Arama

Popüler aramalar

‘’Önce Sabır‘’

Savunması ile Avrupa şampiyonu olmuş Yunanistan Milli Takımı için futbol çevreleri ‘Artık daha hücuma dönük düşünüyorlar’ diye yorum getiriyor. Bu, bizim kapalı savunmalar karşısında zorlanan yönümüz göz önüne alındığında rahatlatıcı bir avantajımız oluşur diye düşünülebilir. Ancak sanırım Yunanistan’ın bir anda çok fark edilecek bir ofansif anlayışa sapmadığını en iyisini Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim biliyor.Komşunun temeldeki en güçlü özelliği, müthiş bir alan savunması uygulamaları. Olsa olsa, savunmadaki yeni oyuncuları ile defans hattının biraz daha önde kurduklarını göreceğiz. Sonuçta da savunma ve ofans arasındaki iletişimlerinin biraz daha güçlendiğini... İşte bu bizim stratejimiz açısından rahatlatıcı değil, aksine yardımlaşmayı çok daha öne alacak bir oyun anlayışını benimsememizi gerektirecek. Özellikle de Tuncay-İbrahim Üzülmez ikilisinin Seitaridis ve önünde kanadı çok sık kullanabilecek Giannakapoulos ikilisine nefes aldırmayacak bir işbirliğinde olması gerekecek. Uzun boylu ve formda santrforları Charisteas ve Samaras’la, Servet, Emre ve Gökhan’ın birebirde uygulayacağı markaj yeterli olacaktır. Ancak Rehhagel’in zaman zaman forvet arkası olarak düşündüğü Gekas’a ve Karagounnis’e Aurelio’nun yakın kontrolü gerekecek.Ama bize öncelikle sabır lazım. Milliler doğru paslarla yüksek bir grafik yakalarsa, ki bunda Tugay’ın varlığı önemli olacak, istediğimizi alırız. Seyirci atmosferinden etkilenmemek için özellikle de maçın ilk 20 dakikası bizim için zor geçebilir. Bu bölümden sonra oyunu tutabildiğimizde ise Hakan’ın boşaltacağı alanlarda Tuncay ve Tümer’le pozisyon ve gol fırsatı bulacağımız kesin... Kaldı ki, Atina’dan gelecek 1 puan da hiç de kötü bir sonuç sayılmaz.

23 Mart 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tigana'nın bilinmezleri‘’

Bir yönüyle bakarsanız Tigana’nın olağanüstü soğukkanlı olduğuna kanaat getirebilirsiniz. Alttaki rakiplerinin takıldığı ama liderin farkı dokuz puana çıkardığı kritik bir virajda, olduğundan hayli fazla riske girerek (İbrahim Akın ve Burak’la beraber tüm hücum enstrümanlarını kullanarak) mutlaka kazanması gereken bir maçta gözünü budaktan sakınmadı dersiniz.Ancak daha iki hafta öncesine kadar 18’e bile almaya gerek duymadığı, hatta yönetimine şikayet ettiği ‘İbrahim Akın’ı bu kritik maçta asil olarak nasıl düşünebiliyorsunuz?’ sorusuna karşılık alacağınız cevabı mutlaka merak edersiniz. Bu İbrahim Akın, yönetici ve futbolculardan oluşan bir heyetin, Tigana huzuruna çıkması ile tekrar Galatasaray maçının 18 kişilik kadrosuna alınmamış mı idi...İbrahim Akın ve Burak, Tigana’nın gözü önünde son 10 günde Ümraniye’de ne tür gelişmelere imza koymuşlardı da, en kritik maçın ilk 11’ine koz diye düşünüldüler? Ve Beşiktaş neredeyse 90 dakikanın tamamını rakip alanda oynadığı halde neden tek gol pozisyonuna giremeden maçı tamamladı?Saçma-sapan kumarını tek kart şansı ile kazandıktan sonra maç yorumunu ‘bugün çok iyi bir rakiple oynadığına’ bağlaması maalesef bizi değil, bir tek Tigana’yı bağlıyor. Geri dörtlüsünün dışında orta alana Koray’ı forvete de Nobre’yi ‘hamal’ tayin etmiş, geri kalan coğrafyasına ‘ucuz’ beylikler vermiş bir teknik direktörü doğrusu biz anlamakta çok zorlanıyoruz.Hangi taraftar?Fenerbahçe maçı 3-0’a getirdiğinde Bursa tribünleri ‘Bu maçı satanın...’ diye gürlemeye başladı. Bir şekilde kendi bünyelerinde maçın verildiğine kanaat getirmişlerdi. Tıpkı Beşiktaş’a Rize ve Sebat’a bilerek yenildiğini düşündükleri için üç yıldır tepki koydukları gibi...Nasıl bir seyirci psikolojisi bu? Elbette hiç dilediğimiz bir şey olamaz da ama ya Bursaspor bu sene bir puan farkla 2. Lig’e yeniden düşerse ne olacak? Aynı taraftar ‘Kendimiz sattık, kendimiz bulduk’ diye ağıt mı yakacak?

20 Mart 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tigana ipten döndü‘’

Hücumda 4-3-3’e yakın ofansif düzen eğilimli olmasına rağmen, Beşiktaş’ın hücumda en kısır olduğu bir maçını izledik. Daha gerçekçisi; gole rağmen pozisyonsuz bir 90 dakikayı da bitirdi demek doğru olur. Hiç kuştu yok ki bunda Tigana’nın tercihleri etkindi. Bilinen kadrosunun zaafları olmasına rağmen, İbrahim Akın’la Burak’ı da bu düzene eklemek büyük riskti. Gördük ki maç boyu İbrahim Akın-Burak-Delgado’dan oluşan sözüm ona ofansif timi karşılamak, Erciyes için ancak bu kadar kolay olabilirdi. Tigana öngörüleri bir kez daha Beşiktaş realitesinin çok çok uzağında kalmıştı. Bülent Korkmaz takımını biraz daha gol için cesur kurgulamış olsa, bir saatlik dilimde sonuç alması hiç de uzak ihtimal olmayacak. Nobre’nin çaresizliğe terk edildiği hücum düzeninde, Beşiktaş savunma ve orta alanının başaramadığı topu oyuna sokmada Runje’ye gelen geri pasların Orkun’a gelenlere göre üç kat fazlalığı, Siyah-Beyazlılar’daki yapım bozukluğunun bir diğer göstergesiydi. Rakip arkasına sarkamayan kenarlara servis vermek Ricardinho için de ayrı bir zorluktu. Burak ise bırakın oyununu eleştirmeyi, futbolcu olup olmadığını dahi sorgulatır bir performansa imza attı. Kalabalık bir savunma hattını çözmek için çift santraforlu bir düzenin daha geçerli olacağına Tigana ancak 65’te uyandı. Tıpkı Bülent Korkmaz’ın forvetini güçlendirmek için takımının golü yemesini beklediği gibi... Beşiktaş’ın aldığı 3 puanda Nobre’nin emeklerinin boşa gitmemesi en anlamlı olanı idi. Siyah-Beyazlılar bu galibiyetle yarışı kovalıyor gibi ancak bu cılızlıkla bakalım nereye kadar...

19 Mart 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu maç masumdur‘’

Ankaragücü-Beşiktaş maçına futbol ve müsabaka hukuku ile ceza çıkarmak ne kadar doğru olur? Bir futbol takımının evinde ya da dışarıda ceza almasına sebep olacak olaylarda mutlaka saha içi aktörlerinin, yöneticilerin payı aranmalıdır. Futbolcusu, taraftarı tahrik etmiş, rakip takım oyuncularını taciz etmiş, hakemi ve kuralları çiğneyip bu tip davranışlarla tribünlerin olay çıkarmasına birinci dereceden sebebiyet vermişse o kulübün seyircisi, oyuncusu, yöneticisi hatta stadı dibine kadar cezalandırılır.Burada başka bir olay var. Saha içinde tık yok! Toplam iki masum sarı kartlı bir maç olmuş. Futbolcuların birbirine, hakeme en ufak davranış bozukluğu görülmemiş. Bundan dolayı da tribünlerin sahanın içine bakıp da etkileneceği tek neden yok. Hakemin de oyunu çığrından çıkaracak kararları söz konusu değil. Yani saha içi aktörleri temiz. Kısacası, tribünlerin bu maç adına olay çıkarmaları mümkün olmayan bir durum söz konusu...275 kişinin gözaltına alınıp, 10 kişinin hastanelik olduğu vukuat bu maça ait değil... O olay başka türlü yargılanıp, suçlular saha dışında aranmalı. Kan davasına dönüşmüş bir taraftar meselesi statta olduğu kadar şehirde de eylemleşmiştir. Farz edelim ki şehirdeki arbededen sonra tribüne dolan seyirciden daha tek bir pet şişe atılmadan, bir vesile ile maç iptal edilseydi (Yıldırım düşmesi vb...) hangi kulübe ceza verilmesi söz konusu olacaktı? O yüzden bu maç masumdur. Bu maç üzerinden kulüplere ceza, daha öncesinden de benzer uygulamalarda verildiği gibi yanlış olur. Yönetici payı var olduğu düşünülse bile, yine o konunun araştırılması da dünkü maç üzerinden değil, geçmişe dayalı bir bütün içinde değerlendirilmelidir. Devletin, Dışişleri, Maliye ve Spor Bakanı ile boy gösterdiği protokolün mevcudiyetine, emniyet ve valiliğin çok önceden uyarılmasına rağmen, Cumhuriyet’in Başkenti ve o Başkent’in tek stadı korunamıyorsa, bu maç adına spor hukuku ile kulüplere ceza vermek tirajikomik olur.Maksimum riskKendisi için çok önemli saydığı bir virajı 3 puanla döndü Beşiktaş. Kazanan hep haklıdır ancak şu unutulmasın, Beşiktaş’ı bu maçta galip getirdiği izlenimini yaratan Tigana kararları, bundan sonraki olası kayıpların da sorumlusu olacaktır. Maksimum riskli bir kadro yapısına aynı ölçüde risk taşıyan bir oyun anlayışı ekleyerek sürdürüyor yarışı Tigana... Ve enteresan bir şekilde uzun bir süre maksimum riskli kişi ilan edilmiş (adı çıktı bir kere!) Runje’siyle kurtarıyor galibiyeti. Ricardinho ve Delgado birlikteliğinin kırılganlığına aldırış etmek bir yana onlara Burak’ı da ekleyerek sahaya bir 11 sürüp, takımını bir de ofsayt taktiğinde ısrar ettirmek, umarız Fransız çalıştırıcıya bir Trabzon benzeri vukuat daha yaşatmaz.

13 Mart 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Delgado kedi olalı...‘’

Bobo ile Nobre'nin tek top dahi alamadığı, buna karşılık Ankaragücü'nde hücuma uzanan her topun Bebbe'nin kontrolüne terk edilişi vardı, iki takımın hücum formasyonu kıyaslandığında.Hikmet Karaman'ın eklediği fazla birşey yoktu, kendi ekibinin artılarına. Yıllardır süre gelen kamikaze anlayışı yine sahnedeydi Başkent ekibinin. Diğer tarafta saha zemini, o koşulları ile başlı başına rakipti zaten Ricardinho, Delgado ve Bobo'nun eksilerine. Tigana bir de Burak'ı eklemişti, bu koşullarda ayağını topa sürmesi mümkün olmayan beyzadelerine.Sahanın nispeten top oynanacak tarafları kenarları idi oysa. Beşiktaş forveti de, bu alandan gelecek servislerin beklentileri peşindeydi. Buna karşılık Siyah-Beyazlı orta alanda neler gelişti? Burak, Delgado, Ricardinho, Nobre hepsi birden Ankaragücü'nün kurduğu huniye kendi istekleriyle girerek sıkıştı. Bu anlayışta Siyah-Beyazlılar'ı geriye düşürebilecek aksiyonlar, Runje'nin eldivenleri ile çatıştı.Her zamankinin aksine ikinci yarıdaki ilk değişiklikte Fransız çalıştırıcın bir ofans oyuncusunun yerine savunmacı Serdar'ı alması, bir kez daha hem Burak'taki pişmanlığını hem de oyundaki tedirginliğini açık ediyordu. Yoktu Tigana'nın başka bir müdahale alternatifi kulübeden. Çaresiz terketmişti kendisini, Serdar'la sınırlı değişilikten sonra geri kalan takımının yapabileceklerine. Umutlu bekleyişi yoktu. Umutsuz bekleyişinde Delgado yetişti imdadına, kedi olalı bir fare tutarak. Ankara'daki Bursa-Ankara konsorsiyumunu Beşiktaş'ın lehine çeviren adam olarak. Ama yemediklerini öne çıkarırsak, bizce hakkını vermemiz gerekenler Runje ve Baki idi, üç puanın kazancında öne çıkan Kartallar.

12 Mart 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’3 ahbap çavuşlar‘’

Ligimiz amansız bir yarışa sahne oluyor, hatta birçok sürprize de gebe gibi gözüküyor. Bu görüntü doğru da, bunun altını ‘futbolun kalitesi arttı’ ya da ‘Anadolu takımları çok güçlendi’ gibi tezlerle beslemek pek o kadar akla yatkın değil. Zira ölçümü doğru yapmak lazım.Gelin biraz teknik direktörlerden yola çıkalım. Kim her sezon bu yarışmanın belirleyici aktörleri? Tabii ki üç büyükler...Peki bunların şu an teknik irade sahipleri kim? Zico, Gerets ve Tigana...Sorduğunuzda hangi taraftar kesimi memnun takımlarının oynadığı oyundan? Hiçbiri...Neden?Çünkü hala bu büyüklerin belli bir oturmuşluğu ile buna paralel sistem ve mücadele akıcılığı yok. Sonuç ne, istikrarsızlık...Çok az geriye dönelim... Fatih Terim, Lucescu, Daum hatta Mustafa Denizli iradesinde zirveye oynayan büyüklerin takım oturmuşluğu ve sonuç istikrarı ile bir kıyaslama yapalım. Hemen paralelinde Samet Aybaba, Ersun Yanal, Aykut Kocaman ve Ziya Doğan’la zindelik ve devamlılık yakalamış Anadolu takımlarının rekabetçiliğini anımsayalım. Bir de öyle değerlendirelim. Peki nedir farkları? Onlar yarışmacıydı, bunlar değil... Onlar takımlarını omurgalandırdıkları ile yetinmeyip yarışmanın en temel olgusu rakibi incelemeyi de göz önünde bulundururlardı. Şu ankiler sadece kendi takımlarından sorumlu hissediyorlar kendilerini. Üstelik bir takım tercih ve sistem arayışları ile de, hala yaz boz halindeler.Zirveye oynayanların kendilerine has, doğru bir grafik elde edememesidir bütün bu gel-git sonuçlar. İstanbul’un para ve kadro farkını hala açık ara önde götürdüğü gerçeği sabitken, biz bugüne bakıp, ligin kalitesi veya Anadolu’nun artan gücü değerlendirmeleri yapamayız.Bir an sadece Lucescu’nun 1.5 yıldır Beşiktaş’ın başında ya da Daum’un dahi gitmemiş olduğunu düşünün yeter.3 ahbap çavuşlarla bu lig bir şekilde biter ve biri kazanır. (Kayserispor bir ihtilal gerçekleştirmezse...) Ama futbolumuzun ne kazanacağı yine meçhul.Umarım ki 1-2 sene sonra yine böyle bir konuda bu kez Gerets-Tigana ve Zico’yu aradığımızı söylemeyiz.

06 Mart 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eric Gerets yumuşak tuttu‘’

Gerets, Beşiktaş forvetini eskitilmiş bir savunma ile karşılamayı uygun görmüş. Keza forvetini Necati ve Hasan Kabze ile de Beşiktaş defansını en az acıtacak biçimde yerleştirmişti. Sadece orta alanını mukavemetli düşünmüştü. Beşiktaş geç uyandı ve ancak topu forvetine aktarabildiğinde etkin olabileceğini anladı. Bobo, Emre’yi fena hırpalıyordu. Bir tane attı, iki tane de neti harcadı. İbrahim Üzülmez de ataklara katıldığında nispeten oyundaki üstünlüğü Beşiktaş ele geçirdi. Mustafa Doğan’ın savunmanın kenarına monte edilişi, en yararlı Tigana düşüncesi idi. Mustafa Doğan maç boyu Arda’nın yüzünü kaleye döndürmedi. Ama yine Delgado gerekli ölçüde katılımcı değil, Ricardinho’nun top kayıpları ise alışılmışın dışındaydı.Bu orta alan zaafiyeti ,Okan ve Ayhan’ın güçlü tuttuğu orta alanı aşacak cinsten güçlü değildi ve Siyah-Beyazlılar’ın bölgeler arasında rakibine karşı tek eksik kaldığı bölgede orta alan oluyordu. Beraberlik golünden sonra gelişen teknik direktör hamleleri sıraya girdi ve iki cephenin seçimleri de defansifti. Burak, Ümit Karan, İbrahim Akın, Tolga’nın girişiyle Sabri’nin ileriye itilişi... Kısaca hepsi oyunu dikeye taşıma amaçlıydı. İşte bu bölümden sonra Beşiktaş daha da hareketlendi. Ama sonucu Mehmet Güven’in hatasından kazandığı penaltıyla aldı. Beşiktaş daha çok isteyen taraftı, ama Gerets’in Siyah-Beyazlılar karşısına uygun görerek çıkardığı ilk onbiri, adeta bir hediye anlamı taşıyordu. Maçın bu skorla bitmesinde gerçekte bu unsurun payı büyüktü. Jean Tigana ilk kez ligde bir derbi kazandı, ama Beşiktaş’ın bu derbi galibiyetine rağmen zirveyi kovalaması, hâlâ birçok soru işareti ile dolu.

04 Mart 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kartal Uğur'a duacı‘’

Yine top rakipte iken seyreden, ayağına getirdiği her topu ise 1’de rakibe hediye eden bir Beşiktaş vardı huzurlarda.Bitik bedenli, vurdumduymaz ayaklar üst üste iki pası bir araya getiremiyor. Delgado ile Ricardinho oyunu yine locadan seyrediyordu. “Belki” diyordu Manisa: “İlk dakikalarda bir tane gol bulursam, Trabzon’daki akıbetine bir yenisini daha ekleyebilirim Kartal’ın...” Bu bilinçle geliyordu üstüne ama ancak amacına 35. dakikada ulaşabildiler. Siyah-Beyazlılar yine ofsayt taktiğindeki özründen dolayı rakibe bir gol daha hediye ettiler. Geç gelen gol yine de kayıp değildi onlar için, zira dakikalar ilerledikçe ilk maçtaki 4 farklı galibiyetin bile tur adına Beşiktaş için yeterli bir avantaj olmadığı hissediliyordu. 53. dakikada da ikinci Vestel golü gelmez mi... İyiden iyiye titremeye başladı Siyah-Beyazlılar... Büyük şansları bu bölümde Uğur İnceman oldu. 10 kişi bırakmak zorunda kaldı takımını. Atamadığı penaltıya rağmen rahatlattı Siyah-Beyazlılar’ı. Nispeten eşitlenmişti oyun ama yine de Manisa baskısı vardı karşılaşmada. Beşiktaş sadece savunmasının ileriye vurduğu uzun toplarla ayakta durmaya çalışan bir futbol anlayışıyla 90 dakikayı tamamlamaya çalışırken, Manisa olabildiğinin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Tigana’nın neme lazım tur iyiden iyiye tehlikeye girmesin amaçlı son hamleleri Nobre ile Fahri’yi oyuna almak olsa da bu değişikliklerin de Siyah-Beyazlı ekibe maalesef hiçbir katkısı görülmedi. Beşiktaş’ın oyunu yine perişandı. Bunun nedeni arkasındaki Trabzon mağlubiyetinin etkisi ne de önündeki derbiyi düşünmenin eseri olabilirdi. Zira dün geceki 90 dakika Beşiktaş’ın standardının bir kesiti idi.

01 Mart 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI