Arama

Popüler aramalar

‘’Q7'ye özel!‘’

...
“Bazı futbolcular vardır, Quaresma gibi mesela...
O varken, taktik falan yapamazsınız. Çünkü genelde uymaz, ya da uyacak formülü üretemezsiniz. Gol atamaz, gol attıramaz, rakibi bir eksik bırakır, ama kendi takımı da onun yüzünden hep bir eksiktir aslında... Kesemezsiniz, çünkü bir trivela yapar, bir çalım atar, tribünleri ayağa kaldırır. O trivelada topun kalenin 10 metre uzağından gitmesi de önemsizdir, o çalımdan sonra gol olabilecek bir atağın sona ermesi de... Çünkü taraftar her şartta arkasındadır, çünkü taça çıkacağını bildiği bir topa uçarak, kayarak müdahale etmeye çalışır, reklam panolarına çarpar, öfkelenir ve hatta tekme savurur. Bir sezonda 21 maç oynar, 3 gol atar 6 asist yapar, fakat kimse Ernst’in formasını geçirmez sırtına... İkinci sezon 8 maçta oynamıştır, golü yoktur 3 asist yapmıştır sadece... En son golünü 25 Nisan 2011’de atmıştır ve o golü attığı takım şu an Bank Asya Birinci Lig’e tutunmaya çalışan Konyaspor’dur. Fakat halâ ondan bir şeyler bekler taraftarlar. Oysa ki, bir önceki sezondan çok da fazla bir şey yapmayacağı ortadadır, ama tribünler yine hep ona bağırır: Quaresmaaaaaa...
Alex mi Quresma mı?
Hagi mi Guti mi?
Mesele Carlos Carvalhal’in yeterliliği kadar, bu sorulara verilecek yanıtlar ve tercihler aslında...”
...
8 Kasım 2011’de yazmışız bu satırları...
O günden sonra toplam 17 maça çıkmış Beşiktaş; Quaresma ise sakatlığı nedeniyle sadece 6 maçta forma giyebilmiş.
Beşiktaş, Ricardo Quaresma’nın oynamadığı 11 maçta 9 galibiyet, 2 beraberlik elde etmiş, hiç yenilmemiş.
Beşiktaş, Ricardo Quaresma’nın oynadığı 6 maçta 3 galibiyet, 1 beraberlik elde etmiş, 2 maçı ise kaybetmiş.

O yazıyı yazdığımızda, Beşiktaş taraftarının sert eleştirilerine maruz kalmıştık. Ancak anlatamadığımız ya da taraftarın ısrarla anlamak istemediği gerçek şu:
Biz ne Quaresma’nın yeteneklerini tartışıyoruz ne de ne kadar önemli bir futbolcu olduğunu...
Bizim tartışmaya açtığımız konu; Bu kadar yetenekli, bu kadar önemli bir yıldızın Beşiktaş’a ne verdiği ya da ne kadar vermek istediği... İstese bir maçı kendi başına alabilecek düzeyde bir stardan bahsediyoruz, fakat gelin görün ki, Fenerbahçe derbisinden bir kaç gün önce, stoperlerin bile yapmayacağı amatörlükte bir hatayla kırmızı kart görüyor.

Kadıköy’de Fenerbahçe’ye karşı oynamayacaksan, hangi maçta taraftarını coşturacaksın Quaresma?

Geldiğinden bu yana 57 maç oynamışsın, 15 gol atıp 19 gol attırmışsın.
19 asist süper ama ya gördüğün 19 sarı kart? 19 sarı kartın yanına eklediğin 3 de kırmızı var! Bir forvet oyuncusu için normal mi bu?
Neredeyse üç maçta bir kart görmek, bir forvet oyuncusu için ne kadar normal olabilir ki!

Dikkatimizi çeken bir diğer unsur da şu:
15 Avrupa maçında 7 gol atarken, 34 Süper Lig maçında 5 gol atmışsın. Buradan bir sonuç çıkartmak gerekir mi?
15 Avrupa maçında 7 asist yaparken, 34 Süper Lig maçında 9 asist yapmışsın. Bu da bu sonuçla ilgili mi?
İstatistiklerinin Avrupa Kupası maçlarında, Süper Lig’deki performansını ikiye, üçe katlaması tesadüf mü?

Fenerbahçe, Nicolas Anelka...
Galatasaray, Cassio Lincoln...
Trabzonspor, Marcelinho...

Alınacak, gücenecek, kızacak ya da küfür edecek bir durum yok...

Kulüpler ay ise futbolcular yıldızdır...
Bazen parıl parıl parıldar o yıldızlar, bazen de kayar...

Yıldızın hep parlasın Quaresma...
Kayma...

04 Şubat 2012, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bizde satılık kalem yok‘’

La Gazzetta Dello Sport yazdı... Dış Haberler Sorumlumuz Kaan Bora, bu haberi, İtalya’daki meslektaşlarıyla görüşerek detaylara ulaştı.. Ve haber, İtalya’dan sonra Türkiye’de de sadece Fanatik ayrıcalığıyla yer aldı.

Haber özetle şöyle: Hector Cuper’in, ikisi İspanya, ikisi Arjantin Ligi’nden olmak üzere toplam dört maçın nasıl biteceği konusunda İtalyan suç örgütü Camorro’ya öngörüde bulunduğu ve bunun karşılığında 200 bin Euro aldığı öne sürüldü. Haberde, Mafyayla Mücadele Teşkilatı’nın (DDA), merkezi Camorro olan uyuşturucu trafiğine yönelik operasyon kapsamında yapılan teknik takipte, Cuper’e ait konuşmaların dinlemeye takıldığı kaydedildi. İki Camorro üyesinin, çorapları ve iç çamaşırları içine sakladıkları 200 bin Euro’yu Santander’e giderek, Cuper’e verdikleri ancak sözkonusu maçlardan birinde istedikleri sonucun gerçekleşmemesi dolayısıyla da tehditler savurdukları ifade edildi. Cuper, 29 Ekim’de Napoli Savcısı Rosario Cantelmo’ya verdiği ifadede böyle bir olayı hatırlamadığını açıklamıştı. Ancak Cuper’in önüne dinleme kayıtları konulunca, parayı kayınvalidesinin gönderdiğini ve bir evin onarımı için kendisine arkadaşlar aracılığıyla getirildiğini itiraf ettiği iddia edildi. Orduspor Başkanı Nedim Türkmen, Cuper’in sanık değil tanık olarak ifade verdiğini ve olayın kapandığını söylemişti. Ancak Napoli Savcısı Rosario Cantelmo’nun Cuper’i bir daha ifadeye çağıracağı öğrenildi.

* * *

Önce Fatih Terim konuştu: “Arda’nın gideceğini bilsem, Culio’yu kiralamazdım...” Sonra Galatasaray’ın Başkan’dan sonra gelen adamı, Ali Dürüst benzer bir açıklama yaptı. Dolayısıyla bütün gazeteler de haberi, sayfalarına taşıdı...

* * *

Orduspor Başkanı Nedim Türkmen, Ankara’daki Genel Kurul’da Manisaspor Başkanı Kenan Yaralı’nın kendisine saldırdığı anı televizyonlarda anlatırken, “Zaten bu konulardan dolayı kulübümüze karşı da bir saldırı var. İşte Hector Cuper haberleri, işte Culio haberleri. Birileri tarafından bilerek yaptırılan haberler” dedi.

Culio haberini çok da önemsemiyoruz. Ancak Cuper haberi önemli. Çünkü sadece Fanatik’te yer aldı. Hedef biziz yani. Bu durumda Sayın Türkmen’e birkaç sorumuz olacak:

1- Kaan Bora’yı tanır mısınız? Cuper haberini ‘O’ yazdı. Size bu konuda gelen bir bilgi var mı? Kimler, Kaan’a bu haberi yazdırmıştır?
(NOT: Ben, Kaan’ı 15 yıldır tanırım. Onu satın alacak para henüz icat edilmedi! Hiç kimsenin isteğiyle haber yapmaz! Elbette hiç tanımadığınız bana güvenmezseniz; Hakan Can’ı, Tunç Kayacı’yı, Mehmet Ali Sabuncu’yu arayabilir, Kaan’ı sorabilirsiniz.)

2- Raşit Altun’u tanır mısınız? Culio haberlerini ‘O’ yazdı. Size bu konuda gelen bir bilgi var mı? Kimler, Raşit’e bu haberleri yazdırmıştır?
(NOT: Ben, Raşit’i 17 yıldır tanırım. Onu satın alacak para da henüz icat edilmedi! Hiç kimsenin isteğiyle haber yapmaz Raşit’i de aynı isimlere sorabilirsiniz.)

3- Şiddet gördüğünüz için üzgünüm. Fakat şiddet gördüğü için feryad eden ‘siz’, yaptığınız bu açıklamalar nedeniyle hiç tanımadığınız Kaan Bora ve Raşit Altun’u binlerce Orduspor taraftarı önüne atmıyor musunuz? “İsim vermedim” diyebilirsiniz, fakat günümüz teknolojisinde bu haberleri kimin yazdığını bulmanız için internette 15 saniye yeterli.

4- Yaptığınız açıklamalar, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi adıyla çıkartılan yasaya göre, taraftarı galeyana getirmek nedeniyle suç teşkil etmekte midir? Etmiyorsa özür dilerim, ama ediyorsa, TFF Disiplin Kurulu, hakkınızda bir işlem yapmış mıdır? Yarınlarda, Ordu’da İstanbul’dan gelen gazetecilerden biri şiddete maruz kalırsa, bunun sorumlusu kimdir?

5- Cuper, ‘masumiyet karinesi’ nedeniyle suçu ispat edilene kadar suçsuzdur. İddialarda sadece dinleme kayıtlarından söz ediliyor. Ayrıca durum, adli yargıya intikal etmiş. Hâl böyleyken siz, haklı olarak Cuper’in suçsuz olduğunu savunuyorsunuz. Tamam ama, bir Arjantinli için bu kadar sağduyulu davranıyorken; aylardır Metris’te yatanlar için neden bu kadar peşin hükümlüsünüz?

01 Şubat 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Aslan kaç puan önde!‘’

Bugün sezon bitse ve Play-Off’a geçilse...

Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Sivasspor şampiyonluk için yarışan dört takım olacak.

Sezonu 50 puanla bitiren Galatasaray, Play-Off’a 25 puanla girecek... Galatasaray’ın 5 puanla gerisinde yer alan 45’er puanlı Fenerbahçe ile Beşiktaş ise 22.5’tan 23 ile... Play-Off’ta Fenerbahçe ile Beşiktaş’tan herhangi birisi Galatasaray’ı yendiği anda, öne geçecek. Zira Play-Off’ta da galibiyete 3 puan veriliyor.

Ancak...

5 puan farkla ligi lider bitir, bir yenilgiyle ikinci ve belki de üçüncü sıraya düş. Peki bu mağlubiyette kaybedilen 3 puan mı, 5 mi? Ya da tam tersi, bir galibiyette kazanılan 3 puan mı, 5 mi? Bu nasıl bir adalet?

* * *

Sezonu ilk 4 içinde bitiren her takıma ‘şampiyonluk şansı’nı bir kez daha veriyorsunuz. Hadi bunu anlayışla
karşılayalım. Tamam ama peki ya küme düşenler ne olacak?

Yukarıda verdiğimiz örneği de dikkate alarak bakarsanız...

Galatasaray’ın 5 puan gerisinde sezonu bitiren takımlara ‘hayır, yarış bitmedi, halâ şampiyon olabilirsiniz’
diyorsunuz; ama sezonu 15. sırada 23 puanla bitiren Gaziantepspor’un 5 puan gerisindeki Kardemir Demir Çelik Karabükspor’a (16. sırada ve 18 puanda) ‘seninle işimiz bitti, haydi Bank Asya’ya’ kararını veriyorsunuz.

Allah aşkına, bu nasıl bir adalet?

* * *

Teşvik...
Şike...
Küme düşsün-düşmesin...
Puan silinsin...
58. Madde...

Ankara’daki genel kurul, pardon, genel rezalet...

Hadi, hepsini bir kenara bırakalım ve sahanın içine inelim... Ama...

Milli maçlar haftasında Beşiktaş’ı pazartesi günü oynatan (hatırlarsanız, Quaresma Portekiz’e gitmek zorunda kalmıştı) Türkiye Futbol Federasyonu; aynı Beşiktaş’a Fenerbahçe derbisi öncesinde ceza gibi maç takvimi yapıyor.

Beşiktaş mağdur ediliyor, bu kesin...

Gelelim Fenerbahçe’ye... 22 hafta geride kalmış, 16 kez hafta içi oynatılmış. ‘Ha Cumartesi ha Salı, oynayan kazanır’ diyebilirsiniz, fakat bu işin bir de tribün boyutu var. İstanbul’da bir semtten diğerine 3-4 saatte gidilebildiği saatlerde, ‘Fenerbahçe taraftarına stada gelin’ diyemezsiniz ki... Bu durumda Kadıköy’de oynadığı maçların ne gibi bir avantajı olur ki!

Bu durumda Fenerbahçe’nin de mağdur edildiği kesin...

Kısa süre içinde Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi var diye iki takımı gözönünde tuttuk. Peki ya diğerleri?

Hemen hepsi aynı dertten muzdarip. Ancak bu durumun salt nedeni; şike-teşvik operasyonu, Avrupa Şampiyonası, geç başlayan lig ya da sıkışık takvim değil.

En esaslı sorun; bu işin profesyonel kadrolarında...

Galatasaray-Fenerbahçe derbisini Çarşamba gününe, hem de Lille-Trabzonspor maçından birkaç saat
önceye...

Trabzonspor-Gençlerbirliği maçını Çarşamba gününe, hem de Beşiktaş-Stoke City maçından birkaç saat önceye alan kadrolardır sorun...

* * *

Süper Lig’de bir sistem belirleyeceksin, iler tutar yanı yok...

Bir lig takvimi planlayacaksın, herkes isyan edecek...

Bırakın iyi niyeti, birbirinize kefil olmayı, UEFA’ya çakma racon kesmeleri...

Sadece doğru dürüst bir sezon ve doğru dürüst bir fikstür...

Çok şey mi istiyoruz!!!

28 Ocak 2012, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bi kerecik!‘’

58. madde değişmemeli... Hem de şimdi kesinlikle... Türk Futbolu’nu kurtarmak için ‘bir kereliği’ne bile olsa!
Çünkü bu ülke, “Anayasa bir kez delinse ne olur” mantığından dolayı bu halde... ‘Bir kerecik’ olmaz.

Kanun neyse, uygulayacaksın...
Fenerbahçe şike mi yapmış, düşüreceksin... Beşiktaş teşebbüste mi bulunmuş, düşüreceksin... Trabzonspor teşvik mi vermiş, düşüreceksin...
Sivas, Belediye, Ankaragücü, Mersin, Eskişehir, Karabük, Giresun ve haklarında iddia bulunan hangi kulüpler varsa...
Gereği neyse yapacaksın...

Bu kararları verdikten sonra herkesi masaya çağıracaksın ve diyeceksin ki; “Arkadaşlar, böyle kanun olmaz. Bakın, bu madde çok ağır, değiştirilmeli...”
Genel çoğunluk ‘Evet’ derse çalışacaksın, değiştireceksin.
Bu arada, bu kanun maddesi hazırlanırken emeği geçen(!) tüm sporseverleri(!) bulacaksın. Soracaksın; “Mutlu musunuz?”Bu kanun maddesi onaylanırken el kaldıran tüm kulüp yöneticilerini(!) bulacaksın. Soracaksın; “Okumadınız mı kardeşim?”

Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası’nı bir kez daha ele alacaksın. Hem federasyon hem kulüpler hem de seçilmiş taraftar gruplarının avukatlarını biraraya getirecek, devletin üst kurumlarındaki kanun yapıcılarla görüştüreceksin.
Çıkan kanun, herkesin kanunu olacak.
Yazılan cezalar, uygulanabilir ölçülerde olacak; suç işleyen cezasını çekecek.
Ancak böyle bitirebilirsin şiddeti de düzensizliği de... Yoksa koca koca başkanları atarsın içeri, ama tribünde meşale yakanı, adam bıçaklayanı yine alamazsın...Almadın çünkü...

Fenerbahçe değişmesin diyor. Galatasaray, Ordu, Bursa değişmesin istiyor. Trabzonspor da ısrarla değiştirilemez diyor. Çoğunluğun fikri bu yönde değil mi? Peki kim değiştirmek istiyor? Neden?

Birisi Türk Futbolu’nu kurtarmak, diğeri Fenerbahçe’yi kurtarmak diyor!!!
58. maddeyi şimdi değiştirirseniz, Fenerbahçe’yi kurtarmış olmazsınız.
Çünkü 3 Temmuz’dan bugüne, zaten sürecin en çok zarar verdiği kulüp Fenerbahçe değil mi?
Başkanı ve yöneticileri aylardır cezaevinde... Şampiyonlar Ligi’nden men ettiniz. Yaptığınız acemi(!) açıklamalarla; Santos, Lugano, Emenike, Niang gibi yıldızlarını kaybetmesine neden oldunuz.
Şimdi 58’i değiştirdiğinizde; puanı silinecek, aldığı paraları geri ödeyecek, Avrupa’ya gidemeyecek, şampiyonluğu elinden alınacak diyorsunuz.
Bedel, her gün büyüyüp gitmiyor mu? Bu şartlarda en iyisi, her gün öldürmek yerine bir kez öldürmek değil mi?

58. maddeyi şimdi değiştirirseniz, Türk Futbolu’nu da kurtaramazsınız.
Çünkü 3 Temmuz’dan bugüne süreci o kadar kötü yönettiniz ki...
Cornu geldi-gitti, ortalık tozduman oldu. Tüm ipleri UEFA’ya teslim ettiniz. Şimdi Cornu yok, ama ipler halâ Platini ve UEFA’nın elinde... 8-1 biten D.Zagreb-Lyon maçının hemen akabinde “Kaleci kötü günündeymiş” diyebilen Platini’nin elinde... Aynı gün Ajax’ın Real filelerine gönderdiği 2 nizami golün de aynı yardımcı tarafından ‘ofsayt’ sayılması hakkında fikir beyan etmeyen; Fransız takımı Lyon’u bu şartlarda Devler Ligi’nde üst tura çıkartan ‘tarafsız ve Fransız’ Platini’nin(!) elinde her şey...
Bakın, Cornu topladı tasını tarağını gitti. Artık bu davada adı bile geçmiyor. Fakat bu süreçte hazırladığı raporlar ve savunmalarıyla hepimizi ateşe atmadı mı?
TFF, Fenerbahçe’ye tepki gösteriyor ama; Lutfi Arıboğan ile İlhan Helvacı’yı hedef gösteren Cornu değil mi? Cornu değil mi, daha iddianame hazırlanmadan hüküm veren? Ve o tapelerin büyük çoğunluğunun iddianameye girmediği ortada değil mi?

Öyle ya da böyle... Bu iş buraya kadar geldi. Şu andan itibaren geri dönemezsiniz, 58. maddeyi de şimdi değiştiremezsiniz. Değiştirirseniz, Türk Futbolu’nda kapanmayacak yaralara neden olursunuz.
Bunu Rasim Ozan Kütahyalı bile biliyor! Ya siz...

24 Ocak 2012, Salı 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Lefter neden efsane‘’

Bir cenaze arabası... Yanında iki muhafız var; biri Fenerbahçe diğeri Galatasaray formalı...
Annesi Türk, babası Rum...

Yunan yetkililer, “Bırak Türkiye’yi, gel bizde oyna” dediklerinde, “Hayır, benim yerim Türk Milli Takımı” demiş.

Atina’da kalp krizi geçirdiğinde de, ağzından şu cümleler dökülmüştü: Beni vatanıma götürün...

Türkiye Futbol Federasyonu ve 4 Büyük kulübün yetkilileri, “Deplasmana taraftar götürülmesin” anlaşması yaptı ya! Bakın, o cenazede Kadıköy’de Fenerbahçelisi de vardı, Galatasaraylısı da, Beşiktaşlısı da, Trabzonsporlusu da...

Bazı insanlar vardır, yaşarken hayat dersleri verir, öldüklerinde unutulur giderler.
Bazı insanlar vardır, yaşamları tatsız tuzsuzdur, ürettikleri her şey öldüklerinde değer kazanır.

Lefter Küçükandonyadis gibileri vardır bir de... Hayatları boyunca bir tek maçını dahi izlememiş binlerce insanı toplar etrafına; yetkili yetkisizlerin düşmanlık tohumları ektiği futbol dünyasına ‘barış’ denilen şahane duyguyu getirir bir gün, bir saat dahi olsa. İşte onlara EFSANE denir...

13. Cuma; Lefter gibi Rauf Denktaş’ı da aldı aramızdan, Aslı Nemutlu’yu da... Biri futbolun Ordinaryüsü; biri bir ülke kurucusu, Toros’u; diğeri ise 17 yaşında gencecik bir filiz... Ölüm Allah’ın emri ve kaçınılmaz son elbette. Her ölüm erken ölüm, bu da bir gerçek. Fakat asıl üzen şu; Lefter ve Denktaş’ı hak ettikleri gibi uğurladı bu ülke... Peki ya Aslı’yı?

Kayak Federasyonu Başkanı; bir yandan ‘bu spor da tüm diğer sporlar gibi tehlikeye açıktır’ diyor, diğer taraftan ‘antrenmanda sağlık ekibi bulundurmak gibi zorunluluğumuz yok’ diyor. Her ikisi de doğru olabilir, maalesef elimizdeki en büyük doğru, Aslı artık yok... 17 yaşındaki bir filizi toprağa uğurlamışız, şimdi herkes ‘ben masumum’ derdinde... Diyelim ki hepiniz masumsunuz, Aslı geri mi gelecek? Daha da dramatik olanı: Kıyamet koptuğunda Aslı’nın ölüm nedeni olarak hangi kütük hesap verecek?

Burak Yılmaz... 21 gol, 4 asist... 20 haftanın 17’sinde oynayabilmiş üstelik.
Halil Altıntop... 3 gol, 1 asist... O ise 20 haftanın 18’sinde görev almış.
Trabzonspor, 32 gol atmış toplam...
Henrique’nin 2; Celutska, Colman, Volkan Şen, Pawel Brozek’in 1’er golleri var. Kalan 2 golden birini rakip oyuncu atmış kendi kalesine, diğerini henüz ilk Avni Aker macerasına çıkan Olcan Adın...

Televizyonlarda son moda HD yayın ya... Trabzonspor’da da HB yayın moda! Halil ve Burak iyiyse görüntü cam gibi. Fakat Güneş’in asıl düşünmesi gereken; onların yokluğundaki Trabzonspor.

58. madde değişmemeli... En başından beri savunduğumuz şey bu... Kulüpler Birliği’ndeki yalancı kavgalar ise sürüp gidiyor. Bir kısım ‘değişmeli’ diğer kısım ‘değişmemeli’ diyor. Duyumlarımıza göre; 26 Ocak’taki genel kurulda ‘değişme’ ihtimali çok yüksek... Fakat Aziz Yıldırım geçtiğimiz günlerde ‘Değişmesin’ dedi. Galatasaray en başından beri ‘gereken yapılsın’ diyor ve bu konuda en dik duran kulüp onlar...

Her şey tamam, ama avukat aracılığıyla TFF’ye ‘ihtarname’ göndermek şık olmadı. Sonuçta her gün her saat buluşma şansınız var, her dakika toplantı yapabilir, her an isteklerinizi-şikayetlerinizi iletebilirsiniz. Galatasaray’ın haklarını savunmak elbette bir numaralı göreviniz; fakat avukat aracılığıyla ihtarname, TFF’ye ‘size güvenmiyoruz’ anlamını taşımaz mı? Eğer güvenmiyorsanız, neden bugüne kadar sürekli temas halinde oldunuz?

Adnan Öztürk, şüphesiz ki Galatasaraylılar’ın şu sıralar çok sevdiği bir yönetici.. Ve en başta da söylediğimiz gibi, kulübünün haklarını ailesinden çok düşündüğü de gerçek. Şahin olmak şart, üstelik bu ortamda... Fakat yeri geldiğinde ve ara sıra... Sürekli Şahin kalırsanız doğrularınızın azalma ihtimali var. Atalarımızın dediği gibi, keskin sirke küpüne zarar...

18 Ocak 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun siyaseti‘’

Galatasaray 8 haftadır galip... Fenerbahçe takipte... Beşiktaş, Eskişehir ve Trabzon peşlerinde... Bursa kendine geldi, Karabük altın değerinde üç puanla kapattı haftayı, Ankaragücü’nün onur mücadelesi sürüyor.
Şike ve Teşvik Operasyonu’nda sona doğru yaklaşılıyor. Kimler düşecek, kimler ligde kalacak?
18 kulüp, 18 takım ve yazılacak onlarca sportif konumuz var. Fakat izin vermiyorlar...Kimler mi? Neden mi?
Aklımızın aldığı, kalemimizin yazdığı kadarıyla anlatalım...

Spor dünyasının son günlerdeki en önemli gündem maddelerinden biri; Milletvekili Hakan Şükür’ün yorumculuğa geri dönmesi...
“Yapsın, burası özgür bir ülke” diyen de var; “Yorumculuk yapmak için mi milletvekili seçildi” diyen de...
Şahsi fikrim şu; Bu ülkede, belki de bu kadar az sayıda aynı mesleği icra eden kişi yok. Topu topu 550 kişiler. Halk, oy vererek onları bu ulvi göreve getirmiş; “Girsinler meclise, haklarımızı savunsunlar, ihtiyaçlarımızı görüp gerekeni yapsınlar, ülkemizi yönetsinler” düşüncesiyle... İşin maddi boyutu hiç de umurumda değil... Ancak manevi boyutundaki endişelerim bunlar ve sırf bu nedenle bir dönem benim gazetemde de yazarlık yapan, o süreçte kendisiyle çok yakın bir ilişki içinde bulunduğum Hakan Şükür’ün milletvekili olduğu dönemde yorumculuk yapmasına karşıyım.. Ve benim asıl merak ettiğim şu:
Hakan Şükür gibi bir futbolcu daha yetiştirmiş mi bu ülke? Onun kadar profesyonel bir sporcu, onun kadar futbolu ve hatta sporu bilen var mıdır?
Bence hepsinin cevabı aynı; Yoktur...
Madem milletvekili seçilmesi için onca siyasetçi arasından ilk sıralarda listeye sokuldu Hakan Şükür; o halde neden Spor Bakanlığı’nda adı hiç düşünülmedi? Suat Kılıç’ın sportif kariyeri mi daha üstün? Yoksa yöneticilik vasıfları mı! Bakanlık olmasa dahi, yeni bir yapılanmaya gidilebilir, Spor Bakanlığı içinde Şükür’ün de yer alacağı yeni bir görev tanımı yapılamaz mıydı?

Hakan Şükür’ün yorumculuk yapmasını bu kadar irdelerken, galiba bir şeyi de gözden kaçırıyoruz. Girin Beşiktaş Kulübü’nün internet sitesine, tıklayın yönetimi... Başkan Yıldırım Demirören’in hemen altında Başkan Yardımcısı (İstişare Heyetinden Sorumlu) ifadesinin altında şu ismi göreceksiniz: Erdoğan Toprak... Kendisi, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı aynı zamanda...
Girin Galatasaray Spor Kulübü’nün internet sitesine, tıklayın yönetimi... Yönetim listesinde Emir Sarıgül’ü göreceksiniz. Şişli’nin efsane belediye başkanı Mustafa Sarıgül’ün oğlu...
Girin Fenerbahçe Spor Kulübü’nün internet sitesine, tıklayın yönetimi... Yönetim Üyeleri arasında Hüseyin Ersan Topbaş ismini göreceksiniz. Kendisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğlu...
Kayserispor Onursal Başkanı Mehmet Özhaseki, aynı zamanda Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı...
Ankaragücü Onursal Başkanı Melih Gökçek, aynı zamanda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı...
Örnekleri çoğaltabiliriz aslında, ama bir şeyi anlamamız için bu kadarı da yeterli... Spor; siyasi dünyanın asla vazgeçemeyeceği bir mecradır. Dün de böyleydi, bugün de böyle... Bundan sonra da böyle olacak!

Futbol gündeminin iki nolu ana gündem maddesi; Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar...
“Trabzonsporumuz’un kupasını almak için çok ince ayarlı bir çalışma yapıyoruz” dedi önceki gün... TT Arena’nın açılışında da, “Bu spor kompleksi kolay vücuda getirilmedi. Özhan Canaydın’ın karşımızda naif ve güçsüz duruşu dün gibi aklımda...” demişti.
Şaşırmadım yani!

Futbol dünyasının yeni yıldızları var bir de... Ergenekon’u da onlar çıkartır ortaya, Balyoz’u da, Şike-Teşvik Operasyonu’nu da... Onlar muhteşem gazetecilerdir, ama ofsaytı sorsan bilmezler, futbol yorumlarlar yine de!

İşte sırf bu nedenle, siyasiler çıkın aradan... Biz nasıl TBMM’ye gelip partileri idare etmek istemiyorsak, sizler de spor dünyasını başbaşa bırakın.

11 Ocak 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Çıkar tiyatrosu!‘’

“Herkes eşit olsun” deseniz, yarısı karşı çıkar... Halbuki ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilk cümlesidir bu... Biri “Bu cümle tehlikeli, çünkü o zaman türban tamamen serbest kalacak” der; diğeri, “Türbanı ağzına dolayıp durma, dağdakilerin akrabaları da senin yanında oturmaya başlar o zaman” karşılığını verir. Dünyanın en masum isteğini sunsan bile bir taraf savunur, o taraf savunduğu için de karşı taraf karşısında durur.
Amma... “Maaşlarımıza yüzde 100 zam yapalım” derseniz, hepsinin elleri aynı anda havaya kalkar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ne ilktir bu ne de son... Gelenektir!

Naklen yayın ihalesi öncesi bütün kulüpler kardeştir! Başkanlar el ele, omuz omuza pozlar verir... İhale yapılır, yüzler güler, nasıl olsa hepsinin ortak bir çıkarı vardır. Bu nedenle kimse, karşısındakinin açığını kollamaz, belaltı vurmaz.
Amma... Çıkarlar çakıştığı an, durum değişir. Ne dostluk kalır ne gülen yüzler... Belaltı çakmalar başlar, herkes birbirinin adamlığını sorgular. Koca koca adamlar, bambaşka bir kimliğe bürünür, bakarsınız tanıyamazsınız. Çünkü dün başkaydılar bugün bambaşka...
Kulüpler Birliği’nin anayasası budur, değişmez!

102 yıllık bir çınardır Ankaragücü... Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı çıkartırsan Süper Lig’den, tarihi açıdan Süper Lig’in ağabeyidir yani... Ankara’nın bir takımı olduğu için siyasilerin de gözbebeğidir!
Amma... Düşmeye gör... Düştüğün an, ne ulu çınarlığını bırakırlar ne arkadaşlık-dostluğunu... Pirana gibi saldırırlar üzerine, yaşamak için tek çaren, o denizden kumsala çıkmaktır.
Transfer yasağın vardır, adam alamayacağın ortadadır. Fakat ‘senin oyuncularına saldırmayacağız’ diyenlerdir ilk taarruza geçenler...

Bir zamanların sevimli çocuğudur Emre... Ağabeyleri himayesine almıştır, herkes bayılmaktadır bu kendisi küçük yeteneği büyük çocuğa... Koskoca Hagi, ayakkabılarını bağlar; koskoca Fatih Terim’in ağzından övgüden başka bir kelime çıkmaz...
Amma... Her şey bir transferiyle biter, gider... Ne sevimliliği kalır ne ona bayılan insanlar... Artık ‘statlarda görmek istemediğimiz hareketler’den biridir o... Milli Takım’ın kaptanı da olsa Milli Takım’ın taraftarları tarafından ıslıklanır. Hadi Arena’daki tepkileri makul görelim, çünkü Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye gelmiş bir adam... Fakat çeyrek asır sonra Fenerbahçe’yi konuk eden Ordu’daki insanların alıp veremediği nedir onunla!
Melek değil Emre ve hatta öfkesini kontrol edemediği zamanlarda itici bir tip. Fakat Ordu’da birinci dakikadan son düdüğe kadar süren ‘Emre protestosu’nun haklılığı bu olamaz ki!

“Elbette Atatürkçü değilim” diyen bilim adamı; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu üyeliğine atanır bu ülkede...
Kaçakçılık yapan 35 sivil, askeri uçaklar tarafından terörist diye bombalanır.
TOKİ’nin eski başkanı, “Van şimdi en güvenli yer” der, bir gün sonra 6 küsurluk deprem olur, insanlar ölür.
Siyasetin neyse futbolun da odur işte...
Türk Futbolu’nun efsanesi Hakan Şükür, milletvekili seçilir, Spor Bakanlığı’na başka bir isim atanınca yorumculuğa başlar...
Basketbol Federasyon Başkanlığı seçimini kaybedenlerin, Futbol Federasyonu’ndaki yerleri hazırdır.
Şirketleri milyon Eurolarca kâr eden işadamları gelir kulüplerin başına, o kulüpleri iflas noktasına getirir.
Her siyasinin oğlu, bir futbol kulübünde aktif görev alır. Hiç bir olayda göremezsiniz onları, ama her açılışta en önde dururlar!
Beşiktaş’ın çocuğu Batuhan, İnönü’de küfür yer; Trabzon’un çocuğu Selçuk İnan, Avni Aker’de...
Hiddink alır paramızı gider, gidinceye kadar her şey güzeldir ama gittikten sonra her şey berbat olur birden...

Bu ülkede herkes ‘Her şey vatan için’ der. İnanmayın...
‘Her şey çıkar içindir’ çünkü özetle...

06 Ocak 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’O madde değiştirilirse suçsuz olanlar bile aklanamaz...‘’

Bir hukuk düzeni, ‘adamı öldürmüş ama pişman’ diyerek katili ‘bir seferliğine bile olsa’ affedemez.

Bir hukuk düzeni, ‘evi soymuş, ama ihtiyacı varmış’ diyerek hırsızı ‘bir seferliğine bile olsa’ affedemez.

Bir hukuk düzeni, ‘dağa çıkmış, ama zorla’ diyerek bir teröristi ‘bir seferliğine bile olsa’ affedemez.

Bir hukuk düzeni, ‘eşini dövüyor, ama eşi de hak ediyor’ diyemez.
Bir hukuk düzeni, ‘hatalı sollama yapmış, ama önündeki araba da onu mecbur bırakmış’diyerek bir trafik canavarına ‘haklısın’ diyemez.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, 58. maddenin değişmesini istemiyor.
Fenerbahçe’nin etkili gruplarından UNİFEB, 58. maddenin değişmesini istemiyor.
Fenerbahçe’nin aklı selim hiçbir taraftarı, 58. maddenin değişmesini istemiyor.

Futbol Federasyonu Başkanı, “Ben görevdeyken 58. madde değişemez” demişti.
Galatasaraylı yöneticiler, “58. maddenin değiştirilmesi için bir toplantı yapılacaksa bizi çağırmasınlar” demişti.

Trabzonspor Başkanı, “58. maddenin değişmesine karşıyız” demişti.
Orduspor Başkanı da değişime karşı...

Hâl böyleyken...
Türkiye Futbol Federasyonu, 26 Ocak’ta neden Olağanüstü Genel Kurul yapma kararı alır?
Bu olağanüstü toplantının tek gündem maddesi, 58. maddenin değişmesi olacak diyorlar. Bu doğru mu?
Eğer doğru ise; 58. maddenin değişmesini kimler ve neden istiyor?

Evet... 58. madde değiştirilmeli... Çünkü bu haliyle, şimdi olmasa bile gelecekte, hiç de suçu olmadığı halde birçok insanın canı yanacak bu madde yüzünden.
Fakat böyle olmaz...
Yangından mal kaçırır gibi olmaz.

En doğrusu şudur...

Mevcut dava görülür.Fenerbahçe, Trabzonspor, Beşiktaş, Mersin İdmanyurdu, Sivasspor, Giresunspor, İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Manisaspor savunmalarını yapar, hangisi suçlu bulunursa küme düşürülür ya da öngörülen cezası verilir.

Aziz Yıldırım, Sadri Şener, Göksel Gümüşdağ, Serdal Adalı, İlhan Ekşioğlu, Şekip Mosturoğlu, Tamer Yelkovan, Cemil Turan, Tayfur Havutçu, Ahmet Ateş, Nevzat Şakar, Bülent Uygun, Ümit Karan, Mehmet Yıldız, Emenike, Sezer Öztürk, İbrahim Akın, İskender Alın, Serdar Kulbilge, Mahmut Boz, Sercan Yıldırım, Gökçek Vederson, Korcan Çelikay, Murat Şahin ve Mustafa Ulaş Ortakaya savunmalarını yapar; suçsuz görülenler aklanır, suçlu görülenler cezasını çeker.

Bu dava bittikten sonra Türkiye Futbol Federasyonu, Kulüpler Birliği’ni alır karşısına ve oturur konuşur. Bu maddenin mevcut hali tartışılır, değerlendirilir ve en nihayetinde doğru yol bulunur. Böyle kalması düşünülüyorsa böyle kalır, değiştirilmesi istenirse değiştirilir.

Bu, hayati bir meseledir.Bu davanın sonucu; O kulüpleri veya o insanları bir kez yargılayacak ve haklarındaki nihai kararı verecektir.

Bu dava öncesinde o kanun değiştirilirse; O kulüpler veya o insanlar, suçsuz olsalar bile hayatları boyunca aklanmayacaktır!

Ya idam cezası vereceksiniz...Ya da ‘işkence devam edecek’ diyeceksiniz...

Benim fikrim şudur: İşkence insan hakları ihlalidir.Öldürecekseniz bile bir kez öldürün, her gün değil!

30 Aralık 2011, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI