‘’Plazayı satarım!‘’
Çünkü o günkü şartnamede, mütehahit firmaya verilen ile Beşiktaş’a verilen arasında inşaat kalitesi yönünde çok farklılık vardı. Konum itibariyle de farklılık vardı. Bakın; bu kadar yatırım yapılmış, yılda 1.5 milyon Dolar gelir var... Bugün kulüp ise yılda 6-7 milyon Dolar faiz ödüyor. Borç belli, Galatasaray Riva’yı satıyor, Fenerbahçe’nin ise kendi öz tapulu malı yok. Diyeceksiniz ki, ‘Stadı yaptı’... Ama neticeler bir kötü gitsin, borçlar bir açıklansın o zaman görülecek akla kara! Neyse biz Beşiktaş’a dönelim...Beşiktaş’ın borcu herkes tarafından biliniyor. Hiçbir Beşiktaşlı yöneticinin kulübün tek kuruşuna tenezzül edeceğini aklımdan bile geçirmek istemiyorum, hatta bu zor dönemlerde o koltukta görev yaptıklarından dolayı olumsuz konuşmak istemiyorum. (Taa ki Kulüpler Birliği toplantısına katılmamalarına kadar...) Burada malı götüren menacer bozuntularıdır... Diyeceksiniz ki, alan memnun satan memnun sana ne oluyor! Olan oldu, borç gırtlağa dayandı. Transferde bu kulüp yılda en fazla 30 milyon Dolar harcadı, her sezon aynı istikrarda harcadığı düşünülürse, üç senede 90 milyon Dolar. Ama Beşiktaş’ın yılda 40-45 milyon Dolar girdisi var. Yani bu da 135 milyon Dolar eder. Peki aradaki 50 milyon Dolar nereye gitti, orası bir facia. Aradaki fark yaşanan mirasyedi hovarda anlayışı. Kurtuluş nasıl? Transferde dikkatli olacaksın. Menacerleri kapıdan içeri sokmayacaksın. Altyapıya bakacaksın, ayda 600-700 milyar civarında 500 personele ödenen bir miktar var. Bu da yılda 8 milyon 400 bin Dolar, 3 senede 25-26 milyon dolar eder. Beşiktaş öyle bir hal aldı ki, bit ve kit oldu!. Bu gözler öyle şeyler görüyor ki çok üzülüyor. Fulya ile beraber yılda marka değeri olarak sponsorluklar, forma ve Beşiktaş’ın en büyük sponsoru olarak Beşiktaş Store’dan dönen gelirlerden 50 milyon Dolar’ın üzerinde kasaya bir girdi var. Bu borç insanları korkutmamalı. Kimsenin de telaşa katılmasına gerek yok. Ancak hovardalık yapma zihniyeti aynen devam ederse işte o zaman felaket olur.Ben olsam, şu anda plazayı satarım, gelen sıcak parayla acil ödenmesi gereken borcumu öderim ve Şişli, Mecidiyeköy gibi bölgelerde çok daha sağlıklı ve para getirecek bir projeyi gerçekleştiririm. Genel kurulda bu karar acilen alınmalı. Genel kurul üyelerinin de borcu yapan ödesin zihniyetinden uzaklaşmalı. Bu düşünceleri bir kenara bırakıp faizli borçlar banka borçları kapandığı takdirde kulüp düzlüğe çıkabilir. İşte Beşiktaş’ın kurtuluş reçetesi:1- Plaza satılmalı2- Kulübün üzerinden geçinen menacerleri kulübe sokulmamalı3- Radikal kararlar alabilecek, Beşiktaş’ı ‘teslim değil temsil edecek’ yöneticilerle yola çıkılmalı. ılda 1.5 milyon Dolar gelir getiren Plaza’nın ihale aşamasından bitimine kadar kafamız soru işaretleriyle doluydu. Çünkü o günkü şartnamede, mütehahit firmaya verilen ile Beşiktaş’a verilen arasında inşaat kalitesi yönünde çok farklılık vardı. Konum itibariyle de farklılık vardı. Bakın; bu kadar yatırım yapılmış, yılda 1.5 milyon Dolar gelir var... Bugün kulüp ise yılda 6-7 milyon Dolar faiz ödüyor. Borç belli, Galatasaray Riva’yı satıyor, Fenerbahçe’nin ise kendi öz tapulu malı yok. Diyeceksiniz ki, ‘Stadı yaptı’... Ama neticeler bir kötü gitsin, borçlar bir açıklansın o zaman görülecek akla kara! Neyse biz Beşiktaş’a dönelim...Beşiktaş’ın borcu herkes tarafından biliniyor. Hiçbir Beşiktaşlı yöneticinin kulübün tek kuruşuna tenezzül edeceğini aklımdan bile geçirmek istemiyorum, hatta bu zor dönemlerde o koltukta görev yaptıklarından dolayı olumsuz konuşmak istemiyorum. (Taa ki Kulüpler Birliği toplantısına katılmamalarına kadar...) Burada malı götüren menacer bozuntularıdır... Diyeceksiniz ki, alan memnun satan memnun sana ne oluyor! Olan oldu, borç gırtlağa dayandı. Transferde bu kulüp yılda en fazla 30 milyon Dolar harcadı, her sezon aynı istikrarda harcadığı düşünülürse, üç senede 90 milyon Dolar. Ama Beşiktaş’ın yılda 40-45 milyon Dolar girdisi var. Yani bu da 135 milyon Dolar eder. Peki aradaki 50 milyon Dolar nereye gitti, orası bir facia. Aradaki fark yaşanan mirasyedi hovarda anlayışı. Kurtuluş nasıl? Transferde dikkatli olacaksın. Menacerleri kapıdan içeri sokmayacaksın. Altyapıya bakacaksın, ayda 600-700 milyar civarında 500 personele ödenen bir miktar var. Bu da yılda 8 milyon 400 bin Dolar, 3 senede 25-26 milyon dolar eder. Beşiktaş öyle bir hal aldı ki, bit ve kit oldu!. Bu gözler öyle şeyler görüyor ki çok üzülüyor. Fulya ile beraber yılda marka değeri olarak sponsorluklar, forma ve Beşiktaş’ın en büyük sponsoru olarak Beşiktaş Store’dan dönen gelirlerden 50 milyon Dolar’ın üzerinde kasaya bir girdi var. Bu borç insanları korkutmamalı. Kimsenin de telaşa katılmasına gerek yok. Ancak hovardalık yapma zihniyeti aynen devam ederse işte o zaman felaket olur.Ben olsam, şu anda plazayı satarım, gelen sıcak parayla acil ödenmesi gereken borcumu öderim ve Şişli, Mecidiyeköy gibi bölgelerde çok daha sağlıklı ve para getirecek bir projeyi gerçekleştiririm. Genel kurulda bu karar acilen alınmalı. Genel kurul üyelerinin de borcu yapan ödesin zihniyetinden uzaklaşmalı. Bu düşünceleri bir kenara bırakıp faizli borçlar banka borçları kapandığı takdirde kulüp düzlüğe çıkabilir. İşte Beşiktaş’ın kurtuluş reçetesi:1- Plaza satılmalı2- Kulübün üzerinden geçinen menacerleri kulübe sokulmamalı3- Radikal kararlar alabilecek, Beşiktaş’ı ‘teslim değil temsil edecek’ yöneticilerle yola çıkılmalı.
‘’Korkma, açıkça söyle‘’
Medyamızın büyük bölümü 4 Ocak’ta Beşiktaş’ın yeni teknik adamlarını bile açıklamışlar, Tigana’nın gideceğini söylüyorlardı. Olmadı... Tigana görevinin başında. Yöneticilerin korkmadan açıkça söylemeleri gerekir, “Biz tazminatı ödeyemedik, hocayı kovamadık” diye. Tigana da konuşmalı, “Hiçbir şey umrumda değil, benim için önemli olan para” demeli.Tayfur Havutçu’ya benim kadar değer veren ikinci bir kişi zor bulunur. Adamlığıyla, duruşuyla, aile yapısıyla, karakteriyle bir Beşiktaşlı’nın olması gerekeni tek başına ortaya koyuyor. Ama Beşiktaş’a geliş şekli beni rahatsız etti, umarım Tayfur zarar görmez. Değinmek istediğim konu, Zeki Önatlı ve Sinan Serhatlıoğlu... İkisi de dürüstlüğünün hele Sinan Serhatlıoğlu doğru zamanda, doğru yerde, doğruları söylediğinden ötürü gönderildi. Yönetimin niyeti başkaydı ama olmadı, sert kayaya çarptılar. Tigana yardımcılarının bile sözleşmelerini kendisinden daha sağlam yaparken Türk çocuklarına yani Zeki Önatlı ve kaleci antrenörü Erdinç hiç umurlarında değildi. Mrmiç gelmiş olsaydı, Erdinç de gönderilecekti. Demek ki benim çocuğum, bizim çocuğumuz yok. Herşey koltuk için. Tigana da açıkça söylemeli; “Ben Fransızım kardeşim. Napolyon’un torunuyum. Ne kadar Malili de olsam... Benim için birşey var, o da para, para, para...” diyerek aklındakini söylemeli.Benim için de bu saatten sonra Tigana yok. Fransız hocaya olan güvenim sarsıldı. Benim görüşüme göre Tigana para peşinde. Sinan Serhatlıoğlu’na, Zeki Önatlı’ya sahip olamadı. Aklıma şu geldi, artık ‘futbolu ayakla oynanan bir oyun’ olarak mı yoksa ‘ayak oyunu’ mu diye bir tartışmayı gündeme getirdi. Artık benim için Beşiktaş’ta Tigana, yönetim arasındaki bu restleşmeyi tamamen ayak oyunu olarak görüyorum. Bütün korkum, yönetimin koltuk, Tigana’nın para sevdasından Beşiktaş’ın zarar görmesi...Herkesin tek bir hedefi var. O da kişisel hedef, çıkar. Hedefe ulaşmak için herşey mübah. Ne diyelim, yolunuz açık olsun...Bir sözüm daha var...Levent Kızıl ile ilgili gazetelerde çıkan haberlerden dolayı Beşiktaş’ı hedef alan sözlerinin beni çok rahatsız ettiğini yazmıştım. Levent Kızıl beni aradı ve Beşiktaş cephesinde çok önemli dostları bulunduğunu, Siyah-Beyazlı camia hakkında sert sözler sarfetmesinin mümkün olmadığını belirtti. Kızıl’a inanıyorum ve ona bir özür borcum var... Ama yöneticilerin ortalığın hergele meydanına döndüğü böylesine bir ortamda dikkatli olması gerekir.
‘’Beyannamesiz hayat oh ne rahat!‘’
Bu borçların çoğu, profesyonel futbolcular ile teknik adamların yapmış oldukları sözleşmelerden kaynaklanan vergi borçlarından dolayı tamamen bedeli yöneticilere, hatta yöneticiler demeyelim kulüp bilançolarının altüst olmasına sebep oluyor. İşte Beşiktaş’ın, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Trabzonspor’un 2006-2007 sezonu yarı dönem sonu itibariyle 10 Milyon Euro’lara yaklaşan hatta geçen vergi borçları var. Ama bu borçları yapan yöneticilerin diğer kulüplerde olduğu gibi ne malları satılıyor, ne de yurtdışı yasağı konuyor. Benim asıl anlatmak istediğim şu... Milyonlarca dolar kazanan futbolcular, ki bunlar sadece Süper Lig’i bağlıyor, gerideki oyuncular sürünüyor, neden hala ‘beyanname’ ile tanışmıyorlar... Hocalar da dahil... Futbol ekonomisinde dönen paralar ortada. Neden hala futbol kulüpleri borçlanıyor da diyeti taraftar ödüyor. Bu borçlanmaya sebep olan futbolcular her türlü lüksü yaşıyorlar. Buna yerli yabancı dahil. Temennim ne şartlarda olursa olsun, 2007-2008 sezonu içinde futbolcuların ve teknik adamların ‘Beyannamesiz hayat, oh ne rahat’ dememeleri... Yani mükellef olmak onlarca suç! Bu düşünceden uzaklaşmalıyız. Madem vergi haftasında vergi ödemek kutsal bir görevdir pankartıyla sahaya çıkıyorlar, bu vergilerini de lütfen kendileri ödesinler. Maddi sıkıntılar ortada, ana kaynak vergi borçları aldı başını gidiyor. Bu arkadaşlara vergi dairesinin yolunu birinin göstermesi lazım.Kızıl ve Hurma!Geçen hafta içinde 2 zat-ı muhterem Beşiktaş’ı diline dolayıp prim yapmak istediler. Hele bir tanesi, ‘Her zaman ben Bursalıyım’ diye övünüyor, Levent Kızıl... Bu arkadaş Fenerbahçe’nin 100. yıl törenlerinde federasyonu da Beşiktaş’ı da bitireceğini söylüyor. Sezon başı, Serdar Kurtuluş transferinde paraları götürürken iyiydi. Her gün Etiler’deki mekanlarda Beşiktaş ailesinin fertleriyle oturup içkileri tokuşturmak iyiydi! Bu yanardönerlik niye... Ama kabahat sende değil, seninle aynı masada su içen Beşiktaşlılarda... Hakikaten, bu sana yakıştı Levent... Ve Süleyman Hurma. Bu transfer pazarıdır. Bir kulüp talip olur, diğeri verir ya da vermez. Ama sen haddini bileceksin Süleyman Hurma. Kabahat sende değil, kabahat yine Beşiktaşlı yöneticilerde. Sana bu konuşma hakkını verdiler ve cevap da vermediler. Ama dediğim gibi kabahat sende değil. ‘Malına sahip ol ki, hırsızın başını belaya sokma’... Beşiktaş maalesef bu dönemde markasına herkese saygınlık duyulan öz değerlerine hiç sahip çıkmadı. Hal böyle olunca da Süleyman Hurma gibi maaşlı memurlar koca Beşiktaş’ı diline dolar. Siz de konuşacak laf bulamazsınız!Beşiktaş TV’nin ayıbıBeşiktaş Televizyonu’nda gece yarısı yarışma programını izliyorum. Ekranda itici bir sunucu, Beşiktaşlıların arayıp sordukları futbolcunun ismini bilmesini istiyor. Yaşından, başından, kilosundan, gol sevinci ve takımı gibi ipuçları vererek futbolcuyu soruyorlar. Ayıba bakın ayıba... Beşiktaş tarihinde Hakkı Yetenler, Süleyman Sebalar, Şevket Belginler, Metin, Ali, Feyyaz, Rızalar, Mehmet Ekşiler, Ulviler, Sametler, Tayfurlar ve ismini saymadığım binlerce oyuncu var. Daha doğrusu 100. yıl formasından bir isim yok, Fenerbahçeli Tuncay Şanlı’nın ismi soruluyor Beşiktaş Televizyonu’nda ödüllü soru olarak. Ne para getirirse getirsin, ne anlaşma yapılmışsa yapılsın bu ödüllü program için... Sunucusundan yapımcısına daha doğrusu bu programda emeği geçen herkese gerçek Beşiktaşlılar adına ‘Lütfen’ diyorum...Son olarak, Tüm Beşiktaş ve spor aleminin yeni yılını kutlar, mübarek Kurban Bayramı’nın hayırlara vesile olmasını dilerim...
‘’Hemen istifa edin‘’
Salı günü de İstanbul’da Kulüpler Birliği toplantısı vardı. Hem de Haluk Ulusoy’un kaderini belirleyecek bir gündem maddesiyle toplanmıştı. Gençlerbirliği, Galatasaray, Ankaragücü, Rizespor, Gaziantepspor, Antalyaspor... Kısacası Süper Lig kulüpleri başkanlar düzeyinde toplantıdaydı ve içeride yaşananlardan sonra kulüp başkanları, daha doğrusu Haluk Ulusoy lehindeki başkanlar toplantıyı sinirli olarak birer birer terkettiler. Zehir zemberek açıklamalar yaptılar. Trabzonspor adına toplantıya katılan İbrahim Hacıosmanoğlu’nun açıklamaları, 1-2 gündür konuştuğum Beşiktaşlılar’ı oldukça üzdü. Düşünün... İstanbul’da bir toplantı, bu kadar önemli bir gündem maddesiyle gerçekleşiyor. Beşiktaş Kulübü’nden tek bir yönetici yok, 103 yıllık kulübü Trabzonspor Yönetim Kurulu üyesi temsil ediyor. Ayıpların en büyüğü. Yıldırım Demirören Antalya’da, Murat Aksu Efes Cup kura çekimini daha önemli görmüş ve İstanbul’daki 8-9 yöneticinin hiçbirine güvenilmeyip, daha doğrusu onlara yetki verilmeyip Trabzonsporlu bir idareciye, ‘Sen git Beşiktaş’ı temsil et’ denilmiş.Yıllardır söylediğim konuya parmak basmak istiyorum. Hep diyorum ya, Beşiktaş kulübü ‘Temsil mi edilmeli, tescil mi edilmeli’... Yok muydu orada Beşiktaş’ı temsil edecek bir yönetici. Evet arkadaşlar şunu söylemek istiyorum. 3 yöneticinin dışındaki bütün yönetici arkadaşlar, hepiniz istifa edin. Sakın, ‘Kongreye bir ay var. Bırak bu işleri Yemen Ekşioğlu’ demeyin. Eğer sizin Kulüpler Birliği’nd Beşiktaş’ı temsil etme özelliğiniz yoksa Trabzonsporlu yönetici sizden daha değerliyse hemen istifa edin, bari havanız olsun, itibarınız olsun. Size oy vermedim, onun için bu kadar yazıyorum. Eğer oy vermiş olsaydım, daha sert tepki gösterirdim. Çok üzüldüm çok... En azından bir Beşiktaş Kongre Üyesi olarak, 1 numaralı sandıkta oy kullanan bir arkadaşınız, kardeşiniz olarak Kulüpler Birliği Toplantısı’ndan sonraki görüntü, Trabzonsporlu İbrahim Hacıosmanoğlu’nun konuşmaları beni gönülden yaraladı. Bu ayıbı temizlemek size düşüyor. Zaten toplantılar da 3 kişiyle gerçekleştiğine göre istifa edin de namınız yürüsün!
‘’Adaylar haddini bilecek!‘’
Onların istediği, Beşiktaşlı duruşu, Beşiktaş saygınlığı ve Beşiktaş Yönetimi’nin neden bu derece etkisiz ve teslimiyetçi olduğu... Tertemiz yüzlü üniversiteli düşünerek mantıklı bu gençlerin mesajlarının aslında çok iyi gözlenmesi gerek. Karşısına aday çıkmadığı için Demirören 3 yıl daha Beşiktaş’ın başında olacak. Bu yüzden seçeceği insanların kamuoyunda daha doğrusu her platformda Atıf Keçeci ağabeyimin dediği gibi ‘Kredibilitesi’ oluşması... İki gün önce ‘Demirören’in beyni yorgun’ diye yazmıştım. Orada, çevresindeki oy hesapları içinde olanlarla ve de menfaat grubuyla ilişki içinde olmaması gerektiğini de belirtmiştim. Daha doğrusu aday adaylarından hiçbirisinin de Beşiktaş’a birşeyler kazandırmayacağını da söylemiştim. Dün bir gazete, işte o aday adaylarından biri olan Celal Kolat’un açıklamalarını okudum. Kendi kendime, ‘Yazık be... Keşke yanılsaydım’ dedim. Son 3-4 dönemdir başkan adayları ortaya çıkınca bu arkadaşın da ismi gündeme geliyor. Görmüşlüğüm tanımışlığım yok, çayını bile içmiş değilim. Ama Galatasaray takımının kiraya vermek istediği 2 tane oyuncuya ‘250 bin Dolar benden hemen alalım’ diyerek Beşiktaş değerlerini ayaklar altına alan bu kardeşimizin kulübe ne vereceğini çok merak ediyorum. Söylemek istediğim şu, bu arkadaşımız ve diğer aday adayları... Bugüne kadar kulübe tek bir kuruş vermiş midir... Galatasaray Altyapısı’ndan oyuncu alacağım derken Fulya Şan Öktem Tesisleri’ne hiç gelmiş midir, maç izlemiş midir... Perşembe günü Riva’da 90-91 doğumlu milli takımı seçmeleri vardı. Mehmet Ekşi, Muharrem Önen ve Haluk Duranoğlu beni arayıp, 3 yetenekli oyuncunun olduğunu söylediler. Celal Kolot’a sesleniyorum, bu çocuklar 250 değil, 50 bin dolar. Haydi şimdi birşeyler yapmanın zamanı. Bu yüzdendir ki Ömer Çimen’i çok seviyorum. Seyit Ateş’i, Hüseyin Mican’ı, Deniz Erda, Doktor Nedim Sarsmaz, Adem Akçay, Bilal Özdoğan, Hasan Bozkurter, Turgut Koç’u bu yüzden seviyorum... Altyapıya maddi manevi destek veren bu kardeşlerimizin ismi medyada çıkmaz ama gerçekten bu kulübe gönül vermişlerdir. Altyapıya da mükemmel hizmetleri var. Bana bunlar yetiyor, neyleyim Celat Kolat gibilerini.. Merak ediyorum Yıldırım Demirören listesini eğer bu düşüncedeki şimdiden medyada boy gösterip hiç birşey vermeyecek arkadaşlarla yola çıkacaksa yazık hiç çıkmasın zararın neresinden dönülürse kardır, Beşiktaş’a büyük iyilik yapar...
‘’Demirören'in beyin yorgunluğu‘’
Çünkü, 17 haftalık lig maratonu ve 3 haftalık Türkiye Kupası, UEFA hayallerinin yıkılması Beşiktaş’ta şu günlerde kafaların karışmasına sebep oldu. Teknik kadroda problem yaratılmak isteniyor, futbolcu kadrosunda problem, yönetimde problem. Kısacası, tepeden tırnağa her yerde problem. Ocak ayında yama düşünülüyor... Yönetime yama, takıma yama. Ancak, “yama işlemi” inşallah Beşiktaş’ın başına patlayacak pahalı bir yama değildir. Çünkü, şu günlerde Beşiktaşlı’yı kara kara düşündüren, düne kadar yapılan hovardalıklardır. Takıma yama şart bunu birinci günden beri zaten söylüyoruz. Defansa yama ve birde forvette mermi yerine “mantar atan” santrfor olmaması gereken yama isteniyor. Bobo da, Nobre de dikiş tutmadı. Daha doğrusu Beşiktaş’a Demirören yönetiminden bu yana yapılan işlerin çoğunda dikiş tutmadı. Bu durumda Demirören’in değil çevresindekilerin suçu vardı. Yanlış bilgilendirme, yanlış yönlendirme, yanlış ilişkiler. Şu anda Beşiktaş’ta görünen o ki, bu iş Yıldırım Demirören’e düşüyor. Çünkü, bu kadar olumsuzluklara rağmen sportif anlamda Beşiktaş takımı şampiyonluk hesaplarını düşünebiliyorsa, sağlıklı, saygın, teslimiyetçilikten daha çok temsil yeteneği olan, rakiplerine meydanı boş bırakmayan bir yönetim teşkil etmeli. Şu anda ismi geçen aday adaylarının hiç biri bugünkü ortamda kulübü taşıyacak durumda değil. Bunun için rakip aday çıkmadığına göre ekonomik alanda, sosyal alanda sağlık yönünde, dış ilişkilerde, iç ilişkilerde, alt yapıda, üst yapıda, tesisleşmede bilgili insanları değerlendirmek gerek. Kısacası, konusunun ehli, oyu olan değil, iş yapacak olanları bir arada toplayıp, düne kadar yapılan hataların tekrarlanmaması. Bu benim dileğim değil, tüm Beşiktaşlıların dileği. Biliyorum, Demirören’in beyni çok yorgun şu anda. O’na tavsiyem yılbaşını, kurban bayramını ailesi ile geçirmesi. Ocak ayının ilk haftasından itibaren de sağlıklı bir Beşiktaş için mesaisini harcaması... En büyük şansı da ailesinin kendisine bu konudaki desteği. Yıllarca yöneticilik yapmış bir insan olarak, aile fertlerinin desteğini çok iyi bilirim. Eğer oy avcılarının, çevresindeki asalakların, yiyicilerin etkisinde kalırsa işte o zamanı hiç düşünmek istemiyorum... Felaketlerin en büyüğü Beşiktaş’ı bulur.
‘’Hesaplar tutmazsa...‘’
Hadi bakalım ne olacak şimdi? Mutlak galibiyet şart, yoksa bu sene düşündüğüm ikinci hayalim de uçacak gidecek hesaplar tutmazsa. Bu gidişle bu defansla tutacağını da zannetmiyorum. İlk 45 dakika Gençlerbirliği’nden 12 faul, Beşiktaş’tan 2 faul... Bu şu demek: Mesut Bakkal ve talebeleri daha çok inanmış, daha çok istemiş. Sahada bir Ricardinho defansın önünden top kapıyor; sağa bakıyor kimse yok, sola bakıyor kimse yok... Arkadaşları rakibin arkasına saklanmış. Bizler geniş açıyla bakıyoruz, Beşiktaş’taki açıklar net gözüküyor. Sezon başından beri Tigana solaçığa adam isterken, bizler ‘defans’ dedik. Niçin defans dediğimiz Gençlerbirliği müsabakasında açıkça gözüktü. Serdar Kurtuluş ne yapsın? Orta sahada mücadele eden tek oyuncu o. Ali Tandoğan bir tarafta, İbrahim Akın bir tarafta orta saha hangar gibi açık, Gençlerbirliği oyuncuları elini kolunu sallaya sallaya kendi ceza alanından Beşiktaş ceza alanına gidiyorlar. ‘Dur arkadaş nereye gidiyorsun?’ diyen de yok. Ee şimdi biz defansa suç buluyoruz ama 3’e 2, 4’e 2 yakalanıyorlar, onlarda çaresiz. Ve çaresiz olan biri daha var; o da kaleci Runje... Hele bir üçüncü gol var ki Siyah-Beyazlılar’ın ceza alanında 4 Gençlerbirliği oyuncusu alay edercesine topuk paslarıyla Beşiktaş’a gol atıyor, herkes seyrediyor. Sadece bu ayıp yeter. Yılbaşı beni ilgilendirmez ama bu bayram ve devre arası dinlenme süresi Beşiktaşlı’ya zehir oldu. Dinlenme süresi dedim, çok iyi bir ilk yarı geçirdi Beşiktaş takımı!.. İstırahatı hak ettiler. Hayırlı olsun. Tam kongre arafesi Ankaragücü maçından sonra hesaplar tutmasa, işte o zaman Beşiktaş yandı ki, ne yandı.
‘’İbrahim Kaş benim yanımdaydı‘’
Peki dün Rize maçında, İbrahim Kaş tribünde benim yanımdaydı. Yani 18’de bile değil. Bu ne çelişki. Neyse Tigana’nın bu tür oyuncu seçimlerine alıştık artık. Dün de Kleberson kulübede,yani vazgeçilmezden vazgeçmiş, iyi de yapmış. Nobre, Bobo, İ.Akın, Ali Tandoğan, Ricardinho’nun komutasında nihayet Beşiktaş rakibinin üstünde daha doğrusu rakip ceza alanı içinde sayısal üstünlük ve pozisyon zenginliği kurmuş. Bu da 17. dakikada skoru 2-0’a getirdi ama daha da farklı olabilirdi. Devre arası yaklaştı. Bizler sezonun birinci gününde, yani hazırlık döneminin başından beri Tigana, “Sol taraf, sol taraf” diye çırpınırken bizler defans, defans, defans dedik. Öyle ki lig maçlarında 17 golün çoğu ve dün Erhan Albayrak’ın attığı golü gördükten sonra Beşiktaş’ın probleminin bu bölgede olduğu artık tescillendi. Yani Runje ne yasın! Tigana İ.Akın da ısrar etti, kazandı da. Ancak İ.Akın’ın kendine sunulan bu nimetin kıymetini iyi bilmesi lazım. Futbolun bir takım oyunu olduğunu iyi kavraması lazım. Bazen kafaları çok karıştırıyor. Öyle ki aldığı her topu keşke rakibe verse diyoruz, çünkü arkadaşları rakipten daha rahat top alıyor.Beşiktaş Avrupa’dan hayal kırıklığıyla döndü. Bu galibiyetle Fortis Kupası’nda yüzde 51 işi garantiledi ama kim ne derse desin Ricordinho’yu seyretmek ayrı bir zevk. Nobre’ye de geçmiş olsun, şeytanın bacağını kırdı. Taraftar istedi o golü attı, devamı gelir inşallah.









































