‘’Ciddiyetsiz forvet, bilinçli savunma‘’
3 farklı net bir skora rağmen, Beşiktaş’ın da hakkını yemeden bir gerçeğin altını çizelim. Dün geceki Gaziantep, asla 3 farklı yeniliğiyi hakeden bir ekip değildi. Bu yüzden Nurullah Sağlam, moralini fazla bozmasın.
Beşiktaş’a gelince... İlk dakikada atılan gol ile ikinci yarının hemen başında Eduardo’nun işgüzarlığı sonucunda, takımını 10 kişi bırakmasının avantajları çok yaradı Siyah-Beyazlılar’a. 1-0’dan sonra hemen hemen ilk 45 dakikayı kendi sahasında kabullendi Beşiktaş. Pozisyon olarak belki üstün taraftı ama, oyun üstünlüğü açısından Gaziantep’in futbol pozitivesi hakimdi. Ertuğrul Sağlam, rotasyona yönelmişti. Uğur İnceman, Delgado ve Holosko’nun ilk 11’de olmaması da denk düşmüştü. İbrahim Üzülmez’in savunmanın soluna tercih edilmesi ile, Serdar Kurtuluş’un orta alana yerleştirilmesi, daha mücadeleci bir anlayışı öne çıkardı. Geçmiş sezonlarda bu kadar baskı yiyip de, kalesinde gol görmemesi, hemen hemen olanaksız bir durumdu. İşte Gaziantep’in bir devre oldukça üstün oynayıp da, aynı anda ceza sahasına hiç net pozisyon bulamaması, Beşiktaş’ın bu sene yaptığı en büyük aşamayı belgeliyor. Savunmanın Çekler’i son derece konsantre, disiplinli ve kademe anlayışını bilen oyunlarıyla rakip hücumların net pozisyona dönüşmesini engelleyen faktördü. Tabii bunda savunmanın kenarlarına İbrahim Üzülmez ve Toraman’ın yerleştirmesinin de payı büyüktü.
İkinci golden sonra da Beşiktaş farka giderdi. Bobo, Holosko ve Delgado’nun gayri ciddiyetliliği bunu engelledi. Sonunda Zapotocny bütün forvet oyuncularına ders verir bir biçimde kendi alanından koptu geldi... Nobre’ye golü attırdı, ‘Bu iş böyle yapılır’ dedi.
‘’Rövanş zor olacak‘’
Beşiktaş galip geldi belki ama istediği sonucu alamadı. Ukrayna’da çok zor bir rövanş bekliyor Kartal’ı... Kapalı bir savunma anlayışı içinde son derece disiplinli bir ekip çıktı Metalist. Bu şekilde oyunu geride kabul etmelerine rağmen, net pozisyon açısından Beşiktaş’a daha fazla üstünlük sağladılar. İki direkten dönen top, iki tane Rüştü’nün yüzde yüz kurtarışı var. Bir de ilk dakikalarda tartışmalı penaltı pozisyonu var. Bir de Beşiktaş’ın 51. dakikada golü bulmasına rağmen daha fazlasını isteyeceği halde, yememeyi ön plana alma zorunluluğunda kalmasını da göz ardı etmemek gerek.
Düzeninden taviz vermeyeceğini söyleyen Sağlam, fikir değiştirmişti. Beşiktaş ilk ayağını kendi sahasında oynayacağı bir eleme turuna göre, doğru düzenle sahadaydı. Ancak bu kez de çok adamla kapanan bir savunmayı çözmesi gereken oyuncularının, beceri noksanlığına takıldı ilk yarıda. Delgado, Nobre, Holosko işi bitirecekleri noktalarda becerilerini kullanamadılar. Metalist iyi kapanan yönünün yanı sıra, hızlı çıkışlarıyla da etkili oldu. Yeri gelmişken söyleyelim, bu yabancı transfer işini herkes bizden daha iyi değerlendiriyor. Metalist’in Brezilyalı Jackson’ı gibi ofansa dönük bir oyuncu bizim ligde yok. Beşiktaş’ın da dün gece yüreğini çokca ağzına getiren oyuncu idi. Serdar Kurtuluş’un ani rakip hücumlarında kademe yanlışları öne çıktı. Uğur İnceman dün gece denenen düzende yerini yadırgadı. Beşiktaş yine organize atak yoksunuydu. Ancak Tello’nun klas frikiği sonucunda bir gol bulabildi. Serdar Özkan ile Bobo oyuna girdikten sonra da üretimde canlılık yaşanmadı. Başta da belirttiğimiz gibi Beşiktaşlı oyuncular baktılar ki rakip dişli, tek farklı skor da olsa, buna rıza gösteren bir oyunla 90 dakikayı bitirmek zorunda kaldılar.
‘’Trabzon maçının ardından...‘’
Beşiktaş’ın kurmay odası penceresinden saha içi manzarası nasıl bilmem ama belki Fenerbahçe hariç bu ligde Nobre’si ve Holosko’su olsa bayram edecek bir dolu teknik direktör olduğuna kalıbımı basarım.
Takımı adına aşama yapması için her teknik direktöre transferde biraz da doku yapısı tutacak oyuncu şansı lazım. Bu sezon Beşiktaş bizce yıllarca sağlanamayan savunma birikimini halletti. Sivok, Zapotocny, Cisse ve Uğur dörtlüsü ligimiz ölçü alındığında yeterli sağlamlıkta bir omurga sayılabilir.
Bu durumda geçmişe oranla artık daha rahat arkasına yaslanabilecek olan Sağlam, şimdi önüne bakmalı. Savaşan bir arka birim oluştu diye, ön tarafa fazla keyfiyet tanırsa bu potansiyeli doğru kullanmış olmaz.
Kimse kabul etmese de bir gerçek var. Bu ülkenin ofansa dönük oyuncularının çoğu salon futbolcusu... Üstelik tek devrelik -ikinci yarı kullanılması gereken- ve günün futbol anlayışına göre asla kanat görevi üstlenemeyecek oyuncular. Sadece Serdar Özkan tutkusu, Sağlam’ın başına iş açmaya yeter de artar bile. Serdar Özkan ve Bobo sevdası yüzünden hem sistemdeki ikinci bir arayışın, hem de Holosko ile Nobre’nin ikinci plana itilmesi bir teknik direktörün bindiği dalı kesmesidir.
Sinan Engin’in maç sonrası demeci, bana komik geldi. “İleride oynayan oyuncularımız, bugün rakip alanda gerektiği gibi top saklamayı beceremediler” dedi... Yani Delgado, Bobo ve Serdar Özkan’ı kastetti. Bu oyuncular Beşiktaş forması giydiklerinden bu yana, hangi maçta bu tür bir görevi başarıyla yerine getirdiler ki, şimdi yapacaklar? Pres altında kendilerini saklamayı yeğleyen karakterde oyuncu bunlar... Topu nasıl saklasınlar! Bir Delgado hoşgörülür, o da yeterlidir. Daha fazlası Sağlam’ı sonuca götürmez. Holosko’yu kenara mahkum etmek de bir çözüm olamaz. Tek forvette ısrarcı olmasına saygı duyulabilir. Ama üçlü bir orta alan, önlerinde Delgado ve Holosko’nun sürekli gezegenliğine bağlı bir hücum hattı, tek forvete de Nobre’nin yerleşimi hiç akla gelmez mi? Kenara hapsedilmemiş bir Holosko, her yakın markajda Beşiktaş’ın hücum işleyişini aksamasına neden olan Delgado’yu da boşa çıkaracaktır. Rakip takımların, Delgado’dan bir fazlasına da önlem almak gerekir düşüncesi, Beşiktaş’ı bir adım öne, rakibi de aynı ölçüde geriye şartlandırır.
Bobo, Serdar Özkan hatta Aydın Karabulut’un kullanılma biçimi, sahadan kulübeye değil de, kulübeden sahaya doğru yönünde gerçekleşirse, Kara Kartal’ın kapasite kullanma oranı sanırız daha da artacaktır. Ertuğrul Sağlam’ın Trabzon maçında oyundan aldığı oyunculara bir bakalım... Sırasıyla Aydın, Bobo ve Serdar Özkan. Girenler ise Ekrem Dağ, Nobre ve Ali Tandoğan. Tüm dünyada futbolun gerçeğine ters bir durum bu. Önce mücadele gücü yüksek oyuncular, oyunun büyük bölümünde gereken savaşma işine soyunur, sonra da teknik kapasitesi yüksek nispeten işbitirici oyuncular da oyuna dahil olur. Sağlam’ın bu yönde davranması, bilinçli bir eylem mi, yoksa bir itiraf mı...
‘’Alan, veren razı‘’
Ersun Yanal da, Ertuğrul Sağlam da sözde hücum anlayışını daha fazla öne alan teknik direktörler. Bu maç için ise enteresan bir biçimde ikisi de kaybetmemeyi öne alarak çıkmışlardı sahaya. Yattara’nın olmayışı, Delgado’nun da yakın markajda kitlenişi sonucu iki takım da mermisiz silahlarla dolaşan kovboylar grubundan öteye geçemedi. Oysa Yattara’nın olmayışı Beşiktaş için bu maçta ciddi bir avantaj olabilirdi... Bunu kullanmayı denemedi Sağlam. Zaten Bobo ve Serdar Özkan tercihi bizce yanlıştı. Terim’in Ulusal Takım’da Emre ısrarı ne kadar gereksiz ise, Beşiktaş’ta da Sağlam’ın Özkan ısrarı benzer bir durum. Hiç abartıya gerek yok, Beşiktaş maçın bütününe yakını 9.5 kişi oynadı desek, yeridir. Özkan’ın ne savunma desteğinde ne de hücumda varlığı hissedilmedi. Oysa Aydın Karabulut, özellikle de ilk yarıda Beşiktaş’ın üretimde potansiyeli olan belki de tek ismiydi. Ters bir değişiklikle, Aydın’ı oyundan aldı. Sonra da Tello’nun başının nasıl sıkıştığını gördük. Trabzon’da da durum farklı değildi. O da bir puana razıydı. Cisse ve Uğur İnceman’ın başarılı oyunu Beşiktaş’ın orta sahadaki ezikliğini kamufle etti. Aynı şekilde Zapotocny ve Sivok’un da savunmadaki uyumu, Rüştü’yü rahatlatan faktördü. Sonuçta futbol heyecanı açısından merakla beklenen derbi, neredeyse pozisyonsuz bitti. Ama sanıyorum ki, iki cephede de bu beraberlik karlı sayılacaktır.
‘’Artık sıkıcı olmaya başladı‘’
Emre’nin oyun patronluğunu bir türlü becerememesi, kanatlardaki oyuncuların sürekli topu ayağına istemesi bize düşündüğümüz ofansif zenginliği sağlamıyor. Arda’nın yapacağı her orta öncesi, 30-40 saniye topu gevelemesine mi endeksli bizim yegane hücum modelimiz? Yoksa Emre’nin yine kendisinde bitmesini istediği atak pası girişimlerinde mi? Beklerimizi ya da kanat oyuncularımızı niye savunmaların arkasına hiç sarkıtamayız.. Ve bu oyunu, bu potansiyele rağmen bir türlü akılcı hale getiremeyiz. Yoksa bizdeki yıldız statüsündeki oyuncular, boş koşu yapmayı hamallık mı sayıyor? Bütün maharetlerini top ayağındayken göstermek midir, onların futbol anlayışındaki racon?
Son derece mütevazı bir takımdı Belçika. En önemli özelliği haddini bilen bir ekip olmasıydı. Kompany, Defour ve Sonck dışında vasatı aşan kalite fazlalıkları da yoktu. İşte bu takım bizi kandırdı. Çok kolay geçeceğimizi zannettik. Ama sadece alan savunmasını ve kademeyi iyi uygulamalarına takıldık. Yediğimiz gol, yine kronik hastalığımız savunma hatasıydı. Sonck’un poziyonunda Servet-Gökhan Zan ikilisi uyudu.
İkinci yarıda Vandereycken, Defour’u da oyundan alınca tamamen skor amaçlı bir anlayışa büründüler. Biz de 4-4-3’e döndük. 90 dakika tek organize atağımızın olmadığı, sadece Semih’in pozisyonu dışında rakip kaleye gidemeğimiz maçta imdadımıza penaltı yetişti. Emre, attığı gole secde edecek kadar sevindi. Bu puan kaybı hesapta yoktu. Ama bilinmeli ki, Avrupa Şampiyonası’nda getirileri çok fazla diye güvendiğimiz bu oyun modelinin, götürecekleri de fazla olacaktır. Buna hazırlıklı olalım.
‘’Zorlama‘’
Ertuğrul Sağlam da, tıpkı Fatih Terim’in Ulusal Takım’daki uygulamalarına benzer dayatmalar peşinde.
Mesele ofansa dönük kanatların kullandırılması biçimi. İki teknik direkörün de, oyunda kontrol sürekliliğini yakalayamamasında ikinci devrelerde farklı oyun kimliklerine geçiş yapmasında bu zorlamaların payı var. Forvetten bağımsız olarak Ulusal Takım’da Tuncay ve Arda’nın, Beşiktaş’ta da Holosko ve Serdar Özkan’ın hücuma katkı amacıyla kullanılma biçimi kağıt üzerindeki beklentilere rağmen geri tepiyor. Sebebi, bizde gerçek anlamda oyunu iki yönlü oynayabilecek çizgi oyuncusunun bulunmaması. Kaldı ki, Beşiktaş’ta Holosko ve Serdar, Ulusal Takım’da da Arda ile Tuncay sadece dripling özelliği olan oyuncular... Topsuz alana depar, kanatta öne boş koşu yapıp, top talep eden nitelikten uzaklar. Bu durumda oyunu açma misyonu üstlenen oyuncuların topu seven yapıları tam aksi olarak bizi kendi kendimize kilitleyen unsur... Bunun başka bir olumsuz yan etkisi de, takım savunmasına yönelik. Kenar etkinlikleri güçlü olan rakipler karşısında iki teknik direktör de, savunma beklerinin yalnız kalışını hiç umursamıyor. Rakip, kağıt üzerinde nispeten zayıf algılanmışsa, ‘Sıkışsak da bir şekilde üstesinden geliriz’ mantığı hakim. Henüz başa hesapta olmayan bir şey gelmedi diye de, bu zorlama ve umursamazlık sürüyor.
Konuyu Beşiktaş’la bağlayalım. Ertuğrul Sağlam, son maçlardaki tercih ve tertipleri ile Trabzonspor’a karşı çıkarsa, inandığı düzen ve oyuncuları ile takımına ait ilk hüsranı yaşamaya hazır olsun. Tello-Seric, Seric-Tello, Tello-Aydın ya da Tello-Serdar Özkan ikilileriyle kurulacak soldaki dayanışma, Sağlam’ın beklentilerine bu kez hiç cevap vermeyebilir. Son Shakthar maçında izlediğimiz kadarıyla Seric normal bir antrenmanı bile tamamlayacak kapasitede değil. İbrahim Üzülmez, savunmanın solunda herşeye karşın Sağlam’ın düşünmesi gereken ilk isim olmalı. Önünde de, belki de takımın oyun görgüsü en yüksek olanı Tello...
‘’İkinci yarıdaki doğrularla‘’
Terim maç öncesi, üstüne basarak daha hazır olmadığımızın altını çiziyordu. Ancak, nedense ilk onbirdeki tercihlerinde daha az hazır olan oyuncuları da kendi seçti. Emre, Gökhan Gönül ve Mevlüt hazırlıksız olanların başını çekiyordu. O kadar ki; Tuncay, Emre’nin tutukluğu yüzünden kanat görevinin dışında sık sık orta alanın içine kat etmeye de zorladı kendini. Bu arada Servet de, sürpriz bir biçimde savunmayı tedirgin etti. Arda, Hakan Balta, Tuncay, Gökhan Gönül işbirliği bizim amaçladığımız anlamdaki kenar organizasyonları için yetersizdi. Buna karşılık, ilk yarıda Ermenistan’ın sol kanatındaki Mkrtchyan ve Artavazd Karamyan ortaklığındaki kanat etkinliği bizi oldukça zorladı.
Ceza alanı içinde fizik gücü yüksek bir oyuncuya ihtiyacımız olduğu Tuncay’ın golünde ortaya çıktı. Colin Kazım işin gereğini yapan oyuncuydu. Onun kanat ağırlıklı forvete getirdiği dinamizm daha sonra Ayhan’ın oyuna girmesiyle pekişmiş bir oyun tarzına döndü. Ve belki de bizim için uygulamamız gereken sistem hakkında daha net veriler sundu. Kanat oyuncuları ağırlıklı bir orta alanı her denediğimizde, ufak tefek sorunların çıktığını, özellikle de takım savunmasının arızaya uğradığını sanırım kabullenmemiz gerekecek. Galibiyeti perçinleyen gole Semih’in imza atması, sahanın görev anlayışı en üst düzey oyuncusuna da ödül oldu. Gökhan Zan, Aurelio ve tabii ki Semih en iyilerimiz arasındaydı. Zorlanacağımızı hissettiğimiz ilk deplasmanımızdan futbol ve skor olarak istediğimizi aldık. Umarız, diplomasi olarak da kazançlarımız olmuştur.
‘’Konya'nın bonkörlüğü‘’
Daha sezon başı Serdar Özkan fizik olarak çok eksik... Üstelik bir de, kendisine ters bir kanatta oynuyor. İlk yarıda ezdiği topların haddi hesabı yok. Benzer bir biçimde, Holosko’nun sağ kanattaki verimi de sorgulanması gereken bir durum. Yaratıcılığı en çok aranan oyunculardan biri ama bunu oynadığı bölgede sergileyemiyor. İlk yarıda Beşiktaş orta alanı çok fazla top kaybı yaptı. Bu durumda çift ön liberolu düzenin bile savunma güvencisi oluşturamayacağı görüldü.
İkinci yarı Beşiktaş’ın imdadına Konyaspor savunmasının yaptığı hatalar yetişti. Gerek Delgado’nun golünde, gerekse daha sonraki penaltı pozisyonunda, Yeşil-Beyazlı defansın önemli hataları vardı. Sonrasında da bir kişi eksildiklerinde artık hiç bir şansları kalmadı.
Delgado penaltıyı kaçırdı ama Holosko’nun kendi başlattığı pozisyonda bulduğu gol, şıktı. Yapılış açısından güzel bir organizasyondu. Bir diğer benzer atakta, Bobo’nun boş tarafa atamadığı ise ona yakışmadı. Savunmada Zapotocny oldukça iyi bir oyun çıkardı. İbrahim Toraman’a forma verilmesi de doğru bir karar.
Onun dışında orta alanda Uğur İnceman’ın takımı toparlayan yönü öne çıktı. Yakında İbrahim Üzülmez’e de ihtiyaç duyulacak. Zira sol kanat Tello-Serdar Özkan ikilisi ile olmuyor. Beşiktaş daha güçlü bir ekiple oynamadı. Örneğin Trabzonspor maçında bu kanat yapısıyla sahaya çıkmak, fazla riskli olur. Maçın hakemi Selçuk Dereli ise bir çok avantaj kuralını yok sayan anlayışıyla, şaşırttı.