‘’Kanadı kırık Denizli‘’
Gençlerbirliği maçı maalesef hem Mustafa Denizli’yi, hem de kariyeri boyunca futbolu ofansif prensipler üzerine kanaat getiren kesimi yanılttı. Son üç maçta Beşiktaş’ın hücum zenginliği bir öncesine oranla fark göstermeyince, eleştiriler de başladı.
En başta dikkat edilmesi gereken nokta şu, Mustafa Denizli eliyle Beşiktaş’ın saha içi düzeni değişmiştir. Bunun ilk elden hücum bölgesinde hissedilmemesi ise, şu an Denizli’nin elinde değildir. Defanstan bir kişi eksiltip, Tello ve Delgado ortaklığı kurularak forvet arkasına iki kişilik ek kaynak aktarımı, Beşiktaş kadrosu gözönüne alındığında olumlu bir denemedir. Ancak unutulan bir detay vardır... Günün futbolunda hiçbir sistem kenarlar çalışmadan verim sağlayamaz. Ağırlıklı olarak 3-3-2-2’ye benzer bir saha içi uygulaması, Beşiktaş kadrosu için çok yanlış bir düzen değildir. Ancak ikinci bölgedeki üçlüden Serdar Kurtuluş ve İbrahim Üzülmez’in hücumda kenarları kullanmak adına çok pasif kalması, Beşiktaş’ı kilitleyen nedendir. İbrahim Üzülmez’in vazgeçilmezliği ancak klasik dörtlü savunma sözkonusu olduğunda geçerlidir. Serdar Kurtuluş ise zaten temel eğitimini alma aşamasında kenar beki olarak seçilmesinin yanlışlığını yaşamaktadır. Bu ikiliyle kanatların çalışmaması, Tello ve Delgado’nun yeni konuşlandığı bölgede hücuma çıkış seçeneklerini de kısıtlamaktadır. Zaman zaman Arjantinli’nin sol çizgiye, Tello’nun da ters kanada gelerek talep dengesini karşılamaya çalışması fizik güçlerinin yetersizliğinden sonuç vermemektedir. Kısaca özetlersek, Denizli’nin iki kanadı kırıktır... Bir faraziye soyunmamız gerekirse, haydi solu boşverdik, bu sistemin sağ kanadın Gökhan Gönül veya Sabri’ye ihtiyacı var. Bunların Beşiktaş’taki alternatifleri Ali Tandoğan, Ekrem ve Aydın Karabulut... Ya bu üç oyuncu ciddi aday düzeyine erişir, ya da Beşiktaş’ın devre arasındaki takviye konusunda seçimleri bugünden belli olur.
Bir de Denizli’ye naçizane şu mesajı göndermek isteriz: Zorluk katsayısı yüksek, elin taşın altına konulacağı oyunlarda Delgado, Bobo ve Serdar Özkan’ın topluca sahada olmasına dikkat etmeli.
‘’Çok bilen çok yanılır‘’
Maçın kısa özeti şu: Hata kollayan takımların oyunuydu. Ve belki de, Siyah-Beyazlılar’ın en iyi oyuncusu Sivok’un hatasını, Kayserispor iyi değerlendirdi. Beşiktaş’ın puan ve puanlarla beraber, namağlupluğu da gitti.
Mustafa Denizli’nin maça başladığı değil de, maçı bitireceği 11’lerin belirleyici olacağını, daha önceleri dikkat çekmiştik. Bu karşılaşmaya bakarsak, en doğru tercihlendirmeyi yaptığını rahatça söyleyebiliriz. İyi de, o zaman gözden kaçan ne diyecek siniz?.. Elbetteki maçın skoru. Arkasında 80 dakikayı bırakmış bir oyuna, Bobo ile Serdar Özkan’ın dahil edilebileceği ortam, ancak Beşiktaş’ın skor olarak önde olabileceği bir ortamdı. İşte; eğer Denizli’ye teknik adam çatısı altında eksi puan vermemiz gerekecekse, burada vermeliyiz. Denizli’nin yeni tanıştığı bir kadro bütünlüğünde, medet umulacak oyuncuyu, şu an için keşfedememesi normal bir durum. Çünkü görev aldığı süre, bu tanı için biraz erken. Delgado’nun yanına, son 10 dakika da olsa, Serdar Özkan ve Bobo gibi, 2 adet serçe kılıklı oyuncunun daha eklenmesi; yoruldu zannedilen Kayserispor’u, aslında rahatlanan en önemli hamleydi.
Bir 90 dakika daha olsa, taraflı-tarafsız tüm izleyicilerin; ‘Bu maç beraberlikten öte gitmez’ diye nitelendirilebilecek bir oyun, tek hatanın meyvesi olarak skorboarda yansıdı. O golün, başlangıcı ve bitimindeki pozisyon hatalısı Sivok’tu. Buna rağmen, aynı anda Zapotocny, İbrahim Toraman ve Tello ile beraber Beşiktaş’ın en iyilerindendi. Ne diyelim; bazen çok bilen çok yanılır...
‘’Tello farkı‘’
Doğrusunu söylemek gerekirse, bir maharetti!.. Beşiktaşlı ve Antalyalı oyuncular, basit oynanan ve böyle oynandığında aleme keyif veren bu güzel oyunu, nasıl olduysa, içinden çıkılmaz bir işkence gösterisine dönüştürdüler. Oynayanın da, seyredenin de en güçlü yanı; sabrı olmalıydı.
Umarız Denizli, bunları da hesap ederek gelmiştir Beşiktaş’a. Başta Bobo ve Serdar Özkan’a katlanmak için, teknik bilgi ve tecrübeden öte, bir insana engin sabır lazım. Böylesi futbolculara da, azıcık utanma duygusu.
Üç sağ kenar tandanslı oyuncunun harmanlanması, Beşiktaş’ın ilk yarıda, saha içi düzenini karıştıran bir unsurdu. Nitekim Denizli, ikinci yarıda bunu görüp, oyuna sadece Tello’yu almakla, işi çözdü. Beşiktaş, yumak olmaktan kurtulup, sahanın bütününü kullanmaya başladı. Kornerden gelen golün, kilidi açmasından sonra, Beşiktaş’ın farklı sonuca ulaşması da zor olmadı. Tello, kornerden Cisse’ye attırdığı golün dışında (özellikle attırdı) oynadığı oyun ve organizasyon göreviyle maça damgasını vuran isim oldu. Attığı üçüncü gol ise, tek kelimeyle şaheserdi. Bir de Beşiktaş’ın Çek oyuncularını kutlamak gerek. Maç seçmeden, her 90 dakikaya aynı özveri ve disiplinle çıktıkları için. Denizli’ye gelince... Kalifiye bir kadro aldığı için sevindiğini biliyoruz. Ama dikkat etmesi gerek. Beşiktaş’ın Serdar Kurtuluş, Ekrem, Uğur İnceman gibi, iyi niyetli formsuzları ile; Bobo ve Serdar Özkan gibi, yetenekli ciddiyetsizleri var. İşi çokta kolay değil.
‘’Bobo mu, Holosko mu?‘’
Tanıdığı özgürlükler kapsamına savunmanın topla öne çıkarak oyun kurmasını da dahil eden Denizli’nin bir detaya dikkat etmesi lazım. Aynı savunma aktörleri, top rakibe geçtiğinde en az iki oyuncuyla adam adama markaj uygulayacaksa bu anlayış yüksek risk taşır.
Zapotocny ve Sivok’un kesicilikte olduğu kadar oyun kurmada da becerili oluşu, kuşkusuz önemli bir avantaj. Fakat yörüngelerinde hareket etmek kaydı ile... Üç stoperli defans, hemen hemen her atağı karşılama aşamasında sağdan sola farklı noktalarda konuşlanacaksa, nihayet bu sezon güçlendi gözüyle bakılan savunmanın balansı bozulur ve Sivasspor’un attığı gole benzer bireysel hata içeren sayıların arkası gelir.
Denizli ikinci sınavını geride bıraktı. Gençlerbirliği ve Sivasspor maçlarının sonrasında kısa süreye rağmen Beşiktaş’ın filizlenen yeni profili şu mesajı veriyor: İlk yarı attı, attı... İkinci yarıya ne çıkarsa bahtına!
Kartal’ın hücuma çıkarken çok hevesli olduğu gözlerden kaçmıyor. Ne var ki, bu ofansif denemeler orta alanın forveti dikey gördüğü doğrultunun ezberinde gidiyor. Bu hücum anlayışı kenarlar devre dışı kalarak devam ederse, sonuç getirmeyen eylemler hevesi kırabilir. Serdar Kurtuluş kulvarını bu şekilde orta halli kullanacaksa, mevcuttaki tek alternatif Ali Tandoğan hazır hale getirilmeli.
Gelelim Holosko ve Bobo’ya... Yani Denizli’nin hâlâ beklentilere cevap vermeyen iki oyuncusuna. Holosko, Bobo’nun gölgesinde kaldığı izlenimini alınca bu sezona iyi başlayamadı. Zira Ertuğrul Sağlam onu kanatta kullanacağını açık açık deklare etmişti. Bobo bu takımın vazgeçilmezi olduğundan, bundan sonra da şüphe etmeyecekse Beşiktaş bu iki oyuncusundan da istediği verimi alamaz. Yok, Denizli eğer Holosko’ya, onu daha fonksiyonel kullanacağı yönünde koltuk çıkarsa baştan beri Bobo’nun bir fazlalık olduğu da daha rahat anlaşılacak.
Beşiktaş’ta ligin ilk yarısı sonunda belirli bir aşama kaydetmiş ise de, belki de devre arası takıma kazandırılması gereken takviye konusunda daha net bir seçim yapabilecek.
‘’Çıkış iyi finiş kötü‘’
Hemen hemen her bölgesinde fazla sayıda oyuncunun gezegen oyunu Beşiktaş’ı ilk yarıda hücum zengini gösterdi. Gerçekte de geriye düşmesine karşın yeni büründüğü ofansif çehresiyle ilk yarıyı en az iki farkla önde bitirecek pozisyon üstünüydü de Siyah-Beyazlılar. Delgado’nun golünde Arjantinli’nin vuruşundan çok Nobre’nin aklı hizmet etti beraberlik sayısına. Beşiktaş’ın temposu ilk bir saatin sonunda düştü. Denizli’nin yeni düzeni iyi güzel de Tello ve Delgado’nun alternatifi olmadığı için tıkanmaya elverişli. Gördük ki Serdar Özkan bu düzeni götürecek vasıflardan uzak. Holosko için bir şey söylenemez. Çünkü çok kısa kaldı oyunda. Bir de Bobo’nun hızlı hücumlarda ağır kaldığını unutmamak gerek. Denizli’nin belki de tek yanlışı ikinci yarının ortasına ulaşmadan Holosko ile Bobo’nun değişimine karar vermemesi oldu.
Beşiktaşlı oyuncuların sürekli yer değiştirerek oynadığından bahsetmiştik. Bu savunma kurgusunda uygulandığında iyi sonuç vermiyor. Zapatocny’nin yaptığı büyük hata bu kafa karışıklığının ürünüydü. Sivasspor ise bilinen anlayışındaydı. Tek farkları oyunu biraz daha Mehmet Yıldız’ın üstüne yıkmaları ve bu oyuncunun da artık yıprandığından olsa gerek daha fazla faullü oynama ve faul istemesi olarak göründü. Halis Özkahya’ya gelince, bir deplasman takımı adına olabildiğince takdir hakkı kullanmasıyla dikkat çekti. Beşiktaş’ın bir kaç haftayı daha bu şekilde götüreceği kesin. Bu anlayışından da her türlü sonuç çıkar. Denizli’nin düşünmesi gereken oyunu başlattığı değil bitireceği oyuncuları iyi seçmek.
‘’Kartal değişti mi?‘’
Gelişini belgelemek adına mutlak bir farklılık bekliyorduk Denizli’den. Zaten aksi olsa, garip kaçardı.
Maç sonundaki demecinde, ilk radikal değişimi konusunda savunma düzenini bozmasına yönelik soruyu, “Sabit bir sistemimiz olmayacak” diye yanıtladı. Denizli, uzun süredir Süper Lig’i dışarıdan en kapsamlı etüt eden bir futbol adamı olarak Beşiktaş’a geldi. Anlaşılıyor ki, Beşiktaş’ı rakibe göre oynatacak. Bu onun tarzı... Zira karşı tarafı şaşırtmaktan çok haz alan bir teknik adam. Yalnız bu Beşiktaş’ın kadro yapısına uyar mı, orası biraz belirsiz.
Ertuğrul Sağlam’ın rotasyon adı altındaki tercih tasarrufları, Siyah-Beyazlı ekibin kafasını nasıl karıştırdıysa, Denizli’nin sistem oynamaları da benzer karmaşaya zemin hazırlar. Ankara’da ilk 15 dakika, bilemediniz yarım saatlik takım görüntüsü Mustafa Denizli’ye ait. Ancak geriye kalan bir saatlik dilimdeki görüntü, Denizli’ye yadigar kalan takım. Yani düzeltilmesi gereken ekip profili, ikinci bölümdeki... Zira skor olarak öne geçtiğinde sorunları ortaya çıkıyor Kara Kartal’ın. Bu durum da yumuşak bir orta alan yapısıyla ilintili. Rakip baskısı başladığında kolay sinen oyunculardan kurulu Kartal’ın orta alanı. Skor üstünlüğüne ulaştıktan sonra oyun kontrolünü ele geçirmeye yönelmek yerine, rakibi karşılamayı tercih eden bir anlayışa bürünüyorlar. Daha vahimi, böylesi bir baskı oluştuğunda bu bölgedeki oyuncular kabul edilemeyecek oranda top kaybına sürükleniyor.
İşte Mustafa Denizli kendisine miras kalan bu arızalı yapıyı düzeltmeye kafa yormalı. Hücum enstrümanlarını biraz daha parlatarak farklılık yaratmak, hatta bunu yaparken oturmuş kurgularla oynamak Siyah-Beyazlı ekibe ileri bir adım attırmaz.
Son olarak da, dikkatimizi çeken bir konuyu dile getirelim. Denizli’nin adım atışı ile bir anda altyapının kulübeden silinişi pek de hoş olmadı.
‘’Tello ile şok baskın‘’
Ayağının tozu ile savunma modelini değiştirerek başladı maça Denizli. Ne var ki ondan beklemediğimiz farklı hamle, Tello ve Delgado’nun hücuma yönelişteki kostüm değişimiydi. Tello almıştı Matias Delgado’nun bilinen görevini. Üstelik bir de casus golcü sorumluluğunu üstlenerek.
Tello, çabukluğu ile Gençlerbirliği’ni şoka uğratacak sızmalarla başladı oyuna. Başkent ekibi ne olduğunu anlayamadan Beşiktaş’ı öne de geçirdi Şilili. Panik sürüyordu. Delgado yetmezmiş gibi Tello ve Holosko da tanınan yeni özgürlükle cirit atıyordu sahada. İşte bu Denizli siftahı ile devreye sokulan yeni ofansif anlayış, Başkent ekibini 15. dakika dolmadan tuş etti.
Belki espri sayacaksınız ama; Beşiktaş’ın halı saha kılıklı oyuncuları uygun zemini bulunca coşmuştu! Yapılış açısından ilk ve üçüncü gol şıktı. Holosko fizik gücünü önemli ölçüde yitirmiş, yarım saat dolduktan sonra bu durum daha net anlaşıldı. Yine de Bobo ile başlamamak ve İbrahim Üzülmez’e formasını geri vermek, Mustafa Denizli’nin ilk hamledeki doğrularıydı.
Üçlü savunma düzeni, adam paylaşımı konusunda sıkıntıya soktu Siyah-Beyazlılar’ı. Serdar’ın desteği zaman zaman defansı beşlese de, Beşiktaş Ertuğrul Sağlam döneminde alışık olmadığı pozisyonları verdi rakibine. Sivok ve özellikle de Rüştü, siftah eden savunma anlayışına kesilebilecek faturaları kapattı.
Teknik direktör Mustafa Denizli’nin üç gol ve üç puanla başlaması önemli bir moral. Umarız, Beşiktaş için esas zayıf olduğu noktayı not etmiştir tecrübeli teknik adam. Bu takımın en büyük eksikliği kırılganlığı. Üç farklı öndeyken bile tedirgin ediyor izleyenleri Kara Kartal.
‘’Sürpriz takım!‘’
Adımızın ‘sürpriz takım’ olarak anılmasından rahatsız olduğunu söylüyor Terim. Namımızın bu isimle değil, istikrarı yakalayan bir ekip olarak yayılmasını istiyor. Peki, ama nasıl...
Nuri Şahin bir maç önce oyuna müdahale edecek adam olarak seçilirken, bir sonrasında neden umutsuz vaka durumuna düşürülür. İstikrarı yakalamak, balık yakalamaya benzer bir şey olmasa gerek. Halil Altıntop’un kaçırmaması gereken pozisyonlar, zar zor bulduğu formasını kolay kaybedeceği endişesi yüzünden kaçıyor.
Herzamanki gibi kilitli kaldığımız oyunda, kazanma hamlelerimizi ikinci yarının, ikinci bölümüne taşıdık. Bu denli mücadele gücü yüksek bir rakiple oynayacağımız aşikar iken, zaten Nuri ve Arda’yla başlamak yanlıştı. Son bölümde Uğur Boral ve Yusuf’un eklenmesi ceza alanına daha çok yaklaşmamızı sağladı ama bize sonuç aldırabilecek tek oyuncu Sabri’yi, Bosna maçındaki gibi öne iterek kullanamadık.
Karambolden lehimize düşen pozisyonlar bize galibiyeti getirecek tek faktördü, onlarda da hem şansız hem de beceriksizdik. Kaleci Pavel Londak’ı da bu pozisyonlarda yok saymıyoruz. Çok önemli bir 2 puan daha kaybettik. Her maçın hikayesi ayrıdır kuşkusuz, ne var ki Bosna’nın 7 attığı bir takıma, deplasmanda da olsa, tek gol kaydedememek bize sadece nam saldığımız ‘sürpriz takım’ kimliğinde bir artı getirdi o kadar.