Arama

Popüler aramalar

‘’Dersler ve tersler‘’

Beşiktaş kötü başladığı ikinci yarı maçlarına geçen hafta 3 puan alarak son vermiş gibi göründü... Dünkü İnönü gecesinde ise, bütün eksiklerine rağmen ilk 45 dakikadaki görüntüsüyle hanesine bir 3 puan daha yazdıracak coşku ve tempo sahaya koydu. Cezalı ve sakatları yan yana yazsanız neredeyse dün geceki 11’i yenebilecek güçte bir 11 çıkarırsınız...

‘FEDA senesi’ derken şampiyonluk yokuşuna tırmandı. Ümitleri umuda çevirdi, beklentiyi yükseltti. Sonra tersi; kötü sonuçlar ve kaybedilen puanlar... Hayalkırıklıkları...

Büyük tablo böyle olunca, oyun içindeki küçük resimler de aynı şekilde git-geller gösteriyor. Öne geçiyorlar, koruyamıyorlar... Samet Hoca, ‘Oyunu tutamıyoruz. Kendimizi kontrollü oyuna alıştırmalıyız’ diyerek şikayet ediyor ama, çare üretemiyor. Dün gecenin ilk yarısındaki tempo Beşiktaş için ikinci yarıda tehlike sinyali veriyordu. Nitekim öyle de oldu. Neredeyse 40 dakika 10 kişi oynayan rakibi karşısında zaman ilerledikçe futbolu geriledi. Bunda önemli etken; ilk yarının ekstra işlem yapan Holosko, Niang ve Fernandes’in oyundan düşmeleriydi. Diğer oyuncular zaten katkı yapan özellikte değiller. Oyuna yardımları sadece asist yaparak oluyor. Ama domine edemiyor, rol alamıyorlar. Kulübe de zayıf olunca, kayıplar doğal oluyor. Beşiktaş’ın derdi; takım diri iken topun kendilerinde olduğu anlar. Rakibe baskıları iyi ama Fernandes’in düşmesiyle kendi koordinasyonları top Siyah-Beyazlılar’dayken kötü oluyor. Dün geceden çıkarılacak ‘dersler’, iyi çalışılırsa kârdır. Mazeret arkasına saklanılırsa sezonu ‘tersler’.

17 Şubat 2013, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Drogba'n varsa‘’

İlk 15 dakikadaki Galatasaray üstünlüğü, daha sonra orta saha sıkışıklığına dönüşünce ve Cim Bom da pozisyon üretememeye başlayınca Akhisar epeyce cesaretlendi. Sarı-Kırmızılılar, bu sezon ilk kez 4-3-1-2 düzeniyle sahadaydılar. Umut-Burak ikilisi bu şablonda birbirine çok yakın oynayınca ev sahibi, Akhisar’ın stoperlerine müthiş kolaylık sağladı. Sneijder de, Selçuk da orta saha kalabalığında top çıkarmak için, geriye fazlaca gelince Galatasaray bal yapamayan arı görüntüsüne büründü. Daha önceki haftalarda alışık olduğu, kanat bindirmelerini Manisa gecesinde çok yapamadılar: Sabri ile sürekli denediler, o da kafasını kaldırmadan orta yaptığı için arkadaşlarıyla top buluşturamadığı gibi bu toplar da Galatasaray’a hücum olarak geri döndü. Kenan ve Sertan ile Galatasaray’ın hem beklerini zorlayan, hem de öne doğru çıkış hamlelerinde tedirginlik yaratan Akhisar, kazandığı her topu Gekas ile buluşturmaya çalıştı. Bunda da başarılı olduğu anlar Galatasaray için kabus gibiydi. Gekas’ın direkten dönen ve bulup da atamadığı pozisyonlar tabelaya yazılsa Galatasaray için çok zor bir gece olurdu. Koskoca ilk 45 dakika ve ikinci yarının ilk 15 dakikası ligin zirvesindeki takım ile sonundaki takımın kalite farkı gibi miydi sizce? Bir de şu Dany ile Semih hadisesi var tabii. Türkiye ligini belki de idare ediyolar, ama Avrupa’da akıllı hücumcular onlara çok hata yaptırır. İkisinin de gördüğü sarı kart ve yaptıkları pozisyon hataları alt yapıdaki stoperlerin yapmaması gereken öğretiler içerisindeydi. Bütün bunlara rağmen elinde Drogba varsa ve o gelince Sneijder’in futbol dili Avrupalılaşıyor ise, Burak da çift santrfor oynarken Drogba’nın uyarısıyla kenarlara açılmaya başlıyorsa, hem Galatasaray’ın futbol aklı, hem de saha içi mücadelesine yeni bir genişlik ve yeni bir vizyon katıyor...

16 Şubat 2013, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Tempo nerede?‘’

Moral dışında oyuna bakarsak, pek de iç açıcı görüntü vermedi Sarı Kanaryalar. Çok önemli dakikada, çok önemli bir gole kavuştular. İlk yarının bitiş düdüğüne yakın bu gol, Fenerbahçe’ye soyunma odasına giderken hem moral oldu, hem de rakibi Mersin İdman Yurdu’nun oyun planlarını ikinci yarıda etkileyen faktör oldu. Aykut hoca, oyun formatını çok değiştirmeden Sow ve Webo’yu kullanmaya çalışıyor. Onun için de daha çok Kuyt tarafından hücum edip, iki golcüsüne servis yapmaya çalışıyor. Ama Kuyt bu beklentilere cevap verecek formdan çok uzakta.. Sow ise etkili olduğu bölgesinin dışındaki işlerle uğraşmaktan esas ihtiyaç olunan final noktalarında ya kalabalığın arasında kalıyor, ya yoruluyor... Hocanın oyuncu değişiklikleri ise bir başka soru işareti... Topal’ı sokup, 3 aynı tip oyuncuyu tespih gibi yan yana diziyor, kanat boş kalıyor. Çift santrofordan teke dönüp, hem üstünlüğünü hem psikolojik baskıyı Mersin’in üstünden kaldırıyor. Oyuncu kalitesi yüksek Fenerbahçe, bozulmuş puzzle’a benziyor... Cristian bir alem, Meireles ise boş viteste giden araba gibi. Arkasından itilirse hızlanıyor, önde iten olursa ise kendi alanına yan ve yavaş paslarla verimsiz oyun oynuyor. Fenerbahçe’nin merkez oyuncularını kağıt üstüne koyduğunuzda oyunu mutlaka domine eder diyorsunuz. Üstünlüğü ele geçirip, istediği gibi yönlendirir zannediyorsunuz.. Ama olmuyor. ‘Yeni transfer’ Emre (!) dışında dikine kaleye giden veya rakibi kendi sahasına itebilen karakteri göremiyorsunuz. Herhalde Emre’siz geçen ilk yarının kayıp puanlarının hesabı yapılacaktır. Sonuç olarak temposuz ve Mersin gibi durarak oynayan rakibe karşı alınan 3 puan iyi. Moral için tamam... Ama ya Avrupa sınavı?

11 Şubat 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Meyve salatası‘’

Üstelik sertliğe başvurmadan, ısırmadan dün geceyi geçiriyor.. Ama Cimbom, belli ki hala daha transfer rüzgarı rehavetinde sürükleniyor... Melo ve Hamit'in cezalı olması, Yekta ve Engin'e yer açıyor. Ama onlar, özellikle de Engin, 'Formayı bana verme' diye hocaya mesaj yolluyor. Emre Çolak ise kendi başına kendi bildiğini oynuyor. Fatih hoca da sabrediyor. Yekta'nın sürekli oynadığı ve başarılı olduğu yeri, hoca değiştiriyor. Galatasaray'ın orta sahası, Selçuk da geri çekilip oynayınca Bursa'nın oyun alanı haline geliyor. Şut denemesi de yok...Kenardan müdahale bekliyorsunuz o da gelmiyor.

Yan orta yok.. Maç başlarken Riera, Elmander ve Umut'a, eliyle uzun top işareti yapıyordu. Birde pas trafiği işleyip defans arkasına uzun topla sarkacaklar zannettik. Meğerse; pas oyununa alıştığımız Galatasaray, vur dibine kuş peşine taktiğine dönmüş. Üç pası bir arada yapamıyor. İleriye top şişirerek kendi kalitelerinin çok dışına çıkıyorlar.

Takımda enteresan yorgunluk gözüküyor. Oyun içinde devamlılığı olan futbolcunun azlığı, dikkat çekiyor. Elindeki kadroyla Cimbom'un şu anda bu ligde kopup gitmesi gerekirken beklentilerin çok altında oynuyorlar. Dany, çabuk ama riskli oynuyor. Umut, Elmander ve Sabri ellerinden geleni yapıyor. Ve Galatasaray adına kırılma anlarında Muslera sahneye çıkıyor. Şimdi Galatasaray, pasta üstü çileği bırakıp bir an önce oyun bütünlüğü ve saha içi organizasyonları hayata geçirmeli. Bunun içinde top Terim'de.

02 Şubat 2013, Cumartesi 20:15
YAZININ DEVAMI

‘’Ne oynadınız!‘’

Peki kendi sahasında oynayan, üstelik de Sneijder transferiyle morallenen Galatasaray’a ne demeli! Rakip panikliyor, Galatasaray ondan daha fazla telaş yapıyor. Her iki takımda da topu yere indirip pas trafiğini işletecek merkez organizasyonu yapacak oyuncu yok. Beşiktaş kalabalık orta sahayla oyuna başlıyor, öyle de devam ediyor. O zaman ne olması lazım?.. Topa daha fazla sahip olan takım olmalılar değil mi!.. Ama olmuyor, olamıyor... Fernandes beklentilerin zaten altında, Olcay bir tarafta dökülüyor, Veli ise ne yaptığını bilmiyor... Bunlardan yararlanacak Galatasaray ise, doğrularla başladığı maçta yanlışa dönüyor. Skoru çabuk yakalamasına rağmen ve kötü Beşiktaş’ı bulmuş olmasına rağmen frene basıyor, oyunu yavaşlatıyor. Kısacası; rakibine ‘toparlan’ diyor.. Fırsat veriyor. Melo zaten hem kendinle hem rakiple, kimseyi bulamazsa topla kavga ediyor. Yük Selçuk’a biniyor, o da eski Selçuk değil. O zaman da Galatasaray organize olamıyor. Beşiktaş’ın sağbeki, solbeki zaten arızalı. Maçın başında kullandığı kadar, sonra buraları Galatasaray, kullanmayıp, rakibi rahatlatıyor. Fatih hoca, Elmander-Umut’la başlayıp, doğru karar veriyor. Melo atılınca, herhalde o da sinirden hata yapıyor. Önünde tek top tutacak Elmander’i oyundan alıyor. Özkalfa ise, iki senedir torpille usta yapılmaya çalışılıyor!.. Ama nafile... Maçta ki, en doğru kararı ise Melo’yu atmak oluyor. Bu derbiye bakalım, Türk futbolu nereye gidiyor... Ondan sonra konuşalım. Gecenin kazananı 3 puanı ile Galatasaray oluyor. Bir diğer kazancı da bizce Melo’dan kurtulma fırsatı buluyor...

28 Ocak 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Herkes taşları dökmeli‘’

En büyük rakibinizi koysalar, şampiyonluk yarışında sizi engellemeyle görevlendirseler, kulübe bu kadar darbe vurduramazlar...

Görünen o ki, bu işin sonunda sezon bitiminde zaten bir boşanma var... Peki bu kaosu şimdi yaratmanın anlamı ne? Üç ay daha sabredememenin altnda ne yatıyor? Bu kadar gaz sıkışıklıgı neden? Herkesin merak ettiği de işte bu noktalar. Bizce sebebi de ‘’BEN MERKEZLİ KAFALAR’’... Hakimiyet kayıtsız şartsız ‘BEN’de olsun tavırları!! İşin kötüsü masum yüzü galiba bizim bu yazdıklarımız.. Daha keskin atışlar da var ikilinin arasında.. Tabi ki hiç eksik olmayan dolmuşçu yancılar da devrede... Galatasaray kurumsallaşabilir, bunun çalısması yapılabilir, buna da yönetim haricinde kimse karışamaz.. Çünkü genel kurula hesap verecek yönetimdir... Galatasaray Tv’nin başına kimin geleceğini, ‘store’ların idaresine ve bunun gibi birçok idari işlere yönetim bakacaktır elbette.. Kısacası hoca sahaya, yönetim de tüm kulübe bakmalı. Erken kalkan dolmuşa binip her işe burnunu sokmamalı.. Transferin akçeli (!) işlerine herkes dikkat etmeli. Hocanın istediğine yönetici kafayı takmamalı.. Yöneticinin istediğine de bel altından hoca çakmamalı. Zarar gören Galatasaray oluyor bu çekişmeden. Ve emin olsun ki herkes, bu kavganın kazananı olmaz ama kaybedeni de her iki taraf olur.. Bunun hesabını da camia; kartlar açıldıktan sonra, geri dönüşü olmayacak şekilde keser..

BEN’den, BİZE geçisi bir an önce sağlamalı herkes. Ya da varsa eteğindeki taşları bir an önce dökmeli birbirinin olduğu samimi bir ortamda.. Medya üzerinden, mikrofon ucundan veya yancıların kuryeliğinde iletişimi kesmeli Hoca ve Başkan...

20 Ocak 2013, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Elemanlar etkisizdi!‘’

Üstelik de; eğer fizik gücünüz yerindeyse, oyuncu kaliteniz de iyiyse; taktik şablonu da oturtursanız meselenin yüzde 80’ini halledersiniz. Yüze 20’si de futbol şansı veya şanssızlığı ile sürprize açık kısımdır. Dün gece Galatasaray’ın akordu öncelikle konsantrasyondan bozulmuştu. Çatlak ses geliyordu...

Bunun önemli sebebi de başkan Ünal Aysal’ın ‘Eleman’ sıfatlamasıyla önce takımın teknik patronunun maça olan konsantrasyonunu bozmasıydı. Diğer elemanlar sahada topla oynarken de kopuk kopuktular. Takımın ne hücum bütünlüğü ne de savunma dengesi vardı. Önemli sebebi de orta sahanın futbolu dem aldıracak kadar yavaşlatıp oynamaktaydı. Öndekiler kopup giderken ortadakiler topla durup dönüyorlardı. Kasımpaşa’nın işi de çok böylelikle çok kolaylaştı... Galatasaray’ın defans, orta saha ve hücum hatlarının arasına akıllıca yerleştiler. Zaten yavaşlayan oyunu da diri kalarak, sert basarak kontrol altında tuttular. Basit taktikle oyun disiplininden kopmadan öndeki iki çabuk Uche ve Viudez’le defans arkasına çabuk top atmaya çalıştılar.
Sarı-Kırmızılılar bu basit oyunu dahi engelleyemediler. Yedikleri iki gol hem pozisyon yanlışı hem de arkadaki zamanlama hatasındandı. Daldaki Snijder derken, eldeki avantajlarını tuhaf konuşmalar ve yakışmayacak futbol ile böyle giderse kaybederler...

19 Ocak 2013, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ortaya karışık‘’

Her iki takım da ürkek, önce kontrole önem veren, ‘Başıma iş gelmesin de araya sıkıştırırsam hem golü hem 3 puanı cebime koyayım, gideyim’ görüntüsündeydi. Bu skor aslında, 1 gün önceki maçlardan sonra Galatasaray’ın farkı tutmasına yaradı. Yani ikinci yarıya hem farkla hem de moralle girmesini sağlayacak sonuç ortaya çıktı.

Maçın geneli; ortaya gelen karışık meyve tabağı gibiydi. Oyun üstünlüğü 90 dakika içerisinde iki taraf için de eşit ağırlıktaydı. Kopuk kopuk, zaman zaman gol girişimi fakiri, üstünlük kurdular birbirlerine. Trabzon’un zayıf denilen defans göbeğini, Galatasaray’ın dikine koşucuları Burak ve Umut zorlayamadılar. Buna sebep; Trabzon’un orta saha kalabalıklığını oluşturan oyuncuların tamamı iyi konsantre olup, Galatasaray’ın pas santralını kilitlediler. Selçuk ve Melo’yu tıkışık alana mahkum ettiler. Aslında Sarı-Kırmızılılar’ın 5’li orta saha karşısında kilitlendiğini son maçlarda herkes biliyordu... Şenol hocada bunu akıllıca kullandı. Verimsiz gibi görünen Amrabat, sürekli çıkan Serkan’ı oyunda kaldığı süre içerisinde geride tutmayı başardı. Hamit ise başarılı gibi göründüğü anlarda bile, oyunun Galatasaray adına akmasını; topu tutarak ve içe dönerek hep kesti. Şenol hoca, sürekli kucakta kalan Henrique’yi Aykut’la değiştirdi. Çabuk adamlarla Galatasaray’ı dengesizleştirmeye çalıştı...

Akıllıcaydı. Yanlışı ise, onları besleyecek Alanzinho’yu geç oyuna almasıydı. Cim Bom’da ise Aydın değişikliğinden sonra rakip kanat takımları daha rahatladı. Aslan adına bir diğer sıkıntı da öndeki oyuncularının takımda birlikte oynanamalarıydı.

24 Aralık 2012, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI