsan şarampole yuvarlanırsın. Onun için dün gece Trabzon’da Kartal’ın çıkardığı 3 puan, zirve yarışında son derece önemlidir. Bu böyle bilinmeli. E, soracaksınız, “Peki ya oynanan futbol?” 2. yarının ilk 20 dakikasını çıkartırsanız Beşiktaş’ın iyi oynadığını söylemek herhalde mümkün değildir. Çok savunmacı ile oynarken önde çabuk adamınız varsa bu taktik de doğrudur. Ama yoksa, oyun sizin taktiğinizi inkar eder hale gelir. Topun da sizi sevmesi, maçı çevirecek futbolcularınızın da böyle gecelerde “ben buradayım” demesi lazım. Hakan gibi, Yusuf gibi, Ernst ve İsmail gibi...

08 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Onun adı Cim Bom‘’

Seyircisiz denilen maçta, 200 VİP Türk seyircisi, ‘Cim Bom’ sesleriyle herhalde hayatlarının en kolay, skor açısından da keyifli maçlarından birini seyretmişlerdir. İki takım arasında o kadar büyük kalite farkı vardı ki, az sayıdaki Türk seyirci, sahadaki futbolu bırakıp, 59.dakikadan itibaren eğlenmeye başladılar. Ve gecenin en renkli anını ‘Hagi gol, gol, gol’ tezahüratıyla yaşattılar. Grubun mutlak favorisi Galatasaray, son haftanın kazanan kadrosuyla değişkenlik gösterir oyun yapısıyla sahadaydı Romanya’da. Barış, zaman zaman ortada üçlüyü tamamladı. Çoğunlukla da sağda Arda’ya destek verdi. Rakip, neredeyse Galatasaray yarı alanını 90 dakika boyunca geçmedi, geçemedi. Böyle olunca da Cim Bom, Florya’da piknik yapar havada, elini kolunu sallayarak antrenman kıvamında bir 90 dakika oynadı. Sanki haftasonu Diyarbakır’a hazırlanmak için maç yaptı Sarı-Kırmızılılar. Aslan adına güzel görüntüler; takım olarak hücuma çıkıp, savunmaya da hep birlikte doğru zamanlama ile dönmeleriydi. 4-3-3’ü, 4-2-3-1’i, 4-2-4’dü de çevirebileceğini, oyun içinde bunları deneyebileceğini sahadaki futbolcular, kulübedeki teknik heyete gösterdiler. Arda’nın geriye gelip, top aldığı anlarda önde yapacağı final işlerinde yorulduğunu ona birisi ikaz etmeli. O işi yapacak arkadaşları var. Tatsız-tuzsuz maçın 2.yarısında çaresiz Rumenler başa çıkamadıkları Galatasaraylılar’ı yaka-paça indirmeye de çalışınca, maçın zevki de kaçtı, futbolun anlamı da yok oldu. Kısır gece, Cim Bom’un grubun tepesinde yer almasıyla onlara yakışan şekilde sona erdi. Ne de olsa onun adı Cim Bom.

06 Kasım 2009, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’GDO‘’

Almanya’daki maçın ardından yazımızın sonunda ‘İpler Beşiktaş’ın elinde. Artık rakipleri İnönü’ye gelecek. Beşiktaş kendi göbeğini kendi kesecek’ demiştik. Yanılmadık. Beşiktaş kendi göbeğini değil ama Şampiyonlar Ligi’nde kendi yolunu kesti, kendi ipini kendi çekti... Avrupa yolu bundan sonra dikenli.

Halk arasında bir deyiş vardır: “Kısmetsizin işi, muhallebi yerken kırılır dişi”. Herhalde bu Beşiktaş’ın dün geceki durumunu en doğru ifade eden söz olmalı. Holosko’daki kırık, Nihat’taki yırtık, Ernst’in bozulan bağırsağı, Rüştü’nün darbe sakatlığı, Toraman’ın ağrılı bacağı derken, bu kadar kısmetsizlik peşpeşe gelince, Şampiyonlar Ligi rüyası bitti erken...

Wolfsburg, Beşiktaş’tan üstün bir takım değil. Öyle ahım şahım işler de yapmıyor. Ama bizim takımlarla, Avrupa takımları arasındaki en önemli fark; onlar futbolun gereklerini daha doğru yapıyorlar. Biz ise içimizden geldiğince, coşkumuz bizi ittirdiği müddetçe bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu da her zaman tutmuyor, tıpkı dün geceki gibi.

Düz oyunculardan kurulu kadrosuyla, birebirde adam eksiltemeyen, ortadaki iki adamıyla Beşiktaş elinden geldiğince ama gole dönük hedefi bulacak varyasyonlar yapamadan maçı rakibine ikram etti. İkinci yarı bilinçsizce baskısını, Almanlar bilinçli olarak savundular, sabrettiler, ‘nasıl olsa bu baskıda arkada pozisyonu buluruz’ dediler, iki ve üçü böylelikle buldular. Bazı şeylere hayret etmemek mümkün değil. Bobo-Tello Avrupa vitrinine çıkacaklarsa bu kadar sorumsuz mu oynamalılar? Uğur İnceman ve Serdar şans istiyorlarsa böyle mi kullanmalılar? İbrahim Kaş kendine güvenenleri düşünüyor mu acaba?..

Yazımızın başlığı son zamanların popüler konusu genetiği değiştirilmiş organizmalar... Dikkat edilmesi gereken de, iyi giden Beşiktaş’ın dün gecenin sonundaki görüntüsü, genetiğinin değişebileceği şeklinde. Aman dikkat... Sonunda ligden kopmak da var.

04 Kasım 2009, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanması gerekiyordu‘’

İstenmeyen sonuçla biten derbi sonrası araya sıkışmış bir de Buca karambolü Cim Bom’u sıkıntılı bir süreçten geçiriyordu. Olumsuzluklara, kaybettiği cezalı ve sakat futbolculara rağmen çıkış arayan Sarı-Kırmızılılar’ın kazanması gereken maçtı, öyle de oldu. İlk 45 dakikada Cim Bom maçın göbeğini kesti. Unutulmuş ama doğru uygulamayı hakem Bülent Yıldırım’ın ilk yarının son dakikasında uygulamasıyla ikinci golü bulan Galatasaray aslında maçı da orada bitirdi. Maç önünde elimize kadrolar geldiğinde ne yalan söyleyelim Rijkaard’a böyle bir orta sahayı Fenerbahçe maçında niye düşünmedin demek geldi. Daha dinamik, daha çok koşan ama oyun bozmaya yönelik, Topal, Sarp ve Barış üçlüsü aslında bu maçın değil bir önceki maçın orta sahası olmalıydı. Genelde rakibi bozan ama oyun kurmada sıkıntı yaşayan bu orta sahayla Cim Bom o bölgede çoğalarak oynamaya çalışan Sivas’ı geçmekte zorlandı. Sıkışan oyunu açamadılar, terse oynamadılar. Kewell’ın saklanarak oynadığı, sorumluluk almaktan kaçındığı, Sarp’ın iki kere dönüp bir kere pas verdiği, Topal ve Barış’ın yana ve geriye çokça tercihi, Nonda’nın aldıktan sonra yaptığı yavaş hareketler bunların hepsi Sivas’ın işini kolaylaştırdı. Bu kadar eksik, böyle bir yağmur, kaygan zemin, fizik ve mental yorgunluk belki bu maç için mazeret olabilir. Ama Cim Bom topu daha efektif daha çabuk kullanmazsa kendi işini kendisi zorlaştırır önümüzdeki dönemde. Attığından çok kaçıran Galatasaray’da Nonda’nın çıkıp Kewell’ın o bölgeye sürülmesi, Arda’nın kanat değiştirmesi, Kewell’ın oyunda kalması açısından bizce yanlıştı. Linderoth değişikliğiyse biraz daha önce yapılabilirdi.

02 Kasım 2009, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zirve yürüyüşü‘’

Kritik maçtı Kara Kartal için... Yakaladıkları serinin devamı, yukarıdakilerin puan kaybı ihtimali, lider Fenerbahçe’nin İnönü’ye gelecek olması ve daha fazla puan farkı olmaksızın 13. haftayı yakalama mecburiyeti, zorunlu 3 puan gecesi getirmişti Beşiktaş’a.

İlk 45’te istediklerini yaptılar, ikinci yarıda ise yattılar. Beşiktaş enteresan; kolay anlarda zor işler yapıyor, sonra zor olanı kolaya çeviriyor. Rakibi zorluyor, basıyor, kora kor mücadele ediyor, sonra da golü buluyor. Devam edecek zannediyorsun ama işler terse dönüyor. Pozisyon kaybetmeye başlıyorlar, birbirlerinden kopuyorlar, rakibe toparlanma imkanı veriyorlar. En kötüsü de buldukları gol pozisyonlarını tam da maçı koparacakken harcıyorlar. Tribün sıkışıyor, saha içinde telaş başlıyor. Arkasından pas hatası geliyor ve anlamsız şekilde hem skor kısır oluyor hem de ahlarla-vahlarla 90.dakika bulunuyor.

Dün gecenin savaşanları Siyah-Beyazlılar’ın gerisindeki dörtlüydü. İsmail, attığı gol ile oyun içindeki özgüvenli çıkışlarıyla gecenin parlayan ismi oldu. Sivok ve Ferrari ise, hem defansı önde kurarak hem de takıma geriden olumlu pasla çıkarak, Beşiktaş adına iyi iş yapanlardı. Tello’yu anlamak mümkün değil. Sağa geçtiğinde de sola gittiğinde de anlaşılmaz işler yapıyor, sorumsuzca top kaybediyor. Toparlanacak diye bekleniyor ama bu görüntüsüyle sahada fuzuli işgalci gibi dolaşıyor. Onun yerine Ernts, iki kişilik koşuyor. Önde top sakladığı zaman Nobre, takımını rahatlatıyor. Sağına ve soluna çabuk döndüğü anlarda ise arkadaşlarına pozisyon hazırlıyor, kendisi de pozisyon buluyor.

Ankaragücü’nün baskı yaptığı anlar aslında Beşiktaş’ın telaşlanıp, içeriğe gömüldüğü pozisyonlardı. İlerleyen haftalarda Kara Kartallar, daha iyi futbol oynayacaklarının bizce sinyallerini veriyor. Zirve yürüyüşü başlatmışlar, buna da inanarak devam etmeliler. Unutmasınlar ki, bu lig daha yeni başlıyor; hem çok su kaldırır hem de başkalarının evdeki hesabı çarşıya uymaz...

01 Kasım 2009, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI