‘’Finali riskler belirleyecek!‘’
Kadın tenisi son bir yıldır en dinamik devrini yaşıyor. Son sekiz büyük turnuvayı sekiz değişik kadın kazanmış! Buradaki maçı da tahmin etmek olanaksız. İlk kez birbirleriyle oynayacaklar. Ama maça etki edecek birkaç faktörü tanımlayabiliriz.
28 yaşındaki iki Wimbledon Şampiyonluğu olan Çekyalı Petra Kvitova belki de kadın tenisinin en atak oyununa sahip yıldızlardan biridir. Bu saptama uğradığı saldırıdan öncesi hem de sonrası için geçerlidir. Maçlarda da izliyoruz, kadın genellikle köşelere hatta koridor çizgisine konuşlandırıyor vuruşlarını. Üstelik bu vuruşlar balyoz gibi. Bu tür riskli vuruşlar oyuncu formda ve şansı yerinde olduğu vakit karşısındakini çaresiz bırakıyor. Ama aksine durumlarda da feci yenilgilere yol açıyor. Melbourne’da şimdiye kadar çekişmeli maçlar oynamakla birlikte kimseye tek set bile vermiş değil. Altı maçtaki 12 set içerisindeki en yoğun set skoru 6-1 !
Bu kadının ilk servisi ise 160km süratte. İkinci servisi ise 147km. Yani iki servis arasında pek fark yok. Üstelik bunları da iyi plase ediyor. Servisleri ya “T”ye, ya rakibin üzerine vuruyor. Kritik puanlarda ise bu servisler rakibi yandan kort dışına atıyor.
WTA oyuncularının tüm vuruşları göz önüne alınca ortalama %8 basit hata yaptıkları bilinen bir gerçek. Gerek Kvitova ve gerek Osaka hemcinslerine nazaran çok daha az basit hata yapanlardan. %8’in altında kalıyorlar. Bu aralar sağolsunlar benim yazılarımda hataları düzelten birkaç okurum var. Onun için ekleyeyim…Bu istatistik her iki raketin son maçları için kesin geçerli değil. Bu maçlardaki basit-hataları %30’larda. Halbuki önceki 5 maçtaki basit-hata ortalaması %7.9.
Naomi Osaka ise 21 yaşında. Son yıllarda Ostapenko ve Bouchard gibi birdenbire parlayıp ardından partiler ve takılar içinde yok olma yoluna girenlere nazaran çok daha ayakları yere basan ve antrenmanda bile çıtasını sürekli yükselten yapıda biri. (Bu çıtayı yükseltme deyimine de bayılıyorum! Biliyorsunuz bizim Federasyon Başkanına göre çıtayı 2018’de öyle yükselttik ki Davis Kupasında küme düştük!). Naomi rakibine nazaran epey daha zorlu maçlarla finale geldi. Altı maçın üçü son sete uzadı.
Osaka ise Sabalenka, Giorgi ve Serena Williams ile birlikte en süratli servise sahip 4 kadından biridir. Bu servis ortalama 170km sürattedir. Ama onun esas sorunu ikinci servisini bir türlü adam edemeyişidir. Bu servis 110km’ye kadar düşmektedir. Dolayısıyla rakipleri genellikle onun bu servisine yüklenerek puan kazanmaktadırlar.
İşte yukarıda yansıttıklarım bu iki tenisci arasındaki Avustralya Açık finalinin gidişatına etki edecek başlıca faktörlerdendir. Geçirdiği hayati saldırıdan sonra kullandığı sol elinin onca ameliyattan sonra hiçbir zaman tam çalışmayacağını bilincinde yine de buralara gelebilen bu cesur kadın yüreğimin favorisi. Ama sahada daha dengeli ve daha komple bir tenisci olarak gözüken Osaka ise mantıksal favorim. Hadi burdan buyrun! İyi izlenceler.
‘’Pouille “Fransız” kaldı !‘’
Hava sıcaklığının 41’lerden 25 dereceye indiği Melbourne Rod Laver Arena’da bugün 31 yaşındaki dünya 1 numarası Sırp Novak Djokovic ile bu turnuvanın sürpriz raketlerinden 24 yaşındaki Fransız Lucas Pouille’nin finale çıkma mücadelesine şahit oluyoruz. Djokovic’in bu yedinci Avustralya Açık’ı. Daha önce geldiği 6 kezin hepsinde şampiyon olmuş.
ATP sıralamasında 31. sırada olan Pouille’nin maçın kesin favorisi olarak gösterilen rakibi önündeki performansı merakla bekleniyor. Hatta ve hatta Avustralya’da bu yıl alınan sonuçlardan sonra büyük bir sürpriz daha gerçekleşirse kimse fazla üzülmeyecek. Zira çoğu sporsever gençlerin nöbeti devralmasının tenise yeni bir ivme kazandıracağına inanmış vaziyette. Kişisel kanım bu işin daha yumuşak bir geçiş olacağı yönünde. Zira formunun zirvesindeki Djokovic ve hele ki burada tam bir BOĞA görünümü veren ve tüm rakiplerini sular seller gibi geçen Rafael Nadal zirveyi kolay kolay gençlere bırakmayacaktır.
Bir tek haşmetmeabları Roger Federer bundan böyle tenisin skor yanından çok estetik yanına seslenecekmiş gibi bir his veriyor. Doğanın dengesi her zaman daha dayanıklı, daha güçlü ve daha enerjik sporcuların yanında. Ne denli yetenekli, bakımlı ya da akıllı olun bu gerçek değişmiyor. Umarım tenisin bu gelmiş geçmiş en büyük temsilcisini, yaşayan efsanesini sporculuk ile insanlığı, sporculuk ile aile bağlarını, sporculuk ile centilmenliği, sporculuk ile nezaketi ve etiketi, sporculuk ile iş adamlığını hepimize örnek olacak bir klas ve başarıyla bir arada yürütebilen bir birey olarak anımsarız.
Zira insanlık ve cemiyetler maalesef epey balık hafızalı ve gaddar bir oluşuma gebe. Çoğu medyanın sunduğu cehalet, görgüsüzlük ve nobranlık bireylere adeta bir salgın hastalıkmış gibi bulaşıyor. Kültürel gelişimi topal olan cemiyetler de bu salgından en çabuk ve süratli bir şekilde etkileniyorlar.
Maçın ilk setini neredeyse izleyemedik bile. Djokovic’in rakibi tam anlamıyla oyuna “Fransız” kaldı ! 23 dakikada halkayı yedi. Öyle bir oyun oldu ki hani neredeyse birbirimize soracaktık “bu adam kaç puan alabildi?” diye.
2. setin başlarında Pouille ilk oyununu alınca tribünler alkıştan yıkılıyordu. Ama bu setin sonu da ilkinden pek farklı olmadı. 33”da 6-2 bitti. İki set sonunda daha saat dolmamıştı!
Üçüncü setin başı yine beraberlikle başladı (1-1). Ardından Sırp yine vitesi azıcık yükseltti ve birdenbire durum 6-2 oldu. İkinci setten yegane farkı bu kez süre 27 dakikaydı. Yani tüm maç 1’23”da bitti. Yani üç setlik bir maç için turnuvalarda ayarlanan süreden daha az!
Djokovic tüm maç boyu (tekrarla tüm maç boyu) sadece 5 basit yapmış !
Final Djokovic ile Nadal arasında oynanacak. Bunların tarihe geçmiş finalleri vardı burada. 5 set ve 5 saat 53 dakika sürmüştü. Yeni konulan son sette beraberlik halinde 10 puanlık tie-break zorunluğu ile bu süre aşılamayacaktır ama aynı çekişme ve kalite olacak mıdır? Ne dersiniz? Hoş bir hafta sonu dilerim.
‘’Min Stenohoryese Yitona!*‘’
Tsitsipas Nadal karşısında beklenmedik ürkeklikteydi.
Çok iyi yaptığı vuruşları bile tam anlamıyla yapamayınca İspanyol hepsine ulaştı.
Ürkekleyince iki işi bir arada yapmaya çalışıp (ör: hem topu çıkarıp hem puan almaya çalışmak gibi)sürdürebileceği puanları verdi.
Nadal epey rahat bir maç oynadı. Skor da zaten bunun göstergesi. Nadiren de olsa sıkıştığında onun backhand’in de maden buldu…Hiç üşenmeden topu backhand’ine yükseltti ve onu tek elle hata yapmaya yöneltti.
Bir gerçek var ki Rafael Nadal bugün tenis dünyasının belki de en fit raketi. Tam bir “BOĞA”. Yunan raket tam bir boğaya çarptı. Üstelik son sette bir de halka yedi (62, 64,60).
Ama Tsitsipas başta yaşına göre olgunluğu, tenis felsefesi, tekniği ve fiziği ile uzun yıllar bu sporun ikonları arasında yer alacaktır. Bundan şüpheniz olmasın. Onun için böyle bir başlık attım : *Yunanca “Üzülme Komşu”.
Hoş kalın.
‘’İki Doğru Finalist !‘’
Osaka ile Pliskova maçı ise bir erkekler maçında göremeyeceğimiz kadar hızlı, güçlü ve güzel puanlara sahne oldu. Tabî voleye gelmek gibi bir olgu yoktu.
Her ikisi de soğukkanlı. Pliskova çok az basit-hata yapan bir oyuncu. Osaka’nın ise savunması daha etkili bir oyuncu. Savunurken bile Djokovic gibi hücuma çıkabiliyor puan alıcı vuruş yapabiliyor. Dolayısıyla bir grand-slam’in yarı-finaline gelecek çapta raketlerin hangisinin galebe çalacağına etki eden faktörler bunlar.
Bana bir Japon’dan fazla Amerikalıyı andıran Osaka ilk seti yarım saatte alıverdi. Ardında ikinci setin başında önce birbirlerinin servislerini kırdılar. Sonra iş normale döndü kendi servis oyunlarını domine etmeye başladılar. Maç şimdi daha heyecanlıydı. 145km süratli forehand’ler, 190 km’lik servisler çıkmaya başladı. İzleyiciler biraz Osaka yanlıydı ama sahadaki güzel oyunun zevkini onlar da çıkarmaya başlamışlardı. Pliskova kaçıyor, Osaka kovalıyordu. Böyle 4-4’e kadar geldik.
Pliskova servis attı ve aldı (5-4). Ardından rakibinin servisini sıfıra karşı kırınca setler eşitlendi.
Son sete Osaka iyi başladı ve 3-1 öne geçti. Bundan sonra maç epey yeknesak oldu. Ancak Osaka bu avantajını zorlanmasına rağmen koruyunca 5-3’e kadar geldik. Pliskova güzel puanlarla servisini alınca oldu 5-4. Artık Osaka’nın servisinde “dananın kuyruğu kopacaktı”!
Koptu da. Maç puanında servisine hakemin “aut” çağrısını duymayan ve “ace” zanneden Osaka sevinmeye başladı. Şahin göz devreye girerken “dua etmeye” başladı. Duası da kabul olunup servis içeride çıkınca Osaka Avustralya Açık’ta finalist oldu.
İyi de oldu zira böyle bir grand-slam finalinde insan açıkça aynı milletten iki finalist izlemeyi arzulamıyor. Osaka bu oluşuma engel oldu.
Bir önceki maçta ise iki kez grand-slam şampiyonu olan Çekyalı Kvitova ile belki de Avustralya Açık’ın kadınlardaki en büyük sürprizi olan ABD’li Collins sahaya çıktı. Kvitova biliyorsunuz bundan bir süre önce evinin mutfağında bıçaklı bir serserinin saldırısına uğramış, canını kurtarmaya çalışırken elinin sinirleri aldığı kesiklerden dolayı paralize olmuştu. Tenise veda etmesi beklenirken bu kadın iki yıl gibi bir sürede Avustralya Açık’ta final mücadelesi veriyor! Halbuki geçen yıl ilk turda veda etmek zorunda kalmıştı.
Arada bir çıkardığı haykırışlarla “Havlayan Çek” lakabı takılan Kvitova ilk sette biraz da ısının etkisiyle epey zorlandı. Setin sonuna doğru durum 4-4 iken kortun içindeki hava sıcaklığı alarm verip tehlike sınırı “5”e çıkınca çatını kapanması ve havalandırmaların çalışması gerekti. Bu da Çekyalı için müthiş bir şanstı zira ısıdan zorlanmaya başladığını rakibi hissetmiş oyunu uzatmaya çalışıyordu.
Çatını kapanması gerçekten Kvitova’ya ilaç gibi geldi. Zira 7-6 kazandığı setten sonra adeta bir fırtına gibi esti. Collins’e onunla aynı klasta olmadığını tüm set boyu hissettirdi. Collins’in tüm antikalıklarına rağmen değil bir oyun hani neredeyse puan bile vermeden seti ve maçı 6-0’lık bir skorla bitirdi.
Evet kadınlar finali Çekyalı Petra Kvitova ile yakın gelecekte kadınlar tenisinin zirvesini uzun süre bırakmayacağını belli eden Japon Naomi Osaka arasında oynanacak. Kazanan “Avustralya Açık” şampiyonu olmanın yanısıra kadınlar tenisinin de zirvesini Simona Halep’ten devir alacak.
Hoş kalın.
‘’Uzun İnce Kadın !‘’
“Uzun İnce Kadın” Karolina Pliskova beklediğim gibi Serena Williams’ı 3 çekişmeli setten sonra devre dışı bıraktı (64, 46, 75). Çekyalı raket kortta sanki damarlarında buz akıyormuşçasına mimiksiz ve tepkisiz. Yoksa böyle bir maçta son sette 5-1 geri düşüp, üstelik bir de maç topu kurtarıp, oradan maçı 7-5 alabilmeyi nasıl izah edersiniz. Onun sinirlendiğinde gördüğüm yegane tepkisi raketli koluyla kortu süpürmek oluyor ! Dostlarım bu kızın kort dışında fevkalade sıcakkanlı ve arkadaş canlısı olduğunu söylüyor.
2’10” süren bu maçtan sonra herhalde sarkan programı yerine oturtmak için olacak Osaka süratli hareket etti. Svitolina’yı 1’10”da Avustralya’dan uğurladı (64, 61).
Bu sonuçlarla Simona Halep’in WTA sıralamasındaki birinciliği de hafta-sonunda sona erecek. Daha doğrusu bu gerçek Kvitova’nın Barty’yi yenmesiyle bir gün önce ortaya çıkmıştı. Şimdi tescillendi. Tam 3 kadın raket bu birinciliğe aday. Kvitova, Pliskova ve Osaka. Bu sabahki sonuçlardan sonra yarı-finallerdeki eşleşme şöyle oldu : Pliskova-Osaka, Kvitova-Collins.
Raonic ile Pouille arasındaki maç ise servislerin mücadelesine sahne oldu. Kanadalının güçlü servislerine daha kısa boylu olan Fransız servisini iyi plase ederek yanıt veriyordu. Onun amacı daha önce 3 kez oynayıp tek set bile alamadığı rakibini mümkün olduğu kadar uzun süre kortta tutmaktı. Dolayısıyla oyun standardı hep mütevazi kaldı.
Bazuka gibi bir servisiniz varsa bir önceki puandaki hatanızı telafi etmek nisbeten daha kolay oluyor. Kanadalı nedense kritik puanlarda alınmayacak risklere başvurdu. Ya attığı drop-voleler insan boyundaydı, ya da Pouille’i kortun dışına attığında voleye yaklaşmadı bile. Dolayısıyla çoğuna da epey atletik olan Fransız yetişerek kendi lehine puana çevirdi. Hele dördüncü setin sonlarına doğru epey kritik bir puan oynanırken (volede) rakibinin bir vuruşunu avut diye bıraktı. Değil avut, top gitti sahanın ortasına düştü!
Maç üç saate yaklaşırken oyun biraz daha zevklenmişti zira Raonic daha sık voleye gelmeye başlamıştı. İzleyiciler de memnuniyetlerini oyuna daha fazla girerek belirtmeye başladılar. Ama anlaşılan Kanadalı harekete geçmek için geç kalmıştı. Zaman yetmedi ve Pouille profesyonel yaşamında tek bir maç bile kazanamadığı grand-slamlerden birinde kariyerindeki en büyük başarıya imza atmış oldu. Şimdi yarı-finalde. Akşam oynanacak Djokovic-Nishikori maçının sonucu onun rakibini belirleyecek.
Hoş kalınız.
‘’Sabreden Derviş !‘’
Tenis bir sabır ve süreklilik oyunudur diyoruz hemen hemen her iki yazıdan birinde. Süreklilik sabır gerektirir. Bunlar yetenek ve çalışmayla da birleşince işte o zaman beklenilen başarı gelir. Avustralya’da bunu neredeyse her gün yaşıyoruz.
Başlıca örnekler Zverev-Raonic, Tiafoe-Dimitrov, Nadal-Tiafoe, Barty-Sharapova ve Pavlyochenkova-Collins maçlarıydı. İlk örnekle savımızı sürdürelim.
Zverev-Raonic maçı aynı zamanda koçların da mücadelesiydi. Bilindiği gibi Zverev, İvan Lendl ile anlaşmış, Raonic ise bir süredir zaten bir başka efsane Hırvat Goran İvanisevic’le çalışıyordu.
Bu maçta topun 29 vuruşa kadar oyunda kaldığına şahit olduk. Büyük bir çoğunu Raonic aldı. Neden aldı biliyor musunuz ? Çünkü bir taktikle oynuyordu ve sabırla o taktiğe sadık kaldı. Slice gelen bir topa yanıt olarak abanırsanız ya fileye takarsınız ya da brandaları bulursunuz. Zverev hırsını kurbanı oldu. Sürekli Raonic’in slice toplarına tüm gücüyle vurmaya çalıştı. Onun başlıca yanıtı gelen topu aynı şekilde hatta daha da yumuşak bir şekilde geri göndermektir.
Benim kendime yaşam felsefesi yaptığım bir söylemim vardır. Yaşantımın her evresinde bu saptamamın yararını gördüm : “Hırs mantığı aştığı zaman tehlikeli olur” . Burada da Zverev eğer sabır gösterip rakibinin bir açığını beklemek yerine işi güçle, kuvvetle sonuçlandırmaya kalktı. Hırsına kapılıp hata üzerine hata bindirince 61,61,76 gibi üzücü bir skorla turnuva dışı kaldı. İlginçtir ki bir sabır timsali olan Lendl bunu oyuncusuna aşılayamamış. Ya da oyuncu keçi inadına sahip ki bu daha büyük bir olasılık.
Bugünün maçlarında Nadal “İspanyol Boğası” lakabının hakkını verdi. ABD’li Tiafoe ne olduğunu anlamadan (1’45” civarında) maç bitti!
Kadınlarda aynı durum Kvitova karşısındaki evsahibi Barty’nin başına geldi. Çay koymaya gittim. Geldiğimde maçın son oyunları oynanıyordu (61,64). Herhalde Kvitova bir yere yetişecekti…Abartmıyorum sadece 1 saat sürdü maç. Diğer maçları zaten sabah ki yazımda bulacaksınız.
Yarınki (Salı) maçlar sabaha karşı 03:00’te Osaka-Svitolina ile başlıyor. Osaka bu formuyla favoridir. Ancak unutmamak gerekir ki Svitolina fevkalade akıllı ve beklenilmeyenlere imza atmış biridir.
Akabinde Serena Williams ile Karolina Pliskova korta çıkacaklar. Aralarındaki istatistikte kıl payı ABD’li önde. Ama “Uzun Kadın” iyi bir günündeyse fevkalade bir maç izleyebiliriz. Gündüz seansında son maç Kanadalı Raonic ile Fransız Pouille arasında. 3-0 Raonic önde. Birisi 2016 Avustralya olmak üzere her üç maçı da rahatlıkla almış.
Bizim saatimizle öğleye doğru (11:30) ise Djokovic, Japon Nishikori ile mücadele edecek. Sırp raket kesin favori. Hele bu formuyla iyi bir antrenman yapacağını düşünüyorum.
İyi akşamlar.
‘’Tenisin Adonis'i !‘’
Kafasında şapkasıyla bir akşamüstü sokakta karşınıza çıksa evine giden evkaftan* bir memur sanacağınız tonton bir genç adam sabahın 04:30’unda televizyon ekranlarında belirdi. Aslında bu adam dünyanın en fit tenis oyuncularından biri. Bir yıl kadar önce dünya 13’lüğüne kadar tırmanmış. Şimdilerde 24’lerde. Yaptığı sporun her türlü hergeleliğini içselleştirmiş o malum İspanyol Ekürisinin bir üyesi bu Roberto Batista-Agut. Çeyrek-finale gelene kadar Andy Murray, Millman, Khachanov ve Cilic’i turnuva dışına itmişti. Oynadığı dört maçın üçü 5 diğeri de 4 setlikti.
Karşısında ise atalarının mitolojisindeki aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in büyük aşkı, yakışıklılık abidesi Adonis’i andıran bir başka tenisci : Stefanos Tsitsipas. Bu Tsitsipas ki iki gün önce Federer gibi yaşayan efsaneyi 4 sette saf dışı bırakmıştı. Açıkcası Federer yengisinden sonra bile tenisin içindeki kimse bu Yunanlı rakete şans vermiyordu. Şimdiye kadar çok az genç raket büyük bir muharebeden galip çıktıktan sonra savaşı kazanabilmişti. Üstelik puanları kısa tutmaya çalışan, oyunu sürekli değiştirebilen bir Federer’den sonra top patlayana değin saatlerce vurabilen bir süreklilik abidesinin karşısına çıkmak kolay değildi. Üstelik 33 derece sıcakta.
Ama Kıbrıs Rum Kesimi, Lefkoşe’de ikamet eden bu genç adam tüm beklentileri boşa çıkardı. Daha sabırlı olan da oydu. Gerektiğinde uzun puanlar oynadı, gerektiğinde de voleye gelip topu çabuk öldürdü. İkinci sette işler kötü giderken bozulmayarak olgunluk örneği verdi. Rakibinin de beklenmedik şekilde yorgunluk emaresi göstermesiyle moralini hep yüksek tuttu ve dört zorlu setle (75,46,64,76) galip geldi. Bu arada Avustralya’daki en büyük azınlık olan Yunan Cemaatinin müthiş desteğine de değinmeden geçmeyelim !
Tarihe bir grand-slam turnuvasında yarı-finale çıkan ilk Yunanlı Tenisci olarak geçecek Tsitsipas hazır gündemdeyken onunla ilgili ATP’nin web-sitesinde aldığım bazı bilgileri yansıtayım :
Stefanos tenise 3 yaşında ebeveynleri vasıtasıyla başlamış. Koçu olan babası Apostolos Yunanlı, annesi Elizabet ise Rus. Bir kız ikisi erkek 3 kardeşi var. Tüm aile tenis oynuyor. Zaten annesi 80’lerde üst düzey bir Rus tenisçisiymiş…Şimdilerde de tenis antrenörlüğü yapıyor. Dedesi 1956 Melbourne Olimpiyatlarında altın madalya alan Rus Ulusal Futbol Takımının bir oyuncusuymuş.
Rumca, İngilizce ve Rusca biliyor. Gittiği kentlerden video-blogging yapıyor.“Yurtdışında Bir Yunanlı” diye isimlendirdiği kendi ürünü bir podcast’a sahip. Hobileri arasında fotoğrafçılık, masa-tenisi, sinema ve yüzme var. Yüzme derken ekleyelim: Girit’te bir Futures turnuvası esnasında yüzmeye gitmişler. Boğulurken babası yetişmiş. Ardından yaşama bakışı tümden değişmiş.
Çimde oynamayı yeğliyor. Hem Atina’da hem de Fransa’da Muratoğlu Akademisinde antrenman yapıyor. Wimbledon en beğendiği turnuva. İdolü ise Federer. ATP’deki oyuncular tarafından yılın en gelişim gösteren raketi seçilmiş. Olimpiyakos taraftarı.
Ve en önemlisi; “Engelli çocukların daha iyi bir yaşama sahip olabilmeleri” için çalışan bir vakfın fahri büyükelçisi.
Ardından kadınlar sahne aldı. Kortların en eski raketlerinden biri olan Rus Pavlyuchenkova 2017’de 13’lüğe kadar yükselmiş. İlk 10 teniscilere hep çekinilen bir rakip olabilmiş ama hiçbir grand-slam turnuvasında çeyrek-finalden öteye gidememiş kırılgan yapıda bir tenisci. Karşısındaki ABD’li Collins ise iki kez ABD’de NCAA şampiyonu olmuş. Üniversitede İş İdaresi ve Medya mastırı yapmış. Bunu yaparken de Üniversite Liginin 1 numarası olmuş (istisnalar kaide oluşturmaz ama okul ile spor bir arada gitmez diyenlere duyurulur!). Profesyonel yaşamında bir tek Miami’de yarı-final oynayabilmiş. Diğer tüm turnuvalarda tek bir maç bile kazanamamış. Basın toplantısında hayretle gözlemledim ki 25 yaşındaki bu kadın antipatik olmakla gurur duyuyor... Sahada o denli itici ki ABD’liler hariç izleyiciler uzun bir süre onu alkışlamakta kararsız kaldı. Pavlyuchenkova’nın negatifi gibi! Puan arasında (sağlam raketi değiştirmek dahil) türlü madrabazlıklar yapıp Rus’u bozdu ve maalesef kazandı.
Artık ağır abla ve abileri bekliyoruz. Bu arada hoş kalmaya çalışın…
*Vakıflar.
‘’Gençler varlıklarını kanıtladı !‘’
Avustralya Açık 2019 gençlerin kendilerini kanıtladıkları bir turnuva oluyor. Kadınların son 16’larında Amanda Anisimova(ABD) 17, Naomi Osaka(JPN) 21, Ashleigh Barty (AUS) 22, Madison Keys(ABD) 23 yaşlarında. Bu turnuva ayrıca ABD’nin kadınlara yaptığı yatırımın başarısını da tescilledi. Tam 5 raketleri var 16’larda. Osaka’nın da bir Japon’dan fazla ABD’li olduğunu (basın toplantısında Japoncasının yetersiz oluşundan ötürü İngilizce konuşulmasını istedi!) varsayarsak 6 raketleri oluyor. Yani buradaki(16) toplam raketlerin üçte biri. En gençleri Anisimova ile en yaşlıları Serena arasındaki yaş farkı ise 20 !
Erkeklerde de Tsitsipas 20, Zverev ile Tiafoe 21, Coric ile Medvedev 22 yaşlarını sürdürüyorlar. Yine son 16’larda 5 raket bu gençlerden oluşuyor. Tabî Avustralya yılın ilk turnuvası olduğundan sürprizler çok daha yoğun oluyor. Takvimin yaprakları değiştikçe herkesin nereye ait olduğu belli oluyor.
Bu sabah daha gün aydınlanmamışken ev sahibi Ashleigh Barty’nin Sharapova’yı çok akıllı bir oyunla saf dışı bırakmasına şahit olduk. Sürekli değişik vuruşlarla Rus’un oyunu yönlendirmesini önledi. Sonra her puanda sabırla rakibinin her vuruşuna daha iyi bir yanıt verdi.
Kadınların gençleri muhakkak ki erkeklerden çok daha sağlam yere basıyor. Göreceksiniz ki kadınlarda ki nöbet değişimi erkeklerden daha çabuk gelişecek ve çok daha zevkli ve sürekli olacaktır. Yukarıda saydığım isimlere Sloane Stephens (ABD), Simona Halep (ROM), Gabrine Muguruza (İSP), Aryna Sabalenka (BLR), Daria Kasatkina(RUS) ve Elina Svitolina’yı (UKR) da eklerseniz aralarındaki mücadelenin ne denli çekişmeli olacağına sizler de inanabilirsiniz.
Tan ağarmasından sonra ise kimsenin en ufak bir şans vermediği ve şimdiye kadar hiç bir grand-slam turnuvasında tek bir maç bile kazanamamış, sıralamada 35’ten yukarısını görememiş Danielle Collins isimli bir ABD’li raket gitti Kerber’i adeta ezerek turnuva dışına itti.
İki grand-slam şampiyonluğu olan Çekyalı Kvitova’nın ise sürprize hiç tahammülü yoktu. 17 yaşındaki ABD’li Anisomova’ya sadece 3 oyun vererek turnuvaya nokta koydurdu.
Erkeklerde ise ABD’li Tiafoe sıkı bir çekişme sonucu 4 sette Dimitrov’u yendi. Çok ilginç dışa dönük bir karakter bu siyahi genç. Adeta bir karikatür tiplemesini andırıyor. Atipik bir tenisi var. Fevkalade güçlü forehand’ini son anda dirsekten çıkarıyor. Nereye vuracağını kestirebilmek olanaksız. Avustralya ilk başarılı grand-slam turnuvası. Le Bron James’i andıran sevinç göstergeleri arasında hakemle tokalaşmayı bile unuttu !
Dünkü yazımda komşunun çocuğu Tsitsipas Federer’i zorlayacaktır demiştim. Zorlamak bir yana koskoca bir efsanenin uzun bir süredir ilk kez bu denli çaresiz kaldığını izledim. Haşmetmeabları maalesef bu en yeni kıtaya veda etti. Ama rakibi haketti galibiyeti.
Yarın Pazartesi ikinci haftanın başı. Bilhassa kadınlarda ilginç maçlara sahne olabilecek: Halep-Serena ve Muguruza-Pliskova. Diğer ikisi, yani Osaka-Sevastova ve Keys-Svitolina arasındaki maçlar için bir tahmin yapamıyorum. Çok kaliteli de geçebilir, sıkılabilirsiniz de!
Erkeklerde ise genellikle saha gerisinden gelişecek (ve benim tabirimle vur-Allah-vur) maçlar var. Bu dört maçın içinde bana göre en zevklisi olmaya aday Hırvat Coric ile Fransız Pouille arasındaki…Bu iki tenisci hiç olmazsa arada bir voleye gelmeyi anımsıyor! Üstelik Fransız Lucas Pouille’in antrenörü Amelie Mauresmo. Erkekler dünyasında bir kadın koç ! Fransa’nın efsane raketlerinden olan Mauresmo lezbiyenliğini profesyonel kariyerini sürdürürken ilan edebilecek gözü pek, sözü doğru bir kadın. İngiliz(İskoç) Murray ve ardından Fransız FedCup takımının antrenörüyken suni döllenme ile peş peşe iki çocuk sahibi oldu ve kız arkadaşıyla evlendi. Pouille’in antrenörlük teklifini kabul edip Fransız FedCup koçluğundan istifa etti. Hala ATP’deki yegane kadın koç. Hala da özünü sözünü sakınmıyor! Böyle bir kadının başarılı olmasını çok isterim.
Esas ilginç maçlar ise bence Salı günü olacak. Kıyasıya çekişmeyi kadınlarda Kvitova-Barty, erkeklerde de Nadal ile Tiafoe arasında izleyeceğiz. Tabî sonrada Cilic galibi İspanyol Bautista-Agut ile Federer fatihi Yunan Tsitsipas kapışacak ! Nadal bu formuyla ABD’liye hiçbir şans tanımayacaktır kanısındayım. Bautista-Agut ile Tsitsipas arasındaki maçta ise bence tahteravalli az da olsa İspanyolun tarafına meyil ediyor. Yani Djokovic-Nadal finaline doğru gidiyoruz derim.
Hoş bir hafta dilerim.