‘’Bosque oynadı Daum seyretti‘’
Kartal cephesinde 2 önemli nokta, 3 puanın belirleyeceliğinde öne çıktı. Birincisi, Juanfran ve Carew’in ilk kez bilinen performanslarına ulaşmaları idi. İkincisi de, Del Bosque’nin Fener’i iyi analiz etmiş olması... İlk yarının ortalarında başlayan sert uygulamayla Okan, Aurelio’nun yolunu kesti. Ahmet Yıldırım da ikinci yarıda Alex’e daha yakındı. Bu iki oyuncunun yakın markajı Sarı-Lacivertliler’e geriden uzun toplarla çıkma dışında oyun kurma seçeneği bırakmadı. Buna da Nobre’ye kilit vuran Emre’yle önlem alınmıştı. Bu üçlü kıskaç yerindeydi ve ligin en çok gol atan takımı Fenerbahçe, kazandığı penaltıya kadar ciddi bir pozisyona giremedi. Sergen’in 29. dakikada 1 metreden kaçırdığı golle, takımını öne geçiremedi ancak oyun üstünlüğü bu dakikadan sonra Beşiktaş’ın eline geçti. İlk yarının son 15 dakikasında başlayan baskı, ikinci yarının ilk 15 dakikasında artan yoğunluyla devredeydi ve bu kez rakip kaleye yönelen ataklar Carew ve Mustafa Doğan’ın golleriyle skor üstünlüğü de getirdi.Fenerbahçe yine koşmadan oynamayı tercih etti. Beşiktaş savaşan kimliğini daha da olgunlaştırmış bir şekilde sahadaydı. Ali Güneş-Kaan Dobra değişikliğinden sonra sağ kanatta da soldaki kadar dirence ulaşıldı. Fran, Emre, Carew ve özellikle de Okan Beşiktaş’ın en başarılı oyuncularıydı. Çok tartışılan Fırat Aydınus da Carew’den esirgediği kırmızı kart dışında başarılıydı.
‘’En çok kime yarar!‘’
Özgür futbol!Özerk olması için yıllarca uğraştık. ‘Devlet eliyle olmuyor, işin içine siyaset bulaşıyor, özerk olsun, kurtulsun’ dedik. Devletin elinden kurtuldu, ama mafyanın kucağına düştü. Demek ki, yıllarca, topsuz alandakiler oyunu istediği gibi yönlendirdi, futbol ise bir türlü topun kendi takımında kalmasını sağlayamadı.Özgürce oyunun tadına varamadı.Ne! Çavuşesku’nun Romanya’sı mı?Kulakları çınlasın Lucescu’nun... Futbola müdahale etmesi için parlamentoyu ilk kez o davet etmişti. “Yapmayın, yazık etmeyin futbolumuza. Sonra benim ülkemin hatırlamak istemediğim bir dönemini andıran pozisyonlara düşersiniz” demişti.Lanetler okundu, beddualar edildi arkasından... Şimdi telif hakkını ondan yağmalayanlar, onun sözleri ile şövalyelik yapıyor. O zamanlar gerekçe şu idi; ‘bunları sen düşünebilirsin, ancak asla konuşamazsın.’Aynı fikrisabitler, Yılmaz Vural bırakıp gidince, ‘Konuşsana be adam’ diye yakasına yapıştılar.Bizim buralarda haklılık ‘benim hakkım’ diye nara atanların gürültüleri dışında dişe dokunur bir kelama rastlanmıyor. Şimdi uzaklardan bizi izleyen biri ise gülümsüyor... Ancak görüntüye kanmayın, tüm kalbimle inanıyorum ki, onun gülümsemesi acı bir tebessüm aslında...Artık ölüsü değerli...Futbolda serbest atışlardan sonuç alınması bayağı yaygınlaştı. İstatistikler skorboardlara yansıyan maç sayılarının niteliğini de detaylı bir araştırmaya açarlarsa, artık ölü topun da dirisi kadar değer taşıdığını farkedecekler. Bu yüzden galiba, ortalık hakemden faul, penaltı, kart dilenen oyuncularla yeni cami kalabalığını aştı.Devir değişiyor... Koşma ve mücadelenin arasına beceri eklemek iyiden iyiye zorlaştı. Artık emekle elde edilecek kazancın yerine oturduğun yerden kabiliyetle kazanmak daha cazip.Tugay-Fatih-Alpay!Beşiktaş yönetimi tüm olumsuz görüşlere rağmen sezon başındaki transfer politikalarını ve belirledikleri tercihlerin doğru olduğunu defalarca yineledi. Eğer düşünce doğrultuları hiç değişmediyse ocak döneminde düşünülen ikinci etap takviyeler için 3 potansiyel adayın ismi şimdiden belli gibi. Umarım fikirlerini değiştirmişlerdir, hem de 180 derece... Aksini düşünmek bile istemiyor insan.
‘’Yalandan kim ölmüş!‘’
Ümit Özat’ı dinliyoruz Sakaryaspor karşılaşmasının bitiminde, “Bu lige kalitesiz diyen çarpılır” buyuruyor. Hem de 15 pozisyona girip 6 gol attıkları bir Süper Lig ekibini yendikten sonra...Daum, ‘bu grupta 3. olursam büyük başarıdır’ diyen arkadaşlarının hislerini paylaşıyor futbol kamuoyu ile...Ve günlerdir konuşulan mevzu. Milli takım patronuna ait cümleler: “Hakan Şükür’ü sistem gereği kadroya çağırmadım.” Bir kandırmacadır gidiyor gitmesine de, bakalım sonu nereye varacak!Yöneticisi, teknik direktörü, futbolcusu ve hakemleri ile tam bir kaptırmacanın içindeyiz. Eyyam, yalan, tenezzüldeki bayağılık dizboyu. ‘Nasıl olsa yer bu millet’ diye sallıyorlar, sallayabildikleri kadar. Çünkü hepsi aynı geminin içinde. Batarlarsa topu birden suya gömülecek. Bu yüzden güçleri ve yetenekleri ancak güneşi balçıkla sıvama çabaları ile sınırlı.İbrahim üzüyorİbrahim’in Danimarka milli maçında sebep olduğu penaltının, büyük çapta yaşadığı ortama ait kötü alışkanlıkların eseri olduğunu daha önce bu sütunlarda belirtmiştim. Aynı İbrahim son maçta 2 penaltı vukuatında da yine başaktör olarak sahne aldı. Birini yedirdi, diğerini de ona yedirdiler.Benim tüylerimi diken diken eden olay ise İbrahim Üzülmez’in hakemi aldatmayı zafer sayan sevinç gösterileriydi. Oktay Demiray, beyaz noktayı gösterirken İbrahim yumruk havada, arkadaşlarına koşuyordu.İbrahim Üzülmez gibi bir kişilik de haram kazançtan bu denli haz duyma noktasına gelmiş ise bu iş çoktan dibe vurmuş dedim içimden.Merkezdeki üçlü güçsüz!Beşiktaş farklı kazandığı Ankaragücü maçında, daha öncesinde yenilgiyle sonuçlanan oyunlarından daha kötüsünü oynadı ve takımın sezon başından beri en çok eleştirilen birimi savunma direncinin bu galibiyette pay sahibi olması enteresandı. Beşiktaş’ın umut bağladığı yabancıları Carew ve Fran ile genç yeteneği İbrahim Akın skoru değiştiren müdahalelerinin yanında yine de kendilerinden beklenen verimden uzaktılar. Bize göre üçünün de tek eksiği fizik güçleri. Bunu doğru gözlemleyebilmek için maç içindeki ikili mücadelelerine bakmak yeterli.Carew’in kendisinden 20 cm. kısa stoperlerden kafa topu alamaması, sadece rakipleri tarafından küçük faullere maruz kalması ile ilintili değil. Hücumda sol kenarı aut çizgisine kadar kullanması gereken Fran’ın henüz bu tür bir taşıyıcılığına rastlamadık. 20 metre gerisinde oynayan ibrahim Üzülmez, onun en az 5 katı kadar fazla iniyor bu bölgeye.İbrahim Akın’a gelince... İlk hareketinin arkası yok. Ya topu rakibe kaptırıyor ya da yere kapaklanıyor.Sonuçta bu üç oyuncu da henüz yüzde 40’ları ile oynuyor.
‘’Futbol hâlâ sırlarla dolu‘’
2-3 haftadır tüm futbol kamuoyu Siyah-Beyazlılar’ın hırs ve istekli olduğundan söz ediyordu. Dün gece Ankara’da bu nosyonlarınını taşıyan bir Beşiktaş da yoktu. Hal böyle olunca Kartal’ın oynadığına da futbol demek için binden fazla şahit gerekirdi. Ahmed Hassan’ı, Fran’ı ve Carew’i ile mücadeleden tümüyle yoksun bir takım zaten eksik oynuyordu. Bunların aşırı top kayıpları da işin cabasıydı. Sonuçta da mahkum bir Beşiktaş kaçınılmazdı. Hakeme yutturulan 2 penaltı ile skor dengelendikten sonra futbol adına doğruları sahaya yayan ekip kuşkusuz ev sahibiydi. Oyunun böyle seyreden büyük bölümünde Beşiktaş savunmasını paylaşan oyuncuların çırpınışları insanın içini acıtıyordu. Mustafa Doğan, Emre ve Fatih Sonkaya’nın cansiperhane savunmaları ile Ankaragücü’nün bitirici noktalardaki yetersizliği Siyah-Beyazlılar’ın en büyük şansı oldu. Oyunun da goller gibi ölçümetreleri olabilse idi, oyun üstünlüğünü yazan skorboard, skorun tersini Ankaragücü lehine yazardı. Ama dedik ya futbol bu işte... Oyun Ankaragücü’nün, net pozisyonlar Beşiktaş’ın lehine seyretti. Gol yollarındaki şansı Beşiktaş’a ummadığı farklı bir galibiyeti getirdi. Teknik detayları ve Del Bosque’nin tasarruflarını inceden inceye yazmak gereksiz. Çünkü hangi tercihlerle ve oyun anlayışıyla çıkarsa çıksın sağı solu belli olmayan Beşiktaş kör topal yoluna devam ediyor.
‘’Bugünden yarına...‘’
Ligde alınan kötü sonuçlar işi öyle bir raddeye getirdi ki, bu çoğunluk, bırakın ileriye dönük kişisel beklentileri, geçmiş kariyerlerine lanet okunmasın diye bir mücadeleye soyunmak zorunda hissetti kendini...İşte son 2-3 maçtır Beşiktaş takımından sahaya yansıyan aşırı hırs ve arzu, bu sendromun refleksleri... Bu noktada profesyonel bilinci çok gelişmiş oyuncuların varlığı belki bir şans. Okan, Ahmet Yıldırım, İbrahim Üzülmez gibi ağabey statüsünde olanların gençlere yönelik mesajları örnek olacak cinsten. Özellikle de Okan oynadığı farklı bölgelerin kendisine uygun olup olmadığına dudak bükmeden verilen görev kutsaldır düstru ile takımda savaşan ruhun öncülüğünü üstleniyor.Siyah - Beyazlı ekibin kurguda hala birçok sıkıntısı ve problemi var. Hem de bugünden yarına düzelecek kolay çözümleri olmayan problemler bunlar. Bir kere transferde bugünkü futbolun en önemli bölgeleri, bu yerlerin, karakterine has oyunculardan mahrum bırakıldı. Dolu olan yabancı kontenjanı ise baştan aşağı sorun yumağı. Carew ve Fran yeniler olarak beklentilerin altında. Hadi onlara bu atmosferde zaman tanımak gerek diyelim. Ya eskiler... Vicente Del Bosque’nin yeni sistemi, Ronaldo tarzında bir istikrar abidesini madara etti... Cordoba’nınki sakatlık değil, rahatsızlık... Pancu gibi hem elektrik hem de sıvı yakıtla çalışan bir motor da o veya bu nedenle devre dışı kaldı... Bir tek Ahmed Hassan... O da ittire kaktıra...Genç umutlarda da İbrahim Toraman ile İbrahim Akın’ın ancak büyük takım forması giydiğinde açığa çıkabilecek Türk futbolunun en vahim sorunu, fundemental eksiklerle karşı karşıya kalındı.Göründüğü gibi; Beşiktaş’taki durum zor. Bu geçiş döneminde (En azından Ocak’a kadar) maçların her dakikasında bir topa 3 kişi basacak düzeyde özveri bile kar sayılmalı. Tabii heyecanını ve iştahını kaybetmezse...
‘’Rahat bir soluk‘’
Ahmed Hassan ve Juanfran’ın ayağından ceza alanına kesilen ortalarda Beşiktaş forvetinin çok gerilerde kaldığını gördük. Carew orta alana çıkıp set olma görevinin ardından, ceza alanına gecikmeli geldi. Ahmet Yıldırım’ın derli toplu oluşu Beşiktaş’ın oyunu yönlendirmesine yardımcı olan faktördü. Yalnız Juanfran’ın fizik olarak hala hazır olmadığı da bir gerçek. Buna Carew’i de eklemek gerek. Fatih Sonkaya ise sade oyunu ve iyi niyeti ile yoluna devam ediyor. 2 farklı skor üstünlüğü ikinci yarıda daha rahat bir Beşiktaş’ı sahneledi. Yedikleri iki golden sonra oyun disiplininden uzaklaşan konuk ekip bir de İbrahim Akın’a üçüncü goldeki ikramlarıyla tamamen oyundan koptu ve Beşiktaş’ın farklı galibiyetine önayak oldu.Henüz teknik ve taktik olarak kurgusunda zorlansa da Siyah-Beyazlılar’ın en önemli artısı mücadele ve hırsını hiç yitirmemesi. Tüm bunların ötesinde özlemi duyulan yegane şey, KÜFÜRSÜZ BİR İNÖNÜ STADI.
‘’Çağdışı kısıtlamalar‘’
Beşiktaş’ın ‘X’ bir takımda diyelim ki 3 kiralık oyuncusu var ve o ekiple de başlarda değil ligin bitimine 2 hafta kala kendi sahasında bir maç oynayacak. Varsayalım, kümede kalma mücadelesi veriyor. Ayrıca, bu deplasmana 2 sakat ve 3 de cezalıyla gelmek zorunda... Elindeki 3 oyuncu da kiralık olduğu için oynayamayacak ve adamlar sahaya takım çıkaramayacak.Hangi çağın ilkeleri ve uygulamaları bunlar. Bu kısıtlama öncelikle bir büyük kulübün tenezzül sınırlarına girmez. İkincisi, bu tip anlaşmaların hukuki caydırıcılığı olmaz. Üçüncüsü de, denetim mekanizması diye geçinen federasyon bu uygulamalara müdahale eder. Böylesi dayatmalar maalesef sadece centilmenliği ve Fair Play’i kısıtlıyor. Oysa bu değerlere başından beri en saygılı kulüp olarak Beşiktaş biliniyor.Kötü alışkanlıkların eseriİbrahim Üzülmez’in Danimarka karşısında neden olduğu abuk - sabuk bir penaltı var. Türkiye Ligi’nin bire birde rakiple didişmesini en iyi bilen oyuncusu, üstelik çok da formda olduğu bir dönemde amatör sayılacak bir hatayı nasıl yaptı peki... Nedenleri arasında ligimizdeki oyuncu - hakem dialoglarını aslında biraz eşelemek gerek. Özellikle de 3 büyüklerin formasını giyen oyuncular hakemi kolayca etki altına alabileceklerine inandıklarından dolayı kötü alışkanlıklar ediniyor. Gronkjaer - İbrahim çekişmesi daha ilk dakikalardan itibaren sahada en kıran kırana geçecek bire bir mücadele olarak kendini belli etmişti. Gronkjaer, İbrahim’in yapışkan özelliğini daha başlarda farkettiğinden ona karşı yer yer belden aşağı oynamayı da ihmal etmedi. 2-3 pozisyonda hakem, Gronkjaer’in kasıtlı olduğu yargısına varınca İbrahim rahatladı. Nasıl olsa hakem, Gronkjaer’in kötü niyetli olduğunu anlamıştı. İbrahim de fizik olarak kendisini çok zorlayacağını bildiği rakibini, hakeme sığınarak halletme yoluna gitti. Ancak sahada gördüğünü tereddütsüz çalan bir hakem vardı. Sapla samanı çok iyi ayırdığı için hem o penaltıyı çalarken ön yargılarına takılmadı, hem de sonrasında Gronkjaer’deki kötü niyetin cezasını kesti. İçerideki kötü alışkanlıklar, dışarıda bazen telafisi olmayan sonuçlara yol açıyor.
‘’İnceldiği yerden kopmuyor...‘’
Gerek Trabzon karşısında, gerekse onun öncesinde, kart yüzünden takımını eksik bırakan oyuncuların profili, altı çizilmesi gereken asıl önemli konu.Aslında aynı kaba, ciddi sakatlık geçirenleri de koymak lazım. Toplamda kartlarla sakatlıklar yüzünden şu an formadan uzak kalan oyuncuların tümü defans oyuncuları. Tayfun da savunmaya dönük ağır yük çektiğinden dolayı aynı kapsamda.Bu durum asla bir tesadüf değil. Taşları yerli yerine oturmamış bir takımda en ciddi tehdit altında kalanlar, tabii ki geriyi paylaşan personel. Yenilen gollerin asıl sebebi gerçekte takım savunması yetersizliğinden kaynaklansa da, son karede savunmacılar olduğu için faturanın kabası onlara kesiliyor.Kuşkusuz bu durum daha tünelden sahaya çıkarken bu oyuncuların üzerinde üremesini tamamlamış bir gerginlik. Her defasında korktukları başlarına geldiğinden dolayı, daha maçların yarısı tamamlanmadan bireysel hatalar, arkasından da çabuk sinirlenmeler başlıyor. Hızla oyundan düşüyorlar, kaçınılmaz son da arkadan geliyor.Futbolcu kısmı çoğunlukla akılsız davranışlara imza atsa da, çıkarlarını korumak için savunma mekanizmasını iyi kullanır. Aşırı baskı altında kaldığını, üstüne çok gelindiğini anladığında çıkar yol olarak oynamamayı yeğleyebilir. Sakatlığını uzatabilir, kartlarla zaman çalmaya sığınabilir. Kısaca; bir takımda emek ve mücadele boyutunda adil bölüşüm yoksa, en çabuk savunmacıların sabrı taşar.Del Bosque insan olarak çok iyi niyetli biri olabilir. Ancak bu durumu ciddi ciddi gözden geçirmeli. Oyuncuları onu sevse de, göreve sadakat konusunda ‘önce can sonra canan’ derler. Savunma hattından kaçış başladı mı bir daha önü zor kesilir.İspanyol teknik adam, tasarruflarını mümkün olduğunca koşan oyuncudan yana kullanmalı. Lucescu’nun ekibinde bir kişinin ‘mücadeleden off’ hakkı her daim mevcuttu (çoğunlukla da Sergen’in). Ama sadece bir kişinin. Şimdi bu lüks yok. Aksine, her oyuncunun kendisine yüzde 10 daha ekleyip, 12 kişilik bir kapasiteye ulaşma zorunluluğu var (keşke mümkün olsa).Del Bosque, orta alanda İbrahim Akın’daki ısrarı ile takım dayanışmasına yönelik ekonomiden çok zarar ettirdi. Sergen, İbrahim Akın, Carew ve Ahmed Hassan; bunların tümü aynı anda yanyana oynarsa, savunma hattından eksilenlerin de sonu gelmez.