Arama

Popüler aramalar

‘’Kör İtalyan‘’

Gelin gibi süslenmiş, seyircisi inanmış, havası güzel futbol gecesinin sonu bu olmamalıydı. Kontrollü başladığımız gecede ilk 45’te rakibin de risk almadan kontrollü oynama isteğiyle, biz istediğimizi yapar gibi göründük. Tempoyu bizim ayarladığımızı düşündük. Oysa ki İspanyollar uyanıkça bizi koşturdular. Aradaki fark, biz topun peşinde koştuk, onlar topu koşturdular, birinci yarının sonunda fizik olarak oyundan düşürdüler. İkinci yarıya da üst üste pozisyonlar bularak girdiklerinde maçın kaderi belli olmuştu aslında. Elano’nun çıkışı takımı etkiledi. Caner’in güzel oyununa hiç yakışmayan amatörce yaptığı hatayla atılması rakibi tetikledi. Santrforsuz ileride çoğalamayan bu yapı Galatasaray’ı çok zorlayacak, bu belli. Yine de bulduğumuz golden sonra yerde yatan oyuncunun, Caner’in ayağındaki topa elle müdahalesini görmeyen kör İtalyan olmasa, tur Aslan’a gelebilirdi. 6 hakem ne işe yarıyor, anlamak mümkün değil! Topal ile Mustafa Sarp oyun kalitesi olarak rakiplerinden iyi olmayınca ve Elano da oyun içinde takımı yönlendiren ayağını kullanamayınca zorlanan Cim Bom aksayan sağ tarafına Sabri’nin dönüşü için duacı olmalı. Hakan Balta ise solda bir an önce eski günlerdeki gibi oynamanın yolunu bulmalı. Bir çift sözümüz de kenara: Takım gömülüp rakip üstümüzde aşırı baskı kurarken siz eğer öne çıkmayı sağlayamıyorsanız, hadi derdinizi anlatamıyorsunuz, oyuncu değiştirip o anda müdahale edemiyorsanız, giden turda sizin de katkınız var demektir...

26 Şubat 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cim Bom'a yaradı‘’

Dün gece daha çok galibiyete ihtiyacı olan Beşiktaş ile beraberlik de işine gelecek Galatasaray kora kor mücadele ettiler. İki takım hocası kendilerine gerekene göre kadrolarını ölçüp, biçmişler, sahaya öyle 11 sürmüşlerdi. Cim Bom’da sürpriz; Rijkaard’ın çok güvendiği Sarp’ın olmayışı, beğenmediği, riskli futbol oynadığına inandığı Servet’in de defanstaki yokluğuydu. Akılcı bir davranışla daha çabuk adam Emre Güngör’ü, tecrübeli ve pozisyon toparlayıcısı Neill’in yanına koymuştu Rijkaard... Baskı yiyeceğini, çabuk Holosko’nun oynayacağını, Nobre ve Bobo’dan hangisi olursa olsun, onlara ilk hamlede basılması gerektiğini hesaplamıştı, Galatasaray teknik heyeti... Haklı da çıktılar. Boğuşan Nobre, kaleye doğrudan giden Holosko, ters ayakla ters kanatta oynayan Tello; Galatasaray’ın defans dengesini düşündüğü kadar bozamadı. Elano’ya verilen görev ve yanında Mehmet Topal’ın topu daha iyi oyuna sokma özelliği Sarp’ı kenarda oturtmanın doğru tarafıydı, sürpriz seçimin.

Daha çok galibiyete ihtiyacı olan Beşiktaş ise belli ki Galatasaray’ın Keita tarafını kontrol edip, Caner-Balta tarafından bitirici hücumu yapmayı planlamıştı. Mücadelesi yüksek, atletik yapılı Ekrem’i Üzülmez ile birlikte Keita’nın koridoruna sigortalamıştı. Diğer tarafta ise çizgiyi kapatıp, arkadan gelen rakip oyuncuya pozisyon vermeyen Balta’yı Tello ile içeriye çekip, Toraman’ı çizgiye sokmayı planlamıştı Kara Kartal. Arda’yı, Toraman-Ferrari-Sivok ile geldiği bölgede kontrol ettiler, bir kere kaçırdılar, golü de gördüler. İki takım da dikkatli savunma yaptı. Kazasız gol bulmayı düşündüler. Holosko’nun çizgiyi geçer gibi olan kafa vuruşu, Barış’ın elle düzelttiği pozisyonda görmesi gereken ikinci sarı kart ve Toraman’ın Topal’ı kündeye getirdiği penaltı pozisyonunun tartışmaya açık olduğu gecede, Cim Bom’a yarayan sonuç çıktı.

22 Şubat 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tur umudu‘’

Caner hatası, dağılan baraj, Reyes’in parmak ısırtan müthiş frikiği, 24’üncü dakikaya kadar iyi götürdüğümüz maçta rakibi canlandıran golü getirmese, kötü oynamasına karşın Cim Bom sıkışmadan, paniklemeden 90 dakikayı daha rahat tamamlayabilirdi. Bu tip üst düzey maçlarda, üstelik de rakibin serbest vuruşları iyi yapan oyuncuları varsa kendi kalenin önünde böyle hatalar olmamalı. Geçen hafta sonu Galatasaray’ın rakibi Atletico Madrid’in Sarı-Kırmızılılar karşısında ne yapabileceğini görebilmek için Barcelona’ya karşı oynadıkları maçı keyifle seyretmiştik. Simao ile bir yandan, Reyes ile diğer taraftan, Forlan’la göbekten vuran, sahayı iyi parselleyen Madrid ile işimizin kolay olmayacağını düşündük. Ama anlaşılan o maç İspanyollar’ın bütün gazını kaçırmış. Ayrıca Galatasaray markası da onları korkutmuş. Oyuna her iki takım da birbirini kontrol ederek başladı. Çok baskı olmamasına rağmen çok pas hatası yaptılar. Her iki takım da topa hakim olup oyunu yönlendiremedi. Aslında bu da Cim Bom’un işine gelen karambol futbolunu getirdi. İşte böyle zamanlarda hata yapmamak lazım. Baskıyı önde koymak lazım. Bunları iyi yaptığımız söylenemez. İspanyollar’a bizim kaledeki tehlikeli pozisyonları hep kendimiz hazırladık. Olmayan santrfora kenarlardan top şişirdik. Rakip kolayca topu alıp tekrar bize hücum başlattı. İyi bir Galatasaray, maçın son 10 dakikasında olduğu gibi bu Atletico Madrid’i ‘oley’ çektirerek arenada yıkar. Kötü başlayan Keita’nın belki de turu getirecek golü Rijkaard’ın gole sebep olan Caner’in hesabını erken kesmesi, Giovani Dos Santos’un etkisizliği Keita varken Arda’yı santrfor olarak denemenin doğru olmadığı anlaşılan gecede Cim Bom tur umuduna uçtu.

19 Şubat 2010, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Orda mısınız!‘’

Maçın adamı topa en çok değeni eğer Rüştü ise, fazla söze herhalde gerek yok. Bir hafta öncesinin Gençlerbirliği karşısında topa daha çok hakim olan, ayağa pas yapıp, her bölgede basan Beşiktaş’ı Antep’de yoklar gecesi yaşadı. Doğru pas yapanı yoktu, saha paylaşımı yoktu, yardımlaşma yoktu... Sorsanız Beşiktaş’ın en etkili bölgesi neresi diye, çoğunluk orta sahasıdır cevabı verir herhalde. Ama dün gece o da yoktu. Kartal’ın kanatlarını Murat Ceylan ve özellikle de Olcan çökertti. Ekrem Dağ çizgide Olcan’a basacağına içeride bekleyince, her pozisyonda Beşiktaş kalesi o kanattan tehlike yaşadı. Antepliler, takım halinde topun arkasına çabuk geçti, çabuk düşündüler, çabuk oynadılar rakibe toparlanma imkanı vermediler. Dönen topları doğru pozisyon yaparak kazandılar. Siyah-Beyazlılar, hem birbirlerine yakın oynamadılar hem de kaybettiklerinin arkasından koşmadılar. Önde Bobo top saklayamadı, Tabata rekor sayıda top kaybıyla oynadı. Fink gölge boksu yapar gibiydi, aslını bıraktı Antepliler’in gölgesiyle uğraştı. Hazır diye sürülen Holosko o görüntüde değildi. Tello’nun umursamazlığını mücadelesiyle kapatır diye önde oynatılan İsmail Köybaşı hala kendini Antep’de oynuyor zannediyordu herhalde!

Eee... Önü-arkası, sağı-solu bu kadar dağınık, takım olmaktan uzak Kartal’ın sahadan mağlup ayrılması da doğaldı.

14 Şubat 2010, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Diyarbakır açılımı‘’

Diyarbakır’ın hakkını teslim edelim... Genelde böyle maçlardan sonra büyük takımların nasıl yendiklerini ve neden yenildiklerini yazarız. Sahaya ter akıtan, emeğini koyan, bileğinin hakkıyla puan alıp gidenleri unuturuz. Biz Ziya hocayı ve futbolcularını alkışlayalım. Ve dönelim Fenerbahçe’ye...

5 atıyorsun sonra 3’lüyorsun ondan sonra da sahanda düşmeme mücadelesi veren rakibine anlamsız telaşla, panikle puan bırakıyorsun. Bunun izahı olmaz, mazeret üretilmez, görmezden gelinemez. Zemine kabahat bulanlar olacaktır. Diyarbakır’ın tatlı-sert futbolunu da dile getirenler olacaktır. Ama işin özü öyle değil! 90 dakikanın sonunda kornerden gol haricinde Fenerbahçe’nin kaleci Gökhan’ı zorladığı pozisyon aklınızda kaldı mı? Oysa ki, 8. dakikada Bebbe’nin direkte patlayan şutu, 59’da Emre’nin hatalı pasıyla Tazemeta’nın bulduğu pozisyonda Volkan’ın kurtarışı Diyarbakır adına aklımızda kalanlar... Fenerbahçeliler’in mücadele etmediğini, koşmadığını, istekli olmadığını söylemek mümkün değil. Sorun; golü çabuk bulmak adına, yanlış pas tercihleriyle sahayı yanlış kullanarak Diyarbakırlılar’a istedikleri oyunu oynatmalarıydı. Rakip, kanatsız oynarken, Sarı-Lacivertliler de ısrarla oyunu kanatlara çekmeden dikine göbeğe oynamaya çalıştı. Kenar çizgileri denemeyip, Diyarbakır’ın ekmeğine yağ sürdüler. Rakiplerini morallendirdiler, dirençlerini artırdılar. Diyarbakırlılar, belki de ilk defa oyun alanını bu kadar genişleterek oynadı, Fener’e fırsat verdi. Ama Kanaryalar, ‘Diyarbakır açılımı’ndan faydalanamadı. Güiza’nın girişi 4-4-2’ye dönen sistem, Emre kenar çizgiyi kullansın diye verilen taktik işe yaramadı. Şampiyonluk yolunda Fenerbahçe seyircisi önünde mazeretsiz 2 puan bıraktı.

08 Şubat 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alo.. Bravo..‘’

Herhalde dün gecenin en mutlu kişisi, hasta yatağından kalkıp, takımı Ümraniye’de motive edip, mecburen evde televizyon başında öğrencilerini seyreden Mustafa hocadır. Maç öncesi değil ama 90 dakika sonunda mutlaka telefon açıp, ‘Alo.. Bravo..’ demiştir.

Az sayıda seyircinin, çok sayıda gol gördüğü dişe diş mücadeleden, söke söke üç puanı çıkartan Kartal’ı, özellikle ikinci yarıdaki oyunu için tebrik etmeli. Gençlerbirliği taş gibi bir takım. Hem fizik olarak hem psikolojik olarak rakibi yıpratıyorlar. Alanı da iyi kullanıyorlar, boşluk bırakmıyorlar. Kahe’den başlayarak önde baskı yapıp, rakibi uzakta kendi kalelerine yaklaşmadan oyalayıp yoruyorlar. Orta sahada çok koşanları, sert basanları, boş kanatı iyi kullananları var. Bunların ilk yarıda hepsini yapabildiler, Beşiktaş’ı zorladılar. Ernst’i de, Fink’i de bozdular. Zaten arızalı olan Nihat ve Tello’yu da iyice etkisizleştirdiler.

Beşiktaş, başta Sivok ve İbrahim Üzülmez’in direnci, sonra Yusuf ve Holosko’nun girişi, ilk düdükten itibaren tüm futbolcuların gösterdikleri inanç ve direniş ile ikinci yarıda maçı döndürmeyi bildi.

Yusuf ustalığı, Tabata’nın biraz kıpırdanması, Holosko’nun ‘ben geliyorum’ sinyalleri, Bobo’nun bir vites daha yükseltmesi Kara Kartal’a çok gerekli olan, tam da zamanında, üstelik de çok ve şık gollerle üç puanı getirdi. Maç boyunca gösterdikleri tempoyu ve ikinci yarıdaki doğru saha paylaşımını, göbek ve kenar çizgiye çektikleri hücum zenginliğini devam ettirirlerse, hem hoca hem de Beşiktaş hasta yatağından kalkar.

06 Şubat 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoşgeldin Jo‘’

Sadece Ankaraspor’dan 3 puan alan, 4 beraberlikle 7 puan toplayabilen ve aynı zamanda da ligin en az gol atan takımı Denizlispor karşısında bu kadar zorlanarak galip gelmek düşündürücü olsa gerek. Hakan Balta ve Mehmet Topal sakatlıkları da diğerlerine eklenince, neredeyse bir takım kuracak kadar eksiği oluştu Cimbom’un. Bunu kabul ediyoruz ama eldeki kadroya, yaratılan beklentiye baktığınız zaman, neredeyse düştü denilebilecek rakip karşısında ilk 45 dakikanın son 10 dakikası ve ikinci yarının gol gelen dakikasına kadar oynanan futbol, mazeretin arkasına saklanılacak cinsten değil. Veya başka bir deyişle mazeret üretilirse eğer, önümüzdeki günlerde Cim-Bom’u bekleyen tehlikeleri görmezden gelmek gibi bir şey, antlatmak istediğim.

Mustafa Sarp’ın formasıyla Denizli Stadı’nda gezinti yaptığı gecede Elano’yu geri çekerek oynatıp zayıf fizikli Emre Çolak’ı da Jo’nun yanına sürmek, çok koşan Barış’ı da Uğur un önüne çekmek zor doğumun habercisiydi aslında. Çok koştuğunu bildiğiniz rakibe karşı Barış’ı göbekte kullanmak daha akıllıca olurdu. Orta sahayı da rakibe ikram etmezdiniz böylelikle. Gol gelene kadar bekledi kenar yönetim, golden sonra Elano’nun çıkışı hariç doğru hamleler yaptı. Hem 3 puanı hem de maçı kaptı. Bu takım golle çok buluşacak ise bu hücumculara Elano lazım hoca. Bunu unutma! Bir küçük uyarı da tartışmalı penaltı pozisyonunda Halis hoca ve yardımcısına... Berberov’un eliyle Barış’ın kafasını ayıramıyorsanız eğer, önümüzdeki haftalar sizi sorunlar bekler. Sol tarafta Caner’in açığı, göbeğin yalnızlığı derken, sıkıntı bassa da Lucas’ın katkısı Jo’nun artısı lig maratonu için Cim-Bom’un iyi ışıklarıydı.

01 Şubat 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Taksitli futbol‘’

Biri kar engelinden diğeri olmayan Ankaraspor’u pas geçtiğinden ikinci yarının ilk maçına çıktı iki takımda. Galiba maç Antalya’da olunca devre arası kampı devam ediyor zannetmişler.. 90 dakikanın büyük bölümünde lig temposu yerine devre arası turnuva görüntüsündeydiler. Beşiktaş, Tabata ile organize olmaya çalışırken Ernst ve Fink desteği hem Antalya’yı durduracak hemde kartalı öne uçuracak planlaması yapmıştı Mustafa Hoca.. Antalya’nın işleyen kanatlarını Ekrem ve Üzülmez ile kırmayı hedeflemişti anlaşılan. Planlar kısmen tuttu ama oynanan futbol sezon sonu elde kalmış defolu malların taksitli satışı gibiydi. Özveri ile oynadılar, mücadeleyi bırakmadılar ama bir türlü organize olamadı Siyah - Beyazlılar. Antalyalıların zaman zaman taktik faulleriyle oyunu kesmeleri de belki etkiliydi ama esas sorun Fink ile Ernst’in geriye gömülerek oynaması, Tabata’nın da çok adam arasında sıkışıp kalmasıydı. Hal böyle olunca rakibi kestiler ama çok pozisyon da üretemediler. Birbirlerine yakın oynamaları gerekirken uzak kaldılar. Pozisyona derinlik vermeleri gerekirken yakınlaşıp oyunu kilitlediler. Bunun dışına çıktıkları anlarda da gollük pozisyonları buldular. Holosko- Necip doğru değişiklikti ve çabuk futbolu getirdi. Maçın genelinde kartal hakimdi. Galibiyet golü ağır kararlı penaltıdan gelmese daha şık olurdu.

30 Ocak 2010, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI