‘’Q7 nereye kadar!‘’
Bazı futbolcular vardır, Alex de Souza gibi mesela...
O varken, taktik falan çok da konuşmazsınız. Genelde önüne bir adam koyarsınız, geri kalanları da arkasına... Bir şey yapar o adam, gol atar, gol attırır, rakibi eksik bırakır, takımı hızlı hücuma çıkartır, savunmanın ileride kurulması için arkadaşlarını uyarır, hücumda çoğalmak için topu oyalar, ‘ben sağ bekim, top solda ise yatarım’ derseniz sizi fena yanıltır, çünkü yayıncı kuruluşun kameraları bile çekmezken seni, o adam 60 metrelik topu atıverir kucağına, şaşar kalırsın ama 90 dakika oyunda kalırsın... Saha içinde olduğu gibi saha dışında da örnek alırsın. Çünkü şan şöhret umurunda değildir o adamın, saçı başıyla uğraşmaz, bir ailesi vardır bir de ekmek yediği kulübe duyduğu büyük saygısı... Kitap taşımaz koltuğunun altında, kitap okur... Chrismast geliyor diyerek yemez dördüncü sarısını, düşmez cezalı duruma ve takım arkadaşları yeni bir üç puan hesabı yapar ve ter dökerken, çok uzaklardaki memleketine doğru uçmaz... Çocuklarını Türk okullarında okutur, Türkiye Milli Takımı’nın maçına kırmızı-beyaz tişörtüyle gider, çocukları İstiklal Marşı’nı gururla söyler...
Bazı futbolcular vardır, Quaresma gibi mesela...
O varken, taktik falan yapamazsınız. Çünkü genelde uymaz, ya da uyacak formülü üretemezsiniz. Gol atamaz, gol attıramaz, rakibi bir eksik bırakır ama kendi takımı da onun yüzünden hep bir eksiktir aslında... Kesemezsiniz, çünkü bir trivela yapar, bir çalım atar. tribünleri ayağa kaldırır. O trivelada topun kalenin 10 metre uzağından gitmesi de önemsizdir, o çalımdan sonra gol olabilecek bir atağın sona ermesi de... Çünkü taraftar her şartta arkasındadır, çünkü taça çıkacağını bildiği bir topa uçarak, kayarak müdahale etmeye çalışır, reklam panolarına çarpar, öfkelenir ve hatta tekme savurur. Bir sezonda 21 maç oynar, 3 gol atar 6 asist yapar, fakat kimse Ernst’in formasını geçirmez sırtına... İkinci sezon 8 maçta oynamıştır, golü yoktur 3 asist yapmıştır sadece... En son golünü 25 Nisan 2011’de atmıştır ve o golü attığı takım şu an Bank Asya Birinci Lig’e tutunmaya çalışan Konyaspor’dur. Fakat halâ ondan bir şeyler bekler taraftarlar. Oysa ki, bir önceki sezondan çok da fazla bir şey yapmayacağı ortadadır, ama tribünler yine hep ona bağırır: Quaresmaaaaaa...
* * *
Bazı futbolcular vardır, Hagi gibi mesela... PAF Takım’dan yeni çıkan çocuklar yüz binlerce lira verip lüks arabalara binerken, o kulübün kendisine verdiği Tempra’yla gezer İstanbul sokaklarında.
Bazı futbolcular da vardır ki, Guti gibi Fernandes gibi mesela... Hayatında göremeyeceği parayı koyarsın banka hesabına, ama o adam idmanı barlarda yapar.
* * *
Alex mi Quresma mı?
Hagi mi Guti mi?
* * *
Mesele Carlos Carvalhal’in yeterliliği kadar, bu sorulara verilecek yanıtlar ve tercihler aslında...
‘’Durmaz bir hakemdir!‘’
Yılların spor adamı Ahmet Çakar... Bırakın Türkiye’yi, Avrupa’da bile yönetmediği maç kalmayan üst düzey bir eski hakem... Yılların spor gazetecisi Göktuğ Sevinçli... Ekranda yüzünü görmeye alıştığımız, sporun tam kalbinde yer alan bir televizyoncu... Yılların futbolcusu ve spor adamı Selçuk Yula... Milli Takım’da da oynadı, Fenerbahçe’de de Galatasaray’da da... Yılların spor yorumcusu Adnan Aybaba... Beğenin beğenmeyin, ama ekranda O’nu görünce “Bu bir futbol programı” dersiniz...
Bir televizyon kanalında Sevinçli, Çakar, Yula, Aybaba ve Rasim Ozan Kütahyalı program yaparken; Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar bağlandı.
***
TFF Başkanı’nın bu programa bağlanmak için nasıl bir yol izlemesi gerekir sizce? Ya danışmanları aracılığıyla o televizyon kanalına ulaşır ve ‘cevap hakkı’nı kullanır. Ya da Sevinçli’yi, Çakar’ı, Yula’yı ya da Aybaba’yı arar değil mi? Sonuçta futbolu yönetenin, futbolun kalbindeki adamlarla görüşebiliyor olması doğal. Fakat Aydınlar; Kütahyalı’yı aradı... Hem de cepten!
Kütahyalı kimdir? Google’daki veriler şöyle: “Türk köşe yazarı ve televizyoncu. Taraf gazetesi yazarıydı, şimdi Takvim’de. Kanaltürk’teki Ters Cephe, Beyaz Tv’deki Dinamit programlarının yorumcusu. Sinan Çetin’in firması Plato Film’de metin yazarlığı yapmış. Aralık 2008’den itibaren Kanal T’de ana haberleri yorumlamış. Aynı kanalda Sabah Gazetesi yazarı Mahmut Övür ile birlikte Politik Performans programını sunmuş. Nisan 2009’da CNN Türk’e geçmiş. Bir süre Reha Muhtar ile Çok Farklı programında çalışmış. Aralık 2009’dan itibaren Ters Cephe’de...”
Kütahyalı’nın kişiliği, kimliği, kariyerini sorgulamak gibi bir niyetimiz yok. Fakat kariyerine baktığımızda, ne başında ne de sonunda ‘spor’un ‘s’si bile yok. Aydınlar ile Kütahyalı elbette çok iyi tanışabilir, dost olabilirler. Bu, normal. Fakat Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı bir spor programına böyle mi bağlanmalı?
***
Bünyamin Gezer, “Hakemliği bıraktım, çünkü Türkiye’de hakemlere karşı yoğun bir baskı var. Bize sahip çıkılmadı. Bu görevi yerine getirecekler TFF ve MHK’dır. Şunu düşünün Mehmet Ali Aydınlar’ı bir kez gördüm. Telefon numarası dahi ben de yok” demişti.
Mehmet Ali Aydınlar, “Sami Çölgeçen’in, Futbol Federasyonu’nda çalıştığını ilk kez programda duydum. O kadar insan çalışıyor, hepsini tanıyamam. Bu konunun gereğini yapacağım” dedi.
Sami Çölgeçen’in hakkında Ostrava-Galatasaray, Manchester United-Galatasaray maçlarında şike yaptığı iddiaları var.
31.10.2011 tarihinde internet sitelerinden bir haber: “Turnuva Genel Direktörü İnaki Alvarez, Pazarlama Sorumlusu Christina Hoelleri, FİFA TV Sorumlusu Alexsandra Knocke ve Müsabakalar Sorumlusu Rhiannon Martin’in de aralarında bulunduğu heyet, Kayseri’de incelemeler yaptı. Heyete Türkiye Futbol Federasyonu İdari Komite Heyeti Üyesi Sami Çölgeçen ve Süheyl Önen ile TFF Bölge Müdürü Vahdi Elbaşı da eşlik etti. 2013 FİFA U-20 Dünya Şampiyonası’nın Türkiye’de yapılacağını hatırlatan Çölgeçen, “24 takım mücadele edecek ve 52 karşılaşma yapılacak. Şimdi bu karşılaşmaların yapılacağı şehirlerin seçilme aşamasındayız. Bu şehirlerden biri de Kayseri’dir” dedi.
***
Aydınlar, Bünyamin Gezer ile bir kez tesadüf etmiş.
Aydınlar, FIFA heyetini Türkiye’de adım adım gezdiren TFF İdari Komite Heyeti Üyesi Sami Çölgeçen’in, TFF’de çalıştığını bilmiyor.
Aydınlar, bir televizyon programına katılmak için, o programda sporun dışındaki tek konuğu arıyor.
***
Küçük bir not; Aytekin Durmaz, tıpkı Abdullah Yılmaz gibi bir hakemdir. Merkez Hakem Kurulu’na bağlı çalışmaktadır.
Saygılarımızla...
‘’Oh be! Derbi varmış‘’
En büyük dostluklar, en büyük kavgalarla başlarmış.
Doğru...
Bundan 6 ay önce Aziz Yıldırım ile Yıldırım Demirören’i bir arada göremezdiniz. Fakat yaşanan acı süreç, özgürce yaşadıkları günlerde birbirlerine ‘merhaba’ bile demeyen Yıldırım ile Demirören’i barıştırdı. Demirören’in Metris ziyaretiyle esmeye başlayan dostluk rüzgârları, önceki gece İnönü Stadı’nın çimenlerine kadar ulaştı.
Aslında bu dostluk rüzgârının esmesinde Türkiye Futbol Federasyonu’nun da payı vardı! TFF; derbiden bir gün önce sabah bilet alan Fenerbahçe taraftarlarına öğle saatlerinde “Deplasmana gidemezsiniz” dedi. Gerçi derbi günü “Gidebilirsiniz” mesajı göndereceklerdi, fakat, onlardan önce Beşiktaş camiasından anlamlı sözcükler edildi. Çarşı, Fenerbahçe taraftarını mabedine davet ediyordu; “Çarşı’ya gelin” diyordu.
Bundan 6 ay önce Beşiktaş taraftarı ile Fenerbahçe taraftarını da bir arada göremezdiniz. Fakat en başta da dedik ya;
En büyük dostluklar, en büyük kavgalarla başlar!
Derbi işte böyle bir havada başladı.
Yoksa Fenerbahçe taraftarı maçın hemen başında kapıyı kırarak futbol oynanan bölümden İnönü’ye girer ve hiçbir olay çıkmadan kendi tribününe yerleşebilir miydi?
Yıllar sonra bir derbi, olaylarından çok futboluyla konuşuluyorsa; emeği geçen tüm başkanlara, tüm tutuklulara, tüm taraftarlara, tüm futbolculara ve elbette mükemmel bir yönetim gösteren Fırat Aydınus ile yardımcılarına sonsuz teşekkürler... Fakat sormadan geçmek de olmaz...
Yıllardır neredesiniz!
* * *
Şimdi Fenerbahçe taraftarına düşen büyük görevler var. İnönü’de nasıl ağırlandıysanız, Kadıköy’de öyle ev sahipliği yapmalısınız. Umarım gerek kalmaz, ama kalırsa da eğer, Çarşı’ya stadınızın en güzel yerini açmalı, kavgasız dövüşsüz bir rövanş için olması gereken her şeyi yapmalısınız.
* * *
Peki, alınan bu karar ne olacak?
20 yıldır bu dünyanın içinde olan biri olarak aklıma ilk gelen şey şu: Bu karar, sadece ve sadece Fenerbahçe-Trabzonspor ya da rövanşı için alındı. Geçtiğimiz yıl şampiyonluğu sonuna kadar hak eden iki kulüp arasındaki gerilimin, istenmeyen olaylara neden olacağı düşünülüyordu ve bu karar ortaya atıldı.
Belki bu karar sayesinde bu yılı olaysız bitireceksiniz. Fakat gelecek yıl ne olacak? Ya da daha sonrası...
Bu karara tamamen karşı olduğumu en baştan söylemeliyim, fakat, ille de ‘uygulayacağız’ diyorsanız, küçük bir önerimiz var. Sadece taraftarları değil, o kulübün yöneticilerini de göndermeyin ezeli rakiplerinin statlarına...
Çünkü Şeref ya da Protokol tribünlerinde, taraftarlar arasındaki kavgalardan daha çoğu yaşanıyor her zaman.. Ve bu taraftarları, diğerlerine karşı öfkeli hale getiren de o tribünlerde oturanlar değil mi?
‘’Hayat mı oyun mu!‘’
Murat Bek, İbrahim Geçer, Bilal Özcan, Halil Özdoğru, Mustafa Aslan, Reşit Eracan, Koray Özel, Yunus Yılmaz, Birol Elmas, Mesut Cengiz, Mesut Kazanç, Yavuz Çoban, Fikret Özer, Hüseyin Güldal, Soner Ateşsaçan, Eyüp Çolakoğlu, İdris Çam, Fevzi Kazak, Mehmet Çetin, Süleyman Kalkan, Ahmet Tunçer, Mehmet Ağgedik, Ramazan Akın, Ufuk Bozkurt... Tam bir hafta önce ayrıldılar aramızdan... Hakkari’de, Çukurca’da saatlerce mermi yağdırdılar üzerlerine... Saatlerce direndiler... Bombalara göğüs gerdiler... Nereden geldiği belli olmayan kurşunlara yenildiler sonunda... Cansız bedenleri Van’a götürüldü helikopterle... Morga koydular 24 gencecik fidanı, otopsileri yapıldıktan sonra evlerine gönderdiler... 24 kez öldük 19 Ekim’de... (21 Ekim’de Antalyaspor ile Galatasaray golsüz berabere kaldı. 22 Ekim’de Manisaspor, Eskişehirspor’u deplasmanda 2-0 yendi. Bursaspor ile Trabzonspor 1-1 berabere kaldı. Karabük, Belediye’yi 2-0’lık skorla geçti.)
***
Yunus Geray... Henüz 13 yaşındaydı, Türkiye’nin herhangi bir şehrindeki herhangi bir yaşıtı gibi internet kafede yakalandı felakete... Korkunç sallantı başladığında bir vücut kapaklanmış üzerine... Yunus, kendini o an ölmekten kurtaran o elin kim olduğunu hiç bilmedi ve hiçbir zaman da bilemeyecek. Çünkü Yunus’u
kurtarma çalışmaları sürerken, Yunus’un omuzunda görünen o elin sahibi, çoktan ölmüştü. Yunus da öldü, durdu kalbi... Çok Yunus öldü Van’da... İsimlerini yazmaya kalksak, bu sütunlar yetmez ki... Bu yazı kaleme alınırken, 432 ölü vardı, bin 352 de yaralı... Enkaz altında kaç kişi var, bilinmiyor. (23 Ekim’de Kayserispor, Sivasspor’u 6-2 yendi. Ankaragücü, Orduspor’a Başkent’te teslim oldu. (0-2) Gaziantep, 3-0’lık skorla Gençlerbirliği’ni mağlup ederek ilk galibiyetini aldı. Fenerbahçe ile Samsun berabere kaldı. 24 Ekim’de, Beşiktaş, Mersin’i 1-0’la geçti...)
***
Birol 40 gün sonra teskeresini alacaktı... İlk iş, 2 bin TL bulup, evin borçtan kesik olan elektriğini açtıracaktı. İbrahim, 3 yıl önce gittiği Amerika’dan 3.5 ay önce dönmüştü. Ölüme geleceğini nereden bilecekti. Hüseyin, 6 ay sonra evlenecekti. Yavuz, izne çıkacaktı, çatışmalar nedeniyle vazgeçti. “Allaha emanetsiniz” dedi telefonda, ailesini Allah’a emanet etti, gitti. Gidenlerin ardından bir şeyler yazmak bile zorken, futbol oynattık biz... Gol attırdık 20’li yaşlarında hayata veda eden Birol’un akranlarına... Kim sevindi peki? Ya da kim üzüldü?
***
Birileri tonlarca ağırlığında beton yığınlarının altında halen bir ümit yaşama sarılırken de futbol oynattık biz... 13 yaşındaki Yunus’u toprağa emanet ederken, 13 yaşındaki çocuklardan Alex’in Quaresma’nın golleriyle coşmalarını bekledik. Kim coştu peki? Her gün 24 Mehmetçik vermiyoruz toprağa... Her gün 7.2’lik depremle sarsılıp yüzlerce canımızı kaybetmiyoruz. Bu kadar mı zor bir duruş sergilemek?
Bu kadar mı zor ‘Ülkem bu acıları yaşarken, ben futbol oynatamam’ demek?
***
İşim bu, gereğini yaptım. Bir maçı statta canlı izledim, 4 maçı naklen takip ettim. Kalan maçların da özetlerine baktım. Fakat ne yazabilirim ki? Bu arada dün haber ajanslarına bir son dakika notu düştü: Milli Piyango İdaresi, geçen yıl 35 milyon lira olan yılbaşı büyük ikramiyesini bu yıl 40 milyon liraya çıkarma kararı aldı... Tam zamanı değil mi? Yazıklar olsun...
‘’Q7 ve çetesi‘’
Simao... Portekizli, Portekizce konuşuyor. Ligin 6 haftasında da forma giymiş... Attığı gol 1, asisti yok, 1 sarısı var, kırmızı kartı yok. Aslına bakarsanız,
o bildiğimiz futbolu da yok... Avrupa’da
4 maçın 3’ünde oynamış. Hiçbir şeyi yok.
Quaresma... Portekizli, Portekizce konuşuyor. Ligde 4 maçta forma giymiş. Golü yok, asisti 1... Sarısı 2, kırmızısı 1... Avrupa’da 2 maçı var. (Diğerlerinde cezalıydı zaten...) Golü yok, 3 asisti var.
Fernandes... Portekizli, Portekizce konuşuyor. Ligdeki 6 maçta da oynamış. Golü yok, 1 asist yapmış, 2 sarı görmüş. Avrupa’da 4 maçta oynamış. Golü yok.
Edu... Brezilyalı, Portekizce konuşuyor. Ligde 6 maçta da oynamış. Santrfor kendisi, ama golü, asisti, sarısı, kırmızısı, hiçbir şeyi yok. Avrupa’da 2 maçta oynamış, 1 gol atmış.
Sidnei... Brezilyalı, Portekizce konuşuyor. 5 maçta 450 dakika oynamış. 2 gol atmış, asisti, sarısı, kırmızısı yok. Avrupa’da statü engelini yeni aştı.
Aurelio... Brezilyalı, Portekizce konuşuyor. Ligde 4 maçta oynamış. Golü, asisti, kırmızısı yok. Avrupa’da 3 maçta oynamış, 1 golü, 1 asisti var.
***
Holosko... Slovakyalı, Slovakça konuşuyor. Ligde 4 maçta 215 dakika oynamış, 1 gol atmış. Avrupa’da 3 maçta 137 dakika oynamış, golü, asisti yok.
Sivok... Çek Cumhuriyeti’nden, Çekçe konuşuyor. Ligde 2 maçta 180 dakika oynamış, 1 gol atmış. Avrupa’da 4 maçta 360 dakika oynamış, 1 golü, 2 sarısı var.
Hilbert... Almanyalı, Almanca konuşuyor. Ligde 2 maçta 22 dakika oynamış! Avrupa’da 1 maçta 90 dakika sahada kalmış, 1 gol atmış...
Ernst... Almanyalı, Almanca konuşuyor. Ligde 1 maçta 90 dakika, Avrupa’da 3 maçta 195 dakika şans bulabilmiş.
Guti... İspanyol, İspanyolca konuşuyor. Ligde 1 maçta 70 dakika oynadı! Avrupa’da 2 maçta 152 dakikası, 1 golü, 1 sarısı var...
HHH
(Unutmadım, sadece O’nu ayırdım diğerlerinden.)
Almeida... Portekizli, Portekizce konuşuyor. Ligde 1 maçta 90 dakika oynadı, 1 gol attı. Avrupa’da 3 maçta 238 dakika oynadı, 3 gol attı.
Bu arada, bir de onlar var tabii ki... Onlar da Portekizli ama; Alves geleceğe yatırım olarak alındı A2’de oynuyor, Bebe ise sakatlandığı için oynamıyor.
***
Bu kadar kafa karıştırmak yeter! İşin özüne gelelim...
Portekizce bilen 7 adam; sakatlığı ya da kart cezası yoksa her maç kadroda... Nasıl oynadıkları, form durumları önemli değil. Ligde Beşiktaş’ın yüzde 55’i ‘Çete’den... 7 adam 5896 dakikanın 2514’ünde oynamış (ortalama 360 dk.), geride kalan 3382 dakika da tam 15 adamın (ortalama 225 dk.) şansı olmuş!
Avrupa’da da değişen bir şey yok... Quaresma’nın cezası, Almeida’nın sakatlığı nedeniyle dakikalar azalıyor. Buna karşın 3956 dakikanın 1297’si 6 Portekizli’ye (ortalama 216 dk.) ait... Geriye kalan 2659 dakika, 14 adam (ortalama 189 dk.) arasında paylaşılıyor.
Fernandes ‘uf’ olmazsa kadroya giremiyor Ernst, Hilbert’in yüzüne bakan bile yok... Simao hayalet gibi gezerken, Fernandes dalgasını geçer Quaresma şov peşine düşerken, Edu “Hazır değilim” derken, Aurelio 5 metrekare’de eğlenirken; Guti kötü yaşıyormuş...
Ben olsam Portekiz’den bir kaleci, bir sol bir sağ bek, ortanın göbeğine Fernandes’in yanına bir ön libero, Guti’nin yerine bir 10 numara, kulübeye de 6 genç daha alırım. Mendes için Ümraniye’de bir oda açarım... Zaten hep onunla görüşmüyor muyuz! Gel-git parasına yazık. Burada işi bitiririz! Tayfur, Metris’te kalırsa sorun yok; ama çıkarsa da takım elbise giydirir ‘Sportif Direktör’ yaparım. Ya da Ulvi’yi (Güveneroğlu) gönderdik nasılsa, onun yerine getirir, “Geleceğin yıldızlarını bulacak” deriz. Carvalhal’ın yanına 3 yardımcı Portekiz’den...
Beşiktaş Koleji de Portekizce eğitime geçerse, işte size Dünya Kulübü...
***
Zaten hiç Portekizce bilenle Portekizce bilmeyen bir olur mu!
‘’Terim mi, Denizli mi, Güneş mi, yoksa...?‘’
Ve teknik direktör arayan Türkiye Futbol Federasyonu’na; “‘Yerli mi’, ‘Yabancı mı’ tartışmaları sürüyor hâlâ... ‘En iyisi’ diyen ise yok. Federasyon, pasaportunda TC yazmayan bir adam arıyor, fakat Güney Afrika’ya giden 32 ülkenin 22’si kendi adamlarıyla çalışıyor. Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da hep ‘batı’ cazip geliyor. Ancak bizi sokaklara döken her başarının ardında da ‘bizimkiler’ var” diyerek seçimlerini yerliden yana yapmaları konusunda bir öneride bulunmuştum.
Aylar geçmiş... Hiddink’li dönemde de değişen bir şey yok... Yine ‘lider’ çıkamayacağız. Büyük ihtimalle Play-Off’lara giderek şansımızı zorlayacağız.
Buraya kadar yazdıklarımız, bundan sonra yazacaklarımızı okurken, herhangi bir ön yargımızın olmadığını anlatmak içindi. Yoksa Fatih Terim, Mustafa Denizli ya da Şenol Güneş’in teknik adamlık kariyerlerini tartışacak kadar aptal da değiliz, ahmak da... Fakat onların da her insan gibi eksiklerinin bulunduğunu ifade edebilecek kadar zeka sahibiyiz.
***
Müfit Erkasap, Bülent Ünder, Eser Özaltındere, Metin Tekin... Şimdilerde de Hasan Şaş, Ümit Davala ve Taffarel... Bu isimler, Fatih Terim’in dünden bugüne hep yanında olanlar, yol arkadaşları...
Mehmet Kulaksızoğlu, Alper Boğuşlu, Şeref Çiçek, Turgut Kural ve şimdilerde de Ünal Karaman... Şenol Güneş’in yardımcıları...
Ali Gültiken, Zafer Öğer... Mustafa Denizli’nin antrenörleri...
Yazdıklarım, bir çırpıda aklıma gelenler... Unuttuklarım lütfen kızmasın, tepki göstermesinler... Çünkü bu listelere girmek kötü aslında... Neden mi?
Bu ülke futbolu, tarihinin en güzel günlerini bu üç adamla birlikte yaşadı. Onlar, kazandığımız her savaşın en önemli simaları, komutanlarıydı. Fakat hep bir eksikleri kaldı.
Seep Piontek’in Türkiye’ye hediyesi olan Fatih Terim, bir Fatih Terim yetiştirmedi mesela...
Jupp Derwall’ın bizlere armağan ettiği Mustafa Denizli, bir Mustafa Denizli bırakmadı...
Özkan Sümer’in, Ahmet Suat Özyazıcı’nın eseri Şenol Güneş de bir Şenol Güneş hediye etmedi...
**
İki ihtimal var...
1- Yanlarında çalışan antrenörlerin yetenek, karizma, vasıfları buna müsaade etmedi...
2- ‘Tek adam’ olmaları nedeniyle, yanlarındaki adamları hep ‘2. adam’ olarak bıraktılar...
***
Hatırlatmakta fayda var; ne Terim ne Denizli ne de Güneş’in teknik adamlık becerilerini tartışacak kadar aptal da değiliz ahmak da...
Fakat yazdığımız iki ihtimalin cevabını da ‘bu üç efsane adam’ vermek zorunda...
Yoksa Hiddink gider, Capello gelir; Benitez gider, Ranieri gelir...
***
Sayın Terim, Sayın Denizli ve Sayın Güneş... Türk Futbolu’nun akîl adamları olarak sizlere sesleniyorum;
Halâ geç kalmış değilsiniz.
‘’TFF ve Bjk‘’
Veikkausliiga... Sakin olun, küfür değil bu! Finlandiya Birinci Ligi’nin ismi... Superattan; İsveç İkinci Ligi... Premier Lig Apertura; Arjantin... Eliteserien; Norveç Birinci Ligi... Czech Liga; Çek Cumhuriyeti Ligi... Ekstraklasa; Polonya Birinci Ligi... Bundesliga 2; Almanya İkinci Ligi... Segunda Division; İspanya İkinci Ligi... Ligue 2; Fransa İkinci Ligi... First Division; Romanya Birinci Ligi... Premeira Lig; Portekiz Birinci Ligi... Superligae; Danimarka Birinci Ligi... Pazartesi maç oynanan ligler bunlar...
***
Finlandiya’nın İsveç; Romanya’nın Belarus; Çek Cumhuriyeti’nin İspanya; Danimarka’nın Kıbrıs Rum Kesimi; Portekiz’in İzlanda maçları var... Tıpkı bizim, Almanya maçımızın olması gibi...
Fakat...
Finlandiya, E Grubu’nda 4. sırada... Sadece 9 puanı var... Bırakın ilk ikiye girmeyi, üçüncülükleri bile imkânsız...
Romanya, D Grubu’nda 3. sırada... İlk iki için şansı var, ama; pazartesi günü maç oynattıkları Braşov, Ceahlaul,
Mioveni ve FC Vaslui’den bir tane bile milli oyuncuları yok. (Bakınız; Son Lüksemburg ve Fransa maçlarına.. Ve
hatta açıklanan son milli takıma... O kadroda Romanya’da oynayan bir tane bile futbolcu yok.) Portekiz, H Grubu’nda lider... İzlanda ise 4 puanla sondan ikinci sırada... Sonu, baştan belli bir maç bu! Buna karşın, pazartesi Portekiz’de maç oynatılan Gil Vicente ile Beira Mar takımlarından milli takım kadrosuna çağırılan oyuncu yok. Çek Cumhuriyeti, I Grubu’nda 2. sırada... İspanya ile oynayacaklar... İspanyollar’ın 8 puan gerisindeler. Pazartesi günü liglerinde oynanan tek maç; Slovacko-Jablonec.. Milli Takım’a sadece Jablonec’den Lafata çağırılmış. Danimarka, H Grubu’nda 2. sırada... Grupta 2 puanla son sırada yer alan Kıbrıs Rum Kesimi karşısına çıkacaklar. Pazartesi günü liglerinde Midtjylland-Horsens maçı oynandı. Midtjylland’dan Juelsgard ve Poulsen milli takım kadrosuna alındı.
***
İspanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda, Almanya ve hatta İsviçre, Belçika, Avusturya gibi futbol kültürü
varolan, futbolu profesyonelce yönetilen ülkelerde pazartesi lig maçı oynatılmadı. Bizde ise Gaziantepspor-Beşiktaş maçı oynandı. Gaziantepspor’dan; Cenk (Türkiye A Milli), Muhammet ve Orhan (Türkiye Ümit Milli), Karcemarskas (Litvanya), Dany (Kamerun) ve Popov (Bulgaristan) milli takımlara çağrıldı. Beşiktaş’tan; Egemen, İsmail, Aurelio (Türkiye A Milli), Necip ve Burak (Türkiye Ümit Milli), Quaresma (Portekiz), Holosko (Slovakya), Sivok (Çek Cumhuriyeti), Veli ve Ekrem (Avusturya) milli takımlara davet edildi. Özetle; iki takımdan toplam 16 futbolcu milli takımlara gitti.
***
Beşiktaş; gelecek sezon Q7, Guti, Almeida ya da Simao gibi yıldızlardan bir tane eksik alsın, yerine sadece bu işleri organize edebilec ek, yani Quaresma’nın Milli Takıma çağırabileceğini düşünebilecek, ya da cuma günü milli maçlar olduğunda pazartesi lig maçı oynama talebi bulunulmaması gerektiğini hesaplayabilecek bir
profesyonel yöneticiyle anlaşsın.
***
TFF, Almanya ile tarihin en önemli maçlarından birine çıkılacağını düşünebilecek ve bu nedenle tüm gelişmiş diğer ülkelerde olduğu gibi fikstür denilen şeyi hazırlayabilecek profesyonel bir yönetici çalıştırsın. Yoksa sorarlar: Fikstür yapmayı bile beceremeyen TFF, ‘kim şike yaptı, kim yapmadı’ kararını nasıl verecek?
‘’Bu lig şaibeli!‘’
Süper Lig’de 4 maçlık serüven sona erdi. Bütün maçlar iki hafta içinde oynandığı için artık ‘Süper Lig’de 4. hafta’ diyemiyoruz! Peki oluşan tablonun bize gösterdiği neler var? Puan cetveli aslında en önemli haber kaynaklarından biri... O halde kaynaktan faydalanalım...
***
Süper Lig’de ‘namağlup’, Türkçesi ‘yenilmez’ iki takım var...
İlki, Lider’lik koltuğunda oturan İstanbul Büyükşehir Belediyespor... Hani futbolcularından İbrahim Akın ve İskender Alın, Metris’te olan... Geçtiğimiz yıl, Beşiktaş ile oynadıkları Türkiye Kupası Finali öncesi ve yine geçtiğimiz yıl Fenerbahçe ile oynadıkları lig maçı öncesi ‘şike görüşmeleri’ yaptıkları iddia edilen...
***
İkincisi, Lider’in hemen ardından ikinci sırada bulunan Fenerbahçe... Hani Başkanı, yöneticileri ve hatta kulüp mali işler sorumlusu Metris’te bulunan... Geçtiğimiz sezon birçok maçta ‘şike yaptıkları’ ya da ‘şikeye teşebbüs’te bulundukları iddia edilen...
***
Süper Lig’in üçüncü sırasında Beşiktaş var... Hani ‘transfer sihirbazı’ olarak adlandırılan Futbol Şube Sorumlusu ve Süleyman Seba’nın ‘ben yaparım o yapmaz’ dediği teknik direktörü, Metris’te olan...
***
Süper Lig’in dördüncü sırasında Mersin İdmanyurdu var... Hani, ‘geçmişi adı gibi bilen’, ‘gelecek ile ilgili bütün olacakları önceden söyleyen’, ‘her şeyi bilen adam’ Mehmet Baransu’nun ortaya çıkardığı ‘iddianame’de adı geçen... Geçtiğimiz sezon, Bank Asya Birinci Lig’de şampiyonluğa ulaşan, o zahmetli yolda oynadığı Giresunspor maçında ‘şike yaptığı’ iddia edilen...
***
Süper Lig’in beşinci sırasında Eskişehirspor var... Hani teknik direktörü hem ‘teşvik’ almakla hem de ‘şike yapmakla suçlanan... Hani kulübedeki yıldızı ‘şike ya da teşvik parası’ dağıtmakla suçlanan...
***
Süper Lig’in altıncı sırasında Galatasaray var... Hani yaklaşık birbuçuk ay önce tesisleri, kulüp binası ve stadı aranan, ‘o birbuçuk milyon Euro’yu nereye harcadınız’ diye sorulan...
***
Süper Lig’in yedinci sırasında Bursaspor var... Hani geçtiğimiz sezon maçlar oynanırken kulübünde yöneticiden çok ‘sivil polis’ veya ‘mali şube ekipleri’ olan... ‘Geleceği gören adam Mehmet Baransu’ açıklamasa bile (neden bu konuda hiç görüş bildirmediği de aslında sorulmalıdır kendisine) geçtiğimiz sezon birkaç maçtan önce bazı hakemlerle temas kurdukları dedikoduları üretilen...
***
Süper Lig’in dokuzuncu sırasında Sivasspor var... Hani Başkanı Metris’te olan... Geçtiğimiz sezon üç gol birden attıkları son hafta maçında Fenerbahçe’ye yattıkları ileri sürülen... Kaptanları gözaltına alınıp ‘O golü neden atmadın’ diye sorulan...
***
Süper Lig’in onuncu sırasında Trabzonspor var... Hani Başkanı’na ‘yurtdışına çıkış yasağı’ konulan... Hani iki yöneticisi ‘şike ve teşvik soruşturması’ kapsamında sorguya alınan...
***
Uzun lafın kısası... Sayın Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar beye sesleniyorum: Lütfen temizleyin bu ligi...
Yoksa yepyeni Mehmet Baransular ortaya çıkacak, yepyeni krizler doğacak, nurtopu gibi yepyeni iddialar ortaya atılacak... Türk Futbolu esas işte bunu kaldıramaz!