‘’Yiğido duymasın!‘’
Lider kim? Puan cetvelinde Sivasspor, gönüllerde Ankaraspor... Peki kim şampiyon olur? Mevcut ortama bakılırsa bu ligin iki ‘ağır abi’si var.
Kim ne derse desin, puan cetveli ne gösterirse göstersin, 15. hafta sonunda bana göre lider Ankaraspor! Şimdi Sivassporlular ‘ne alâkası var’ diyecek, haklarını yediğimi söyleyecekler, biliyorum. Ancak izin verin, izah edeyim.
Sivasspor geçen sezonun 15. haftasına göre 3 puan az toplamış. Kısmen bile olsa başarısız yani!
Galatasaray 2 puan eksik.
Fenerbahçe 2.
İstanbul Belediye 4.
Konyaspor 5.
Denizlispor 7.
Ankaragücü 8.
Hacettepe (Oftaş) ise 10 puan eksik...
Beşiktaş aynı puanda (istikrar sözkonusu!) Gençlerbirliği de öyle (o da istikrarlı yani!)
Kayserispor 2 puan fazla...
Bursaspor 4.
Gaziantepspor 7.
Trabzonspor 12.
Ankaraspor ise tam 17 puan fazla...
Geçen sezon 15. haftada 12 puan toplayıp 17. sırada düşme korkusu yaşayan Ankaraspor, bugün 29 puanla 5. sırada... Fenerbahçe’ye averajla geçiliyor.
Aykut Kocaman’ı tebrik ve takdir etmek görevimiz...
Ligin yenileri (Kocaeli, Eskişehir, Antalya) 39 puan toplamış.
Geçen sezon küme düşen takımlar da (Manisa, Çaykur Rize, Kasımpaşa) 15 haftalık bu periyotta 39 puan toplamıştı. 8 puanlı Kasımpaşa, 15 puanlı Rize ve 16 puanlı Manisa küme düşmüştü. Düz mantıkla bakarsak, şu an 12. sıra ile 18. sıra arasındaki bütün takımlar risk altında!
Bülent Uygun’u unutmak olmaz tabii ki... Bursaspor’da kale özürlü bir topçuydu Tum; şimdi Sivasspor’un hücumdaki etkili silahı... Musa Aydın, Mehmet Yıldız ve birçok futbolcusu 4 Büyükler’in transfer listesine girmişse; o teknik adamı alkışlamak da görevimiz. Onun yaptığı sıradan bir teknik adamlık değil zaten. Sivas’ta ‘sosyal bir devrim’e imza atıyor Başkan Mecnun Odyakmaz ile birlikte. Sinekten yağ çıkarıyorlar. Tuttuklarını altın ediyorlar.
Süper Lig’de her takım yenildi 15 haftada; hem de en az 2 kez... Gelecek ne gösterir, elbette bilinmez.
Gönlümüz Trabzon’un, Sivas’ın şampiyon olmasından yana... Ancak Sercan bir Galatasaray ya da Fenerbahçe maçından bir gün önce affedilebilirse, ‘yardımcılar’ da gerçekten ‘yardımcı’ olursa muhtemel tabii ki!
Yaklaşık 17 yıldır bu mesleğin içinde bulunan biri olarak şunu iddia edebilirim ben yine de; Mevcut ortamda bu ligin ‘iki ağır abi’si var: Galatasaray ve Fenerbahçe...
Mayıs’ta görüşmek üzere...
‘’2028'den haberler!‘’
Aslan’da 18. Kalli dönemi başladı. Beşiktaş’ta Demirören’e borç 98 trilyon uzay Euro’su. Aziz Başkan 28.kez görevi bıraktı. Arıca kayıp, Lincoln Satürn civarında top sektiriyor.
Sene 2028... Galatasaray’da yine şok gelişmeler yaşanıyor... Başkanlıktaki 21. yılını dolduran Adnan Polat; teknik direktör Arda Turan’ın yardımcıları Sabri Sarıoğlu ve Aydın Yılmaz’ın görevlerine son verdi. Ardından şok bir karar daha alındı ve Karl Heinz Feldkamp, 6 aylık aranın ardından 18. Galatasaray macerasına başladı. Kalli’nin Florya’daki ilk icraatı yine bir temizlik operasyonuydu.
Galatasaray’ın unutulmaz yıldızlarından Cassio Lincoln’un oğlu kaptan Junior Cassio’yu, Beşiktaş derbisi öncesi kadrodışı bıraktı. Gerekçe olarak da akşamüstü saatlerinde kampa misafirlerinin gelmesini gösterdi.
Beşiktaş’ta Mali Genel Kurul yapıldı. Kongreye, 24 yıldır koltukta oturan Başkan Yıldırım Demirören’in konuşması damgasını vurdu. “Beşiktaş’ta transfer bitmez” diyen Başkan, teknik direktör Junior Mircea Lucescu’nun istediği bütün isimleri alacaklarını ifade etti.
Bu arada Eşbaşkan Levent Erdoğan; Gençlerbirliği Hacettepe Oftaş Ankaragücüspor yenilgisi sonrasında, “Bu takım, kız uzay takımı gibi” dedi.
Kurulun sonunda kulübün 98 trilyon uzay Euro’su Demirören’e olmak üzere, toplam 100 trilyon uzay Euro’su borcu olduğu bildirildi.
Fenerbahçe’de hava resmen buz kesti. 31 yıldır kulübü yöneten, Mars’tan sonra Uranüs’te açtığı Fenerium’da da 100 milyon uzay Euro’su kâr eden Başkan Aziz Yıldırım, Mayıs’taki kongreye katılmama kararı aldı.
Yıllar önce Genç Fenerbahçeliler olarak kurulan ve yeni adı Orta Yaşlı Fenerbahçeliler olarak değişen grup üyeleri, Yıldırım’ın bırakması için bin 28’inci yürüyüşünü yaptı.
İlhan Cavcav, yine Fenerbahçe’ye çattı: “Bunlar bölücülük yapıyor. Ha Mars ha Uranüs. Ne var yani kardeş kardeş yaşasak!”
Cemal Aydın, Ankaragücü taraftarlarının, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Gökçek tarafından kışkırtıldığını söyledi.
Yılmaz Vural, gol sonrası sevinirken stadın çimlerine sert düştü, ameliyata alındı.
Erdoğan Arıca’dan haber alınamıyor; çünkü hâlâ ‘hesabım var’ diyerek Cassio Lincoln’ü arıyor.
Cassio Lincoln ise en son Satürn civarında top sektirirken görüldü.
Herkese iyi bayramlar...
‘’Sarvan'a mektup‘’
Gol yenilmişse kaleci, gol atılamamışsa santrfor hatalıdır. Yenilmişseniz bu takım teknik direktör kurbanıdır! Oysa ki bu filmin başrol oyuncusu, elinde ‘düdük’ taşıyan adamdır.
Yan tarafta da göreceğiniz gibi; 9 lig maçından bir hakem çıkartamadık kürsüye... Çünkü yoktu. Her karşılaşmada en az bir temsilcimiz görev aldı. Sorduk, soruşturduk, bir tanesi bile ‘şu olur’ diyemedi.
Futbol; 11’er kişiden oluşan iki takım, bir top, 1 orta, 2 yardımcı ve 1 dördüncü hakemin varlığıyla oynanabilen bir oyun...
Yani hakemler de en az futbolcular kadar oyunun bir parçası...
Kaleci Volkan Demirel elinden kaçırdığı bir topla Fenerbahçe’nin gol yemesine neden olduğunda taraftar yuhluyor, yöneticiler azarlıyor.
Santrfor Ümit Karan bom boş pozisyonda topu dağlara taşlara diktiğinde ‘istenmeyen adam’ ilan ediliyor.
Teknik direktör Yılmaz Vural, kendisiyle konuşmadığı için hakeme “Sen Allah mısın kardeşim” diyor ve 3 hafta ceza alıyor.
Saha içinde bir tarafın mensubuysanız, ödül ve ceza yönetmeliği acımasızca işliyor.
Peki ya tarafsız olan hakemlerimize ne oluyor!
Bir hakem düşünün...
Galatasaray-Trabzon maçında Lincoln’ün bayrak direğiyle yaptığı Samba’yı tüm dünya görüyor, bir tek o görmüyor. 4. hakem Tolga Özkalfa uyarıyor, buna karşın yine de sarıyı gösteremiyor.
Bir başka hakem düşünün...
Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi oynanıyor. Sahada kıran kırana bir mücadele... Cisse, Uğur’un arkasında duruyor. Uğur düşüyor, Cisse sararıyor. Aynı Cisse, esaslı bir sarı kart daha görüp kızarıyor.
İki olay, iki farklı karar...
İşin acı tarafı şu: İki maçı da Bünyamin Gezer yönetiyor.
Bir hakem düşünün...
Ceza alanındaki bir karambolde ‘siyah renkli bir elin’ topla temasını yakalıyor ve penaltıyı çalıyor!Sonra sahadaki en beyaz adamı karşısına alıp sarı kartını çıkartıyor. Sonra ‘Beyaz Adam’ esaslı bir ikinci sarı kart görüp oyundan atılıyor.
O maç Galatasaray-Hacettepe...
O hakem Süleyman Abay...
Kayserispor-Trabzonspor maçında faul yapan adam lehine penaltı çaldı Halis Özkahya... Gol olmayan golü verdi yardımcısının bayrağıyla...
Sivasspor-Gaziantepspor maçı, 19 Mayıs gösterileri gibiydi! İlk düdükte sağa, sonra sola, sonra öne, sonra arkaya...
Merkez Hakem Kurulu Başkanımız Oğuz Sarvan’ın dikkatine;
Yukarıdaki tüm olay ve kişiler, tamamen gerçek hayattan alınmıştır...
‘’Köstebek kazandı!‘’
Melih Gökçek biliyor, Cemal Aydın biliyor hakemleri günler öncesinden; Federasyon bilmiyor! MHK; ‘köstebeği’ bulmak yerine, hakemleri pazar açıklıyor. Harika çözüm!
Ankaraspor Onursal Başkanı Melih Gökçek, Fenerbahçe-Ankaraspor maçından önce, müsabakayı Yunus Yıldırım’ın yöneteceğini biliyordu.
Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın, Ankaragücü-Fenerbahçe maçından önce, müsabakayı Halis Özkahya’nın yöneteceğini biliyordu.
Gökçek; maç sonrası Yıldırım’ın ‘cinayet’ işlediğini söylerken garip bir de açıklama yaptı: “Ben Fenerbahçeliyim... Fenerbahçe’nin kazanmasına dediğim bir şey yok yani...” (Hatırlatalım; Mayıs’ta yerel seçim var!)
Aydın; maç öncesi Özkahya’yı arayıp, “Bizim maça sen atanmışsın. Çirkin dedikodular var, ama biz sana güveniyoruz” diyor. (Soralım; Aydın’ın güvenmediği hakemler kim?)
MHK; çözümü Fırat Aydınus’ta buluyor!
Melih Gökçek’e ceza veremiyorsunuz. Çünkü Onursal Başkan! Biliyorsunuz, asli görevi Ankara’yı idare etmek zaten.
Cemal Aydın, 2 kez PFDK’ya sevk ediliyor. Ağır ceza alacak! Düşünsenize, bir süre Protokol Tribünü’nde oturamayacak!
Gökçek, Yıldırım’ın kendi maçlarına atanacağını günler öncesinden nasıl biliyor?
Aydın, Özkahya’nın kendi maçlarına atanacağını günler öncesinden nasıl biliyor?
Federasyon, Gökçek ve Aydın ile görüşüp köstebeğin kim olduğunu öğrendi mi?
Görüntüye bakılırsa öğrenmedi.
Çünkü baksanıza; henüz Beşiktaş-Eskişehirspor maçı oynanırken, Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin de yer aldığı 13. haftanın hakemleri açıklandı.
Bu, ne demek?
Bu, şu demek!
Biz hakemleri belirlediğimiz an, ‘köstebek’ nasıl olsa hemen haberi uçuruyor kulüplere... Yani, “Biz MHK açıkladığında hakemleri öğreniriz” diyen(!) Federasyon yöneticileri bilmeden, ‘bazı kulüpler’ biliyor hakemleri.
Şimdi nedir bu yapılan...
Pes etmek mi?
Köstebeğin işini üstlenmek mi?
Rest çekmek mi?
Köstebek bulunmadan veya kamuoyuna açıklanmadan; Merkez Hakem Kurulu ne yaparsa yapsın bu işten aklanmayacak...
Köstebek bulunmadan veya kamuoyuna açıklanmadan; Futbol Federasyonu’nun alacağı tüm iyiniyetli kararlar bile tartışılacak...
Köstebek biliniyor ve açıklanmıyorsa...
Mahmut Özgener de dahil olmak üzere tüm Futbol Federasyonu Üyeleri, Oğuz Sarvan da dahil olmak üzere tüm MHK Üyeleri suçlu sayılacak. Kanunen değil, vicdanen...
Beşiktaş’ın puanını silemeyen, Sivasspor’un puanını silemeyen, Melih Bey’e ceza veremeyen de sizler değil misiniz zaten!
Bu arada, Türkiye Futbol Federasyonu eski Başkanı Haluk Ulusoy şimdilerde nerelerde!
‘’929.35 Beşiktaşlı‘’
1-) Kanun, tüzük, yönetmelik ve hükümet kararlarının ilanını ve uygulanmasını sağlamak...
2-) İlin genel idare ve gidişini düzenlemek ve denetlemek...
3-) İl sınırları içinde bulunan genel-özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiri olarak; Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri almak...
Yukarıda yazılanların sporla alâkası yok; demeyin!
Çünkü var...
Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti Valileri’nin yetki ve ödevlerinden bir kaçı...
Hafta sonu Bursaspor-Beşiktaş maçı oynandı. Bursa Valisi Sayın Şahabettin Harput’un imzasıyla, Beşiktaşlı taraftarlar ‘güvenlik’ gerekçesiyle stada alınmadı.
Atatürk Stadı’nın kapasitesi 18 bin 587...
“Misafir takım taraftarlarına, kapasitenin yüzde 5’i kadar yer ayrılır” kuralına göre, 929.35 Beşiktaşlı’nın hakkı elinden alındı.
Bursa’nın nüfusu 2 milyon 439 bin 876...
Bursa şehir merkezinde 5 bin 500 polis görev yapıyor, kent genelinde ise 7 bin...
Jandarma sayısına ulaşamadık, ancak minimum polis sayısının 2 misli olduğu düşünülebilir.
2 milyon 439 bin 876 kişiyi yöneten; emrinde 7 bin polis ve bunun birkaç katı civarında askerimiz bulunan Valimiz Şahabettin Harput; 929.35 Beşiktaşlı’ya maç izletemedi.
Bursa nüfusunun 2 bin 625’te 1’inin güvenliği sağlanamadı.
Şaka mı bu, derseniz; değil...
Ankara’ya 3, İstanbul’a 1.5 saat ötedeki bir şehirde yaşandı bunlar...
Marmara Bölgesi’nde; Türkiye’nin Yeşil Bursası’nda...
7 yıl üniversite okuduğum, hayatımın en güzel gençlik yıllarını yaşadığım, Teksas’ta maç izlediğim, Ardiles ve ekibiyle Kültürpark’ta davul bile çaldığım şehirde...
7 yıl boyunca bir insanıyla bile tartışmadığım o güzel kentte...
Oysa ki...
Yemen Ekşioğlu ve Orhan Yıldırım, 34 plakalı otomobillerle girdiler Bursa’ya... Stadın yanıbaşındaki Kültürpark’a bıraktılar araçlarını... Ellerini kollarını sallayarak, tek bir tepki görmeden hem de...
Ne demiş Osmanlı dönemi Maarif Nazırları’ndan Emrullah Bey ya da Zühtü Paşa; “Şu mektepleri kapasak maarifi nasıl da güzel yönetirdim...”
Sene 2008...
Ne değişmiş peki?
‘’Sizce hangisi?‘’
Fenerbahçe mi, Galatasaray mı? Sonuç değil sorduğumuz... Bir derbi oynanacak ve içinde biri yer alacak. Hangisini seçersiniz? Bana sorarsanız cevap: Her ikisi.
Ne ilk ne de son maçlarıydı... Beklendiği gibi beraberlik çıkmadı, biri kaybetti, diğeri kazandı. Kaybeden 17 puanla 5.sırada, kazanan 16 puanla 7. İkisi de şampiyonluk adaylarından, ama ikisi de zirveden uzak...
İşte günlerdir beklenen ve en nihayetinde pazar gecesi oynanan ‘Dünya Derbisi’nin kısa bir özeti...
Cümlelerin içine Fenerbahçe ya da Galatasaray girmeyince ne kadar da basit değil mi?
Ya da ne kadar yavan?
Ne kadar heyecansız?
İşte bu yüzden iyi ki var Fenerbahçe...
İşte bu yüzden iyi ki var Galatasaray...
Yıllardır oynanır bu derbiler bu ülkede... Türkiye günlerce bekler... Bazen biri kazanır, bazen diğeri... Fenerbahçeli Galatasaraylı’yı kızdırır, Galatasaraylı Fenerbahçeli’yi...
Böyle gelmiş böyle gider... Gitsin zaten...
Çünkü çıkartın bu ligden ikisinden birini bakalım, o ligi kaç kişi izler?
Benim aklımda kalanlar başka...
‘Biri’ diyor ki ŞEREF Tribünü’nde;
- Nasıl g......k ama?
‘Diğeri’ yanıt veriyor:
* Terbiyesizlik yapma, otur yerine!
‘Diğeri’ öfkeli;
* Adam anama avradına küfür ediyor, ben onu evinden aldırmasını bilirim...
‘Biri’ Fenerbahçe Asbaşkanı...
‘Diğeri’ Galatasaray Şube Sorumlusu...
Halkın tribününde terör bitsin diye yırtarken bir tarafımızı...
Şeref Tribünü’nde terör estiriyor ‘sözümona yöneticiler...’
Yakışıyor mu?
Kayserispor kaybetti bu hafta sonu...
Sivasspor kaybetti...
Gaziantepspor kaybetti...
Eskişehirspor da kaybetti...
Hafta içi yaptığımız içi bilgi dolu o övgü haberlerinden sonra aklıma aynen şu geldi: Maaşallah dediğimiz üç gün yaşamıyor!
Kusura bakma Tolunay Kafkas, Bülent Uygun, Nurullah Sağlam ve Rıza Çalımbay!
Safa Can Konuksever bizim Süper Lig editörümüz... Geçtiğimiz günlerde bitirdiği sayfasıyla yanıma geldi. Adanaspor-Orduspor maçı oynanmıştı. Haberin altbaşlığında şöyle yazıyordu: “Adanaspor, Kibong ile öne geçti; Orduspor, Bruno ile zorlu deplasmandan 1 puan çıkarmayı bildi...”
Adanaspor’un golü Kibong’dan...
Orduspor’un golü Bruno’dan...
Gülesim geldi, güldüm!
İster misiniz yıllar sonra Türk Milli Takımı, Almanya’yı perişan etsin ve goller Ahmet Kibong ile Mehmet Bruno’dan gelsin!
Yok canım, daha neler!
‘’Ri'Zico' mu!‘’
Zico’nun Fenerbahçesi, Aragones’inkinden iyi... Feldkamp’ın Galatasarayı ise Skibbe’ninkinden... Bu gerçekler ışığında bu lig ‘Süper’ mi, yoksa ‘rezil’ mi?
Bu lig hakikaten ‘Süper’ mi, yoksa birçoklarının iddia ettiği gibi ‘rezil’ mi? İşte bu sorunun cevabını aramak üzere yola çıktığımızda, hakikaten ‘garip ama gerçekler’e ulaştık!
Henüz ligin 9. haftasını geride bıraktık ve bakıyoruz puan cetveline;
4.sıradaki Beşiktaş 9 puan kaybetmiş...
5. Galatasaray 10 puan kaybetmiş.
9. Fenerbahçe 14 puan kaybetmiş.
Mustafa Denizli, Michael Skibbe ve Luis Aragones...
İstanbul’un ‘Üç Büyükler’i yepyeni teknik adamlar ve yepyeni futbolcularla sahada... Ancak görünen o ki, istenilen başarı henüz gelmemiş, istenilen sonuçlar henüz elde edilmemiş. İsyan edenler, bu açıdan bakıldığında haklı...
Ancak bir de buz dağının görünmeyen yüzü var. Biz oraya bakalım.
Karl Heinz Feldkamp’ı gönderdi Galatasaray... Oysa ‘yaşlı kurt’ döneminde ilk 9 haftayı 21 puanla 2. sırada tamamlamışlardı.
Ertuğrul Sağlam’ı gönderdi Beşiktaş... Oysa ‘genç teknik adam’ döneminde ilk 9 haftayı 20 puanla 3. sırada tamamlamışlardı.
Arthur Zico’yu gönderdi Fenerbahçe... Oysa ‘Beyaz Pele’ döneminde ilk 9 haftayı 16 puanla 4. sırada tamamlamışlardı.
Skibbe, Feldkamp’tan 4 puan az toplamış, 4 gol fazla atmış ama 7 gol fazla yemiş.
Aragones, Zico’dan 3 puan az toplamış, 5 gol fazla atmış ama 7 gol fazla yemiş.
Denizli’yi ayrı bir yere koymak lazım. Çünkü geleli henüz 3 hafta oldu. Ancak 3 haftada 5 puan kaybetti. Sağlam ise ilk 6 haftada toplam 4 puan kaybetmişti!
İstatistikler kanun değil, ancak yol gösterici olarak değerlendirilmeli.
Yönetimleri oluşturan ‘koskoca adamlar’, elbette kulüplerinin başarıları için kararlar alıyor. Fakat her kötü sonuçta ya teknik adamlar gidiyor ya da fatura futbolculara kesiliyor. Siz hiç “Bu takımı bu hale ben getirdim” itirafında bulunup istifasını veren bir Başkan ve yönetim kurulu gördünüz mü?
Sivasspor geçen sezon ilk 9 haftada 22 puan toplamış, bu sezon ise 18...
Kayserispor geçen sezon ilk 9 haftada 13 puan toplamış, bu sezon ise 17...
Birinde Mecnun Odyakmaz-Bülent Uygun, diğerinde Recep Mamur-Tolunay Kafkas ikilisi başrolde... Başkanları aynı, teknik adamları aynı, futbolcu kadroları yapılan takviyeler haricinde korunmuş.
Bu lig hakikaten ‘Süper’ mi, yoksa birçoklarının iddia ettiği gibi ‘rezil’ mi? Ya da... Kim istikrarlı kim istikrarsız!
Herkesin doğrusu kendine!
‘’Hepsi ofsayt!‘’
Türk siyasetinin en çirkin yüzü ne? Milletvekillerine verilen ‘dokunulmazlık’ hakkı. Çünkü insan var, insan var! Kimi milletvekilleri sadece ülkesine hizmet için Meclis’e gelirken; kimileri de bu zırhı kullanıp ceylan derisi koltuklarda hanedanlık kuruyorlar.
Kaldırılsa ‘dokunulmazlık’, kaç milletvekili hakkında dava açılır sizce?
Ya da kaç milletvekili hakkında işlem yapılamayan bir çok dava sonuçlanır?
Sporla ne alâkası var diyeceksiniz?
Var efendim.
Geçelim futbola...
Mesela hakemler?
Kim dokunabiliyor onlara?
İşte Yılmaz Vural?
“Sen Allah mısın kardeşim” dedi, 3 hafta ceza aldı.
Şimdi belki Adnan Polat da ceza alacak, belki Şekip Mosturoğlu da, belki Umut Bulut da...
Ama ya hakemler?
Herkes suçlu onlar temiz mi sizce?
Onlar işledikleri suçların karşılığında ne cezalar alıyor?
Yüzüne top fırlatan Edu’yu kızartamıyorsan...
Yaklaşık 1 dakika sahanın ortasında sana rest çeken Arda’yı atamıyorsan...
El yardımıyla atılan golleri göremiyorsan (Örnek: Baros)...
Ofsayttan gelen golleri çözemiyorsan (Örnek: Youla)...
Saha içindeki topu dışarıya taşıyıp bir penaltıyı atlıyorsan (Örnek: Sabri Sarıoğlu-Tolga Zengin)...
Selçuk Şahin ve Hüseyin Çimşir’e hikayeden sarı kartlar gösterip cezalı duruma düşürüyorsan...
Nizami golü saymıyorsan, (Örnek: Nobre, Selçuk Şahin)
Sen ne iş yaparsın sevgili hakemim?
Ha milletvekili ha hakemlerimiz!
Birisine hakkınız yok, dokunamıyorsunuz.
Diğerine hakkınız var, dokunmuyorsunuz...
Bu yazı bunun için yazıldı işte, bir şeylere, birilerine dokunmak için...
Sezonun en gollü haftasını geride bıraktık. 9 maçta 34 gol atıldı. Yani maç başına 3.78 gol...
Sezonun en kartlı haftalarından birini daha geride bıraktık. 9 maçta 41 sarı, 2 kırmızı... Yani maç başına yaklaşık 5 kart...
Gol atınca sevinir ya insanlar, mutlu olur ya...
Kartlara bakılırsa, biz ya sevinmeyi bilmiyoruz ya da üzülmeyi...
Ya da birileri bizim sevinmemizi de istemiyor, üzülmemizi de...
Koyun gibi yani!