‘’Kumar!‘’
Bugün kumar denilen illet insanlığa bulaşmış en büyük tehlikelerden biridir. Çünkü çoğu ülkede yasaldır. Bazı ülkelerde devlet eliyle bile kumar oynatılır ! Bazılarında, devletçe verilen izinlerle özel sektör hakimdir. Bazılarında ise hem devlet eliyle oynatılır, hem özel sektöre izin verilmiştir, hem de yeraltına inmiştir. Galiba bizler üçüncü kategoriye giriyoruz!
Bu illeti ben çok iyi bilirim zira zamanında aileme bulaşmıştır…Verdiği zararları toparlayana kadar epey eziyetli yıllar geçirdik. Kişiyi insanlığından çıkarır, ailesinden hatta hepsinden önemlisi onurundan yoksunlaştırır.
Ama günümüzde bu illet maalesef insanlığı kemirmektedir. Spor gibi bir yaşam felsefesine, fena halde bulaşmıştır. Sponsorluklarla, reklamlarla sinsi sinsi inceden adım atmıştır. Üstelik en büyük kamu koruyucusunun izniyle…Devletlerin izinleriyle! Neden mi bahsediyorum? Tabii ki “müşterek bahisten”.
Maalesef dünyanın en büyük turnuvaları bile bu müşterek bahis sitelerini sponsor olarak bile almaya başladılar. “Avustralya Açık” “William Hill”i, Atlanta ve Miami turnuvaları ise “Betway”i sponsorları arasına kattılar. ABD bu işte lokomotif görevi görüyor.
Bazı siteler oyunculara da sponsor oluyorlar. Alman Zverev bunlardan sadece biri. Kadın tenisini yöneten WTA bile “Fan Duel” adlı bir şirketi “Resmi Müşterek Bahis Sitesi” olarak ilan etti. Hiç merak etmeyin azıcık bir süre sonra ATP’de onları izler. Yakında da hangisinin neyin yararına varolduğunu merak ederiz artık!
Şimdilik şike söylentileri pek yüksek ses getirmiyor teniste. Genellikle çok alt düzey ve bilhassa gençler turnuvalarında oluşuyor. Parasız gençler maalesef onlara teklif edilen paralara kanıyorlar. Zira sözkonusu rakamlar turnuva ödüllerinin 3-4 katı oluyor. Ben delik ayakkabısıyla gizlice kulüp soyunma odasında geceleyen tenisci gördüm. İşte bu tip çocuklar müşterek bahisçiler için fevkalade kolay avlar oluyorlar.
Spordaki kumar illeti izleyicileri de adeta birer yaratık haline getiriyor. Düşünün ki sahadaki iki teniscinin biri turnuvanın başlıca favorisi, rakibi ise orta-karar, sürpriz bile değil. Böyle bir durumda müşterek bahisler büyük bir yoğunlukla favori üzerinedir [ancak çakallar (!) diğerine oynar]. Fanatizmin gittikçe egemen olmaya başladığı dünyamızda, tüm birikiminin gözünün önünde, gününde olmayan bir sporcu tarafından eritildiğini gören bir zavallının tepkisini tasavvur etmek bile acı veriyor.
İşte bu müşterek bahis illetini, geleneksel fanatizm ile kavuşturursanız karşınıza ne tür bir canavarın çıkacağını düşünmek bile irkiltici ! Sahada iki oyuncu sportmence mücadele ediyor. Tribündeki onbinlerce fanatik sahadaki bir oyuncunun karşısında! Yahu bir gözünüzün önüne getirin bakalım; Sahanın bir yanında bir kişi, öte yanında 10.000 kişi…Yaa tüyleriniz diken diken oluyor değil mi? İşte size fanatizm!
Size bir örnek : Dün “ABD Açık”ta Sloane Stephens (ABD) – Angelique Kerber (ALM) maçı vardı. Her iki raket te grand-slam şampiyonları. Aralarındaki çekişmeli maçı üç sette (5/7, 6/2, 6/3) Alman kazandı. Bugün Stephens kendisine 2.000’in (yazıyla ikibin) üzerinde tehdit, küfür ve cinsel taciz içeren tweet ve e-posta geldiğini açıkladı.
Dün “ABD Açık”taki bir başka maçta bunu andıran bir durum oluştu. Resmen endişelendim. Bazı izleyicilerin yüzlerindeki ifade adeta birer yaratık gibiydi.
Ben değil yerel, uluslararası spor karşılaşmalarında bile ulusal marşların okunmasını garipserken nerelere geldik. Spor spor içindir, sportmenlik içindir. Bu bir oyundur, eğlencedir. Bıraksınlar bu bayrak, millet martavallarını. Ulusal marş okuyan izleyicilerin çoğu biter bitmez birbirlerini ölesiye sinkaflamaya başlıyorlar. O marşları söyleyenler arasında döner bıçağıyla maça girmeye yeltenenler var. Marş neyimize. Hadi canım sizde!
Müşterek bahis illeti ucundan bizim tenisimize de bulaştı. Orta hakemlerden genç oyunculara kadar bir yelpaze var. Onun için Tenis Federasyonun bir an önce plastik atık azalımını filan bir kenara bırakıp bu konuda geri dönülemeyecek ve vazgeçirici adımlar atması gerek. Yoksa zamanında ülkenin her yanına yayılan kumarhaneler gibi denetlenemeyecek bir hale dönüşür. Unutmayın ki önce turizm sektörüne 365 gün müthiş bir iş alanı yaratan kumarhaneler 1996 yılında yasaklanana değin nice aileyi felakete götürdü. Tek bir nedeni vardı bu çöküşün: DENETİMSİZLİK. Bu konudaki gecikme işi geri dönülemez bir duruma getirdi.
Hoşça kalın.
‘’ABD Açık ve GENÇLER!‘’
Ben pek skor yazmasını sevmiyorum. Onları her tenis sitesinde bulabilirsiniz. Ancak beklenmedik bir sonuç doğal olarak hepimiz için ilginç oluyor. Hele ki “ABD Açık” gibi bir organizasyonda. Evet artık bu tür etkinlikler birer turnuva olmaktan çok uzakta. Hepsi birer dev organizasyon adeta. Ülkelerine, kentlerine getirdikleri prestijin yanısıra kazandırdıkları paranın haddi hesabı yok. Bu nedenle pandemi süresince bile ayakta kalabildiler. Kimi sigortalı olduğu için , kiminin de kasası ağzına kadar dolu olduğu için.
“ABD Açık” organizasyonu kimine göre başlı başına bir sirktir…İnsanlar sahadaki oyunculara aldırmaksızın ellerinde bira kupaları adeta gezinti yaparlar, 15 metre ötedeki tanışlarıyla haykırarak sohbet ederler.
Bağırış çağırış gırla. Kule Hakemleri sürekli izleyicileri sessizliğe davet eder. Hele verilen aralarda çalan rock müziği ve civardan aksedenlerle birlikte yanınızdakilerle konuştuklarınızı duyamazsınız ! Eleme turu oyuncuları kendilerine tahsis edilen konaklama olanaklarının kalitesizliklerinden sürekli şikayetçidir. Ana-tablo oyuncuları arasında bile kendi olanaklarıyla konaklama yapan vardır. Şimdi ABD Açık’ta çizgi hakemlerinin yerini şahin-göz aldı. Zamanında onlardan biri beni otelinde kahveye davet etmişti de mereti içememiştik. Yandaki uluslararası şirketin kahve diye sunduğu çamur bile daha lezzetliydi !
Maç programı günün her saatinde devrededir. Ancak bu gece programı ağır-abi ve ablalara karşı pek işlemez. Eh ne de olsa orası ABD…Money talks !
Maçların gece yarısı başlaması son derece doğaldır. İsterse oyuncu şikayet etsin…Kimsenin umurunda bile olmaz…Kendine eziyet etmiş olur.
Kimi oyunculara göre de tüm bunlar “ABD Açık”ı dünyada enerjisi en yüksek turnuva yapmaktadır. Tabî bunu ortaya koyanlar samimi mi, yoksa ABD’li izleyicilerinden taraftar mı oluşturmaya çalışmaktadırlar sizler karar verin! Hele ki bu savın başlıca taraftarı Djokovic olunca insan septik düşünmeden edemiyor…Hazret acep bunca yıldır kaç kez gece- yarısı korta çıktı sormak gerek !
İşte insanoğlu bir kez şüpheleri üzerine çekti mi ağzıyla kuş tutsa ondan soyutlanamıyor. “Beynimle suyu arıtabilirim” veya “aşının faydalı olduğuna şüpheliyim. Ondan dolayı da karşıyım” gibi beynini aşan iddialar savunan Sırp yıldız, ona olan karşıt duygunun milliyetinden kaynaklandığını iddia ediyor ama sadece kendini kandırıyor.
Komşunun oğlu Tsitsipas da eğer biraz daha dikkatli olmazsa Sırp meslektaşının yanında yerini alacak. Yunan Mitolojisindeki tanrılara benzetilen bu genç adam önce tribünde oturan antrenöründen(babası) taktik almakla suçlandı. Ardından ihtiyaç molası alıp soyunma odasına gittiğinde bu kez de telefonla taktik aldığı iddia edildi.
Şimdi de ABD Açık’ta, Andy Murray karşısında maç 2-2 iken aldığı ihtiyaç molasından bir türlü geri dönmeyince (10 dakikaya yakın) yuhalandı. Rakibine ve izleyicilere saygısızlıkla itham ediliyor.
İşin ilginç yanı ise ne ATP, ne ITF ve ne de grand-slam organizasyonlarının kuralları arasında bu yaptıklarını yasaklayan tek bir madde bile yok. Kendisi de zaten kurallara aykırı davranmadığını söylüyor. Tam anlamıyla bir ikilem: “Çamur at izi kalsın” ; Veya “Ateş olan yerden duman çıkmaz” ! Ancak onu en sivri söylemle itham eden rakibi ve arkadaşı Zverev olunca “buyurun buradan yakın” da diyebiliriz. “bana arkadaşını göster sana kim olduğunu söyleyeyim” ! Onları birbirlerinden daha iyi tanıyan olabilir mi? Ona bu ithamda bulunan Zverev ise ülkesinde sevgilisini dövmekten yargılanıyor ! Önceki sevgilisi de taşıdığı çocuğu ile ilgili dava açmıştı. “Tencere dibin kara, seninki benden kara !”
Gelelim bizim gençlere ! Biliyorsunuz Altuğ Çelikbilek, Cem İlkel ve Ergi Kırkın üçlüsü son zamanlarda bizleri sevindiren sonuçlar alıyorlar. Ama bu başarıların bir sürekliliği olmalıdır ki gelecekten umutlanalım. Yoksa ayaktopu başta olmak üzere çoğu spor branşımızdaki anlık sevinçlerle yetinmek zorunda kalacağız.
Yine de üç tenisçimizi de ekipleri, aileleri ve salt onlara destek vermek için ABD’deki kalışını uzattığı söylenen Çağla Büyükakçay ile birlikte kutlarım. Kim demiş tenis takım oyunu değildir diye !
Çocuklar hakkında medyaya haber bildiriminde bulunanlara da bir sözüm var. Sürekli her türlü tenisçimizin başarılarını şişirip duruyorsunuz. Değil ergen, genç bile diyemeyeceğimiz çocukların yengilerini “başarı hikayemiz” diye yutturup onları bir sinir cenderesine sokuyorsunuz. Üstelik, komplekslerini çocukları üzerinden tatmin etmek için zaten hazır olda bekleyen ebeveynleri de menfi yola sokuyorsunuz. Çoğu incir çekirdeğini doldurmayan turnuvalardaki yengileri zafer diye yutturuyorsunuz. 12-16 yaş arası hafta sonu çift turnuvalarından bile “zafer” çıkarıyorsunuz. Siz değil “tenis”, spordan bile anlamıyorsunuz, ya da asli işiniz çocuklara yardımcı olmak değil…Kulüplerden ve/veya ebeveynlerden nemalanmaktır.
“ABD Açık” gibi bir dev turnuvaya elemeden gelip girene kadar abartının zirvesi ama ardından bir yenilgi geldiğinde derin bir sessizlik ! Bu çocukların yenilmeye hakları yok mu…Ayıp mı ki yenilmek, en ufak bir haber yazmıyorsunuz ? Sizler salt birer yengi skoru ulağı mısınız ? Yenilgi olmazsa yenginin önemi kalır mı…Bunu düşünemiyor musunuz?
Yazılarımı yazdıktan sonra onları genellikle en az yarım gün nadasa bırakırım. Bu kez nadas esnasında Tsitsipas ve Osaka turnuvaya veda etti. İkisini de 18’lik gençler uğurladı : İspanyol Alcaraz ve Kanadalı Leylah Fernandez. Önceki yazılarımdan birinde Alcaraz ve Fernandez’in gelip geçici serseri birer mayın olmadığını iddia etmiştim. İnsan memnun oluyor !
Şimdilik hoş kalın.
Hamiş.:
İlan edildiğine göre Covid vakalarının %80’i aşı olmayanlardan oluşuyormuş. Hastalananların ise %90’ı aşısız olanlar. Covid ilintili ölümlerin %90’ı da aşı olmayanlar.
11 Eylül günü aşıya karşı olanlar miting yapmaya hazırlanıyormuş. Tüm bilimsel verilerden sonra hala böyle bir iddianın ardına takılmak için herhalde ya %100 zeka özürlü olmak ya da yaşam biçimini özentiye bağlamış olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Bunun sözcülüğünü yapanların da Tanrı müstahakını versin. Hani “reklamın iyisi kötüsü olmaz”, adları geçsin de ne olursa olsun diye bu kez böyle bir yöntem deniyorlar herhalde.
‘’Tenisin En Başarılısı Novak Djokovic !‘’
Önceliği yine kadınlara vereceğim. Zira tek-kadınlar şampiyonu Çekyalı Krejcikova, partneri Siniakova ile birlikte çift-kadınlarda da şampiyon oldu. Rakipleri geçen yılın tekler şampiyonu 20 yaşındaki Polonyalı Swiatek ile annesi yaşındaki partneri 36’lık ABD’li Mattek-Sands karşısında 6-4, 6-2’lik setlerle net bir galibiyet aldılar. Böylece Siniakova 2013’te junior çiftleri kazanmıştı. Ardından 2018’de yine Siniakova ile önce Roland Garros sonra da Wimbledon çift-kadınları almışlardı. Şimdi de hem tekleri hem de tekrardan çiftleri aldı. Eh geriye bir tek karışık çiftler kaldı. O da seneye inşallah!
Bu arada Jünyor Kızları da bir Çekyalı, Noskova kazandı. Rus rakibi Andreeva’yı 7-6, 6-3 yendi. Jünyor erkekler finalini Fransızlar aralarında oynadılar. Van Assche kupayı kaldırdı.
Çift-erkeklerde ise Herbert-Mahut çifti şampiyon olarak Fransızların açlığını giderdiler. Karışık çiftlerde şampiyon olan Krawczyk ise ABD’lilere bir nebze olsun merhem olmuştur !
Jünyorlarda çift-erkekleri teklerde final oynayan Fransız Gençler kazandı. Çift-Kızları ise Filipin-Rus çifti kazandı. Tekerlekli Sandalyede kadınları efsane Hollandalı Didi De Groot erkekleri ise İngiliz Hewett aldı.
----------------------------------------------------
Erkeler finali başlar başlamaz Yunan Raket Tsitsipas öyle bir oyun ortaya koydu ki Dünya 1 Numarası ancak 1.5 set dayanabildi. Sonrası onun için zevahiri kurtarmak için yapılan geçici müdahalelerdi. Ben Djokovic’in yenildiği bir çok maçı izlemişimdir. Ancak bu denli biçare kaldığını hiç görmedim. Önce Musetti, sonra Berrettini ve en son da Nadal ile oynadığı maçlar anlaşılan onu bile tüketmişe benziyordu...İkinci setin sonuyla, üçüncü setin ilk başlarında üç adım ötesindeki topa erişmeye bile çalışmıyordu !
Komşu Çocuğu gerçekten mükemmel oynadı. Rakibinin oyuna girmesine hiç olanak bile tanımadı. Sürekli üzerine atak yaptı, baskı uyguladı. Savunmadan hücum puanına geçebilen Sırp Raket buna teşebbüs bile edemedi zira Yunanlı onun basit-hata yapmasına bile olanak tanımadı. Puanlarının çoğunu puan alıcı nokta atışlarla aldı.
Ama Nole herkeze her an küllerinden doğabileceğine dair bir intiba vermiş anlaşılan. Zira çoğu izleyici bu denli farklı performanslar karşısında bile ondan umutlarını kesmiyordu. O da gerçekten onları haksız çıkarmadı. Eşitlikle başlayan üçüncü sette ne olduysa birden bire o bitkin ve tükenik adam gitmiş Nole o adamın yerini almıştı. Umutsuzca çırpınmaya başlayan ise Tsitsipas’tı. Nole rakibini kırarak 4-1 ileri geçti. Sonrasında da 3 setin sonu ve ardından 4.set çorap söküğü gibi geldi.
Durum 2-2 olunca maç baştan başlayacak sandık. Tsitsipas her ne kadar sonuna kadar maça asıldıysa ancak asılabildi zira Djokovic’in eline geçen olanağı bırakmak gibi bir niyeti hiç yoktu. Baştan sona önde götürdüğü son seti fazla sıkıntıya sokmadan alıp kupayı kaldırdı (6-7, 2-6, 6-3, 6-2, 6-4).
Bilhassa yakın geçmişte yaptığı münasebetsizliklerle haklı olarak onu sevmeyen herhalde seveninden epey fazladır. Ama Tenis Dünyasının en başarılı raketi uzun bir süredir Novak Djokovic’tir. Bunu bugün bir kez daha tescilledi. Buna da şapka çıkarmak gerek. Helal olsun.
-------------------------------------
Bizler ise yine “nal topluyoruz”. Esasen nal bile toplamıyoruz çünkü orada bile değiliz. Bunu okumaktan belki bıktınız ama ben yazmaktan bıkmayacağım. Milletin gözünü öyle ortaya çıkıp “Dünyada en fazla uluslararası turnuva düzenleyen ülkeyiz” beyanatlarıyla boyayamazsınız. Çok turnuva olabilir de…Başarı nerede diye sorulursa ne yanıt verebilirsiniz ki! “Sıfır” diyebilecek medeni cesaretiniz var mı? Sizin çok turnuvalarınız sadece ve sadece eloğlunun tenisçilerine yarıyor. Bir de otellere. Ama sizler ne Turizm Bakanlığından çalışıyorsunuz ne de başka bir ülkenin sporunda yöneticisiniz! Sizler Türkiye Tenis Federasyonunda görevlisiniz. Bilmem yanılıyor muyum…Bilmem anlatabiliyor muyum?
-----------------------------------
Esenlik dolu bir yeni hafta dilerim.
‘’Şampiyon Krejcikova !‘’
Dün akşam erkeklerin ikinci yarı-finalini ancak tekrarından izleyebildim. Djokovic fevkalade zevkli ve kaliteli bir maç sonunda hakkıyla Nadal’ı, 4 sette yenmiş. Gördüğüm kadarıyla “İspanyol Boğası” alışık olduğumuz canlılıktan ve hırstan uzak garip bir tutukluk içinde. Djokovic ilk setin ortasından itibaren tüm maçı özgüven içinde götürmüş. Bu adamı antipatik bulmakla birlikte hakkını teslim etmek gerekir. Gerek formu, gerek tenisi ve gerek fiziği ile ondan iyisi yok! Bilhassa toprakta kayarken adam adeta uzuyor…İmkansız bir topu öyle çıkarıyor ki aynı anda hücuma geçmiş oluyor! Finalde “Komşu Çocuğu”nun onun karşısında işi ÇOK ama ÇOK zor.
Dönelim esas konumuz kadınlara ! İki gün önce Roland Garros tarihinin en uzun yarı-final maçından muzaffer çıkan Krejcikova üç sene önce ezeli partneri Siniakova ile birlikte önce Roland Garros sonra da Wimbledon çift-kadınlarını kazanmıştı. Bu sonuçlardan sonra Çekyalı Dünya Çift-Kadınlar sıralamasında ilk sıraya yükselmişti. Pazar günü kazandığı takdirde Krejcikova tekrar 1 numara olacak.
[Kadınlar finalinden önce organizasyon komitesinin garip ve son derece haksız bir uygulamasına değineceğim. Krejcikova aynı zamanda partneri Siniakova ile çift-kadınlarda da final oynayacak. Üstelik te favoriler. Hal böyleyken ve sanki zaman torbaya girmişçesine çiftler finalini teklerin hemen ardına koymak haksızlık değil midir? Önümüzde koskoca bir Pazar günü varken bu kadına bir dinlenme süresi verilmez mi?
Fransız Tenis Federasyonu her nedense oyuncuları köle statüsüne indirgiyor! Onun için belki de şeytanın avukatlığını yapmak yerinde olacaktır. Roland Garros tarihinde sadece bir kadın tenisci hem tekleri hem çiftleri kazanmış. O da Fransız Mary Pierce. Böyle saçma sapan bir uygulama ancak bir Fransızın rekorunun kırılmaması için kısıtlı beyinler tarafından türetilebilir].
Yazımın yukarıdaki parantez içerisinde bölümü Cumayı Cumartesiye bağlayan gece yazılmıştır. Cumartesi gün içerisinde baktığımda “Yapılan yanlıştan dönülmüş ve Çift-Kadınlar Finali Pazar günü bizim saatimizle 12:30’a alınmıştı.
Kadınlar Finali ise size garip gelebilir ama 3. sette başladı dersem yalan olmaz. Zira ilk set 6-1 Krejcikova’nın ikinci set te 6-2 Pavlyuchenkova’nın oldu dersem durumu daha belirginleştirebilirim. Daha üçüncü set oynanmadan bu denli çok basit hatanın (41) hele bir final maçında olması da sahada cereyan eden mücadelenin kalitesi hakkında da bir fikir verebilir.
Üçüncü setin başında iki raket te birbirini kırdı ve maç bundan sonra da eşitlik biraz sürdü. Rus raketin sol baldırındaki sakatlıktan dolayı Çekyalı onun bu zaafının üzerine gitmeye başladı…Sağa sola koşturmaya ve back-hand’ine yüksek toplar atmaya başlayarak durum 3-3 iken tekrar kırdı rakibini (4-3). Sonra kendi servisini aldı ve oldu 5-3. Krejcikova’nın yeni oyuna, sağlıklı koşamayan rakibine bir kısa top atarak başladı. Rus kıpırdıyamadı bile. Sonra Çekyalı yine karaya vurdu. Bir game içinde tam 4 kez basit-hata yapınca Pavlyuchenkova kendisine altın-tepside sunulan bu olanağı reddetmedi ve iki maç topunu da çevirmiş olarak oyunu 5-4’e getirdi.
Kendi servisinde Krejcikova 2 maç topuna daha hak kazandı (40-15). İlkinde yine çift-hata yaptı (40-30) ! İkinci maç-topunda ise bu kez Rus topu avuta vurdu ve Çekyalı şampiyonluğunu ilan etti. Öyle tatsız bir maç ve cansız bir son puan oldu ki kızcağız doğru dürüst bir alkış bile alamadı. Belki de millet Sakkari maçının tekerrür ettiğini düşündü. Ama zaten kariyeri şaibeli olan hakem Kader Nouni çok ta uyanık biri. Başına bir iş gelmesin diye yıldırım hızıyla maçın sonunu ilan etti (6-1, 2-6, 6-4) ! İlginçtir ki Fransız Televizyonu da ne topu yavaş çekimde gösterdi ne de tekrarını verdi. Ancak her halikârda Çekyalı bu maçı hakkıyla kazanmıştır.
Şimdi bakalım yarın çift-kadınlarda Krejcikova partneri Siniakova ile burada ikinci şampiyonluğu alıp adını tarihin sayfalarına daha da kalın harflerle yazdırabilecek mi? Karşılarında geçen yılın tekler şampiyonu Swiatek ile ABD’li partneri Mattek-Sands var. Onlar da anlaşan ve tecrübeli bir çift.
Ödül seremonisinde covid dolayısıyla canlarını dişlerine takarak çalışan tüm sağlık çalışanlarına yönelik yapılan jest olağan üstüydü. BRAVO. Ne güzeldir ülkelerin çalışanlarına değer vermesi…
Hoş kalın.
‘’Komşu Çocuğu Finalde!‘’
Ağır-Abilerin tahtlarına en yakın iki aday olan Yunan Tsitsipas ile Alman Zverev’in karşılaşması tatsız tuzsuz başladı. Öyle devam etti ve aynen öyle bitti. Sahada bir mücadele vardı ama kalite hak getire… “Komşu Çocuğu” daha planlı ve risksiz oynuyor, Alman ise illa puan alıcı nokta vuruşlar yapma peşindeydi.
Tsitsipas’ın oyunu tuttu ve setlerde 2-0 öne geçti. Garip giysisi ve ikide bir kumaşa takılan kolyeleri ile rüküşlük abidesi Alman ise garip bir kavrukluk içinde sadece rakibine yanıt vermeye çalışıyordu. Ama 2-0’dan sonra Akdenizli havaya girince basit hatalar peşpeşe gelmeye başladı. Alman da bunu farkedince aklı başına gelip atak oynamaya, voleye gelmeye başladı. Oyuna biraz çeşni katıldı.
Zverev ilk kez rakibini kırıp öne geçti ve bu avantajını da sürdürerek üçüncü seti aldı. Durum 2-1 oldu. Ama hala hayranlık duyduğumuz yegane vuruşlar zora düşüp seçeneksiz kaldıklarında oldu.
Dördünce sette Zverev hemen başlarda rakibini kırarak üstünlüğünü sürdürdü. Tsitsipas pabucun pahalı olduğunu anladı ama artık rakibini ezemiyordu. Aksine Alman yitirdiği özgüvenini kazanmıştı...Yapması gereken kendi servisini korumaktı. Öyle de yaptı ve setleri eşitledi (2-2).
Son setin çetin geçeceğini sananlar yanılıyordu. Maçı eşitleyen Zverev gitmiş ilk setlerdeki abuk oyunun sahibi gelmişti. Kortun kenarında izleyen babasını bile deli etti. Öyle basit hatalar, yanlışlar yaptı ki Tsitsipas’ın topları geri atmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştı. O da öyle yaptı ve çoktan bitmiş olması gereken maça noktayı koydu. “Komşunun Çocuğu” (6-3, 6-3, 4-6, 4-6, 6-3) finale kaldı.
Öyle yeknesak ve özelliksiz bir maç oldu ki genellikle taraf tutan Fransız izleyiciler bile oyuna bir enerji katamadı. Tsitsipas finalde de böyle oynarsa kupayı ancak rüyasında görür. Karşısında olacak Nadal ya da büyük olasılıkla Djokovic bu denli hoşgörülü olmayacaktır.
‘’Bir Hakem Rezaleti !‘’
Kadınlarda yarı-finallerin Çekyalı Krejcikova – Yunan Sakkari arasında oynananı tam bir dramdı. Ortada maçın başından beri güven vermeyen bir hakem vardı. Ama bir hakemin çapsızlığı yüzünden bir maçın bir raket tarafından iki kez kazanıldığına ilk kez şahit olduk. Hakem maç-puanında Yunanlının vurduğu yarım karış aut topu içeride kabul edince maç topu baştan oynandı. Bu denli stresli ve 3 saati aşkın bir maçta sinirlerine hakim olan Krejcikova’yı gerçekten kutlamak gerek. Hiç uzatmadan yerine geçti ve baştan oynanan puanı tekrar kazandı.
Grand-slamler’in yönetimleri maalesef ITF’in ve yerel organizasyonun müşterek sorumluluğundadır. Profesyonel Tenis Dünyasında sorumluluk üstlenen kurumlar bir elin parmağını geçmez : “ATP, WTA, ITF ve Grand-slam Organizasyonları”. Bu kurumların her biri diğeriyle (tabir-i amiyane) papazdır. Sürekli çekişir dururlar. Örneğin grand-slamler ATP ve WTA hakemlerini görevlendirmezler. ATP ve WTA onlar gibi katı değillerse de gönülsüzce ya da mecburiyetten bazılarını kullanırlar. ITF’in görevlendirdikleri arasında gerçekten kötüleri vardır ki bazıları zaten diğerleriyle ilişkileri kesilmiş olanlardır. Bu nedenle de her büyük turnuvada bir hakem boşluğu yaşanır. Ama dün akşam ki gibisine hiç rastlamadım! Yine de dua etsinler ki Krejcikova gibi sakin ve olgun biri ile muhatap oldular. Eğer onun yerinde Sakkari olsaydı o maç bitmez ya da hakem Yunanlıdan dayak yerdi!
Ben yaşantımızın robotlaştırılmasına taraftar birisi değilim. Dolayısıyla ferdi bir spor olan teniste şahin-göz ya da dron kullanılmamasını tercih ediyorum. Ama böylesine kötü hakemlere ısrarla görev verildikçe robotlaşmamak olanaksız galiba.
Finalist kadınlardan 29 yaşındaki Rus Pavlyuchenkova eski bir dünya jünyor 1 numarası ve jünyor grand-slam şampiyonu. Ancak WTA Tour’a girdiğinden bu yana tek bir grand-slam’de bile çeyrekten öteye gidememiş. Kardeşini antrenör yaptığından bu yana olgunlaştığını ve artık maçlarında bir stratejisi olduğunu ifade ediyor.
Çekyalı Barbora Krejcikova teklerde geçen yıla kadar eleme turu oynuyordu! 2020’de yine Paris’te çeyrek-finale erişince teklere de önem vermeye başlamış. Geldiği yeri görüyoruz. Üstelik finale gelene kadar geçtiği yollar Rus rakibininkilerden çok daha zorluydu.
Çiftlerde de iddialı Çekyalı. Partneri Siniakova ile 2018’de şampiyon oldukları Fransa Açık’ta bugün (Cuma) yine yarı-final oynayacaklar. Krejcikova çiftlerde 1 numara olmuş bir raket. Bu sonuçtan sonra zirveyi tekrar elde etmesi an meselesi.
Bence Sakkari gibi bir enerji küpünü aşabilen Krejcikova finalde zorlanmayacaktır. Çok yönlü oyunu olan Çekyalı favorimdir. Yeter ki yorgunluktan bitap düşmesin!
Hoşkalın.
‘’Hayalet Türk tenisci!‘’
Tenisin emektarı sayılabilecek Rus Pavlyuchenkova uzun yıllardır mücadele vermesine rağmen bir türlü kayda değer bir başarı elde edememişti. İlk kez bir grand-slam turnuvasında finale kaldı (7-5, 6-3).
Ancak Zidansek karşısında sergilediği oyunu Sakkari-Krejcikova karşısında tekrarlarsa kupaya ancak uzaktan bakar. Eminim finaldeki rakibi kim olursa olsun bol kısa toplar atacaktır. Zira Rus raket öne atılan toplara hiçbir surette yetişemiyor. Yetiştiğinde de ancak çıkarabildiği topu rakibi kolayca puana çevirebiliyor.
Zidansek balyoz gibi bir forehand’e sahip olmasına rağmen backhand’i ile sadece topları geri çevirebiliyor. Pavlyuchenkova işte onun bu zayıf yanını resmen sömürdü. Üstüne üstüne vurarak onu hata yapmaya zorladı. Bu kez Zidansek backhand’ini kapatayım derken, öbür yanından açık verdi. Kazandığı puanların çoğunu Rus raket adeta ona armağan etti.
Ardından “Komşunun Kızı” Sakkari ile Çekyalı Krejcikova sahaya çıktılar. Yunan raket buralara gelerek teniste ülkesi adına bir ilke imza atıyor. Rakibi Krejcikova ise Çekya’nın spordaki geleneksel başarısının bir örneği. Kadın tenisinde ise sürekli bir Çekyalı geliyor diğeri gidiyor. Ancak her nedense erkek eküri Berdych ile tükendi. Yeni kimse gelmiyor.
Sakkari gerçekten bir Amazon. Sokakta görseniz tenisciden çok dövüş-sanatları sporcusu ya da halterci sanabilirsiniz! Enerji deposu, hırs küpü. Ama bunları fazla kaçırdığında da kendi kendine zarar veriyor. Benim aklıma mıh gibi kazıdığım bir deyişim vardı: “Hırs iyidir ama mantığı aşınca zararlı olur” . Sakkari’nin ki de buna benziyor. Eşitlediği ve alabileceği ilk seti aşırı hırsı ve gücü yüzünden veriverdi. Avaz avaz nara atması da bana göre onu fevkalade antipatik yapıyor.
Krejcikova ise çiftlerden alışkanlık edinmiş nokta atışı yapıyor. Her vuruşu planlı. Sakin. Sessiz. Akıllı. Sakkari’yi her yöne koşturdu. Hiçbir vuruşu diğerinin aynısı değildi. Bir uzun, bir kısa, bir lifte, bir kesik, bir lob. Rakibini ambale etti resmen. İlla tek vuruşta puan alacağım diye hiç bir iddiası yok.
İkinci setin başında Yunan raket biraz sakinlemişti. Gücüyle aklını biraz daha koordine edince hemen rakibini kırıp 4-0 öne geçtiği seti önce izleyicilere sonra da çizgi hakemine takılarak zora soktu ve ancak 6-4 alabildi. Öyle gözünü hırs bürüyor ki bir ara sahaya inerek servisi kontrol eden hakemi bile göremedi…Adamın üstüne neredeyse ikinci servisini atıyordu. Setler eşitlenince Çekyalı mola aldı…Krejcikova buradaki mücadelesine ilaveten çiftlerde de yarı-finalde yer alıyor. Bu nedenle yorgunluk hissetmesi doğal.
Son sette yine Sakkari 3-1 öne geçti. 4-2 yaptı. 5-3 oldu. 5-4 oldu. Sonra komşu kızına yine birşeyler oldu. Durup dururken kısa top atıp fileye taktı, ardından yüksek bir topu avuta vurdu ve kendi servisini verdi. 5-5 oldu.
Krejcikova onca yorgunluğa rağmen olduğu yerden çok akıllıca mücadele ederek 6-5 öne geçti öne geçti. Sakkari kendi servisini aldı oldu berabere (6-6). Sonra 7-6 Çekyalı. Yunanlının servisinde Çekyalı 3 maç topunun hiçbirini alamadı ve tekrar beraberlik oldu 7-7. Sonra Krejcikova yine kendi servisini aldı (8-7).
Çekyalı 4.maç topunda işi bitirirken yarım karış avut olan bir topa hakem içeride kararı verince puan tekrar edildi. Ama bu kez de Sakkari topu dışarı vurunca 5.maç topuna geçildi. Ve Krejcikova maçı 3’18”da aldı (9-7).
Bu kadın yarın çiftlerde oynayacak. Eğer çekilmezse bu yorgunlukla Cumartesi günü finale nasıl çıkacak büyük merak konusudur. Her durumda Pavlyuchenkova karşısında yorgun bir rakip olacak. Yine de bence burada bu akşam hak yerini buldu.
------------------------
Bu arada hep hayıflanıyoruz grand-slam turnuvalarda niye hiç raketimiz olmuyor diye. Hata bizlerde değil esasen…Bakmasını bilmediğimizden değil. Adam adeta saklanmış! Hayalet bir Türk tenisci var. Roland Garros Jünyor erkekler fikstüründe Ozan Çolak adlı 17 yaşında bir tenisci var. Adam ABD vatandaşlığına gizlenmiş! Teklerde ilk turda 3 sette yenilmiş ama çiftlerde partneriyle birlikte 7 numaralı seri-başı. İlk iki turu geçip çeyrek-finalde favori Fransız çifte yenildiler.
Bizim federasyondan sürekli başarı hikayelerimiz geliyor. Bunların çoğu gerçekten hikaye (!) olarak kalıyor ! Zira kimsenin bir yere vardığı yok. Ozan Çolak Roland Garros’ta seri-başı olabildiğine göre kalıcı başarılara sahip. Acaba bu çocukla bir ilgilenmeye değer mi sayın TTF yöneticileri ?
Hoşkalın.
‘’Amazon!‘’
Roland Garros’un belki de en merak edilen çeyrek-final maçlarından biri oynanacak. Yunan Tanrılarını andıran Tsitsipas ile Rusların son yıllarda çıkardığı en başarılı raketlerden biri ve 1 numaranın başlıca adayı olan Medvedev. Maçın konulduğu saat 21:00. O saatte Paris’te sokağa çıkma yasağı var. Dev gibi tesiste tek bir izleyici yok. Kamera da sanki inadına tesis içerisinden görüntü veriyor. Oyuncular koca stadyumun içinde adeta birer sinek gibi duruyorlar… Sanki inler ve cinler oynuyor!
Merak unsuruyla araştırıyorum acaba başlıca çekişmeye aday maçlar (keza Federer-Koepfer) neden bu saate konmuş diye. Meğer gece maçlarını organizasyon komitesi “Amazon”a satmış! Medvedev fevkalade bir kuru-mizah sahibi. Yitirdiği maçtan sonra durumu şöyle analiz ediyor: “Anlaşılan her yılkinden fazla izleyiciye sahip bu yılki Roland Garros…Çünkü “Amazon” var! Dolayısıyla turnuva çok para kazanıyor. Bizim üstümüzden organizasyon “Amazon” sayesinde her yılkinden fazla varsıllaşıyor ama bizler salgından dolayı %15 daha az para alıyoruz. Nasıl hesap bu ben anlamadım!”
Zidansek bir grand-slam turnuvasında yarı-finale kalabilen ilk Slovak raket. 23 yaşında. Balyoz gibi bir forehand’e ve dirence sahip. 2015 Roland Garros Jünyor Kızlar şampiyonu Badosa’yı yenerken bu iki vasfını da ortaya koydu.
Şimdi karşısında 2003 yılının jünyor 1 numarası, 27 yaşındaki Rus ablası, Pavlyuchenkova var. 2008 yılında girdiği ilk 50 dışına hiç düşmeyen tombikcan diyebileceğimiz bu Rus raket 2011’de 13.lüğe kadar çıkmıştı. Ama herhangi bir grand-slam turnuvasında hiç ses getirememiş. İkisi de kariyerlerinin ilk büyük başarılarını arıyorlar.
Çeyrek-finallerin diğer bölümünde dünya çiftler birincisi olan Çekyalı Krejikova buradan edinmiş olduğu tecrübesinin faydalarını gördü. ABD’li Gauff önünde hani neredeyse nokta atışları yaparak rakibini adeta sürklase etti. Alexandrova, Svitolina ve Stephens’, yenerek buralara gelen Çekyalıya Gauff hafif geldi.
Gauff ve ekibi dikkat etmeli…Raketleri gelecek için fevkalade ümit veriyor ama ABD’lilerin o gereksiz gazına uğrarsa o pembe günlere hiç varamayabilir. Cin olmadan şeytan çarpmaya çalışmamalı. Daha birkaç fırın ekmek yemesi gerekiyor. Tek düze oyununun çeşitlendirmeli.
Ardından sahne alan (bir Amazon’u andıran) “Komşu Kızı Sakkari”, geçen yılın şampiyonu Polonyalı Swiatek’i evire çevire yendi. Bu kadın şu anda bence turnuvanın başlıca favorisidir. Swiatek’in yapacağı hiçbir şey yoktu…Sakatlık molasını bile denedi! Ama Yunanlı raket, tenisi + fiziği + morali ile çok ama çok üstündü.
Netice itibarıyla kadınlarda bir yanda bir Çekyalı ile bir Yunanlı , diğer tarafta ise bir Rus ve bir Slovak. Organizatörlerin pek arzulamadıkları bir final kombinasyonu bu…Allahtan seyirci kısıtlaması var !
Erkeklerin kalan çeyrek-finallerinin ilkinde beklendiği gibi Nadal, küçük dev adam Schwartzman’ı pek zorlanmadan geçti. Her türlü takdiri hakeden bu Arjantinli maalesef grand-slam çeyreklerinde genellikle veda ediyor. Dört sette yenildi İspanyol Boğasına.
Dünya 1 numarası Djokovic epey zorlu 4 set sonunda Berrettini’yi geçerek yarı-finalde Nadal’ın rakibi oldu. Epey zorlu iki yarı-final izleyeceğiz. Tsitsipas ile Zverev bir yanda, Nadal ile Djokovic öbür yanda.
Hoşkalın.