Arama

Popüler aramalar

‘’Avustralya Salgında Kalitesiz!‘’

Avustralya salgınla birlikte beklenmedik sonuçlara sahne olmayı sürdürüyor. Günün ilk maçında tartışmasız favori olarak algılanan dünya 1 numarası ve ev sahibi Barty, Çekya ekolünün bir başka temsilcisi Muchova ile karşılaştı. İlk seti Barty 6-1 gibi ezici bir skorla geçti. Bir antrenman bile böyle kolay geçmezdi. Ama tenis sporu bu tür erken skorların maç sonuçlarına etki etmeyeceğinin belki yaşantımızdaki başlıca örneğidir. Bir başka deyişle “dereyi görmeden paçayı sıvama” özdeyişi tenis öğretilerinde baş sayfaya kalın harflerle yazılmalı.

Çekyalı raket artık taktiksel mi, yoksa gerçekten mi olduğunu zamanla anlayacağımız bir sağlık-molası aldı. Baş-dönmesinden şikayetçiydi. İşte her ne olduysa akabinde roller değişti ve maç 1-6, 6-3 ve 6-2’lik skorla Muchova’nın oldu. Barty rakibine pek te iyi hisler beslemediğini ayan beyan göstererek sahayı terk etti. Anlaşılan onun sağlık problemini inandırıcı bulmamıştı.

Ancak Çekyalının önceki skorlarına bakarsak pek te yabana atılmaması gerektiğini görürüz. Çeyrek-finale gelirken Ostapenko, Karolina Pliskova ve Mertens gibi dişli raketleri yendi. Üstelik antenörü de camianın en saygınlarından biri : Kotyza. Bu tip adamlar kendilerine yapılan parasal teklifler ne denli yüksek olursa olsun gelecek görmedikleri raketlerle çalışmazlar. Zaten eğer bu kadın sağlığını bahane ederek rol yaptıysa tenis camiasın üç günde ipliği pazara çıkarılır ve ”yalancı çoban” muamelesi görür. Unutmayın ki Azarenka biraz da bu tür davranışları yüzünden çöken kariyerini toparlamakta epey zorlanmıştı.

İki ABD’li raketin mücadelesinden ise 4-6,6-2,6-1’lik setlerle Brady galip çıktı. 25’li yaşlarda pek te tenis için çaylak olmayacak bir yaşta ilk kez bir grand-slam’de çeyrek finale çıkan iki raketin mücadelesinden Pegula’nın rakibine yenilebildiğine biraz da hayret ettim. Zira Pegula buraya gelene kadar Azarenka, Stosur, Mladenovic ve Svitolina gibi kadın tenisinin şampiyonlarını saf dışı bırakmıştı. Brady ise bir tek önceki turda Vekic ile çekişti. Diğer rakipleri meçhul isimlerdi diyebiliriz. Hani Serena hariç ABD’li raketleri uzun bir süredir ortalıkta göremediğimiz için bu ikisi hakkında geleceğe yönelik yapabileceğim yegane yorum “pek ümitvar olmadığımdır”! Evet Brady’nin fevkalade kuvvetli bir forehand’i var ve vurmaktan sakınmıyor. Ama onun yaşında bir raket bu denli çok basit-hata yapıyorsa “bu işte bir yanlışlık var” sözünü sakınmadan söyleyebiliriz. Pegula ise daha çok aklıyla oynayan, sakin biri. Ama 26’sından sonra ne kadar gelişebilir ?

Benim ABD’li kadın tenisçilerden anlamadığım neredeyse hepsi birer sinir küpü (Pegula’yı bundan soyutlayabiliriz). Kızgınlıkta kimse birbirine pabuç bırakmıyor maşallah! Brady, Collins, Kenin, Rogers, Gauff, Riske. Yüzlerine bakınca sanki savaşa gidiyorlar. Biri raket atar, diğeri sürekli söylenir, bağırır. Asabi kenar-mahalle-karılarına benziyorlar! Böyle tenis oynanır mı? Önce kendilerini yenmeleri gerek! Söylediklerimin ne denli doğru olduğunu Fransa Açık’ta daha iyi anlayacaklar. Avustralya çok az tenisci için kriter oluşturmuştur.

İki Rus’un mücadelesinden bir kalite beklemiyor ama Rublev’in daha dişli olabileceğini sanıyordum. Medvedev hatasız ve sabırla oynadı. Diğeri ise sanki ıspatlamak zorunda olduğu bir şey varmış gibi başladı. İlk sette biraz didiştiler ama sonrası çorap söküğü gibi gitti. Medvedev’in son anlardaki baldır sakatlığına rağmen Rublev bir mücadele ortaya koyamadı! 7-5, 6-3, 6-2. Her nedense perişan bir görünümü vardı maçın sonunda !

Medvedev turnuvayı kazanırsa kimse şaşırmasın. Bu denli vuruşunu belli etmeyen, şimşek kadar süratli ve aynı oranda zeki birine uzun süredir rastlamadım. Yeter ki yorgunluktan pes etmesin!

İspanyol Boğası ile Komşunun Oğlunun mücadelesi önce pek tek yanlı başladı. Nadal normalde servis çizgisinin epey gerisinde dururdu…Burada neredeyse arka duvara yapışacaktı. Rakibinin fazlasıyla erken ataklarını başarıyla geçiştirip setlerde 2-0 öne geçti.

Ardından Yunan raket herhalde “acı patlıcanı kırağı çalmaz” deyip aldığı riskleri arttırdı. Bunlar sonuç verdikçe özgüveni geri geldi. Nadal’ın ise basit-hataları ise gittikçe arttı ve doğal olarak bu seviyedeki bir maçta oyun eşitlendi 2-2. Son sete girerken maçı birlikte izlediğimiz dostuma “Bu set Nadal’ın tecrübesiyle Tsitsipas gençliği arasında geçer” dedim. Ve durum 5-5 iken Nadal kendi servisinde peşpeşe 4 basit-hata yaptı. Komşu Çocuğu doğal olarak bu avantajını kendi servisiyle biraz zor da olsa maça tahvil etti ve maç süresi 4 saati geçerken İspanyol Boğasını eleyerek yarı-finalde Medvedev’in rakibi oldu.

Global olarak yaşadığımız şu iğrenç günleri göz önüne alarak zaten Avustralya Açık’tan kalite olarak pek bir şey beklemiyordum. Çok sürpriz olacağı aşikârdı. İzleyicisiz maçlar çaylak oyuncuların çok daha işine yarıyor. Zira karşılarında bir ordu değil tek bir oyuncu oluyor. Ama gerek Eurosport’tan ve gerek çanaktan sürüyle maç izledim. Sürprizler hariç bir tanesi de insanın aklında kalmaz mı? Artık her maçtan önce “acaba bu mu olacak” beklentisi içindeyim.

Eurosport’a da unutmadan teşekkür etmek isterim. Maçları çanaktaki diğer kanallarla zaplayarak izledim. Gerçekten seçilen maçlar bu kez eldekilerin iyilerinden di. Çekim kalitesi ise yan korttaki 1-2 maç hariç mükemmeldi. Yorumlar da tutarlı ve bilhassa ESPN’dekilerin tersine tarafsızdı. İstatistiklerle de boğmadılar. Anlaşılıyor ki maçları anlatanlar tenise ne denli uzaksalar (adamların ayakkabı numaralarına kadar varan) istatistikler o denli boğucu hale geliyor. Hemen kanal ya da lisan değiştiriyorsunuz. Tenise yakın spikerler/yorumcular bu lüzumsuz bilgilere gerek duymuyor.

Yarın teklerde sadece 3 maç var. Bizim saatimizle sabah 06:00’da Osaka-Serena oynayacak. Onu diğer yarı-final, Brady-Muchova izleyecek. Djokovic-Karatsev maçı ise saat 11:30’da.

Hoşkalın.

17 Şubat 2021, Çarşamba 16:09
YAZININ DEVAMI

‘’Avustralya Sakat!‘’

Avustralya’yı sadece global olarak yaşanan iğrenç salgın etkilemedi. Şimdi de sakatlıklar vuruyor. Üstelik turnuvaya damgasını vuracak oyunculara sardı bu sakatlıklar ! Djokovic’in sakatlığı sürüyor, sağ böğründe sargı var. Nadal’ın sırtı SOS vermekle birlikte başladığından daha iyi olduğu söyleniyor. Zverev karın kaslarıyla dertli. Ama Raonic, Berrettini, Ruud ve en son Dimitrov onlar kadar şanslı değildi. Kimi başabaş mücadele ederken pes etti, diğerleri ise ya bıraktı ya da hiç sahaya çıkmadı. Kadınlar ise Tanrıya Şükür ufak tefek müdahalelerle turnuvayı sürdürüyorlar.

Çeyrek-Finaller beklediğim gibi başladı. Osaka, Hsieh’i 6-2’lik setlerle bir saatte geçerek turnuvanın favorisi olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Tayvan’lı rakibini ilk setin başları haricinde hiç oyuna sokmadı. Fiziki üstünlüğünü de katarak sürekli köşelere vurdu. Rakibi sahanın bir yanından diğerine koşup topu kurtarmaktan oyun kurmaya en ufak bir fırsat bile bulamadı. Ancak akla dayanan ve taktiksel tenis sevenler için Hsieh’i izlemek gerçek bir zevk...Bunu da eklemek isterim.

Ardından Bulgar Dimitrov ile turnuvanın belki de en büyük sürprizi Rus Karatsev sahne aldı. Rus raket eleme turlarından gelme. Yol üzerinde minik dev Schwartzman ile genç yetenek Auger-Aliassime’yi de saf dışı bırakmıştı. Bana göre Dimitrov onun için son duraktı. Bulgar ilk seti 6-2 ile kolay geçti. Sonra “buna ne oldu” derken setler eşitlendi. Ardından hiç servis atamamaya başladı. Sağlık molası aldı ama bir işe yaramadı. Yine de (rakibine olan saygısından) maçı o halde neredeyse perişan sürdürerek bitirdi. Karatsev ise bir grand-slam’de elemelerden gelerek yarı-finale kalan ilk raket oldu. Kanımca yarı-finaldeki rakibi (Djokovic ya da Zverev), ilave bir sakatlık yaşamadığı takdirde, Karatsev önünde kolay bir şekilde finale kalacaktır.

Ve ağır-ablalar kortta : Serena Williams ile Simona Halep ! Gerçekten özlemişiz. Ama ABD’li yaşayan efsane öyle bir oyun ortaya koydu ki benim bile ağzım açık kaldı ! Bana göre bu kadın en genç, en iyi olduğu zamanlardan bile daha atletik. Daha dayanıklı, daha sürekliliği var ve doğal olarak daha güçlü bir görünüm arzediyor. Bu kadın, 40 yaşına ramak kala boşuna tartışmayın “ben size neden ‘Tüm Zamanların En İyisi (GOAT)’ olduğumu kanıtlayabilirim” diyor. Simona Halep gibi kadın tenisinin belki de en atletik ve sabırlı raketini sadece tüketmekle kalmadı onu kendi oyunuyla yendi. Maçtaki tüm uzun puanları Serena kazandı. Üstelik bazuka gibi servislerini maça sokamadan!

Perşembe günü oynanacak yarı-final maçına bakın. Serena – Osaka. Tenis sevip bu maçı izlemeyeni döverler (!) dersem lütfen nezaketsizlik olarak algılamayınız. Ama “2018 ABD Açık” finalini unutmayın. Hani hakemin onu çileden çıkartmak için her türlü sinsiliği yapıp, Serena’nın da onun tuzağına düştüğü maç bu. O kaosun içinde Osaka’nın sergilediği olgunluğu ve sabrı katiyen gözardı etmiyorum. Keza galibiyeti sonuna kadar hakettiğini de. Ama tarafsız bir hakemle aynı sonuç olur muydu onu da sizlerin kararına bırakıyorum.

Artık merkez kort, dünya 1 numarası Djokovic ile 1.98 boyundaki dünya 7 numarası Zverev’in. Maalesef ikisi de özel hayatlarında kendi yarattıkları fırtınalara sebep olup ardından “acaba biz niye sevilmiyoruz” arayışı içerisinde olan kişiler! Daha maçın başında rakibini kıran Alman raket sonradan bu avantajını geri verdiyse de tie-break’teki akıllıca oyunuyla seti aldı (1-0). İkinci sette tümüyle Djokovic vardı. Rakibini adeta sürklase etti ve setler eşitlendi.

3.set tahteravalli gibiydi. Zverev 4-1 öne geçip şımarınca, Djokovic 5 oyun üst üste alıp setlerde 2-1 öne geçti.

4 set bir öncekinin kopyasıydı. Zverev üstünlüğünü sürdüremeyince Sırp raket yine geldi ve maçı tie-break’te bitirdi 3-1. Djokovic’in yarı-finaldeki rakibi ise ona çekirdek gelecektir. Yaşamında ilk kez bir grand-slam’de ana-tablo oynayan Rus Karatsev.

Yarın (Çarşamba) programı sabaha karşı 03:00’te Avustralyalı Barty ile Çekyalı Muchova arasında. Barty favori gözüküyor ancak bu Çekyalılar sağı solu belli olmuyor ! Ardından 05:00’da ABD’li hanımlar (Brady-Pegula) kendi aralarında mücadele edecekler. Bu arada meraklısına bir not : Pegula ve ailesi ABD’de NHL olarak anılan “ulusal buz-hokeyi ligi” takımlarından Buffalo Sabers’in sahibi.

Kadınların ardından kan kokusu çağrıştıran Rublev-Medvedev maçı var. Saat 07:00 gibi. İki Rus arasında üstünlük Medvedev’de.

Ve en son günün maçı doğal olarak. “İspanyol Boğası Nadal” ile “Komşunun Oğlu Tsitsipas”. Turnuvanın en güzel maçı olabilir. Saat 11:30’da, kaçırmayın derim.

Hoşkalınız.

16 Şubat 2021, Salı 16:49
YAZININ DEVAMI

‘’Avustralya'da Uyanan Dev!‘’

Bu yazının başlığını “Hoşgeldin ABD” olarak ta görebilirdiniz. İkisi de doğru.

Çeyrek-finaldeki 8 kadının üçü ABD’li. Serena, Brady ve Pegula. Hatta Osaka’nın tüm gelişimini ABD’ye borçlu olduğu varsayarak çeyrekteki kadınların yarısı ABD’li diyebiliriz ! Doğal olarak ABD gibi bir devin teniste başarılı olması bu güzel spor için fevkalade yararlı olacaktır.

Bir başka ilginçlik te kadın tenisinin ilk 3 sırasındaki raketlerin hepsinin çeyrek-finalde olması. Barty, Osaka ve Halep. Uzun süredir bu sıralama gerçekleşmiyordu.

Turnuvadaki favorilerden biri olarak gösterilen Svitolina yine umutlarını bir başka bahara bağladı. Pegula zorlansa da üç sette zafere ulaştı. Çeyrek-finaldeki rakibi vatandaşı Brady… Hırvat Vekic karşısında daha kolay bir galibiyet aldı.

Bu sonuçlarla en kötü olasılıkla ABD’nin yarı-finalde bir raketi olacak. Ama ne Pegula ne de Brady’yi ben bir sonraki grand-slamlerde görebileceğimizi sanmıyorum. Hele ki kortlar izleyicilere açılırsa bu iki raket ne Paris’te ne de Londra’da kayda değer bir sonuç alamazlar.

Ama bu raketlerden birine ilaveten Serena’da maçını kazanır ve yarı-finale 2 ABD’li kalırsa siz seyreyleyin ülkelerindeki tenis malzemesi satışlarını!

Erkeklerde rakibi Berrettini sakatlığı nedeniyle çekilince komşu çocuk Tsitsipas, neredeyse hiç yorulmadan Nadal’ın karşısına çıkacak. Öbür çeyrek-final ise iki Rus’un mücadelesine sahne olacak. Rublev rakibi Medvedev’den rövanşı almaya çalışacak. İzlenmeye değer bir maç…Kan kokusu var!

Avustralya yarın (Salı) sabaha karşı 04:30 gibi Osaka-Shieh maçıyla başlıyor. Bu maçı her durumda Osaka alır. Ama Shieh izlenmeye değer bir tenis oynuyor. Satranç gibi. Osaka bunu yutar, rakibine uyarsa vay haline!

Sonra sabah 07:00’de Dimitrov sürpriz Rus Aslan Karatsev ile oynayacak. Biraz zorlansa da kazanacaktır. Rus için burası son duraktır.

Bundan sonraki maçları ise sakın kaçırmayın. 11:00’de Serena-Halep ve 12:15’te Djokovic-Zverev.

Hoş kalınız.

15 Şubat 2021, Pazartesi 15:43
YAZININ DEVAMI

‘’Avustralya Kapalı ! (3)‘’

Avustralya Açık için çeşitli ülkelerden oyuncular, koçlar, eşler, idareciler, vs. dahil olmak üzere 1000 küsur insan geldi Melbourne’a . Hepsine 14 günlük karantina uygulandı.

Ancak halk neredeyse ayaklanıyordu. Zira bu insanlar kabul edilirken, ülke dışında olan Avustralya vatandaşlarının dönüşüne izin verilmiyordu. Onlar yaban ellerde çeşitli kısıtlamalarla kalıyorlardı. İşte turnuva fazlasıyla tatminsizlik olan bir ortamda başladı.

Bu iğrenç salgını alınan radikal tedbirler sayesinde en düşük istatistiklerle geçiren Melbourne’nun bağlı olduğu Victoria Eyaleti Meclisi düne kadar turnuva arazisine günde 30.000, son üç gününde ise 25.000 kişinin girebileceğini açıklamıştı. Bu rakamlar normalin yarısı bile değildi. Evvelsi gün ise bir havaalanı oteli çalışanlarından 14’ü pozitif çıkınca yine yasaklar başladı. Her yazımda dile getiriyorum ama lütfen sıkılmayın zira insana ne denli değer verildiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Perşembe gününe kadar izleyicilere kapalı olacak Avustralya’da bugün ne oldu ? Öncelikle seyircileri hepimizden önce oyuncular arıyor. Hani tenisçilerin insanın ağzını açık bırakacak yeteneklerini sergiledikleri puanlar olmasa tatsız tuzsuz oyunlar izleyeceğiz. Halbuki en az kapasitede izleyici bile sahadaki oyuna bir başka çeşni katıyor.

Önce Osaka iki maç topu kurtardıktan sonra Muguruza’yı 3 sette geçti. Bu kızcağız mental olarak zaten rakiplerinin çoğundan üstündü. Ama sadece üç yıl içerisinde bu üstünlüğünü çok farklı bir eşiğe taşıdı. Fevkalade olgun bir kişilik sergiliyor. Her durumda sinirlerinin akli yetisini etkilemesine olanak vermiyor. Kesinlikle bozulmuyor. Muguruza’nın er geç bozulacağını biliyordu. Sabırla bekledi ve muradına erdi.

Yaşça rakiplerinden epey büyük olan (35) Taipei’li Shieh büyük bir silahı olmayan ama tenisi satranç gibi oynayan adeta bir deha. Boşuna çift-kadınlarda 1 numara olmadı. Çek Vondrousova’yı evirdi çevirdi, saf dışı bıraktı. Şimdi karşısında Osaka var. Salı günü kesinlikle izlenmeli. Ama zekasını yeteneği ve sabrıyla birleştirebilen Osaka kesin favori.

Serena Williams (39) ise sadece yaşıyla rakiplerini geride bırakmıyor ! Bu kadın kesinlikle gelmiş geçmiş en büyük tenisçidir. Tenis sohbetlerinde “GOAT (Greatest of all Times) kimdir” diye tartışıldığında ortaya atılan isimler çoğunlukla Federer ya da Nadal oluyor. Beğenin ya da beğenmeyin Serena Williams bu payeyi çoktan hak etmiştir. Los Angeles’in uyuşturucu pisliğinden soyutlanabilip, tenis gibi fevkalade zor bir sporda efsaneler arasına girebilen biri üstelik 39 yaşında ve hala bir grand-slam’de çeyrek finale varabiliyorsa onun geçmiş skorlarına bile bakmak abes. Üstelik bu payeyi salt sporculuğu ile değil insanlığı ile de hakediyor. Unutmayın ki bu kadın evlenip annelik sevdasına iki kez ölümden dönerek kızını doğurmuş ve ardından tenise dönüp şampiyonluklarını sürdürebilmiş biri.

Şimdi karşısında Halep var. Şimdiye kadar Serena’nın 9-2 üstünlüğü var. Fiziksel bir engel olmadığı takdirde yine Serena’nın kazanacağını düşünüyorum.

Halep öncelikle iyi bir insan. Bir başka şampiyon. Kadınların en atletik raketlerinden biri. Cin gibi. Sviatek gibi çok zor bir rakibi 3 sette geçip sabrının, sürekliliğinin semeresini gördü ve rövanşını aldı. Serena gibi gücünü tecrübesiyle birleştirebilen biri karşısında işi çok zor. Puanları uzatmaya ve onu yormaya çalışacaktır.

Erkeklerde ise sakatlığının nüksedeceği beklenilen Djokovic, (dünyanın en etkili servislerini atanlar arasında ilk 3’e girebilecek) Kanadalı Raonic karşısında dünkü yazımda da belirttiğim gibi iyi bir antrenman yaptı. Zaman zaman dramatik tavırlar takınarak “sancıma rağmen kortta mücadele ediyorum” izlenimi vermeye çalışan Sırp raket artık kendini öyle bir hale getirdi ki yaptığı her işte herkes “öküz altında buzağı arıyor”! Yine de dünyanın en iyi savunmacısıdır. Onun gibi savunurken hücuma çıkabilen ikinci bir raket yok. Gerçekten fiziksel bir engeli olmazsa hiç zorlanmadan buralara gelen Zverev karşısında kesin favori.

Efsane tenis antrenörü Peter Lungren İstanbul’a geldiğinde Dimitrov “Fransa Açık”ın gençler kategorsini yeni kazanmıştı. Bizim turnuvaya girmek için puanı elvermiyordu. Organizasyon hakkını kullanarak Wild-Card vermiştik. İlk turda elendi! Aynı akşam Lungren ile sohbet ederken oyuncusu için “çok yetenekli ama kafaca şüphelerim var” demişti. Gerçekten hiçbir zaman ilk gruba hiç giremedi. Hep ikinci grubun müdavimi oldu ve sürprizlere dayanan bir kariyer yaptı. Bugün alıştığımız görüntüsünden biraz olsun farklıydı. Ama rakibi Thiem’in ise alışılagelen görüntüsünden eser yoktu. Avusturyalı yenilgisine sebep aramayacak kadar sportmen. Ama “benden bir makine olmamı beklemeyin, insanım sonunda” diyebildi.

Kafasını yönetebilen bir Dimitrov bence Rus Karasev’i de yenerek yarı-finale çıkacaktır.

Yarın Pazartesi. Akşam seansında iki maçı izlemenizi öneririm. Nadal, Fognini önünde şüphesiz favoridir. Ama “İtalyan Aygırı” “İspanyol Boğasını” birkaç kez saf dışı bırakabilmiş biri. Dikkatle izlemeye değer.

Diğer maç ise komşunun oğlu Tsitsipas ile diğer İtalyan Berrettini arasında. Gençler kapışacak. Voleye gelmesini seven Yunan Raket bize zevkli bir maç yaşatabilir.

Hepinize iyi bir hafta ve esenlikler dilerim. Sakının lütfen!

14 Şubat 2021, Pazar 18:53
YAZININ DEVAMI

‘’Avustralya Açık (mı)!‘’

Bu başlık için ne denli doğru karar vermiş olduğum ortaya çıktı. Avustralya tekrar kapandı!

Yurtdışından Melbourne’a gelen yolcuların karantina oteli olan Holiday İnn’de görev yapan 14 kişinin testi pozitif çıkınca tüm Victoria Eyaleti 5 günlüğüne kapandı. Bunun oyuncularla ilgisi yok…Onlar çok önceden karantinalarını bitirip oteli terk etmişlerdi. Ama aynı eyalette olduklarından karantina kurallarına uymak zorundalar. Bu arada meraklısına bilgi amaçlı ileteyim: Avustralya alınan fevkalade radikal önlemler sayesinde bu iğrenç salgını en az hasarla geçirmekte olan ülkelerin başında geliyor. Keşke darısı başımıza diyebilsek !

Sonuç olarak “Avustralya Açık” 18 Şubat, Perşembe gününe kadar izleyicilere “Kapalı”.

Halbuki onca zaman sonra izleyicilerle yeniden sinerji kuran oyuncular gerçekten çok mutlu olmuşlardı. Hiçbir spor karşılaşmasından izleyicisiz zevk alınmıyor. Onların enerjisi sahadaki oyuncuları daha iyi olmaya iteliyor. Buna belki tek istisna bizdeki ayaktopu! İzleyici olsun ya da olmasın son derece nobran bir oyun oynanıyor sahalarımızda.

“Avustralya Açık” dünya tenisinin yakın ya da uzak geleceği hakkında bir saptama yapmaya uygun değildir. Pandemi yokken bile bu böyleydi. Oyuncuların yegane tatillerinden peşi sıra, çoğunluk ulaşımın 10-15 saatlik uçuşlarla olması ve Avrupa ile Amerika’nın kışından 30-35 derece sıcaklığa geçiş bunun başlıca nedenleri. Şimdi bir de buna salgın ve onun zorunlukları eklendi. Dolayısıyla sürprizlere alışıktır bu turnuva. Bir daha adını bile duymayacağınız serseri mayınlar çok olur Melbourne’da. Olmadık biri ağır-toplardan birini yener, manşet olur…Ama sonrasında bir daha adını bile duymazsınız. Şimdiden bile isimleri koskoca birer sual işareti. Teniste başarının anahtarı sabır ve süreklilikten geçer.

Doğal olarak çabuk elenenler hemen suçlu arayışına bakıyorlar. Çoğunlukla da turnuva yönetimine çevrilir namlular ! Halbuki kimse Melbourne’a zorla alınıp götürülmedi. Aynı Federer gibi istemeyen, ailesi müsaade etmeyen gelmedi. Şartlar ve kısıtlamalar (transfer uçuşları dahil olmak üzere) önceden belirlenmiş, kurallar gerekli herkeze iletilmişti. Üstelik mağduriyet ve karşılaşılan zorluklar bir nebze olsun karşılansın diye için ilk turlar için tarihte görülmedik bir para ödülü konmuştu. Yani bir oyuncu onca yoldan ve yaptırımlardan sonra daha ilk maçında yenilirse hiç olmazsa parasal açıdan mağdur edilmiyor. İlk tur mağlupları 80.000 ABD dolarına yakın bir parayı ceplerinde buluyorlar. Buna rağmen (örneğin Tennys Sandgren diye kıymeti kendinden menkul bir ABD’li oyuncu yenildikten sonra açtı ağzını yumdu gözünü). Gerek resmi makamlar ve gerek turnuva yetkilileri geleneksel olgunluklarıyla bu türlere yanıt bile vermediler!

Bazıları da çektikleri kuranın da yardımıyla 1-2 tur geçer, ardından karşılarına gelen ustayı ilk sette biraz zorlarlar ve sonrasında yok olurlar. Büyük turnuvaların klasik rastlantılarıdır bunlar.

Diğer grand-slam turnuvalarında yani Fransa Açık (Roland Garros), Wimbledon ve ABD Açık’ta yoktan gündeme gelen tenisçiler kalıcıdır. Humbert, Berrettini, Rublev, Sviatek, Barty hatta Osaka bunlardan sadece birkaçı.

Her daim yazdığım gibi grand-slamler benim için ikinci haftada başlar. Zira sürprizler artık turnuvayı terk etmiş, kalıcı bir tenis başlayacaktır.

Medvedev, Khachanov, Rublev üçlüsüne bir de Karatsev eklendi. Ruslardan nasıl bir kuşak doğdu inanılır gibi değil. Medvedev’in özgeçmişini okuduğunuzda matematik-fizik fakültesinden bir yıl erken mezun olduğunu öğreniyorsunuz ! Tam bir kitap kurdu. Keza satranç tutkusu da var. Maçlardaki huysuzluğunu sorduklarında “tenis oyuncuları yalnız insanlardır. Başarısızlıklarını birinden çıkarmalıdırlar ! Onun için ben de genellikle tribündeki koçuma bağırırım. O da buna alıştı ! Bu tutuma girdiğimde olduğu yeri terkedip gidiyor. Kalıyorum bir başıma ve aklım başıma geliyor” diyebilecek kadar da açıksözlü. Ekibindeki arkadaşları da pek farklı değil. “Başarı kafadan başlar” diye boşuna söylememişler !

Pazar günü eğer uykusuzluğa dayanabilecekseniz sabah 03:00’teki Osaka-Muguruza maçı bence kaçırılmamalı. Ardından sabah 07:00’deki Thiem-Dimitrov, 11:00’deki Sviatek-Halep maçlarını öneririm. Yine öğleye doğru Djokovic-Raonic maçı var. Sırp raket için bu iyi bir antrenmandan öteye gitmeyecektir… Umarım yine bir tiyatro oynamaz!

Hoş ve esen kalın…Sevdiklerinizi sakının!

13 Şubat 2021, Cumartesi 18:48
YAZININ DEVAMI

‘’Avustralya Açık (mı) !‘’

Profesyonel Tenis nihayet sahaya iniyor. Evet sevgili okuyucular ve sporseverler, tenis sporunun başlıca mihenk taşlarından Avustralya Açık başlıyor. Üstelik bu iğrenç salgına rağmen. Ben buna insanlığın kendiyle savaşı diyorum. Zira bu pisliğin çıkışına yol açan da insanlık, şimdi onu altetmeye çalışan da. “Tanrı yardımcımız olsun” filan diyoruz sürekli ama o Yüce’den yardım istemeden önce keşke yaşadığımız şu dünyaya biraz saygı duyabilsek! Ama bilhassa ülkemizde de bu gidişle “Tanrı’dan başka bize yardımcı olabilecek bir varlık yok galiba” ! Covid geçirdim…İnanın bu pisliği altetmek için başlıca güç kendinizsiniz. Başka bir izahı yok bunun.

“Avustralya Açık” Covid dolayısıyla 18 Ocak tarihinden 08 Şubat’a ertelenmişti. Avrupa ve Amerika’dan katılacak oyuncular, Los Angeles, Abudabi, Doha ve Dubai’den kalkan charter uçuşlarla Melbourne’na taşındı. Avustralya hükümeti tüm gelenlere minimum 14 günlük karantina uyguladı. Bu şekilde oyuncuları otellere kapadılar. Zaten gelen uçuşlarda birkaç “pozitif” yolcu çıkınca iş daha da katılaştı. Oyunculara otelde odadan çıkıp kat koridorlarında koşu yaptıkları için bile ceza kesildi.

Ancak işin üzücü yanı Djokovic, Nadal, Thiem, Osaka, Serena ve Halep gibi oyuncular komşu Adelaide kentinde balkonlu odalarda, özel fitness salonlarına sahip ultra lüks bir otelde konaklarken sade vatandaş oyuncular Melbourne’da 30 metrekarelik odalarına kapanarak antrenman yapmak zorunda kaldılar. Bu konuda Djokovic kafaya çıkmaktan geri durmadı. Ama yöntemi yine yanlıştı. Yapılan ayrımcılığa dikkat çekmek yerine Melbourne’daki oyuncular için istemlerini buyurdu. Üstelik medyaya da bu istemlerini servis ederek. Bu kez ona Spor Bakanı tek bir kelimeyle yanıt verdi : “Olmaz!”

Nadal’ın yaklaşımı ise Sırp rakete bir ders gibiydi : “Başkaları için yaptıklarınızın medyaya ve umuma yansıtılmasını anlayamıyorum. Bir şey yapacaksanız sessizce yapmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum” . Aynı konuda Tenis Dünyasının belki de en yetenekli ve en hınzır çocuğu Kyrgios’un Nole için yaptığı betimlemeyi ise nezaketen yazamayacağım!

Avustralya Açık Direktörü Craig Tiley ise “Şampiyonlar arasına girmenin avantajıdır bu” dedi çıktı işin içinden.

Ama bu vesileyle tenis oyuncularının pratik zekaları ortaya çıktı : şilteleriyle duvar tenisi oynayanlar, pencere camlarında sünger topla vole çalışanlar, bisikletlerinden dumbıl, somyelerinden surf tahtası (denge çalışması için) yapanlar gibi…

Grand-Slam tarihinde ilk kez hem erkeklerde hem kadınlarda eleme turları evsahibi ülke dışında yapıldı. Yine Arabistan yarımadasında.

Peki diyeceksiniz ki bunca eziyet varken neden tüm oyuncular 14 saat yol tepiyor? Üstelik dünyanın dibinde ilk turda yenilip turnuva dışı kalmak varken ! Yanıt çok basit: Para..

Unutmayın ki tenis oyuncuları neredeyse 1.5 yıldır gelirsiz. Hal böyleyken burada ilk turda yenilen bile 80.000 ABD Dolarına yakın para alıyor. Buna elemeden çıkanlar dahil.

Bu esnada Melbourne kentinin bağlı olduğu Victoria Eyaletinin spor bakanı turnuvanın normal günlerinde 30.000, son beş gününde ise 25’er bin izleyicinin alınacağını duyurdu. Bu da belki bir taze nefes. Zira izleyicisiz en basit spor karşılaşması bile tatsız bir yemeğe benziyor. Seyircisiz tenis ise tam pespayelik.

Bu arada ATP bize de birkaç turnuva sığdırdı. İstanbul ve Antalya’da “Challenger” serisi turnuvalarla bir “ATP 250” yapıldı. Bilhassa Akdeniz’deki turnuvalara önemli oyuncular geldi. Geleceğin 1 numarası olarak gösterilen 21 yaşındaki Avustralyalı Alex de Minaur başta olmak üzere, İtalyan Aygırı Fognini ve Belçikalı David Goffin bunların sadece üçü. Ama ne kimsenin haberi oldu, ne de kimse yayınladı. Ayaktopu diye anılması daha doğru olacak curuf içinde bir futbolumuz varken tenisten kim haber yapar !

Ama hiç olmazsa Akdeniz yöresindeki tesislerimiz tenis sayesinde sezon dışı takvimlerde otellerini nasıl doldurabileceklerini görmüş oldular. Yahu yılardır diyoruz ki sadece Antalya yöresindeki oteller 1.000’er Euro verseler bu şaheser kentimizde, kışları, Avrupanın en büyük tenis turnuvası yapılabilir. Avrupanın “Indian Wells”i oluruz.

Biz garip bir ülkeyiz. Yöneticilerimiz lafta hep “vatan millet Sakarya” söylemlerinde. Ama işin özünde, çoğu şeyi egolarını cilalamak amacıyla nalıncı keseri gibi kendilerine yontuyorlar. Bu yöneticiler, salgın nedeniyle sayıları binlere varan sağlıkçı ve öğretmen gibi fedakâr insanlar perişanken, inanılmaz rakamlara futbolcu transfer ediyorlar. Yeter ki üç-beş vandal onlara tezahürat yapsın. Yahu bu paraların yarısına öğretmenlerin eksik maaşları ödenir. Futbolun beşiğinde haftada 350.000 sterlin kazanırken, curuf içerisinde bir lige herhalde ela gözümüz için gelmiyor elin adamları? Öte yandan bir başka kulübümüz, 18 yaşındaki bir oyuncuları dünyanın en prestijli liglerinden Almanya’ya transfer olunca, onur duyup, onu geleceğine iyi dileklerle uğurlayacaklarına, kadro dışı bıraktı. Ardından aldığımız habere göre aynı kulüpten 8’i futbolcu, 11 kişiye Covid-19 teşhisi konmuş. Belki haftaya sahaya çıkamayacaklar. Böylesi bir yöneticilik artık herhalde bir “Oscar” alır.

Keza Türkiye Tenis Federasyonunun yöneticilerine bakarsanız tenisimizin çıtası da yıllardır sürekli yükseliyor ! Avustralya Açık’ta erkeklerde 43, kadınlarda ise 35 ülkeden tenisci bulunuyor. Aralarında tek Türk Teniscisi bile yok. Bir tenisçinin ortaya çıkması için en az 7 yıllık bir yatırım gerektiği ifade ediliyor. Bizdeki ne yatırımmış ki kaç yedi yıl geçti hala bir grand-slam turnuvasında (anlık 1-2 sürpriz hariç) bayrağımızı taşıyan kimse göremiyoruz. Acaba yapılan yatırım yukarıda sözkonusu ettiğim idareciler gibi yanlış olmasın !

Sağlıcakla kalın ve amannn iyi sakının…

Bekir Emre.

07 Şubat 2021, Pazar 14:29
YAZININ DEVAMI

‘’Ebeveynliğinizi Bilin…Hıyar Olmayın !‘’

Tenis oynamak üzere gittiğim kulüpte bir gençler turnuvası nedeniyle kort bulamayınca maçları dolaşmaya başladım. Haftaiçi olması nedeniyle gördüğüm kadarıyla izleyicilerin çoğu çocukların peşindeki analardı. Haftasonları ise çocuklarını kollayanlar babalardır.

Bir tek-erkekler maçında karar kılarak bir banka sığındım ve kahvemi yudumlamaya başladım. Gençleri izlemeye bayılıyorum. Öyle yetenekler var ki gözlemlemek bir zevk. Ama o gençlerin bu kısır döngülü kavruk sistemle hiç bir yere ulaşamayacağını bilmek ise bir azap! Nedense hep Amerika’yı baştan keşfetmeye çalışıp sonunda yapılacak işi yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz.

Yaşım 68… Altı yaşımdan bu yana tenisle iç içeyim. Onca yıldır da bağırıyorum bu iş turnuva yapmakla, kulüp ya da tenis-merkezi inşa etmekle olmaz. Tabi ki onlar da olmalı. Ama önce bir sisteminiz olsun…Bu sistemi yerleştirin…Sonra o sistemin sürekliliği olsun…Sürekliliği yerleşecek bu sistemde herkeze mavi boncuk dağıtmayacak, tenisle ilgileri sadece kendilerine ya da çocuklarına ayrıcalık sağlamaktan öteye gitmeyen yönetici kisvesindeki kıymet-i kendinden menkullere kulak asmayacak adam gibi bir koordinatör ve onun altında da kendini kanıtlamış uluslararası bir koç/hoca olsun.

Hoca olmadan 52 haftada istersen 552 turnuva organize et. Neye yarar. Yarım asırdır yabancı bir lisanı adam gibi bilen, uluslararası camiaları takip eden, onun insanlarıyla ürkmeden, aşağılık kompleksine kapılmadan işbirliği yapmaktan çekinmeyecek hocalarımızın sayısı emin olun bir elin parmaklarından azdır !

Sürekli çıtanın yükseldiğinden dem vuruluyor ! Yahu ortalıkta çıta mı var ki yükselsin? İşte gördük son günlerde TED’de biri erkek (TED OPEN) , biri de kızlar/kadınlar (Cumhuriyet Kızları) olmak üzere ülkemizin en sürekli iki uluslararası turnuvası peşpeşe yapıldı. Her iki kategoride de ikinci turu gören oyuncumuz birer tane. Orada da kaldılar. Biri Cem İlkel diğeri de yılların emekçisi Pemra Özgen. Ötesi sıfır*.

Tüm bunları yerleştirmek için de Çin’e kadar gitmeye hiç gerek yok. Gerek “ABD Açık” ve gerek “Roland Garros”ta her kategoride en başarılı ülke İtalya oldu. Oraya ulaşmak için tam bir gün uçmuyorsunuz…1.5 saatlik bir mesafede ! Bir zahmet gidiverin. Sorun Corrado Barazzuti’ye : “Kardeşim nasıl oldu da 5 yılın içinde hem kadınlarda hem erkeklerde grand-slam çeyrek-final oyuncuları yetiştirmekle kalmadınız üstelik bunları ilk 10’a sokabildiniz?”

Tenis Merkezi açmak olumlu bir iş. Amma velakin bunu işletebilecek misiniz? Zira üç gün sonra kortlar köstebek tarlasına dönecek, binalar da küflenecek olursa yazık olmayacak mı bu paralara. Ünüversite Oyunları için inşa edilen tesislerin durumu sizlere gayet acı bir örnektir.

Halbuki bunun yerine zaten güç durumda olan kulüplerde bu merkezi yıllık bazda devreye soksaydınız daha olumlu bir iş yapmış olmaz mıydınız ? Daha da ucuza mal olurdu hem de!

Neyse yine aldım başımı gittim ! Dönelim yazımızın özüne.

Gençler turnuvası izliyordum. Çekişmeli geçen maça tam konsantre olmuştum ki işittiğim veciz (!) bir cümleyle sıcak kahvem adeta gırtlağıma yapıştı.

“Ulan hıyar oğlu hıyar, adam sana yalan söylüyor…Sen de söylesene” ! Baba oğluna yalan söylemesi için bastırırken kendi kartvizitini de ortaya koyuyordu ! Üstelik bu hıyar büyük bir olasılıkla o çocuktan bir gelecek umuyordu!

Tenis her şeyden önce “fevkalade” bir oyundur. Eğlencedir. Ama ondan alınacak yaşam dersleri daha da önemlidir. Disiplin, zaman yönetimi, yalnızlık, sorun-çözme, analitik düşünmek, özgürlük, sabır, yeterlilik ve hepsinden kıymetlisi “esenlik”.

İşte tüm bu nedenlerden dolayı ebeveynlere “kendi komplekslerini çocukları üzerinde tatmin etmemek”** için arka plana çekilmelerini naçizane öneririm. Gençlerinizi turnuvalarda serbest bırakın. Ne zaman yatacaklarına, kaçta kalkacaklarına kendileri karar versinler…Çantalarını kendileri hazırlasınlar…Kendi beğendiklerini giysinler…Kendileri kortlara ulaşsınlar. Tenis yalnızların sporudur. Sahada sadece oyuncular vardır. Genç turnuvalarında pek seyirci yoktur. Oyuncu oralarda kendi kendine yetmesini öğrenir.

Onun için ortalıkta bağırıp çığıranlar büyük bir olasılıkla sadece “kendi komplekslerini çocukları üzerinde tatmin eden” ebeveynlerden ibarettir.

Tenis yalnızların sporudur derken, arkadaşlıklara dostluklara yer yoktur demiyoruz. Maçlardan sonra onları hemen toparlayıp eve götürmeyin. Yorumlarınızı ertelemeye çalışın. Kazansın kazanmasın bırakın onlar maçlardan sonra diğer katılımcılarla sosyalleşsin. Onlar birbirleriyle konuşa konuşa maçlarda kime nasıl bir taktik uygulayacaklarını bulacaklardır. O kulüplerdeki o dostluklarla gelişecektir çocuğunuzun karakteri. Yoldaşlığı onlardan öğrenecektir. Sizlerden değil.

Sizlerin kort arkasından yönlendirmeleriniz beyhudedir. Dostluk yerine düşmanlık yaratırsınız.

İlla fikrinizi belirtmek istiyorsanız onun yaklaşımını sabırla bekleyin. Eninde sonunda konuya değinecektir. Ardından “sen daha iyi bilirsin ama şöyle oynamayı da denemek istemez misin” şeklinde katkı verin. Karar vermesine yol açınız.

Hoş kalın, esen kalın…Tanrı güldüğünüz günleri aratmasın.

*Çağla Büyükakçay’ı bambaşka bir kategoride gördüğüm için değinmedim. Onun ve Marsel’in tenisimize olan katkılarını kimse inkâr edemez.

**Habertürk-Fatih Altaylı.

24 Kasım 2020, Salı 11:29
YAZININ DEVAMI

‘’Tatsız aşa tuz neylesin, akılsız başa söz neylesin !‘’

Covid teşhisi konmuş ve anında karantinaya girmiş biri olarak neredeyse bir aydır eve kapandım. 300 metre ötede bir doktor randevusu hariç burnumun ucunu bile çıkarmadım. Rahatlıkla söyleyebilirim ki bu son derece sinsi, kalleş ve adi bir hastalık. 10 günün sonunda negatif bile çıksanız her gün kendisini anımsatıyor. Vücudunuzun çeşitli uzuvlarından ya da organlarından size çeşitli mesajlar yolluyor. Ya nefes darlığı çekiyorsunuz, ya bağırsak problemi yaşıyorsunuz…Böbreğiniz ağrıyor, elleriniz şişiyor, sırt ya da boyun ağrısı çekiyorsunuz. Başınıza iğneler saplanıyor. Onun için size birinci elden tavsiye : SAKININ !

İstendiği kadar reklam yapılsın, sahalar efsanelerle, şampiyonlarla, yenilmez armadalarla dolu olsun yine de izleyicisiz sporun ne sahadakiler için ne de televizyon başındakiler için hiçbir albenisi yok. Başlığım gibi ne tadı oluyor ne de tuzu.

Akılsız baş derken de dünya profesyonel erkekler tenisinin 1 numarası Sırp Novak Djokovic’ten bahsediyorum. Bu zat-ı muhteremin kırdığı cevizlere geçmiş yazılarımda değinmiştim. “ATP Oyuncu Konseyi Başkanı” iken izlenen yöntemi eleştirerek istifa ederek Kanadalı Pospisil ve ABD’li İsner ve Querrey ile ayrı bir oluşum kurmuşlardı. Ayrı bayrak açmalarına Federer, Nadal, Wawrinka gibi bir sürü ağır-top eleştiride bulunmuşlar ve ayrılık değil birleşme zamanı olduğunu bildirmişlerdi. Dinlemediler.

Daha iki ay dolmadan anlaşılan bu yeni oluşumla bir yere varamayacaklarını gördüler ki, Djokovic ve avanesi tekrar ATP’ye dönmek üzere başvuruda bulundular. Aldıkları yanıt onlar için biraz acıydı : “Başka bir oluşum içerisinde bulunan profesyonel oyuncular ATP kurullarına kabul edilmeyeceklerdir !”

Akılsız başa söz neylesin!

Gelelim Londra’da oynanılan yılın son turnuvası “Nitto ATP Masters”a.

Meraklısına söyleyelim Nitto bir Japon firması : “Nitto Denko Corp.” 100 yıllık bir şirket. 30.000 personel barındırıyor. Tekstil ürünlerinden elektrikli oto parçalarına, kanser ilaçlarından vitrefiyeye kadar 70 endüstriye 13.500 ürün pazarlıyor. Yıllık cirosu 8 milyar dolar.

Maalesef hiçbir kanalımız bu turnuvayı yansıtmayınca “ATP TV” aboneliğim işe yaradı. Londra “O2 Arena”da loş bir ortam yaratılmış. Üzerine bir de boş tribünler eklenince sanki kara-deliğe çekilmiş gibi oluyorsunuz !

İki grupta da hiç şansı olmayan birer oyuncu vardı. Arjantinli Schwartzman ile Rus Rublev. Diğerlerine antrenman vermekten öteye gidemediler. Yarı-finalde önce Djokovic ile Thiem karşılaştı. Avusturyalı 4 maç topu atıp erken bitirebileceği maçı strese girip zora soktu. Ancak son setin tie-break’inde 4-0 geriye düşünce stresi bırakıp üstüne adeta bir cahil-cesareti (!) çekti. Yaradana sığınıp çizgilere vurmaya başladı ve hepsi tuttu. Oradan maçı kazandı (75, 67,76).

Ardından bizim saatimizle gece 23:00’te (Londra saatiyle 20:00) Nadal ile Medvedev çıktı sahaya. Bu kez İspanyol Boğası 2 sette rahat alabileceği maçı 3 sette verdi Rus’a (26,76,63).

Şimdi finalde Thiem ile Medvedev var. Biri gruplardaki etkisiz son maçında Rublev’e yenilmesine rağmen Tsitsipas ile Nadal’ı yenip yarı-finalde de Djokovic’i derleyip finale geldi, Rus rakibi ise gruplarda Schwartzman, Zverev, Djokovic’i yarı-finalde de İspanyol Boğasını yenerek…

Kim mi kazanacak ? Gönlüm Medvedev, mantığım Thiem diyor.

2017’de Dimitrov, 2018 Zverev, geçen yıl Tsitsipas ve şimdi de Thiem ile Medvedev’den biri. “Büyük 3’lü” ağır ağabeyler Federer, Nadal, Djokovic’in nöbet değiştirme zamanı geldi der misiniz ?

Bence ortalık yatışıp normal hayata dönüldüğünde, bilhassa izleyicilerin yerlerini aldığı grand-slamlerde radikal bir değişiklik olmayacaktır ama zamanın gelişi hızlandı. Ne de olsa unutmayın ki işler normale döndüğünde tecrübe büyük önem kazanacaktır.

Ancak ne yazık ki hiçbir genç raket bu üçlünün yerini dolduramayacaktır. Hele ki bir Federer klasında tenisci görmemiz çok uzun zaman alacaktır.

Hoş ve sen kalın…Tanrı güldüğünüz günleri sizlerden sakınmasın.

24 Kasım 2020, Salı 11:28
YAZININ DEVAMI