‘’İkinci de 1 şeydir‘’
17 maçın 16’sını kazandılar, kalan 1’inde de berabere kaldılar. İkinci yarıyı namağlup tamamladılar.
Bütün sezon boyunca Şükrü Saracoğlu Stadı’nda bir kez bile mağlup olmadılar.
Kadıköy’de berabere kaldıkları Galatasaray ile Beşiktaş’ı, Türk Telekom Arena ve İnönü’de devirdiler.
Avni Aker’de yenildikleri Trabzonspor’u Saracoğlu’nda yendiler, rövanşı bırakmadılar.
Gol Kralı çıkardılar, Asist Kralı çıkardılar, bu alanda da çifte kupayı kaptılar.
Ligin en çok gol atan takımı oldular, 34 haftada tam 84 kez rakip ağları sarstılar.
34 maçın 26’sını kazanıp ‘ligin en çok galibiyet alan takımı’ oldular.
HHH
İlk yarıda 42 puan toplayıp zirveye kuruldular, ikinci devrede de tam 40 puan kazandılar.
Galatasaray’ı, Beşiktaş’ı içeride-dışarıda yıktılar.
Avni Aker’de İstanbul’un ‘Üç Büyükleri’ne puan yüzü göstermediler.
Tam 69 gol attılar, Fenerbahçe’nin ardından en çok gol atan takım oldular.
34 haftada sadece 2 yenilgi aldılar, bu sezon en az mağlup edilebilen takım olarak alkışlandılar.
Gol Kralı çıkaramadılar, ama ligin ikinci en golcü futbolcusu onlardan.
Asist Kralı çıkaramadılar, ama ligin en çok asist yapan ikinci oyuncusu da onlardan.
Sezon boyunca sadece 23 gol yediler, ligin en zor gol atılan takımı onlardı.
Ligin en iyi deplasman takımı oldular. Şimdi o sloganı anladınız mı?
HHH
Kaptan Alex de Souza başta olmak üzere; Volkan Demirel, Mert Günok, Diego Lugano, Emre Belözoğlu, Caner Erkin, Miroslav Stoch, Cristian Baroni, Semih Şentürk, Andre Santos, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı, Fabio Bilica, Gökhan Gönül, Selçuk Şahin, Mamadou Niang, Okan Alkan, İssiar Dia, Joseph Yobo, Gökhan Ünal, Colin Kazım, Gökay İravul, Bekir İrtegün, İlhan Eker ve Daniel Güiza’ya...
HHH
Kaptan İbrahima Yattara başta olmak üzere; Onur Kıvrak, Hrvoje Cale, Arkadiusz Glowacki, Ceyhun Gülselam, Selçuk İnan, Gutierrez Teofilo, Egemen Korkmaz, Burak Yılmaz, Umut Bulut, Gustavo Colman, Alanzinho, Barış Ataş, Serkan Balcı, Giray Kaçar, Jaja Coelho, Ferhat Öztorun, Engin Baytar, Mustafa Yumlu, Sezer Badur, Mehmet Çakır, Tayfun Cora, Pawel Brozek, Piotr Brozek ve Tolga Zengin’e...
HHH
Bize böyle bir heyecan yaşattıkları için sonsuz teşekkürler...
HHH
“Birinciysen birincisindir, ikinciysen hiçbir şey” demiş ya Bill Shankly...
Hayır...
İkinci de bir şeydir ve hatta böyle bir ikinci en az şampiyon kadar değerlidir.
HHH
Tebrikler Fenerbahçe...
Teşekkürler Trabzonspor...
HHH
NOT: Gelecek sezon bir başka takım şampiyon olur, o takımın bir futbolcusu sahaya çıkar, yarıştıkları diğer takımlar için ‘k..duk’ derse ne düşünürsünüz? Volkan Demirel olayına böyle bakın!
Tek kelimeyle: Ayıp...
‘’Şaibe!‘’
2005-2006 sezonu... Fenerbahçe ile Galatasaray amansız bir yarış içinde... Denizlispor Başkanı Ali İpek, son hafta öncesi ortalığı toz duman eder: “Fenerbahçe maçından sonra dönen dolapları açıklayacağım. Sezon sonunda konuşacağım. Konuşursam yer yerinden oynar. Ortalıkta dolaşan çantaların haddi hesabı yok...”
HHH
Geçen sene iktidar partisinin Devlet Bakanı Faruk Çelik futbola el atmıştı. Tarih 16 Mayıs 2010’du. Ligde 33. hafta geride kalmıştı. Bursaspor ile Fenerbahçe şampiyonluk yarışı veriyordu. Çelik diyordu ki: “Bu kadar kolay gollerin nasıl yenildiğini anlamakta zorlanıyoruz. Fener’in son iki maçı nasıl kazandığını gördük. Bu nedenle Fenerbahçe-Trabzonspor maçını daha dikkatli izleyeceğim. Ama ben Trabzonspor kalecisine, Şenol Güneş’e güveniyorum. Yenileceklerse yenilsinler, ama Fenerbahçe’nin gücüyle oyunuyla yenilsinler. Böyle kaleci hatalarıyla, gollerle oluşacak bir mağlubiyet kabul edilecek gibi değil. ‘33 haftalık periyotta lig temiz mi?’ diye soruyorsunuz. Son maçlardaki tabloyu görünce ligde o saf, berrak temizliği göremiyorum...”
HHH
Bugünlerde iktidar partisinin Trabzon milletvekili Kemalettin Göktaş futbola el attı. Tarih, 15 Mayıs 2011... Ligde 33. hafta maçlarının oynanması için saatler sayılıyor. Göktaş diyor ki: “Emre Belözoğlu, 3 Ankaragücülü futbolcu ile görüşmüş, onları Fener’e transfer edebileceğini belirtmiş. Bu bilgi bana emin kaynaklardan geldi. İsterlerse Trabzonspor Kulübü’ne daha detaylı bilgi verebilirim. Fenerbahçe, Bizans oyunları ile şampiyon olmayı yeğliyor. Aynı Emre, Bucasporlu futbolculara da benzer tekliflerde bulunmuş. Ankaragücü-Fenerbahçe maçını Federasyon gözlem altına almalı, bir değil üç dört gözlemci ile maçı takip ettirmeli...”
HHH
Sayın Faruk Çelik; Fenerbahçe’ye tepki gösterirken, Şenol Güneş’e ve Trabzonspor’a haksızlık etmişti oysa... “O maçı daha dikkatli izleyeceğim” ne demek?
Sayın Kemalettin Göktaş; Fenerbahçe’ye tepki gösterirken, Bucaspor ve Ankaragücü futbolcularına haksızlık ediyor oysa... “İsterlerse bu bilgileri Trabzonspor’la paylaşırım” ne demek? Siz, ‘milletin vekili’ olarak böyle bir bilgiyi sadece istenmesi halinde mi yetkili kurumlara verirsiniz?
HHH
2005-2006 sezonu 14 Mayıs’ta bitti. Fenerbahçe, Denizli’de berabere kaldı; Galatasaray şampiyon oldu.
2009-2010 sezonu 16 Mayıs’ta bitti. Fenerbahçe, Trabzonspor ile berabere kaldı; Bursa şampiyon oldu.
2010-2011 sezonu 22 Mayıs’ta bitecek. Ya Fenerbahçe ya da Trabzonspor şampiyon olacak...
HHH
Önemli olan kimin şampiyon olacağı değil ki!
Önemli olan; Ali İpek’i konuşturmak... Faruk Çelik’ten ‘temiz, saf lig’ tarifi almak... Kemalettin Göktaş’ın, ‘emin kaynaklardan aldığı bilgileri’ kullanarak adı geçen futbolcu, menacer ve kulüp hakkında dava açmasını sağlamak...
Önemli olan; futbolu futbol adamlarına bırakmak, ‘futbola siyaset karıştırmamak...’
‘’SATICI HOCALAR!‘’
Bir diyet uzmanına gitseniz, ağzından çıkan ilk cümleler şunlar olacaktır: “Kızartmalar, kuruyemişler, çikolata ve şekerlemelerden uzak durun. Hazır meyve sularından içmeyin, patates cipsi yemeyin.” Başlamadan bitirmek istersiniz diyeti. Çünkü çocukluğunuzdan bu yana yaptığınız her şeyden vazgeçmek anlamına geliyordur aslında bu diyet programı!
‘Mide’ nasıl ağır bir yemekle karşılaşınca hazımsızlık çekiyorsa; ‘beyin’ de düşünceler karşısında aynı durumda tepkiler verir. Bu yazı, ‘mide’niz için değil, ama ‘beyniniz’ için bir diyet programı olabilir!
İnsanoğlu iyiliklerle beslenmez çoğu zaman, ‘kötü’ daha iyidir sanki. Kendinize yakın bulduğunuz siyasi partinin yanlışları ‘küçük bir hata’dır; hoşlanmadığınız partinin doğruları ise zaten ‘olması gereken’ler. Sevdiğiniz adam hakaret de yağdırsa etrafına haklıdır, çünkü çok üzerine gelinmiştir; sevmediğiniz adam ‘cami’ yaptırsa bile ‘minaresi eğri’dir. İdolünüz olan futbolcu gol kaçırırsa ‘zemin kötü’dür; rakibin santrforu sıfırdan atsa golü ‘rüzgârın etkisi’dir. Tuttuğunuz takım kaybetmişse maçı ‘hakem doğramış’tır; rakip takım kazanmışsa ‘hakemle’dir. ‘Bizim teknik adam’ başarısız bile olsa ‘bu takımla bu kadar olur’ zaten; ‘onlarınki’ zirveye çıkarsa ‘hocaların katkısı en fazla yüzde 5’tir.
***
Bülent Uygun bugüne kadar 8 kez oynamış Fenerbahçe’yle; 1 kez yenebilmiş, 6 kez yenilmiş. Aynı Uygun; Galatasaray’la da 8 kez karşılaşmış, aynı sonuçları almış.
Rıza Çalımbay, 13 kez karşı karşıya gelmiş Beşiktaş’la; 1 galibiyeti var, 9 yenilgisi. Fenerbahçe’yi 15 maçta 3 kez, Galatasaray’ı 15 maçta, Trabzon’u ise 12 maçta 5’er kez yenmiş.
Tolunay Kafkas, kariyeri boyunca Galatasaray’ı 1 kez (8 maçta) yenebilmiş. Trabzon’u 2 (8 maçta), Beşiktaş’ı 7, Fenerbahçe’yi 8 maçta 3’er kez devirmiş.
Şenol Güneş; 19 maçta sadece 3 kez yenebilmiş Fenerbahçe’yi. 19 maçta Galatasaray’ı 8 kez yenmiş, 5 kez karşı karşıya geldiği Trabzon’u ise hiç yenememiş.
Aykut Kocaman’ın 4 Büyükler içindeki en yüksek galibiyet oranı Fenerbahçe’ye: 13 maçta 4 galibiyet. Buna karşın en az galibiyeti, 16 maçta 2 kez ile Galatasaray’a karşı.
Kötü düşünürseniz:
Bülent Uygun; Fenerbahçe ve Galatasaray’a yatmaktadır!
Rıza Çalımbay, Beşiktaş’a ‘hatır şikesi’ yapmaktadır.
Tolunay Kafkas, Galatasaray’ı hiç zorlamamaktadır.
Şenol Güneş, Trabzonspor’a yatmakta; Fenerbahçe’yi de tutmaktadır!
Aykut Kocaman ise elinden gelen her fırsatta Fenerbahçe’yi yıkmaktadır.
***
Siz siz olun, kötü niyetli olmayın. Diyet yapın; midenizi de beyninizi de sağlıklı kılın. Bülent Uygun’u, Tolunay Kafkas’ı, Rıza Çalımbay’ı, Şenol Güneş’i ve Aykut Kocaman’ı ‘bizim’ ya da ‘onların’ ‘teknik direktörü’ olarak görmeyin. Çünkü onlar birer ‘teknik direktör’den çok, birer ‘teknik ADAM’... En azından adamlıklarına saygı duyun.
‘’Plaf-Off şart‘’
Bu sezon artık geçti, ancak yenisi için de ciddi bir süre var önümüzde... O nedenle bir şeyler düşünmek, üretmek şart... Konumuz elbette şampiyonluk yarışı...
Ancak ne Avni Aker’de açılan o pankartın ayıbından, ne o pankartı masum bulan yöneticiden bahsedeceğiz... Ne hakemlerden dem vuran Başkan’ı, ne de ‘başka etkenler’ diyerek kafa karıştıran, ancak bu ifadenin içini doldurmayan teknik adamı yazacağız...
Biz, her ne kadar spordan uzaklaştırmaya çalışsalar da bizi, yine spor yazacağız.
Tek gerçek var; Fenerbahçe şampiyon olsa Trabzonspor’a yazık olacak, Trabzonspor şampiyon olsa Fenerbahçe’ye... Nefes nefese bir yarışın sonunda iki şampiyon çıkmayacak bu ligden, sadece birini verilecek kupa... Her sezon olduğu gibi yine ‘hatır şikeleri’, ‘teşvikler’ ve ‘hakemler’ konuşulmaya başlandı. Bize düşen, fikir üretmek ve bu kirliliğin yok edilmesine destek vermek. İşte bu nedenle bir önerimiz var:
Bu sezon bitti, ancak yeni sezon farklı bir uygulamaya geçilebilir. İki takım puan puana bitirmişse ligi, ne ‘ikili averaj’ ne de ‘genel averaj’ı dikkate alın. Play-Off maçları oynatın... Kart cezaları silinsin, iki takım tam kadro çıksın, kozlarını paylaşsın. 3 maç üzerinden oynansın Play-Off; 2’yi alan şampiyon olsun.
Türkiye şampiyonu alkışlasın, diğerleri sussun!
‘’Trabzon'un dikkatine‘’
Ligin ilk yarısı bittiğinde Trabzonspor lider, Bursaspor 2., Fenerbahçe ise 3. sıradaydı. Trabzonspor; Bursa’ya 5, Fener’e 9 puan fark atmıştı. Ocak ayı geldi, transfer dönemi başladı...
Trabzonspor, Şenol Güneş’in istekleri doğrultusunda sol bek Piotr Brozek, forvet Mehmet Çakır, santrfor Pawel Brozek’i transfer etti. Hedef, eksikleri tamamlamak, puan farkını koruyup yıllar sonra mutlu sona ulaşabilmekti.
Bu süreçte Bursaspor da boş durmadı. İskoç efsanesi Miller’ı, Amerikan yıldızı Altidore’u aldı. Hedefleri Trabzonspor’la aynıydı.
Kâbus gibi başlayan ilk yarının sonunda toparlanan, buna karşın Lider’den 9 puan fark yiyen Fenerbahçe kimleri aldı, hatırlıyor musunuz? Kimseyi... Aziz Yıldırım, “Bu kadro yeterli” dedi, transferi ‘es’ geçti.
***
Peki o günden yana neler yaşandı?
İlk yarıda (17 haftada) sadece 9 puan kaybeden Trabzonspor, ikinci devredeki 13 haftada tam 11 puan yitirdi. Yapılan transferlerden Pawel Brozek (santrfor) 8 maçta 103 dakika oynadı, 1 asist yaptı, golü yok. Piotr Brozek (sol bek) 6 maçta 540 dakika oynadı, golü-asisti yok. Mehmet Çakır (forvet) 1 maçta 5 dakika oynadı, golü de asisti de yok.
Ocak ayı Timsah’a yaradı. Bursaspor toplam 14 gol atarken; Miller 5, Altidore 1 golle katkı sağladı. Miller’ın 2-1’lik Sivasspor, 1-1’lik Karabük maçlarında direkt puan getiren golleri bir tarafa... Galatasaray ve Buca galibiyetlerinde de katkısı büyük...
Mevcut kadrosuyla yola devam eden Fenerbahçe 13 haftalık bu periyotta Trabzonspor (17) ve Bursaspor’un (14) toplamı (31) kadar gol attı. Bazen Niang, bazen Semih, bazen Santos, ama genellikle Alex ile tabii ki... Hatta Güiza!
***
Dikkatle üzerinde durulması gereken bir takım, bir futbolcu daha var: Gaziantep ve Cenk Tosun...
17 haftada 24 puan toplayabilen Antep, devreye 7. sırada girmiş. 15 gol atmış, 15 de yemiş... Yenilen gol sayısı çok da abartılı değil. (Fenerbahçe’den 6 gol az yemişler mesela...) Sorunun gol atabilmekte olduğunu görmüş Tolunay Kafkas ve Cenk’i aldırmış takımına...
Gaziantepspor ikinci yarıda oynanan 13 haftada tam 26 gol atmış. Cenk 11 maçta görev almış; 26 golün 10’unu atmış, 3’ünü de attırmış. 26 golün 13’ünde imzası var. Cenk atmış attırmış; 17 haftada 24 puan toplayan Antep, 13 haftada 28 puan toplamış. 1-0’lık Galatasaray maçında tek golün asistini yapmış, 4-1’lik Bursaspor maçında 2 golü, 2-1’lik Eskişehirspor maçında 2 golü, 3-1’lik Sivasspor maçında 1 golü, 3-2’lik Ankaragücü maçında 2 golü, 2-1’lik Antalyaspor maçında 2 golü de Cenk atmış.
Attığı her gol yaptığı her asist elbette önemli, ama 4 maçta 12 puan direkt onun golleriyle Antep hanesine yazılmış. Gaziantepspor şu anda ligin 4. sırasında ve Bursaspor ile 3’lük yarışı veriyor.
***
Bu verilerin ışığında şu sorulara cevap arayalım:
1- Trabzonspor, Ocak ayında yaptığı transferlerden verim alabilmiş mi?
2- Bursaspor, Miller’ı transfer etmese, şu an ilk üç içinde olabilir miydi?
3- Gaziantepspor, Cenk Tosun’u almasa, bu performansı yakalayabilir miydi?
***
Gelin biraz daha beyin cimnastiği yapalım:
Trabzonspor; Pawel Brozek ya da Mehmet Çakır’ı değil de Miller ve Cenk Tosun’u ya da ikisinden birini transfer etseydi, Süper Lig’de şu anki puan cetveli nasıl olurdu?
***
Bütün mesele aslında bu!
‘’Yarış bitmedi...‘’
Serkan Balcı da var olduğunda değil, olmadığında değeri anlaşılan futbolculardan biriymiş. Onun yerinde oynayan Mustafa Yumlu, geçmişte çok iyi maçlar çıkarmıştı ancak, Eskişehirspor karşısında Trabzonspor’u 10 kişi bırakan adamdı. Aslına bakarsanız Trabzonspor da iyileri saymak gün geceki futbol adına daha kolaydı. Kalede Tolga Zengin, defansın göbeğinde Giray Kaçar ve Egemen Korkmaz, orta alanda Selçuk İnan ve 10 dakikada bir ortaya çıkan Jaja... Ne Colman ne Alanzinho ne Umut Bulut ne de Burak Yılmaz takımları adına yeterli katkıyı sağlayabildi.
Maçın ilk yarısı bittiğinde aklımızdaki tek ana fikir şuydu: Gol atan kazanır. Aslına bakarsanız Tabzonspor gol de attı. Ancak 2 pozisyonda da net fauller vardı. İkinci yarı başladığında Sezer Öztürk ve Burhan Eşer’i Batuhan’a biraz daha yakın oynatan, ilk yarıda Pele’yle birlikte orta alan savunması yapan Alper’i ikinci yarıda ileri çıkartan Bülent Uygun, bu maçı kazanacak net pozisyonları da buldu. O pozisyonlarda Batuhan değil, Ümit Karan sahada olsaydı skor tabelası çok daha değişik bir sonucu yazabilirdi.
Maç bittiğinde Trabzonspor’lu bir çok meslektaşım ‘bu yarış da bitti’ diyordu. Ancak bana göre yarış şimdi başlıyor. Çünkü Trabzonspor adına dört, Fenerbahçe adına ise beş oynanmamış maç var daha. Ancak bu lig bittiğinde ayakta alkışlanması gereken iki takım olduğu kesin.
‘’Sayın Özgener‘’
Bir İngiliz efsanesidir Bill Shankly... Biraz daha özelleştirirsek, bir Liverpool efsanesi... Yıllar önce ağzından çıkan cümleler, şu an Türk Futbolu’nun içinde bulunduğu durumun sanki bir özeti...
H Demiş ki; “Birinciysen birincisindir ikinciysen hiçbir şey...”
Haklı... Çünkü tarih hep şampiyonları yazar, ikinciler ise asla konuşulmaz... Oysa ki bu sezon Trabzonspor da Fenerbahçe de ‘gerçek bir şampiyon’ gibi mücadelesini sürdürüyor. Hangisi şampiyon olsa, diğeri için ‘yazık’ diyeceğiz. Bu nedenle benim için bu sezonun iki şampiyonu var ve şimdiden alkışlıyorum her ikisini de...
H ‘En iyi iki İngiliz takımı’nı sormuşlar Shankly’ye... “Liverpool ve Liverpool’un yedekleri” cevabını vermiş...
Haklı... Bir futbolsever, takımını böyle sevmeli işte... Kazansa da kaybetse de arkasında durmalı takımının... Çünkü sonuçlar gelir geçer, takımlar kalır...
H “Hakemlerin sorunu nedir biliyor musunuz? Kuralları biliyorlar, futboldan anlamıyorlar...” demiş Shankly...
Belki de en önemli sözü bu... Çünkü hakem, futbolu bilmeli, futbolcudan anlamalı... 1. dakikada sakin olan futbolcunun, 90. dakikada neden gergin olduğunu... Nabız atışının hangi değerden hangi değere yükseldiğini... Adrenalini... Hangi futbolcunun hangi hareketi ne amaçla yaptığını... Bilmeli...
HHH
Başkan önemli elbette... İyi yönetmeli kulübünü, hesabını-kitabını iyi yapmalı... Teknik direktör önemli... Doğru çalıştırmalı takımını, iyi motive etmeli, yaptığı değişikliklerle skoru değiştirebilmeli... Futbolcu önemli... Profesyonelce yaşamalı, aldığı paranın hakkını vermeli, her maçta teriyle formasını ıslatabilmeli...
Ama hakem hepsinden önemli...
Başkan iyi yönetir, teknik direktör mükemmel çalıştırır, futbolcu ölümüne savaşır; ama herşey bir düdükle başlayabilir veya bitebilir... Bu nedenle hakem yazıyoruz bu hafta...
Peşpeşe Kasımpaşa-Trabzon, Buca-Sivas ve Fenerbahçe-Bursa maçlarında çok kritik hatalar yapan; her yönettiği maçta formsuz olduğunu bas bas bağıran Kuddusi Müftüoğlu; dinlendirilmeyip Antep-Beşiktaş maçına atandığı için yazıyoruz bu yazıyı...
Çünkü artık hataya yer yok...
Yapılan her hata bir takımın şampiyonluğunun uçup gitmesine, bir diğerinin Avrupa biletine, bir başkasının küme düşmesine, bir hakemin kariyerine mal olabilir.
HHH
Federasyon Başkanı Sayın Mahmut Özgener... MHK Başkanı Sayın Oğuz Sarvan... Kalan haftaların yakışıksız tartışmalardan uzak geçmesi için sizlere naçizane bir önerim olacak...
Lütfen macera aramayın... Bakın, 1 yıl sonra bir Beşiktaş bir Fenerbahçe maçında görev verdiniz, Göçek’e yazık ettiniz...
HHH
FIFA listenizde 1 numara Cüneyt Çakır, 2 numarada ise Bülent Yıldırım ile Fırat Aydınus var... Lider Trabzonspor ve ikinci sıradaki Fenerbahçe’nin maçlarını Çakır ve Yıldırım-Aydınus arasında paylaştırın. Sonuçta hem listebaşı hakemleriniz, hem de form grafikleri üst düzeyde...
Hata yapmazlarsa, ağzı olan konuşmaz. Hata yaparlarsa arkalarında durabilirsiniz. Belirli isimler üzerinde yoğunlaşmak, diğer hakemlere haksızlık olur diye de düşünmeyin... Çünkü bu hamle; Hüseyin Göçek’in, Halis Özkahya’nın, Özgür Yankaya’nın ya da Kamil Abitoğlu’nun kariyerinde yara açmaz; tam aksine, onların temsil ettiği kurumu yücelteceği için onların da önünü açar.
Olur mu olmaz mı, onu bilecek sizlersiniz... Fakat bizim son sözümüz şu: Bu öneri, fal açmaktan iyidir!
‘’Galatasaray ruhu‘’
UEFA Kupası’nı kazanan efsane kadronun efsane hocalarından biriydi Bülent Ünder... Cartagena doğumlu Pino’ya ‘ruhsuz’ dedi, haklı... Tamam ama, çocukluğundan bu yana Florya’nın havasını soluyan yıldızlara ne demeli?
Başkan Faruk Süren... Galatasaray’a en büyük zaferleri yaşattı. Şimdi ‘ağır abi’ denilip yerden yere vuruluyor. 2.Başkan Mehmet Cansun... Başkanlık da yaptı. Artık her kongre dönemi ‘akıl danışmanı’. Asbaşkan Ali Dürüst... Adı hep ‘başkanlık’ için geçti. Hiç aday olmadı. Genel Sekreter Celal Gürcan... Bir gitti, pir gitti... Osman Hattat, Levent Soylu, Mete Başol, İbrahim Çağlar, Celal Erkut, Aziz Üstel, Burak Elmas, Orhan Mizanoğlu, Osman Güner, Serim Sunguroğlu, Tuncer Hunca... O efsaneyi bu adamlar yarattı. Neredeler şimdi?
Taffarel... Kaledeki duvardı. Gitti, yıllar sonra alacaklarını sildi! Ümit Davala... 4 şampiyonluk, 1 UEFA, 1 Süper Kupa kazandığı Cim Bom’a antrenör olarak döndü. Yönetim; Skibbe’nin kolunu kanadını kırmak için Davala’yı gönderdi... Popescu... Futbolun Muhammed Ali’siydi; ‘Kelebek gibi uçar, arı gibi sokar’dı. Destanı yazan son penaltıyı o kullandı. ‘Ajan’ dediler sonra, ‘Menacer’ dediler, ‘tu kaka’ ilan ettiler. Bülent Korkmaz... ‘Cengaver’di. UEFA Finali’nde omzu çıktı, sargıyla maçı tamamladı. Ömrünü Florya’ya adadı. Jübile bile yapmadılar. Bu da bir kenara, teknik adam olarak getirdiler; getirdikleri gibi gönderdiler. Ayıp ettiler ‘Büyük Kaptana’... Tugay Kerimoğlu... Cim Bom’un Aslanı’ydı; Ada’da Türkiye’yi Aslanlar gibi temsil etti. Yıllar sonra döndüğü Florya’da kalbi ağlıyor şimdi... Okan Buruk... İnter’e gitti, defterden silindi. Kariyeri, taraftar sayısı 100’ü geçmeyen Belediye forması altında bitti. Emrah Eren... Denizli’de... Emre Belözoğlu... Galatasaray’da oynarken ‘Geleceğin Hagi’siydi’. İnter’e gitti, Newcastle’a gitti, Fenerbahçe’ye geldi ve şimdi Sarı-Kırmızılılar’ın görmek istemediği listede 1 numara! Hagi... Büyük lider, büyük topçuydu. 2 kez döndü, 2 kez kovuldu... Hakan Ünsal... Ondan bu yana Türk Futbolu bir sol bek daha bulamadı. Futbolu Rize’de bıraktı. Arif Erdem... Belediye’de. Mehmet Yozgatlı... UEFA Kupası’nı kaldırdı, yollandı. Hakan Şükür... Türkiye’nin tartışmasız en golcüsü... Avrupa’ya gitti, dönüşte adresi hiç değişmedi. Krallar gibi değil, kovulur gibi gönderildi. Capone... Milan maçında attığı golü kim unutabildi? Ödülünü aldı, Kocaeli’ye yollandı. Suat Kaya... Tokat’ta. Ergün Penbe... Futbol hayatı boyunca bir kez kırmızı kart gördü. (İki sarıdan) Fakat Galatasaray ona direkt kırmızı gösterdi, Antep’e gönderdi. Marcio... Bedavaya alındı, çok maç kazandırdı, yollandı. Ahmet Yıldırım... UEFA’yı kazandı, 1 yıl sonra gitti. Hasan Şaş... ‘Galatasaray ruhu’nun sembolüydü. Islıklandı, yuhalandı, bıraktı. Alper Tezcan... Ayağı kırıldı, bitti. Fatih Akyel... Herkesin başına ne geldiyse onu yaşadı. Fatih Terim, Bülent Ünder, Müfit Erkasap, Eser Özaltındere... Efsane kadronun efsane hocaları... Ne zaman ihtiyaç duyulsa döndüler, onlara yakışmayan şekilde gönderildiler...
Trabzon maçı sonrası, ‘Ruhsuz’ dedi Pino için Bülent Ünder hoca... Haksız mı? Değil... Çünkü ‘Galatasaray ruhu’ kavramını yaratan, ‘o ruhla’ müthiş başarılar kazanan bir adam o... Ama... Cartagena/Kolombiya doğumlu Pino’ya ‘ruhsuz’ diyorsa; çocukluğundan bu yana Florya’nın havasını solumuş yıldızlarına ne diyecek Bülent hoca?
Maçı, aile meclisiyle izledim. Trabzon gol attığında, Galatasaraylı iki biraderimin çiftetelli oynadığını gördüm. Sonra korna sesleri çınlattı ortalığı... “Trabzonlular turda” diye geçirdim içimden... TV’ye baktım; Florya’da in-cin top oynuyor. Camdan kafamı uzattım, iki arabada büyük coşku. Arabadan sarkan gençlerin elinde, Galatasaray bayrağı, kaşkolu...
O ‘ruh’, 11 yıl önce Hak’kın rahmetine kavuşmuş hocam...
Allah rahmet eylesin...