‘’Aslan gibi(mi)!‘’
Süper Lig’in ilk yarısı sona erdi. Nasıl başladı nasıl bitti, inanın kavramakta zorluk çektik. Çünkü çoğu zaman, bir haftanın panorama yazısıyla karşınıza çıktığımız gün, bir sonraki haftanın ilk maçı oynandı. İkinci yarı öncesi son yazımızda, aklımızı kurcalayan tespitlere yer verelim istedik.
1- Fenerbahçe’nin çok önemli isimleri kaybettiği ve futbol dışı birçok olayla da muhatap olduğu, Beşiktaş ile Trabzonspor’un Avrupa’da da çok sayıda maç oynadığı için normalden çok fazla yıprandığı bu süreçte; bizler Galatasaray’ın puan farkını biraz daha yukarılarda tutmasını bekliyorduk. Çok sayıda transfer yapılması ve dolayısıyla uyum süreci gibi klasik sebepleri göz ardı etmiyoruz ve son periyotta yaşanan müthiş çıkışı da gözlemliyoruz; fakat yine de Galatasaray’ın hanesinde daha fazla puan yazılmış olmalıydı diye düşünüyoruz. Galatasaray, yıllar sonra ilk devreyi lider tamamladı. Tebrikler... Fakat alınan 37 puan mı başarı, yoksa kaybedilen 14 puan mı başarısızlık?
2- Galatasaray ile birlikte ligin en az yenilen iki takımından biri ve Galatasaray’ın ardından ligin en çok kazanan ve en az gol yiyen ikinci takımı Fenerbahçe... İstatistikler ikinci devrede de benzer şekilde gerçekleşirse, Galatasaray ile Fenerbahçe Play-Off’ta da bu ülkeye iki nefis derbi izletecekler. Ancak Fenerbahçe’nin büyük dezavantajı var. Mesela... Santrforları yok... Öyle ki... Semih uyurgezer gibi... Bienvenu hem uyur hem gezer! Emin olun; 40 yaşındayım, 100 kiloyum ve Antalya’daki o iki pozisyonu da bu şartlarda bile gol yapardım!
3- Beşiktaş için kötü günlerin geride kaldığını düşünüyorum. Fakat takımdaki hızlı yükselişin Simao’nun sakatlığına denk gelmesi manidar değil mi? Simao’nun sakatlanması, dolayısıyla Veli gibi orta alanda daha çok efor sarf ederek takımın direncini bir seviye artıran bir ismin sahaya girmesi, Beşiktaş’ı baştan sona değiştirdi. Benzer şekilde Almeida’nın sakatlığı da, belki de yok olmaya yüz tutacak Mustafa Pektemek’i yeniden ‘yıldızlar kulübü’ne kazandırdı. Guti’nin gidişi, Fernandes’i futbola döndürdü. Ekrem’in eksikliği Hilbert’i, Guti-Fernandes gezmeleri Ernst’i sahaya sürdü. Dikkat edilirse; Beşiktaş’ta her kötü sonuç bir iyiyi doğurdu. Bu, eldeki malzemenin kalitesinin ispatı... Bazen sahadakilerin yaptıkları sonuç vermez, fakat saha dışındaki bir hareket, o takıma maçı kazandırır. Beşiktaş bu sezon bu ligi şampiyon bitirirse, emin olun ki en büyük pay, bir devreyi Metris’te diğerini ise Carvalhal ve Beşiktaş’a saygıdan tribünde geçirecek olan Tayfur Havutçu’nundur..
4- Trabzonspor, muhteşem bir performans gösterdiği geçen sezonun ardından bu yılın ilk yarısında büyük hayal kırıklığı yaşadı. Geçen hafta da yazdık, çok maç oynadıkları doğru ama bir kez daha hatırlatmalıyız: Fatih Terim elindeki 25 futbolcudan 24’ünü (sadece ligde mücadele etmesine karşın) kullanırken; Şenol Güneş 30 futbolcudan 20’sini sahaya sürmüş. Bu isimlerden 4’ü de toplamda 4 maç oynamamış. Rotasyon düşünülmeli elbette, fakat sezon başında 12 transfer yapan Bordo-Mavililer’in aklında yine transfer var. O halde az ve öz yapılmalı transfer... Üstelik hedefi 12’den vurarak...
5- Skibbeli Eskişehirspor, Fuat Çapalı Gençlerbirliği, Nurullah Sağlamlı Mersin İdmanyurdu ve Şotalı Kayserispor’u eleştirmek değil, alkışlamak şart...
6- Bursaspor’u ise kara tahtaya yazmak... İki yıldır bu ülke futboluna büyük renk katan, tarih yazan Bursaspor, devre arasını mutlaka en iyi değerlendiren kulüp olmak zorunda... Hocaysa sorun hocayla, futbolcuysa futbolcuyla yollar ayrılmalı ve Bursaspor hak ettiği o güzel günlere geri döndürülmeli...
7- Ankaragücü için bir cümle yazmak kafi: Tarih; 100 yıllık bu kulübü buralara getirenlerden mutlaka hesap sorar...
‘’Fatih Terim'in sırrı‘’
Elinize bir ip alın, kendi kalenizden karşı kaleye kadar dik bir çizgi çekin.. Ve o çizgi üzerine, kadronuzu yerleştirin.
Bir Galatasaraylı geçen sezon bu oyunu oynasa, şu isimleri yazardı:
Zapata-Neill-Servet-Ayhan-Mustafa Sarp-Baros (Stancu)
Bu sezon ise; Muslera-Ujfalusi-Semih-Melo-Selçuk-Elmander (Baros)
Aynı planı Fenerbahçeli gibi yapalım...
Geçen sezonun omurgası: Volkan-Lugano-Yobo-Emre-Alex-Niang
Bu sezon: Volkan-Yobo-Serdar-Emre-Alex-Semih
Peki Beşiktaş...
Geçen sezon: Cenk-Zapotocny-Sivok-Ernst-Guti-Bobo
Bu sezon: Cenk-Egemen-Sivok-Ernst-Fernandes-Almeida
Trabzonspor...
Geçen sezon: Onur-Egemen-Giray-Colman-Selçuk-Burak
Bu sezon: Tolga-Glowacki-Giray-Zokora-Colman-Burak
Sezonun 16. haftası geride kaldı. Bu sezon Play-Off olacağı için şu an oluşan puan cetvelinde ilk dörde bir göz atalım:
Galatasaray (34), Fenerbahçe (34), Beşiktaş (29) ve Eskişehirspor (29)...
Ya geçen sezonun 16. haftası:
Trabzonspor (39), Bursaspor (34), Fenerbahçe (30), Kayserispor (29)...
En başta oynadığımız oyuna geri dönelim... Bir futbol takımı, aslında bir insan gibidir... Bir insanın rahat hareket edebilmesi, sağlam ve dik durabilmesi için hayati önem taşıyan unsur, elbette omurgadır... Omurganızda bir sıkıntı yoksa dimdik ayakta durabilirsiniz. Yaptığımız şey, takımların omurgalarına bakmaktı.. Ve ortaya çıkan sonuçlar, omurgasını sağlam kuran takımların nasıl hızla başarıya ulaştığının kanıtı...
Geçtiğimiz sezon 16. haftada 20 puan toplayıp 10. sırada yer alan Galatasaray, Fatih Terim’in önderliğinde omurgasını tamamen değiştirdi ve bu yepyeni dizilişle şimdi 34 puan toplayıp 1. sıraya yerleşti.
Fenerbahçe; Lugano ve Niang’ı kaybederek bu dizilişte büyük yara aldı. Lugano’nun yeri Bekir’le, Serdar’la bir anlamda doluyor; fakat Niang’ın yerinde halâ büyük sorun var. Buna karşın omurganın büyük çoğunluğu korunduğu ve kadro istikrarı sağlandığı için yine zirveye oynuyorlar. Üstelik; geçen sezon 30 puanla 3. sırada yer alan Kocaman ve talebeleri, tüm handikaplara rağmen şu an 4 puan fazla toplayıp 2.
Beşiktaş; ne zaman ne yapacağı belli olmayan Zapotocny’nin yerine istikrar abidesi Egemen’i, gece gezmelerinde idmanlardan daha çok boy gösteren Guti’nin yerine 25’lik Fernandes’i, Bobo’nun yerine ise Almeida’yı koydu. Portekizli kötü oynadığında oyuna giren isim ise Abdullah Avcı ile birlikte Milli Takım’a da gireceğini düşündüğüm Mustafa Pektemek... Bu değişim, daha doğrusu daha kaliteliye, daha sağlama dönüş hareketi, Beşiktaş’ı geçen sezondan 2 puan ve 3 sıra öne taşıdı. Belki rakamlar şimdilik kimseyi tatmin etmiyor, fakat takımın pozitif yönlerinden kimsenin şikayeti olmadığı kesin...
Trabzonspor; omurgasında en ağır darbeyi alan takım... Egemen Korkmaz ve Selçuk İnan gibi bu hayati dizilişin hayati iki ismini kaybettiler. Üstelik birini Beşiktaş’a diğerini Galatasaray’a kaptırdılar. Yani hem kendileri güç kaybettiler hem de rakiplerinin dirençlerini arttırdılar. 39 puanlı lider Trabzonspor’un, şimdi 21 puanlı ve 10. sırada yer almasının belki de en önemli nedeni bu...
Elbette Şampiyonlar Ligi’nde oynamanın ve yola Avrupa Ligi’nde devam edecek olmanın dezavantajını da yaşıyor Trabzonspor...
Fakat Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, takımı sadece Süper Lig’de oynamasına karşın, elindeki 25 futbolcunun 24’ünden faydalanmış geçen 16 haftadaki 16 maçta...
Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş ise elindeki 30 futbolcudan 20’siyle oynamış tam 25 maçı... Üstelik Vittek’in sadece 45, Sapara’nın 161 (2 maçtan az), Ferhat’ın 219 (2.5 maç), Pawel Brozek’in 262 dakika (3 maç) oynadığı da gözönüne alınırsa; bu rakam 16 civarına düşer... Hep Tolga, Serkan, Giray, Celutska, Zokora, Colman, Adrian, Glowacki, Alanzinho ve hep Burak...
Rakiplerinden 9 maç fazla oynamak elbette büyük handikap; fakat sezona tam 12 yeni transferle giren (Adrian, Barış Özbek, Aykut Akgün, Zokora, Eren Albayrak, Halil Altıntop, Cech, Sapara, Celutska, Vittek, Sercan Kaya ve Volkan Şen) Trabzonspor, bu handikapı rotasyonla aşamaz mıydı?
Bence bu soru, Bordo-Mavili camiada yüksek sesle sorulmalı...
‘’Adalet herkes için‘’
Her sabah uyandığınızda aklınıza gelir mi şu sorular:
- Bugün küme düşecek miyiz?
- Bugün takımımın tesislerine girebilecek miyim?
- Bugünkü maçta oynayabilecek miyim?
- Bugünkü maçı tribünden izleyebilecek miyim?
- Bugün beni tahliye edecekler mi?
- Bugün babam eve gelecek mi?
Her sabah uyandığınızda aklınıza şu sorular geliyor mu?
- Bugün sokakta bir kızı canlı canlı kesen bir adamla karşılaşacak mıyım?
- Bugün sokakta 13 yaşındaki kıza tecavüz eden sapıklar önüme çıkacak mı?
- Bugün Taksim’in göbeğinde adam öldüren katili görecek miyim?
- Bugün kız arkadaşını öpen bir adam daha öldürülecek mi?
İlk bölümdeki soruları her gün soruyor kendi kendine Fenerbahçeli yöneticiler, sporcular, taraftarlar ve hatta çalışanlar.. Ve bir ömür boyu sormaları da muhtemel.. Ve hatta asla cevabını bulamamaları da...
Çünkü; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım için 156 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Çünkü; Fenerbahçe yöneticisi İlhan Ekşioğlu için 135 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Çünkü; Fenerbahçe yöneticisi Şekip Mosturoğlu için 58 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
İkinci bölümdeki sorular, bu ülkede yaşayan herkes için geçerli... Ve bu soruların yanıtları da resmen belli... Mesela; Halâ yaşarken gencecik bir kızı testereyle parçalara ayırıp o
parçaları çöp kutusuna atan canavara ‘24 yıl’ verildi. Ancak yasalar gereği 13 yıl 8 ay 1 gün sonra hepimizin karşısına çıkacak. 13 yaşındaki kıza tecavüz eden canavarlardan kimi 4 yıl kimisi de 4 yıl 10 ay sonra özgürlüğüne kavuşacak! Taksim’in göbeğinde savunmasız bir adamı öldüren katili, 21 yıl sonra yine Taksim’de göreceksiniz. Kız arkadaşını öptüğü için adam öldürenler, zaten her gün aramızda değil mi?
Adalet herkes için, hepimiz için... Şike yapan varsa, cezasını elbette çeksin... Teşvik veren varsa, cezasını elbette çeksin... Fakat... Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası’ndaki değişikliği veto ederken özetle; “Suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup bulunmadığının tespitinde, o suçun toplumda doğurduğu infial ve etki, kişiler üzerinde oluşturduğu tehlike ve zarar ile bunların azlığı veya çokluğu, suçun işlenme oranındaki azalma veya artış gibi faktörlerin de dikkate alınması gerekir. Aksi takdirde, yapılan düzenleme gerçek amacının dışında sonuçlar doğurabileceği gibi toplumun adalete olan güven duygusunun sarsılmasına da sebep olur” demişti... Sonuna kadar haklı bir endişeydi bu... Fakat Münevver Karabulut, Hrant Dink ve N.Ç. davalarında verilen cezalarla ‘şike ve teşvik operasyonu’nda istenen cezalar yan yana konulduğunda, garip bir durum ortaya çıkmıyor mu Sayın Cumhurbaşkanımız... Ya biri az ya da diğeri çok, öyle değil
mi?
Bu arada; Cumhurbaşkanımız, ikinci kez önüne gelen yasayı onaylayacağı şeklinde bir yorum yapar yapmaz, Metris’ten tahliyeler başladı. 8 isim çıktı. Fakat Milletvekilimiz Şamil
Tayyar’ın iddiaları gerçekleşmedi. Yani yeni yasa, ‘Aziz Yıldırım yasası’ değilmiş! Bu durumda yine bir vatandaş olarak, Sayın Tayyar’dan verdiği sözü tutmasını beklemek, hakkımız değil mi?
‘’UEFA şikesi!‘’
TFF Baş Hukuk Müşaviri İlhan Helvacı, bir televizyon programında ‘o gece’yi anlattı. Hani; Cornu, Arıboğan ve Aydınlar’ın da yer aldığı yemeği... Helvacı’nın dediklerine göre; Emniyet’in açıklaması (19 maçta şike var demişlerdi) ve gizlilik kararı olmasına karşın basına sızan ‘tape’ler nedeniyle bir ön yargı oluşmuş Cornu’nun kafasında... Bu durumda sorulması gereken iki soru var;
1- Bir hukukçu, iddianame hazırlanmadan, yani Savcı “Bunlar suçludur, bunlar da kanıtlar” demeden, böyle bir eğilim içine girer mi? Hatırlayınız; bir yüzbaşımız gözaltına alınmış, günlerce hapis yatırılmış, daha sonra cep telefonunda bulunan yasa dışı örgüt üyelerinin telefonlarının yanlışlıkla yüklendiği ortaya çıkmıştı.
2- Cornu, “Bunların yüzde biri bile doğru ise Fenerbahçe bu organizasyona katılmamalıdır” derken; Aydınlar, Helvacı ve Arıboğan, “Hukukta varsayımlar üzerine işlem yapamazsınız. Henüz iddianame bile hazır değilken bu kanıya varamazsınız” demişler mi? Demeleri gerekirdi. Çünkü konu, kulüpler değil... Masada iki taraf var; ilki UEFA, diğeri TFF... TFF, bu ülkede futbolun çatı örgütü değil mi? Futbolun çatı örgütü, adı geçen yüz yıllık kulüpler hakkında, en azından ‘o an’ için bu sözleri söylemeliydi. Çünkü bu davada kararı UEFA değil, TFF verecek.. Ve sonuçta günahı da sevabı da TFF’nin olacak.“UEFA istedi, biz böyle yaptık” diyorsunuz, hata yapıyorsunuz. Bakın aynı UEFA, 7-1’lik Lyon-Dinamo Zagreb maçını nasıl yorumluyor? Zagreb’in bir oyuncusu, maçtan önce bahis oynarken görüntüleniyor. Aynı oyuncu, Lyon’un 5. golünde rakip futbolcuya göz kırpıyor, ‘okey’ işareti yapıyor. 5 fark yapması gereken Lyon 7-1 kazanırken; Lyon’un yarıştığı Ajax’a neler yapılıyor? Ajax, Real Madrid kalesine 2 gol gönderiyor, ama aynı yardımcı ikisine de ‘ofsayt’ diyor. O iki gol de ofsayt değil. Ajax bu şartlarda Real’e kaybediyor, Zagreb’de 6 farklı kazanarak Ajax’ı averajla geçen Lyon, Şampiyonlar Ligi’nde üst tura yükseliyor. UEFA Başkanı Platini; bunlar ortadayken, “Şike yok” diyor. Ne Cornu’yu gönderiyor Zagreb’e, ne emniyetin, bahis şirketinin,
Zagrebli oyuncunun ifadesine başvurmadan yapıyor bu açıklamayı...
Platini Fransız; Lyon Fransa kulübü... Bunca tesadüf, mide bulandırıyor. Şahsen, TFF’nin bu iki maçın araştırılması için UEFA’ya baskı yapmasını bekliyorum. Hatta İnter-CSKA maçının da dosyaya eklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mesele Türkiye olunca kılı kırk yarıyor UEFA... “Bu statta maç oynayamazsınız, şunları yapın” diyor, yapıyoruz. Fakat öyle deplasmanlara gidiyoruz ki, bizimkilerin en kötü hali bile bunlardan 40 kat iyi...
“Bu takım Şampiyonlar Ligi’ne girmesin” diyor, sokmuyoruz. Fakat Milan’ı alıyor, o Milan, Şampiyonlar Ligi Şampiyonu oluyor ve ülkesindeki soruşturmada kusurlu bulunup puanı siliniyor. Buna rağmen Milan kirletmiyor o markayı... Sıradan bir Yunan ekibine bile yapamadıklarını yapıyorlar bize, sesimiz çıkmıyor.
Bir Türk takımı ne zaman gitse Kıbrıs Rum Kesimi’ne olay çıkıyor. Çok önceleri Trabzonspor, geçen yıl Karşıyaka, iki gece önce de Galatasaray’a saldırdı ırkçı holiganlar... Galatasaray, Juventus ile bir maç oynayacak diye havalimanından stada kadar üst düzey güvenlik önlemi isteyen UEFA, Rumlar’a neden el atmıyor?
Artık yeter... Bir ülkenin değerleriyle bu kadar oynamaya hakkı yok UEFA’nın...
“Fenerbahçe de bizim Trabzon da, Beşiktaş da bizim Mersin de... Biz evimizin içini süpürürüz, siz önce kendi evinizi temizleyin. Şike yapanı da ben düşürürüm, teşvik vereni de... Bu işlere karışanları ülkem hapis de yatırır” demek bu kadar zor muydu Sayın Aydınlar?
NOT: Yazı, iddianame açıklanmadan önce yazılmıştı. O nedenle bu notu koyuyoruz. Cornu aylar öncesinde verdi bu kararları... İddianame ise önceki gün açıklandı. En azından bu durum bile, UEFA’nın Türkiye’ye bakış açısı hakkında bir ipucu vermiyor mu? TFF, o gün bu tavrı sergilese, şimdi Beşiktaş ve Trabzon’un durumları için endişe eder miydik?
‘’Ah Aziz Nesin Ah!‘’
Alışveriş yaptığı manavın terazisinin hileli olduğunu görünce durumu manava söyler. Ancak manav, o kişiye cevap vermek yerine hızla koşmaya başlar. Biraz sonra yanında polislerle belirir ve “İşte Başvekilimize küfür eden komünist bu polis bey” diyerek adamcağızı işaret eder. Gelen polisler ne olduğunu bile sormadan vatandaşı alır götürür, uzun bir sorgudan geçirir. Ancak daha sonra suçsuz olduğu anlaşılır ve serbest bırakılır.
Aynı vatandaş sürekli benzer şeyler yaşar. Sonunda bu durumdan sıkılan vatandaş, yaşadığı bir meseleden sonra hızla koşmaya başlar ve nereye koştuğunu soran kişiye şu yanıtı verir:
“Benden önce sen gideceksin ve yine ben haksız çıkacağım. Yok öyle yağma, memlekette koşan kazanıyor...”
(Biz adam olmayız-1962-Aziz Nesin)
***
Gazeteci, yeni tımarhane müdürüne soruyordu:
- Siz daha dün, delileri kaçırmamak için çalışanlar arasında değil miydiniz?
Müdür bu soruya, ‘Evet’, diye karşılık veriyordu.
- İçeri kapatılanların akıllı olduklarını bilmiyor musunuz?
- Biliyorum.
- Sizi buraya kim müdür yaptı?
- Deliler.
- Öyleyse, nasıl oluyor da akıllı olduğunuz halde içerdeki akıllı arkadaşlarınızı dışarı bırakmıyorsunuz?
Müdür, bu soruya şu cevabı verir:
- Vazife vazifedir. İşte o kadar.
(Deliler boşandı-1967-Aziz Nesin)
***
Bi gün bir sinir hastalıkları uzmanına bir hasta gelir.
- “Doktor” der, “Hastayım, hayattan zevk alamıyorum. Açlar aklıma geliyor, yemek yiyemiyorum. Çıplaklar hatırıma geliyor, onlarla birlikte üşüyorum. Her cinayette kendimi suçlu buluyorum. Her katil bıçağının kabzasını sanki benim ellerim tutmuştur. Her atılan kurşun benim kalbime saplanıyor. Bütün bu toplumun suçları benim omuzlarıma yüklenmiş. Artık gülmesini unuttum...”
Doktor, hastasını omzundan tutar, pencerenin önüne getirir, parmağıyla karşı duvardaki afişi gösterir. Bu afişte, bir sirk palyaçosunun reklâmı vardır.
- “Azizim” der, “Şu palyaçoyu görüyor musun? Tavsiye ederim, bu palyaçonun gösterilerine git. Bütün kederini, derdini unutursun. Gülmeyi, kahkahayı öğrenirsin. Hayattan yeni baştan zevk almaya başlarsın.
Hasta başını eğer; “Doktor” der, “İşte o palyaço benim!”
(Geriye kalan-1953-Aziz Nesin)
***
Bu ülke, çok garip süreçlerden geçti... Bir ev baskınında gördüğü Stalin’in resmini soran güvenlik kuvvetlerini ‘Paşa dedem’ diye uyutan öğrenciler de vardı; ‘General Chemistry’ (Genel Kimya) kitabını görüp “General Kemistri’nin kitabını ele geçirdik” diyerek öğrenciyi cezaevine atan kolluk kuvvetleri de... 12 Eylül döneminde öğrenci evlerine yapılan baskınlarda o kadar komik olaylar yaşanmış ki... Bu hikayeler daha sonra o kadar çok anlatıldı ki, gerçek mi şehir efsanesi mi ayırt etmek imkânsız. Ancak yüzde 1’i bile doğruysa vay halimize!
Aziz Nesin ile başladık, Aziz Nesin ile bitirelim...
***
Bir değil, iki... Her şeyi biliyor bu herif,
Bilmediği şey yok.
Dinden imandan tut, Yalancı dolmanın yapılışına dek.
***
Bilmekle de kalmadı, eşek yerine koyup milleti,
Öğretti her şeyi...
Nasıl abdest edilir, Gusül abdesti almak için
Ne halt edilir...
***
Bir kendisi var her şeyi bilen, başka bilen yok sanıyor.
Herkes kendini bir ‘b.k’ sanır. Ama bu herif,
Kendini iki ‘b.k’ sanıyor.
( Hazreti Dangalak-2. Azizname-Taşlamalar, 1992-Aziz Nesin)
***
Yaşasaydı Aziz Nesin, daha ne kitaplar yazardı!
‘’Düdük!‘’
Bir önceki hafta Beşiktaşlılar isyan ediyordu: “Bayanlar Ligi’nde bile böyle faul kararı verilmez... “ Galatasaray’a Almeida ile attıkları gol, Mustafa Pektemek’in Ujfalusi’ye faul yaptığı gerekçesiyle, hakem Cüneyt Çakır tarafından iptal edilmişti.
Maçın gözlemcisi, Cüneyt Çakır’a ‘çok iyi not’ verdi.
HHH
Bir önceki gün Galatasaraylılar isyan ediyordu: “Engin Baytar kırmızı gördü, tamam ama, kaleci de tahrik etti... Elmander’in pozisyonunda kasıt yoktu, neden direkt kırmızı kart çıktı... “Sivasspor’u 2-1 yenmişler, ama Engin ve Elmander gibi sistemin iki kilit isminin Fenerbahçe derbisinde oynamama ihtimali belirmişti.
Fatih Terim, “Seyircimiz kızacak, ama kızmasın. İki kırmızı kart da doğru” dedi.
HHH
Bir sonraki gün Trabzonsporlular isyan ediyordu: “Egemen’e zaten bu yakışırdı. Hakem, Egemen’in artistik hareketine aldandı, faul çaldı. Oysa ki golümüz nizamiydi... “Fırat Aydınus, Glowacki’nin Egemen’e temasına ‘faul’ çalmış, Sivok’un kendi kalesine attığı gol geçersiz sayılmıştı. Maç, böylece 1-0 Beşiktaş’ın üstünlüğüyle bitti.
Hakem yorumcumuz Serdar Tatlı’nın Aydınus değerlendirmesi şöyleydi: “10 numara yönetim...”
HHH
Fenerbahçe, 1 Aralık’ta resmi internet sitesinden isyan ediyordu: “Son olarak dün, takımımızın, lehine ve aleyhine verilen hakem kararları bir maçın sonucunu daha etkileyecek, maçın seyir zevkinin önüne geçecek hatalar zincirine dönüşmüştür... “
Ziya Doğan da, Abdullah Avcı da, Bülent Korkmaz da Ertuğrul Sağlam da isyan etmiştir hakeme, edecektir bundan sonra da... Çünkü kazananı tek olan bir maçın, kaybedeni illa ki bir çıkar yol arayacaktır kendisine...
Hakemlerimiz süper mi peki? Değil elbette... Hatta belki de en kötüleri... Bu kadar büyük paraların döndüğü, kondisyonerlerin bile dünyanın çeşitli ülkelerinden transfer edildiği bu ailede; işini amatörce yapan tek kurum onlar...
Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde düdük çalarken, 50-60 milyon izleyecek seni... Sahadaki milyon Euro’luk adamlar, senin bir hareketinle esas duruşa geçecek, maçın sonucu senin verdiğin kararlarla belli olacak.. Yani o sahanın 90 dakika boyunca patronu olacaksın.. Ve ertesi gün Türkiye’nin herhangi bir ilindeki herhangi bir okulunda, sabah 08.00’de öğretmen olarak mesaiye çıkacaksın. Ya da bir kasaba karakolunda ‘asayiş berkemal’ demek için kolunda tüfek, nöbet tutacaksın.
Hakem hatalarını yazıyoruz biz de, tüm diğer meslektaşlarımız gibi... Zaten görevimiz de bu... Fakat ‘hakem hataları’nı yazmak ile ‘hakemleri suçlamak’ arasında fark var. Yöneticilerin yaptığı, hataları söylemek değil, suçlamak... Çünkü ne kadar bağırırsan, arkanda o kadar güç buluyorsun maalesef...
HHH
Beşiktaşlılar attıkları bir gol iptal edildiğinde ve bu nedenle yenildiklerinde, ‘hakem haklıydı...’ diyebildiklerinde;
Galatasaraylılar, şartlar ne olursa olsun rakibe kafa atan adamını kollamak yerine ‘böyle profesyonellik olmaz’ dediklerinde;
Trabzonsporlular, Egemen Korkmaz Bordo-Mavili formayı giyerken artistik yaptığında da ‘adam’ demeyip ‘ona bu yakışır’ eleştirisini yapabildiklerinde;
Fenerbahçeliler, hakem hatalarından bahsederken ‘yaaa, bizim takımın da santrforu yok kardeşim’ tespitini kara tahtaya yazabildiklerinde...
İnanın bana, hakem hataları bile azalacaktır.
‘’5'te 4!‘’
Çünkü Lille’in, deplasmanda CSKA’yı devirmesi, Ranieri’nin tüm hesaplarını sadece 1 puan üzerine kurmasına yetmişti. Maç işte bu havada başladı. Buna karşın maça başlayamayan taraf Trabzonspor’du.
Henüz 17. dakikada adeta 5’e 2 yapar gibi geldiler ve Alvarez’le istedikleri golü buldular. Artık İtalyanlar için ‘yatma’ vaktiydi. Ancak 6 dakika sonra Halil’in vuruşu, Samuel’e çarpan top ve maçı yeniden başlatan gol geldi. Dakikalar 35’i gösterdiğinde Trabzonspor 10 kişiydi. Çünkü Alanzinho sahada yoktu. Ancak teknik adamlık bu olsa gerek... Sadece saha içinde yer değişikliği yaparak, Alanzinho’yu futbola döndürdü Şenol hoca... Ve bu andan sonra da oyunun tamamında Bordo- Mavi üstünlük vardı. İkinci yarıda Burak’la Alanzinho ve Adrian’la üç puanı getirecek pozisyonları buldu Trabzonspor. Ancak atamadı. Buna karşın beraberlik iyi skor. Çünkü Fransa’dan alınacak bir beraberlik daha, Trabzonspor’u Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkartır. İlk kez boy gösterdiği bu arenada 5 maçın 4’ünde yenilmeyen Trabzonspor, bir üst turu çoktan haketti. Bir grupta İnter’den 4 puan alıp çıkamıyorsanız, bunun adı sadece kötü kaderdir...
Not: Zokora, Stankoviç’le girdiği gereksiz polemik nedeniyle oyundan atılabilirdi. Zokora şunu bilmeli ki, bugün onu göklere çıkartan Trabzonspor taraftarı, yerlerde süründürmeyi de bilir.
‘’Eboue_27 kimdir?‘’
Eboue_27 nickli twitter kullanıcısı kimdir?
Devletin tüm kurumları, işte bu sorunun cevabını bulmak için seferber olmalıdır.
Çünkü Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa’da yapılacak değişiklikten de, bedelli askerlikten de, şikeden de teşvikten de önemlidir bu sorunun yanıtı...
Çünkü ‘ırkçılık’ kanser gibidir... İlk evresinde teşhis edebilirsen, kurtulma ümidin vardır. Fakat teşhis geç konulursa; önce sigarayı bırakırsın, sonra ilaç kullanırsın, ardından ameliyat ederler seni, radyoterapi-kemoterapi derken gün biçerler ömrüne...
Ölürsün...
Eboue_27, sadece Türk Futbolu için değil, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her ırktan, her dinden, her mezhepten tüm bireyler için bir ‘kanser hücresi’dir...
Erken tanı koymak gerekir.
* * *
Eboue_27’nin yazdığı bir mesaj sonrasında, İngiltere’den korkunç sesler yükselmeye başladı: Türkiye’de, Beşiktaş-Galatasaray maçında Beşiktaş tribünlerinden Eboue’ye yönelik ırkçı tezahüratlar yapılmış... Öyle diyorlar...
20 yıldır bu işin içindeyim. Ben bu ülkede bir başka kentin sokaklarında döner bıçaklarıyla dükkan basanları da, İstanbul’un göbeğindeki bir stadın tam göbeğinde maç oynanırken esrar dolaştıranları da, 40 kişilik otobüse 200 kişi binip deplasmana ‘ölmeye ölmeye geldik’ tezahüratı yaparak gidenleri de, stattaki 10 yaşındaki çocuğun kafasında rakı şişesi kıranları da gördüm.
Fakat bu ülkede, bu ülkenin hiçbir stadında ten rengi nedeniyle ırkçı linç kampanyalarına maruz kalan bir futbolcu görmedim.
* * *
Belki Avrupa’nın en gelişmiş ülkesi değiliz...
Belki, İngiltere kadar, Almanya kadar zengin değiliz...
Belki, kanunlarımız-kurallarımız zırt-pırt değişiyor...
Fakat biz, onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış bu çok bereketli topraklarda; bir yandan dünyaya ‘demokrasi’ dersi vermeye kalkarken, diğer taraftan tüm dünyayı ‘sömürgesi’ haline getirmiş o malum ülkelere karşı ‘Kurtuluş Savaşı’nda ölmüş, öldükçe çoğalmış atalarımızın çocuklarıyız.
Türküyle, Kürdüyle. Lazıyla, Çerkeziyle ve daha birçok ırkıyla, mezhebiyle...
Özgürlüğü için savaşan bir toplumun üzerine ‘ırkçılık’ gibi aşağılık bir ifadeyi yapıştıramazsınız...
* * *
..Ve şunu da asla unutmayın...
Sağ-Sol dediniz, tutmadı...
Alevi-Sünni dediniz, tutmadı...
Türk-Kürt dediniz, 30 yıldır tutturamadınız...
Libya, Mısır, Suriye diyorsunuz şimdi...
Irkçılık diyorsunuz şimdi...
Tutturamazsınız...