Arama

Popüler aramalar

‘’Burak, yıldız adayı mı?‘’

Onun yaşındakilere normal yaşamda, "Aklı bir karış havada" denir genelde... Ben futbolculuğu için, "Ayağı bir karış havada" diyeceğim, benzetmemi hor görmezseniz...Burak, gelecekte bir yıldız olacağından çok, futbolculuğunu sorgulatır bir konumda çünkü... Genç yeteneklere elbette zaman tanınması gerekir. Ancak şu ince noktayı kaçırmamamız lazım. Sabır ve hoşgörüyü önce hak etmek gerek. Adam olacak çocuğun ilk etapta niyeti ve aldığı temel eğitim büyüteç altına alınır. İşte Burak bu iki konudaki sınavda sürekli boş kağıt veriyor. Temel futbol öğretilerinden yoksun. Yani zamanında maalesef almamış... Beşiktaş'a gelene dek sürekli başıboş ve sorumsuzca oynamış... Onun bu durumunu ancak rakip kaleden uzakta topla buluştuğunda anlayabilirsiniz. (Sürekli kaptırdığı toplardan). Sadece önündeki rakipten sıyrılıp topu kaleye göndermekle sınırlı bir futbol bilgisi, onu nasıl bir yıldız adayı statüsünde gösterebilir?.. Daha hazin tarafı, zamanında öğrenmesi gerekenleri atladığı halde, bilmediklerini öğrenmeye en ufak bir iyi niyetinin de olmaması...Zinde bir fizik ve zihne sahip olmadığı için, kaçırdı o golleri son maçta. Çünkü kaleci ile karşı karşıya kaldığında, kafasında sadece "İşte ayağıma gelen, beni kurtaracak kolay fırsatlar" düşünceleri geçiyor, o kısıtlı saniyelerde. Ama vermemiş olduğu emeklerin, kısaca haketmemişliğin engeline takılıyor...Tigana ciddi değil!Bugüne dek bize sürekli disiplinli yüzünü ezberletmeye çalışan Tigana, malesef tutarlı değil... Biz Beşiktaş'ın Gençlerbirliği deplasmanındaki futbol kimliğini, standardını alıp, ligin geri kalanını bu çizgisinden hiç taviz vermeden sürdüreceğini sandık. Ama önce Tigana boşladı. Rize ve Fenerbahçe maçlarından hiç ders çıkarmadan Sakarya'yı çantada keklik görmesi, takımdan önce onun umursamazlığının önemi... Burak'taki ısrarı artık sabır sınırlarını zorluyor. Onun ancak son 15 dakikalar oynayabileceğini anlamalı...Artık sağır sultan da biliyor ki, Delgado-Burak-Ricardinho'lu 11, Siyah-Beyazlılar'ın takım savunmasını zaten yeterince kırılganlaştırıyor. Tigana ne yapıyor?.. Her deliği kapatan, takımın oyun bilgisi en yüksek oyuncusu Koray'ın yokluğunda bu elbiseyi 4 aydır oynamayan Kleberson ile doldurmayı uygun buluyor. Sonra da 10 kişilik Sakarya karşısında dahi, oyunun hakimi olamamayı, Fenerbahçe'den birgün önce oynamaya bağlayıp, kendini fena halde küçük düşürüyor...

17 Nisan 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol affetmez‘’

Koray da onbir dışında kalınca, Beşiktaş’ın bir ölçek daha inceldiğini gördük. Şampiyonluk yolu için ‘uzun ince’ deyimi elbette çok rahatlıkla kullanılabilecek bir değiştir. Ancak bir takımın incecilerini çoğalttığınızda, sıkıntılarınızın azalacağı yerde dün geceki gibi fazlalaşacağını da hesap etmeniz gerekir. Delgado-Ricardinho ve Burak’lı mevcuda bir de Kleberson’un eklenmesi Beşiktaş’ı fazlaca yumuşak gösteren faktördü. Sakarya ligde içinde olduğu zor koşullar yetmiyormuş gibi dün gece bir de buna sayısal eksikliğe uğrama handikabını da eklemesine rağmen, Beşiktaş’tan çok daha futbol adına olumlu şeyler koydu sahaya. Hem rakibinin eksik kalması hem de hemen arkasından skor üstünlüğüne ulaşma avantajına rağmen Siyah-Beyazlılar’ın ikinci yarıya bakış açısı olağanüstü garipti. Bu kadar keyfi ve sorumsuz bir oyunu ancak futbol affetmezdi. Öyle de oldu. Böylesine bir kendini beğenmişlik cezasız kalmamalıydı. Cezayı da Cangele kesti. Burak için hoşgörü çağrısı yapanlara, Delgado için yıldız diyenlere bu maç çok çarpıcı bir ibrettir. Ama esas Tigana’yı yarışın bu aşamasında sorgulamak gerekir. Bunca gamsız oyuncu çoğunluğunda bu maçı da nasıl olsa galip bitiririm düşüncesi esas Fransız çalıştırıcı adına pahalı bir fatura olmuştur. Sakarya gibi çok kısıtlı olanaklara sahip bir ekibe karşı bile en çok topla buluşan kesiminiz savunma ise, bunu düşünmek gerekir. Eninde sonunda savunmaların da bir gol yeme kredisi vardır. Ama Beşiktaş yediğiyle değil, on kişilik bir rakibe atamadıklarından dolayı sorumludur. Bu maçın mazereti yoktur, Beşiktaş hemen hemen küme düşmesi kesinleşmiş bir takıma hem de hakem hoşgörüsüne rağmen kaptırdığı 2 puanla şampiyonluk yolunda en büyük darbeyi aldığı gerçeğiyle artık baş başadır. Unutulmasın: “Kaşınan yanağa tokat Bağdat’tan gelir...”

15 Nisan 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Centilmenlik kazandı‘’

Bir kupa maçının ilk ayağı için, hiç de bizleri şaşırtan bir 90 dakika değildi. Zico’yu sabit onbirinden tasarruf ettiği için belki yine eleştirecekler. Ama onun planının 80 dakika tuttuğunu kabul etmek gerekir. Hatta ikinci yarının ortalarından itibaren Fenerbahçe’nin oyuna ağırlığını iyiden iyiye koyduğunu da gözlemledik. Başaramadıkları ceza alanına girmekti. Ama zaten Kezman oynarken de bunu beceremiyorlardı. Beşiktaş cephesinde ise Tigana rutin düzenindeydi. Ancak ortalarda gözükmeyen Ricardinho olunca, Beşiktaş’ın orta alanda rakibi kadar topa basma olanağı da gerçekleşmedi. Delgado bildiğimiz gibiydi. Bir iki ince hareket, sonra rakibe kaptırılan toplar. Beşiktaş’ın bu orta sahasını yine Serdar ve Koray ayakta tuttu. Özellikle de Koray sahanın en yararlı oyuncusu olarak öne çıktı. Delgado ve Ricardinho’nun hiç destek vermemesi Sarı-Lacivertliler’in maç boyu topu ayağa oynayarak rakibini oyundan düşürme amacına müthiş zemin hazırladı.İkinci yarının ortalarından sonra fizik gücü üst düzey diyebildiğimiz Beşiktaş, bu yardımlaşmadaki eksiklikten dolayı oyundan düşen taraf oluyordu. Ama bir şey unutulmuştu. Fenerbahçe beklerini de iyiden iyiye hücuma yönlendirmeye başladıktan sonra zaten savunmaya hiç katkısı olmayan Delgado demarke durumda kalıp, boş bir top fırsatı bulduğunda en azından bu yeteneğini kullanabilirdi. Nitekim de öyle oldu. Maçın en verimsiz ismi goldeki payı ile geceye damgasını vurdu.Centilmence bir maç olması herşeyden önemliydi. Fırat Aydınus sahadaki olası suistimallere hiç izin vermemesi ile dikkat çekti. Final için Beşiktaş bir adım öne geçti. Nobre çalışkanlığı, Koray orta alandaki yükü taşıması ile gecenin önemli oyuncularındandı.

12 Nisan 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zirve yolu korku dolu‘’

En sonda söyleyeceğimizi, başta söyleyelim: Fenerbahçe’nin zihnini serinkanlı tuttuğunda iki kupayı birden alma gücünde olduğuna bir tek Fenerbahçeliler’in tam inancı yok sanki... Oysa bu potansiyelleri fazlasıyla var.Bunların aksine Sarı-Lacivertliler panikte... Hem de öyle böyle bir panik değil bu... Kayseri maçı kaynaklı hakem tepkilerinin esas amacı, öndeki Beşiktaş kupa maçına olabildiğince caydırıcı bir yatırım stratejisi. Buna bağlı olarak, asıl hakem camiasıyla federasyonu baskı altına alma gereksinimleri ise şampiyonluk yarışında son 7 haftanın gidişatına ait.Geçen sezon dramatik bir biçimde kaçırdıkları şampiyonluğu bu sene de benzer şekilde yitirecek olurlarsa, bu ‘Yıldırım İmparatorluğu’nun sonu demek! Çok iyi biliniyor ki, böyle bir sonuç yinelenirse ne ısıtmalı Şükrü Saracoğlu Stadı, ne tesisler, ne de rakiplerden kat kat üstün olan Sarı-Lacivert ticari faliyetler konuşulacak. Bir günde tümü unutulup, 100. yılda yaşanan ve 100 yıl unutulmayacak bir hüsran söz konusu olacak. Ve Fenerbahçeliler, 2007 yılını sadece göz yaşartıcı Suriye anılarının tesellisiyle anacaklar...Yöneticisi, futbolcusu, taraftarı, yazarı çizeri ile adeta tellaklar gibi hep bir ağızdan ‘Tek bir penaltı dahi kazanamamak nasıl bir kader’ diye yakınmaları içinde bulundukları hezeyanı fena halde açık ediyor. Ola ki, Beşiktaş ezeli rakibinin bu psikolojisini lehine çevirirse, bu Siyah-Beyazlılar’ın asli başarısından çok, Fenerbahçe’nin bünyesinde barındıramadığı sonuç almadaki beceriksizliği olacak.

10 Nisan 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kabir azabı‘’

Beşiktaş’a bu zorlu maçta gerekli olan en önemli avantaj; erken bir gol bulmaktı... Ama ne hikmetse Siyah-Beyazlılar, penaltı ile buldukları golün ardından rahatlayacaklarına adeta afyon yutmuş bir kimliğe büründüler. Öyle ki doksan dakikanın bütününde futbol adına yapılması gerekenlerin tümünü konuk Çaykur Rizespor üstlenirken, Beşiktaş seyretti. Tamam anlıyoruz, şampiyonluğa giden yol stres içerir, heyecan içerir ama şampiyonluğa oynayacak takım da basiretini kendi kendine bu kadar bağlamaz. Nerede Ricardinho takım lideri, nerede Koray oyunu okuyan en güçlü Beşiktaşlı. Beşiktaş savunması hariç bütün oyuncular figürana dönmüş durumdaydılar. En basit ikili mücadelelerde topu kaptırma ve neredeyse tüm olumsuzlukları üstlendi Siyah-Beyazlılar... Tabii Tigana’nın da payı vardı bunda. Çalımbay’ın iki kanadında önlü arkalı çok çabuk oyuncular kullanması Beşiktaş’ın takım düzenini alt üst etti. Kartal’da solun önünü kullanan Delgado’nun, Baki’ye hiç bir katkısı olmazken, Cem Baki ve Emrah’ın güçlü oyunu Beşiktaş savunmasını maç boyu en çok zora sokan aksiyondu. Aynı şekilde oynadığı sürece varlığı belli olmayan Burak’ın da takımını eksik bırakan ikinci oyuncu olması Beşiktaş’ın kolunu kanadını kırdı. Ve Tigana da maç boyu bu iki oyuncusunun basiretsizliğini izlemekle yetindi. Ama dediğimiz gibi bu takımın lider oyuncuları vardı ve sorumluluk üstlenmeleri gerekirdi. İşte Ricardinho ve Koray’ın bu sorumluluk alanındaki eksikliği oldukça fazla hissedildi. Sadece çırpınan Nobre ve Beşiktaş savunmasıydı. Kaleci Runje de soğukkanlılığını koruyanlar kervanında idi... Onun dışında Beşiktaş, biraz da hakemin hoşgörüsüyle kazandığı penaltıyla bir üç puan elde etti. Ama maç boyu da taraftarına kabir azabı çektirdi. Hakem Aytekin Durmaz ise böyle bir maçın tansiyonunu kaldıracak güçte olmadığını gösterdi.

07 Nisan 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zor engel kolay aşıldı‘’

Bozuk zemin ve sert rakibe karşı zaafı olan oyunculardan Delgado ve Ricardinho’nun kendilerinden beklenmeyen ölçüde zor koşulları yenme çabaları, Beşiktaş’ın bu zor deplasmanda farkını öne çıkaran nedendi. Özellikle de Delgado’nun bu kez sol kulvarı kullanarak, ilk yarıda ürettiği hücum denemeleri oldukça işe yaradı.İşin geri kalan kısmında Tigana’nın, Gençlerbirliği’ne karşı kurduğu düzendeki sağlamcılığın payı vardı. Serdar ile Koray’ın tekrar dörtlü savunmanın önünde birlikte eşleşmeleri, bu deplasman için gerekli bir kurulumdu.Burak’ı orta alanda görevlendirmek yerine, forvette girişimci özgürlüğünü kullanma şansını bu oyuncuya tanımak daha akılcı bir uygulamaydı. Gerçi Burak, forvette kendinden istenenleri başaramadı, ancak en azından top kayıplarının takım savunmasına zararı önlendi.Bu prensiplere bağlı kalmak ve oyun disiplininden hiç şaşmamak iki farklı skor üstünlüğü tanıdı ilk yarıda Kartal’a... Gençlerbirliği’nin en azından bir refleks olarak ikinci yarıda ofansif girişimleri yoğunlaşır diye düşünüyorduk. Ancak, Mesut Bakkal takımının yüzünü kaleye döndürecek formülü üretemedi. Madalyonun diğer tarafında da Beşiktaşlı oyuncuların, rakibin yüzünü kaleye döndürmeme adına büyük çabaları ve yardımlaşmaları da söz konusuydu. Serdar ve Koray işbirliğinin ışığında savunmadaki İbrahim Toraman ve Baki’nin ilk toplardaki başarılı müdahaleleri Başkent ekibine hiç pozisyon şansı vermedi.Beşiktaş belki de skoru koruma uygulamasında ilk kez bu kadar başarılı oluyordu ve zirve yolunda kağıt üstünde en zor gözüken maçını, kolay kazandı.

03 Nisan 2007, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’‘Altın' yumurtlayan...‘’

Yunanistan karşısında sahaya koyduğumuz doğrular, ne kadar çoğunlukta ise, 4 gün sonra bu kez Norveç karşısında Terim’in öngörüleri saçma derece de yalnışlar içeriyordu. Defansın sol kenarında 20 kişilik kadroda belki de en son oynayabilecek savunma ismi olabilirdi Sabri. Üstelik Atina’da sağ kanatı otobana çevirmiş hücumdaki en güçlü kozumuzuda kendi elimizle geri çekmiştik. Buna kuşkusuz en çok Sabri’yi Galatasaray’dan hatırlayan Riise sevinmişti. Tümer ve Tuncay gibi ayağına top geldiğinde hareketlenebilen oyunculara Gökdeniz ve Emre’nin eklenişi, gereksuz bir fazlalıktan öteye geçememişti. Bir kişinin yapabileceği bir işi, 3 kişiye bölüştürüğümüzden, ilk yarıda Norveç savunmasının arkasına hiç kaçamadık. Oysa Age Hareide, dersine iyi çalışmıştı. Kanatları ve savunmanın göbeğini çok iyi tutup, bizim topla yüzümü dönmemizi iyi engelledi. Hakan’da bu güçlü savunma arasında tek forvet olarak etkili olamadı. Takımının dengeli hücum çıkışları sayesinde de savunmamızı eksik yakaladığı pozisyonlarda golleri de buldu Norveç. Fatih Terim, ikinci yarı Volkan’ı oyuna alıp Sabri’yi sağa çekmekle yanlışını düzeltti. Ancak yine de 2-0’lık skor dezavantajının bozuk bir kimyası vardı. Bu noktada sahada forma giyen tüm oyuncuların özverisini alkışlamamız gerekir. Tüm iyi niyetleriyle yılmadan üretmeye çalıştılar. Zorlu Kuzey savunması müthiş dirensede, ikinci yarıda pozisyonlar bulduk. Gökdeniz ve iki kez de Tuncay, organize sayabileceğimiz ataklardan yararlanamasada Hamit’in iki serbest vuruşu gitti dediğimiz 3 puanın birini geri getirdi. Ama bizim için yanıltıcı olmasın! Atina’da kaleci Nikopolidis’ten sonra Frankfurt’ta da Mhyre aldığımız 4 puanda çok önemli roller oynadılar. Yine de şu 2 maçlık seride grubun en avantajlı sonuçlarına biz imza attık. Fatih Terim’in Atina’da kazandığı zaferden sonra hayalindeki süper ofansif düzen için daha fazla ayağını yerden kesmemesi lazım.

29 Mart 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük zafer‘’

Yunan seyircisinin İstiklal Marşımız’a yönelik saygısızlığının gerginliğini üstümüzden atamadan, kalemizde gördük golü. Ve başta dengeliyemediğimiz oyunu da yediğimiz bu golden sonra çevirdik. Aurelio, Sabri ve Tümer gibi en kilit oyuncularımızın tutukluğunu üstünden atmasının ardından karşı alana da yerleştik. Ve Tuncay da telafi etti hatasını. Tümer oyundaki dengeyi değiştiren isim olarak, skor avantajına oynayan Komşu’nun hesaplarını tek başına bozdu adeta. Sabri’nin yüklenişi savunmalarını zorladı. Temposuz oynamaları avantajımızdı, çift forvete dönüşleri de tek kurtuluş sayılmazdı. Basinas ve Karagounis gibi çabuk oyuncularını pozisyona sokmakta zorlanırken, doğrusu biz Sabri’yi Hamit’in de katılımıyla mükemmel kullanıyorduk. Rehhagel, perişan olan Fyssas’ı oyundan almaya hazırlanırken Gökhan skoru lehimize çeviriyordu bile. Sahaya maç öncesi sulamaları ters tepmişti. Ve en büyük güvenceleri kaleci Nikopolidis bile galiba uzağı görme sorunları başlamıştı. Gökhan’dan sonra sahanın yıldızı Tümer’in vuruşunu da ancak top kalesine girdikten sonra gördü yaşlı kurt. Son olarak da Gökdeniz, büyük zaferi perçinleyen imzayı koydu ve ‘Hellas, Hellas’ seslerini kökünden kesti.Bu maçın hikayesinin muhteşem olarak hafızalarımızda tutalım. Tümer’in, Sabri’yi, Aurelio’yu biraz daha fazla alkışlayalım. Ama en önemlisi İstanbul’da Yunanlılar’ın yaptığı çirkinliklere tam tersi davranarak İstiklal Marşları çalındığında saygıda kusur etmeyerek yücelelim.

25 Mart 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI