Arama

Popüler aramalar

‘’2. yarıdaki Bobo‘’

Beşiktaş hoş olmayan bir hava ile başladı yeni sezona. Aniden çok iyi bir takım haline geldiklerini falan zannediyorlar. Oysa ilk yarıdaki görüntüde, bireysellik ön plandaydı. Hala ancak top ayağına geldiğinde oynaması gerektiğine inananlar çoğunluktaydı. Delgado’dan sonra Serdar Özkan’ın da bu anlayışa bürünmüş olması onun için hayr-ı alemet değil. Siroki takımı ilk yarıda sağ kanattan çizgiye inerek 7 tane orta yaptı. Serdar Özkan bütün bu pozisyonlarda orta yapan oyuncudan en az 20 merte gerideydi.
Ertuğrul Sağlam her defasında, devre arasında oyuncularına fırça atmak zorunda mı kalacak? İkinci yarı Bobo, bir santrforun yapması gerekenlere soyununca maçı da bir anda kopardı gitti. Sırtı dönük aldığı 3 topun ilkinde, Serdar Özkan’a Beşiktaş’ı rahatlatan golü yaptırdı. Diğer ikisinde de Delgado’ya ‘alda at’ dedi. Son olarak da Beşiktaş adına en organize atakta üçüncü gole adını yazdırdı. Ancak ikinci yarıdaki oyununu, her maçta sergilediğinde Bobo’dan Beşiktaş bir santrfor olarak yaralanabilir ama bu da çok güvene dayalı bir durum değil.
Delgado da üçüncü sezonuna başlıyor ama hala final paslarında ve gol vuruşlarında felaket bir gayri ciddilik içinde. Ayrıca Cisse’deki benzer gamsızlıkta bir diğer handikap. Tüm bunların ışığında, Siyah-Beyazlı ekip yardımlaşmadaki ciddi noksanlığı yüzünden henüz iyi bir takım olduğu havasına kapılmasın, daha çok eksik var. Bir resmi maçta ilk kez yan yana oynayan Çek stoperler için henüz bir yorumda bulunmak için erken. Ama birbirleriyle uyumları ve topu oyuna sokmalarındaki isabet yüzdesi şu anki olumlu yanları.

29 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kenar süsü‘’

Geçen sezon bittiğinde Beşiktaş’ın nispeten oturmuş diyebileceğimiz kurgusunun içinde Holosko-Nobre forvet işbirliğinin verimi ön plana çıkmıştı. Bonservisinin bedeli tartışılan Slovak oyuncu da, kendisinin ne denli değerli bir transfer olduğunu forvet arkası serbest oynarken kanıtlamıştı.
Ertuğrul Sağlam, bu seneye aktarılan en oturmuş bölgesini bu sezon niye bozarak başladı, bunu anlamak zor. Kaldı ki, güçlendirilmesi ve yenilenmesini gereken orta alanıyla savunma henüz güvenilir oyun açısından geçen sezondan hiç farklılık göstermediği halde çarkın uyumlu dişlileri ile niye oynanır? Bobo, Holosko ve Nobre’nin pasivize edilmesine varacak kadar değerli bir santrfor mudur? Ya da Beşiktaş’ın böyle bir lüksü var mıdır? Son bölümde maçı kazandıran isim olması Ertuğrul Sağlam’ı haklı çıkarmaz. Umarız buna da kanmaz.
Bobo’nun sadece fırsatçı yönü esas alınarak takımın orta alanı ile hatta defans hattı sıkıntılara terk edilemez. Savunma ve orta alan kadar forvette de mücadele ve agresiflik gerektiren günün futbol ortamı, Bobo’nun hangi hücum presine, hangi rakip savunmayı yıpratma girişimine tanıktır. Geriden ya da orta alandan çıkan hiçbir ön topu saklama yeteneği olmayan bir forvet oyuncusu ile oynatmak istediğiniz sistemlerin hiçbirinde amaca ulaşamazsınız.
Nobre golleriyle çok iyi bir başlangıç yapmış, Holosko geçen sezonun sonunda Beşiktaş’ın en etkili silahı sıfatını kazanmışken, birinin çizgiye birinin kulübeye çekilmesi kritik ortamda görev yapan bir teknik direktör için hiç de mantıklı değil. Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş formasını giydikten sonra en fit haline ulaşan Nobre’yi küstürürse, Bobo’nun onu ne kadar taşıyacağını ancak fark edebilir. Ama iş iştende geçmiş olur. Bir de adama sorarlar, dün geceki 11 ideal 11 ise, Beşiktaş Zapotocny ve Seriç’i kulübe için mi transfer etmiştir?

26 Ağustos 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kişiliksiz‘’

Beşiktaş zayıf, Beşiktaş kişiliksiz... Antalyaspor Başkanı ile Beşiktaş Başkanı yanyana oturuyorlar. Antalyaspor Başkanı takımının ikinci golünü gördüğü halde çok mazbut bir biçimde yerinden bile kalkmıyor. Diğer tarafta sözüm ona üç büyüklerin başkanından biri, temsilcisi Yıldırım Demirören... Beraberlik golünü yakalayan takımının sevincini Beşiktaş koltuğuna yakışmayan bir biçimde abartıya dönüştürüyor. Beşiktaş’ın irtifa kaybettiği bir kere buradan belli.
İkinci olay... Bütün basın Beşiktaş’ın bu sezona mükemmel hazırlandığından bahsetti. Biz hiç öyle görmedik. İkinci ligden yeni çıkmış, abartılı bir takviyesi olmayan takıma karşı bile Beşiktaş’ın 70. dakikaya kadar gol pozisyonuna girememesi düşündürücü. Ama tabii ki futbol medya elemanları kadar teknik direktörler için de bir skorboard işi... Ertuğrul Sağlam’ın 80. dakika ile 100. dakika arasındaki yüz hali çok farklı. Elbette kazandığınız için mikrofonlara mümkün olduğunca en güzel yüzünüzü sergilemek zorunda kalıyorsunuz. Oysa biraz iç hesaplaşma yapsanıza. 1. dakika ile 70. dakika arasında hissettiklerinizi de samimi bir şekilde itiraf etsenize.
Ben teknik direktörlerin ilk senesi için fazla konuşmam. Ya enkaz, ya da miras devralmışlardır. Ama Sağlam ortalama bir takım aldı, devre arasında araya Holosko’yu da kattı. Sonra Beşiktaş’ın ofansif anlamda nasıl iddialı olacağından bahsetti. Bir sene bitti, teşhisini de yaptı; Beşiktaş 3 tane yabancı savunma oyuncusu aldı. İlk maç falan demeyin, şu yenilen ilk iki golün kepazeliğine bakın. Hadi onları geçtik, iddialı olduğunuz ofansif anlamdaki organizasyonlarınızdan biraz söz edin... Dişe dokunacak ne var? Beşiktaş kaç tane kombine atak geliştirdi, kaç tane, gollerin dışında pozisyon yakaladı?
Ertuğrul Sağlam dikkat etmeli... Kimse bu kadar uyutmayı yemez. Bu kadronun potansiyeli bundan 5 kat daha yaratıcı, 3 kat daha tempolu futbol oynamaya adaydır. Bu potansiyel ya yaratıcılığa yönlendirilir ya da Ertuğrul Sağlam fazla geç olmadan gönderilir.

25 Ağustos 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk yarıdaki düzen‘’

Sezon başında olduğumuz bir dönemde eksiklerimiz olmasına rağmen hazır bir rakibe karşı mücadele vermemiz bizim için hayırlı oldu. Eksiklerimizi gördük en azından. Örneğin kanatlarda önü ve arkayı kullanmada yardımlaşma açısından yetersizdik. Uğur Boral tercih edilecekse ki, savunmanın değil orta alanın solunda görev almalı. Kazım’ın savunmasına vermesi gereken destek de en iyi bu maç göz önüne alınarak irdelenmeli. İlk yarıda Ayhan-Selçuk-Aurelio’dan oluşan üçlü orta alan onların önünde Kazım ve Tuncay ikilisiyle ofansif taşıyıcılık düşüncesi ve Semih’in tek forvetteki pozisyonu Avrupa Şampiyonası’ndaki düzenimizden farklı bir taktik yapıyı işaret ediyordu. Eğer Aurelio ve Tuncay’ın son vuruşlardaki becerisi biraz daha başarılı olsa biz yeni düşüncemizde yer alan orta alandan sürpriz oyuncuların gole yönelmesi anlayışından da verim alacaktık. İkinci yarıda Terim 4-3-2-1’den vazgeçti, 4-2-2-2’ye döndü. Çift santrforlu iki önliberolu ikinci yarı düzeni golü atmamıza rağmen birinci yarıdaki anlayışımıza göre daha az güvenilir bir oyun yapısı çizdi. Ancak Semih’in fonksiyonerliği oynamadığı bölümde arandı.
Sonuçta bizim için iyi bir hazırlık maçı oldu. İlk yarıdaki taktik anlayış, içine Hamit Altıntop, Emre Belözoğlu, Mehmet Topuz ya da Nihat’ı aldığında daha verimli bir ekip oyunu sergileyeceğimize dair önemli işaretler verdi.

21 Ağustos 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Süslemek için erken‘’

Gazetelerin spor sayfalarında son iki gündür Beşiktaş haberleri pembe pembe çıkıyor. Bir iltifat, bir yüksek moral havası, almış başını gidiyor. Doğru-düzgün verilerin alınması mümkün olmayan hazırlık maçları ile zayıf Siroki Brijeg karşısında alınan galibiyetler lig öncesi Beşiktaş’ın en gözde takım ilan edilmesine yetti de arttı bile.
Oysa henüz çok erken değil mi? Rakip zayıf olsa da, sonuçta bir Avrupa kupası elemesi olduğundan Siroki karşısında izlediğimiz Beşiktaş’ı az-çok değerlendirmeye aldığımızda geçen yıldan çok farklı izlenimlere sahip olduğumuzu pek söyleyemeyeceğiz. Örneğin yakın geçmişten kalma en öncelikli zaafı yerli yerinde duruyor. Kaybetme korkusu kasıyor bu takımı. O da peşinden statükocu bir oyun anlayışı getiriyor. Kabul etmeliyiz ki, takım olma kriterleri içinde en önemlisi oyun disiplinidir. Tamam da, bunu çarpıtmamak gerekir. Eğer bir takımın oyuncuları her defasında en kolay pası tercih ediyor, rakibi eksiltmeye yönelik hamlelerde en ufak riski almaya yanaşmıyorsa, Beşiktaş bu oyunu yine sıkıcı oynayacak demektir. Holosko’yu kısıtlayıp, onun yerine Serdar Özkan’ın bireysellik özgürlüğünü genişletmek de bu soruna bir çözüm değildir. Eğer Beşiktaş savunması artık eskisinden daha güvenilir bir yerleşim ve rakibi kontrol etme becerisi kazandıysa, ofansif anlamda da daha girişimci ve dikine oynamayı hedeflemelidir. İşbitirci oyuncuları maçın sonları geldiğinde dahi rakip oyuncuların sıkı-sıkıya markajı altındaysa Siyah-Beyazlılar’ın oyununda şimdilik yeni bir gelişmeden, ileriye dönük bir beklentiden pek bahsedemeyiz. Üstelik transfer planlamasının yanlışlığını ve eksikliğini biraz daha zaman geçince daha iyi göreceğiz.

19 Ağustos 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek forvet Bobo olmaz‘’

Beşiktaş takımında maçı en ciddiye alan oyuncunun yeni transfer Sivok olması ilginçti. Çek oyuncularla, Beşiktaş savunmasının daha sorumlu bir kimliğe bürüneceği gözüküyor. Diğer yönüyle rakibi küçümsemekten kendini kurtaramamış bir Beşiktaş vardı maçın bitiminde. Cisse-Uğur İnceman ikilisi rakibin kalitesi her ne olursa olsun, oyunun Beşiktaş’ın kontrolünde kalmasında daha fazla katkı sağlamalıydı. Bu ikili, rakibin zayıflığına rağmen fazla top kaybetti. Bobo-Holosko ikilisi de benzer bir ‘gamsız’ tutum sergilediklerinden dolayı, Siyah-Beyazlılar’ın oyunun bütününde kontrol inisiyatiflerinde gelişmedi.
Kağıt üstünde Beşiktaş’ın yumuşak karnı gibi duran sol kanadı, Tello tekniği ve Aydın Karabulut çalışkanlığı ile nispeten hareketli olan aksiyon bölgesiydi.
Ertuğrul Sağlam, gözdesi Bobo’yu tek forvet olarak sahaya sürdü ancak Bobo’nun sırtı dönük oynayamayan özelliği, Holosko işbirliği ile orta alan desteğinin de oluşmasını engelledi. Sağlam’ın birinci derecede kullandığı sistemde, forvetteki ismini daha ciddi değerlendirmesi gerek. Aynı paralelde Holosko’nun etkisizliğini de dikkate alması lazım. En doğru kararı, ‘abuk subuk’ bir kırmızı karta kurban gitmesin diye Cisse’yi oyundan alması oldu. Rakip, amatör bir konumdaydı ve Beşiktaş’ın oyunu fazla ciddiye almadığını gördük. O yüzden daha fazla noktalı cümlelerle sonuçlanacak yorumlar yersiz. Yalnız son bölümde yenen golün de yine geçen seneki konsantrasyon sendromundan kaynaklandığını belirtelim.

15 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu kaçıncı Seric?‘’

1 Beşiktaş’ı yakından izleyenler, bu seneki takımın aşama kaydettiğinde birleşiyorlar. Sizce de, bu görüş doğru mu

Benim de aldığım bilgiler, bu doğrultuda. En azından çok verimli bir kamp dönemi geçirmiş görülüyor Beşiktaş. Fizik olarak Delgado ve Serdar Özkan’ın gelişimi, buna iyi bir örnek. Devamlılık yönünden büyük zaafları olan bu iki oyuncu, söz konusu eksiklerini kalıcı olarak giderebilmişse, Beşiktaş bunun yararlarını fazlasıyla görür. Diğer yandan Uğur İnceman’ın katılımı da önemli. Uğur da istikrar yakaladığı takdirde Siyah-Beyazlılar’ın top kaybı kırılganlığı minimuma iner. Savunma-orta alan işbirliği Cisse ve Delgado’nun aralarına tamamlayıcı bir oyuncu katılması yönünde de kaydadeğer gelişmeler sağlanabilir. Bir tek soru işareti, Holosko’nun sağ kanattaki performansı olacak. Yeni sistemde, Slovak oyuncu kanat görevinde zorlanırsa, Sağlam 4-3-1-2’ye geçip, böyle bir dönüşümle sorunu ortadan kaldırabilir.

2 Saha içindeki sinyaller olumlu ancak Beşiktaş’ın bu sezon saha dışında yaşayacağı bir olumsuzluk görüyor musunuz

Beşiktaş’ın bilinen bir yönetim sorunu sürekliliğini koruyor zaten... Gerek idari, gerekse ekonomik anlamda kendi dinamiklerini en çok pasifleştiren yönetilme biçimi maalesef Demirören dönemlerine rastladı. Bunun üzerine, bu sezon öncesi Çarşı’nın kendini feshetmesiyle ortaya çıkan bir de taraftar bölünmüşlüğü eklendi ki, uzun yıllar Çarşı’da seyreden birlik bütünlük yerini ayrışmaya terkederse, Beşiktaş’ı ayakta tutan en güçlü manevi destek, ortadan kalkmış olur ki, bu da Siyah-Beyazlılar adına sürüklenebilecek en yıpratıcı kaos demektir.

3 Beşiktaş’ın yabancı transferleri isabetli mi? Yabancı kontenjanı açısından Beşiktaş bir sorun yaşayabilir mi

Seric haricinde yeni transferlerin Beşiktaş’a yararlı olacakları inancındayım. Sivok ve Zapotocny’yle en azından Beşiktaş savunması güçlü bir birikime sahip oldu. Seric saygın bir kariyer ve futbol görgüsüne sahip olsa da, göründüğü kadarıyla fiziksel nosyonları tükenmiş bir oyuncu. Üstelik Tello’nuz da varsa, bu oyuncuya gerek yoktu kanısındayım. Zaten UEFA’ya verilen liste nedeniyle ilk kontenjan sorunu çıktığında, geçici olarak devre dışı kalan oyuncunun Seric olması, onun transferini onaylayanların yanıldığının itirafıdır. Diğer yanda yabancı kontenjanı, Seric gitse bile planlama açısından sezon içinde Beşiktaş’ı zorlayacak. Sivok, Zapotocny, Tello, Cisse, Delgado, Holosko’lu bir 11, Bobo’nun oyuna girmesi gerektiğinde Nobre Türk statüsünde olduğundan orta alan ya da savunmadan bir oyuncu çıkarmak, ya da Holosko gibi güçlü bir taşıyıcıyı kenara almak zorunda kalacak teknik heyet... Eğer en başta çok yadırganan Bebbe’nin transferi gerçekleşip, Bobo da satılmış olsaydı sanırım Beşiktaş hem ekonomik hem de saha içi planlaması anlamında daha doğru bir iş yapmış olacaktı.

4 İbrahimler’in affedileceği konuşuluyor. Bu durum beklenen bir son mu, yoksa yönetimin bu krizdeki yönetimi doğru muydu
Daha önce de belirtmiştim. Yönetimlerin kararsızlık yönü, en yumuşak karnı olmamalı. Sonradan pişman olunacak eylemlerden kaçınılmalı. Verilen ceza yöntem olarak yanlıştı. Oyuncuya olduğu kadar kulübe de zarar verdi. İbrahim Toraman’ın da, İbrahim Üzülmez’in de, Beşiktaş formasına olan sadakatleri ve özverileri konusunda tartışılacak birşey yok. Böyle koparılmaları, eşyanın tabiyatına aykırıydı. Dönüşlerinin gerçekleşmesi, Beşiktaş Yönetimi’nin kendi hatasından dönmesi anlamı taşır.

12 Ağustos 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Cezayı kim ödüyor?‘’

‘Yerinde verilmiş ceza, en büyük ödüldür’ lafını çok severim. Çünkü vereni saygınlaştırır, yiyeni olgunlaştırır.
Beşiktaş Yönetimi, kulüp menfaatleri adına sözüm ona birsürü karar aldı. Yani ortalığa sürekli ceza kesti. Ama hiçbirini uygulayamadı, dile düştü. O yüzden de pek saygınlığı kalmadı. Çünkü saplandıkları ters bir mantık var, cezayı karşıya kestiklerini sanıyorlar ama sonuçta kendileri ödüyorlar. İbrahimler olayında da durum aynı. Gerçek profesyonel bir futbol kulübü, bu duruma düşmez. Tamam... Kavga etmişler, disiplini sağlamak gerekir. Verirsin, acıtacak bir para cezası olur biter. Diyelim ki sıtkın sıyrıldı, bu oyunculara bir daha bu formayı giydirmeyeceksin. O zaman bulursun onları satacağın bir kulüp, Seba’nın Sergen’i İstanbulspor’a gönderdiği gibi dünyanın getirisini sağlarsın. Sen ne yapıyorsun, oyuncunu ona en fazla katkıyı sağlayacak kamp döneminden mahrum bırakıyorsun. Satamayacağın bir para karşılığı, bonservis bedeli saptıyorsun. Bu şekilde belki sonradan affedeceğin oyuncunun hem gönlünü kırıp geçiriyorsun, hem değerini düşürüyorsun, hem de onu gram verim alamayacağın duruma kendin düşürüyorsun. Bu şartlarda Beşiktaş nasıl bir disiplin sağlıyor, cezayı kim ödüyor belli değil.

08 Ağustos 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI