‘’Denizli için en ideali‘’
Denizli’nin futbol felsefesi her dönem, her ortamda tartışmaya açık olmuştur. Ama Mustafa Hoca’nın tartışılmayacak yönlerinden birisi de ince zekasıdır. Rutin gidenlerin tersini yapmayı, her seferinde farklı bir boyutta seyretmeyi sever.
Fenerbahçe’nin de bu sezon başa dönmesiyle ülke futbolunun tadı yine kaçmaya başladı. Ulusal Takım dahil son üç-dört sezondur pervasızca bir hücum futbolunun peşinde koşup duruluyor. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe’nin başı çektiği büyük takımlar, Brezilya ağırlıklı bir transfer politikası izlemelerinin yanı sıra, oynamadığında karın ağrıtacak ofansif yıldızları bünyede tutmada ısrar ediyorlar.
Çok hücumcuya rağmen tatmin etmeyen bir ofansif ısrara karşılık, oldukça ucuz yenen goller. Ülkedeki ortak anlayışın temel sıkıntısı bu... Beşiktaş’ta da Sağlam devri buna yakın seyredişin kurbanı oldu.
Mustafa Denizli’nin bu genel gidişatı analiz etmemiş olması mümkün değil. Kaldı ki, anlatmaya çalıştığımız tarza bürünen bu futbol anlayışı zamanında Denizli’nin yaratmaya çabaladığı felsefe... Onun beklentileri daha sonrakiler tarafından hayata geçirildi ve bir ayağı topal yürümeye devam ediyor.
Sıradanlıktan hoşlanmayan Denizli, şimdi bir farklılık isterse kısmet ayağına geldi. Yaş da yavaş yavaş kemale erdi. Belki de bir sentez zamanıdır. Yani bu oyunun bir ortak paydasını bulup, denge ile yürütmek. Savunma ve hücumu beraberce düşünen bir takım yaratmak. Acaba Denizli buna soyunursa, ortalama bir karaktere mi dönüşür, yoksa yenilikçiliğini mi pekiştirir? Oynarken herkesin hayatından memnun olduğu bir saha içi ortamı yaratmak ideal bir düzen kuruculuğu değil midir?
Ve nihayet Beşiktaş’ın kadro yapısı yeniden bir yenilik amacı ile işbaşı yapan Denizli için bizce ideal bir ortamdır.
‘’Sabri'nin dönüşü‘’
Arda-Hakan Balta, Sabri-Colin Kazım kanatları hariç bölgesel olarak ilk kez yan yana gelen oyuncularla sahaya çıkmak zorunda kalmamız bir uyum sorunu yaratacaktı doğal olarak. Bunca eksiğe karşılık Fatih Terim’in tercihleri yine de sorgulanacak cinstendi. Her fırsatta Mevlüt, ilk fırsatta Batuhan seçim sebebi olabiliyorken Halil Altıntop niye hep ikinci plandadır. Ya da Mehmet Yıldız hiç mi bir şans hak etmez.
Volkan’ın büyük hatasıyla geriye düştükten sonra ikinci yarıya Fatih Terim, Nuri’nin de oyuna girmesinden sonra küçük bir plan tadilatı yaparak başladı. Colin Kazım daha çok forvete yakın düzende içeri kat ederek oynamaya başlarken, Sabri kanadın esas taşıyıcı elemanı rolüne soyundu. Ve ikinci yarıda gösterdiği performans gerçekten müthişti. Oyunu tek başına forse etti. Halil Altıntop ve Yusuf’un oyuna girişi, Ayhan’ın kenara alınması neredeyse her seferinde başvurduğumuz ikinci yarılardaki risk anlayışımızdı. Ne var ki yorulan Bosna bu zaafımızı kullanamadı. Sabri’den sonra Colin Kazım, çıkana kadar Ayhan, savunmada da İbrahim Kaş sahadaki en iyilerimizdi.
Bu üç puandan sonra Estonya maçını da kayıpsız geçmemiz gerekiyor. Kredimiz yok, sonrasında da bizi zaten final bekliyor.
‘’Hareketliliğe doğru‘’
Zamansız diye adlandırılan değişimler de, bazen işe yarayabilir. Mustafa Denizli’nin görgüsü yüksek bir kişilik olarak Beşiktaş’a yararları olacaktır.
Futbolcu kesiminin teknik direktörle mesafesi arkadaşlık boyutuna ulaştığında bu memlekette iş yürümez. En azından bu boyutuyla işveren ve işçi arasında Denizli çatısında doğru bir hiyerarşi kurulabilir.
Tabii ki Denizli’nin gelişinden çok, Sinan Engin’in gidişi hayırlı olmuştur. Bu kadar yıprandı ve kendisinin üstünden çok daha fazla yıprananın Beşiktaş olduğunu gördüğü halde buna son ana kadar aldırış etmeyen Engin’in, sonunda verdiği karar en isabetlisidir.
Mustafa Denizli’nin futbol felsefesine oldum olası çok sıcak bakmadığımı itiraf etmeliyim. Ne var ki, Beşiktaş kadrosunun tek sorunu taktiksel kavramla sınırlı değildi. Sağlam’ın bıraktığı takımda oyuncu bazında büyük çoğunluğun hatırı sayılır verim kaybına uğradığı gözlerden kaçmamalı. Mustafa Denizli yarısının performansını vasatın üzerine çıkardığında -ki en güçlü özelliğinin bu yönü olduğuna inanırım- Beşiktaş’ın çakılı kaldığı yavan oyun, yerini hareketliliğe bırakacaktır. Sonrasında buna paralel oyun formatları şekillenebilir.
Yalnız, Denizli’nin Galatasaray benzeri bir ofansif anlayışa başlangıçta yönelmemesini tavsiye ederim. Zira, en dikkat etmesi gereken konu, işbaşı yaptığı takımının 2-3 yıldır aşırı kırılgan yapısı.
‘’Beklenen gelişmeydi‘’
Ertuğrul Sağlam’ın kişiliği göz önüne alındığında beklenen bir gelişme oldu. Aksi düşünülemezdi, çünkü ok yaydan belki de UEFA Kupası’ndaki Metalist Kharkiv rövanş maçının devre arasında çıkmıştı. Beşiktaş Yönetimi’nde, sonradan haberdar olduğu gelişmeleri öğrenir öğrenmez biz bu doğrultuda karar aldığına eminiz.
Yalnız şu unutulmamalı, Ertuğrul Sağlam’ın teknik adamlığı ayrı bir tartışma konusudur. Beşiktaş Yönetimi’nin yargılanacağı konular apayrıdır. Doğru bir muhasebe yapılırsa, Ertuğrul Sağlam’ın teknik anlamda boğulduğu yanlışlar yüzünden içinden çıkılamayacak bir yola doğru gittiği de açıktı. Sonrasında çok daha fazla yıpranmak yerine bu kararı ile en azından kariyerine en az zararı verecek şekilde çekildi.
‘’Nobre'den başkası yalan‘’
Sağlam’a göre büyük bir haksızlık var ortada. Bu kadar eleştiri insafsızca. Ama dönüp, takımına bakmıyor. Topun ağzında çıkıyor Hacettepe maçına. Çok zor durumda. Peki bunu hissedip, en azından hocaları için, canını dişine takan oyuncusu var mı sahada?.. Ne gezer. Yarısından çoğu, bırakın yüreğini ortaya koymayı, kılını bile kıpırdatmıyor... Serdar Özkan hariç... O kılını kıpırdattı mı, hemen kılı dönüyor!.. İşte Sağlam’ı bu cendereye sokan, taptığı vazgeçilmezleri... Çoğu sahte okey. Baktılar namlunun ucu hocalarına döndü, ‘Hayat nasıl olsa devam eder’ deyip, geçiyorlar. Sağlam, zamanında vazgeçilmezlerini savaşanlardan saptayabilseydi, iş bu noktaya gelmezdi. Bu doğrultuda, Nobre, hocasının ibret alacağı daha neler yapabilir ki!
Hacettepe, kendi alanında sahayı ne kadar daraltıysa, Beşiktaşlı oyuncular da hep bu kalabalığa dalıp, hücum geliştirmeye çalıştılar. Tabii sayısız denemelerinin tümü sonuçsuz kaldı. Kendilerini yiyip, bitirdiler. Kanatları kullanıp, o kalabalığı dağıtmaya yönelik bir hamle de gelmedi kulübeden.
İkinci yarı, Holosko ve sonrasında Uğur’un katılımı ile biraz daha topu kendi takımında tutabilme ve öne çıkabilirlik eklendi. Cisse’nin kötü oyunu, maç boyu Beşiktaş orta alanını olumsuz etkiledi. Sadece Nobre, neredeyse her bölgenin bir fazla yardımcı oyuncusu olarak, geceye adını yazdıran özveri abidesiydi. Osman Özdemir’in kritik son bölümde, en etkili oyuncusu Zoko’yu oyundan alması, Beşiktaş’ı en fazla rahatlatan gelişme oldu.
‘’Valizini topla Sağlam hoca!‘’
Başkanlığı döneminde en çok getirdiği ve gönderdiği teknik direktörlerle prestij kazanan Yıldırım Demirören’in belki de en doğru kararı bu olacak. Cuma sabahından tezi yok, Ertuğrul Sağlam ile tüm ilişkiler bitirilmeli. Futbolculuğu dönemindeki efendi görünümü altındaki bütün pısırıklığı bu takıma sirayet etmiş durumda. Zaman zaman kendisine uzatılan mikrofonlara teknik direktörlük kapsamında, Alex Ferguson veya benzer açılımlarda örnekler veren Sağlam’ın bunu yapmak için ancak Samsunspor veya benzeri ortamlarda kariyer denemesine yönelmesi gerek. Rasim Kara’dan sonra son 10 yılın en iyi kadrosuna ulaşan bir takımı bundan daha pısırık bir biçimde oynatacak bir teknik direktör aransa da bulunmaz.
Tam da Beşiktaş’ın takım olarak hangi seviyeye geldiğini belirleyecek bir sınavdı Metalist rövanşı. Görüldüğü gibi, Türkiye Ligi’nde bir iki maç almakla iyi bir takım olduğunuz görüntüsü izafi. Kanıksanmış, başka bir görüntü daha var bize ait olan. Türkiye’de Alex’e tapılıyor. Ne var ki, Metalist’in 50 numarasını gördükten sonra (bu oyuncu için İstanbul’daki ilk ayakta da izlenimlerimi sunmuştum) düşüncelerimiz de değişiyor. Jaja 3 tane Alex yapar. Çünkü en basit temel kuraldan (futbolu gerçekten bilenler adına konuşuyorum) 4 mevsim oyuncusu. Ukrayna’nın 3 numaralı takımı böylesini buluyor, Türkiye’nin sözde 3 büyüğünden biri Beşiktaş da kararını Seric’te kılıyor.
Sağlam davayı kaybetti, salon oyuncularıyla buraya kadardı. Bu sonuç bir ayıptır! Daha fazla ayıp ise Ertuğrul Sağlam’ın bu takımın başında kalmasıdır.
‘’Sıkıntı orta alanda‘’
Bir takımın erken gol bulması, kuşkusuz lehine önemli bir şans. Ama Beşiktaş iki haftadır bu avantajlı konumu iyi değerlendiremiyor. Geçen hafta Gaziantepspor’dan sonra dün gece de İstanbul Büyükşehir Belediye, yedikleri gol sonrasında oyunda sazı alan tarafı oynadı. Orta alanı kalabalık tutup, oyunda biraz da agresifliği seçen rakipler, kolayca Beşiktaş’ı baskı altına alabiliyor. Zira Siyah-Beyazlı orta alan teknik kapasitesine güveniyor ancak mücadele gücünden yoksun ve basit top kayıplarıyla yoğun bir görüntüde. Tello ve Delgado bu tip rakip direniş karşısında kolay teslim oluyorlar. Ertuğrul Sağlam, ikinci yarı bu zaafı kapatmak için Cisse’nin yanına İnceman’ı atadı ama bu kez de Holosko’yu kanada çektiği için Belediye savunmasının üzerindeki caydırıcı gücü kaldırdı. Ekrem iyi niyetli bir oyuncu ama henüz bu takımda forma giyecek durumda değil. Dün gece de oyunda fazla kaldı. Sivok’un çıkması Beşiktaş’ın savunmadaki balansını bozdu. Gerek yenen golde, gerekse direkten dönen kritik pozisyonda adam paylaşımındaki yanlışlar bir anda su yüzüne çıktı. Bütün bunların dışında esas mesele, erken bulduğu golün de etkisiyle Kartal’ın 90 dakika boyunca motivasyon ve disiplin sorunu yaşaması idi. Bülent Yıldırım’ın iptal ettiği iki gol var. İkincisinde haklı... Nobre’nin faulü var ama Nobre’nin attığı golde kaleci Mehmet Ali’nin topa yüzde yüz hakim olduğu tartışılır. Beşiktaş hesap etmediği iki puan kaybetti. Bir iki maç kazanma henüz çok iyi bir takım seviyesine ulaşıldı anlamına gelmez. Özellikle de Ertuğrul Sağlam ileride kendisine daha çok sıkıntılar yaşatabilecek orta alanı için bir dakika daha gecikmeden formül üretmeye başlamalı.
‘’Delgado, Alex değil‘’
Beşiktaş’ın Delgado’suz herhangi bir maça çıkmasına artık dudak bükmememiz gerekiyor. Bir de diğer açıdan bakalım. Sağlam, Delgado’yu Beşiktaş’ın olmazsa olmazı konumundan çıkarırsa bu takımda en gerçekçi aşamayı sağlamış olmaz mı?
Beşiktaş’a oranla maliyeti 3 kat fazla bir takım kurmuş olan Fenerbahçe hakkında ‘Alex’i çıkar, takım çok sıradanlaşır’ hükmü ortaya çıkıyorsa, Sağlam’ın denemelerini ‘Takım kişiye bağımlı olmamalı’ noktasında saygıyla karşılamak gerekir. Kaldı ki, Delgado asla bir Alex değil. O, kısa metrajlı fantastik pozisyon meraklısı biri... En iyi performansa ulaştığı maçlarda bile kaybettiği onca basit top yüzünden, takım savunmasına verdiği zarar, üretime verdiği katkıdan fazla... Zaman zaman oyuna kulübede başlaması sanırım onu da doğru yönde geliştirmeye yarayacaktır.
Demirbaş Nobre!
Ertuğrul Sağlam’ın tek forvet düzeninde fazla ısrar etmemesi, Beşiktaş’ın temelde üçlü bir orta alan ve çift forvetli düzen ile de hücum zenginliği sağlayabileceği Metalist Kharkiv ve Gaziantepspor maçlarında ortaya çıktı. Tabii ki bu düzende ileri uçta Nobre’nin demirbaş olması kaydıyla...
Bizim de artık Beşiktaş için geçmiş sezonlara göre farklı değerlendirmeler yapmamız gerekiyor. Son 2-3 yıldır takım savunması ve defans yerleşimi hakkında kitap oluşturacak eleştirilere muhattap oldu bu takım. Şimdi ise savunma ve forvette hatırı sayılır bir birikim ve kalite oluştuğuna göre artık tartışmalar orta alan üzerine yoğunlaşacak. Serdar Özkan’ın minimum performansı, Gaziantepspor karşısındakine benzer biçimde istikrar kazanırsa Sağlam’ın kafası nispeten rahatlayacak. Ancak yine de Delgado, Tello, Serdar Özkan üçlüsünün oyunu iki yönlü oynama bileşimindeki yetersizlikleri, Beşiktaş’ın özellikle de Avrupa kulvarı ile ligin zor deplasmanlarında açığa çıkacak. Bu sebepten son maçta Serdar Kurtuluş’un orta alanda denenmesi isabetliydi ve bize göre bu bölgeye Tigana dönemindeki gibi daha fazla ısındırılması gerekiyor. Savunmanın sağında Toraman, olmadı Ali Tandoğan görevi aksatmaz. Maç eksiğine rağmen bu performansı ortaya koyabiliyorsa kısa süre sonra defansın solu da İbrahim Üzülmez’den başkasına yar olmaz...
Son olarak da şunu söyleyelim... Sağlam, rotasyon anlamında şu aralar savunmanın göbeğine dokunmasa iyi olur. Çekler’in performanslarıyla bir süre daha birlikte oynayıp takımın geriye kalanının da bu ezberi biraz daha güçlendirmesi gerek...