‘’Forvet oyuncularıyla hücum oynanmıyor!‘’
Fatih Terim, Danimarka maçına Hakan Şükür, Fatih Tekke ve Hasan Şaş ile çıktı. Olmadı... Hasan Şaş ve Yıldıray gibi iki ofansif aktörü Hüseyin ve Okan ile değiştirdi. İstediğimiz şekilde karşı kaleye gitmeyi başardık. Bundan ders çıkaracağımıza, Ukrayna’da da ikili forvete Gökdeniz eklendi. Yine olmadı... İkinci yarı Hüseyin-Gökdeniz değişikliği, ofansif anlamda bizi beklediğimizden daha güçlü kıldı.Ligin son haftasında Galatasaray’ı Sivas, Trabzon’u Gaziantep, Beşiktaş’ı da Rize karşısında izledim. Gol ayaklarının ve ofansif aktörlerin çoğunluğundan çıkan sonuç, pozisyonsuzluk...Beşiktaş’ta iki forvetin arkasında iki ofansif orta saha tercihlendirildiğinde, takımın bütün bağışıklık sistemi çöküyor. İstanbul’daki Vaduz maçına, çift forvetin arkasında Ahmed Hassan ve Sergen ile başlamıştı Rıza hoca... İlk yarı, hüsrandı... İkinci 45 dakikadaki Sergen - Mustafa Doğan değişikliğinden sonra 4 farklı skor geldi. Rize’de de aynı şey oldu. Youla ve Ailton’un arkası Tümer ve Ahmed Hassan’lı bir dizilişle buluşunca, bırakın Beşiktaş forvetini, Beşiktaş orta alanı bile top göremedi. Peki, Rize çok forvetle mi oynadı? Hayır... Sadece orta alanını güçlü tutup kenarlarını müthiş aktif kullandı. Yani hücum oynamanın şeklini ortaya koydu.Hücum demek, tempo demektir... Tempoya da boş alanları kullanarak ulaşılır. Siz, rakip kale önüne forvet oyuncuları ya da topla oynamayı sevenlerden bir yığınak yaparsanız, hareket alanı daralır, kalabalıklaşan ceza alanı manevra kabiliyetini köreltir. Sonra da şişirme ve doldur - boşalt toplardan başka üretim tarzınız kalmaz. Bazen bununla da bitmez, kollektif yapısı doğru düzgün bir rakip, o mukavemet gücü ortadan kalkmış orta alanınızı adeta bypas yapıp, geniş alanları kullanarak kalenize iner ve beklentilerinizin canına ot tıkar.İşte o kollektif yapısı doğru düzgün hatta köklü bir de futbol geçmişine sahip rakiplerden biri de perşembe gecesi Beşiktaş’ın karşısına çıkacak olan Malmö... Rıza hocanın Vaduz maçının ilk yarısı ile son Rize karşılaşmasından yeterli dersi aldığını umuyorum.Okan gibi savaşçı bir oyuncusundan da mahrum olduğuna göre, ilk onbir tercihinde bu kez hata yapmamalı... Rakip kim olursa olsun, şu anki hassas kadro yapısı; Ahmed Hassan, Sergen ve Tümer’den ancak birisinin oynamasına müsaittir. Risk alınacaksa, bu sadece maçın son bölümlerinde devreye sokulacak bir tasarruf olmalıdır.Ayrıca bugüne kadar hava etkinliği hiç olmayan Youla - Ailton forvetine sürekli kenarlardan ve geriden yüksek toplar atıldı. Madem bu forvete uygun olmayan tarzda atak geliştirmeye engel olunamıyor, o halde de ilk planda düşünülmesi gereken isim niye Ahmet Dursun oluyor da Veysel olmuyor?
‘’Tercihler ve hesaplar‘’
Futbolun içinde bin türlü şey var. Bazen evdeki hesap, daha çarşıya varmadan dahi bozulabilir. 2. dakikada kalesinde gördüğü, amatör türde bir gol ile daha 10. dakika dolmadan Ailton’un adelesinin çekmesi, maça ısınma şansını dahi elde edemeyen Beşiktaş’ta, koşulların bir anda olumsuza dönmesine yetti de, arttı bile. İşte Gökhan Zan ile Okan Buruk gibi bölgesinin iki önemli savunucusunun eksiğini Siyah-Beyazlı ekip, bu andan itibaren müthiş hissetti. İki ofansif orta alan oyuncusu ile ağır zeminde korkunç bir savunma zaafına düştü. Fahri’nin yönetmenliğindeki Rize orta alanının hızlı pas trafiğinde, soldan Serkan ve sağdan Ünal-Cem Baki ikilisinin kanat etkinliği ev sahibinin ofansif gücünü tavana çıkardı. Hızlı bir futbol vardı, ama çoğunlukla Beşiktaş seyrediyordu. Misilleme ataklarla karşılık vermeye çalışsa da, ceza alanı içindeki bitiricilikten yoksundu. Koray’ı çok erken öne çıkararak, riskli duruma bir yenisi eklendi. Üstelik lig arasında Rizespor’da takıma katılan iki Brezilyalı’nın ev sahibi takımın kalitesine getirdiği katkı da, Beşiktaş cephesinde umulmayan bir başka aleyhte darbe unsuruydu. Özellikle de orta alandaki Douglas, Fahri ile beraber takımının etkin futbolunda baş rolü oynadı.İkinci yarıdaki organizasyona dayalı olmayan baskı gol getirmeyince, Beşiktaş bir anlamda kendi kendine yarattığı esaretin içinde ilk mağlubiyetiyle tanıştı. Daha farklısını Cordoba önledi.
‘’Fatih Terim'in Tümer madeni‘’
Aynı şekilde Terim’in mesajı da yeterince açıktır bir önceki Ulusal Takım sorumlularına. “Yahu yıllardır gözünüzün önündeki cevherin niye hiç farkına varamadınız?” Beğenin beğenmeyin, Terim farkı çok belirgin burada. Önce karşısındakine kim olduğunu hatırlatıyor. Ardından da neler yapabileceğini. Buraya kadar tamam, belki diğerleri de aynısını yapmıştır kuşkusuz. Ama Terim, finalde bir hamle daha yapıyor. Nasıl yapacağını da sokuyor kafasına. Neleri eklerse değerini arttıracağını ve kârını da cebinde göreceğini denettiriyor adama.Biz Tümer’in gerek Danimarka karşısındaki müthiş vuruş ustalığını, gerekse de Ukrayna’ya attığı goldeki beceri zincirine alışığız. Hiç şaşırmadık.Ancak tam hazır olmadığı halde gittiği Ulusal Takım’da 4 gün ara ile çok önemli iki maçta 170 dakika devamlılık gösterip, yeteneğine emek eklediğine alışık değiliz.Bireysel becerilerini her aklına estiğinde zırt, pırt ortaya döküp hafifleten Tümer’e alışığız. Barındırdığı yetenekleri oyunda sabırla tutan, arayışlarını sürdürürken kendisini ele vermeyen, yeri ve zamanı geldiğinde de can alıcı hamlelerle maça damga vuran bir Tümer’e alışık değiliz.Oyunun her anında kendi başına sonuç almaya çalışan bir Tümer’e alışığız da, öncelikle arkadaşlarını oynatmayı düşünen, bölge sorumluluğunu maç boyu unutmayan ancak doğru zamanı bulduğunda da Tümerliliğinden elbette vazgeçmeyecek bir Tümer’e alışık değiliz.Son iki Ulusal maçımızda bilinen Tümer’den farklısını izledik. Sanıyorum bu kez öğreteni işliyordu da aynı zamanda. Ve olması gereken Tümer çıktı ortaya. Diğer bir deyişle yüzde yüz saf Tümer, yüzde 15 Okan, yüzde 20 de Kleberson alaşımları ile sanayide kullanılacak bir maden halini aldı. Bundan sonra Beşiktaş forması ile de aynı disiplin, yapımcılık ve emek buluşması istenecek ondan.Dedik ya... Beceri ile sınırlılığına zaten alışığız biz.
‘’Terim'in ikinci 45 dakikaları‘’
Gökdeniz yerini Hüseyin gibi bir savunmacıya bıraktıktan sonra güçlendi hücumlarımız. Bu da bir kez daha gösterdi ki, futbolda çok forvetle sonuç alıcı hücum mantığı pek de geçerli değil. Okan’ın sağa gelmesi yerinde bir seçimdi ve güzel de oldu. Hüseyin, Selçuk’a daha çok destek veren yönüyle pozitifti ve bu sayede orta alanı ilk yarıya oranla çok daha kontrollü kullandık. Tam rakip kaleye organize olarak gitmeye başlamıştık ki, işte o anda Tümer çıktı sahneye. Ukrayna savunması için bu tür bir bireysel atak girişimi hiç hesapta yoktu. Tümer de onların bu donmuş halini iyi değerlendirdi. Bir kez daha Fatih hocanın geldikten sonra belki de en yerinde kararlarından birinin kendisini Ulusal Takım’a seçmek olduğunu kanıtladı. Volkan, Ukrayna’nın çoğunlukla sığındığı uzak menzilli sert şutlarda hep doğru köşelerdeydi. İbrahim-Alpay ikinci yarı çok daha anlaşır bir ikili oluşturdular. Sonuçta Fatih hoca yine ikinci yarı düzeltmeleri ile oyuna egemen oluyordu. Skor dezavantajına düştükten sonra Voronin’in forvete yanaşması da bizim lehimize yansıdı. İlk yarı bize ait çok forvetli yanlışa bu kez onlar düştü. Buna karşılık orta alanı önemseyen doğruları son olarak biz kullandığımız için kazandık. Tabii bir de yine son saniyelere özel kaza kurşunu yemediğimiz için de.Bu turnuvada ilk kez bu rakibimizi yendik ve kendi hedefimiz için de en önemli adımı attık. Neyse ki Ukrayna, tarihindeki en büyük başarısından dolayı fazla meşguldu ve neyse ki, dün gece Volkan da hep doğru yerlerde dolaştı durdu.
‘’Kayıp 2 puana Rıza gösterilmez!‘’
Ancak Diyarbakır maçının kayıp 2 puanı, teknik direktör eliyle sonuca ulaşamamış bir durum değil. Beşiktaş’ın 90 dakika içinde sadece iki Brezilyalısı ile kaçan 6-7 net pozisyonu var. Diyarbakır’ın ise 80. dakikadaki golü dışında, tek ciddi atağı yok. Ve Siyah - Beyazlı ekip, bu fırsat fazlalığını yeni kurduğu takımda kendisine ait atak organizasyonu dışında elde etmiş.Kavurucu Ağustos’ta 23 günde 6 maç oynaması, yıpratmış Beşiktaş’ı... Kalpar’ın Diyarbakır’ı ise dipdiri ve Ercan Güven’in saptaması ile İstanbul Sistemi içinde, aman vermiyor.Bakıyoruz ki, Ali Güneş yorulmuş. Geçen maçlarındaki bindirmelerinden uzak. Adem Dursun çıkmış hocasının karşısına, “Ağrılarım var” deyip, izin istemiş. Yerine seçilen Üzülmez’in de bu sistemde (kanatlar ileriye sürüldüğünde 3-4-1-2) ofansif sağlama zorluğu var. Sonuçta kanatlar, Diyarbakır karşısında olaydan muaf... Gömülü savunmalara karşı çizgiye inen kenarlarınız varsa ve ceza alanına iyi servis gelirse, çözümlerden birine sahipsiniz demektir.Bu durumda Rıza Hoca, çaresiz. Varsayalım kulübede Adem Dursun ve Ali Tandoğan olsa idi ve Çalımbay bu oyuncuları ikinci yarıda oyuna sürmeyi düşünmeseydi, bir şekli ile üretim kısıtlılığını teknik direktöre fatura edebilirdik.Youla’nın yokluğunda da Rıza Hoca’nın bir kolu bağlandı. Gördük ki, Ahmet Dursun bütün özverisi ve çalışkanlığına rağmen karşı defansın yerleşimini bozma görevinde yetersiz... Youla’nın hem yatay hem de dikey 25-30 metrelik deparlarının rakip savunmanın göbeğini aralaması ile, Dursun’un 5 metrekare içinde adam eksiltmeye uğraşması, aynı şeyler değil... Dikkat edilirse Ailton ilk üç maçta kalenin merkezine çok yakın bulduğu pozisyonlarda, emek istemeyen goller attı. Diyarbakır karşısında ise fırsatlar onu çaprazda yakaladı. Biraz top sürmesi, biraz dripling yapması ve kenardan daha güçlü vurması gerekiyordu. Fizik olarak hazır olmadığı için o küçük çaptaki emeklerden sonra dahi sayı kaydedecek gücünü saklı tutamadı.Bize sadece Okan’ın dışarı alınması biraz yersiz geldi. Tümer’in girişi ise; Ankara’daki Gençlerbirliği maçından sonra Rıza Hoca’nın belki yüz kez tekrarladığı, “Süper değişiklik yaptık” tezini bu kez ters çıkardı...Rıza Hoca’yı eleştirelim eleştirmesine de, yalnız işin toplamından şu Brezilyalı vuruş ustalarının gününde olmaması ile, Çalımbay’ın alternatiflerinin kısıtlanışını, eksiltip de öyle eleştirelim. 7 tane net gol pozisyonunuz var. Rakibe de tek ciddi fırsatı, o da kombine bir atak olmadığı halde 80. dakikada veriyorsunuz... Sadece Kleberson’un ilk yarıda direkten dönen kafası ile Ailton’un belki de atması gereken en önemli fırsat olan, Ahmed Hassan’ın kafa ile indirdiği top içeri girse, ne Rıza Hoca’nın yetersizliği gündeme gelecekti ne de Diyarbakır’ın maç boyu 8 kişi ile yaptığı savunmanın değeri...Bu arada son paragrafı açı kurtardığı söylenen kaleci Murat’a açalım... Tek hayati kurtarışı 2. yarıda Ailton’un yerden sol köşeye giden topunu kornere çelmesiydi... Geri kalanlar geri pası niteliğindeki şutlarla, kucağına düşen leblebi gibi toplardı...
‘’Erken gelen yorgunluk‘’
Sahanın içindekilere gelince... Ali Güneş ve ibrahim Toraman da yorgun gözükenlerden. İbrahim Üzülmez ile Ahmet Dursun’un yeni eklendiği dün geceki onbirde, Beşiktaş’ın sol kanadı işlemez haldeydi. Ahmet Dursun, müthiş çalışkanlığına ve hırsına rağmen Youla kadar deplasman yapamadığı için Diyarbakır savunmasının dengesi bozulmadı. Ailton da demarke durumda beklediği gol vuruşları için fırsat elde edemedi.Diyarbakır, defansta başarılı olduğu kadar, orta alandaki savunma gücüyle Beşiktaş’ın yorgun ayaklarının oyunu forse etmesine izin vermedi. Jupi ve Cumhur bu başarılı savunmada öne çıkan isimler oldu. Beşiktaş kaybedecek kadar kötü oynamadı. Gerçi beraberliği son dakika golüyle yakaladı ancak maç içindeki mücadelede şanssızlığı da vardı. Daha başlarda Kleberson’un direkten dönen şutu, Ailton’a gönderilen iki, üç derin topta onun istediği vuruşları yapamaması Beşiktaş’ı skor olarak öne geçirmeyen faktörlerdi. Tümer değişikliği ile istediğini alamadı Rıza hoca. Okan, hem pres gücü, hem de delici oyunu ile son bölümde lazım olan isimdi. Tümer oyunu ağırlaştırdı. Veysel girene kadar ceza alanına yüksek topla servis yapma arzusu da Beşiktaş’ın yanlışlarındandı. Ahmed Hassan maç boyu sergilediği mücadelesiyle Beşiktaş’ın en iyisi olarak öne çıktı. Diyarbakır’ın ise çok az yokladığı Beşiktaş kalesinde -yine güzel bir gol bulmasına rağmen- Fenerbahçe’den sonra Siyah-Beyazlılar karşısında da galibiyeti koruyamaması, büyük talihsizliğiydi.
‘’Doğrular ikinci yarıda‘’
Üçlü savunmasını bozduğu için hatalıydı Rıza Hoca. Tek stoperde Gökhan Zan aksadı ve golde santrfor Gasper’i unuttu. Adem Dursun’un da solda Pohja karşısında zorlandığını gördük. Ancak başta da dediğimiz gibi Beşiktaş defansının zorlanmasında büyük pay savunmaya destek vermeyen orta alanındı. Vaduz defansının bir anlık boşluğunda Youla’nın dürttüğü topu Ailton neyse ki müthiş bir vuruşla affetmedi de, Beşiktaş olası sıkıntıya düşeceği bir ikinci yarıdan kurtuldu. Rıza Hoca da soyunma odasında hatasını anlayıp Mustafa Doğan-Sergen değişikliğine gitti. Savunma tekrar üçlüye döndü, Mustafa Doğan, Lopez’e yakın oynadı, Beşiktaş Ali Güneş ve Adem ile kanatlarını ileri sürdü. Bu düzen değişikliğiyle de oyunun kontrolünü eline geçirip ofansif gücünü arttırdı. İkinci yarının başlarında Vaduz savunmasının ölümcül bir hatası vardı; bu kez de Ahmed Hassan affetmedi ve takımını rahatlattı. Sonrasında Liechtenstein ekibi çözüldü, Ahmet Dursun ve Veysel’in katılımıyla da farka gitti. Son bölümde Koray’ın aut çizgisine inip Adem Dursun’a attırdığı golün yapılışı ile Pancu’nun son goldeki çok şık diplemesi dün geceki yavan futbolnun akılda kalan en şık görüntüleriydi. Beşiktaş turu geçti ama, şunu iyi bilmeli ki, kurgusundaki en ufak bir ihmalde rakibin kalitesi ne olursa olsun kendini sıkıntıya sokuyor.
‘’En iyi o biliyor‘’
Ailton’un oyundan alınışı, Beşiktaş’ın Ankara’da elde ettiği değeri yüksek bir galibiyetin üstüne çıktı. Hemen arkasında da gecenin spor ekranlarına...Çalımbay’ın, yıldızlara taviz vermediğinde başına ne işler açabileceği hatırlatıldı. Ama Çalımbay, yıldızlara taviz verildiğinde Beşiktaş’ın başına ne işler açıldığını hafızasında en iyi saklayanlardan... Rasim abisinin Beşiktaş’taki macerasını da, Scala’lı Beşiktaş’ta olup bitenleri de, hiç unutmayanlardan...Yıldızların kazandığı, buna karşı hep Beşiktaş’ın kaybettiği dönemlerin gerçeği...Bize göre otoritede; adamına göre disiplin mantığı yatıyor. Ve ‘yol budur’ diye gösteriliyor.Öyle olduğunda da bakıyoruz ki, aynı yol göstericiler memlekette bu kez ‘teknik direktör yetişmiyor’ diye hayıflanıyorlar.Niye?Çünkü sen, adamına göre muamele yaptığında farkında olmadan direktörlüğün gidiyor, sadece tekniğin kalıyor ortada. İşte ülkede bir sürü teknik adam olmasına rağmen, iki elin parmak sayısına ulaşamayan teknik direktör yetersizliği de, bundan olsa gerek.‘Yöneticim bozulmasın’, ‘tribün bozulmasın’ diye, iki arada bir derede seçeceğin oyuncu için kaşı babam kaşı kafanı...Dön içeriye, kadrona bak...Ve tek çözümün, formayı mavi boncuk usulünden dağıtmak olsun...Sonrasında maça çıkarken de, ‘Haydi aslanlarım, koçlarım’ cinsinden hamasetle, direktör gösterisine soyun.Rıza hoca biliyor...Çünkü en iyi o yaşadı.Gordon Milne ekolü, estetik değeri ve beceri bolluğu olmadan önemli başarıları sadece disiplinle kazanmıştı.Yeri geldiğinde Metin Tekinler, Feyyazlar hatta Sergenler, zaman zaman oturdu, ama Beşiktaş hep koştu...Şimdi siz ne diyorsunuz? Geldiği günden bu yana hazırlık maçlarında dahi forma kaptırmayan İbrahim Üzülmez’den nöbeti Adem Dursun almış. Rıza hoca getirdiği için mi?Peki o zaman, aynı özel istekle davet edilen Kürşat’a ne olmuş? Çalımbay’ın uzağında sayılabilecek Gökhan Zan formayı sahiplendiği için isyan etmiş. Meğer sözleşme imzaladığı gün, ‘formayı üstüne tapuladı’ diye düşünmüş...Hepsini bırakın, Ailton’u şimdiki haliyle 90 dakika sahada tutarsanız, baştan beri ‘hazır değilsin’ diye zırnık koklatmadığınız Sergen’e ne cevap verirsiniz? Sergen, Ailton’dan daha az mı gürültü çıkarır, bu adil olmayan forma dağıtımı işine...Rıza hoca şu aralar hiç yalnız fotoğraflanmamalı. Başta Başkan Demirören, en az iki kurmayını da yanına alarak, Rıza hocanın kolunda resim vermeli ki, yakın gelecekte umduklarının da üstünde bir Beşiktaş’a kavuşabilsinler. Zira zamanında Pascal Nouma, İlhan Mansız, Ahmet Dursun’la verilen pozlar, pek işlerine yaramamıştı...